Tablo I Fatih İlçesi'nin Nüfus Gelişimi
Yıllar
|
Erkek
|
Kadın
|
Toplam
|
1935
|
73.515
|
76.989
|
150.504
|
1940
|
77.602
|
82.987
|
160.589
|
1945
|
90.202
|
90.823
|
181.025
|
1950
|
?
|
?
|
226.853
|
1955
|
149.511
|
137.222
|
286.733
|
1960
|
155.850
|
144.744
|
300.594
|
1965
|
180.227
|
164.375
|
344.602
|
1970
|
217.851
|
199.811
|
417.662
|
1975
|
261.053
|
243.074
|
504.127
|
1980
|
243.698
|
230.880
|
474.578
|
1985
|
255.118
|
242.341
|
497.459
|
1990
|
234.323
|
228.141
|
462.464
|
istanbul İli'nin son yıllarda az da olsa nüfus yitirmekte olan ilçelerinden biri de Fatih'tir. Bunun başlıca nedenleri gelişim alanlarının darlaşması ve ekonomik olanakları gelişenlerin başka semtlere taşınmasıdır.
1990 nüfus sayımı sonuçlarına göre Fatih İlçesi'nin nüfusu 462.464'tü. Bunun yüzde 50,7'si erkeklerden, yüzde 49,3'ü ise kadınlardan oluşuyordu. İlçede kilometrekareye 46.264 kişi düşer. 1990'da istanbul İli'nin nüfus yoğunluğu en yüksek o-lan ilçesi Fatih'ti. Fatih İlçesi'nin günümüzdeki sınırları içinde kalan bölgenin nüfus gelişimi Tablo I'de görülmektedir.
Fatih îlçesi'nde 6 yaşın üzerindeki nüfusta okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 90,9'dur. Bu oran il ortalamasının biraz üzerindedir. Fatih llçesi'ndeki okuryazarlardan yüzde 86,1'i eğitim kurumu çıkışlıdır. Bunların yüzde 60,4'ü ilkokuldan, yüzde 15,3'ü ortaokul ve dengi okullardan, yüzde 17,4'ü lise ve dengi meslek okullarından, yüzde 6,9'u da yükseköğrenim kurumlarından mezun olmuştur.
Fatih İlçesi'nde 12 ve daha yukarı yaştaki nüfus 369.086'dır. Bunun yüzde 44,1'i iktisaden faalken geri kalanı ev kadını,
emekli ve öğrencilerden oluşmaktadır, iktisaden faal olmayan 206.162 kişinin yüzde 62,7'si ev kadınlarıdır.
ilçe halkının yüzde 43,2'si istanbul doğumludur. Bundan sonra Kastamonu, Malatya, Trabzon ve Siirt doğumlular ön sıralarda yer alır.
ilçe kuzey ve batıda tarihi kara surlarıyla çevrilidir. Ayvansaray'dan Yedikule' ye uzanan ve bir bölümü yeniden inşa edilen bu surlar Fatih Ilçesi'ni, Eyüp ve Zeytinburnu ilçelerinden ayırır. Haliç ve Marmara kıyısındaki deniz surları büyük ölçüde tahrip olduğundan önemli bir bölümü günümüze ulaşmamıştır. Atatürk Köprü-sü'nün güneybatısından başlayan Atatürk Bulvan(->) ve daha güneydeki Mustafa Kemal Caddesi, Fatih ve Eminönü ilçeleri arasında sınır oluşturur, istanbul kent içi ulaşım bağlantılarından bazdan Fatih llçesi'n-den geçer. Bunlardan başlıcalan Saraçha-nebaşı'ndan Edirnekapı'ya uzanan Macar Kardeşler ve Fevzi Paşa caddeleri, Aksaray'ı Topkapı-Edirnekapı Caddesi'ne bağlayan Vatan (Adnan Menderes) Caddesi ile yine Aksaray'ı Topkapı'ya bağlayan Millet (Turgut Özal) Caddesi'dir. Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray, Demirhisar, Balat Vapur iskelesi ve Abdülezel Paşa caddeleri uzanır. Bu caddelerle Haliç arasında yeşil alanlar yer alır. ilçenin Marmara kıyısından Sirkeci'yi Bakırköy'e bağlayan ve "sahil yolu" da denen Kennedy Caddesi geçer. Fatih İlçesi'nin Marmara Denizi kıyısı yeşil alanlar halinde düzenlenmiştir, istanbul'u Avrupa ülkelerine bağlayan ve kentin batı yakasındaki banliyö ulaşımını sağlayan çift hatlı demiryolu da yer yer sahil yoluna paralel olarak uzanır. Fatih ilçesi "Çağdaş Tramvay ve Hızlı Tramvay" a-dıyla anılan raylı ulaşım sistemlerinden de yararlanır. Haliç kıyısında da suyolu ulaşımı yapılan bazı iskeleler vardır.
Temmuz 1993
Kentin en eski yerleşim alanlarından bazılarının bulunduğu Fatih ilçesi, tarihsel yapılar açısından oldukça zengindir. Bunlardan başlıcalan Bozdoğan Keme-ri(-0, Yedikule Zindanı(->), Blahernai Sa-rayı(->), Fethiye Camii(-»), Kariye Camii ve Fatih Külliyesi'dir(->).
istanbul kentindeki önemli eğitim ve sağlık kurumlarından bir bölümü Fatih İlçesi'nin sınırları içindedir. Bunlardan başlıca ortaöğrenim kurumları Darüşşafaka Lisesi, Fatih Kız Lisesi, Pertevniyal Lisesi, Fatih Ticaret Lisesi, Sultanselim Kız Meslek Lisesi, Fatih Imam-Hatip Lisesi, Özel Eresin Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi, Sahakyan Nunyan Ermeni Lisesi, Özel Fener Rum Erkek Lisesi, Özel Yuvakimyon Rum Kız Lisesi'dir. İstanbul Üniversitesi' ne bağlı Cerrahpaşa ve Çapa tıp fakülteleri de Fatih Ilçesi'ndedir. Bu fakültelerde-ki hastaneler dışında öbür önemli sağlık kurumları Haseki, Vakıf Guraba ve Özel Vatan hastaneleridir.
Fatih İlçesi'nin önemli alışveriş merkezleri Aksaray, Fatih ve Fmdıkzade semtlerinde odaklaşmış durumdadır. Bunlardan en düzenli olanı Aksaray'daki yeraltı çarşısıdır. Önemli konaklama tesisleri daha çok Millet Caddesi kenarında, başlıca eğlence yerleriyle lokantalar ise genellikle sahil yolu çevresindeki senitlerde yer alır.
ATiLLA AKSEL
FATİH KÜLLİYESİ
II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481), kendi adına yapılan bir cami ve onun etrafına inşa edilen çeşitli külliye binaları için, şehrin ortasında, eski Havariyun Kilisesi'nin yerini seçerek, adını taşıyacak olan vakıf siteyi burada kurdurmuştur. Tam ortasında caminin yer aldığı külliye bütünüyle simetrik bir düzene göre şehrin merkezine yerleştirilmişti. Caminin iki yanında medreseler, bunların önünde bir tarafta tabha-ne öteki tarafta darüşşifa, daha ileride bir çarşı ile bir de hamam yer almıştı. Türkle-şen istanbul'un yeni bir medeniyet anlayışına göre imarının merkezi olan Fatih Camii ve Külliyesi'nin bütün elemanları ile korunamamış olması üzüntü vericidir. Bazı elemanlar tamamen kaybolduğu gibi, bazılarının arasına da 19. yy'ın sonlarından itibaren yeni binalar yapılarak külliyenin tertip düzeni bozulmuştur.
Cami: istanbul'un 1453'te fethinden sonra yaptırılan ilk büyük külliyenin merkezi olan cami için II. Mehmed (Fatih) şehrin ortasında ve yüksek bir noktada bulunan Havariyun Kilisesi'nin yerini seçmişti. II. Mehmed fetihten hemen sonra kiliseyi Ortodoks patrikliğine tahsis etmişken çok harap bir halde olan bu büyük binada barmamayan patriğin 1455'te taşınması üzerine, kilisenin yerini kendi adına yaptırdığı külliyeye tahsis etmiştir. Havariyun Kilisesi yerinde 867/1463'te başlayan inşaat 875/1470'e kadar sürmüştür. Bu külliyenin Hristodulos adında bir Rum mimar tarafından yapıldığı yolunda Demetrios Can-temir'in (1073-1723) ortaya attığı iddia dayanaksız olup, Fatih Camii ve Külliyesi'ni yapan mimarın Atik Sinan olduğu anlaşılmıştır. Bu mimarın mezar taşı, Fatih semtinde Kumrulu Mescit'in haziresindedir.
Fatih Camii Edirne'deki Üç Şerefeli Cami ile Bayezid ve Süleymaniye camileri a-rasında, Türk büyük cami mimarisi geliş-
FATİH KÜLLİYESİ
266
267
FATİH KÜLLİYESİ
meşinin bir halkasıdır. Fatih Camii ve Kül-liyesi'nin son dönem Bizans mimarisi ile hiçbir akrabalığı olmadığı gibi, külliyenin merkezi olan caminin tertibi de Türk mimarlığının tabii gelişmesinin bir aşamasına işaret eder.
II. Mehmed'in istanbul'daki hayır tesislerinin vakıf şartları ve gelirleri hakkında düzenlenmiş çeşitli vakfiyelerde Fatih Camii ve Külliyesi hakkında bilgiler vardır. Arapça ve Türkçe olan bu vakfiyeler Tahsin Öz (1935), Vakıflar Genel Müdürlüğü (1938) ve Osman Ergin (1945) tarafından yayımlanmıştır. Saraçhanebaşı'nda kendi adına yaptırdığı mescit ve mezarı 1956-1958 yıkımlarında kaldırılan Mimar Ayaş' in Fatih dönemi mimarlarından olduğu bilinmekte ve Fatih Camii inşaatında çalışmış olacağı tahmin edilmektedir. 1509 büyük depreminde Fatih Camii kubbesinin hasara uğradığı, hattâ sütun başlıklarının parçalandığı ve kubbenin çarpıldığı, külliyenin darüşşifa, imaret ve medrese gibi yapılarının da özellikle kubbelerinde büyük zararlar olduğu bilinmektedir. 1557 ve 1754 depremlerinde yeniden hasar gören cami onarılmışsa da, 1766 depremine dayanamamış, büyük kubbesi tamamen çöktüğü gibi, duvarları da onarılamayacak derecede yıkılmıştır. III. Mustafa (hd 1757-1774), Haşim Ali Bey'i bina emini tayin ederek önce türbe ve külliye binalarını yaptırtmış, Fatih Camii'nin yeni bir plana göre aynı yerde inşasına ise 1181/1767'de önce Sarım ibrahim Efendi, sonra da izzet Mehmed Bey yönetiminde girişilerek 1185/1771'de açılış yapılmıştır.
Bugünkü Fatih Camii ilkinden çok farklı olmakla beraber, bazı yerlerinde eskisini hatırlatan iz ve kalıntılar da görülebilir. 19- yy'a kadar tek şerefeli olan minarelere bu yüzyıl içinde birer şerefe eklenerek minareler yükseltilmiş, aynı yüz-
yıl sonlarında da bunların külahları taştan olmak üzere yenilenmiş ise de, 1966-1967' de bunlar tekrar kurşun kaplı ahşaba çevrilmiştir.
ilk Fatih Camii'nin ortada bir büyük kubbesi ile mihrap tarafında bir yarım kubbesi ve yanlarda daha alçak üçer küçük kubbeli bölümleri bulunduğu eski resimlerinden anlaşılmaktadır, ilkinin şekli M. Ağaoğlu (1926), A. S. Ülgen (1938), E. H. Ayverdi (1953) ve R. Anhegger (1954) tarafından hemen hemen kesinlikle tespit edilmiş olmakla beraber, bazı ayrıntılar ü-zerinde henüz tam fikir birliğine varılamamıştır, ilk caminin buradaki Havariyun Ki-lisesi'nin temelleri üzerine oturtulduğu yolundaki K. Wulzinger tarafından ortaya atılan hipotez hiçbir sağlam dayanağa sahip olmamakla beraber, avlu döşemesinde işlemeli yüzleri tersine çevrilerek kullanılmış bazı mermerlerin bu kilisenin parçalan olduğu bilinmektedir. Konya'da II. Selim (hd 1566-1574) tarafından babası için yaptırılan Selimiye Camii'nin, bütün mimari özellikleriyle ilk Fatih Camii'nin bir benzeri olduğu anlaşılmıştır. Türk mimarlığında 18. yy'm ortalarında kuvvetle duyulmaya başlanılan Avrupa barok sanatının etkileri, ikinci Fatih Camii'nde de kendini gösterir. Şehzade ve Sultan Ah-med camilerinin benzeri olarak bir ana kubbeyi dört taraftan destekleyen dört yarım kubbe sistemi üzerine kurulan ikinci Fatih Camii'nin bütünü eski Türk sanat geleneklerine uymakla beraber, süslemeleri barok üslubundadır.
Fatih Camii'nin haziresi, özellikle son devirde, tamamıyla mezarlarla doldurulmuştur, ilk Fatih Camii'nin dış görüntüsü ve planı, I. Süleyman (Kanuni) döneminde, 16. yy'ın ortasında istanbul'da olan Fleusburg'lu ressam Lorichs'in (Lorck) çizdiği 11 m uzunluğundaki istanbul pano-
Süleymaniye
Camii'nin
minaresinden
Fatih Camii ve
çevresinin
görünümü.
Araş Neftçi, 1989
ramasında ve eski bir suyolu haritasında görülmektedir. Bunlara göre cami, etrafı revaklarla çevrili bir iç avluyu takip eden bir son cemaat yerine sahipti. Kavsarası mukarnaslı bir taç kapıdan girilen ana mekânı, ortada büyük bir kubbe örtüyordu. Bu mekânın, iki yanında kubbeli daha küçük mekânlar bulunuyordu. Caminin mihrabı ise, orta mekânın yarısı büyüklüğünde olan, ileri taşkın bir bölümde idi. Bu bölümün üstü ise bir yarım kubbe ile örtülmüştü. İlk Fatih Camii bu plan düzenlemesi bakımından, ondan az sonra inşa edilen, Çemberlitaş yanındaki Atik Ali Paşa Camii'nin çok daha büyük çapta bir benzeri idi. Yukarıda işaret edildiği gibi, sonraları benzeri bir yapı şeması Konya'daki Selimiye Camii'nde de tekrarlanmıştır. K. Wulzinger'in, Fatih Camii'nin Havariyun Kilisesi'nin temel ve kısmen duvarlarından faydalanmak suretiyle bunların üstlerine yapıldığı yolundaki iddiasının hiçbir sağlam dayanağı olmadığı gibi, eski kilise ile caminin yönleri aynı olmadığına göre duvarlardan fay-danılması da mümkün olamaz.
ilk Fatih Camii'nden bugüne kadar gelebilen kalıntıların başında eski dış avlu kapısı gelir. Bunun üstünde, kakma tekniğinde renkli taşlarla bezenmiş bir taç kısmı vardır. Cümle kapısı duvarı ve buna köşelerde bitişik iki minarenin kürsü ve pabuç hattâ gövdelerinin başlangıçları da ilk Fatih Camii'nden kalmıştır, iç avluda görülen iki pencere alınlığını süsleyen bir çift çini pano da birinci Fatih Camii'nde-dir. Tamamen 15. yy özelliğine sahip olan bu çini levhalardan birinde besmele, diğerinde kısmen âyetü'l-kürsî yazılmış olup aralarında 15. yy Çini süslemelerinde görülen san renk kullanılmıştır, ilk Fatih Camii'nin içinin de çinilerle kaplı olduğuna ihtimal verilir.
1766 depreminin arkasından III. Mustafa tarafından yaptırılan ve bugün görülen ikinci Fatih Camii, bütünüyle değişik bir düzene göre inşa edilmiştir. Avluyu takip eden ve son cemaat yerini ayıran kuzey duvan da ilk camiden kalmış, kıble duvarı ileri alındığından cami harimi daha da büyümüştür. Taç kapı üstünde Ali So-fî tarafından yazılmış iki satır hâlinde bir kitabe yer alır. Caminin esas mekânı, dört yarım kubbe ile desteklenen bir ana kubbe sistemine göre, evvelce Şehzade, Sultan Ahmed ve Yeni Valide camilerinde uygulanan düzende yapılmıştır. Dört kemerin desteklediği bu örtü, ortadaki dört payeye binmiştir. Düzen klasik mimariye uymakla beraber, payelerin yarım yuvarlak köşe pahları ve bilhassa kemer ve yarım kubbe başlangıçlarını ayıran kademeli profilli silmeler 18. yy'ın ikinci yarısında Türk sanatına hâkim olan barok üslubun özelliklerine sahiptir. Caminin iç yüzeylerini kaplayan kalem işleri nakışlar da barok üsluptadır. Fakat ikinci Fatih Camii, istanbul siluetindeki genel görünümü bakımından, klasik mimarili eserlerden bir farklılık göstermez. Kendinden daha önce yapılmış olan Nuruosmaniye Camii'nin ağır barok görünümünden de uzak kalarak klasik üsluba daha yakındır.
Türbe: II. Mehmed'e (Fatih) ait olan bu türbe, Fatih Camii'nin kıble duvarı önünde uzanan hazire alanında bulunur. Bu türbe 1766 depreminde çevresindeki başka yapılarla birlikte harap olmuş ise de, kısa zamanda onarılmıştır. Bu büyük onarım sırasında türbenin ilk yerine nazaran daha ileri alındığı ileri sürülmüştür. Bazılarına göre, Fatih Camii ikinci defa yapılırken kıble duvarı eskisine nispetle daha ileriye alındığından türbe daha ileride yeni baştan yapılmış ve Fatih'in mezan şimdiki caminin mihrabı altında kalmıştır. Halbuki bazı yeni incelemelere dayanan bir iddiaya göre, Fatih Camii'nin kıble duvan ileri alınmamıştır. Böylece, türbe de eski yerinde ve ilk binanın temelleri üzerinde kurulmuştur. Bu tartışma, ancak türbe duvarları ve döşemesinde yapılacak bir araştırma ile açığa çıkarılabilir. Ancak yaygın bir söylentiye göre, Fatih'in cesedi, türbeden, caminin mihrabı altına kadar uzanan bir dehlizin sonundaki bir mezar odasında bulunmaktadır.
1782'de Cibali yangınında, halkın yangından kaçırdığı eşyalarını bu cami avlusuna yığması yüzünden ateş türbeyi de sarmış, türbenin içi, bütün eşyası ve sandukası ile birlikte yanmıştır. I. Abdülhamid (hd 1774-1789) tarafından türbe tamir ettirilmiş, yeni sanduka bir Kabe örtüsü ile örtülmüş ve bu arada yenilenen kapı sö-veleri üstüne 1199/1784 tarihli bir kitabe yerleştirilmiştir. Abdülaziz de (hd 1861-1876) 1865-1866'da türbeyi bir daha tamir ettirerek iç süslemesini yeniletmiş-tir. Son onarımlar V. Mehmed (Reşad) zamanında (1909-1918) ve yeniden 1952-1953'te yapılmıştır. Laleli Camii türbesin-deki alçı pencerelerin taklidi olan pencereler bu sonuncu onarımda konmuştur.
Türbe sekiz köşeli bir plana göre ya-
pılmış olup üzerini tek kubbe örtmektedir. Giriş kısmında, kapı üstündeki saçağı taşıyan iki sütunlu bir sundurması vardır. Bu bölümün üstünü örten geniş saçak geç bir devirde ilave edilmiştir. Türbenin dış mimarisi, pencere biçimi bakımından klasik Türk yapı sanatı geleneğine bağlı görünmekte ise de, sekiz köşeli esas gövdenin köşelerini kuvvetlice destekleyen çıkıntı halindeki payeler ve bunların üzerinde binayı çepeçevre dolanan kademeli profilli silmeler, barok üslubunun açık delilleridir.
Fatih Türbesi'nin içinde türbenin sahibinden başkasına ait sanduka yoktur. Eski gravürde, sade bir sandukadan başka, kubbesine de küçük kandillerin asılı olduğu görülür. Abdülaziz tarafından türbe yeniden döşendiğinde içi saraydan verilen birçok eşya ile süslendiği gibi, kristal bir avize de asılmış, pencerelerine perdeler takılmıştır.
Fatih Türbesi, Türk edebiyatına Tâciza-de Cafer Çelebi'nin 1493'te yazdığı Heves-name"deki "Sıfat-ı Mezar-ı Sultan Mehe-med" adlı manzum parça ve Abdülhak Ha-mid'in 1877'ye doğru yazılarak ancak 1909' da yayımlanan "Merkad-i Fatihi Ziyaret" adlı şiiri ile girmiştir. Bu şiirin, devrin iyi bir hattatına yazdırılarak şaire de imzalatılan kopyası, bir levha halinde I. Dünya Savaşı'nda törenle türbeye konmuştur.
Matrakçı Nasuh'un
ın-ı
Menazü-i Sefer-i Imkeyn-i Sultan Süleyman Han adlı yapıtmdaki bir
minyatürden
alınan
ayrıntıda
Fatih Külliyesi
betimlemesi,
1537.
Erkin Emiroğlu fotoğraf arşivi
Fatih Türbesi'nin az ilerisinde daha u-fak ölçüde olmak üzere, zevcesi Gülbahar Hatun'un da ayrı bir türbesi bulunmaktadır. Bu da sekiz köşeli plan üzerinde kubbe ile örtülü bir yapıdır. Genel dış görünüşü, klasik Türk mimarisine daha sadık bir ifadeye sahip olmakla beraber, üst sıra pencerelerinin yuvarlak kemerli olması, bunun da 1766 depreminden sonra geniş ölçüde onarıldığını belli eder. Zaten bir belge de 1181/1767'de onarımın bittiğini ve yapılan masrafı göstermektedir. Gülbahar Hatun Türbesi de 1782 yangınından zarar görmüş ve aynı yıl tamir edilmiştir. Burada Fatih'in zevcesinden başka bir kızı ile iki saraylının da yattığı bilinir.
Fatih Camii naziresine 19. yy'da II. Mahmud'un annesi Nakşidil Sultan için büyük bir türbe ile yanında bir sebil inşa e-dilmiştir. Bu eser, dalgalı hatları, dışarıdan dilimli büyük kubbesi, oval pencereleri, yaprak biçimindeki kabartma süsleri ile barok üslubun Türk türbe mimarisindeki başarılı bir örneğidir.
Kütüphane: Fatih Külliyesi'nin bir kütüphanesi de vardı. Fakat bu tesis bozulmuş, kitapları dağıtılmıştır. Bunun cami içindeki dolaplarda bulunduğu tahmin e-dilir. 18. yy'da caminin kıble tarafına bitişik olarak kubbeli ayrı bir kütüphane binası eklenmiştir. Bu bina, son yıllarda bo-
FATİH KÜLLİYESİ
268
269
FATİH KÜLLİYESİ
Semâniye
Ayak Kurşunlu
Tabhane Medresesi
Boyacı Kapısı Mektep
--
Kütüphane 1 Börekçi Kapısı
imaret
Kervansaray
O S 10 15 » 25
O 5 10 15 50 25
Fatih Külliyesi'nde tabhane ve kervansaray (solda) ile darüşşifanın planlan. Ayverdi, Fatih III
a g
Râbia
Fatih Külliyesi'nin planı, Ayverdi, Fatih in
şaltılarak içindeki kitaplar Süleymaniye Kütüphanesi'ne taşınmıştır. 1742'de inşa edilen bu kütüphane binasının dış avluya açılan ve mermer merdivenlerle çıkılan kapısından başka, caminin içine açılan ikinci bir kapısı vardır, içindeki kitapların rutubetten zarar görmemesi için altında bir mahzen bulunur. Fakat, bakımsızlık yüzünden kubbe ve duvarlarda gittikçe büyüyen çatlaklar bugün son derecede tehlikeli bir duruma gelmiştir. Kütüphanenin tamiri önemli bir problem halini almış bulunmaktadır.
Burada esas Fatih Kütüphanesi'nden kalan kitaplarla birlikte, I. Mahmud (hd 1730-1754) tarafından, yeni binaya vakfedilen
Akdeniz Tetimme Medreseleri
Sâbia Sâdise
rrriHTU L±rnnxu
Ayak Çifte Kurşunlu Baş Çifte Kurşunlu
Karadeniz Medreseleri
Hamişe
H
31
d!
rrınn
BaS Kurşunlu
Akdeniz Medreseleri
Ayak Çifte Kurşunlu Baş Çifte Kurşunlu
Ba§ Kurşunlu
203131,1*
lH
cm m
Sâlise Saniye
Akdeniz Tetirime Medreseleri
5.188 yazma ve 319 basma eser vardı. Bunların arasında Fatih'in okuduğu Kuran da bulunuyordu Fatih Kütüphanesi'ne sonraları Hafız-ı Kütüb ibrahim Efendi de 455 yazma ve 482 basma, Tırnovalı Mehmed Hilmi ile Halil Hilmi Efendi ve başkaları da 363 yazma, 2.172 basma, Abdülgani Ağa 291 basma kitap vakfederek bu kitap hazinesinin zenginleşmesine katkıda bulunmuşlardı. Bu zengin kütüphane 1956' da boşaltılmıştır.
Medreseler: II. Mehmed (Fatih), şehrin fethinin hemen arkasından öğretimin sürdürülmesi için, Bizans'ın en büyük manastırlarından Pantokrator Manastırı'nın keşiş odalarım medreseye çevirmiş, kili-
sesini camiye dönüştürmüş ve başına da çağının ileri gelen ilim adamlarından Molla Zeyrek'i atamıştı. Cami yapılan Ayasof-ya'mn yanında kurulan ilk medresenin idaresi Molla Hüsrev'e bırakılmıştı. Fatih Camii'nin iki yanındaki medreselerin yapımı 1470'te tamamlanıncaya kadar, dersler bu ilk medreselerde yapıldı. Külliyenin en önemli elemanları olan medreseler böylece Türkleşen istanbul'un en önemli öğretim merkezi olarak bu şehirdeki üniversitenin başlangıcı oldu.
Caminin iki yanındaki medreselere "Sahn-ı Semân" adları verilmişti. Bu büyük medreselerin dışında yine iki yanlarda, arazinin meyilli olmasından dolayı, daha aşağıda olmak üzere "Tetimme" denilen hazırlık medreseleri inşa edilmişti. Bunlardan Marmara tarafında olanlar, Edirneka-pı yönünde uzanan Fevzi Paşa Caddesi' nin genişletilmesi sırasında bütünüyle yıktırılmış, Haliç tarafında olanların yerlerine de bir ilkokul yapılmıştır. Büyük medreselerden Haliç tarafındakilere "Bahr-i Siyah" (Karadeniz), Marmara tarafındakilere "Bahr-ı Sefid" (Akdeniz) medreseleri deniliyor ve bunlar Saraçhanebaşı'ndan Edirnekapı'ya doğru, "Baş Kurşunlu", "Baş Çifte Kurşunlu", "Ayak Çifte Kurşunlu", "Ayak Kurşunlu" şeklinde adlandırılıyordu. Bunların her biri 19 hücre ve birer büyük kubbeli dershane-mescitten mürekkepti. Taş ve tuğladan yapılan bütün bu medreselerin ortalarında revaklı avlular vardır. Tetimme medreselerinin mimarisi bilinmemekte, bunların bir çatı ile örtülü oldukları tahmin edilmektedir. Fatih Külliyesi'nin medreseleri 1766 depreminde cami ve diğer müştemilat binaları ile birlikte büyük ölçüde zarar görmüşler, darüşşifa ihmal edilirken medrese, cami ile derhal onarılmıştır. Tetimme medreselerinin yıktırılması ve toprak tabakasının indirilmesi yüzünden Akdeniz medreselerinin yarı duvarları tehlikeli duruma girdiğinden, bunları kalın gergi demirleri ile desteklemek gereği duyulmuştur. Fatih Külliyesi'nin ayakta kalabilmiş 8 büyük medresesi 1955'ten itibaren Vakıflar İdaresi tarafından büyük ölçüde onarılarak öğrenci yurdu yapılmıştır.
Tabhane: Fatih Külliyesi'nin önemli elemanlarından olan tabhane, Akdeniz tarafındaki Baş Kurşunlu Medresesi'nin ilerisinde inşa edilmiştir. Esasında misafirhane olan bu bina da bir medrese mimarisine sahip olup, itinalı bir işçilik ile yapılmış ve tabhane fonksiyonu kalktıktan sonra medrese olarak kullanılmıştır. Mescit mekânının herhalde 1766'da yıkılan kubbesi, 1956'dan sonra yeniden yapılmıştır. Bunun yanında ayrıca gerek külliyenin görevlilerine, gerek tabhanede kalanlara ve gerek medreselerde barınan öğrencilere yemek veren aşhane bulunuyordu. Arazinin yüksek bir yerinde inşa edildiğinden, altında da bir kervansaray vardır.
Darüşşifa: Tabhanenin simetriğinde, Karadeniz tarafı medreselerinin hizasında istanbul'un Türk dönemine ait ilk hastanesi olan darüşşifa bulunuyordu. Bu da ortası açık avlulu, etrafında hücreleri olan
bir medreseyi andıran bir yapı idi. Güney tarafında kubbeli bir mescit mekânı vardı. Arşivdeki bazı belgelere göre darüşşifanın mütevellisi Osman Ağa 1239/1824 tarihli yazısında, binanın 1766 depreminde hayli harap olduğunu, metruk haldeki yapının üzerindeki kurşunların eksilmekte olduğunu bildirerek, bunların kaldırılmasını, darüşşifanın da yıktırılarak arsasının satılmasını istemektedir. II. Mahmud ise, darüşşifanın ihyasını veya hana çevrilmesini, hassa mimarı Mustafa Ağa'nın bu a-maçla bir keşif yapmasını istemiştir. Mütevelli ile iyi uyuştuğu anlaşılan mimar, darüşşifanın üstü ahşap çatılı, 35 odalı hana dönüştürülmesinin fazla masraflı olacağını ileri sürerek, fazla gelir sağlamayacak bu proje yerine darüşşifanın yıkılmasının ve yerine ahşap haneler yapılmak ü-zere arsasının satılmasının daha doğru o-lacağım raporunda bildirmektedir. Böylece hücreler ortadan kalkmış, yalnız mihrap kısmı ileri çıkıntı teşkil eden kubbeli mescit (keşif planında burası yemekhane olarak gösterilmiştir) bırakılmıştır.
Bu bölüm Demirciler Mescidi adıyla bir süre kullanılmış, hattâ Paspatis tarafından eski bir Bizans kilisesi kalıntısı olduğu sanılarak öylece tanıtılmış ve bir süre yayınlara bu surette girmiştir. Arşivde bulunan plan darüşşifanın gerçek düzeni ile mahalle mescidi olan kısmım açıkça ortaya koymuştur.
Mütevelli ile hassa mimarının önerilerine uygun olarak darüşşifa yıktırılarak yalnız kubbeli mescit bırakılmış ve etrafı parsellenerek satılan arsalara evler yapılmıştır. 1870'lerde çizilen istanbul planında burası yapı adalarına bölünmüş olarak
görülür. Eski fotoğraflarda mescidin büyük kubbesi belirlidir, istanbul'da büyük izler bırakan 1894 depreminde, darüşşifa-Demirciler Mescidi'nin önemli ölçüde harap olduğu anlaşılmaktadır. 1895'te bakımsız ve harabe halinde olan bu bölüm, 1908' de Çırçır yangınında, arkasından da 1918 yangınında çevresindeki ahşap evlerle birlikte yanmıştır. Bir daha onarılmayan bu bölüm yok olmuş, Eski Şifahane ve Keresteciler sokaklarının sınırladığı parsellerde konutlar yapılmıştır. Bunların a-ralarındaki boş arsalarda 1950'lere kadar görülebilen son duvar kalıntıları da yok olmuştur. Önceleri bütünüyle istimlak edilerek, eski temelleri üzerine darüşşifanın ihya edilmesi ve burada Fatih Kültür Mer-kezi'nin yapılması tasarlanmış, fakat bu da gerçekleşmediğinden, burada 4-5 katlı apartmanlar inşa edilmiştir. Bugün da-rüşşifadan hiçbir iz yoktur.
Hazire: Fatih Camii haziresinde aralarında ünlüler de bulunan pek çok kişi yatmaktadır. Bunların arasında Plevne kuşatmasının komutam Gazi Osman Paşa'mn da (1832-1900) türbesi bulunmaktadır.
Kervansaray: Fatih Külliyesi'nin kervansarayı, tabhanenin altında bulunmaktadır, içi toprak doldurulmuş ve tonozu kısmen yıkılmış olan bu bölüm 1980'li yıllarda temizlenerek onarılmış ve Vakıflar idaresi tarafından önüne yapılan yeni dükkânlar ile birleştirilmiştir. Kervansarayın i-çinde, ne işe yaradığı anlaşılmayan ve hiçbir taşıyıcı görevi bulunmayan, dikili durumda kalın bir taş sütun bulunmuştur.
Çarşı (Arasta): Fatih Külliyesi'nin güney tarafında birçok dükkândan meydana gelmiş, vakfiyelerde de adı geçen bü-
yük bir de çarşı bulunuyordu. 17. yy'ın ikinci yarısında yazıldıkları tahmin edilen ramazannamelerden birinde Sarraçhane, Beş kapusu vardır ayan /Ehl-i dilden olmaz mihân/ dükkânları kagir bina / Ce-dîd oldu öyle seyrân mısraları ile tarif edilir, içlerinde saraç esnafı yerleştiğinden Saraçlar veya Kavaflar Çarşısı (veya Saraçhane) olarak adlandırılan bu çarşıda son yüzyılda oldukça eksilmesine rağmen birçok dükkân gözü hâlâ duruyordu. 1918'de büyük Fatih yangınından sonra bunlar da ortadan kalktığından külliyenin evvelce oldukça geniş bir alanı kapladığı eski bir şehir planından anlaşılan çarşısı veya arastasından bir şey kalmamıştır. Bugün Saraçhanebaşı Mahallesi'ndeki Dülgerza-de Camii'ne komşu kagir tonozlu bir-iki dükkân hücresinin bu çarşının son kalıntıları oldukları sanılır.
Hamam: Külliyenin güney tarafında bir de hamam vardı. Burada arazi çevreye nazaran daha derinde olduğundan ve hamam da bunun içinde bulunduğundan Çukur Hamam(->) olarak adlandırılmıştı.
Dostları ilə paylaş: |