Bibi. Mekteb-i Sultanî, İst., 1334; 1. Sungu, "Galatasaray Lisesinin Kuruluşu", Belleten, S. 28, 1943, s. 315-347; F. Isfendiyaroğlu, Galatasaray Tarihi, İst., 1952; M. Sandıkçıoğlu-F. Turaç-R. Semenderoğlu, Galatasaray Lisesi (Mekteb-i Sultanî) 1868-1968, İst., 1974; Sal-name-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye, 4. Defa, İst., 1319, s. 102-118, Z. Ebuzziya-S. Kozikoğ-lu, 1921-1933 Galatasarayı Tarihçesi-1933 Mezunları ve 50. Yıllan, İst., 1987; H. Â. Yü-
cel, Türkiyede Orta Öğretim, İst., 1938, s. 522-524; A. Şişman, Galatasaray Mekteb-i Sultanîsinin Kuruluş ve ilk Eğitim Yıllan-1868-1871, İst., 1989; N. Sakaoğlu, Osmanh Eğitim Tarihi, İst., 1991, s. 88.
NECDET SAKAOĞLU
Mimari
1908'de yenilenmiş olan bugünkü yapı kagir ve üç katlıdır, istiklal Caddesi'nden Tophane'ye doğru alçalan yamaçta istinat duvarları üzerinde inşa edilmiştir. Eski fotoğrafları incelendiğinde 1908 sonrasında binanın kitle ve cephe düzeninin değişmediği anlaşılmaktadır. Planının değişip değişmediği ise bilinmemektedir. Binanın, ortada bir tören avlusunu çevreleyen "U" biçiminde aksiyal ve simetrik bir planı vardır. Katlar birbirlerinden düz bir silme grubu ile ayırt edilmişlerdir.
Yapıya bir çift pilastrla belirtilmiş eksen üzerinde girilir. Giriş ince mermer kolonların taşıdığı bir çıkmanın altında yer alır. Girişin pilastrlı düzeni, saçak kornişinin üzerinde yükselen bir tepelik motifi ile sonlanmaktadır. Bu tepeliğin daha önce basık kemerli, barok yanlamaları bulunan bir eleman olduğu, 1908'den sonra yarım daire biçimine dönüştürüldüğü anlaşılmaktadır. Pencereler zemin katta basık kemerli, üst katta ise düz atkılı biçimde düzenlenmiştir. Giriş kapısı, ana yapıdan farklı olarak daha gösterişli bir düzenleme ile ele alınmıştır. Dökme demirden yapılmış büyük kapı iki yandaki ayaklık
Galatasaray Postanesi'nin dış görünümü (solda) ile üst ve alt kauarın iç görünümleri.
GALATASARAY SERGİLERİ 372
373
GALİB PAŞA CAMÜ
1908-1909 sezonunda İstanbul Futbol Ligi şampiyonu olan Galatasaray Futbol Takımı. Ayakta soldan üçüncü (fesli) Ali Sami, sağında Ahmed Robenson, ortada oturan (fesli) Tevfik Fikret. Gözlem Yayıncılık Fotoğraf Arşivi
1875'te inşa edilmiştir. Tüccar Theodor Sıvacıyan'm mülkiyetinde konut olarak kullanılırken, zemin kat Bay Apolonatos tarafından ecza laboratuvarı olarak işletilmiştir. 1907'de Posta-Telgraf Nazırı Hüseyin Hasib Efendi'nin görev döneminde kurumca satın alınarak işlevi değiştirilmiş, "Beyoğlu Posta-Telgraf Merkezi"ne dönüştürülmüştür. Bir süre için Alman ve ingiliz radyo şirketleri binanın bir katında faaliyet göstermiştir, istanbul Radyosu, yayınlarını 1943-1944 arasında burada sürdürmüştür. Tarihi boyunca (sonuncusu 1977'de) üç kez yanmış, onarılarak 1982' de bugünkü işleviyle hizmete açılmıştır.
Bitişik düzen içinde yer alan yapı bir bodrum, dört normal kat ve caddeden algılanmayan bir çekme kattan oluşmaktadır. Cephe, tamamen mermerle kaplanmış olması ve bu malzemenin üzerine işlenen bezeme öğelerinin yoğunluğu ve nitelikli işçiliği ile dikkat çekmektedir. Bu açıdan İstiklal Caddesi'nde sıralanan eklektik-kla-sisist anlayışla tasarlanmış benzeri "yüzyıl sonu" cepheleri arasında özel bir yere sahiptir. Kompozit sütun başlığı, girland, konsol, dişli friz, akroter, palmet gibi çok sayıda antik düzen ve bezeme öğesi kısmen yeniden yorumlanarak bir araya getirilmiş ve cepheye uygulanmıştır. Bu çerçevede zemin kat ile orta birimi çıkmalı ilk kat özenli ve vurguludur. Daha yalın tasarlanmış olan üçüncü ve dördüncü katlan konsollu bir saçak izlemektedir. Saçağın üzerinde de çekme katın önündeki terasın korkuluğu bulunmaktadır. Korkuluk hattının ortasına düşey simetri eksenini belirgin kılarak cepheyi taçlandıran ma-dalyonlu yarım-oval bir alınlık yerleştirilmiştir. Cephede izlenen tavırla uyum içinde olmak üzere, iç mekânlar da (özellikle birinci kattaki büyük salon) italyan bir sanatçı tarafından resimlendirilmiş renkli-yaldızlı alçı tavanları, mermer şömineleri ve değerli ahşap malzeme kullanılarak Fransa'da üretilmiş kapıları ile Sıvacıyan Konağı'nm neoklasik mimariye referans veren görkemini yansıtmaktadır.
BibL S. N. Duhani, Eski insanlar Eski Evler-19. Yüzyıl Sonunda Beyoğlu 'nün Sosyal Topografyası, ist., 1984, s. 80.
TURGUT SANER
GALATASARAY SERGİLERİ
19l6'da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti tarafından başlatılan ve 1952'ye kadar her yıl yinelenen resim sergisi.
İ908'de kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, 1921'de Türk Ressamlar Cemiyeti, 1926'da Türk Sanayi-i Nefise Birliği ve 1929'da Güzel Sanatlar Birliği adlarını almıştır. 1914 izlenimcileri ya da Çallı kuşağı gibi adlarla da anılan ve I. Dünya Sa-vaşı'nın başlamasıyla birlikte Fransa'dan yurda dönen sanatçılar 19l6'dan itibaren serginin düzenlenmesinde de etkin bir rol üstlendi, îlk sergi Halil Edhem Eldem(->) ve Galip Bahtiyar'ın yardımıyla ve 44 ressamın katılımıyla düzenlendi.
Galatasaray Lisesi'nin tatile girdiği yaz mevsiminde, özellikle de ağustos ayında bir ay süreyle açılan Galatasaray Sergileri'
ni gezmek için "duhuliye" denilen giriş ücreti ödenirdi. Eğilim ayrımı yapmamakla birlikte Osman Hamdi kuşağının karşısında, anlatım dili olarak daha çok izlenimci estetiği benimseyen sanatçıların bir araya geldiği bir etkinlik olarak tanındı. Buna karşın, daha yaşlı ustaların işlerinin sergilenmesine olanak sağlandığı gibi, kimi genç sanatçılar tanıtıldı. Ortadaki büyük, aydınlık salonda "usta" resimleri, yandaki sınıflarda amatörlerin, gençlerin, kimi zaman da Sanayi-i Nefise Mektebi öğrecileri-nin çalışmaları sergilendi. Galatasaray Ser-gileri'nde, başarılı öğrencilerin işleri yer alabildi, yeni yetenekler bu yolla desteklendi. Daha küçük yan mekânlarda işlerini gösterme olanağı bulanlar arasında sonraları Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği ile D Grubu'nu(->) kuracak o-lan ve dönemi için öncü sanat yaptıkları varsayılan gençlerin yapıtlarına da yer verildi. Galatasaray Sergileri bir anlamda Paris'teki Salon'a benzer bir kimlik kazandı. Özellikle 1930'lu yıllara değin kendini gösterme, sanatçı olarak kabul görme ve yapıtlarının sergilenmeye değer olduğunu kanıtlama, bir anlamda Galatasaray Sergi-leri'nden geçerek sağlandı.
Uzun süre en önemli plastik sanatlar etkinliği olarak görülen Galatasaray Sergileri, kent halkı, aydınlar ve sanat çevrelerince beklenen bir kültür olayı niteliği kazandı. Çıplak, manzara, portre, kompozisyon gibi çoğu resimsel konu ve kurgulamalar ilk kez Galatasaray Sergileri'n-de gösterildi. Kadınların sanat etkinlikleri aracılığıyla kimliklerini açıklamalarına, yapıtlarını sergilemelerine katkı ve sanatsal ortam sağladı. Osmanlı döneminde bir sanatçı derneğinin etkinliği olarak başlatılan, saray çevresi tarafından destek gören bu sergiler Cumhuriyet'in ilanından sonra da sürdürüldü ve İstanbul'da Galatasaray Sergileri, 1923'ten sonra ilkbahar aylarında Ankara'da Güzel Sanatlar Sergileri olarak her yıl yinelendi.
Bibi. N. Çakmakoğlu, "Galatasay Sergileri", Anons, Mart 1994; C. Baykal, "Yeni Kadın ve
İnas Sanayi-i Nefise Mektebi", Yeni Boyut, Ekim 1983; S. Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı, ist., 1991; N. Berk-K. Özsezgin, Cumhuriyet Dönemi Türk Resmi, Ankara, 1983; N. Berk-A. Turam, Başlangıcından Bugüne Çağdaş Türk Resim Sanatı Tarihi, II, İst., 198L
ZEYNEP YASA YAMAN
GALATASARAY SPOR KULÜBÜ
İstanbul'un en eski spor kulüplerindendir. 1905'te Mekteb-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) kurulmuştur. O yıllarda Kadıköy'ün çayırlarında İngiliz ve Rumların kurdukları takımlarla oynadıkları futbol, Türk gençlerim de özendirmekteydi. Ancak devrin rejimi Türk gençlerinin bir araya toplanmalarını engellediğinden ve ailelerin taassubu da buna eklendiğinden Türk gençleri pek arzuladıkları futbolu bir türlü oy-nayamamaktaydılar. Bu yolda ilk cesur a-dımlar, Mekteb-i Sultani öğrencileri tarafından atılmıştı. Kulübün kurucularından, ünlü gazeteci ve yazar Abidin Daver'in anılarında naklettiğine göre top, Mekteb-i Sul-tani'nin kapısından içeri ilk kez 1900'de girmişti. Öğrenciler okulun "Grand Cour" adıyla anılan büyük avlusunda, kalabalık gruplar halinde, topu tekmelemek suretiyle ayaktopu oynamaya çalışmışlardı.
Nihayet 20 Ekim 1905'te, onuncu sınıf öğrencilerinden bir grup, Ali Sami'nin (Yen) öncülüğünde bir kulüp kurmaya karar vermişlerdi. Bu gençler, Ali Sami (Yen), Asım Tevfik (Sonumut), Emin Bülend (Ser-daroğlu), Bekir (Bircan), Reşat (Şirvanî), Mehmed Celal, Tahsin Nahit, Cevdet (Kal-pakçıoğlu) ve Abidin Daver beylerdi. Forma rengi olarak, milli renkler kırmızı-be-yazı benimseyen gençler, takımlarına verecekleri ad konusunda kolay kolay anlaşamamışlardı. O tarihlerde daha çok yabancı adlar cazip geldiğinden gençler, "Gloria" (Zafer), "Audace" (Cüret) ve hattâ Tobler marka çikolataların üzerindeki resimlerden esinlenerek "Kartal" gibi isimler üzerinde durmuşlar ve bunlar arasında bir tercih yapamamışlardı. Bu isim işi öylesine uzamıştı ki, kurdukları futbol takımı Kadıköy'deki ilk maçına dahi isim-
siz çıkmak zorunda kalmıştı. Ancak bu maçı izlemeye gelenlerin kendilerinden "Ga-latasarayı Efendileri" diye bahsettiklerini işittiklerinde bu adı hepsi birden benimsemişler ve tam ittifakla "Galatasaray" adını almışlardı.
İlk dört maçını kırmızı-beyaz forma altında oynayan Galatasaray takımını teşkil eden gençler daha sonra milli renklerin hafiye ve zaptiyelerin dikkatini, hattâ gazabını çekebileceği endişesiyle formalarının rengini sarı-siyaha dönüştürmek zorunda kalmışlardı. Ancak takım bu yeni formalarla oynadığı maçlarda kötü sonuçlar a-lınca, takımdaki bazı futbolcular bu formaların uğursuz geldiğine inandıklarından yeni forma renkleri aramaya başlamışlardı. Sonunda, Bahçekapı'daki Şişman Yanko Mağazası'nda raflarda yan yana gördükleri sarı ve kırmızı renklerdeki kumaş topları, onların bu renkleri ittifakla seçmelerine vesile olmuştu. Derhal satın alınan sarı ve kırmızı kumaşlardan, Ali Sami Bey'in kız kardeşi Samiye Hanım (Erer) formalar dikmiş ve Galatasaraylılar bu formalarla ilk kez 6 Aralık 1908'de İngiliz Barhau gemisi takımına karşı oynamışlardı.
Galatasaray Futbol Takımı, 1905-1906 sezonunda üçüncüsü yapılan İstanbul Futbol Ligi'ne, ilk Türk takımı olarak katıldı. Sarı-kırmızı formalı takım, ilk kez katıldığı ligde Kadıköy, Moda ve Imogene gibi üç güçlü rakibin arkasından dördüncü olurken Rumların Elpis takımım gerisinde bırakmıştı. 1906-1907 sezonunda kadrosunu biraz daha güçlendiren, bu arada Mekteb-i Sultani'de okuyan Bulgar ve Sırp öğrencilere de takımda yer veren Galatasaray, Moda'mn şampiyonluğu kazandığı ligde üçüncü sırayı almıştı. 1907-1908 sezonunda Kadıköy takımının iki gözde futbolcusu İngiliz Horace Armitage ile bu takımda Bobby takma adıyla futbol oynamakta olan ve ilk Türk futbolcusu olmakla ünlü Fuad Hüsnü Bey'i (Kayacan) de kadrosuna dahil eden Galatasaray Futbol Takımı büyük varlık göstermiş ve İstanbul Futbol Ligi'nde şampiyonluğu ilk kez yabancı takımların elinden almıştır. Galatasaray'ın ilk şampiyonluğu kazanan tarihi kadrosu şu oyunculardan kuruluydu: Ahmed Robenson(~>), Adnan İbrahim (Pi-rî), Milo Bakis, Hasan, Bekir (Bircan), Horace Armitage, Sabri Mahir, Fuad Hüsnü (Kayacan), Celal İbrahim, Emin Bülend (Serdaroğlu), Ali Sami (Yen), İdris, Com-ber ve Abdurrahman Robenson.
Galatasaray bu ilk şampiyonluktan sonra hızla büyümeye ve gelişmeye devam etmişti. Bu arada kulüp, yine okulun içinde diğer spor dallarına da el atmış, jimnastik, halter, atletizm, boks gibi dallarda da faaliyet göstermeye başlamış ve bu dallarda da ünlü isimler ve şampiyonlar çıkarmıştı.
Galatasaray, 1930'lu yılların sonlarına kadar tüm spor dallarında okula bağlılığını sürdürmüş ve kendi bünyesi içinden gerek takım sporlarında, gerekse ferdi sporlarda pek çok ünlü sporcu yetiştirmiştir. Atletizm, basketbol, binicilik, boks, futbol, güreş, halter, hentbol, jimnastik, kürek,
masatenisi, sutopu, tenis, voleybol, yelken ve yüzme dallarında faaliyet gösteren Galatasaray kulübünün tüm bu dallarda sayısız şampiyonlukları bulunmaktadır.
Bu eski spor dalı olan futbolda Galatasaray'ın kazandığı şampiyonluklar şöyle parlak bir liste vermektedir: İstanbul Amatör Ligi: 1908-1909, 1909-1910, 1910-1911, 1921-1922, 1924-1925, 1925-1926, 1926-1927, 1928-1929, 1930-1931, 1948-1949 (10 kez).
İstanbul Profesyonel Ligi: 1954-1955, 1955-1956, 1957-1958 (3 kez). Birinci Türkiye Ligi: 1961-1962, 1962-1963, 1968-1969, 1970-1971, 1971-1972, 1972-1973, 1986-1987, 1987-1988, 1992-1993 (9 kez). Türkiye Kupası: 1962-1963, 1963-1964, 1964-1965, 1965-1966, 1972-1973, 1981-1982, 1984-1985, 1990-1991, 1992-1993 (9 kez). Başbakanlık Kupası: 1975,1979, 1986, 1990 (4 kez). Cumhurbaşkanlığı Kupası: 1966, 1969, 1972, 1982, 1987, 1988, 1991, 1993 (8 kez).
CEM ATABEYOGLU
GALİB DEDE
bak. ŞEYH GALÎB
GALİB PAŞA CAMÜ
Erenköy'de, Bağdat Caddesi üzerinde, Ka-dıköy-Bostancı yönünde, sağ tarafta, Erenköy Camii Sokağı'nm başında yer almaktadır.
Kapı üzerindeki II. Abdülhamid (hd 1876-1909) tuğralı mermer kitabeden 1316/1898' de yaptırıldığı öğrenilmektedir. Yapının banisi, Abdülaziz (hd 1861-1876) ve II. Abdülhamid dönemlerinde valilik ve nazırlık görevlerinde bulunmuş olan Abdullah Galib Paşa'dır (1828-1903).
Günümüzden yaklaşık 100 yıl kadar önce yapılan bu caminin batı cephesinde bitişik olarak 1968'de, cami ile aynı planın uygulandığı, biraz daha küçük, müstakil girişli ve yapıyla içten de bağlantıları bulunan bir ek bina yapılmıştır. Esas yapı günümüzde çok temiz ve bakımlı o-lup, bitişiğindeki ek bina ile dış görünüm açısından uyum içindedir.
Galib Paşa Camii â
Ahmet Kuzik, 1994
Cadde ve sokak tarafından girilebilen, parmaklıklı geniş bir avlu ortasında yer alan, küçük ölçülü, kubbe örtülü, kagir bir camidir. Günümüzde yeşil boyalı olan cephelerinin sıvalı yüzeylerinin yatay fugalar-la dilimlere ayrıldığı görülmektedir.
Erenköy Camii Sokağı'na bakan kıble cephesindeki mihrabı, dışa üç açılı bir çıkma yapmakta ve iki yanında yuvarlak kemerli birer pencere bulunmaktadır. Doğu ve batı cepheleri birbirlerinin eşi olup, cephelerin ortasında dört pilastrla bölünmüş, yandakiler düz, ortadaki yüksek ve kemerli olmak üzere üçlü bir pencere düzeni görülmektedir. Fakat günümüzde batı duvardaki ek bölüm yüzünden buradaki üçlü pencere kapıya dönüştürülmüştür. Giriş cephesi ise diğerlerinden farklı olup, son cemaat yerinin dışa kapalı, iki katlı bir düzene sahip olduğu görülmektedir. Demir kanatlı kapı ile girilen dikdörtgen şeklindeki bu hazırlık bölümünün önüne, son yıllarda, alüminyumdan camekânlı bir giriş eklenmiştir. Son cemaat yerinin girişinde ufak, taşlık bir kısım bulunmakta, buradan ahşap, camlı, üç yöne açıklıklı bir kapı ile seki şeklinde yükseltilmiş son cemaat yerine geçilmektedir. Bu bölümde sağ tarafta, yapının bünyesinden yükselen minareye geçiş kapısıy-la, üst kattaki mahfile çıkışı sağlayan merdivenler bulunmaktadır. Mahfil, camiye ortadaki daha geniş, yuvarlak kemerli üçlü bir açılışla bağlanmaktadır.
Yapının içinde kubbe, pandantifler ve bütün duvarlar pencerelerin alt hizasına kadar, yeşil, pembe, mavi ve bejin çeşitli pastel tonlarında, bitki motifli kalem işleriyle kaplanmıştır. Bu hareketliliğe karşın mihrap çok sade bir görünüme sahip olup, yuvarlak mihrap nişi dıştan, volüt başlıklı yüzeysel iki paye ile sınırlanmıştır. Minber ve vaaz kürsüsü ahşap olup, minberin soğan şeklindeki kubbesi ile minarenin pabuçluğu arasında bir üslup birliği söz konusudur. Eklektik minarede Yunan sanatından alınma yumurta frizinin de yer yer kullanıldığı, kasetler şeklinde bir düzen görülmektedir.
GALIAND, ANTOEVE
374
375 GAZANFER AĞA KÜLLİYESİ
Son olarak, cephe tasarımında ampir öğeler ağır basmakla birlikte, iç mekândaki süslemeler başta olmak üzere, genel olarak yapıda eklektik bir zevkin hâkim olduğunu söylemek gerekir.
Avlunun caddeye bakan güneybatı köşesinde, bugün suyu akmayan, kitabesiz, ampir üslubunda, küçük boyutlu bir çeşme mevcuttur. Çeşme fiyonk, girland ve rozet motifleriyle bezenmiş olup, önünde düz bir teknesi vardır. Ayrıca avluda 1980' li yıllarda elden geçmiş bir meşruta ile ön kısmı günümüzde dükkân, avluya bakan tarafı ise cami güzelleştirme vakfı ve depo olarak kullanılan birimlerle, yeni bir şadırvan ve zeminin altına alınmış tuvaletler bulunmaktadır.
Bibi. S. Eyice, "istanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve incelemeleri, I (196D, s. 31-132; ISTA, XI, 5973-5974, 5976-5977.
HAKAN ARLI
GALIAND, ANTOEVE
(6 Nisan 1646, Rollot - 17 Şubat 1715, Paris) Doğu dilleri uzmanı, çevirmen.
Sorbonne'dan mezun olduktan sonra kütüphaneci olarak çalıştı ve 1670'te istanbul'a elçi tayin edilen Charles-François Olier de Nointel'in sekreterliğini üstlendi. Asıl görevi, Ortodoks ile Katolik kiliseleri arasındaki dogmatik çelişkileri araştırmak olmasına rağmen, İstanbul'da Türkçe, Rumca, Arapça öğrendi, Fransa kralı için yazmalar ve antika eşya satın aldı. 22 Ekim 1670'te, denizyoluyla elçilik heyetiyle birlikte istanbul'a gelen Galland, aynı yıl 22 Aralık'ta Elçi Nointel'le birlikte, kapitülasyonların yenilenmesini görüşmek için Edirne'ye gitti. Başarısızlıkla sonuçlanan ilk görüşmelerden sonra Mart Iö71'de İstanbul'a dönüldü. 29 Mart l672'de heyet ikinci defa Edirne'ye doğru yola çıktı, bu sefer de görüşmelerde bir ilerleme olmadı ve Fransız elçilik heyeti 13 Haziran'da geri döndü. Nihayet 12 Mayıs ile 12 Temmuz 1673 arasında yapılan üçüncü Edirne yolculuğu sırasında yeni kapitülasyon anlaşması 5 Haziran'da imzalandı. Bunun ü-zerine Fransız tüccar kolonilerinin bulunduğu Osmanlı limanlarının gezisine çıkan elçi yanma Galland'ı da aldı. Denizyoluyla 20 Eylül'de İstanbul'dan yola çıkılarak Ege adaları, Yunanistan, Lübnan ve Kudüs gezildi. Buralarda Galland elçilikten ayrıldı ve bir süre daha Yakındoğu'yu gezdikten sonra l675'te Marsilya üzerinden Paris'e döndü.
l679'da Galland yeni Fransız elçisi Gab-riel-Joseph de la Vergne Guilleragues'ın yanında yeniden İstanbul'un yolunu tuttu. Osmanlı başkentine 14 Kasım'da varan Galland, elçinin ölümüne kadar burada kalıp 1685'te yeni bir Doğu yolculuğuna çıkarak bir süre Mısır'da ve İzmir'de bulunduktan sonra l688'de Paris'e döndü. Ölümüne kadar kütüphaneci ve çevirmen olarak çalıştı. 1709'da College de France' in Arap dili kürsüsüne atandı. Arapça ve Türkçeden yapmış olduğu çeviriler arasında en meşhuru Binbir Gece Masallari na ait olanıdır.
Galland'ın l670'ten ölümüne kadar tut-
muş olduğu günlüğün ancak iki parçası bulundu, l Ocak 1672'den 29 Eylül l673'e kadar olan ve birinci İstanbul yolculuğunun bir kısmını içeren bölümü Journal pendant son sejour â Constantinople adıyla Charles Schefer tarafından 1881'de yayımlandı. Türkçeye İstanbul'a Ait Günlük Hatıralar (Ankara, 1949-1973, 2 c.) adıyla çevrilmiştir. 1708-1715 arasına ait Paris günlüğü ise H. Omont tarafından 1919'da yayımlandı.
Galland'ın yapıtı önemli bir özellik o-larak kitaplarla ilgili son derece ilginç bilgiler içerir. Yazar İstanbul'da çok sayıda Türkçe, Arapça ve Farsça yazma satın almış, bunlar Paris'teki Fransız kraliyet kütüphanesinin (bugünkü Milli Kütüphane) Doğu dilleri bölümünün ilk nüvesini o-luşturmuştur. Bu ilgisinden dolayı Galland, İstanbul'da kitaplarla ilgili birçok kişiyi tanımış, onlar hakkında ve başkentin kültür hayatı konusunda önemli bilgiler vermiştir. Bunların yanısıra, politik olaylar ve o sırada süren Osmanlı-Polonya Savaşı hakkında verdiği bilgiler genellikle dedikodu düzeyindedir. Ayrıca İstanbul'a gelirken ona verilen ilk vazife Ortodoksların dogmatik sorunlarını ve bunların Katoliklik ve Protestanlıkla çelişen taraflarını araştırmak olduğundan bu konuda da günlükte yüklüce bilgiler vardır. Binbir Gece Masalları çevirisine kadar varan Galland'ın masal ve hikâye merakı da onu İstanbul'da duymuş olduğu bütün hikâyeleri aktarmaya götürür. Kentte yaşayan Rum ve Levanten-lerin âdetleri, bayram ve düğünleri hakkında günlükte ayrıntılı bilgiler vardır.
Günlüğün elimizde kalan bölümünün kapsadığı bir yıl dokuz ay boyunca Nointel'le birlikte kentte gezilen yerlere ait bazı tasvirler bulunur. Örneğin 16 Mart 1672' de Haliç'te yapılan bir kayık gezintisinden sonra Eminönü'nde Yeni Cami ve ona bağlı Hünkâr Kasrı gezilir. 12 Ağustos'ta gezilen Yalı Köşkü'nün de ayrıntılı bir tasviri vardır. 14 Eylül'de ise Unkapanı'ndan geçilerek Saraçhane'ye ve oradan yeniçeri odalanna (Eski Odalar) gidilir, bedestene uğrandıktan sonra Valide Hanı gezilir. 1673 yazında ise Boğaz'da gezintiler yapılarak oradaki padişah köşkleri ve bahçeleri görülür. 29 Temmuz'da Anadolu yakasında İncirliköy, ertesi gün Hünkâr İskelesi ve Yuşa Tepesi, l ve 2 Ağustos'ta Tokat Bahçesi ve Beykoz gezilir, Tokat Bahçesi'nde birkaç gün kalınır.
STEFANOS YERASİMOS
GANİ EFENDİ TEKKESİ
bak. HALLAÇ BABA TEKKESİ
GARIBALDI, GIUSEPPE
(4 Temmuz 180 7, Nice - 2 Haziran 1882, Caprera) İtalyan general ve cumhuriyetçi vatansever.
Balıkçı bir babanın çocuğudur. Piemon-te Krallığı'nın deniz kuvvetlerinde görev yapmaktayken halkı isyana teşvikten ölüme mahkûm edildi. Fransa'ya kaçtı. 1835-1848 arasında Güney Amerika'da sürgün hayatı yaşadı. 1848'de İtalya'ya döndü. Palermo ayaklanmasına kendi kurduğu
Giuseppe Garibaldi
Galeri Alfa
İtalyan Lejyonu ile katıldı, Garibaldini adını alan gönüllüleri ile Roma Cumhuriyeti için savaştı, cumhuriyet çökünce ilkin San Marino'ya, 1850'de de Güney Amerika'ya sığındı. 1854'te Cenova'ya döndü, bir kısmını satın aldığı Caprera Adası'nda hayvancılıkla uğraştı, 1859'da Toscana ordusunun başına getirildi. Papalığa (Roma1 ya) saldırma teklifi kabul edilmeyince Ni-ce'e döndü. 1860'ta Palermo kenti tekrar ayaklanınca 1.000 kişilik Kırmızı Gömlekliler ordusunun başına geçip Marsala, Ca-latafimi, Palermo, Messina ve Napoli kentlerini aldı. 1862 ve 18ö7'de Roma'ya saldırdı, yenilgiye uğradı ve Caprera'ya döndü. 1871'de Fransa Üçüncü Cumhuriyeti adına Dijon kentini ele geçirdikten sonra adasına çekilip ölümüne kadar orada kaldı. Garibaldi'nin İstanbul'a gelişi 1862-1863'e ve Roma yenilgisinin sonrasına rastlar. Beyoğlu'nda Linardi (bugün Çiçekçi) Sokağı'ndaki bir pansiyona yerleşti ve burada Fransızca dersleri verdi. Onunla birlikte İstanbul'a gelen, çoğu Na-polili ve Kırmızı Gömlekliler'den olan siyasal sığınmacılar tarafından 17 Mayıs 1863' te resmen kurulan Societâ Operaia İtali-ana (İtalyan İşçi Derneği) Garibaldi'yi başkanlığa seçti. 18ö2'de Naum Tiyatro-su'nda Garibaldi'nin doğum günü kutlandığı gibi 1866'da İtalya-Prusya Savaşı başlayınca Garibaldi'nin isteği üzerine dernek 10.000 frank ve 45 gönüllü ile katkıda bulundu.
Bibi. S. N. Duhani, Eski insanlar, Eski Evler, İst., 1982; A. Mori, Gli ttaliani a Costantinopo-li (İstanbul'daki İtalyanlar), Modena, 1906.
GİOVANNÎ SCOGNAMİLLO
GARLAR
bak. HAYDARPAŞA GARI; SİRKECİ GARI
GASTRİA MANASTIRI
Bugünkü Samatya bölgesinde yer almış kadınlar manastırı.
Orta Bizans döneminde (843-1204) ortaya çıkan bir iddiaya bakılırsa, Büyük
Constantinus'un (hd 324-337) annesi İm-paratoriçe Helena tarafından kurulmuştu. Rivayete göre, Helena, İsa'nın gerildiği iddia edilen çarmıhı getirdiğinde, kente Samatya Kapısı'ndan geçerek girmiş ve yanındaki çiçekleri kalabalıktan korumak amacıyla bir "gastria"ya (saksı) dikmişti. Fakat o dönemlerde, Samatya yöresinde bir manastır bulunmadığı, hattâ orasının henüz şehir surlarının içine alınmadığı bilindiğine göre, öykü bir yakıştırmadan i-barettir.
Manastırın Helena'ya atfedilmesinin nedeni, onun tarafından kurulduğu kesinlikle bilinen Helenianai Sarayı civarında (bugünkü Samatya'da) olmasıdır.
Gastria Manastırı'nın asıl kurucusunun, İmparator Teofilos'un (829-842) kayınvalidesi Teoktiste olduğu sanılmaktadır. Teoktiste'nin kızı İmparatoriçe Te-odora(-0 857'de tümüyle iktidardan uzaklaştırıldıktan sonra Gastria Manastırı'nda yaşamaya mecbur bırakılmıştı. Kızları ile birlikte birkaç yıl burada kalan Teodora hakkında, 867'den sonra hiç söz edilmemiş ise de, ölünce Gastria Manastın'na gömüldüğü bilinmektedir.
Manastırın akıbeti hakkında herhangi bilgi yoktur. Halen burada bulunan ve eski bir Bizans kilisesi olduğu sanılan Sancaktar Hayreddin Mescidi'nin, Gastria Ma-nastırı'ndan kaldığı iddia edilmişse de, cami manastırın bulunduğu tahmin edilen yere göre fazla doğuya düştüğünden, bu görüş pek kabul edilemez.
Dostları ilə paylaş: |