GÖKAY, FAHRETTİN
410
411
GÖKSU
lerinin Zeytinburnu. Kazlıçeşme çevresinde kurulduğu sıralarda, kentin bu yöresine, o dönem istanbul'a en büyük göç dalgalarını gönderen Karadeniz Böigesi'nden gelenlerin yerleşmeye başladıkları; daha sonra Balkanlar'dan gelen göçmenlerin Taşlılarla (Bayrampaşa) civarına yerleştikleri; Boğaz'ı çevreleyen sırtların Karadeniz ve Doğu bölgelerinden gelenlerce iskân edildiği; Zeytinburnu'ndan sonraki ikinci büyük gecekondu bölgesi Gültepe, Kuştepe, Çeliktepe vb tepeler ile Kâğıthane sırtlarından aşağıya doğru uzanan gecekondu bölgelerinde Doğu, Güneydoğu, Karadeniz ve iç Anadolu'dan gelen nüfusun yoğunlaştığı; nihayet 1980-1985 sonrasında özellikle kentin Anadolu yakasındaki hızlı ve yaygın gecekondulaşmanın, ana nüfus kümesini tç Anadolu, Doğu, Güneydoğu, Karadeniz'den gelenlerin meydana getirdiği ilk gözlemlerle de ortaya çıkıyor. 1990 nüfus sayımı sonuçlarına göre, İstanbul ilçelerinde istanbul doğumlu ve göçmen nüfus oranları Tablo IIFte görülmektedir. Pendik (yüzde 70), Küçük-çekmece (yüzde 67,3), Bakırköy (yüzde 67,1), Ümraniye (yüzde 66,5), Kartal (yüzde 66), Gaziosmanpaşa (yüzde 64,1) Kâğıthane (yüzde 64), Zeytinburnu (yüzde 63,1). Bu ilçelerde, istanbul dışı doğumlu nüfus açısından yüzde 61,7 olan İstanbul ortalamasının üstünde oranlar elde e-dilmektedir. En az göçmen nüfusa sahip ilçeler ise sırasıyla Adalar (yüzde 51,2), Beykoz (yüzde 55,4), Beşiktaş (yüzde 56,3), Fatih (yüzde 56,8), Şişli (yüzde 56); Beyoğlu (yüzde 58,8), Kadıköy (yüzde 59,3), Sarıyer (yüzde 59,9), Bayrampaşa (yüzde 60,3), Üsküdar (yüzde 61,7), Eyüp' tür (yüzde 60,3).
1990 sayımından hareketle elde edilen bu veriler biraz daha yakından incelendiğinde, bu ilçelerin bir bölümünün, örneğin Beykoz'un, yaygın gecekondu tepelerini içeren Şişli'nin, yer yer Kadıköy'ün görece eski göç yerleşimi bölgeleri oldukları ve ikinci, üçüncü kuşak göçmenleri barındırdıkları için bu ilçelerde aile kökeni istanbul dışında olan istanbul doğumlu nüfusun fazla çıktığı gözlenmektedir.
istanbul'un hangi ilçelerinde hangi illerden gelenlerin ağırlıklı olarak yerleştikleri araştırılırsa, yine 1990 verilerine göre şu sonuçlar alınıyor: Nüfusunun sadece yüzde 51,2'si göçmen olan Adalar'da Erzincanlılar ve Sivaslılar başta geliyor. Onları Kastamonu, Tokat, Rize, Trabzon, Ordu, kısaca Karadenizliler izliyor. Bakırköy llçesi'nde Sivaslıların en büyük küme olarak yer aldıkları (61.568 kişi), onları Kars, Kastamonu, Tokat ve diğer Karadeniz Bölgesi doğumluların izlediği görülüyor. Bayrampaşa'da Balkan ve Yunanistan göçmenleri ile Kırklareli ve Edirne gibi Trakya kenüerinden gelmiş göçmenler ağırlıkta. Beykoz llçesi'ndeki göçmen nüfus Karadeniz Bölgesi ve Kars başta olmak üzere Doğu ağırlıklı. Beyoğlu llçesi'nde Giresunlular ve Karadenizliler yine önde, ancak bu ilçeye daha yeni dönemlerde gelen ve yerleşen Sivas göçünün de 16.000'i aşkın bir nüfusla önem taşıdığı, Erzincan,
Erzurum ve Elazığlıların Sivas'ın hemen ardından geldiği görülüyor. Oransal olarak en büyük göçmen nüfusu barındıran ve göçmen nüfus arasında erkeklerin ağırlıkta olduğu Eminönü llçesi'nde Adıyaman, Malatya, Sivas, Kayseri ve Kastamonulular önde gidiyor. Eyüp îlçesi'ndeki göçmen nüfus, başta Giresun olmak üzere Tokat, Ordu, özetle Karadeniz ağırlıklı. Sivas ve Erzurum doğumlular hemen arkadan geliyor. Fatih llçesi'nde yaşayan göçmen nüfusun çoğunluğu Kastamonu (22.978 kişi) ve Malatya ağırlıklı (18.478 kişi). Bu illeri Trabzon, Siirt, Konya, Erzurum, Erzincan izliyor. Gaziosmanpaşa Sivas, Giresun, Kastamonu, Erzurum kökenlilerin ağırlığıyla dikkati çekiyor. Kadıköy llçesi'nde yine Sivas ve Kastamonu başta olmak üzere Karadeniz Bölgesi doğumlular, Ankara (20.000 kişi), Kars illeri önde geliyor. Kâğıthane llçesi'nde yine Sivas doğumlular (27.243) ve Karadeniz Bölgesi'nden gelenler önde. Kartal llçesi'nde göç, Erzincan, Erzurum (toplam 35.000 kişi), Sivas, Çankırı, Karadeniz ve Kars ağırlıklı. Küçük-çekmece llçesi'nde Kars ve Malatya; Pendik'te Sivas ve Kars; Sarıyer'de Sivas ve Karadeniz; Şişli'de Sivas, Karadeniz, Doğu Anadolu; Ümraniye'de Sivas, Tokat, Tunceli, Erzurum, Trabzon ve Giresun; Üsküdar llçesi'nde Rize, Giresun, Trabzon, Kastamonu başta olmak üzere Karadeniz ve onları izleyerek Sivas; Zeytinbumu'nda ise başta Giresun olmak üzere Karadeniz ve başta Sivas olmak üzere İç Anadolu Bölgesi göçmenleri ağırlık taşıyor.
istanbul'a yönelmiş olan büyük göçün kent içi dağılımı, göçmen nüfusun hangi bölgelerde yerleştiği ve yerleşme seçimini belirleyen başlıca etkenler büyük ve küçük sanayi tesislerinin, yani iş olanaklarının varlığı; daha önce gelmiş göçmen gruplarıyla akrabalık veya hemşerilik ilişkileri; göçmenin toplumsal-ekonomik konumu olarak görülüyor, ilk göç dalgalarının, sanayi bölgelerine yakın, en azından ulaşım kolaylığı olan semtlere ve gecekondu mahallelerine yerleştikleri, daha sonra gelenler için ise hemşerilik, akrabalık, aynı bölgeden olma vb gibi öznel etmenlerin ağır basmaya başladığı saptanıyor. Öte yandan, istanbul'a toplam göç içinde, ağırlıklı olmasa da hiç de küçümsenmemesi gereken bir göçmen grubu, 1950' lerden beri başka kentlerde yeterli bir servet birikimi sağladıktan sonra istanbul'a göçen ve burada daha gelişkin iş olanakları ve daha geniş ufuklu bir yaşam arayan görece orta ve üst sayılabilecek toplumsal-ekonomik kesimlerden kişi ve ailelerdir, istanbul kenti, tarihinin her döneminde olduğu gibi 1950 sonrasında ve günümüzde de orta ve büyük sermaye sahipleri ve aydın kesimler için bir çekim merkezi olmayı sürdürüyor.
istanbul'a yönelen göçün son 20, özellikle de son 10 yıldır kentin gelişmesiyle iç içe geçen bir sonucu da İstanbul'un, çevresindeki yakın yerleşmelere hattâ Kocaeli gibi illerin bir bölümüne de yayılan metropolleşmesidir. Bu metropolleşme olgusu ve istanbul yakınındaki bazı mer-
kezlerin İstanbul'dan aldıkları ivme ile göç çeken duruma gelmeleri, istanbul ili' ne yönelen göçün kent merkezinin dışındaki çevre yerleşmelere olduğu kadar, çevredeki sanayileşmiş illere de yerleşmesini; böylece istanbul merkezine yönelen göçün, son yıllarda, nüfusça olmasa da oransal ve özellikle de hız bakımından yavaşlamış görünmesini sağlıyor.
Çağlar boyunca, bölgede ve ülkede en
büyük göç kenti durumunu korumuş o-
lan istanbul aynı zamanda göç gönderen
bir kenttir. 1960-1970 arasında başta Al
manya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkele
rine, gerek işçi göçü gerekse beyin göçü
yollayan Türkiye kentlerinin başında is
tanbul gelmektedir. Geniş bir memur gru
bunu barındıran İstanbul, tayinler yoluy
la da dışarıya göç göndermektedir. İstan-
bul-Ankara arasındaki göç de, bütünü be
lirleyici sayılarda olmamakla birlikte, kali
fiye işgücü, serbest meslek grubu ve ay
dınlar arasında kayda değer orandadır.
1980'ler, hele de kentin sorunlarının gide
rek büyüdüğü 1990'lardan sonra İstanbul'
dan Ege ve Akdeniz'in sahil kasaba ve
kentlerine doğru, küçük ama yükseliş eği
limi gösteren bir göçün varlığından da
sözedüebilir. OYA BAYDAR
GÖKAY, FAHRETTİN KERİM
(1900, Eskişehir - 22 Temmuz 1987, istanbul) Hekim, siyaset adamı, vali ve belediye başkanı.
Gökay, istanbul Üniversitesi Tıp Fa-kültesi'nde psikiyatri ordinaryüs profesörü iken 24 Ekim 1949'da istanbul valiliğine ve belediye başkanlığına atandı.
istanbul 1950'li yıllarda ve özellikle 1955-1956 arasında önemli bir imar hareketine sahne oldu. Gökay, Başbakan Adnan Menderes'in istanbul'un imarını bizzat üstlenerek kente müdahalesinden önce 1950'li yılların ilk yarısında, bağımsız çalışma olanağı buldu. Bir plan dahilinde kentin gelişimini öngördü.
istanbul'un yol şebekesi yetersizdi; kent geniş bir alana yayılıyordu; arazisi engebeliydi. Bir yandan nüfus hızla artıyor, öte yandan sınai kuruluşlar gelişigüzel dile-
Fahrettin Kerim Gökay, 1962
Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
Fahrettin Kerim Gökay'ın Göztepe'deki evi. Ahmet Kuzik, 1994
dikleri yerde kuruluyordu. Yeterli yol şebekesinin olmayışı kentin imarını olumsuz yönde etkilemişti. Belediye ve Özel idare tarafından yol yapımına hız verildi. Değişik semtlerde 50'nin üzerinde yol onarıldı. Gökay, tarihsel ve turistik caddelere önem verdi.
Fatih-Edirnekapı yolu kısmen yeniden yapıldı; bir kısmı asfaltlandı ve parkeyle döşendi. Topkapı Sarayı'mn ve Ayasofya Müzesi'nin çevresindeki yollar asfaltlandı. Sultanahmet-Beyazıtyolu üzerinde Çem-berlitaş'a kadar çıkan kesim mozaik parke ile döşendi. Kapalıçarşı'ya giden Nuru-osmaniye yolu, Fatih'te Karaman, Laleli'de Reşit Paşa caddeleri asfaldandı. Bunlar dışında halk caddeleri olarak bilinen birçok cadde ve ara yol onarım gördü.
Gökay döneminde istanbul'un Anadolu yakasının su sıkıntısı bir ölçüde hafifletildi. II. Elmalı Bendi'nin temeli 1951'de atıldı. Terkos-Kâğıthane arasındaki 42 km' lik isale hattı döşendi. Böylece birçok çeşmeye su verilebildi. Silahtarağa Elektrik Santralı yeni kazan ve jeneratör gruplarıyla güçlendirildi. Fethin 500. yıldönümü nedeniyle istanbul ilk kez gece aydınlatıldı. Prof. Haldun Gürmen'in hazırlandığı bu aydınlatma gösterisinde Hisarlar, Kız Kulesi, Yeni Cami, Süleymaniye ve diğer anıtlar ışıklarla donatıldı.
Bakımsız ve harap bir durumda olan Fatih Külliyesi onarıldı. Cami ve çevresi güzelleştirildi. Vakıflar idaresi ile birlikte Süleymaniye Camii çevresi, Aksaray'da Murad Paşa Camii, Ayvansaray'da İvaz Efendi Camii, Azapkapı'da Saliha Sultan Sebili onarıldı. Eyüb Sultan Camii'nin çevresindeki dükkânlar yıkılarak meydan a-çıldi; cami ortaya çıktı. Yapımı 7 yıl süren Belediye Sarayı'nın(->) temeli Gökay döneminde atıldı.
Gökay özellikle eğitim sorununa eğildi. Kentte ve köylerde okul sayısında büyük artış görüldü, ilk üniversite öğrenci sitesi onun döneminde yapıldı. Yanmış cilan Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Akademisi ve Ihlamur Parkı'ndaki Ihlamur Kasrı
onarıldı. Ihlamur Kasrı'nda(->) Tanzimat Müzesi(~») açıldı. Neşriyat ve istatistik Müdürlüğü genişletildi. Ressam, heykeltıraş gibi plastik sanat mensuplarının eserlerini sergileyebilmeleri için Beyoğlu'nda Cerc-le d'Orient(-») binasının büyük salonlarından birinde istanbul Şehir Galerisi açıldı. Yine aynı binada Şehir Tiyatrolan'na bağlı Yeni Komedi Tiyatrosu faaliyete geçti. Bundan böyle komediler Tepebaşı'ndaki eski tiyatrodan buraya alındı. Tepebaşı, dram tiyatrosu oldu.
Mesleği gereği ruh sağlığında gürültü kirliliğinin önemini bilen Gökay istanbul'a "klakson yasağı" getirdi. Halkın boş za-manlannı değerlendirebilmesi için "Bahar ve Çiçek Bayramı" adı altında Gülhane Parkı'nda 2 ay süren toplu eğlenceler düzenlendi. Bu bayrama esnaf süslü arabalarla katıldı. Park içinde kukla, Karagöz, ortaoyunu gibi eski eğlenceler canlandırıldı. Bir Şark kahvesi kuruldu. Spor ve Sergi Sarayı'nda yılbaşı eğlenceleri düzenlendi.
Vali ve Belediye Reisi Gökay 1950-1954 arasında istanbul'da başanlı çahşmalar sergilerken 1950'lerin ortasında Başbakan Adnan Menderes imar hareketlerini bizzat üstlendi. 26 Kasım 1957'de vali ve belediye başkanlığı görevinden ayrılan Gökay, Bern büyükelçiliğine atandı. 15 Ekim 1961 seçimlerinde Yeni Türkiye Partisi'n-den İstanbul milletvekili seçildi. 1962-1963' te ismet inönü başkanlığındaki koalisyon hükümetlerinde imar-iskân bakanlığı ile sağlık ve sosyal yardım bakanlığı yaptı. 1965'te siyasetten çekildi.
ZAFER TOPRAK
GÖKSU
Anadolu Hisarı(->) ile Küçüksu Kasrı(->) yakınından denize ulaşan Büyük ve Küçük Göksu (Küçüksu) derelerinin meydana getirdikleri birbirine paralel iki vadi boyunca uzanan mesire alam.
Bir zamanlar istanbul'un, Batılı gezginlerin "Asya'nın tatlı suları" olarak isimlendirdikleri bir mesiresi olan Göksu, Kâğıthane ile önem ve rağbet bakımından yarışırdı. Göksu, Küçük ve Büyük Göksu arasındaki alanı Boğaziçi sahiline kadar kaplar ve Göksu Deresi'ni izleyerek Dört Kardeşler mevkiine kadar uzanır; Göksu Deresi'ne küçük bir kolun kavuştuğu yerde bir miktar genişler. Mesire Anadolu-hisarı ve Yenimahalle sırtlan ile sınırlanmış, Boğaz tarafı ise açık kalmıştır. Bu güzel ve elverişli alanı insan eli anlayışlı bir surette işlemiş ve en uygun motiflerle değerlendirmiştir. Küçüksu Kasrı ile dört yüzlü Küçüksu Çeşmesi(-») ve taş sofa, Anadolu Hisarı'na güzel bir karşılık teşkil etmekte ve Boğaz'a açılan kısmını, u-yumlu bir biçimde çerçevelemektedir.
Derelerin üzerine atılmış köprüler, Dört Kardeşler grubu ile nihayetlenen ağaç kümeleri, derenin iki kıyısında ulu çınarlar, kızılağaçlar, Göksu Çayın'na güzellik katmıştır. Türkiye'de sınırlı bir yayılışı bulunan, oysa Batı Akdeniz ülkelerinde (örneğin Portekiz, İspanya ve Fas) geniş or-
manlar kuran pırnal meşesi (Qouercus ilex) Göksu yağış havzası içerisinde küçük gruplar halinde doğal olarak yetişmektedir.
Derenin kayıkla gidilebilen son kısmında, büyük ağaçlarla gölgelenmiş bir düzlük olan Dört Kardeşler denilen yerde, geçen yüzyılda ortaoyuncular oyun oynarlardı.
Bizans döneminde, Göksu'nun içerilerinde bir manastır ile bir av köşkünün (sarayının) bulunabileceği tahmin edilmekle birlikte bunu doğrulayacak bir kalıntıya rasdanmamıştır. Ancak, Osmanlılar döneminde, Göksu kıyısı içerilerinde, kutsal bir ziyaret yeri olan Panayia (Meryem) Ayazması bulunmuştur.
17. yy kaynaklan Göksu'nun bir bi-niş(->) yeri olduğunu ve IV. Murad'ın (hd 1623-1640) buraya itibar ettiğini kaydetmektedir. Bu padişahın Kandilli'ye kadar uzanan servi ormanından dolayı Göksu'ya "Gümüş Servi" adını koyduğu rivayet e-dilir. Çevresindeki su kaynakları ve sebze bostanlarıyla ünlenen Göksu'nun 17. yy'da iki tarafının yüksek ağaçlarla çevrili bağlardan oluştuğunu, Evliya Çelebi kaydetmektedir. Burada (Defterdar) Ha-lıcızade bahçeleri ile un değirmenleri bulunduğunu söyleyen Evliya Çelebi, derenin üzerindeki ta,hta köprüye de işaret ederek halkın kayıklarla derede gezdiğini, ilerideki köylere vanp ağaçlar altında sohbet ettiğim ekler.
S. H. Eldem'in tespitlerine göre, Evliya Çelebi'nin söz ettiği gibi köprüler, Dört Kardeşler grubu ile son bulan ağaç kümeleri, sofa ve çeşmeler, çayırı ayrıca süslemekteydi. Göksu Deresi'nin sağ sahilinde, un değirmeni önündeki ahşap köprü hizasındaki sahada, karakteristik ve büyükçe bir başka sofa bulunuyordu. Eldem bu setin II. Mahmud zamanında (1808-1839) inşası tasarlanan bir köşkü taşımak üzere yapıldığını ve sonradan bu projeden vazgeçilmesi üzerine terk edildiğini söylemektedir. Bu set hafifçe meyilli bir arazi üzerine, Göksu Deresi'nden biraz ayrılmış, tepeciklerle çevrilmiş" bir alanın kenarına yapılmıştır. Dikdörtgenin arkası yanm daire, önü ise çok hareketli içbükey ve dışbükey dairelerden oluşur. Setin üzerinde şimdiki Küçüksu Kasn'mn planını çağrıştıran bir kasrın temelleri vardır. Eldem bu sete giderken eskiden yolun sol tarafında bir çeşme, sağ tarafında da bir namazgah seti olduğunu kaydetmektedir.
18. ve 19. yy'da Göksu ünlü bir eğlence yeriydi. Derede "piyade" denilen kayıklarla dolaşılır, dere boyunda da yayalar, atlılar ve arabalılar gezinirdi. Küçüksu'da 8 Eylül ayazma törenleri günlerce sürer, Şirket-i Hayriye'nin ek vapur seferleri koymasını gerektirecek kadar halkın ilgisini çeken bir panayır şekline dönüşürdü. Bazen padişah, sultan efendiler ve şehzadeler de böyle eğlenirlerdi. Abdülhak Şina-si Hisar ve A. Cabir Vada, Göksu eğlencelerinin canlı tasvirlerini yapmışlardır.
I. Dünya Savaşı yıllarından sonra buraya rağbet azalmış; Göksu kıyısındaki yalılar yıkılmış; köşkler harap olmuş; tahta köprülerin yerine betonları yapılmış; ge-
GÖKSU ÇEŞMESİ
412
413
GÖRELE, HAMİT
Hamit Görele'den bir "Boğaz" manzarası, 71x46 cm. Kile Sanat Galerisi Koleksiyonu
istanbul voSÂzı
Göksu, 1963
istanbul Ansiklopedisi
zinti kayıkları ortadan kalkmıştır. Yine de 1960'lı yıllara kadar, iki akarsu arasındaki çayırlık, mayıs-eylül ayları arasında halkın açık havada eğlence ve dinlenme ihtiyacını karşılamayı sürdürmüştür. Çayırda sıra sıra büyük kazanlarda pişirilen mısır, eski Göksu mesire geleneğinin son kalıntısı olmuştur.
Günümüzde çayırlık alan tahrip edilmiş, küçültülmüştür. Anadoluhisarı Gençlik ve Spor Akademisi(-») gibi büyük ve ölçüsüz tesisler, bu tarihi ve güzel alanı çir-kinleştirmiştir.
Göksu Deresi ve kıyısındaki eski evler. Erdal Yazıcı, 1988
I. ve II. Boğaz köprülerinin yapımı sırasında, inşaat firmaları köprülerin çelik ve betonarme tahliyelerini geniş bir alan olan Göksu Çayırı'nda hazırlamış; Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün(->) tahliyeleri daha geniş ve uzun olduğu için, çayırın ortasında sıra halinde dikilmiş bulunan yaşlı kavakların kesilmesine müsaade edilmiştir. İkinci köprü inşaatı bittikten sonra bozulan çayırın yeniden çimlendirilmesi ve kesilen ağaçların yerine yenilerinin dikilmesi şartı ise yerine getirilememiştir.
Göksu'nun bugünkü durumu, doğal ve tarihsel çevrenin tahribinin tipik bir örneğidir. Dere kenarına yapılmasına izin verilen fabrikalar ve diğer kamu yapıları ile çayırı bölen yol, mesirenin bütünlüğünü bozduğu gibi, dere boyunca uzanan yalıların çoğu da yanıp yıkılmış, kirlilikten sandalların derenin içine girmeleri imkânsız hale gelmiştir.
Bibi. A. Ş. Hisar, Boğaziçi Mehtapları, ist., 1956; A. C. Vada, Boğaziçi Konuşuyor, ist., 1943; Eldem, Türk Bahçeleri, 7-8, 10-13; Erdoğan, Bahçeler, 178; Aslanoğlu-Evyapan, Eski
istanbul
Türk Bahçeleri.
GÖKSU ÇEŞMESİ
bak. KÜÇÜKSU ÇEŞMESİ
GÖKSU KASRI
bak. KÜÇÜKSU KASRI
GÖKSU VAPURU
Şehir Hatları İşletmesi vapuru.
Şirket-i Hayriye'nin 56 baca numaralı küçük bir yolcu vapuruydu. Şirket, İngiltere, Glasgow'da, Armstrong tezgâhlarına birbirinin eşi iki küçük yolcu vapuru birden ısmarlamıştı. Gemi inşa şirketi, böy-
lesine küçük iki vapurun kendi başlarına yola çıkartılarak Atlantik ve Akdeniz'i geçmelerinin tehlikeli olacağını göz önüne a-larak, bu iki vapuru parçalar halinde bir şilebe yükleyip göndermeyi uygun gördü. Fakat bu sefer de şilep yolda şiddetli bir fırtınaya yakalanarak batmıştı.
Armstrong firması, bu durum karşısında kaybedilen iki vapurun derhal yenilerini yaparak siparişleri yerine getirdi. Yine parçalar halinde gönderilen bu iki küçük vapurun montajı şirketin Hasköy'deki fabrikasında yapıldı. 55 ve 56 baca numaralı bu iki vapura Bebek(-0 ve Göksu i-simleri verildi.
1905'te inşası sona eren Göksu, 65 gros, 37 net tonluktu. Gövdesi çelik olup uzunluğu 21,3 m, genişliği 4,8 m, su kesimi 1,8 m kadardı. İki genleşme!! 130 beygirgücünde buhar makinesi vardı; tek uskurluydu. Saatte 8 mil kadar hız yapabiliyordu. Süvarisi Küçük Aziz Efendi Kaptan, başmakinisti Mehmet Hilmi Usta idi.
Eşi Bebek gibi, Göksu'nun da endaze hesaplan titizlikle yapılmamıştı, ayrıca az yolcu alıyordu ve de pek rahat değildi;
Göksu Vapuru
Eser Tutel koleksiyonu
buna rağmen yıllarca bu şekilde kullanıldı. Sonra 1934-1935'te ikisi de Hasköy'de elden geçirildi, tekneleri biraz büyütüldü, oturacak yerleri çoğaltıldı.
Yıllarca Boğaz sularında daha çok iki kıyı arasında ring seferleri yaparak hizmet veren Göksu, Şirket-i Hayriye'nin 1945'te Münakalât Vekâleti tarafından satın alınması üzerine denizyollarının Şehir Hatları işletmesi filosunda yer aldı. 26 Temmuz 1967'de sökülmek üzere satıldığı zaman, 62 yıllık tekneydi.
Şirket-i Hayriye'nin 1853'te İngiltere'deki John Robert White firmasına inşa ettirdiği ilk altı vapurun 3 numaralı olanı da Göksu adını taşıyordu. Teknesi ahşap o-lup yandan çarklıydı. 1854'te hizmete giren vapur, 10 yıl kadar kullanıldı.
ESER TUTEL
GÖLLER
İstanbul ili sınırları içinde yer alan doğal göller, körfezlerin ağzında kıyı kordonlarının oluşmasıyla meydana gelmiş yalı gölleridir (lagün). Göllerin bu şekilde oluşumlarında, kıyı akıntılarının körfez ağızlarına gelen kum, çakıl, kil gibi ufak malzemeleri uzun diller biçiminde biriktirmelerinin önemli yeri vardır. Küçükçekme-ce, Büyükçekmece ve Terkos gölleri bu tip göl oluşumunun belirgin örnekleridir. Bunlar eski birer körfez iken, önlerinde veya daralan yerlerinde kıyı dilleri bir set halinde gelişmiş ve körfez yapısı giderek göle dönüşmüştür. İstanbul'un üç doğal gölü, Terkos, Küçükçekmece ve Büyükçekmece gölleridir.
İlin kuzeybatı bölgesinde, Karadeniz sahillerindeki Karaburun'un hemen yakınında, içeride bulunan Terkos Gölü(-») 25 km2'lik yüzölçümü ile İstanbul'un en büyük gölüdür.
Terkos Gölü'nü 16 km2 yüzölçümüyle Küçükçekmece Gölü(->) izler. Küçükçekmece Gölü istanbul İli'nin güneybatısında, Marmara sahilinde yer alır. Kuzeyinden Trakya Otoyolu geçer. Tipik bir lagün gölüdür.
Küçükçekmece Gölü'nün 12 km batısında, Büyükçekmece ve Çatalca ilçeleri sınırları içinde kalan ve adı "Büyük" olmakla birlikte aslında 12 km2'lik yüzölçümüyle Küçükçekmece Gölü'nden daha küçük olan Büyükçekmece Gölü(->), istanbul'un üçüncü doğal gölüdür.
İl sınırları içindeki diğer göller baraj gölleridir (bak. barajlar ve baraj gölleri).
İSTANBUL
GÖNÇ, REŞİD HAIİD
(1892, İstanbul - 1966, İstanbul) Kırk yıla yakın bir süre Babıâli'de çalışanların kaydını tutmuş ve bütün yaşamım Babıâli'ye adamış gazeteci.
İstanbul ve Fransa'da Frerler mekteplerinde okudu, istanbul Telefon Idaresi'n-de servis şefliğine kadar yükseldi. 1929' dan başlayarak yazar ve gazetecilerin imzalı resimleri ve kendisi için yazdıklarıyla koleksiyon yapmaya başladı. Bir kaza sonucu çenesi kırıldığı ve iyice sola çarpık
olarak ancak kaynatılabildiği için hayata bir küskünlüğü vardı. Bu küskünlüğü çına unutturan, kendini Babıâli'nin bir mensubu sayması olmuştur. Ahmet Haşim'in, resim-imza toplama merakının delilik telakki edilebileceği uyarısına, Ercüment Ekrem'in imza ve resim toplayacağına aklını toplaması tavsiyesine aldırmadan, bütün varlığını buna hasretti. 1945'te işinden istifa edip âdeta Babıâli'ye yerleşti. Gazeteciler Cemiyeti'nin ve bazı gazetelerin arşivlerinde çalışarak tutkusunu sürdürdü. İsminin son harfinin "t" ile değil "d" ile yazılmasında ısrarı sebebiyle "D"li diye anılmasına ve huysuzluklarına rağmen, parasız ve sefil yaşamının içinde İstanbul e-fendisi kimliğini kaybetmedi. Son çalıştığı Hergün gazetesinden verilmiş biletle gittiği tiyatroda merdivenden kayarak öldü. Tek mirası olan, büyük değer taşıyan resim-imza koleksiyonu, Gazeteciler Cemiyeti tarafından Babıâli'nin Hatıra Defteri adıyla üç cilt olarak 1984-1988'de yayımlandı.
ORHAN KOLOĞLU
GÖNÜL ÜLKÜ-GAZANFER ÖZCAN TİYATROSU
Şehir Tiyatroları'ndan ayrılan Gönül Ül-kü-Gazanfer Özcan çiftinin Mart 1962'de kurduğu topluluk.
ilk kez Musahibzade Celal'in Mum Söndü oyunuyla, Aksaray Küçük Opera Tiyatrosu'nda seyirci karşısına çıktı. Gazanfer Özcan'ın yönettiği oyunda, Adile Naşit, Zafer Önen, Orhan Ercin, Tevfik Ge-lenbe, Meriç Başaran, Neşe Yulaç, İlhan Hemşeri ve Necmi Tarlan gibi sanatçılar rol aldı.
Repertuvarmda Refik Erduran, Melih Vassaf, Orhan Ercin, L. Vernegil, G. Feyde-au, R. Thomas gibi yazarların oyunlarına yer veren topluluk, 32 yılda 50'ye yakın oyun sahneledi. Bunların büyük bölümü fars, vodvil, bulvar komedisi türü oyunlar-
dır. Topluluğun sahnelediği oyunlardan bazıları, Ben Çağırmadım, İyi Saatte Olsunlar, Armatör Hacemat Niyazi, Ahu Dudu, Deli, Bir Kilo Namus, Aşk Memuru, Tuzak, Karımla Evlenir misiniz?, Evdeki Pazar, Kocamın Nişanlısı, Yabancı Olduk Şimdi, Kürkçü Dükkânı, Çocuklarımın Babası, Hanımlar Terzihanesi, Nereden Nereye, Maymun Gözünü Açtı, Sülüman. Bacanak, Oh Olsun, Aman İdare Et, Kızlara Göz Kulak Ol, Üvey Babam, Olmaz Benli, Kaşla Göz Arasında, Kime Niyet, Yağmurdan Kaçarken, Üsküdar'ın Karşısında Galata, Aşk Çorbası, Beni Kimse Durduramaz, İsmail Anan Seni Çağırıyor, Kiralık Daire, Ben Çağırmadım, Saygısızın Biri, Orasını Es Geç, Karışık İş, Kuyruksuz Yalaridıı.
Toplulukta, Gönül Ülkü ile Gazanfer Özcan'ın dışında Ziya Keskiner, Selim Naşit, Ali Poyrazoğlu, Üstün Asutay, Âli Yalaz, Ali Cağaloğlu, Yasemin Yalçın, Demet Akbağ, Şemsi İnkaya, Selma Sonat, Göksel Kortay, Sümer Tilmaç, Orhan Alkan, Salih Kalyon, Sedat Demir, Gazanfer Ün-düz, Fulya Ündüz, Taygun Ateş gibi birçok sanatçı değişik oyunlarda rol aldı.
Aksaray Küçük Opera Tiyatrosu'ndan sonra, Gedikpaşa Azak Tiyatrosu, Zincir-likuyu Tiyatrosu (bugünkü Hodri Meydan Sahnesi) ve Şişli Ümit Tiyatrosu'nda temsiller veren topluluk 1974'ten bugüne (Nisan 1994) Şişli Tiyatrosu'nda perdelerini açmaktadır.
HİLMİ ZAFER ŞAHİN
Dostları ilə paylaş: |