I d I n I a V a 3IV1ho nin



Yüklə 8,6 Mb.
səhifə6/140
tarix30.12.2018
ölçüsü8,6 Mb.
#87959
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140

SİYAVUŞ PAŞA MEDRESESİ

Eminönü İlçesi'nde, Odunkapı ve Kepe-nekçi yokuşları ile Kepenekçi Sokağı tarafından çevrelenen yapı adası üzerindedir. Karşısındaki Hoca Hamza Mescidi'nden dolayı Hoca Hamza Medresesi olarak da anılan yapı, bu çevrede 16. yy'dan kalan önemli eserlerden biridir.

III. Murad döneminde (1574-1595) üç kez (1582-1584; 1586-1589; 1592-1593) sadrazamlık görevinde bulunan Siyavuş Paşa tarafından, 1580'de, doğum yaparken ölen eşi, II. Selim'in kızı Fatma Sultan adına yaptırılmıştır. Yapım tarihini belirleyen bir kitabesi yoktur. Odunkapı Yokuşu üzerinde yer alan avlu kapısı üzerindeki kitabe yeri işlenmeden bırakılmıştır. Ataî'ye göre Siyavuş Paşa'nın eşi Fatma Sultan'ın

yeni medresesine ilk müderris 999/1591'de atanmıştır. Fatma Sultan adına düzenlenen Cemaziyülâhır 998/Nisan 1590 tarihli vakfiyede akliye ve nakliye bilimlerinin okutulacağı, bir dershanesi ve öğrencilerin kalacağı 15 odası olan bir medrese yapılmasından söz edilmektedir. Tarihsiz olmakla birlikte, daha sonra yazıldığını sandığımız Fatma Sultan vakfıyla ilgili başka bir belgede, müderrise ve öğrencilere verilecek gündelikler belirtilmekte ve öğrenci sayısı 13 olarak verilmektedir. Bugün medresede 14 hücre sayılabilmektedir. Buna dayanarak her hücrede bir öğrencinin kaldığı, helalara bitişik olan 14. hücrede ise yapının temiz tutulmasıyla görevli ferra-şın barındığı ileri sürülebilir.



Mimar Sinan'ın eserleri arasında Siyavuş Paşa'nın yaptırdığı saraylar ve türbesi yer almakta, medrese bulunmamaktadır. 17. yy İstanbul'u hakkında değerli bir kaynak olan Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sin-de medreseye hiç değinilmemekle birlikte, Süleymaniye'nin kuzeyinde bulunan Siyavuş Paşa Sarayı hakkında ayrıntılı gözlemde bulunulmuş; özellikle mutfak ve ahırı çok övülmüştür. Sarayın bütün deniz ayağının altında olacak biçimde Halic'e hâkim bir konumda yer aldığı, avluları, şahnişin-li odaları, 7 hamamı, 50 esnaf dükkânı olduğu Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinden öğrenilmektedir. l688'de çıkan bir yangında saray yanmış, medresenin bazı yerleri de hasar görmüştür. Fatma Sultan vakfı mütevellisinin yaptığı onarım harcamalarıyla ilgili bir arşiv belgesine göre, onarım ve yenileme çalışmaları 1693-1697 arasında gerçekleştirilmiştir. C. Loos'un 1710 tarihli İstanbul görünümünde medrese çevresi çeşitli teraslara oturan konaklarla doludur. Süleymaniye'den Haliç kıyısına doğru' önce Salis ve Rabi medreselerinin kuzey cepheleri, bir alt seviyede Siyavuş Paşa Sarayı, onun altında medrese yer almaktadır. Ne yazık ki Süleymaniye'nin eteklerindeki bu görkemli saraydan geriye hiç iz kalmamıştır. Bugün çok değişmiş bir çevre ile kuşatılan medrese ise uzun yıllar ihmal edilmiş olmasına karşın, dirençle ayakta durmaktadır.

Muhtemelen Davud Ağa'nın(-0 eseri olan yapı, özenli tasarımı, malzemesi ve ayrıntıları ile dikkati çekmektedir. Süleymaniye'den Halic'e doğru inen Odunkapı Yokuşu'na set çekercesine, dik olarak yerleştirilen medrese, arazinin eğimi nedeniyle batıya doğru yüksekliği artan bir bodrum üzerinde yükselmektedir. Üst ve alt sokak kotları arasında yaklaşık 10 m bir fark olan yamuk planlı arsaya yerleşme zorlukları, ustaca çözümlenmiştir. Kepenekçi Sokağı'ndan girilen bodrum, arazinin eğimine bağlı olarak, döşemeleri farklı seviyelerde olan dört ayrı mahzen olarak düzenlenmiştir. Aynı zamanda bir istinat duvarı olan kuzey duvarı, hücre birimlerinin ritmini tekrar eden, şevli payanda düzeniyle desteklenmiştir.

Arsanın düzensiz geometrisi nedeniyle medresenin planı herhangi bir şemaya bağlı değildir; özel bir çözüm sergilemektedir. Dershane doğuda, hücre dizilerinin

ucundadır; hücreler yamuk planlı avlunun üç yönü boyunca dizilmiştir. Revaklar yok olduğu için özgün durumları hakkında temizlik ve araştırma yapmadan kesin bir şey söylenememektedir. Ancak kalan izlere dayanarak. Şemsi Paşa Medresesi'ndeki-ne benzer biçimde, ahşap çatılı olduğu ileri sürülebilir; dershane giriş cephesinde ahşap bir saçağı taşıdığını sandığımız kancalar durmaktadır. Genel yerleşme düzeninde dershane ve ona bitişen 6 hücre kıbleye yöneltilmiş; batıya doğru kıvrılan duvarın bu kesimine medreseye ait 2 hücre yerleştirilmiştir. 1941 tarihli Pervititch haritasında yapının bu köşesinde, girişleri batı yönünden olan, hücrelerden daha büyük boyutlu iki kapılı kagir bir yapı gösterilmiştir. Üzerlerine binalar yapıldığı için bu mekânlar incelenememektedir. Fatma Sultan vakfı veya Siyavuş Paşa Sarayı ile ilgili olduğunu düşündüğümüz bu binaların bodrumları medresenin diğer bölümleriyle aynı özelliği göstermekte ve mahzen olarak kullanılmaktadır; dolayısıyla medreseyle yapısal ilişkileri kesindir. Avlunun batı yönünde bir hücre ile iki kubbeyle örtülen, ocak nişi gibi iç donanımı ve avluya penceresi bulunmadığı için hela-gusülha-ne olabileceğini düşündüğümüz bir mekân yer almaktadır. Batı dizisinin güney ucunda, medrese tarafından girişi olmayan fakat şimdi ara duvarı yıkılarak medreseyle ilişkilendirilen, döşemesi daha üst seviyede bir hücre bulunmaktadır. Tepesindeki filgözlerine bakılarak bu mekânın hamam gibi kullanılmış olabileceğini düşünmekteyiz. Taşbaskı 19. Yüzyıl Haritası'nâz da medresenin batısındaki sokağın Külhan Sokağı olması, bu yönde bir hamamın varlığım desteklemektedir. Üzerinde 5 hücrenin yer aldığı güney kolu, arsanın güney sınırım izleyerek yaklaşık doğu-batı doğrultusunda uzanmaktadır. Halic'e inen yamacın eğimi nedeniyle bu dizideki 5 hücre kısmen zemine gömülüdür; dışarıya pencere açılamadığından güney duvarı sağır bırakılmıştır. Medresenin bu yöndeki çevre duvarının yükseltilmiş olması, daha üst seviyeden bakışlara karşı medrese avlusunun mahremiyetinin korunmak istendiğine dikkat çekmektedir. Yükseltilen çevre duvarı çatı sularının serbestçe akma-

sını önlediğinden, duvarın kubbe aralarına karşı gelen kısımlarına çörtenler yapılarak sorun çözümlenmiştir.

Avluda şadırvan vb öğe kalmamıştır. Sepet ve sandalye deposu olarak kullanılan dershane harap durumda olmasına karşın görkemini korumaktadır. Güneybatı yönüne açılan girişte yan söveler kalmamıştır. Basık kemerli olarak mermer lento taşı mesnetsiz durmaktadır. 682x690 cm boyutlarında, kareye yakın planlı dershanenin kıble duvarının ortasında üst pencere kemer seviyesine kadar yükselen, üstü malakari taçla bezeli, mukarnaslı bir mihrap yer almaktadır. Kuzey cephesinde üç alt, üç üst pencere düzeni uygulanmıştır. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmaktadır. Dışta özgün örtüye ait yalnız köşe sofalarında izler kalmıştır. Alem kırılmıştır.

Yaklaşık olarak 340x354 cm boyutlarındaki hücrelerin ara duvarlarında ocaklar yer almaktadır. Bu duvarlarda ocağın iki yanında iki alt, iki üst nişle tekrarlanan bir düzen oluşturulmuştur. Bir sıra taş, üç sıra tuğladan oluşan almaşık dokulu kuzey cephesinde iki alt, iki üst pencere düzeni uygulanmıştır. Mermer söveli olan alt pencerelerin tuğladan üstten teğetli sivri kemerleri vardır; kemer aynaları tuğla dolguludur. Tuğla kemerli olan üst pencereler alışılandan daha küçük boyutlardadır. Avlu cephesinde kapı ve pencere kemerlerinde basık kemerler kullanılmıştır. Koru-nabilen pencere söveleri mermerden ve profillidir. Pandantifti kubbelerle örtülü olan hücrelerin kurşun örtüleri kalmamış, üstte kalın bir toprak birikintisi oluşmuştur. Ocakların bacalarının şapkaları düşmüş, yalnız tuğla gövde kısımları yer yer korunmuştur.

1869'da işler durumda olan medresenin 1914 tespitlerinde öğrencilerin barınmasına elverişli olmadığı ileri sürülerek, yeniden yapılması önerilmiştir. Pervititch'in 1941 tarihli planından anlaşıldığına göre medresede yoksullar barınmaktadır. Bu haritada kuzeybatıda arsa olarak gösterilen alan da aslında Siyavuş Paşa Sarayı kompleksine ait olmalıdır. 1970'lerde avluya briketten kulübeler yapılmış ayrıca hücrelere ara katlar eklenerek daha fazla seyyar satıcının burada kiracı olarak barındırılma-

Siyavuş Paşa Medresesi

Zeyııep Ahunbay

sına çalışılmıştır. Avlu ve hücreler şu anda eklerden arındırılmışlarsa da yapının kubbelerindeki ağaçlar temizlenmeyi, oyulmuş duvarlar acil müdahaleyi beklemektedir.

Bibi. TSM Arşivi, D. 4501; Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Defter no. 732, s. 295, sıra 254'te kayıtlı Fatma Sultan binti Sultan Selim adına Siyavuş Paşa tarafından düzenletilen tarihsiz vakfiye; Evliya, Seyahatname, II, (1969), 25; Ataî, Hadaiku 'l- Hakaik, 649; Ayvansarayî, Hadîka, I, 110; Sicill-i Osmani, III, 116; H. D. Andreasyan, "Eremya Çelebi'nin Yangınlar Tarihi", TD, S. 27 (1973), 83; Ayverdi, istanbul Haritası, B 4; J. Pervititch, Sigorta Planı, Eminönü Pafta 69 (1941); Danişmend, Kronoloji, III, 63; Baltacı, Osmanlı Medreseleri, 420; Ce-zar, Yangınlar, 343; Kütükoğlu, İstanbul Medreseleri, 372-374; Kütükoğlu, Darü'l-Hilafe, 65; Öz, istanbul Camileri, I, 48; Uluçay, Padişahların Kadınları, 42; S. Genim, "Sinan'ın Sivil Yapılan", Mimarbaşı Koca Sinan, Yaşadığı Çağ ve Eserleri, I, İst., 1988.

ZEYNEP AHUNBAY



SİYAVUŞ PAŞA TÜRBESİ

Eyüp'te, Camiikebir Caddesi'nde, Sokollu Mehmed Paşa Türbesi ve Medresesi'nin karşısındadır.

Türbede yatan Siyavuş Paşa, Hırvat veya Macar asıllıdır. II. Selim'in (hd 1566-1574) kızı Fatma Sultan ile evlenmek suretiyle saraya damat olmuştur. Hazine kethü-dalığı, mirahurluk, yeniçeri ağalığı ve Rumeli beylerbeyliği yaptıktan sonra 1582'de sadrazam olmuştur. 1584'te azledilmiş, 1592'de yeniden sadrazam olmuştur. Yeniçeri isyanlarının onun uğursuzluğuna bağlanması ile 1591'de tekrar azledilmişve Üsküdar'daki bahçesine çekilmiştir. l602'de vefat etmiştir.

Türbe Mimar Sinan'ın eseridir. Tezkire-tü'l-Ebniye'âs Sinan'ın Siyavuş Paşa ve evlatları için olmak üzere iki türbesi zikredilir. Ancak, iki ayrı türbe yoktur, Sinan'ın 1582-1584'te Siyavuş Paşa'nın çocukları için yaptığı türbede, l602'de Siyavuş Paşa da toprağa verilmiştir. Türbenin dışındaki yan pencere kemerinde bulunan 1011/ 1602-03 tarihli kitabeye dayanılarak yapının Mimar Davud Ağa'ya mal edilmesi yanlıştır. Bu, türbenin yapım tarihi değil, Siyavuş Paşa'nın vefat tarihidir.

Türbe dıştan onaltıgen planlıdır, içeride ise sekizgene dönüşür. Kubbe bu sekizgene oturmuştur. Türbenin önünde iki sütuna oturan kubbeli bir yapı vardır. Yapı kesme küfeki taşındandır, kemerlerde pembe somaki dönüşümlü olarak kullanılmıştır. İki katlı pencere düzeninde alt kat pencereler içeriye dolap şeklinde yansımıştır. Köşeler ve duvar yüzeyleri silmelerle bölünmüştür.

İç süslemesi, özellikle devrinin sıraltı dekorlu çinilerinin seçkin örnekleri bakımından zengindir. Pencere alınlıkları ve bunların üstünü dolaşan kuşak, yazı dekorludur (Âyetü'l-kürsî). Ayrıca, girişin iç tarafında hatayiler ve yukarıda kandil desenli çiniler, benzeri bulunmayan orijinal örneklerdir.

Türbede ikisi ahşap sanduka ve dokuzu mermer lahit olmak üzere 11 mezar vardır. Ahşap sandukalardan biri Siyavuş



SKİLİTZES, İOANNES

22

SOFİA LİMANI



SKİLİTZES, İOANNES

(11. yy'ın ikinci yansı) Bizanslı saray memuru ve tarihçi.

811-1057 arasını anlatan tarih eseri ve bunu süsleyen minyatürlerle tanınır.

Yaşamına ilişkin bilgiler azdır. Sinop-sis Historiarum adlı eserine bakılırsa "ku-ropalates" (şerefli bir unvan) ve "drungari-os tes viglas" (muhafız alayı komutanı) idi. Bazı yazarlar 1092'de aynı görevleri ifa etmiş İoannes Thrakesios ile Skilitzes'in aynı kişi olduğunu ileri sürerler.

Skilitzes'in eseri, 8. yy yazarı Teofa-nes'in(->) tarihinin devamı niteliğindedir. Skilitzes, Teofanes'i en güvenilir tarihçi olarak kabul ederken aralarında Mihael Psellos'un(->) da bulunduğu çağdaşları ile karşılaştırır.



Siyavuş Paşa Türbesi

Ertan Uca, 1994/TETTV Arşivi

Paşa'ya aittir. Mermer lahitler çift meyilli mermer kapaklıdır ve kemerli kaidelere otururlar. Kapakların bazılarında Kelime-i Tevhid, üçünde ise Siyavuş Paşa'mn evlatlarına ait olduklarını belirten yazılar vardır (Abdülkadir bin Siyavuş Paşa 990/1582; Ahmed bin Siyavuş Paşa 989/1581; Süleyman Bey bin Siyavuş Paşa 994/1586). La-hitlerin çeşitli yüzeylerinde, çoğu çiçek motifleri olmak üzere kabartma süslemeler vardır.

Yapı, 1940'lardan başlayarak 1970'lere kadar süren restorasyondan sonra oldukça iyi durumdadır. Kalem işleri yenilenmiştir. Çinilerin ise bir kısmı kırılmış veya yerinden düşmüştür.



Bibi. Unsal, Türbeler, 85; Akakuş, Eyyûb Sultan, 230-233; Goodwin, Ottoman Architec-ture, 280, 330; Sözen, Mimar Sinan, 264; Kuran, Mimar Sinan, 329; Demiriz, Türbeler, 68-71.

YILDIZ DEMİRİZ

Skilitzes, günümüze ulaşmamış sayısız kaynaktan yararlanmış, kitabın bölümlerini de farklı üsluplarda kaleme almıştır. Örneğin II. Nikeforos Fokas'ı (hd 963-969) ele alan bölümde başvurduğu kaynakların vardığı sonuç ile yazarın imparatora karşı takındığı tutum arasında çelişki vardır. Skilitzes bu bölüm için Fokas sülalesinin bir tür vekayinamesi (kronik) olan bir eserden ve Leon Diakonos adlı bir yazardan yararlanmıştır. FV. Mihael'i(->) (hd 1034-1041) anlatan bölüm birbiriyle ilintili kısa parçaların ait arda dizilmesiyle vakanüvist-çe yazılırken (ki bu Teofanes'in tarzıdır), IX. Konstantinos(-») dönemi (1042-1055) oldukça uzun fakat kronolojik açıdan fakir bölümlerle betimlenmiştir. Skilitzes'in baş kişisi olan Katakalon Kekaumenos adlı general ise muhtemelen yazarın yakın olduğu biriydi.

Orijinal metinden 11-12. yy yazarı Ked-renos'un yaptığı bir çeviri ile tanınan yazarın eserinden 12. yy'da yapılan ve Skilitzes Yazması adıyla tanınan bir kopya, Madrid Milli Kütüphanesi'nde saklanmakta olup, Bizans saray törenleri, savaş aletleri, deniz ve kara taşımacılığı hakkında çok değerli 574 adet minyatürü içermektedir. Bunların 100 kadarının orijinal olduğu sanılmaktadır. Bazı araştırmacılar Scylit-zes Continuatus denilen ve 1057'den

«^«^'wX>*



Madrid Ulusal Kitaplık'ta bulunan Skilitzes yazmasından bir minyatür; Bizanslı soylu kadın Danielis tahtırevan ile giderken, 9. yy. Galen Alfa

1079'a kadar dönemi anlatan yazmaların da ona ait olduğunu ileri sürerler.



Bibi. I. Thurn, loannis Scylitzes Synopsis Historiarum, Berlin-New York, 1973; B. Prokic, Die Zusatze in der Handschrift desjohannes Skylitzes, Münih, 1906; D. I. Polemis, "Some Cases of Erroneous Identification in the Chro-nicle of Skylitzes," Byzantinoslavica, S. 226 (1965), s. 74-81; Ostrogorsky, Bizans, 432-434; E. T. Tsolakis, Skylitzes Continuatus, Selanik, 1968 (Grekçe); A. Grabar-M.- Manoussacas, L'Illustration du Manuscrit de Skylitzes de la Bibliotheque de Madrid, Venedik, 1979.

AYŞE HÜR


SOCIETA OPERAIA

istanbul'da İtalyan Levantenlerince kurulan ve günümüze değin varlığını sürdüren kültür kulübü.

Societa Operaia di Muttuo Soccorso Derneği İtalya'dan siyasi mülteci olarak gelmiş bulunan Garibaldi yanlısı ve hepsi işçi olan 41 kurucu üye tarafından 17 Mayıs 1863'te kuruldu. Örgütün asli başkanlığı Giuseppe Garibaldi'ye verilirken, onursal başkanlığına Mazzini getirilmiştir. Derneğin müdavimlerinin dilinde ise kulübün adı Dopo Lavore (iş sonrası) idi. Kuruluş amacı İtalyan kolonosi içindeki işçilere, fakir, yaşlı ve korunacak durumdakilere yardım etmek olan dernek, bu amaç etrafında birçok çalışma yaptı, konserler, balolar düzenledi; İtalyan kolonisi içinde müzik, tiyatro dernekleri ve bir de orkestra kurdu. Yardımları sadece koloni ile sınırlı kalmadı; gerekli hallerde Osmanlı Dev-leti'ne, İtalya'ya ve yabancı ülkelere de yardımlarda bulunmuş olan kuruluş, günümüzde de aynı amaç doğrultusunda işlevini sürdürmeye çalışmaktadır.

Kurulduğu 1863'ten 1886'ya kadar farklı binalarda (önce İngiltere Sefareti'nin karşısında, sonra Tünel Jurnal Sokağı'nda) çalışmalarını sürdüren dernek, 1884'te bugün halen mevcut olan binasını yaptırmak üzere Beyoğlu'nun merkezinde bir yer satın almıştır. Caterina Lebon'dan satın alınan arsa ile yanındaki üç eski ev yıktırılarak yaptırılan bugünkü binanın tasarımı Ale-xandre Vallaury'ye, uygulaması ise Bot-tarlini'ye aittir.

2 Kasım 1884'te binanın temeli atılmış, inşa sırasında yapının temeline anı olarak içinde II. Abdülhamid ve Kral I. Umberto ile yönetim kurulu başkanı ve üyelerinin adlarını taşıyan belgeler, İtalyan ve Türk paraları, derneğin ana sözleşmesi, dernekten söz eden günlük bir gazetenin bulunduğu bir şişe konulmuştur. İnşaatı yaklaşık l yıl süren yapı, 1886'da, Societa Operaia derneğinin yeni binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. II. Abdülhamid derneği vergiden muaf tutmuştur. 1882'de ölmüş olan Garibaldi artık derneğin daimi manevi başkanıdır. Bugün Beyoğlu İlçesi, Asmalımes-cit Mahallesi, 2. pafta, 303 ada, 40 no'lu parselde (eski 1473 ada, 53 parsel), 2-4 kapı numaraları ile kayıtlı bulunan bina İstiklal Caddesi'ne bağlanan Deva (eski Eczacı) ve Perükâr (eski Latin) çıkmazlarına cepheli olup Meşrutiyet Caddesi üzerindeki Fresko Pasajı, Pinto Apartmanı ile İstiklal Caddesi üzerindeki 4. Sigorta Hanı'na bi-

tişiktir. Yapıldığı 1886'dan günümüze kadar çok fazla değişiklik geçirmeden gelebilen bina, bodrum, zemin ve iki normal kat olmak üzere üç katlıdır. İçinde, kütüphane, okuma, bilardo, yemek ve yönetim kurulu toplantıları için salonlar bulunan binada, ayrıca kalabalık resepsiyonlar için de büyük bir salon vardır. Sahne ve balkonu olan bu büyük salonda İtalya'nın önemli günlerinde ve önemli kişilerin İstanbul'a gelişlerinde davetler düzenlenmiş, İtalyan kolonisinin toplantı yeri olarak kullanılmıştır.

Yapıldığı dönemde, binanın tamamı dernek olarak faaliyet gösterirken, bugün sadece birinci katı bu amaçla kullanılmaktadır. Zemin ve ikinci kat derneğe gelir getirmesi amacıyla kiraya verilerek, zemin kat restorana, ikinci kat ise özel bir şirketin yemekhanesine dönüştürülmüştür.

Yapının içinde, duvarlarda madalyonlu girlandlar düz ve kasetli tavanlarda stilize bitki motiflerinden oluşmuş neoklasik etkili eklektik bir süsleme tarzı görülürken, dış cephelerde bariz bir üslup özelliği göze çarpmamaktadır.

Bugün Societa Operaia'nın kütüphane ve arşivinde tarihi değeri olan birçok belge muhafaza edilmektedir.

Bibi. A. Mori, Gli Italiani a Costantinopoli, Milano, 1906; Societa Operaia 1884 ve 1886 yılları yönetim kurulu toplantı tutanakları.

HALE TOKAY



Societa Operaia binasının kesiti. RölöveH. Sezgin-H. Tokay

SOFCU HANI

Eminönü İlçesi'nde, Nuruosmaniye Caddesi ile Tavuk Pazarı Sokağı'nın kesiştiği köşede, kısmen Haznedar Hanı'mn arsası üzerinde inşa edilmiştir. Bulunduğu alanın şekline uyan yapı, bir cephesiyle Nuruosmaniye Caddesi'ne açılmakta, batı kenarı medrese yapısı ile sınırlanmaktadır.

Bitişik nizam konumu, Kapalıçarşı yakınında inşa edilmesi ve aynı alandaki han-

Sofcu Hanı

Ertan Uca, 1994/TETTV Arşivi

larla mimari benzerliğiyle 18. yy'a tarihle-nebilen yapı iki katlı olarak inşa edilmiştir.

Sofcu Hanı, arsa durumuna uyan plan yorumuyla ve beşik tonozlu bir giriş mekâ-nıyla avluya açılmakta, günümüze çok harap durumda ulaşan avlu revakları iki katlı düzenlemesi ve taş merdivenleriyle dikkati çekmektedir.

Üst kat revakları tuğla-derz dokulu yuvarlak kemerli olup, bu kemerleri taşıyan payeler de tuğla-derz dokulu olarak taşıyıcı sistemi oluşturmaktadır. Zemin kat re-vaklarındaki taşıyıcı sistemin farklı olduğu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Zemin kattaki mekânları çok değişmiş olmasına karşılık dikdörtgen kapı söveleri, bu mekânların birer kapı ile revak altına açıldıklarını gösterir. Üst kat mekânları ise birer kapı ve pencere ile revaklara açılmaktadır. Ocak nişleri günümüze ulaşmayan mekânların beşik tonoz örtü sistemine sahip olduğu anlaşılır.

Yapıda Nuruosmaniye Caddesi'ne açılan cephede taştan yay kemerli kapı açıklığı ile taş-tuğla-derz sıralardan oluşan cephe üstte tuğladan kirpi saçak friziyle sonlamr.



Avlu cephelerinde tuğla-derz dokulu payeler ve kemerler dışındaki yüzeylerde moloz taş ve tuğla hatıllara yer verilmiştir. Avluda beşik tonoz örtülü bir bodrum da bulunmaktadır. Özgün durumundan çok şey kaybederek günümüze ulaşabilen bu ticaret yapısı, bulunduğu ticari alandaki diğer hanlarla ortak kaderi paylaşmaktadır. Bibi. Güran, istanbul Hanları, 136-137.

GÖNÜL CANTAY



SOFİA LİMANI

Bugünkü Kumkapı mevkiinde bulunan önemli bir Bizans limanı. Tarih boyunca, İulianos'un Limanı, Kontoskalion ya da Kontoskelion Limanı, Osmanlı döneminde ise Kadırga Limanı olarak tanınmıştır.

Antik çağda, Konstantinopolis'in bir ticaret merkezi olarak önemi, Haliç üzerinde, Neorion(-») (bugünkü Sirkeci) civarındaki korunaklı limanlarından kaynaklanıyordu. 330'da kentin Konstantinopo-lis adıyla yeniden kurulmasından sonra daha geniş kapasiteli limanlara ihtiyaç doğ-

ması üzerine Marmara kıyısındaki açık körfezde ileride Theodosius Limanı(->) ve So-fia Limanı adıyla tanınan iki büyük liman kurulmuştu.



Bunlardan Sofia Limanı, aslında İuli-anus(-») döneminde (361-363) yapılmıştı ve onun adını taşıyordu. 420'lerin ikinci yarısına ait bir çeşit resmi tanıtım kitabı olan Notitia urbis Constantinopolitanae' de(->) liman "yeni liman" olarak zikredilir. Aynı kaynakta sözü edilen ve Yunan al-fabesindeki sigma (C) biçiminde olan reva-ğın limana ait bulunması muhtemeldir.

I. Anastasios(-t) döneminde (491-518) İulianos'un Limanı temizlendi ve büyük bir mendirekle korunaklı hale getirildi. Limanı süsleyen İulianos'un heykeli, 535'te düşerek yıkıldığında yerine bir haç dikilmişti.

Bu liman, II. İustinos (hd 565-578) ve karısı Sofia'nın 570'lerin ikinci yarısında başlattıkları sanılan yoğun restorasyon faaliyetine atfen Sofia'nın Limanı olarak anılmaya başladı. Sofia Limanı, yalnızca Kum-kapı'daki Kadırga Limanı bölgesini değil, aynı zamanda doğuya, Küçük Ayasofya'ya kadar uzanan düz kıyı şeridini de kapsıyordu. Yeni liman, Sofia'nın, kocasının ve başka önemli kişilerin heykelleri ile süslenmişti. Sofia, liman yakınlarında bir saray yaptırdı ve kocası II. İustinos'un ölümünden (578) sonra burada yaşadı. Bu saray, 582-593 arasında, II. İustinos'un halefi Tiberios'un karısı dul Anastasia'yı da konuk etmiştir.

Herakleios(->) (hd 610-641), İmparator Fokas'ı (hd 602-610) tahtından indirmek için bir donanma ile Kartaca'dan Konstan-tinopolis'e geldiğinde, karaya Sofia Lima-nı'nda ayak basmış ve karargâhını buraya kurmuştu.

Theodosius'un Limanı gibi, Sofia Limanı da her zaman körfezdeki alüvyonlu birikintiler tarafından tehdit edildi. Bilinmeyen bir zamanda, limanın tüm doğu yakası iptal edildi ve duvarlarla çevrildi. Bu olay olasılıkla, deniz surlarının büyük bölümünün onarıldığı ve tahkim edildiği Te-ofilos(->) döneminde (829-842) meydana gelmişti. Artık küçülen yeni limanın güneydoğu köşesindeki 44 numaralı kule de, VI. Leon(->) zamanında (886-912) onarım gördü.

SOFULAR CAMÜ

24

25



SOĞANAĞA MESCİDİ

Orta Bizans döneminden itibaren. So-fia'nın Limanı, aynı zamanda Kontoskalion (kısa iskeleli) ya da bazen Kontoskelion olarak adlandırılmaya başladı. Kontoskelion adının, III. Leon(->) döneminde (717-741) yaşamış Kontoskelis'in (kısa bacaklı) adından bozma olduğu yolundaki hikâye tümüyle uydurma olmalıdır. Öte yandan bazı eski haritalarda görüldüğü gibi, burada Sofia ve Kontoskelion gibi bağımsız iki küçük limanın inşa edilmiş olması da pek olası değildir.

Sofia Limanı'nda yapılan son büyük restorasyon VIII. Mihael (1261-1282) ve II. Andronikos Paleologos (1282-1328) dö-nemlerindedir. Liman, Bizans'ın sonuna dek imparatorluk donanmasının ana üssü idi. Geç dönemde, 9. yy'da faaliyetine son verilen limanın bir bölümü, tersane ve askeri malzeme deposu olarak kullanıldı. Deponun kuruluş tarihi belli değildir fakat Teofilos döneminden hemen sonra olmalıdır.

Konstantinopolis'in Osmanlılarca fethinden (1453) sonra, Sofia Limanı hem liman hem de askeri malzeme deposu olarak kullanılmaya devam etti. Limanın bu dönemdeki adı Kadırga Limam'dır. 1513'te, Osmanlı donanmasının merkez üssü, Ka-sımpaşa'daki Tersane-i Amire'ye nakledildikten sonra limanın faaliyetine son verildi ve 1570'te, civarda bir sarayı ve camii bulunan ve limandan yükselen kötü kokulardan rahatsız olan Sokollu Mehmed Pa-şa'nın emri üzerine dolduruldu fakat eski limanı çevreleyecek duvarlar hiçbir zaman inşa edilmedi.



Bibi. Dirimtekin, Marmara Surları, 55-58; Ja-nin, Constantinople byzantine, 228-234; A. Stauridu-Zaphraka, "Kontoskalion ve Heptas-kalon" (Yunanca), Byzantina, S. 13 (1985), s. 1303-1328; A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos, Bonn, 1988, s. 436-438, 483-484, 570-578.

ALBRECHT BERGER



Yüklə 8,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin