E-5 ÇEVRE YOLU
bak. ÇEVRE YOLLARI
EBE MEKTEBİ
"Fenn-i Kıbale Mektebi", "Kabile Mektebi" de denmiştir. Ana ve çocuk sağlığı için, istanbul'un alaylı ebelerine teknik ve sağlık bilgileri vermek amacıyla 1843'te açılan kurs. Tıbbiye Mektebi bünyesinde a-çılan Ebe Mektebi daha sonra bir okul durumuna getirilmiştir.
1827'de Tıbhane-i Âmire'nin açılışı İstanbullu kadınların sağlıklı doğum yapma olanağına kavuşmalarında bir başlangıçtır. Yabancı hekim-hocalar, bu okuldaki hijyen derslerinde hekim adaylarına ebelik ve doğum bilgileri de vermişlerdir. 1842'de Meclis-i Vâlâ'ya sunulan hekimbaşı layihasında ise ilk kez, fenn-i kabile (doğum yöntemleri) öğrenmiş "ebe karılar" yetiştirmek üzere, istanbul'a getirtilen yabancı 2 Hıristiyan uzman ebeden yararlanılmasının uygun olacağı, istanbul ebelerine bu uzmanların haftada 2 gün, Tıbbiye Mektebi'nde, yanlarında erkek görevli bulunmamak koşulu ile ders vermelerinin düşünüldüğü, ancak okulun hocalarından birinin çevirmenlik yapması gerektiği, fenn-i vilade (doğum bilimi) ile fenn-i kıbale (doğurtma bilgisi) derslerine ilişkin uygulamaların ise Avrupa'dan getirtilen "avret modelleri" "cenin maketleri", cenin ve rahim şemaları üzerinde gösterileceği, bu kursları başaranlara ruhsat verileceği, ruhsatı olmayan ebe karıların doğum yaptırmalarının yasaklanacağı, istanbul'da ve Bilad-ı Selase'de(->) bulunan tüm ebelerin bir defterinin tutulacağı açıklanmıştı.
1843'te Mekteb-i Tıbbiye'de de öğrencilere haftada l saat "ebelik fenni tahsili" programa alındı. Ebe Mektebi kursu ilk mezularını 1845'te 10 islam, 26 Hıristiyan ve Musevi ruhsatlı ebe olarak verdi. Bunlar için bir mezuniyet töreni düzenlendi. 1858'den başlayarak Mekteb-i Tıb-biye'deki doğum yöntemleri derslerine ağırlık verildi. 1866'da bu ders için Meh-med Vahid ve Vuçini görevlendirildiler. Sonraki yıllarda bu hizmeti Besim Ömer Akalın(->) ve Mustafa Münif Paşa (Koca-olçun) yürütmüşlerdir.
ilk dönemde Ebe Mektebi'ne devam eden ebelerin okuma yazma bilmeleri
dahi aranmazken 1870'li yularda bu koşulun da arandığı saptanmaktadır. 1871' de ise Ahırkapı'da Otluk Anbarı denen yerde Mekteb-i Tıbbiye'den ayrı bir Ebe Mektebi binası yapılması girişimi, ödenek ayrılmadığı gerekçesiyle ertelendi. 1885'te de içinde uygulamalı ebelik eğitimi yapılacak Fenn-i Kıbale Hastanesi'nin yapımına 4.800 lira ayrılmışken tutucu çevrelerin tepkisinden çekinilerek bu girişimde ileriye bırakıldı. 1892'de, saray bahçesinde (Gülhane Parkı) Seririyat-ı Vi-ladiye ya da Veladethane denen küçük bir bina (daha sonra Belediye Bahçeler Müdürlüğü olarak kullanılmıştır) yapıldı. Burada manken ve maketler üzerinde doğum derslerine devam edilirken Gülhane Seririyat ve Tatbikat Mektebi'nde de nisaiye ve viladiye bölümleri açıldı. Ve-ladethane'deki kadın doğumları ise daha bir süre gizli tutuldu. Halk ise buraya "piçhane" diyordu. Okula, 1895'ten sonra hastabakıcılık, hemşirelik beceri dersleri de kondu. Asaf Derviş Paşa, 1900' de Ebe Mektebi'nin gelişmesi için çalıştı. 1905'te Mekteb-i Tıbbiye Haydarpaşa'ya taşınınca Kadırga'da boşalan binası Kabile Mektebi ve Kadırga Veladethanesi adıyla Ebe Mektebi oldu. 1909'da Seriri-yat-ı Viladiye ve Kabile Mektebi adıyla anılan okulun yöneticiliğine Besim Ömer Paşa getirildi.
1924'te istanbul Ebe Mektebi adını a-lan kurum, ilk ve orta okul mezunu kızların alındığı parasız yatılı bir okul durumundaydı. 1928'de programı yenilendi ve orta dereceli meslek okulu sayıldı. Aynı yıllarda Haydarpaşa'daki yeni binasına taşındı. Tıp Fakültesi'nin istanbul cihetine taşınmasının ardından Ebe Mektebi i-çin de Şişli Etfal Hastanesi'nde yatı yurdu ayrıldı. Derslerin bir bölümü Haseki Hastanesi'nde, bir bölümü de Tıp Fakül-tesi'nde gösteriliyordu. Programa, anatomi, fizyoloji, bakteriyoloji, hıfzıssıhha vb derslerin konması da bu dönemdedir. Okul süresi 2 yıldı. 1939'da istanbul Ebe Okulu gündüzlü oldu. 1938'den itibaren istanbul'da ve başka illerde yeni ebe o-kulları açıldı, istanbul'daki büyük kamu hastaneleri ile doğıımevlerine, özel sağlık kuruluşlarına bağlı, ebelik, hemşirelik, laborantlık öğrenimleri veren 2-3 yıl süreli eğitim kurumlarına sağlık koleji, sağlık meslek lisesi adları verildi. Bu okullarda ebelik şubeleri de yer aldı. Günümüzde ebelik eğitimi de veren istanbul sağlık meslek liselerinin en büyüğü Zeynep Kamil Hastanesi bünyesindedir. Bibi. A. Galanti, Küçük Türk Tetebbular, îst, 1925, s. 163; Rıza Tahsin, Mirat-ı Mekteb-i Tıbbiye, I, ist., 1328, s. 38; Ergin, Maarif Tarihi, II, 449-452.
NECDET SAKAOĞLU
EBERSOLT, JEAN
(22 Haziran 1879, Montbeliard - 1933, Paris) Fransız Bizans sanatı uzmanı.
Yükseköğrenimini Paris, Nancy, Berlin ve o sıralarda ünlü Bizantinist ve filolog K. Krumbacher'in (1856-1909) idare ettiği, Münih Üniversitesi'nde yaptı. Ay-
rıca Paris'te Ecole Pratique deş Hautes Etudes'ün Tarih Bilimleri ve Din Bilimleri bölümlerinde de derslere devam etti.
Ebersolt, Paris'te ünlü Bizans tarih ve medeniyeti uzmanı Charles Diehl'in(->) de öğrencisi oldu. Fransız Eğitim Bakan-lığı'nm desteği ile, istanbul'da Bizans yapılarında araştırma ve tespitler yapması istendi, ilk yayınım 1902'de yapan Ebersolt 1906'da Rusya'daki Nerediça Kilisesi'nin Bizans üslubundaki fresko resimleriyle ilgili makalesini yayımladıktan sonra 1908' de istanbul Rus Arkeoloji Enstitüsü'nün muhabir üyesi seçildi; 1911'de de Rusya'ya giderek, Petrograd'da konferans verdi. Fakat Ebersolt'u en fazla ilgilendiren yer istanbul ve buradaki Bizans eserleri oldu. Bunlara dair topladığı bilgileri etraflı bir rapor halinde Fransız Eğitim Bakanlı-ğı'na takdim etti ve ayrıca da yayımladı ("Etüde sur la topographie et leş momu-ments de Constantinople", Revue Arche-ologique, 4. seri, XIV [1909] s. 1-41). ikinci raporu ise üç yıl sonra yayımlandı: "Rapport sommaire sur üne mission â Constantinople", Missions Scientifiques, yeni seri, Fas. 3 (1911), s. 1-17.
Ebersolt, istanbul'un Bizans dönemindeki eserlerinden bahseden kaynakları taramaktan hoşlanıyordu, imparator VII. Konstantinos Porfirogennetos'un (hd 913-959) yazdığı saray teşrifatına dair De Ce-remo««5"in(->) (Törenler Kitabı) yardımıyla, Büyük Saray'ın taksimatını bulmaya çalıştı: Le Grand Palais de Constantinople et le Livre deş Ceremonies (Paris, 1910). Elde ettiği bilgilerin yardımıyla, mimar A. Thiers'in bir de planı bu kitaba eklendi. Tahminlere dayanan bu plan, Sultanahmet Meydanı ile Marmara arasında uzanan ve bugün pek az izi olan Büyük Saray'ın nasıl olabileceğini gösteren bir deneme olarak uzun yıllar ilgi çekti. Ebersolt aynı metotla, Ayasofya'yı inceleyen bir çalışmasını da aynı yıl yayımladı: Sainte Sophie de Constantinople. Bu yıl içinde Paris'te Sorbonne'da doktorasını verdi.
Ebersolt, istanbul'daki çalışmaları sırasında, Müze-i Hümayun Müdürü Osman
Mustafa Düzgünman'ın yaptığı battal ebru ve kendisinin icat ettiği papatya ebrusu (sol üstte ve ortada), M. Fuad Başar'm Hatip ebrusu ve çiçekli ebru çalışmaları (sol altta ve sağda). Fotoğraflar: Isa Çelik (sol üst), Ali Suat Ürgüplü (diğerleri)
EBNlYE-İ HASSA MÜDÜRİYETİ 116
Hamdi Beyle (1842-1910) yakın bir dostluk kurmuştu. Onun ölümü üzerine de kardeşi Halil Edhem Bey (Eldem) (1861-1938) ile dostluğunu sürdürdü. Bu ona, istanbul Âsâr-ı Atika (Arkeoloji) Müze-si'ne gelen bazı Bizans parçalarının yayımlanması görevini üstlenmesini sağladı. Böylece 1910-1914 arasında istanbul Müzesi'ne giren Stuma definesi, Hippod-rom'da araba yarışçısı Porfirios'un anıtı, Arkeoloji Müzesi'nin ek binası yapımı sırasında bulunan Bizans çanak çömleğinin katalogu, müzedeki Hıristiyan heykeltıraşlık eserleri, müze koleksiyonunda Bizans kurşun mühürleri vb dair araştırmaları, çeşitli Fransız dergilerinde yayımlandı. Bunlardan yalnız Bizans çanak çömleği hakkında olan eser (Catalogue deş poteries byzantines et anatoliennes, ist., 1910) müzeler idaresi yayım olarak basıldı. Kurşun mühürlere dair olanı ise ("Ca-talogue deş sceaux byzantins", Revue Numismatique, 1914, s. 207-409) esasında bir dergide yayımlanmakla beraber, müzeler müdürlüğü yayım olarak da ayrıca satışa çıktı.
Burslar alarak 1907-1908, 1910 ve 1912-1913'te istanbul'daki Bizans kiliselerine dair çalışmalarını sürdüren J. Ebersolt, Fransız hükümetinin gönderdiği mimar A. Thiers'in de yardımıyla bu yapıların plan, rölöve ve kesitlerini çizdirdi. Bir taraftan da o yıllarda en iyi kütüphaneye sahip merkez olan Rus Arkeoloji Enstitü-sü'nde çalıştı. Bu surette meydana gelen eser, Leş eglises de Constantinople başlığı ile Paris'te 1913'te büyük formada iki cilt halinde basıldı (son yıllarda ingiltere'de tıpkıbasımı yapıldı). Fransa hükümetinin desteği ile yayımlanan bu eserin ilk cildi (VH+295 sahife); istanbul'un camiye çevrilmiş başlıca kiliselerini tanıtıyor, 58 levhadan oluşan ikinci ciltte de A. Thiers'in çizimleri bulunuyordu. Bu büyük eser, Avusturyalı mimar D. Pulgher' in büyük boyda bir albüm halinde Viya-na'da 1877'de yayımladığı kitabı, gerek metninin bilimselliği, gerek çizimlerinin güvenilirliği bakımından kat kat aşıyordu. Ancak Ebersolt'un eserinde (Ayasofya dışında) camiye çevrilmiş büyükçe eski kiliseler yer almış; küçük yapıların hiçbiri konulmamıştı. Halbuki Ebersolt, 1911'de yayımlanan raporunda bu küçük kiliseleri de incelediğini açıklamıştı. Aynı yıl içinde ingiliz A. van Millingen de Mimar Traquair'in yardımıyla yine eski Bizans kiliselerine dair bir kitap hazırlamış, metin bakımından daha tamam olmakla beraber, plan ve rölöve kalitesi bakımından çok daha zayıf olan bu kitabı (Byzantine Churches in Constantinople, Londra, 1912) Ebersolt'unkinden birkaç ay önce piyasaya çıkmıştı.
Ebersolt 1914-1918 I. Dünya Savaşı i-çinde artık istanbul çalışmalarım sürdürmedi. Savaş yılları içinde hazırlanıp basılan 281 sahifelik küçük bir kitabı, herkesin kolaylıkla okuyup zevk alabileceği bir yayın oldu: Constantinople byzantine et leş voyageurs du Levant (Paris, 1917). Burada Ebersolt pek çok seyahatnameyi
tarayarak, içlerinde istanbul'un Bizans e-serlerine dair verdikleri bilgileri özetledi. Böylece yabancıların istanbul'da görebildikleri Bizans mimari kalıntıları ortaya konulduktan başka, seyahatnamelerin bel-libaşlılannın, tamam olmasa da bir bibliyografyası derlenmiş oluyordu.
Ebersolt istanbul'un işgali yularında, görevlendirildiği istanbul'un Bizans arkeolojisine dair, Halil Edhem (Eldem) Bey' in de yardımlarıyla bir rapor-kitap daha yayımladı. Bunda Arap Camii'ndeki incelemeler, Arkeoloji Müzesi bahçesine toplanan ilk Doğu Roma imparatorlarının la-hitleri, mezar taşları vb hakkında değişik konular toplanmıştı: Mission arcbeologi-que de Constantinople (Paris, 1921).
O tarihlerde müzede görevli olan Th. Makridis (1872-1940) ile müşterek olarak Bakırköy Akıl Hastanesi yakınında bulunan bir mezar odasına (hypogaeum) dair etraflı bir makalesi yayımlandı: "Monu-ments funeraes de Constantinople", Bulle-tin de Correspondance Hellenique, XLVI (1922), s. 356-393; istanbul'daki son buluntulara dair Fransız ilimler Akademisi' nin yıllıklarında basılan küçük bildirilerinden başka istanbul ile ilgili kitabı, Bizans döneminde varlığı bilinen kilise hazineleri ve bunlarda muhafaza olunan kutsal kalıntılar hakkında idi: Leş sanctu-aires de Byzance (Paris, 1921). Bunun dışında istanbul'daki yeni Bizans buluntularına dair kısa yazılar yayımlamayı da ihmal etmedi, istanbul'dan bir özel koleksiyona götürülmüş, resimli bir Bizans çinisi ile tunç bir heykelcik ("Ceramique et statuette de Constantinople", Byzanti-on, VI [19311, s. 559-563) hakkındaki makalesinden başka, Kariye Camii'nde ortaya çıkarılan bazı mozaiklere dair haber biçiminde yazılar yayımladı: "Üne nou-velle Mosaique de Kahrie-Djami", La Revue de l'Art, LV (1929), s. 83-86; "Trois nouveaux fragments de mosaiques â Kahrie-Djami", aynı dergi, s. 163-166.
Ebersolt 1923'ten itibaren Bizans sanatı ile ilgili büyük sentez eserlerini vermeye başladı. Bizans'ın saray sanatına dair çok önemli kitabını (Leş arts somp-tuaires de Byzance, Paris, 1923), Doğu' nün Batı'ya ve Batı'nın Doğu'ya sanat a-lanındaki etkilerini ortaya koyan büyük araştırması, Orient et Occident, (Paris, 1928, 1929, 2 cilt, son yıllarda tıpkıbasımı yapıldı) takip etti. Bizans sanatının çeşitli dallarını resimli büyük boyda ciltler halinde tanıtan bir dizide yazdığı minyatür sanatı hakkındaki kitap, La minia-ture byzantine (Paris, 1926), bu konuda ilk toplu eser oldu. Aynı dizide basılan, mimari hakkındaki eseri ise, Monuments d'architecture byzantine (Paris, 1934), Bizans mimarisini çok değişik bir metotla, başlıca yapı tiplerine göre tanıtıyordu. Bu kitabın bir özelliği de bibliyografya bakımından zenginliği ve kusursuz oluşuydu. Bu onun, basılmış durumunu göremediği son eseri oldu.
Ebersolt resmi bir görev almamıştı, sadece bazı dernek ve kurumların üyesi veya sekreter yardımcısı oldu, altı ay ka-
dar Paris Üniversitesi'nde öğretim yardımcılığı yaptı. 1919'dan sonra, istanbul'un işgali günlerinde, onun burada kurulacak bir Fransız Arkeoloji Enstitüsü'ne devamlı kalacak müdür muavini olması tasarlandı. Esas müdür, Paris'te kalacak olan Ch. Diehl olacak, Ebersolt ise müessesenin başında bulunacak ve Fransız Assompti-on tarikatı rahiplerinin son derece zengin, Kadıköy'de Cem Sokağı'ndaki kütüphaneleri buraya devredilecekti. Hattâ uygun bir bina da bulundu. Gülhane Parkı girişi karşısındaki eski Askeri Rüştiye (sonra Adli Tıp, şimdi Devlet Güvenlik Mahkemesi) binası bu iş için uygun görüldü. Fakat bazı anlaşmazlıklar yüzünden bu proje gerçekleşemedi.
Nihayet Belçika'da Brüksel Üniversitesi, 1933'te Jean Ebersolt'un sanat tarihi kürsüsünün başına getirilmesini kararlaştırdı. Ama aynı gün Ebersolt kalp yetmezliğinden son nefesini veriyordu. Halbuki böyle bir işin başına geçeceği haberini aldığında "yeni bir hayata başlayacağını" söyleyerek duyduğu mutluluğu dile getirmişti.
Bibi. Ch. P.ticard], "Jean Ebersolt (1879-1933)", Revue Archeologique, VI. serie, III (1934), s. 100-101; Anonim, "Jean Ebersolt", Byzantion, VIII, 2 (1933), s. 1-7.
SEMAVi EYÎCE
EBNİYE-İ HASSA MÜDÜRİYETİ
1831-1857 arasında istanbul'un imar işlerine bakan örgüt.
19. yy'a değin, Osmanlı kamu binalarının ve hanedan saraylarının yapım onarım işlerini, şehreminine bağlı mimarbaşı ve Hassa Mimarları Ocağı(->) yürütmekteydi. 1826'da Ihtisap Nezareti kurulunca Hassa Mimarları Ocağı, bu yeni örgütün proje ve yatırım işlerini üstlendi. Ancak, istanbul'un imarından şehremininin sorumlu olması yetki karmaşasına neden oldu. 4 Kasım 1831'de II. Mahmud'un emriyle şehremini, Kıla Nezareti, mimarba-şılık unvan ve görevleri kaldırıldı. Üçünün görev alanlarını kapsayan Ebniye-i Hassa Müdüriyeti kuruldu. Bu göreve Mühend-ishane-i Berrî-i Hümayun halifelerinden müdür ve halifeler (kalfa-mimarlar) atandı. O sırada ser-mimaran-ı hassa (mimarbaşı) olan Abdülhalim Efendi, Ebniye-i Hassa müdürlüğüne getirildi. Mimarbaşı-lık hak ve yetkileri müdür için de geçerli oldu. Buna göre ebniye müdürü, istanbul' daki kamu ve vakıf yapılarından "harc-ı mimari", dükkânlarla gayrimüslim evlerinden "rüsum-ı mu'tade" alacak, ayrıca saray mutfağından şehreminine verilen günlük et ve odundan da yararlanacakt* 1838'de diğer kamu görevlileri gibi ebniye müdürü de aylıklı oldu ve 10.000 kuruş maaş bağlandı.
Ihtisap Nezareti ile uyumlu bir çalışmaya giren Ebniye-i Hassa örgütü, 1836' da Meclis-i Umur-ı Nafıa'ya, 1839'da Ticaret ve Ziraat Nezareti'ne bağlandı. 1842' de, Müdür Abdülhalim Efendi, Mühendis-hane'de askeri amaçlarla yetiştirilen halifelerin sivil mimari konusunda yeterli o-lamadıklarını gerekçe göstererek Mü-
hendishane'ye "fenn-i mimari" dersi konulmasını veya bir mimar mektebi açılmasını önerdi. Ancak bunlar gerçekleşmedi. Sivil mimar yetiştirilmesi, Sanayi-i Nefise Mektebi'nin açılmasına değin ertelendi (bak. Güzel Sanatlar Akademisi).
1857'de şehremaneti(->) kurulunca bu yeni belediye örgütü içinde Hendeseha-ne adıyla istanbul'un imar işlerine bakacak ayrı bir birim oluşturuldu. Bu tarihten başlayarak Ebniye-i Hassa Müdüriyeti de Hazine-i Hassa Nezareti'ne bağlandı ve Ebniye-i Seniye Anbarı Müdüriyeti adını aldı. Görev alam ise Osmanlı hanedanına ait saray ve köşklerin yapım, o-narım ve bakanlarıyla sınırlandırıldı.
Ebniye-i Hassa Müdüriyeti, istanbul' un imar sorunlarıyla 1836-1857 arasındaki kısa dönemde ilgilendi. Bu sürede ö-nemli işler başardı. Helmuth von Moltke' ye ilk şehir planının ve istanbul haritasının hazırlatılması (1837), suriçi ve sur dışı yollara, vakıf gelirlerinden aynlan ödeneklerle kaldırım döşenmesi, ilk Ebniye Nizamnamesi'nin (1848) çıkarılması, yol ve bina yapımlarının kurallara bağlanması, Ebniye Meclisi ile Islah-ı Turuk (yolların yenilenmesi) komisyonlarının faaliyete geçişi bunların başlıcalarıdır.
ilk Ebniye Nizamnamesi 30 bent (bölüm) olup cadde ve sokak genişliklerini, yapı tiplerini ve yüksekliklerini, malzeme türlerini ve yapım tekniklerim, inşaatların denetlenmesini içeren çağdaş bir yasaydı. Bu nizamnameye bağlı olarak 1849' da bir Ebniye Talimatnamesi (yönetmelik), aynı yıl 2. Ebniye Nizamnamesi yürürlüğe konuldu, istanbul ve Bilad-ı Sela-se(->) için üçüncü bir imar tüzüğü ise 22 Şubat 1864'te "istanbul ve Bilad-ı Sela-se'de Yapılacak Ebniyenin Suver-i Inşa-iyesine Dair Nizamname" adıyla ve Ebni-
ye-i Hassa'nın önceki disiplinlerine dayalı olarak şehremaneti çalışmaları için çıkarılmıştır.
Bibi. (Uzunçarşılı), Saray, 377-378; Ş. Turan, "Osmanlı Teşkilatında Hassa Mimarları" TAD, 1/1 (1963), s. 178-179; Düstur, Birinci Tertip, III, s. 517-520; H. von Moltke, Türkiyedeki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar, Ankara, 1960, s. 87; Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, sene 1306, s. 122,372, sene 1315, s. 104, 330; (Ergin), Mecelle, I, 980-1145; S. Denel, Batılılaşma Sürecinde istanbul'da Tasarım ve Dış Mekânlarda Değişim ve Nedenleri, Ankara, 1982.
NECDET SAKAOĞLU
EBRU SANATI
Ebru, eski bir Türk süsleme sanatının ve bu sanatın ürünlerinin adıdır. Ebru yoğun bir sıvı üzerine bu işe mahsus el yapımı fırçalarla serpilen boyalarla elde edilen desenin kâğıda veya uygun başka emici satıhlara geçirilmesiyle meydana getirilir.
Türkiye'de ebrunun en azından 15. yy'a kadar uzanan bir geçmişi olduğu artık kesinlikle bilinmektedir. O devirden elimize kalan eserlerin sanat seviyesi, bu sanatın o çağlarda çoktan kemale ermiş olduğunu gösteriyor. Türk ebrucuları arasındaki yaygın kanaat, ebrunun Orta Asya'dan Türkiye'ye geldiği yolundadır. Türkiye'de bugün devam eden ekol, Özbekler Dergâhı Şeyhi Edhem Efendi'ye dayanmaktadır. Ancak Türkiye'de Edhem Efendi'den önce de çok mükemmel tarzda ebru yapılmakta idi. Ebrunun Türkiye' ye ne zaman ve ne suretle geldiği henüz kesin olarak bilinmemektedir. Bu sanatın pek çok süsleme sanatı gibi en gelişmiş olduğu yer kuşkusuz istanbul'du, istanbul'da yetişmiş, eser vermiş ebru sanatçılarının adları bilinenleri hayli azdır. Bunlardan en eskisi Şebek'tir. Ebru sana-
117
EBRU SANATI
tı konusunda bilinen en eski kaynak o-lan 1608 tarihli Tertib-i Risale-i Ebri'de kendisinden söz edilirken "rahimehullah" (Allah ona rahmet etsin) ibaresinin kullanılmasından, 1608'den evvel ölmüş olduğu anlaşılan bu ebrucunun, yine bu eserden anladığımıza göre, ebru hakkında henüz bulunamamış olan bir eseri vardı. Risalede ebrularındaki gevşekliğin (süstî) sırrı verilmekte ise de, onun ebrularını diğerlerinden ayıracak bilgiden mahrumuz.
ikinci ünlü sanatçı Ayasofya Camii hatibi Mehmed Efendi'dir. Muharrem 1187/ Nisan 1773'te ileri yaşta vefat etmiştir. Hatip ebrusu diye anılan tarzın mucidi ya da geliştiricisidir. Hocapaşa'daki evinde çıkan yangında eserlerini kurtarmak isterken kendisi de beraber yanmıştır.
19. yy'da yetişmiş sanatçıların başında Şeyh Sadık Efendi gelir. Aslen Buha-ralı olan ve Üsküdar Sultantepesi'ndeki Özbekler Dergâhı'nın şeyhliğinde bulunan Sadık Efendi'nin (ö. 1846) hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Buhara'da iken öğrendiği ebru sanatım oğulları Edhem ve Salih efendilere öğretmiştir.
Şeyh Sadık Efendi'nin oğlu Edhem Efendi (1829-1904) bugün de sürdürülen ekolün kurucusudur. Ebru tarihindeki en renkli simalardan biridir. Ebruculuk yanında, kendi ifadesi ile "saatçilik dışında her şeyle meşgul olmuş", hattâ 1875'te üç beygirgücünde bir buhar makinesi ile işleyen bir kayık dahi inşa etmiştir. Eserlerinde "Kâmî" mahlasını kullanan bu'büyük sanatkârın yaptığı ebruların çoğu hususi koleksiyonlardadır. Sami Efendi(->), Aziz Efendi(->), Abdülka-dir Kadri Efendi (1875-1942) gibi talebeleri de olan Edhem Efendi'nin tarzını devam ettirip meslek olarak sürdüren, yeğeni Necmeddin Okyay'dır(->).
EBU EYYUB EL-ENSARI
118
119
EBUBEKİR AĞA ÇEŞMESİ
Okyay çiçekli ebru tarzını bugünkü seviyesine getirmiş ve ebru sanatını oğulları Sami ve Sacid Okyay'a ve Mustafa Düz-günman'aC-O öğretmiştir. Sami Okyay (1910-1933) genç yaşta vefat etmiş, Sacid Okyay (d. 1915) ise 1936'da Güzel Sanatlar Akademisi'nde Şark Tezyini Sanatlar Şubesi'nin açılmasından sonra burada uzun yıllar ebru ve cilt hocalığı yapmıştır.
20. yy'ın başlarında Beyazıt'taki Kâğıtçılar Çarşısı'na battal ebru yapıp satan Bekir Efendi de tanınmış bir ebru sanatçısıydı. Resmi dairelerde kullanılan defterlerin üzerine geçirilen ve "alikurna" denilen sağlam Avrupa kâğıdına yapılmış ebrular Bekir Efendi'nin işidir. Satılma-sındaki zorluk yüzünden Hatip ebrusu yapmazdı.
19. yy'ın sonlarından başlayarak ebru yerine cilt bezi kullanılması, Batılıların geliştirdiği bir makine ile yapılan "makine ebrusu"nun piyasayı istila etmesi gibi gelişmeler neticesi kullanımı azalan ebru, N. Okyay'dan sonra Mustafa Düzgün-man tarafından yaşatılmıştır.
Ebrunun yayılmasına çok çalışmış, birçok öğrenci yetiştirmiş olan Düzgünman' m icazetli (diplomalı) iki talebesi vardır: M. Fuad Başar (d. 1953) ve Alparslan Ba-baoğlu (d. 1957). Ayrıca M. Fuad Başar ve Alparslan Babaoğlu'nun öğrencisi Ahmet Çoktan da (d. 1962) bir müddet Düzgünman'la çalışmıştır.
Bundan başka, Mustafa Düzgünman' dan doğrudan veya dolaylı yoldan feyz alıp icazet almayan, ama ebru sanatıyla uğraşıp sergiler açan sanatkârlar arasında Timuçin Tanarslan, Nusret Hepgül, Niyazi Sayın, Hikmet Barutçugil, Sabri Mandıracı ve Nur Taviloğlu sayılabilir. Ayrıca ebruyu kendi kendine veya Mimar Sinan Üniversitesi'nde öğrenenler de vardır. Bibi. M. U. Derman, Türk Sanatında Ebru, ist., 1977; A. Çoktan, Türk Ebru Sanatı, ist., 1992; U. Göktaş, Ebru Terimleri Sözlüğü, ist.,
1987.
ALİ SUAT ÜRGÜPLÜ
EBU EYYUB EL-ENSARÎ
(?, ? - 668/669, İstanbul) Sahabi. Tam adı Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensarî'dir.
Hazrec kabilesinin Neccari korundandır. Medine'nin yerlilerine ensar denilmesi nedeniyle Ensarî adını taşır. 620'de Mekke'ye giderek Müslüman olmuş ve Hz Muhammed'in vahiy kâtipleri arasına katılmıştır. 622'de Medine'ye hicret eden Hz Muhammed'i yedi ay evinde misafir etmiştir. Hz Muhammed zamanında ve daha sonra Dört Halife döneminde yapılan bütün savaşlara katılmıştır.
Ebu Eyyub el-Ensarî seksen yaşlarındayken, Emeviler döneminde 48/668 ya da 49/669'da Konstantinopolis'e karşı yapılan ikinci sefere katıldı ve kuşatma ile sonuçlanamayan bu sefer sırasında hastalanarak öldü. Vasiyeti üzerine İslam ordularının ilerleyebildiği en ileri noktaya gömüldü. Bir efsaneye göre Bizans imparatoru, Müslüman ordusunun komutanı Yezid ile anlaşarak mezarı korumayı
Ebu Eyyub el-Ensarî'nin türbesini ziyaret edenler. Ali Hikmet Varhk, 1994
kabul etmiş, burada dört sütun üzerine açık bir kubbe inşa ettirerek geceleri kandil yaktırmıştır. Aynı efsaneye göre mezar yüzyıllarca Bizanslılar tarafından korunmuş ve ziyaret edilmiş ancak 1204'te-ki Latin istilası sırasında Konstantinopo-lis'in diğer birçok kilise ve kutsal yerleri gibi burası da tahrip edilerek bir izi kalmamıştır.
Mezarın yerinin bulunuşunu anlatan bir başka efsaneye göre II. Mehmed (Fatih), Akşemseddin'den(->) Ebu Eyyub el-Ensarî'nin kabrinin bulunmasını istemiştir. Akşemseddin de gece bir ışık topunun indiğini gördüğü mevkiyi kabrin yeri o-larak göstermiştir. Gösterilen yer kazılmış ve iki kulaç derinlikte üzerinde "Ebu Ey-yub'un mezarı burası" yazan mezar taşı bulunmuştur. Ebu Eyyub el-Ensarî'nin bugün adını taşıyan Eyüp semtindeki türbesi önemli bir ziyaret yeridir.
Dostları ilə paylaş: |