Bibi. K. Blauensteiner, "in Memoriam Heinrich Glück", Litterae Orientalis, Viyana, 1930, s. 12-16; O. Aslanapa, Türkiye'de Avusturyalı Sanat Tarihçileri ve Sanatkârlar, ist. 1993, s. 26-27.
SEMAVi EYÎCE
GOOLD, EDWARD
(19. yy) irlanda asıllı müzeci.
Hayatı hakkında çok az bilgi vardır, ingiltere'nin "en eski ve en yüksek soylularından ve Büyük Britanya'nın en büyük adlarıyla akraba bir aileden geldiğini" belirten ve Avusturya ordusunda subaylık yaptığını yazan kaynaklar vardır, istanbul'a ne zaman ve nasıl geldiği bilinmemektedir. Mekteb-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) öğretmenlik yaparken 8 Temmuz 1869' da Arkeoloji Müzeleri'nin(->) temelini o-luşturan Aya İrini'deki koleksiyonun başına getirtilmiştir. Bu koleksiyona Müze-i Hümayun adı da ilk kez onun döneminde verilmiştir. Bu göreve Sadrazam Âli Paşa ile Maarif Nazırı Saffet Paşa'nın desteğiyle gelen Goold müzenin gelişmesi için hayli çaba harcamıştır.
Müdürlüğü döneminde Saffet Paşa vilayetlere bir genelge göndererek arkeolojik eserlerin toplanıp istanbul'a gönderil-mesini istemesiyle müzeye hayli eser gelmiştir. Goold da Kapıdağ Yarımadası'n-daki Kyzikos kalıntılarından birçok eser toplamıştır. Müzenin o dönemki mevcudunu gösteren 288 sayfalık bir envanter defteri hazırladığı gibi, bir de katalog yayımlamıştır.
Catalogue explicatif, historigue etsci-entifique d'un certain nombre d'objets contenus dans leMuseeImperia,lde Cons-tantinople fonde en 1869 sous le Grand Vesirat de Son Altesse Aali Pacha (ist., 1871) adını taşıyan 58 sayfalık bu katalogda seçilmiş 147 parça eserin tarifiyle Li-monciyan adlı bir ressam tarafından çi-
GOTIAR SÜTUNU
404
405
GÖÇ
zilerek litografya tekniğiyle basılmış 10 resim yer alır.
Goold koruyucusu Âli Paşa'nın 1871'
de ölümü üzerinde görevden alınmış, mü
dürlük makamı kaldırılmış, yerine kon-
servatör (muhafız) olarak Avusturyalı Te-
renzio atanmıştır. Goold'la ilgili en son
1874'te istanbul'da bir gazetede çalıştığı
yolunda bir bilgi vardır. jstanbul
GOTIAR SÜTUNU
Sarayburnu'nda, Topkapı Sarayı'nın Gül-hane Parkı olarak adlandırılan bahçesi i-çinde bulunmaktadır. Sahilden Bağdat Köşkü'ne doğru yükselen yamacın üzerinde olduğundan denizden de görülür. Anıtın kimin için dikildiği, üzerinde duran heykelin kime ait olduğu bilinmez. Sadece geç devrin yazarlarından Nikeforos Gregoras (1290'a doğru-1360) burada şehrin efsanevi kurucusu Byzas'ın(-») bir heykelinin durduğunu söylemiş ise de kaidesinde Latince olarak Gotlara karşı kazanılan bir zafer anıldığından bu sav da geçerli değildir. Kitabenin dilinin Latince olması ve Gotlardan bahsetmesi, anıtın Roma imparatorluğu döneminde bir imparatoru anmak için yapıldığına delildir. Gregoras'in yazdığı doğru ise, belki sonraları anıtın üstüne Byzas'ın heykelinin konmuş olabileceği gibi, zamanla gerçek kimliği unutulmuş bir heykelin sonraları halk arasında Byzas zannedilmesi de mümkündür. Gotlar Sütunu'nun Roma İmparatoru II. Claudius'un (hd 268-270) 269'da Gotlara karşı kazandığı zaferin hatırasına dikildiği sanılıyordu. Claudius'un kentle hiçbir ilgisi olmadığından ve buraya da gelmediğinden, anıtın ona ait olmayacağı neticesine varılmıştır. Gotlar Sütunu' nün, Tuna'dan inen Gotlara karşı savaştığı bilinen I. Theodosius'u (hd 379-395) andığı ileri sürüldüğü gibi, kitabedeki harf
Bartlett'in bir deseninde Gotlar Sütunu, 19. yy. Galeri Alfa
biçimlerine dayanarak anıtın I. Constan-tinus (hd 324-337) için dikildiği de iddia edilmektedir. Eser muhtemelen 4. yy'a aittir.
Mavi damarlı mermerden yapılmış Got
lar Sütunu üç basamak üzerine oturan bir
kaide ile yekpare bir gövde ve başlıktan
ibarettir. Yerden yüksekliği 15 m kadar
dır. Kaidenin yüzlerinde evvelce kabart
malar bulunduğu, fakat bunların taşçı ka
lemi ile kazındığı, bazı izlerden ve kitabe
nin de güç okunur derecede silik olmasın
dan anlaşılır. Sütunun tek süsü, Korint üs
lubunda olan ve çok iyi durumda günü
müze kadar gelen başlığıdır. Bunun Üs
küdar'a bakan tarafında ortada bir kartal
kabartması görülür. S£MAVÎ EyICE
GOYGOYCULAR
Eski istanbul'da muharrem ayında sokak sokak dolaşıp dilenen kör dilencilere verilen isim.
Goygoycuların hangi tarihten itibaren istanbul sokaklarında görüldükleri bilinmemekle beraber, 1826'da II. Mahmud' un Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmasıyla ortaya çıktıkları sanılmaktadır. 1909'da II. Meş-rutiyet'in ilan edilmesiyle de dilenmeleri yasaklanmıştır.
Goygoycuların yalnızca muharrem a-yında ortaya çıkmalarının sebebi, Kerbe-la Olayı'dır. Bundan dolayı da Alevî ya da genel anlamda Şiî olmaları kuvvetle muhtemeldir. Bu dilencilerin Darendeli oldukları kanaati yaygınsa da Şiî Azeriler de muharrem dilenciliği yapmışlardır. Yılın öbür aylarında sıradan bir dilenci gibi faaliyet gösteren goygoycular, muharrem ayına girildiğinde başlarına değişik sarıklar dolayarak kendilerine dini bir kisve verip dilenirlerdi. Bu mevsimde Şehzade Camii avlusunda bulunan "tabhane" binasında hamurlardı. Kör olduklarından dolayı, yalnız başlarına dolaşamayacakları için başlarında "yedekçi, eydirci" tabir edilen bir kişi bulunur ve onları şehrin sokaklarında dolaştırırdı.
Goygoycular, altışar kişiden meydana gelen kafileler halinde dolaşırlardı. En çok altı kafile olarak, omuzlarında ortasından bölünmüş iki taraflı ve iki ağızlı birer torbayla gezerlerdi. Bir kafile içinde bulunan altı dilencinin ikişer gözlü on iki torbası olması "On iki imam aşkına" ve onların rızası için sadaka, erzak toplama isteğinden-di. Torbaların on iki bölümüne konulan erzak şu şekilde tasnif edilerek yerleştirilirdi: ilk iki göze yağ; üç ve dördüncü gözlere pirinç, bulgur; beş ve altıncı gözlere un, irmik; yedi ve sekizinci gözlere şeker, sabun; dokuz ve onuncu gözlere fasulye ve mercimek; on bir ve on ikinci gözlere de tarhana, çay, kahve konurdu. Bir evin önüne geldiklerinde bir halka teşkil ederler, başlarındaki yedekçi gül-bank çeker, goygoycular da kendilerine isim olmuş Kerbelâ'nm yazılan / Şehit olmuş gazileri / Hoy göy câmmyz daGök-te melek yerde her can ağladı/Nâr-ı hasret ciğerleri dağladı /Mevlâ yâ hoy göy göy canım gibi ilahiler okuyarak dilenir-
lerdi. Goygoycuların yüksek sesle ve özel bir ezgiyle söyledikleri bu ilahiler ve fiziki kusurlarıyla, çirkin, pis görünümleri, mahalle çocuklarını çok korkuturdu. Yaramazlık yapan çocuklar, anneleri tarafından daima goygoyculara verilecekleri söylenerek korkutulurlardı. Goygoycular, kapılarına geldikleri evlerden, bu ayda pişirilmesi âdet olan aşure erzağını dilenir, sonra bu erzağı pişirip yedikleri gibi bazen de satarlardı.
Goygoycular, başlarındaki külahlarına
ince beyaz yemeni sarıp, sırtlarına beyaz
cüppe, ayaklarına sarı pabuç giyerler ve
ellerine de uzun bir asa alarak gezerlerdi.
Goygoycuların bu tip dilenciliğe çıkma
ları, sadece istanbul'a has bir âdetti.
Bibi. E. E. Talu, "Goygoycular", Resimli Ta
rih Mecmuası, III, S. 36 (Aralık 1952), s. 1928-
1930; ay, Dünden Hatıralar, ist., ty, s. 46-47;
S. Sema, Eski istanbul'dan Hatıralar, ist.,
1991, s. 137-139; "Goygoycular", TDEA, III,
345; Ali Rıza, Bir Zamanlar, 86; "Goygoycu
lar", IKSA, III, 1825; H. Kmaylı, "Goygoycular",
ISTA, XI, 7056-7057; Pakalın, Tarih Deyimle-
ri, I, 673-674. UGUR GÖKTAŞ
GÖÇ
Nüfusun bir iskân bölgesinden bir başka iskân bölgesine yerleşmek için gitmesi.
istanbul şehrinin gerek mekânsal gerek nüfus açısından büyümesinde göçlerin büyük rolü olmuştur, istanbul'a göçlerin önemli bir kısmı, Osmanlı iskân politikası çerçevesinde gerçekleşmiştir. Cum-huriyet'in ilk yıllarında da. "mübadele", devlet politikası ile gerçekleştirilen bir diğer göç hareketidir. Nispeten yakın dönemlerde, özellikle 1950'lerden sonra, Türkiye'deki ekonomik-toplumsal yapı değişikliklerine, özellikle sanayinin, istanbul' da hızla gelişmesine bağlı olarak artan iç göç, istanbul'un bugünkü fiziki ve toplumsal gelişmesini etkileyen başlıca faktörlerden biridir. Osmanlı Dönemi
istanbul'a ilk büyük göç hareketinin II. Mehmed'in (Fatih) istanbul'u fethetmesi ile başladığını öğreniyoruz. Fetih sırasında nüfusunun 50.000 dolayında olduğu tahmin edilen istanbul'a gelenler, suriçin-de belirli yerlere yerleşmiş ya da yerleştirilmişlerdir. Zamanla bu gruplar dağılmış; geriye yalnızca o dönemleri hatırlatan semt isimleri kalmıştır. Sadece azınlıklar, uzunca süreler ilk durumlarına benzer bir dağılış düzenini sürdürebilmişlerdir.
II. Mehmed zamanındaki (1451-1481) göç ve iskân konusunda Dr. Ş. Tekindağ, Fatih'in esas gayesinin yeni fethedilen şehrin (istanbul) iskânı ve kalkındırılması olduğunu, bundan dolayı, fetih esnasında devlet malı ilan edilen Bizans binalarının başlangıçta halka ücretsiz mülk olarak dağıtıldığı bilgisini verir. Bununla beraber, davete icabet eden Müslümanların sayısı kâfi olmadığından, boş mahalleleri şehrin eski sekenesi ile doldurmak zarureti hasıl olmuştur.
Türkler Anadolu'dan ve Rumeli'den binlerce insan getirerek, hattâ Rumlar ve Ermeniler ile ispanya'dan çıkardan Arap-
ları ve Yahudileri de kabul ederek şehrin nüfusunu çoğaltmışlardır.
Fethi izleyen yıllarda istanbul'a zaman zaman başka nüfus getirme hareketleri de olmuştur. Örneğin I46l'de, Fatih Trabzon'u zapt ettiği zaman, şehirdeki Rumların bütün zadegan sınıfını ve ileri gelen halkını istanbul'a getirtip yerleştirmişti. 1475'te Gedik Ahmed Paşa Kırım'ı Osmanlı ülkesine kattığı zaman, Kefe'den 10.000 Müslüman Türk ve 40.000 Ermeniyi istanbul'a getirip Müslümanları Kefevi'ye, Ermenilerin bir kısmını Edirnekapı ile Balat arasına, bir kısmını da kendi adım alan Ge-dikpaşa semtine yerleştirdi. I. Selim (Yavuz) (hd 1512-1520) Çaldıran seferinden dönerken Iran ve Azerbaycan'dan yüzlerce bilim adamı, sanatkâr, münevver (aydın) Türk Müslümanı, Doğu vilayetlerinden de 40.000 kadar Ermeniyi getirtip Sa-matya ve çevresine yerleştirdi. 1520'de, I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566), Sırbistan'ı imparatorluğa kattığı zaman Belg-rad'dan bir kısım halkı istanbul'a nakledip, bir kısmını Yedikule ile Topkapı arasına, bir kısmını da Belgrad Kapısı adı verilen yere yerleştirdiğini öğreniyoruz. Bu halkın bir kısmı da, o sırada Mimar Sinan tarafından genişletilen ve ilaveler yapılan bentleri korumak için kurulan Belgrad Köyü'ne yerleştirilmişlerdi.
istanbul'a Osmanlı imparatorluğu sınırları dışındaki ülkelerden de gelenler olmuştur. Örneğin 1492'de ispanyollar son Arap şehri olan Granada'yı aldıkları zaman, şehrin ahalisinin bir kısmı Afrika'ya geçmiş, bir kısmı da İstanbul'a gelerek Yavuz ve Kanuni dönemlerinde Galata'ya iskân edilmişlerdir. 1529'da Kral II. Filip Ispanya'daki Mağribileri (Kuzey Afrikalılar) göçe zorlamıştı. Bunlar, II. Selim zamanında (1566-1574) İstanbul'a gelip daha önce istanbul'a gelmiş eski vatandaş ve dindaşlarının yaşamakta olduğu Galata'ya yerleşmişlerdir.
ispanya'dan yalnız Araplar değil Yahudiler de gelmişti. Tarihi kaynaklar Turgut Reis, Şeydi Ali Reis, Piri Reis ve Barbaros'un Ispanya'daki Müslümanlar ile Yahudileri kendi gemileri ile Afrika'ya, Rumeli'ye, Anadoluya ve Suriye'ye taşıdıklarını anlatmaktadır, istanbul'a gelen Yahudiler Balat'a, Hasköy'e, Ortaköy'e ve Kuz-guncuk'a yerleştirildiler. İstanbul'a gelen Araplar ise hızla Türkleşmişlerdir. Yahudilere gelince Osmanlı ülkesinin çeşitli yerlerinde ve İstanbul'da yerleşenler dillerini ve ananelerini korumuşlardır.
İstanbul şehrinin nüfusunun III. Selim zamanında (1789-1807) 400.000'i aşmış olduğu tahmin edilmektedir. Osmanlı imparatorluğu sınırlarının Viyana ve Tuna boylarına ulaşması, işgal edilen yerlerden büyük nüfus kiüelerinin istanbul'a göç etmesine sebep olmuştur. Rus ve Balkan savaşlarından sonra yaklaşık 300.000 nüfusun İstanbul'a gelmiş olduğu sanılmaktadır, iş bulmak, şehrin olanaklarından yararlanmak ve ticaret yapmak için de birçok insan istanbul'a göç etmiştir.
M. Aktepe'nin belirttiği gibi, 15. yy'ın ikinci yarısı ile 16. yy'ın ilk yarısında, Os-
manlı hükümdarları ve devlet ricali İstanbul'un imarı ve şehrin nüfusunu artırmak için çaba harcamışlardır.
Fatih ile başlayan devletin iskân politikası gereği emir ve zorlama ile İstanbul'a nüfus getirme hareketi yanında, Kanuni dönemini izleyen yıllarda, özellikle 17. yy' da, Anadolu ve Rumeli'de gerçekleşen savaşlar, Celâli isyanları vb olaylar İstanbul'a göçleri daha da yoğunlaştırmıştı. Bu durum, istanbul'a göçlerin durdurulmasına, hattâ zaman zaman istanbul'dan başka yerlere nüfus gönderme çarelerinin aranmasına yol açmıştır. III. Ahmed zamanında (1703-1730) reayanın, vergi sorunları yüzünden köylerini terk ederek istanbul'a göç etmeye başlaması da göç olayının önemini artırmıştır. Bu dönemlerde İstanbul'a göçü teşvik eden önemli bir husus, istanbul'da yaşayanların vergiden muaf tutulmaları idi. istanbul'a yönelen göçlerin durdurulmaya çalışılmasında III. Ah-med'in büyük çaba harcadığı bilinmektedir. Padişah, çeşitli fermanlarla olayın ö-nünü almaya çalışmıştır, istanbul yakınlarına, örneğin Çekmecelere kadar gelenlerin bile geldikleri yere geri gönderilmesi emredilmiştir. Bütün önlemlere rağmen, göçler durmamış; III. Ahmed'in göçü önleme çabalan daha da yoğunlaşmıştır.
İstanbul'a imparatorluğun çeşitli yörelerinden gelen ve işsiz olan nüfusun artması, 18. yy'ın ilk çeyreğinde devletçe endîşe ile izlenmiş ve önlenmeye çalışılmıştır. Nitekim, 1730'da patlak veren Patrona Halil îsyanı'nda, kente göçlerle gelenlerin rollerinin olduğunu araştırmalar ortaya koymaktadır.
İstanbul'a göçün durdurulması yolunda çaba harcayan Osmanlı hükümdarlarından biri de I. Mahmud'dur (hd 1730-1754). Bu padişah da, öncekiler gibi, vilayetlere e-mirnameler göndererek göçleri önlemek istemiş; ancak bu önlemler de olaya engel olamamış, bu kez istanbul'a iş takibi ya da davalarım görmek üzere gelmek isteyenlere de engel olunarak her ilçe ya da kasabaya bu işlere bakacak mutemetler tayin edilmiştir. I. Mahmud sadece şehirde asayişi temine çalışmakla yetinmemiş, nüfusun ihtiyaçlarını da dengeli tutmaya çabalamıştır.
Bütün bu önlemlere karşın, arzu edilen düzeyde başarı sağlanamayınca, bu kez I. Mahmud döneminde yeni bir çareye başvurulmuştur. Bu çare, istanbul ve civarında bulunan yabancıların, özellikle Kürt ve Arnavutların, şehirden çıkarılması girişimidir. 1735'in başında sadece Kürtler ve Arnavutlarla yetinilmemiş, Üsküdar, Kadıköy, Kartal, Bostancı, Pendik gibi yörelerdeki yabancıların ve şüpheli görülenlerin bir kısmı da şehirden çıkarılmıştır. 1735-1736'da, yıllardan beri sürmekte o-lan İran savaşlarına son verilmeye çalışılırken, 1736-1739 Rusya-Avusturya seferleri dolayısıyla yaşanan birçok güçlük yanında, olumsuz iklim koşulları sonucu tarımsal ürünlerin azalması, 1740'ta, özellikle arpa, buğday, yağ, bal ve et gibi gıda maddeleri kıdığı istanbul'da esnafın ayaklanmasına yol açmış; bunlara katılan işsiz-
ler ise şehirde yine isyan çıkarmışlardır. I. Mahmud isyan üzerine yeni önlemler aldırmış; İstanbul'da yaşayanlardan ikametleri on yılı doldurmamış olanlar ile Patrona Halil İsyanı ve bunu izleyen günlerde İstanbul'a gelmiş olanların, geldikleri yere yollanmasını; isyancılarla ilgisi bulunsun bulunmasın, işleri bozulup çiftliklerini terk ederek İstanbul'a gelmiş olan kimselerin incelenmesini ve derhal memleketlerine dönmelerini emretmiştir. Bu nedenle istanbul'un her tarafında, Kavaklar'a kadar bütün mahalleler, hanlar, hamamlar, bekâr odaları ve dükkânlar mahalle i-mamları vasıtasıyla kontrol ettirilmiş, göçle gelen her kim olursa olsun, memleketine geri gönderilmeye başlanmıştır. Hattâ ilk günlerde, Yeniçeri Ağası Hasan Paşa'nın şehir dahilinde kol gezerek hanları ve hamamları bastığı ve bu neviden kimseleri kayıklara doldurup en kısa zamanda Üsküdar tarafına naklettirdiği görülür. Bu dönemde şehre gelenlerin sayısı azaltılmıştır. Ticaret için her yıl İstanbul'a gelen tüccarların dahi Silivri'de tutuklandıkları, ancak özel incelemelerden sonra serbestçe şehre girmelerine izin verildiği bilinir.
Dikkati çeken husus I. Mahmud'un, bir yandan istanbul'a gelenleri sıkı bir kontrole tabi tutup şehrin tahliyesi ile uğraşırken, öte yandan göç sorununu temelinden çözebilmek için ülkenin İstanbul dışında kalan kesimlerindeki durumu iyileştirmeyi de ele almış olmasıdır. Bu konuda etraflı bir araştırma yapan M. Akte-pe'ye göre, I. Mahmud'un Rumeli ve Anadolu'daki reayanın sefaletine sebep olan hususları ele aldığı ve bunları ıslaha uğraştığı açıktır. Ancak I. Mahmud'un almış olduğu bu tedbirlerin tam sonuç vermemiş olduğu da bir gerçektir. 1743'te esnafın ve işsiz güçsüz takımının sürekli huzursuzluk çıkarmasından endişe eden L Mahmud daha sıkı tedbirlere başvurmak zorunda kalmış ve Yeniçeri Ağası Hasan Paşa'yı davet ederek istanbul'un her tarafını teftiş etmesini, yabancı ve kuşkulu gördüğü şahısları derhal öldürmesini emretmiştir. Bu dönemde istanbul'a göçün bir ölçüde kontrol altına alındığı söylenebilir. Sonraları kontrolün yavaş yavaş gevşediği ve göçlerin yeniden başladığı bilinmektedir. Ancak 2 Mayıs 1748'de, istanbul'da yeni bir isyan girişimi, I. Mahmud'u tekrar faaliyete geçirmiştir. Bu tarihte, bedesten civarında bit pazarı denilen çarşıdaki Kürtlerin ve eskiden bulundukları yerde eşkıyalık yapmaktan suçlu olup istanbul'a kaçanların dükkânlara hücum ettikleri ve çarşıyı kapatmak istedikleri görülmüştür. Bunlara istanbul'da bulunan bir kısım işsiz, başıboş inşan da katıldığından, kısa zamanda çoğalmışlardır. Hükümetin aldığı tedbirlerle, olay fazla büyümeden ve birkaç kişinin ölümüyle sonuçlanmış; ancak bu olay I. Mahmud' un Anadolu ve Rumeli tarafından İstanbul'a gelmiş işsiz ve güçsüzlerin geldikleri yerlere sürülmesi harekâtının yeniden başlamasına sebep olmuştur.
Bütün bu önlemler, özellikle 25 yıla
GÖÇ
406
407
GÖÇ
1950 ve 1990'da Doğum Yerlerine Göre İstanbul Nüfusunun Dağılımı
Marmara (% 7,86) Marmara (% 6,01)
Ege (% 2,3) istanbul (% 37,27) Ege (% 1,63)
İç Anadolu (% 5,87)
Karadeniz (% 12,45)
İç Anadolu
(% 11,12)
îstanbul (% 52,91)
Diğer yurtdışı (% 1,78)
Balkanlar (% 10,04)
Akdeniz
(% 1,6)
Doğu
(% 4,23)
Güneydoğu (% 0,95)
Diğer yurtdışı (% 1,25)
Balkanlar (%3,26)
Güneydoğu Doğu
Akdeniz (%2,04)
Karadeniz
(% 22,42)
Doğum Yeri
|
1950 Kişi Yüzde
|
1960 1975 1980 1985 Kişi Yüzde Kişi Yüzde Kişi Yüzde Kişi Yüzde
|
1990 Kişi Yüzde
|
Marmara
|
91.671
|
7,86
|
175.801
|
9,34
|
332.103
|
8,51
|
376.295
|
7,94
|
412.096
|
7,05
|
439.426 6,01
|
Ege
|
26.842
|
2,30
|
45.960
|
2,44
|
85.658
|
2,19
|
86.852
|
1,83
|
96.861
|
1,66
|
119.261 1,63
|
İç Anadolu
|
68.505
|
5,87
|
151.271
|
8,04
|
405.617
|
10,39
|
523.896
|
11,05
|
646.868
|
11,07
|
812.922 11,12
|
Karadeniz
|
145.222
|
12,45
|
295.136
|
15,68
|
756.637
|
19,38
|
916.786
|
19,33
|
1.234.901
|
21,13
|
1.638.652 22,42
|
Akdeniz
|
18.691
|
1,60
|
35.694
|
1,90
|
88.728
|
2,27
|
101.243
|
2,14
|
119.175
|
2,04
|
149.323 2,04
|
Doğu
|
49.358
|
4,23
|
104.052
|
5,53
|
142.966
|
3,66
|
471.386
|
9,94
|
612.203
|
10,48
|
884.586 12,10
|
Güneydoğu
|
11.089
|
0,95
|
25.916
|
1,38
|
79.920
|
2,05
|
107.186
|
2,26
|
136.319
|
2,33
|
211.793 2,90
|
Ülke içi toplam
|
411.378
|
35,27
|
833.830
|
44,30
|
1.891.629
|
48,45
|
2.583.644
|
54,49
|
3.258.423
|
55,77
|
4.255.963 58,23
|
Balkanlar
|
117.102
|
10,04
|
200.629
|
10,66
|
36.858
|
0,94
|
?
|
p
|
V
|
?
|
238.316 3,26
|
Diğer
|
20.808
|
1,78
|
32.307
|
1,72
|
11.353
|
0,29
|
261.629
|
5,52
|
281.045
|
4,81
|
91.116 1,25
|
Yabancı ülke top.
|
137.910
|
11,82
|
232.936
|
12,38
|
48.211
|
1,23
|
261.629
|
5,52
|
281.045
|
4,81
|
329.432 4,51
|
İstanbul dışı
|
549.288
|
47,09
|
1.066.766
|
56,68
|
1.939.840
|
49,68
|
2.845.273
|
60,00
|
3.539.468
|
60,58
|
4.585.395 62,73
|
istanbul
|
617.189
|
52,91
|
815.326
|
43,32
|
1.964.748
|
50,32
|
1.896.536
|
40,00
|
2.303.517
|
39,42
|
2.723.795 37,27
|
Toplam nüfus
|
1.166.477
|
100,00
|
1.882.092
|
100,00
|
3.904.588
|
100,00
|
4.741.809
|
100,00
|
5.842.985
|
100,007.309.190 100,00
|
'1950'li yıllarda istanbul'a göçmüş olan köylüler. Eminönü (solda) ve Fındıklı'dan görünümler.
Fotoğraflar Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
Dostları ilə paylaş: |