I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə39/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   139

Bibi. Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, IV, İst., 1923, s. 239-240; Ayvansarayî, Hadîka, II, 187-188; Sicill-i Osmanî, I, 64; Silahdar Tarihi, II, 298; Uluçay, Padişahların Kadınları, 65-67; M. Ç. Uluçay, Harem, Ankara 1985, s. 45-46; A. Giz, "Gülnûş Sultan", Tarih Dünyası, S. l (1950), 16-18; Danişmend, Kronoloji, III, 413; G. Oransay, Osmanlı Devletinde Kim Kimdi?, Ankara, 1969, s. 176-177; Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kılavuzu, İst., 1938, s. 176.

NECDET SAKAOĞLU



EMETULLAH VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ

Galata'da Tersane Caddesi, Kardeşim So-kağı'ndaki Hırdavatçılar Çarşısı'ndadır.

İ. H. Tanışık tarafından okunabildiği kadar, kitabesinde III. Ahmed'in (hd 1703-

1730) annesi Emetullah Gülnûş Valide Sultan'ın olduğu ileri sürülen çeşmenin üç sıra biçiminde dizilmiş on iki mısralık kitabesi okunamaz durumdadır. Tünel çevresinde değişen şehir dokusu sonucunda yapının haznesi başka bir bina ile birleştiğinden bilgi verecek nitelikte değildir. 1940'lı yıllarda Tanışık'ın, "arsa şeklindeki Yeni Cami'nin avlu kapısı bitişiğinde ve Beyoğlu cihetinin biricik medresesi bu caminin karşısındadır" şeklinde yerini belirttiği yapı, şimdi cami yerine inşa e-dilen çarşı içinde kalmıştır. Diğer taraftan söz edilen kaynakta Mehmed Paşa Medresesi olarak adı geçen yapı ise bugün Bereketzade olarak isimlendirilen sokakta Bereketzade Medresesi Mescidi adıyla hizmet vermektedir.

Küfeki taşından yapılmış çeşme 373 cm genişliğinde, 454 cm yüksekliğinde, dikey oturtulmuş dikdörtgen cepheli bir yapıdır, iki yanda ve arkada bulunan bitişik nizam yapılar ve çeşmenin önündeki yolun kotu kesin yükseklik almayı engellemektedir. Benzer bir durum çeşmenin dikdörtgen gövdeli haznesi için de söz konusudur. Yapının ortasında birbirine sivri kemerle bağlanan iki ayak a-rasına bir ayna taşı oturtulmuştur. Ayna taşının önünde yapıdan taşan tekne ve iki tarafında birer dinlenme taşı vardır.

Kilit taşını taçlayan, çevresi geometrik çizgilerle oluşturulmuş yapraklarla kuşatılmış yıldızçiçeği biçimindeki kabara ve kitabenin iki tarafına yerleştirilmiş, ortasındaki yıldızdan gelişen örgülü yapraklarla biçimlendirilmiş rozetler dışında çok sade tasarlanmış çeşme yüzeyinde hareket ve süsleme silmelerle gerçekleştirilmiştir. Dışta iki ayağı iki tarafta dikey eksende kuşatan silmeler, içte dinlenme taşlarım üstten sınırlayarak 90 derecelik bir dönüşle sivri kemerin üstünde yer alan kitabeye doğru yükselmekte ve kitabe-

K ti'j8KH18iEr««3i3«â'«

"'

Emetullah Valide Sultan Çeşmesi



Yavuz Çelenk, 1994

nin bulunduğu panoyu çerçevelemekte-dir.

Çeşmeye sonradan monte edilmiş, 57x 107 cm boyutlarındaki ayna taşı, yapıdan farklı olarak kaliteli, gözeneksiz, pürüzsüz yüzeyli, beyaz mermerden yapılmıştır. Üç musluk lülesinin bulunduğu ayna taşı silmelerle üç panoya ayrılmıştır. Ortada üçgen boşlukları birer lale motifi ile bezenmiş sağır bir sivri kemer; iki tarafta gövdesi çavuş nişanı biçiminde taranmış birer servi vardır. Musluk lülelerinin üstüne yıldızçiçeğinden bir kabara oturtulmuştur. Bu üçlü kompozisyon yukarıda iki tarafı birer yıldızçiçeğinden gelişen kabara ile bezenmiş bir alemle son bulan, dokuz dilimli bir kubbe formu ile taçlandırılmıştır. Bir mukarnas sırasıyla başlayan kubbe formu bir sıra şeklinde dizilmiş yıldızdan oluşan bir bordürle dilimlere geçiş sağlamaktadır. Dilimlerin biri çavuş nişanı, biri balık pulu şeklinde taranarak oluşturulmuştur.

Yapının 41x50 cm boyutlarındaki dinlenme taşları, teknesinin içi ve tekneyi önde sınırlayan dikey pano beyaz Afyon mermeri ile yeni kaplanmıştır. Ayna taşından ve yapıdan farklı gereciyle dikkati çekmektedir. Benzer bir durum çeşmenin üzerine portatif oturtulmuş kitabe panosu için de söz konusudur.



Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 38-39; H. Ö. Barışta, istanbul Çeşmeleri. Bereketzade Çeşmesi, İst., 1989; A. Egemen, İstanbul Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 298-299.

H. ÖRGÜN BARIŞTA



EMETULLAH VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ

bak. YENİ VALİDE KÜLLİYESİ



EMETULLAH VALİDE SULTAN SEBİLİ

bak. YENİ VALİDE KÜLLİYESİ



EMİN BEY CAMÜ

Eminönü Ilçesi'nde, Beyazıt'ta, Tavşan-taşı Mahallesi'nde, Tiyatro Aralığı Sokağı ile Dibekli Camii Sokağı'nın kesiştiği köşededir.

"Dibekli Camii" adıyla da anılan yapının banisi Emin bin Abdullah'tır. Vakfiyesi 1464 tarihlidir. Hadîka, Emin Bey'in Bayezid Camii'nin bina emini olduğunu 919/1513 tarihinde vefat ettiğini ve ha-zirede gömülü bulunduğunu yazmakla beraber bugün yeri belli değildir. Ayrıca Hadîka'âa minberini III. Ahmed'in (hd 1703-1730) başkadım Emetullah Kadın'm koydurduğunu yazmaktadır. Yapı II. Ab-dülhamid zamanında (1876-1909) Mehmed Efendi tarafından yenilenmiştir. Kendisi mihrap duvarının önündeki hazire-de gömülüdür.

Küçük bir avlu içerisinde yer alan kare planlı cami, kiremitli çatıyla örtülüdür. Doğu cephesinde iki sıralı üç pencere, mihrap duvarında ise yanlarda birer pencere ve üst kısımda üç pencere bulunmaktadır. Alt kısımdaki pencereler dikdörtgendir. Üst kısımdakiler ise yuvarlak kemerlidir. Tiyatro Aralığı Sokağı'na bakan



EMİN BEY CAMÜ

158

159

EMİNÖNÜ


Emin Bey Camii'nin doğudan görünümü. Yavuz Çelenk, 1994

kuzey cephenin alt kısımları sağır, üst kısımda ise üç pencere bulunmaktadır. Batı cephesinde 19. yy özelliğini yansıtan, ince uzun yuvarlak kemerli üç büyük pencere mevcuttur. Minaresi batı cepheye bitişik, geniş gövdeli ve güdüktür. Ayrıca doğu yönünde ve mihrap duvarının arkasında küçük bir hazire bulunmaktadır. Camiye giriş batı cephesinde bulunan merdivenlerle sağlanmaktadır. Harım kısmını örten ahşap tavam, çıtalarla oluşturulmuş zencirek motiflerinden bir friz çevrelemektedir; orta kısımda ise yıldızlardan bir göbek oluşturulmuştur. Sade bir nişi bulunan mihrabın taç kısmında alçı kabartma süslemeler yer alır. Minber ahşap ve yenidir. Caminin duvar etekleri ve mihrabı son yıllarda fayans kaplanmıştır.



Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Deften, 126-127; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 10-11, no. 49; Ayvansarayî, Hadîka, I, 25; Ay-verdi, Fatih III, 347; İSTA, IX, 4453; Öz, istanbul Camileri, I, 51; Eminönü Camileri, 58-59.

EMİNE NAZA

EMİN BEY CAMÜ

bak. HASAN ÇELEBi MESCİDİ

EMİN SİNAN MESCİDİ

Eminönü Ilçesi'nde, Gedikpaşa'da Emin Sinan Mahallesi'nde, Petrev Paşa Soka-ğı'nın başında bulunmaktadır.

Banisi Fatih'in matbah emini Emin Sinan Bey'dir. Kabri caminin batısında bulunan lojmanların alt kısmındadır. Yapı II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) tamamen yenilenmiştir.

Dikdörtgen planlı cami kiremitli çatıyla örtülmüştür. Kuzeybatı cephesi lojmanlarla birleştirilmiştir. Yapının doğu, batı ve mihrap duvarında ince uzun yuvarlak kemerli ikişer tane büyük pencere bulunmaktadır. Harim kısmında fevkani mahfil iki ahşap direğe oturmaktadır. Sade bir niş şeklinde olan mihrabın taç kısmı ro-

koko tarzında çiçek dallarıyla bezenmiştir. 19. yy'dan kalma ahşap minber döneminin özelliklerini yansıtmaktadır. Yapının kuzeybatısında yer alan minare güdük ve kalın gövdelidir. Ayrıca caminin mihrap duvarının önünde küçük bir ha-ziresi bulunmaktadır.

Bibi. Barkan-Ayverdi, Tahrir Defteri, 132; Ayvansarayî, Hadîka, I, 39; Ayverdi, Fatih III, 347; Öz, istanbul Camileri, I, 51; Eminönü Camileri, 64-65.

EMiNE NAZA

EMİNE HANIM SEBİLİ

bak. KOCA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ

EMİNE SULTAN ÇEŞMESİ

Mevlanakapı Mahallesi'nde, Mimar Acem Ali Camii'nin avlu kapısının solunda olup haznesi yoktur.

Şair Remzi Efendi tarafından yazılan kitabesine göre 1151/1738 tarihlidir. Ancak yapının görüntüsü, üslubu ve bağlı olduğu caminin tarihi göz önüne alınırsa, bir 16. yy çeşmesi olduğu ve 18. yy'da tamir gördüğü anlaşılır. Çeşmenin Emine Sultan'a atfedilmesi, yaptıran kişi olmasından değil, kendisine ait sarayı besleyen su tesisinden buraya su verilmesin-dendir. Kethüda Hacı Hüseyin Ağa isimli bir zat ise bu tesisin gerçekleşmesi için gece gündüz çalışmış, hiçbir karşılık beklemeden bu işi yürütmüştür.

Kâzım Çeçen'e göre yapının vâkıfı Mimar Acem Ali'dir ve suyu Halkalı su tesislerinden sağlanmaktadır.

Yapı oldukça sade bir üslupla kesme taştan inşa edilmiş olup bugün sıvalı ve badanalıdır. Ayna nişi üstte sivri bir kemerle çevrilidir. İki yanda ise kesme taşın kademelendirilmesiyle elde edilmiş basit bir duvar sınırlaması yer alır. Ayna taşı kesme taşa çiziktirilmiş bir çerçeveden ibarettir. Ortasında, musluğun hemen üstünde bir Mühr-i Süleyman vardır. Ayna çerçevesinin üst kısmı dilimli bir şekilde kapanan yalancı bir kemerdir ve tepesinde basit bir palmet motifi göze çarpar. Ayna nişinin sivri kemerinin kilit taşının yüzünde ise bir rozet vardır.

Yalak bugün tamamen doldurulmuş ve önündeki sokak ve kaldırım kotları-



Emine Sultan Çeşmesi

Yavuz Çelenk, 1994

nm anormal yükseltilmesi ile zemin altında kalmıştır. Suyu akmamaktadır.



Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri. I, 160; Çeçen, Su Tesisleri, 250.

ZİYA NUR SEZEN

EMİNÖNÜ

İstanbul'un Haliç girişinde, kentin ilk kurulduğu dönemden bu yana var olan limanının, Sirkeci ile birlikte en önemli bölümü. Adı, Osmanlı döneminde deniz gümrüğü ve Gümrük Eminliği'nin burada bulunmasından kaynaklanmaktadır.



Kent yaşamının en önemli birkaç odağından biri olan ve dünyanın en ünlü limanlarından birinin merkezini oluşturan Eminönü, Unkapanı yolu üzerindeki istanbul Ticaret Odası binası ile Sirkeci a-rasındaki kıyı şeridini ve onun hemen arkasındaki çarşı bölgesini kapsar. Semt o-larak, doğuda Sirkeci ile kesin bir sınırı yoktur. Batıda, eskiden "Odun Kapısı" denilen, şimdiki ticaret odası binasının bulunduğu yere kadar uzanır.

Bizans Dönemi

Konstantinopolis'in büyük limanı eski Grek kentinin Neorion Limanı'na tekabül eden ve aynı adı taşıyan limandı. Bugünkü Eminönü, Haliç kıyısı üzerindeki "Neorion Kapısı" (Bahçe Kapısı) ile "Por-ta Drungari" (Odun Kapısı) arasındaki kıyı ve liman bölgesidir. Bizans döneminde Haliç üzerindeki surlar deniz kenarına çok yakındı ve bu kıyıda denizin çok derin olması büyük gemilerin kıyıya yanaşmasına imkân veriyordu. Bu konum iskelelere boşaltılan malların suriçine kısa bir sürede alınmasını sağlıyordu. Eminö-nü'nün sınırı olarak bakabileceğimiz Neorion Kapısı ve iskelesi çevresinde, çok eski dönemlerden bu yana Yahudilerin oturduğu ve bu nedenle halkın buraya adının yamsıra "Oraia Pile" yani "Yahudi Kapısı" dediği biliniyor. Pierre Gilles'e göre, Türkler de 16. yy'da Rumlar gibi, bu kapıya "Çıfıt Kapısı" diyorlardı. Fatih döneminde bir Orya Kapısı Mahallesi vardır. 12. yy'da Cenevizlilere(-0 bu bölgede oturma izni verilmiştir. Cenova (Ceneviz) kaynaklarından, burada kendileri için özel bir iskele olduğu ve kapının "Porta Bönü" ya da "Porta Veteris Recto-ris" adım taşıdığı anlaşılıyor. Bunun aynı ya da başka bir kapı olup olmadığı kesinlikle söylenemiyor. Millingen, Cenevizlilere tahsis edilen mahallenin bugünkü Sirkeci'de bulunduğu ve kapının başka bir kapı olduğu kanısındadır.

Batıya doğru gidilince, eski Galata Köp-rüsü'nün Unkapanı tarafında "Perama Kapısı" (Balıkpazarı Kapısı) vardı. Yunanca "kayık" anlamına gelen "perama", Galata ile İstanbul arasındaki deniz bağlantısını sağlayan iskelenin karşısındaki kapıydı. Bu geçişe, Galata'nın eski adına bağlı olarak "Transitus Sycarum" adı da veriliyordu. I. İustinianos (hd 527-565) Gala-ta'yı yeniden inşa edip adını lustiniano-polis olarak değiştirdiğinde bu iskele ile Galata arasındaki geçişe bir ara "Transitus Justiniarum" da denmiştir. Latinler

Bartlett'in

deseninden

renklendirilmiş

gravürde

Yeni Camii ve

Eminönü

kıyıları, 19. yy.



Burçak Evren

koleksiyonu

buradaki iskeleyi "Scala Sycena" (Galata İskelesi) diye de adlandırmışlardır. Türk döneminde de, çok yakın zamanlara kadar Eminönü ile Karaköy arasında çalışan sandal ve kayıklar buradan müşteri alırlardı. Galata ile istanbul arasında, Halic'in en dar olduğu bu geçitte sonradan Galata Köprüsü yapılmıştır. Balıkpazarı Kapısı adı Bizans döneminden bu yana burada balık pazarı olduğu için verilmiştir. Nitekim Buondelmonti'nin(->) haritasında da, fetihten önce bu kapıya "Porta Piscaria" (Balıkpazarı Kapısı) adı verildiği görülmektedir. Yine bu kapı civarında Bizans döneminde bir baharat pazarı olduğunu ve geleneğin bugüne kadar Mısır Çarşısı ile sürdüğünü görüyoruz.

Türk döneminde Balıkpazarı Kapısı' mn iskelesine "Yemiş iskelesi" denmiştir. Bunun hemen doğusunda Hasır İskelesi vardı. Suriçinde bulunan bir kilisenin adına bağlı olarak bundan sonraki kapının "Aziz İoannes Kornibus" (Zindan Kapısı) olduğu ileri sürülür. Zindan Kapısı yakınında, Hıristiyanların ve sonradan Müslümanların da şifasına inandıkları bir ayazma vardı. Bunun yanındaki küçük Bizans şapelinin Havari İoannes' in adına yapılmış kilisenin bir uzantısı olduğu kabul edilir. II. Mehmed (Fatih) döneminde burada bir Vasiliko Kapısı Mahallesi vardı. Bugün burada kalan sur parçasının yanındaki Baba Cafer Türbesi' nin bu kutlu yerin anısını sürdürdüğü düşünülebilir (bak. Baba Cafer Türbesi ve Tekkesi). Evliya Çelebi, Baba Cafer'in Harun Reşid'in elçisi olduğuna ve buradaki zindana kapatıldığına ilişkin uzun bir hikâye anlatırsa da, buna ilişkin bel-

ge yoktur. Venediklilerin Bizans dönemindeki önemleri ile orantılı olarak, buradaki kapılar önünde Halic'in en büyük iskeleleri vardı. Zindan Kapısı önündeki bu iskelenin yerini Türkler döneminde Yemiş iskelesi almıştır. Eminönü'nün Bizans dönemindeki son sınırı "Porta Drun-gari"dir (Odun Kapısı). Bu kapı adını burada bulunan bir zabıta, merkezinin (vig-la) amirinden (drungarius) almış olabilir (Millingen). Bu üç kapının olduğu bölge Bizans imparatorları tarafından Venediklilere tahsis edilen bölgedir. Venedik balyosunun Tahtakale'de bir konutu vardı. Odun Kapısı'ndan kıyı boyunca Sirkeci' ye uzanan yola da "Via Drungariu" deniyordu. Buradaki iskeleye kereste indiriliyordu. Türk döneminde de aynı gelenek sürdüğü için "Odun Kapısı" adı verilmiştir. Osmanlı döneminde kente giren kereste ve odunu kontrol eden istanbul ağası, Baba Cafer Türbesi yakınında oturmaktaydı.

Eminönü, Bizans döneminde, 10. yy' dan sonra İtalyanlara tahsis edilmiş olan bölgelere tekabül etmektedir. Perama (Balıkpazarı) ve Neorion kapıları arasında iki kapıdan daha söz edilir. Bunlardan batıda olanı "Aziz Mark Kapısı" adını taşır. Venedikliler tarafından açılmış olabilir. Diğeri ise "Porta tis Ikanatissis" adını taşır. Bu kapının adının çevrede oturan saray askerlerinin (hicanati) adından geldiği sanılmaktadır. Doğuya doğru Venedik bölgesini Amalfililerin, sonra da Pisalılarm bölgelerinin izlediği kabul e-dilmektedir. Yine bu bölgede Raguzalı-lar, İspanyollar, Provanslılar, Ankonalılar ve küçük bir Alman kolonisi de yaşamıştır. Fakat bunlara özel bir yer tahsis edil-

mediği anlaşılmaktadır. 12. yy'da, bu bölgeye yerleşmiş bütün Latinler Bizanslılar tarafından katledilmiştir. Fakat 126l'den sonra Venediklilere ve Cenevizlilere yine eski hakları verilmiştir. Bütün bu yabancı kolonilerden günümüze hiçbir fiziksel kalıntı ulaşmamıştır.



Osmanlı Dönemi

Sözü edilen semtte II. Mehmed (Fatih) dönemi (1451-1481) sonunda 11 mahalle görülmektedir. Bunların üçü kapılara göre, dördü mescitlere göre saptanmıştır. Balıkhane Mahallesi'nin varlığı buranın Bizans döneminde de aynı işlevi üstlendiğini gösteriyor. Bahçekapı'da Edirne Yahudileri Mahallesi vardır. Fatih döneminden başlayarak surların hemen içinde kent tarihinin önemli anıtları yapılmıştır. Bu bölgede en eski yapılardan biri Fatih' in vakfiyesinde adı geçen büyük Tahta-kale Hamamı'dır(-0. Balıkpazarı Kapısı' nın arkasındaki bu çifte hamam, büyük bir olasılıkla limana ve eski sarayın inşası sırasında çalışanlara hizmet veriyordu. Kadınlar hamamını da içermesi, bölgede konut alanlarının da varlığına işaret eder. Vakfiyesinde bir de mescidi olduğundan söz edilmektedir.

Fatih döneminden başlayarak bu bölgede mescitler de yapılmıştır. Bunların en eskilerinden biri Fatih'in hamamına bitişik olan Timurtaş Mescidi'dir(->). Arpa emininin bulunduğu bölgede yapılan Arpacılar Mescidi de özgün şekli ve yapılış tarihi bilinmeyen bir Fatih dönemi yapısıdır (bak. Bursa Tekkesi Mescidi). Eminönü'nde sur dışında, ayakta duran en eski cami Zindan Kapısı dışındaki Ahî Çelebi Camii'dir(->).

Eminönü'nün en önemli anıtlarından



EMİNÖNÜ

160

161

EMİNÖNÜ

Eminönü, 1875

Taşbasma haritalardan yararlanılarak 1964'te istanbul Belediyesi tarafından hazırlanan haritalardan çizilmiştir. istanbul Ansiklopedisi



Eminönü, 1985

Haliç yıkımlarından ve yeni köprünün yapımından önceki durum. istanbul Ansiklopedisi

biri, Balıkpazan Kapısı içinde, Tahtakale Hamamı karşısına yaptırılmış olan Rüs-tem Paşa Camii'dirt». Kesin olmamakla birlikte, bu caminin 1560'h yılların başında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Bir çarşı camii olarak yapıldığı için altında dükkânlar bulunan bu cami, I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) İstanbul ticaretinin zenginliğine dikilmiş bir anıt olarak düşünülebilir. Osmanlı tarihinin en zengin çini bezemesini içermektedir. Hanlarla çevrili olduğu için, Emi-nönü'nün kentsel mekânım çok etkilemeyen bu camiden sonra, yine bölge esnafına hizmet vermesi için Yeni Cami'nin arkasında, bugünkü iş Bankası'nın yerinde, Haseki Hürrem Sultan tarafından bir hamam yaptırılmıştır. Bu hamam 1904' te yıkılmıştır. Fakat 17. yy'ın ortalarından itibaren istanbul Limanı'na özel bir renk ve anıtsallık getiren imar etkinliği Yeni Cami Külliyesi'dir(->). Bahçekapı' daki Yahudi cemaatinin evlerinin istimlak edilerek ve burada bulunan bir sina-

gog ve kilisenin de kiraları sürekli verilmek kaydıyla ortadan kaldırılmalarından sonra yapılan bu külliye, imparatorluğun en zengin döneminde Eminönü'nün önemine tanıklık eder. Limana giren yabancılara bir güç mesajı vermek için tasarlandığı düşünülebilir.

Yeni Cami, Osmanlı mimarisinin en ilginç hünkâr mahfillerinden birine sahiptir. Ve bu mahfil kentin deniz surlarıyla birleşmektedir. Caminin deniz tarafında ve arkasında külliyeyi çevreleyen dış avlu duvarları 19. yy'a kadar yaşamıştır. Bu dış duvarlar ve çevresi hakkındaki bilgi 19. yy'da yapılmış haritalardan çıkarılmaktadır. 17. yy'dan kalan bir gravürde caminin deniz tarafındaki dış avlusu görülmektedir. Mısır Çarşısı(->), burada daha önce bulunan üaç satılan dükkânların yerine, genellikle Mısır'dan gelen baharatı satmak için Turhan Sultan tarafından yaptırılmıştır.

17. yy'da Eremya Çelebi'nin anlatımına göre kent surunun Bahçe Kapısı bu-

gün özgün biçimini tümüyle kaybetmiş olan Bursa Tekkesi Mescidi ya da Arpacılar Mescidi dediğimiz yapının yanındaydı. Arpa emini de burada otururdu. Buradaki sur köşesinin sahilinde "Meydan İskelesi" denen iskele vardı. Bu meydana sarayın odunları geldiği gibi sarayın etleri de buradaki mezbahada kesiliyordu. Bölgeyi acemioğlanları koruyorlardı. Bu kapının önündeki kıyı şeridinde hem Anadolu yakasına ve Marmara'ya, hem de Mısır'a kadar giden gemiler demirliyordu. Bahçekapı'dan batıya doğru gümrük ambarlan vardı. Gümrük emini de burada bulunuyordu. Eremya Çelebi "uzak diyarlarda dolaşan tüccarlar mücevherat, değerli kumaşlar, demir, kurşun, kalay, boya, deri, pamuk ve kenevir getirirler. Meydan iri bal fıçıları, Karadeniz ve Kırım' dan getirilen yağ fıçılarıyla doludur" demektedir. Mısır'dan gelen hasırlar, balmumu, kahve, pirinç, kuru ve taze yemiş de özellikle Zindan Kapısı önündeki büyük iskeleye gelirdi. Bugün hâlâ ku-

rukahvecilerin bulunduğu yerde "tahmis" (kahve kavrulan yer) vardı. Esirler de bu limana getirilir ve sonra Nuruosmaniye civarındaki esir pazarı yanındaki büyük hana götürülürlerdi. Bu ticareti kontrol eden pencik emini de burada bulunuyordu. Balıkpazarı'na kadar uzanan bu sur dışı sahil kesiminde çarşılar ve iki de fırın vardı. Eremya Çelebi, Eminönü'nde 100 Yahudi evinin ve çarşılarının bulunduğunu, bunların Karay Yahudi cemaatine bağlı olduğunu söyler. İstanbul Limanı ile kentin denizden ulaşılan bütün kıyıları arasında ulaşımı sağlayan peremeler (kayık) Balıkpazarı'ndaki Yemiş İs-kelesi'ne yanaşırlardı. Evliya Çelebi 8.000 peremeci esnafı olduğunu yazar. Grelot ise, herhalde kaba bir gözlemle, İstanbul' da 16.000 pereme olduğunu söyler. Bu konuda daha yeni araştırmalar yapan C. Orhonlu 1680'de kayıtlı pereme sayısının 1.444, 18. yy'ın sonunda ise 3.996 olduğunu yazmıştır.

İstanbul'un bu büyük liman semti hem

kentin ithal ettiği malların boşaltılıp saklandığı, hem de binlerce denizci ve tüccarla, onlara hizmet verenlerin hizmetlerini gören yoğun bir iş merkeziydi. Dolayısıyla arkasında yoğun bir hanlar bölgesi ve çarşılar oluşmuştur. Eminönü bölgesinin önemli hanları arasında Balkapa-nı Hanı(->), Çukur Han(->), Papazoğlu Hanı, Yeni Han, Kiraz Hanı ve Haraççı Hanı sayılabilir. Bunlar arasında Balkapanı Hanı İstanbul'daki ticaret yapıları içinde, kuruluşu 15. yy'a uzanan en önemli örneklerden biridir. Eskiden beri özel bir ticaret ve zanaat dalında ihtisas kazanmış, aynı malın ticaretini yapanların adlarını taşıyan sokaklar bugüne kadar yaşamıştır. Bu bölgede önemli dini anıtların yanında sur dışında yapılan ve bugün mevcut olmayan küçük mescitler de inşa edilmiştir. Fatih döneminin Gümrü-könü Mescidi (yıkıldıktan sonra yerine Selanik Bonmarşesi yapılmış, bu yapı da 1935'te yıkılmıştır) denizciler ve yolcular için yapılmıştı.

Zindan Kapısı dışında, Yemiş iskelesi yanında Tekneciler Mescidi, yine Zindan Kapısı'nda soğancılar kethüdasının yaptırdığı Soğancılar Mescidi (18. yy), III. Mustafa tarafından ahşap olarak yaptırılıp yandıktan sonra III. Selim tarafından kagir olarak yeniden yaptırılan Balık Pazarı Tekkesi Mescidi, Kireç İskelesi Mescidi gibi sur dışı yapıları genellikle Cumhuriyet döneminde meydan ve yol düzenlemeleri sırasında ortadan kalkmıştır.

Bugün Eminönü'nün en ilginç yapılarından biri olan Hidayet Camii(->) ise 1813'te, deniz kenarında bulunan kayıkhaneler ve bekâr odaları yerine ahşap o-larak yapılmış, II. Abdülhamid döneminde Mimar A. Vallaury tarafından 1887'de yemden inşa edilmiştir.



Eminönü Meydanı

Eminönü'nün 19. yy'ın başlarındaki durumunu Mühendishane-i Berri-i Hümayun' un ilk mezunlarından Seyyid Hasan'ın 1826'dan önce yaptığı bir haritadan izli-



EMİNÖNÜ

162

163

EMİNÖNÜ

kânlar vardı. Bu haritayı bütün ayrıntılarıyla inceleyen S. Ünver, özellikle Tahta-kale bölgesinde yol dokusunun çok eski durumunu koruduğu kanısındadır. Erem-ya Çelebi'nin de anlattığı gibi, istanbul ağasının dairesi yine Zindankapı civarındaydı ve önünde iskelesi vardı. İstanbul Ağası iskelesi ile Bahçe Kapısı iskelesi arasında kayıkhaneler bulunuyordu. Bu bölgede birisi Bahçekapı'da, diğeri Mısır Çarşısı ile cami arasındaki meydanda iki tane kulluk (karakol) vardı.

Eminönü Meydanı'mn, Batı mimarisini doğrudan yineleyen yapılar henüz yokken taşıdığı Doğulu pitoreskini, Bartlett' in bir gravürü çok iyi anlatır: Yeni Cami' nin görkemli ak gövdesi önünde, deniz kenarına sıkışmış, ahşap dükkânlar, gümrük, Balıkpazarı, deniz üzerinde sandallar, ilginç profilleriyle büyük kayıklar, limanın sıkışık, insan ve etkinlik dolu atmosferi, binlerce yıllık bir yaşam odağı-

Yüzyılın başında Galata Köprüsü ile birlikte Eminönü'nü gösteren bir fotoğraf.



Sıdkı Anadol koleksiyonu

yomz. Caminin güneybatı yönünde, bugün Osmanlı Bankası'nın olduğu yerde bir dış avlu kapısı ve bir sıbyan mektebi görülüyor (bunların 1904'te V. Murad'ın buraya gömülmesinden önce yıkıldığı bilinmektedir). Burada Yeni Cami'nin dış avlusunun duvarları ve kapılan, deniz tarafında gümrük binası ve önündeki meydancık ve iskele, caminin arkasında ve önünde küçük dükkân sıraları, Gümrük Meydanı'ndan batıya doğru balıkçılar, arkalarında Balıkpazarı Kapısı, içeri girdikten sonra Mısır Çarşısı Kapısı, bu iki kapı arasında caminin dış avlusunun batı kapısı vardı; O dönemde külliyenin etrafındaki dış avlunun beş kapısının henüz ayakta oldukları anlaşılıyor. Mısır Çarşısı' nın denize doğru uzanan kolu Mısır Çarşısı adını taşırken, denize paralel cami arkasındaki kolu Ketenciler Çarşısı adını taşımaktaydı. Ketenciler Çarşısı karşısında Haseki Hamamı ve çevresinde dük-

Yeniden düzenleme projesine göre Eminönü Meydanı, 1994. istanbul Ansiklopedisi

nın bütün canlılığını yansıtır. Eski Eminönü'nün mimari karakterini köklü olarak değiştiren, Galata ve istanbul'u birbirlerine bağlayan köprü olmuştur. Eskiden kıyıda biten kent mekânı, bu kez köprü yoluyla Galata'ya doğru uzanan ulaşım aksına bağlı olarak şekillenmeye başlamıştır.

1836'da yapılan Unkapanı Köprüsü'n-den sonra, 1845'te, Bezmiâlem Valide Sultan(->), Kasımpaşa Tersanesi'nde "Cisr-i Cedid" denilen ilk köprüyü yaptırmıştır. Yapıldıktan sonra bir kez yenûenen bu köprü, 1875'te de Edhem Paşa tarafından yenilenmiş, üzerinden geçen araçların ve insanların giderek artması nedeniyle, 1912'de yıktırılarak yerine, bir Alman firmasına 1990'lara kadar yaşayan köprü yaptırılmıştır (bak. Galata köprüleri). Dubalar üzerindeki bu ahşap döşemeli köprüye Osmanlı Imparatorluğu'nun sanayileşmesinin ve Batılılaşmasının simgesi olarak bakılabilir, istanbul'u, kentte her zaman Avrupa'yı yansıtmış olan Galata' ya bağlayan köprü, sadece simgesel olarak değil işlevsel olarak da kentin Batılı ve Doğulu ticaret bölgelerini birbirine bağlamıştır.

Eminönü sanayileşmenin etkilerini köprü ile birlikte görmeye başlamış, buharlı gemilerin yapılmaya başlanması, Şirket-i Hayriye, Abdülaziz döneminde demiryolunun Sirkeci'ye gelişi, Tünel'in yapılması, atlı ve daha sonra elektrikli tramvaylar, Sirkeci ile Galata arasında giderek artan trafik ve köprünün iki yakasında birleşen ticari faaliyetler, istanbul yakasının seçkinlerinin ve saray erkânının giderek Beyoğlu ve Boğaz kıyılarına geçmeleri, 19. yy'ın sonunda Galata ve Sirke-ci'de yapılan yeni rıhtımlar, depolar Eminönü'nün ve meydanın görüntüsünü tümüyle değiştirmiştir. Yeni bir ulaşım a-racı olarak istanbul yaşamına katılan önce atlı, sonra elektrikli tramvaylar; yolları, bekleme istasyonları, renkli vagonlarıyla Eminönü'ne yeni bir devingenlik ve ses getirmişlerdi. Şirket-i Hayriye'nin gide-

1960'larda

Yemiş iskelesi

yakınındaki

sokaklarda

günlük

iş yaşamı.



Ara Güler

rek artan gemilerini ve iskelelerini, Ma-yer, Stein, Zanni gibi adlarıyla büyük mağazaları, hemen hepsi Batılı üsluplarda yapılan ve eskiye göre çok daha büyük ölçekte kagir dükkânları ve onların yabancı dillerdeki adlarını, kent siluetine giren ve minarelerle boy ölçüşen fabrika bacalarım, öte yandan bütün bu yeni imgelere aldırmadan yaşamlarını sürdüren sırt hamallarını, iki yaka arasında yük ve yolcu taşımaya devam eden sandalları, at arabalarını, tek katlı ahşap dükkânları, Balıkpazan'ndaki koltuk meyhanelerini, dünyanın dört bir tarafından gelen eşyaları satan bir çarşı ve pazar âlemini de katarsak, böyle bir çevrenin I. Dünya Savaşı'na kadar uzandığını görüyoruz.

Kuşkusuz özellikle Sirkeci Garı'nın yapılması, Büyük Dördüncü Vakıf Hanı ve postane gibi yapılar ve I. Abdülhamid döneminin (1876-1909) yeni ticaret yapıları daha önceden de bu bölgenin karakterini değiştirmiştir. Fakat Eminönü'nün 19. yy fizyonomisi asıl Cumhuriyet'in onuncu yılından sonra, özellikle Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdar döneminde (1938-1949) değişmeye başlamıştır. Yeni Cami'nin önündeki yapıların ortadan kaldırılarak köprüden ve denizden caminin tüm olarak algılanmasını sağlamak amacıyla açılan meydan, Eminönü'nün geleneksel mekânım değiştiren son darbe olmuştur. Köprü parası toplayan bilet kulübeleri ortadan kaldırılmış, Haliç kenarına rıhtım yapılmış, Mısır Çarşısı'nın etrafı temizlenerek restore edilmiş, caminin arkasına park yapılmış, Ketenciler Kapısı restore edilirken, Haseki Sultan Hamamı da ortadan kaldırılmıştır. 1955-

1956'da Unkapam-Eminönü yolu açılırken, meyhaneleri ve balıkçılarıyla ünlü Balıkpazarı yok olmuştur. Yine de, Yemiş Iskelesi'nden Unkapanı'na kadar eski doku, bir ölçüde 1986'ya kadar ayakta kalmıştır, istanbul Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın (1984-1989) Haliç uygulamasında Yemiş İskelesi ve çevresi tümüyle ortadan kaldırılmış, Zindan Hanı ve Ahî Çelebi Camii ile küçük bir sur parçası ve Değirmen Hanı dışında, bütün kıyı temizlenmiştir. Köprünün yapılmasından sonra Eminönü Meydanı zaten bir trafik meydanı olmuştu. Unkapanı yolu açılıp iki köprü arasındaki trafik artınca, denizle arkadaki iş merkezi arasındaki bağlantılar büsbütün zayıflamış ve 1980'li yıllarda meydanın karakterini ve görüntüsünü tümüyle bozan yaya köprüleri yapılmıştır.

Eski Galata Köprüsü'nün giderek eskimesi köprü üzerindeki vapur iskelelerinin de Eminönü'ne çekilmesini gerektirince, meydanın trafik sorunu daha da ağırlaşmıştır. Araç ulaşımının istanbul yollarının kaldıramayacağı boyutlara u-laşması ve köprünün eskiyerek görevini zor yapar hale gelmesi, sonunda Eminönü için yeni projelerin yapılmasını gerektirmiş, fakat vaktiyle Aksaray'da olduğu gibi, gerek meydanın planlanması, gerek köprü tasarımı yine karayolu mühendislerine bırakılmış ve İstanbul'un bu en eski merkezi, kesinlikle bir trafik meydanına dönüştürülmüştür. Halic'e doğru 50 m kadar içeri alınan yeni köprü eskisinden biraz daha uzundur (490 m). Genişliği 42 m'dir. Eski köprü gibi altında, orta açıklığın iki tarafında dükkânlar, lokantalar, kahveler vardır. Yol mühendis-

lerinin trafiğin kenarlarında bıraktıkları alanlarda belediye küçük kentsel peyzaj çalışmaları yaparak ulaşımın tahrip ettiği bu kent mekânına insani bir boyut getirmeye çalışmış, kıyı ile arkadaki çarşı bölgeleri altgeçitlerle birbirlerine bağlanmıştır. Meydan düzenleme çalışmaları 1994 başında sürdürülmekteydi.



Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   35   36   37   38   39   40   41   42   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin