Bibi. Demiriz, Türbeler, 28-29; Unsal, Türbeler.
YILDIZ DEMİRİZ
DEFTERDARBURNU MESCİDİ
bak. İBRAHİM PAŞA MESCİDİ
DEGÜSTASYON LOKANTASI
Bugün kapanmış olan ünlü İtalyan lokantası.
Hristaki Zografos tarafından yaptırılan ve o zamanlar Çite de Pera veya Hristaki Pasajı olarak bilinen bugünkü Çiçek Pa-sajı'mn inşaatı 1876'da bitmiş; ancak daha sonra Degüstasyon'un yer alacağı İstiklal Caddesi'ne bakan dükkân bir süre boş kalmıştı. Buraya ilk olarak "Maison Parret" adlı lüks bir konfeksiyon mağazası yerleşti. "Maison Parret", yine İstiklal Caddesi üzerindeki yeni yerine taşınınca, dükkân manifaturacılık yapan Gri-zagorides kardeşlere geçti. Pasajda, 1890' larda Spiridon Tiberius'a ait olan küçük şarküteri-bakkaliyeyi, 1920'lerin başlarında Maurandi adlı bir İtalyan devraldı. Maurandi bir süre sonra şarküteriyi yarı lokanta olarak işletmeye başladı. Zamanla işini geliştirdi. Grizagorides kardeşlerin caddeye cephesi olan mağazasını devralarak, burada "Restaurant Milano" adlı küçük bir İtalyan lokantası açtı. Ancak bir süre sonra "Restaurant Milano"yu gene İtalyan asıllı Edmondo Morigi'ye devretti.
Lokantayı 1928'de devralan Morigi, burayı yeniden dekore ederek "Degüs-tasyon" adıyla işletmeye başladı. 1932'de Maurandi İstanbul'dan ayrılırken içerideki küçük dükkânı da Morigi'ye devretti. Böylece Degüstasyon bu dükkânı da kapsayan daha geniş bir alana yayıldı.
Degüstasyon'a İstiklal Caddesi'ne bakan iki kanatlı bir kapıdan, birkaç basamak çıkılarak girilirdi. Kapının iki yanındaki iki vitrin kaldırıma doğru çıkıntı yaptığından, restoranın caddeye bakan
DEĞİRMEN HAN
18
19
DEĞMEK, ŞEFİK HÜSNÜ
bölümleri birer alçak balkon gibiydi ve buralara birer masa konmuştu. Lokantanın içinden bir merdivenle yukarı çıkılırdı; burada da yarım balkon şeklinde bir bölüm vardı.
Ağırlıklı olarak İtalyan yemekleri veren lokantanın yönetimi Edmondo Mo-rigi'nin ölümünden sonra Donato Mori-gi'ye geçti. O dönemlerde lokantada çalışan garsonların tümü Rumdu.
1930'larda, Degüstasyon, Çiçek Pasajı' nın içinde kalan bölümünün önüne, yazları ve iyi havalarda masa koymaya, burada da müşteri ağırlamaya başlayarak daha sonra Çiçek Pasajı'nda açılan küçük meyhane ve restoranların tümüne öncülük etti.
Degüstasyon'un sürekli müşterilerinin büyük bölümü ünlü kişilerdi. Ercüment Ekrem Talu'dan Ahmet Haşim'e, Yahya Kemal'e, Baki Süha Ediboğlu'na, Sait Fa-ik'e kadar yazarlar; Süleyman Nazif, Eşref Şefik, Münir Nurettin Selçuk, Yavuz Abadan, Adnan Menderes, Samet Ağa-oğlu gibi tanınmış kişiler, artistler, sanatçılar, istanbul'un zengin Levantenler! Degüstasyon'un müdavimiydiler.
Özellikle de 1960'lardan, hele de 1970' lerden sonra, bir yandan Beyoğlu'nun eski havasını kaybetmesi, öte yandan kadrosunun değişmesi ve yeni yerlerin açılması sonucu restoran sönükleşti; eski müşterilerinin çoğu değişti. 10 Mayıs 1978' de Çiçek Pasajı çökünce, pasajdaki tüm restoran ve meyhanelerle birlikte Degüstasyon da kapandı. Pasajın onarılarak yeniden açılmasından sonra, pasajdaki diğer meyhane ve restoranlar yeniden açılırken Degüstasyon bir daha açılmadı. 1994 başında, yeri halen kapalı olarak durmaktaydı.
BEHZAT USDİKEN
DEĞİRMEN HAN
Eminönü İlçesi'nde, Haliç kıyısında, Zin-dankapı, Değirmen Sokağı'nda, Ahî Çelebi Camii'nin(->) yanında yer almaktadır.
Kitabesi olmayan yapı, gerek plan tipi, gerekse cephe düzenlemesi açısından 19- yy'rn ikinci yarısına tarihlendirilebilir. Yapının ismi ile ilgili olarak da kesin bir bilgiye rastlanmamaktadır. "Değirmen Han", "Değirmenci Han", "İplikçi Han" olarak bilinmektedir.
Yapının restorasyonu, 1987-1989 arasında, Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği tarafından, Cengiz Eruzun ve Erdal Küpeli'ye yaptırılmıştır. Günümüzde yapı, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı Bilgi-Belge Merkezi, İstanbul Dünya Yerel Yönetim ve Demokrasi Akademisi ile Marmara ve Boğazları Belediyeler Birliği tarafından kullanılmaktadır.
Dikdörtgen planlı yapı, üç katlıdır. Duvarları taş ve tuğla ile örülmüştür. Dış cephe kesme taşla kaplanmıştır.
Galata Köprüsü ve Zindan Han tarafına bakan cephede, zemin kat bir subas-man niteliğindedir. Bu katta üç tane ikili açıklık vardır. Bunlardan iki tanesi pencere, dört tanesi kapı olarak kullanılmaktadır. Pencereler silmelerle çerçevelen-
miştir ve üzerlerinde birer kilit taşı vardır. Orta katta da aynı ikili pencere düzeni görülmektedir. Üst kattaki çıkma, Ahî Çelebi Camii'ne bakan cephedeki çıkma örnek alınarak, restorasyonda eklenmiştir.
Halic'e bakan cephede, zemin katta yer alan, yuvarlak kemerlerin çevrelediği dört büyük pencere restorasyon sırasında açılmıştır. Kat boyunca yükselen bu pencereler, üst kısımları ışınsal motifli olan madeni şebekelerle kapatılmışlardır. En köşede iki küçük pencere üst üste yerleştirilmiştir. Bunlar kareye yakın, silmelerle çerçevelenmiş, kilit taşlı pencerelerdir. Orta ve üst katlar aynı düzendedir. Her katta dört tane ikili pencere ve en köşede birer tane tek pencere vardır. Diğer pencerelerde olduğu gibi, bu cephenin pencereleri de silmelerle çerçevelenmiştir.
Ahî Çelebi Camii'ne bakan cephede, zemin katta yuvarlak kemerlerin çerçevelediği üç büyük pencere yer alır. Madeni şebekelerle kapatılmış pencerelerin yanında bugün kullanılmayan bir demir kapı vardır. Yuvarlak kemerin çevrelediği kapının üst kısmı, büyük pencerelerde olduğu gibi ışınsal motifli olarak düzenlenmiştir. Bu motifin olduğu bölüm, renkli camlarla kapatılmıştır. Orta katta ikili pencereler yer alır. Üst katta üç tane konsolun taşıdığı bir çıkma vardır.
Giriş cephesi caddeye bakmaktadır. Restorasyonda en önemli değişikliklerden biri bu cephede yapılmıştır. Kapının bulunduğu kısım, yapı boyunca yükselen, metal çerçeveli, camekânlı bir bölüm o-larak düzenlenmiştir ve burada bir asansör vardır. Bu cephede, yapı boyunca u-zanan, kitleden bir bütün halinde çıkmış bir kısım yer almaktadır. Bu bölümde kat sayısı dörde çıkmaktadır. Bu çıkmada ilk iki kat sağır duvar olarak bırakılmıştır. Üstteki diğer iki katta birer küçük
Değirmen Han'ın
Galata Köprüsü
ve Zindan
Han'a bakan
cephesinden
görünüm.
TETJV Arşivi
pencere vardır. Cephenin diğer yanında zemin kat sağır bırakılmıştır. Orta katta ve üst katta ikişer tane ikili pencere ve birer tane de tek pencere vardır. Pencereler silmelerle çerçevelenmiştir.
Yapıda kadarı ayıran yatay silmelerin yanısıra, üst kat pencerelerinin üzerinde bir korniş tüm yapıyı çevrelemektedir.
Yapının çatı katı teras olarak düzenlenmiştir ve lokanta olarak kullanılmaktadır.
Restorasyon sırasında yapının içindeki mermer merdivenler, demir parmaklıklar, döşemeler yenilenmiş ve odalar günün koşullarına ve kullanıma uygun olarak düzenlenmiştir.
EMİNE ÖNEL
DEĞİRMEN KAPISI
bak. SURLAR
DEĞİRMENLER
Horos da denmiştir. İstanbul'da Bizans döneminden 19. yy'ın ortalarına değin, beygir koşularak döndürülen küçük semt değirmenleri çalışmıştır. Ancak kentin un gereksinimi daha çok Trakya'dan ve Anadolu'dan getirilen ve Un Kapanı'nda tevzi edilen unlarla karşılanmıştır. İstanbul'a özgü ilkel at değirmenleri 1870'ten sonra giderek işlevini yitirmiş, sonuncusu 1940'lı yıllarda kapanmıştır.
İstanbul'da ve çevresinde değirmen döndürecek güçte akarsuların bulunmaması, daha gerilerdeki küçük akarsuların ise bentlere ve sukemerlerine bağlanması nedeniyle kentte su değirmeni geleneği yoktur. Eyüp, Galata, Üsküdar ve Kadıköy Yeldeğirmeni sırtlarında eskiden mevcut olan yel değirmenleri de her dönemde yoğun nüfus barındıran kentin gereksinimini karşılamaktan uzak kalmıştır. Belgeler, İstanbul'a, Trakya'dan, Eflâk ve Boğdan'dan, Akdeniz limanlarından düzenli olarak kervan ya da ge-
milerle un sevk edildiğini göstermektedir. Çorlu, Lüleburgaz, Vize ve Marmara-ereğlisi değirmenlerinde öğütülen unların büyük bölümünün de yine İstanbul'a gönderildiği bilinmektedir. Es'ar defterleri, başka yerlerde hazırlanarak İstanbul'da pazarlanan dakik-i has (ince beyaz un), Edincik unu, simit unu, harcî kepekli un vb için konan narhları göstermektedir. Bununla birlikte kentte ve Bilad-ı Selase'de(->) atla döndürülen değirmenlerde İstanbullular, baklava ve börek u-nu, aşurelik, bulgur vb öğüttürdükleri gibi, fırıncılar da işyerlerinin arkasındaki kendi değirmenlerinde ekmeklik un öğütmekteydiler. Yönetim, fırınların ve bağlı değirmenlerin ara vermeksizin çalışmasını istediği gibi dışarıdan un ve tahıl getiren kapan hacılarından da vergi almayarak kentte ekmek sıkıntısı çekilmemesini gözetirdi.
Bizans'ın birçok yöntem ve pratikleriyle birlikte atlı değirmen geleneğim de aynen yaşatan Osmanlılar, bu düzeneğe horos adını vermekteydiler. En eski belge durumundaki Fatih İmareti Vakfiyesi' ne göre 15. yy'ın ortalarında salt bu vakıf kapsamında 102 değirmen vardı. Her değirmen, döndürülen taş sayısına göre "l horoslu", "2 horoslu" olarak anılıyordu. Büyük değirmenlerde 6 horos bulunuyordu. Değirmenin önünde ekseriya bir ekmekçi fırını ya da uncu dükkânı yer almaktaydı. Müşteri ihtiyacı kadar buğdayı alır; öğütülmesi için ayrıca para ejderdi. Mahalle aralarındaki küçük değirmenlerde ise horosu, bu işe alıştırılmış midilli atları döndürmekteydi. Uncu ve değirmencilerin asıl işyerleri ise Unkapa-nı ile Beyazıt'taydı. Beyazıt'taki buğday-cı-değirmenci esnafı 1870'te burada bir meydan düzenlemesi yapılıncaya kadar faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Buradaki son horoslu değirmen ise 1940'lara değin çalışmıştır. Midilli koşularak döndürülen bu değirmende İstanbullu kadınlar dişbuğdayı ve aşurelik kırdırırlarmış.
Disiplinleri ve çalışma düzenleri esnaf kethüdaları ve nizam ustalarınca sağlanan ve birçoğu Anadolulu Ermeniler olan fırıncı ve değirmenciler için 16. yy'dan başlayarak buyruklar çıkartıldığı saptanmaktadır. Örneğin 1567'de İstanbul kadısına yazılan hükümde kentteki un sıkıntısı hatırlatılarak at değirmeni yapılması mümkün olan yerlere yeni değirmenler yaptırtılması ve tüm değirmenlerin özellikle kış aylarında devamlı çalışmalarının sağlanması istenmiştir. Evliya Çelebi ise 17. yy'ın ortalarındaki durumu verirken İstanbul'da 925 "esb değirmeni" (at değirmeni) bulunduğunu, buralarda 9.800 kişinin çalıştığını belirtir. Değirmenci esnafının, şenlik ve alaylarda ilginç gösteriler yaptıklarını, araba üstüne yapay değirmen kurup araba tekerleği döndükçe taşın işlediğini ve iki taraftaki seyircilerin üzerlerine un serpildiğini, değirmencilerin de "Allah hepinize yüz aklığı vere!" dediklerini anlatır. Kırkçeşme suyolu üzerinde Zeyrek ve Vefa semtlerindeki dört değirmenin ise kış aylarında
Horos denen
ve at koşularak
döndürülen
eski değirmen.
Castellan'ın
bir deseni, 18. yy
sonu, 19. yy başı.
Galeri Alfa
suların bol olması nedeniyle suyla döndürüldüğünü, fakat bunu İstanbul halkının bilmediğini, kendisi gibi o semtte oturanların bildiğini ekler.
18. yy'da III. Osman (hd 1754-1757) İstanbul kadısına bir hüküm yazarak şehirde ve civarında un yapan değirmenlerin sayısını sormuş, bunun gereği olarak ayrıntılı bir sayım yapılmıştır. Sayıma ilişkin listeler, İstanbul'da 1-6 horoslu 188 at değirmeninde toplam 848 taş döndüğünü göstermektedir. Çoğu uncuların, bir bölümü de fırıncıların olan bu değirmenler her semtte olmakla birlikte Unkapanı, Beyazıt ve Zeyrek'te toplanmıştır. Eyüp'te 22 değirmende 100 horos, Galata-Beşiktaş cihetinde 87 değirmende 317 horos, Anadolukavağı'ndan Kartal'a kadar uzayan Üsküdar merkezli Anadolu yakasında da 29 değirmende 118 horos sayılmıştır. Ayrıca, Topkapı Sarayı has-bahçesinde, Değirmenderesi'nde, Beykoz Uncubaşı'nda, Unkapanı'nda, Tersane-i Âmire'de, Kasımpaşa'da, Bebek Bahçe-si'nde suyla dönen mirî (beylik) değirmenler bulunduğu görülmektedir.
1767-1802 arasında İstanbul kadısına yazılan hükümlerden ise uncu, fırıncı ve değirmencilerin sık sık iş bıraktıkları, bunun kentteki ekmek kıtlığını artırdığı, işverenlerin gerekçe olarak işçilerinin izinsiz memleketlerine gittiklerini ileri sürdükleri anlaşılmaktadır. Çıkartılan hükümlerde, İstanbul'daki fırın ve değirmenlerde çalışanların kış bahanesiyle ayrılmalarının önlenmesi, izinli gidenlerin yerlerine mutlaka işçi bulunup değirmenlerin çalıştırılması istenmektedir. Bu durum ise, taşradan un sevkıyatının giderek gereksinimi karşılamadığını düşündürmektedir.
19- yy'ın ikinci yarısından başlayarak yakıt, 20. yy'da da elektrik gücüyle çalışan un değirmen ve fabrikaları kurulmakla birlikte bunlar da gereksinimi karşılayamadığından günümüze kadar İstanbul'a Anadolu ve Trakya'dan un temini sürmüştür.
Bibi. Ahmed Refik, Onuncu Asr-ı Hicrî'de İstanbul Hayatı, Ankara, 1987, s. 130; Es'ar Defteri (1640 Tarihli), (haz. Yaşar Yücel), Ankara,
1992, s. 30, 86; Evliya, Seyahatname, I, 540-541; Ergin, Vakfiye, 27-28; (Ergin) Mecelle, I, 769 vd; BOA, Babıâli Evrak Odası, Müteferrik Defter genel S. 7440, özel S. 29, (haz. Ahmet Hezarfen); S. Aynural, "XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda istanbul Değirmenci ve Fırıncı Esnafının Nizamları", Türk Dünyası Araştırmaları, S. 81 (Aralık 1992), s. 111-122.
NECDET SAKAOĞLU
DEĞMER, ŞEFİK HÜSNÜ
(1887, Selanik - 7 Nisan 1959 Manisa) Türkiye solunun tanınmış siyaset adamı. İstanbul işçi hareketinin uzun dönemler en önemli adlarından biri oldu. Sor-bonne'da tıp öğrenimi yaptı. Siyasetle tanışması Paris'teki Jön Türklerle başladı. 1907 Paris Kongresi'ne öğrencileri temsi-len katıldı. Orada, ünlü Fransız sosyalisti Jean Jaures'in söylevlerinden ve eylemlerinden etkilendi. Nöroloji ihtisasını tamamladıktan sonra yurda döndüğünde, önce İstanbul Hilal-i Ahmer Cemiye-ti'nde (Kızılay) çalıştı, I. Dünya Savaşı çıkınca cephelerde tabip olarak görev aldı. Savaştan sonra İstanbul'un çeşitli sol gruplarıyla temas içinde oldu. Almanya' dan yurda henüz dönmüş bulunan ve Spartakistler diye bilinen Kurtuluş grubuyla aynı adlı dergiyi çıkarmaya başladı. Gene onlarla birlikte İstanbul'da Tür-
Şefik Hüsnü
Gözlem
Yayıncılık
Arşivi
DELİBAŞ, CEMAL REFİK
20
21
DEMİRYOLLARI
Muhsiıı Demironat
Rebii Baraz koleksiyonu, 1984
zel Sanatlar Akademisi'nin Türk Süsleme Sanatları Bölümü'nü bitirdi. Muallim Mektebi'nde Şevket Dağ'dan(->), Güzel Sanatlar Akademisi'nde de İsmail Hakkı Altun-bezer(->), Necmeddin Okyay(->), Kâmil Akdik(-») gibi zamanının klasik Türk sanatlarındaki üstatlarından ders aldı ve genç yaşta hoca olarak aralarına katıldı. Demironat, 1966'ya kadar, Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1966'da ihyasına karar verilen Yıldız Porselen Fabrikası'nın müdürlüğüne getirildi. Emekliye ayrıldığı 1972'ye kadar var gücüyle bu müessesenin yenilenip gelişmesine çalıştı. Zevkle seyrettiğimiz yıldız porselen eserleri onun hummalı çalışmalarının mahsulüdür.
kiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası'nı kurdu (1919).
Komintern'in II. Kongresi'nin ardından 8 Eylül'de Baku'da toplanan Doğu Halkları Kumltayı'na Türkiye'den başlıca iki grup katılmıştı. Bunlardan birisi Ankara-Anadolu grubu, diğeri ise Şefik Hüsnü ve Etem Nejad gibi isimlerin önde olduğu (istanbul grubu ya da İstanbul TKP olarak da adlandırılan) Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası idi.
Anadolu ve İstanbul grupları Baku'da buluştuktan sonra 10 Eylül 1920'de Baku'da "Birinci ve Umumi Türk Komünistleri Kongresi" toplandı ve iki grup Türkiye Komünist Partisi (TKP) adıyla, en azından biçimsel olarak birleşti. Dr. Şefik Hüsnü ise, bu dönem boyunca hep İstanbul'da kaldı; İstanbul grubunun sözcüsü olarak Aydınlık (-*) adlı dergiyi, l Haziran 1921'den itibaren yayımlamaya başladı. Sonraki yıllarda parti liderliğine getirildi ve bütün tartışmalara rağmen ölünceye değin 35 yılı aşkın süreyle bu unvanını korudu.
Dr. Şefik Hüsnü, o yıllarda Aydınlık m yamsıra Orak-Çekiç, Vazife gibi dergileri de çıkardı, Komünist Enternasyo-nal'de partisini temsil etti, icra komitesinde çeşitli görevler aldı, kuruluşun yayın organlarında çeşitli makaleler yayımladı. İstanbul'da sendikal hareketin toparlanıp birleşmesi için Aydınlık çevresiyle birlikte yoğun çaba gösterdi (bak. işçi örgütlenmesi).
1923'te tutuklanıp serbest bırakıldıktan sonra, 1925'te İstiklal Mahkemeleri tarafından gıyapta 14 yıl hapse mahkûm edildi. 1939'a değin Fransa, Almanya ve Sovyetler Birliği'nde kaldı. Naziler iktidara geldiklerinde düzenledikleri Reich-stağ yangım komplosunda Bulgaristanlı Giorgi Dimitrov'la birlikte tutuklandı, 6 ay kadar hapis yattı.
1939'da II. Dünya Savaşı çıkınca, yeniden yedek subay olarak askere alındı, 1941'e kadar askeri hekim olarak çalıştı. Savaş boyunca, Türkiye'nin savaş dönemi politikaları üzerine bazı yazılar yayımladı, ülkenin III. Reich'a ve Mihver Devletleri'ne karşı Müttefikler'in yanında saf tutmasını savundu.
1946'da çokpartili hayata geçildiğinde İstanbul'da Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi'ni kurdu, ama parti kısa süre içinde kapatıldı, yöneticileri ve üyeleri tutuklandı. Dr. Şefik Hüsnü başkan sıfatıyla 5 yıl hüküm giydi. 1950'de çıkan genel af yasasıyla tahliye olduysa da, l yıl sonra bu kez Türkiye Komünist Partisi tevkifatında hapsedildi, 1956'daki kısmi afla birlikte Manisa'da sürgüne gönderildi ve 3 yıl sonra sürgünde öldü.
İSTANBUL
DELİBAŞ, CEMAL REFİK
(1904, Şebinkarahisar - l Ekim 1959, istanbul) Gazeteci.
Tokat İdadisi'nde okurken hikâyeler kaleme alarak yazı hayatına başladı. 1927' de Milliyet ve onun akşam nüshası olan Politika gazetelerinde polis ve adliye mu-
habiri olarak Babıâli'ye adım attı. Seçtiği alan sebebiyle sokaktaki adamın sorunlarını çok iyi inceledi. Bir süre sonra Akşam gazetesine geçti. 1933'ten itibaren "İstanbul Hayatı" başlıklı günlük fıkralar, "Mahkemeler" başlığı altında mahkeme koridorlarında rastlanan olayları içeren röportajlar ve mizahi diyaloglar yazmaya başladı. Bu röportajların kahramanı olarak sunduğu "Kasketli Delikanlı" tipinin çok tutulması üzerine diğer gazeteler de onu taklit ettiler. Akşam gazetesinden ayrıldığı 1957'ye kadar süren bu yazıları o dönemin İstanbul yaşamı için önemli bir kaynaktır. Bazı kısımları kitap halinde de yayımlanmıştır. 1942'de çıkarmaya başladığı Olay adlı edebi bir dergiyi 3 yıl yaşatabilmiştir.
ORHAN KOLOĞLU
DELLA SUDDA, FRANCESCO
bak. FAİK PAŞA
DELLA SUDDA, GIORGIO
bak. FAİK PAŞA
DEMİRAĞ, NURİ
(1884, Divriği - 14 Kasım 1957, istanbul) İşadamı ve siyasetçi. Mühürdarza-de Nuri Bey olarak da tanınmıştır.
İstanbul'da yerli sanayiinin öncülerin-dendir. Yeşilköy'de sivil havacılık çalışmalarını başlatmış, Beşiktaş'ta uçak montaj tesisleri kurmuştur. Jöntürk, Türk Zaferi, Hayırlızade sigara kâğıdı imalathaneleri, Nurkalem kurşunkalem fabrikası da onundur. Sarayburnu-Salacak arası için bir boğaz köprüsü projesi hazırlatmıştır.
Demirağ, rüştiye öğreniminden sonra bankacılığa girdi. 19H'de İstanbul'a atandı. Hasköy Malmüdürlüğü'nde görev yaptı. Beyoğlu varidat memuru iken Taksim Kışlası ile Talimhane'nin bir Fransız Şir-keti'ne satılmaması için çaba gösterdi. Maliye Mekteb-i Âlisi'nde, Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde okudu. Maliye müfettişi oldu. I. Dünya Savaşı yıllarında (1914-1918) İstanbul'daki yolsuzluklarla uğraştı. 1919'da Tatavla'da (Kurtuluş) denetimde iken yerli Rumlardan yönelen hakaretlere bir tepki olarak kamu görevinden istifa etti.
Milli Kalkınma
Partisi'nin
kurulduğu
yıllarda Nuri
Demirağ
(sağda), Rıza
Tevfik
Bölükbaşı
(ortada) ve
Neyzen
Tevfik'le.
Necdet Sakaoğlu
koleksiyonu
56 altın (252 lira) sermaye ile iş hayatına atıldı. Sarma sigara kâğıdı piyasasına sermaye yatıran ilk Türk oldu. Türk Zaferi sigara kâğıdı imalathanesini Tahta-kale'de açtı. 1920'de Mühürdarzade Kantariye İthalat-İhracat Tütün Gümrüğü Şir-keti'ni kurdu. Cumhuriyetin ilk yıllarında müteahhitliğe yöneldi. İkinci TBMM binasını (1923-1925) yaptı. Kardeşi Naci De-mirağ'la birlikte ilk Türk demiryolu müteahhidi olarak ünlendi. Samsun-Sıvas, Fevzipaşa-Diyarbakır, Sıvas-Erzurum, Ir-mak-Filyos hatlarında toplam 1.012 km demiryolu döşedi. Ayrıca iki kardeş Bursa Merinos, İzmit Seka, Sivas Çimento, Karabük Demirçelik fabrikalarını, İstanbul Hal binasını, Ankara'daki çeşitli bakanlık binaları ile büyük kamu tesislerini yaptılar.
N. Demirağ, 1936'da 11.000.000 TL gibi bir servetle Türkiye'nin en büyük kişisel sermayesinin temsilcisi oldu. O yıl yepyeni bir alana yönelerek sivil havacılık çalışmalarını başlattı. Beşiktaş'ta bir "tayyare atölyesi", Divriği'de de bir "gök okulu" yapımını gerçekleştirdi. Türk Hava Kurumu için okul tipi ilk yerli uçakları ve planörleri imal etti. 1938'de Yeşilköy'de Elmas Paşa Çiftliği'ni satın aldı. 1.559 dönümlük bir araziyi tesviye ettirerek günümüzdeki hava meydanlarının temellerini attı. Buraya verilen ilk isim "Nuri Demirağ Gök Stadyumu"dur. Yaptırdığı hangar, atölye ve okulda sivil havacılık eğitimi, uçuş, onarım ve bakım çalışmaları başlatıldı. İstanbul basını bu girişimle yakından ilgilendi. Yüksek Mühendis Mektebi'nde bir Tayyarecilik Şubesi açıldı. Berlin Mühendis Mektebi'nin aerodinamik programı uygulamaya konuldu. 1940'ta Yeşilköy'de gençler için uçuş kursları düzenlendi. Burada da bir Nuri Demirağ Gök Okulu inşa edildi. Bu okulda Türkiye'nin ilk sivil pilotları yetişmiştir. Yeşilköy havacılık tesisleri 17 Ağustos 194l'de büyük bir törenle açıldı. II. Dünya Savaşı'mn kritik bir dönemindeki bu açılış dünya kamuoyunu da ilgilendirdi. İzleyen yıllarda havacılık bayramları gelenek oldu.
Satın aldığı Paşalimanı'ndaki Hüseyin Avni Paşa Korusu'nda dut ağacı ziraatı-
nı başlatan N. Demirağ'ın amacı paraşüt imali için ipek elde etmekti. 1942'de Beşiktaş'ta Barbaros ve Preveze Zaferi Yıldönümü törenlerini düzenletti. Gençliği ulusal duygularla yetiştirmeye yönelik programında "işretten, oyundan, iffetsizlikten, eğrilikten, tembellikten, zulmetmekten uzak durmak" temel ilkelerdi. Gök Okulu'nda da bu ilkeler temeldi. Uçak filoları, törenlerde gösteri uçuşları yaparlarken bu ilkelerin yazılı olduğu bildiriler atmaktaydı.
1943'te Türk Hava Kurumu ile N. Demirağ arasında, uçak bedellerinin ödenmemesinden kaynaklanan uyuşmazlık, u-zun zaman süren bir davaya dönüştü. İstanbul basını "Türkçü, milliyetçi, vatanperver" N. Demirağ'ı destekledi. Kimi zaman onun için "Büyük Kalpli Vatandaş" vb manşetler atıldı. 1944'te Beşiktaş'taki uçak fabrikasında 6 kişilik Nü. D. 38 tipi, 2.200 devirli, 160 beygirgücünde, çift motorlu, madeni gövdeli yolcu uçakları yapılmaya başlandı. N. Demirağ bu uçakla 26 Mayıs 1944'te Ankara'ya uçtu. Fakat Türk Hava Kurumu gibi, Devlet Hava Yolları da bu uçağa ilgi göstermedi. N. Demirağ için iflas olasılığı ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı İnönü'ye yazdığı mektuplardan da bir sonuç alamadı. Kamunun destek olmak yerine köstek olması karşısında işlerini tasfiyeye yönelip siyaset yaşamına girdi. 18 Temmuz 1945'te Milli Kalkınma Partisi'ni kurdu. Örgütünü güçlendirmek için sık sık şölenler verdi. Bu yüzden partisine "Kuzu Partisi" denildi. Hür teşebbüsü ve İslam birliğini savunan Milli Kalkınma Partisi, önemli bir varlık gösteremeden 1958'de dağılmıştır.
N. Demirağ'ın bir ideali Boğaz'a köprü kurmaktı. Bunu Türk mühendis ve işçileriyle başarmayı tasarlıyordu. Hazırlattığı projeye göre Sarayburnu-Salacak a-rasında yapılacak köprünün 1.600 m'si deniz üstünde, 960 m'si karada olacak, 701 m'lik bölümü asma köprü tekniğiyle kurulacaktı. Köprünün denizden yüksekliği 53 m, genişliği 20,73 m öngörülmüş, üzerinde yaya yolları tramvay ve tren hatları da düşünülmüştü.
1954 genel seçimlerinde DP listesinden bağımsız İstanbul milletvekili olan N. Demirağ 1957'de öldü ve Zincirlikuyu Mezarlığı'na gömüldü.
Bibi. Ziya Şakir, Nuri Demirağ Kimdir?, ist., 1947; Güngör, "Yeşilköy'de Hususi Bir Tayyare Sahası", Cumhuriyet, l Birinciteşrin 1935, s. 5; B. Cilasun, "Millî Havacılığın Uyanışı", Yenisabah, 8 Temmuz 1941; "Hava Sanayimizde Hayırlı Bir Adım", Tasviri Efkâr, 18 Ağustos 1941; N. Demirağ, Nuri Demirağ ve Türk Gençliğine Öğütlen; N. Deliorman, Nuri Demirağ'ın Hayat ve Mücadeleleri, İst. 1957; N. Sakaoğlu "Sarma Sigara Kapaklarının Renkli Dünyası", Skylife, 5/93, (1993).
NECDET SAKAOĞLU
Dostları ilə paylaş: |