ELÇİLİKLER
Osmanlı Devleti'nin başkenti olduğu (1453-1923) yüzyıllar boyunca yabancı devletlerin İstanbul'daki diplomatik temsilcilikleri. "Sefarethane", "ikamet elçilikleri" de denmiştir.
İstanbul'da yabancı elçiliklerin kuruluşu, "ahidname" denen kapitülasyon anlaşmalarının bir gereği olarak eski tarihlere dayanır. Balyos(->), kapı çukadarı, kapı kethüdası, elçi ve sefir gibi unvanlar-
la kente gelen ve en fazla 3 yıl kalmalarına izin verilen elçilerle ilgili en eski kaynak Fynes Moryson'un Shakespeare's Europe adlı eseridir. Kaynaklardaki bilgilere göre Avrupa'dan gelen elçiler 16. yy'm ilk yarısına kadar Eminönü semtindeki eski Yahudi Mahallesi'nde kiraladıkları binalarda kalıyorlardı. Balyoslar, buradaki Venedik Mahallesi'nde elçilik kurmuşlardı. Balyosluk 16. yy'ın ortalarına doğru "il Palazzo Degli Am-basciatori di Venezia a Constantinapoli" adı verilen Galata'daki binasına taşındı. Kimi elçiler de görevlerini uzun süre Elçi Hanı'nda(->) sürdürmekteydiler. Örneğin, uzun süre Lehistan'ın bir elçilik binası olmamıştı.
İstanbul'da elçilik kurma konusunda öncelik 1454 tarihi itibariyle Venedik'e ait olduğu gibi, Lehistan 1475'te, Rusya 1497'de, Napoli 1498'de, Fransa 1525'te, Avusturya 1528'de, Floransa 1538'de, İngiltere 1581'de, Felemenk l602'de, İsveç 1737'de, Prusya 1739'da, Danimarka 1756' da, Sicilyateyn Krallığı 1740'ta, istanbul' da ikamet elçisi ya da kapı kethüdası (maslahatgüzar) bulundurmaya başladılar. Fransa hükümeti 1535'te, günümüzde Fransız konsolosluğunun bulunduğu yere ilk elçilik binasını yaptırmıştı. O tarihten başlayarak burasının pek çok işlevi yanında bir akademi gibi çalıştığı bilinmektedir. Fransa elçilik binası 1831'de yandı ve 1839-1847 arasında Mimar La-urecisque'ın tasarımıyla yenilendi. 1760'ta Taksim'deki bugünkü konsolosluk binası elçiliğe bağlı hastane olarak yapıldı. 1894'te konsolosluk oldu. Tomtom Kaptan Sokağı'ndaki Venedik Elçiliği ise l695'te bir malikâne olarak inşa edilmişti. Burası daha sonra Avusturya-Macaris-tan Elçiliği'ne geçti. 1919'da da İtalyan Elçiliği oldu. İngiltere'nin ticari ve diplomatik çıkarlarını düşünerek İstanbul'da bir elçilik kurma girişimi 1580'de başladı. III. Murad'ın verdiği 1583 tarihli beratla sağlanan imtiyaz gereği de İstanbul' da daimi elçi bulundurma hakkı kazandı. İlk ingiliz Elçisi Harborne'un istanbul'a gelişi, Venedik ve Fransa elçiliklerinde kaygı uyandırdı. Bu yeni elçiliğin sarayla yakın ilişkilere girmesi önlenmeye çalışıldı. Harborne'a halef olan ve iyi Türkçe bilen Edward Barton, saray-elçi-lik ilişkileri için sağlam bir temel attı. Üçüncü elçi Henry Lello, 1601'de, elçiliğin konumunu yükseltti ve İngiliz tüccarlara daha geniş ayrıcalıklar sağladı. Ancak, Galata'da sefaret için o semtteki bir kilisenin verilmesini, Venedik elçisi, Hoca Sadeddin Efendi aracılığıyla önledi. Salıpazarı'ndaki Arap Ahmed Paşa Yalısı-'na taşınan İngiltere Elçiliği, kısa bir süre sonra yeniden Galata'daki ilk binasına döndü. Elçiler de Galata'da ayrı bir binada oturmaktaydılar. 1809'da ise, günümüzde ingiltere Konsolosluğu'nun bulunduğu yere taşındı. 1831 yangını burayı da yaktı ve yeni bina 1850'de tamamlandı. 1870 yangınında büyük hasar gören elçilik binası 1872'de onarıldı. Be-yoğlu'ndaki İsveç Elçiliği 1757'de d'Ohs-
ELÇİLİKLER
150
151
ELDEM, SEDAD HAKKI
Tarabya'daki Fransa ve ingiltere (arkada) elçiliklerinin yazlıklarını gösteren bir kartpostal.
Stâkı Anadol koleksiyonu
son'a ait ahşap konakta açıldı. İki yangından sonra, yeni binası 1871'de açıldı. Birbirine yakın diğer elçiliklerden Rusya' nınki 1843'te mimar Fossati tarafından yapıldı. Hollanda Elçiliği'nin tarihi ise 1700' lere kadar inmektedir. Beyoğlu'ndaki en yeni elçilik olan Amerikan Sefarethanesi 1890'da açıldı. Gümüşsuyu'ndaki Alman Sarayı, Mimar Goebbels'in tasarımı olarak 1877'de tamamlandı.
Hıristiyan elçilerin 17. yy'a kadar uzun sürelerle oturdukları istanbul'daki Elçi Hanı, 1646'dan sonra devlete vergi vermekle yükümlü Eflâk, Boğdan, Erdel ve Raguza hükümetlerinin kapı kethüdalarına tahsis edildi. Doğu ülkelerinden, ö-zellikle de İran ve Hindistan'dan gelerek uzun zaman maiyetleriyle İstanbul'da kalan elçilere ise Atmeydam'ndaki İbrahim Paşa Sarayı, Kadırga'daki Mehmed Paşa Sarayı gibi kamu binaları tahsis ediliyordu. Bu dönemde Hıristiyan devletlerin elçilikleri, "Karşıyaka" da denilen Galata ve Beyoğlu semtine yerleşmiş bulunuyordu. 18. yy'a doğru elçilikler, Boğaziçi'nde, Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere'de yazlıklar edindikleri gibi, geniş ve bakımlı bahçelerine şapeller, elçilik okulları, i-kametgâhlar da yaptırdılar. İstanbul tarafındaki tek elçilik İran'a aitti. İran Elçiliği'nin yazlığı ise Istinye'deydi.
1793'teki saptamalara göre elçiliklerin maiyetleri diloğlanı, beratlı tercüman, kançılar, başkâtip, kâtip, kethüda, mira-hur, tabip, cerrah, kaftancı, çuhadar, papaz, seyis, kapıcı vb olarak 30-120 kişi arasında değişmekteydi. Venedik Konağı en kalabalık kadroya sahipti. Rus El-çüiği'nde ise sadece 38 kişi bulunuyordu. Elçiliklerde beratlı tercüman istihdamı zorunluydu. Her sefaretin birinci tercümanı aynı zamanda Osmanlı yönetimiyle ilişkilere bakar, takrir ve notaları hazırlardı. Diğer tercümanlar, gümrüklen-dirme, kolluk, zabıta ve yargı işleriyle ilgilenirlerdi. Elçiliklerde uyrukların kişi-
sel davalarına bakılabiliyordu. Yeniçeri Ocağı'ndan ayrılan ve "yasakçı" denen kolluk güçleri ise elçilikleri korumaktaydılar. Elçilerin Türkçe mühürleri vardı ve Osmanlı yönetimine yazdıkları yazıları bununla mühürlerlerdi. Örneğin "Sefaret-i Padişah-i Fransa der Asitane" gibi.
Elçiler en uygun ortam ve koşullarda bile elçilik sınırlarının dışına çıkmamaktaydılar. Ancak resmi ziyaret için ayrılmaları mümkündü. İstanbul'da uzun zaman kalabilmelerinin tek yolu ise Osmanlı yöneticilerine aykırı gelebilecek davranışlardan uzak durmak, raporlarım da devletin siyasetini destekleyici yaklaşımla yazmaktı. Bir savaş durumunda Osmanlı yönetiminin İstanbul'daki ilgili devletin elçisini Yedikule'de göz hapsine alması, söz konusu ülkedeki Osmanlı tüccarlarının salimen geri dönmeleri içindi. Bu uygulamaya 1786'da son verilmiş ve savaş durumunda elçinin ülkesine dönmesi bazı koşullarla kabul edilmiştir.
İstanbul'daki elçiliklerin ortak bir yöntemi, doğru haber almak için birkaç saray adamını, örneğin valide sultanın kethüdasını, vekilharcını elde etmekti. Elçiler, devlet aleyhine birtakım işlere de gizlice karışmaktaydılar. Örneğin l672'de İstanbul'a kaçan Leh beyleri, bir süre elçiliklerde saklanmış ve kıyafet değişikliği ile İzmir'e gönderilmişlerdi. Elçiler edinebildikleri bilgileri ve haberleri kendi ülkelerine aktarıyorlar; bunlardan gazetelerde yer alanların ise Osmanlı yönetimince türlü yollardan getirtilip çevirileri yaptırtılıyor ve Babıâli'de değerlendiriliyordu. Bu tür belgelere "havadis kâğıdı" denmekteydi. Örneğin 1781'de Rusların Lehistan'dan çekileceği haberi, İstanbul'da bu şekilde öğrenilmişti. Bazen de elçilik tercümanları Babıâli'ye takrirler sunarak Avrupa siyaseti konusunda yöneticileri etkilemeye çalışmaktaydılar. Bunların başlıca muhatapları ise reisül-küttabdı.
Elçilikler ilk dönemlerde öncelikle ülkelerinin ve uyruklarının ticari çıkarlarını kollamaktaydılar. Ancak 17. yy'dan başlayarak Osmanlı siyasetine müdahaleyi ön plana almada birbirleriyle yarış başlattılar. 19. yy bu olgunun doruk dönemidir. Fransa, ardından İngiltere ve en son Almanya elçiliklerinin saray ve Babıâli üzerindeki aşırı nüfuzları bu yüzyılda yaşanmıştır.
Cevdet Paşa, Tezâkir'ûe İngiliz ve Fransız elçiliklerinin nüfuz yarışını, Babıâli üzerindeki baskılarım anlatır. İngiltere Elçisi Lord Stratford Canning'in II. Mahmud ve Abdülmecid katındaki aşırı saygınlığı ve etkinliği de bu dönemdedir. Yine, tercümanlık beratlarının satılması, Osmanlı uyruğu gayrimüslimlerin bu beratları alarak önemli roller üstlenmeleri, temsil ettikleri elçilikler adına Babıâli'ye tavır koymaları da bu yıllarda yaşanmıştır.
Elçilerin İstanbul'a gelişleri, elçiliğe yerleşmeleri, Paşa Kapısı'nda sadrazamın, sarayda padişahın katına çıkmaları "elçi a-layı" denen geleneksel bir törenle olmaktaydı (bak. balyos). Bu münasebetle elçiler sadrazama ve padişaha değerli hediyeler sunmaktaydılar. Elçiliklerin iaşelerinin teminini ise III. Selim'e (hd 1789-1807) değin devlet üstlenmişti.
Elçiler, ülkelerine dönmek için padişahtan izin almak durumundaydılar. Dönmek üzere olanlara, arzu ediyorlarsa Aya-sofya Camii'ni gezme izni veriliyordu. Diğer yandan padişah, Galata ve Beyoğlu semtlerine geçtiğinde ya da Boğaziçi köylerine binişe(->) çıktığında yakındaki elçiliklerden billur ve porselen tabaklarla kendisine reçel ve tatlılar sunulurdu.
İstanbul tarihinde Galata ve Pera'nm gelişmesi 16. yy'dan başlayarak yabancı elçiliklerin buradaki yerleşmelerine bağlı biçimde gelişti. Giderek bu semtte "tat-lısu Frengi" ya da Levanten denen, yerli gayrimüslimlerle yabancıların ve elçilik mensuplarının kaynaşmalarından melez bir topluluk oluştu. Bunlar, Beyoğlu'nun kibar sınıfını temsil ettiler. Elçilikler ise bunlara dönük aşırı korumacılık siyaseti güttüler. Galata'nın, bankerler ve uluslararası ticaretle uğraşan sermayedarlar tarafından merkez seçilmesi de elçilikler aracılığı ile dünya piyasalarının daha doğru izlenebilmesindendi.
Diğer yandan, elçilik mensupları, İstanbul'un ve Müslüman Doğu'nun havasını Avrupa'ya taşımada etkili olmaktaydılar. Buna koşut biçimde Avrupa' nın pek çok kültürel, sosyal ve ticari gelenekleri de yine elçilikler aracılığı ile İstanbul'a taşındı ve alafrangalık olarak yayıldı. Woods Paşa, İstanbul'a ilişkin anılarında, elçilerin tutkularını, güttükleri siyasetleri ve etkilerini, II. Abdülhamid' in elciliklere bakışını, Amerikan elçiliğinin İstanbul'da öne çıkışının misyoner hareketine, açılan okul, hastane vb kurumlara bağlı olduğunu anlatır. Batılılaşmanın İstanbul'daki odakları olan elçiliklerde sık sık ziyafetler, çay partileri, balolar düzenlenmesi, Türk gençlerinin
ilk dansları elçilik salonlarında denemeleri de toplumsal değişim süreci içinde ilginç gelişmelerdir.
Öte yandan elçiliklerin "istasyoner" denen birer savaş gemisini İstanbul'da bulundurarak, Osmanlı Devleti'nin hükümranlık haklarını ihlal etmeleri, elçiliklere sığınan devlet adamlarını dilediklerinde bu gemilerle yurtdışına çıkarmaları da 19. yy'ın ikinci yarısında yaşanan olaylardandır.
Elçiliklerin İstanbul'daki bir misyonları da kentin gündelik yaşamının, pitoresk güzelliklerinin, anıtlarının, uzman, araştırmacı, gezgin vb çok sayıda Avrupalı tarafından gözlemlenmesine olanak sağlamaları olmuştur. Gerek elçilerin raporları ve anıları, gerekse elçiliklerde konuk olan ya da görev yapanların yazdıkları, çizdikleri, İstanbul'a ilişkin çok değerli birikimleri oluşturmuştur. Elçiliklerde barınan veya görev yapan diplomatlar, tüccarlar, gezgin ve araştırmacılarla tutsaklar ve sığınmacılar org, saat yapmaktan, tablo, portre ve gravürlere, albümlere değin sanat eserleri üretmişler; seyahatnameler, anılar ve günceler, bilimsel araştırmalar bırakmışlardır.
Elçiliklerin İstanbul'daki olumsuz bir alışkanlıkları Doğu yazmalarını, antikaları, arkeolojik eserleri toplayıp ülkelerine taşıma tutkusu, bir diğeri ise "kâtip", "tercüman" adları altında casusları, ajanları barındırmaları olmuştur.
Elçilikler Galata semtinde pek çok kurumun yapılmasına da öncülük etmişlerdir. Bunlar arasında büyük hanlar, yapılar, okullar, hastaneler, tahaffuzhaneler, postaneler, matbaalar, yakın dönemlerde ise araştırma enstitüleri de yer alır.
1890'da İstanbul'daki elçilikler Almanya, İngiltere, Avusturya ve Macaristan, İtalya, İran, Rusya, Fransa, İspanya, İsviçre, İsveç ve Norveç, Amerika, Belçika, Portekiz, Romanya, Sırbistan, Yunanistan, Felemenk, Karadağ temsilcilikleri olarak 18'e ulaşmıştı. 1923'ten sonra kısa aralıklarla Ankara'ya taşınan yabancı elçiliklerin İstanbul'daki tarihi yapılarında konsolosluklar açılmıştır.
Bîbl. T. Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda İstanbul'da Hayat, Ankara, 1983; ]• Thevenot, 1655-1656'da Türkiye, . ist., 1978, s. 75; Lady Montagu, Türkiye Mektupları, ist., ty, s. 123-124; H. yon Moltke, Türkiye'deki Durum ve Olaylar Üzerine Mektuplar, Ankara, 1960, s. 16-17; N. Anafarta, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan (Polonya) Arasındaki Münasebetlerle İlgili Tarihi Belgeler, ist., ty; Mecmua-i Muâhedât, I-V, ist., 1292-1289; S. L. Poole, Lord Stratford'un Türkiye Hatıraları, Ankara, 1959; Sir F. Woods, Türkiye Anılan, ist., 1976, s. 215 vd; Unat, Osmanlı Sefirleri; Tarih-i Cevdet, VI, 128-129; E. Engelhardt, Tanzimat, İst., 1976; R. Serha-doğlu, Büyük İstanbul Albümü, ist., 1955, s. 97-102; Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Sene 1306, s. 758-765; ae, Sene 1315, s. 626-631; S. Eyice "istanbul (Galata)" lA, V/2, 1214/149-150; Uzunçarşılı, Merkez ve Bahriye, 268-288, 307-317; Ç. Gülersoy, "Akman Sefareti", Cumhuriyet, 23 Temmuz 1990; S. Gerrnaner-Z. Inankur, Oryantalizm ve Türkiye, İst., 1989, s. 67-78.
NECDET SAKAOĞLU
ELDEM, HALİL EDHEM
(21 Haziran 1861, istanbul -17 Kasım 1938, istanbul) Müzeci ve tarihçi.
Sadrazam İbrahim Edhem Paşa'nın oğludur. İlk ve orta öğrenimini İstanbul' da tamamladı. Berlin, Zürich, Viyana ve Bern'de biyoloji ve kimya eğitimi gördü. 1885'te İstanbul'a döndükten sonra çeşitli memurluklarda bulundu. 1892'de Mü-ze-i Hümayun (bugün Arkeoloji Müzeleri) müdürü olan ağabeyi Osman Hamdi Bey'in(-t) yardımcılığına getirildi. 20 Temmuz 1909-6 Ocak 1910 arasında İstanbul şehreminliği yaptı. 1910'da Osman Hamdi Bey'in ölümü üzerine Sanayi-i Nefise Mektebi ve Müze-i Hümayun müdürlüğü görevlerine atandı. Sanayi-i Nefise Mektebi müdürlüğünü 1917'ye kadar sürdürdü. 1931'de İstanbul milletvekili olduğu için müze müdürlüğünden ayrıldı.
Müze müdürlüğü sırasında, 1917'de Eski Şark Eserleri Müzesi açıldı. 1914'te Süleymaniye Külliyesi'nde kurulan Ev-kaf-ı İslamiye Müzesi 1927'de yeniden düzenlenerek Türk ve İslam Eserleri Müzesi adını aldı. Topkapı Sarayı'nm müze haline getirilmesi çalışmalarını yönetti. 1930' da Türk Tarih Kurumu'nun kurucu üyeleri arasında yer aldı, 1938'de asbaşkan seçildi.
Tarih-i Osmani Encümeni, Türk Tarih Encümeni, İstanbul Şehri Muhipleri Cemiyeti ve Sanayi-i Nefise Encümeni gibi kurul ve derneklerin üyesi olan El-dem İstanbul'da bir resim ve heykel müzesi kurulması için de çaba harcadı. Bu amaçla hazırladığı Elvah-ı Nakşiye Koleksiyonu (İst., 1924; yb İst., 1970) adlı eser müzenin resim koleksiyonunu tanıtır. İstanbul müzelerindeki eserlerin kataloglarının hazırlatılması yolunda başarılı çalışmalar yaptı. Arkeoloji ve tarih alanında çoğu makale olarak yayımlanmış incelemeleri bulunan Eldem'in İstanbul'a ilişkin başlıca eserleri Müze-i Hümayun (İst., 1321/1905), Dos Osmanische Anti-ken-museum in Konstantinopel, (İstanbul'daki Osmanlı Eski Eserler Müzesi, Leipzig, 1909), Topkapı Sarayı (İsL, 1931) bu kitabın Fransızca çevirisi La Palais de Topcapou (İst., 1932), Yedikule Hisarı (İst., 1932), Camilerimiz (1932) bu
Halil Edhem Eldem
Salâbaddin Giz
kitabın Fransızca çevirisi Nos Mosques de Stamboul (İst., 1934) ve istanbul'da iki İrfan Evi-Alman ve Fransız Enstitüleri ve Bunların Neşriyatı (İst., 1937) olarak sıralanabilir.
Bibi. Halil Ethem Hatıra Kitabı, II, Ankara, 1947, s. 81-104; Ziyaoğlu, Belediye Reisleri, 171-176; (Ergin), Şehreminler; H. Koç, "Bir Belge Işığında ibrahim Edhem Paşa ve Ailesi Hakkında Hatırlatmalar", Osman Hamdi Bey ve Dönemi, ist., 1993, s. 33; Gövsa, Türk Meşhurları, 163-164; TDÜA, IV, 1947.
İSTANBUL
ELDEM, SEDAD HAKKI
(18 Ağustos 1908, istanbul - 7 Eylül 1988, istanbul) Mimar.
Osman Hamdi Bey(-») ve Halil Edhem Eldem(->) gibi tanınmış sanat ve kültür adamları yetiştirmiş, varlıklı ve görgülü bir ailenin yakın akraba muhitinde yetişti. İlköğrenimini Cenevre'de, ortaöğrenimini Münih'te yaparak Osmanlı elit dünyasının klasik eğitiminden geçti. 1924-1928 yıllarında Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü'nde okuyup okuldan birincilikle mezun olmuştur. Üç yıllık bir bursla gittiği yurtdışında, Fransa'da Au-guste Perret'nin, Almanya'da Hans Poel-zig'in yanında çalıştı ve modernizmin yeni yaratıldığı dönemde Le Corbusier gibi mimarlarla da tanıştı. 1931'de yurda dönerek, Ankara'da Cumhuriyet'in ilk ö-nemli yapılarını tasarlayan Mongeri'nin yanında bir süre çalıştı. 1932'de Güzel Sanatlar Akademisi'ne asistan olarak girdi. Emekliye ayrıldığı 1978'e kadar hem o-kul içindeki otoritesi, hem toplumun egemen sınıflarıyla yakın ilişkileri, hem de yetenekleriyle 19601ı yılların sonuna kadar çağdaş Türk mimarlığının bellibaşlı temsilcilerinden biri sayılmıştır.
1930'lu yıllarda, akademinin geleneksel tutumuna karşın, birkaç genç mimarla birlikte Avrupa fonksiyonalizminin temsilcilerinden biri olmuş ve ona Cumhuriyet mimarisinin ilk döneminde özel bir yer kazandıran ve Le Corbusier'nin Türkiye'deki ilk etkilerini gösteren İstanbul' da Maçka'da Firdevs Hanım Evi (1934), Elektrik İdaresi'nin (SATİE) Fındıklı'daki büro binası (1934), Yalova'da Termal Oteli (1934-1937), Ankara'da Gümrük ve Tekel Genel Müdürlüğü (1937-1938) binalarını yapmıştır. Öte yandan yine bu dönemde Avrupa'da yükselen ulusalcılık akımları ve yeni Cumhuriyetin ulusçuluk ilkeleri, Eldem'de de ulusal bir mimari üslup yaratma isteği uyandırmış ve 1933'te akademide bir "Milli Mimari Semineri" açılmasına önayak olmuştur. Giderek akademide olduğu kadar o tarihlerde diğer en önemli mimarlık fakültesine sahip olan İstanbul Teknik Üniver-sitesi'nde güçlenen bu düşünceler, Avru-pa'daki benzer akımların da etkisinde kalarak, 1950'lere kadar sürmüş ve "II. Ulusal Mimarlık" adı verilen üslup, döneminin tasarım ilkelerine temel olmuştur.
Eldem'in öğretisinde "Türk evi" dediği Osmanlı dönemi evlerinin ve özellikle 18. ve 19. yy köşk ve saraylarının etüdü-
ELDEM, SEDAD HAKKI
152
153
ELGÖTZ, HERMAN
Sedad Hakkı Eldem'in Hamdi Şensoy'la birlikte gerçekleştirdiği Atatürk Kitaplığı binası (1972-
1974).
Ahmet Kuzih, 1990
biyat fakülteleri ve Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi binaları o "II. ulusal" üslubun anıtsal, öncü yapılarıdır. Bu yapıların bazı hacimlerinde, örneğin istanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat fakültelerinin büyük konferans salonunda ve girişinde geleneksel motifler kadar, o sırada çok etkili Alman "Nasyonal Sosyalist" üslubunun katı ve didaktik etkisini de görmek olasıdır. Ankara'da Atatürk'ün anıtmezarı yarışmasına gönderdiği proje de aynı anlayış içinde, Selçuklu kümbet biçiminden ilham alan bir tasarımdı.
Eldem istanbul'da eski Türk evlerinin planlarından esinlenmiş, dış mimarinin düzenlenmesinde ise eski oranlara ve strüktürel ifadeye çağdaş betonarme konstrüksiyonun katkısını getiren, genellikle büyük bir özenle tasarlanmış ve iyi detaylandmlmış evler yapmıştır. Bunlar-
nün büyük yeri vardır. Öğrencilerinden istediği en temel ödev, Türk sivil mimarisinden itina ile yapılmış bir konut rö-lövesi idi. Bunlar sonradan yayımladığı Türk Evi kitapları için temel malzemeyi oluşturduğu gibi, özellikle istanbul'daki konut mimarisi açısından eşsiz bir arşivin oluşmasına da yardım etmiştir. Konut mimarisinin yanında, onun kadar ağırlıklı değilse de, klasik Osmanlı mimarisini de iyi incelemiş olan Eldem, 1940'lı yıllardaki Cumhuriyet mimarisinde taş kaplama, geleneksel kemerler, kapı ve pencere söveleri, kurşun kaplama, taç kapı ve revaklar gibi geleneksel motiflerin yeniden mimari tasarıma temel oluşturmasının başlıca yönlendiricilerinden biridir, istanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Emin Onat'la birlikte istanbul Üniversitesi Fen ve Ede-
dan Emirgân'daki Uşaklıgil Köşkü (1956-1965) gelenekselden çok modernist bir üslupla tasarlanmıştır. Buna karşın Vani-köy'deki Suna Kıraç Yalısı (1965), Emirgân'daki Ilıcak Yalısı (1978-1980) gibi yapılar klasik bir karnıyarık planının sti-lizasyonudur. Eldem'in üslubunun bilinen öğelerini ve proporsiyonlarını içermesine karşın oldukça büyük bir çaba göstererek kendini soktuğu ilkelerden bir ölçüde kurtulduğu ya da daha özgür bir tavırla ele aldığı en ilginç konut yapısı Tarabya'daki Rahmi Koç Evi'dir (1975-1980). Bu konutların hepsinde geleneksel mimarinin etkilerinin yamsıra, özellikle Auguste Perret'nin öğretisinin anılarını taşıyan strüktürel ifadeci yaklaşım da izlenmektedir. Bu dönem yapıları içinde onun en çok tanınmış ve beğenilmiş yapısı, Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı'mn(-») deniz üzerindeki divanhanesinden esinlenerek yaptığı Maçka'daki Taşlık Kah-vesi'dir (1948). Ne var ki bu üslup, 1950'li yıllarda gözden düşmüş, II. Dünya Savaşı sonrasının güçlü modernizm a-kımları, bütün dünya gibi Eldem'in mimarisini de etkilemiş ve Eldem daha özgür ve çağdaş bir tutum ve işlevsel bir sözlükle, geleneksel konutun strüktüra-list espirisini bütünleştirmeye çalışmıştır. Bu dönem yine Emin Onat'la birlikte kazanıp, bir bölümünü inşa edebildikleri istanbul Adliye binası (1950) yarışmasıyla başlamış, Skidmore, Owigs and Merrill firmasından Gordon Bunchaft'ın tasarladığı istanbul Hilton Oteli'nin (1955) uygulamasındaki katkılarıyla devam etmiştir. Daha sonraki dönemdeki önemli yapıları içinde Zeyrek'teki Sosyal Sigortalar Kurumu yapıları (1962-1964), Fındıklı' daki Akbank Genel Merkezi (1971), Eldem'in en başarılı geleneksel yorumlarından Taksim'deki Atatürk Kitaplığı (1972-1974) (Hamdi Şensoy'la birlikte), Maslak' taki Alarko Holding büro binaları (1980-1988) gibi yapıları vardır. Eldem Ankara ve yurtdışında da önemli yapıtlara imza atmıştır.
Eldem'in eserleri olan Vaniköy'deki Suna Kıraç Yalısı'nın (1965) denizden (solda) ve Tarabya'daki Rahmi Koç Evi'nin (1975-1980) içinden
görünümler.
Doğan Kuban, 1984 (sol), Doğan Kuban fotoğraf koleksiyonu (sağ)
Eldem için çağdaş bir ulusal üslup yaratma isteği her zaman temel amaç o-larak kalmıştır. Doğrusu istenirse Eldem, islam dünyasında, Hasan Fethi'den çok önce mimaride kimlik konusunda gerçekten başarılı sayılabilecek bir mimari üslup yaratan mimar olarak sayılmalıdır. Fakat bu amaç onun mimaride işlevden çok biçime, yapının iç mekân tasarımından çok dış biçimlenmesine önem vermesine yol açmıştır. Bütün yaşamı boyunca çok duyarlı bir cephe tasarımı ve detay araştırmacısı olması sanatının en ö-nemli karakteristiğidir.
Eldem ayrıca Türk sivil mimari tarihi için çok önemli birçok kitap yayımlamış, Türk konut mimarisi açısından, bir,bakıma Güzel Sanatlar Akademisi'nin mimarlık öğrencilerinin çalışmalarının büyük bir çoğunluğu ile kendi çalışmalarını birleştiren bir Osmanlı konut mimarisi Corpus'u gerçekleştirmiştir. Başlıca yapıtları içinde Türk Evi Plan Tipleri (ist., 1954, yb 1968), Köşkler ve Kasırlar (I-II, ist., 1968-1974), Türk Bahçeleri (ist., 1976), Sa'dâbâd (ist., 1977), İstanbul Anılan (ist., 1979), Boğaziçi Anıları (ist., 1979), Topkapı Sarayı (ist., 1982) (Feridun Ako-zan'la birlikte), Türk Evi-Osmanlı Dönemi (I-III, ist., 1984-1987) vardır.
Eldem 194l'den 1978'e kadar Türkiye'de tarihi yapıların korunmasıyla ilgili örgütlerde görev almış, 1941-1945 arasında Eski Eserleri Muhafaza Encümeni'n-de, 1961-1978 arasında Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nda üye olarak çalışmıştır. 1983'te Kültür ve Turizm Bakanlığı Büyük Sanat Ödülü verilen Eldem, 1986'da Uluslararası Ağa Han Mimari Ödülü'nü de kazanmıştır.
Bibi. Anonim, Mimar Sinan Üniversitesi 100. Yıldönümü Armağanı-Sedad Hakkı Eldem, îst, 1983; S. Bozdoğan-S. Özkan-E. Yenal, Sedat Eldem-Architect in Turkey, New York, 1987.
DOĞAN KUBAN
ELEFTERİOS (AYİOS) KİLİSESİ
Kurtuluş Bayır Sokak'ta, Feriköy Rum Ortodoks Mezarlığı içindedir. Tarihi hakkında kaynaklarda bilgi bulunmayan kilisenin, 1865'te inşa edildiği ifade edilmektedir.
Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı yapının doğusunda dışta yarım yuvarlak apsis çıkıntı yapar. Dışta çift pahlı
Ayios Elefterios Kilisesi
Yavuz Çelenk, 1994
çatı ile örtülü olan yapı, kaba yönü taş ile inşa edilmiştir.
Kilise, bazilikal plan tipindedir. Doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı naos tek mekânlıdır. Naos, doğuda içte yarım yuvarlak apsis, batıda kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı narteks ile sınırlanır. Naosun örtüsü beşik tonoz, narteksin örtüsü düz tavan, apsisin örtüsü içte yarım kubbedir. Kilisenin tek girişi batıda eksende yer alır. Kuzey ve güneyde bulunan karşılıklı ikişer pencere, büyük boyutlu ve dikdörtgen açıklıktır. Naosun doğusunda yer alan ikonostasis ahşap işçiliği ile bezemelidir.
ZAFER KARACA
Dostları ilə paylaş: |