I u n d e n bugüN


AYDINLATMA 480 481 AYDINLIK



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə112/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   108   109   110   111   112   113   114   115   ...   129

AYDINLATMA

480

481

AYDINLIK

ili


Günümüzde aydınlatma görsel bir işlev de kazanmıştır. Fotoğrafta böyle bir kullanım örneğinde Kız Kulesi ve arka planda, Süleymaniye Camii'nin minareleri arasına gerilmiş mahya görülüyor.

Aydınlatma ve Isıtma Araçları Müzesi'nin binası (üstte) ile içinden bir görünüm (sağda).



Aydınlatma ve Isıtma Araçları Müzesi (üst), Nazım Timuroğlu (sağ)

İETT ayrıca yüksek ve alçak gerilim şebekelerim güçlendirmek ve güvenilirliklerini artırmak için önemli ıslahata girişti. Bu arada Boğaz'ı iki taraftan çevirmek üzere 35.000 volt gücünde bir bukle tesis ve Silahtar, Beyazıt ve Bakırköy'de merkezler yapımına girişildi. 1940 sonuna kadar, değişik ebatta 150 km'lik şebeke ve 26 indirici merkezi inşa edildi. Ancak savaşın neden olduğu güçlükler nedeniyle programa devam edilemedi, ithal edilemeyen bir kısım malzemenin ülkede imali yoluna gidildi. Güç şartlar altında İstanbul elektriksiz bırakılmamaya çalışıldı.

Savaş yıllarında her tür malzeme fiyatının günden güne artması, memur maaşlarına ve işçi ücretlerine zam yapılması, yönetimin masraflarının katlanması üzerine elektrik ücreti 1942'de kw'ı 12 kuruştan 15 kuruşa ve 1943'te 15 kuruştan 17 kuruşa çıkarıldı. Bu zamlar sayesinde yönetim belini doğrultabildi. 1943'te 1.493.986 lira kâr etti.

Abone sayısı I4l.238'e, genel ışık lambaları 6.851'e, fabrikada üretilen enerji 143.067.165 kw/saate yükseldi.

Savaş sonrası ekonomik gelişmenin neden olacağı talebi göz önünde bulunduran İETT, Silahtar fabrikasını 30.000 kw gücünde yeni bir türbojeneratör ile güçlendirmeye karar verdi. 1945'te bir İsviçre firmasına sipariş edilen bu türbojeneratör Mayıs 1949'da bütün yardımcı tesisleriyle birlikte hizmete girdi. 1948'de abone sayısı 168.235'e yükseldi. Genel ışık lambaları 10.200'e ulaştı. Fabrika 223.989-995 kw/saat enerji üretti. Yeni türbojeneratörün hizmete girişiyle elektrik tüketimine konmuş olan sınır da kaldırıldı.

İstanbul'un elektrik enerjisi 1952'ye kadar Silahtarağa Santralı'ndan karşılandı. Bu tarihten sonra Çatalağzı Santralı'ndan da elektrik alınmaya başlandı. 1950'li yıllarda İstanbul hızla büyüdü; nüfusu arttı; yerleşme alanı genişledi. Kentleşme ve sanayileşme elektrik tüketimini sürekli yukan çekti. 1950'li yılların sonlarına doğru ICA uzmanları kurumu ziyaretleri sırasında İETTnin İstanbul'daki sanayiyi besleyen bir sınai kuruluş olduğunu gördüler; Amerikan yardımından yararlanmasının zorunlu olduğunu vurguladılar. ICA İstanbul'un elektrik sorununu EBACO firmasına inceletti ve Si-lahtarağa'nın genişletilmesi amacıyla ICA tarafından 42 milyon dolar tutarında kredi açılmasını ve 120.000 kw'lık. iki santral kurulmasını kararlaştırdı.

Ancak 1960'taki askeri müdahale, gelişmeleri olumsuz etkiledi. Üst yöneticiler görevlerinden alındılar. İETT'ye yeni bir yönetim geldi. 1961 başında elektrik üretimi 714.576.880 kw/ saatti; şebeke uzunluğu 3.411.633 m'yi buldu. İndirici merkezi adedi 692 idi. 196l'de Silahtarağa Elektrik Fabrikası'nın kazan ve türbin takati 130.000 kw'tı.

1962-1963'te İETT'nin, ICA kredisini mali gerekçelerle almakta tereddüt göstermesi üzerine hükümet bu olanağı ka-



Ara Güler

çırmamak için krediyi ve santral kuruluşunu Etibank'a devretti. Bundan böyle İstanbul'un aydınlatılmasında ve enerji ihtiyacında İETT-Etibank ikilemi gündeme geldi. Elektrik üretimini ve dağıtımını yitirmek İETT için önemli bir kayıptı. Bu nedenle Etibank karşısında İETT varlığını koruyabilmek çabası içerisindeydi.

Bu arada 19öO'lı yılların ikinci yarısında İsviçre'den 36 milyon dolarlık kredi karşılığında 300.000 kw gücünde bir santral kurma girişiminde bulunuldu. Böylece İstanbul'un elektriği güvence altına alınmış olacak, arızalar ve kesilmeler önlenecek, voltaj düşüklüğünün önüne geçilecekti. Fakat sonunda İsviçre kredisi de Etibank'a devredildi.

İstanbul'u besleyecek yeni santral, Etibank tarafından Silahtarağa'da kurulmak işlendiyse de, toprak anlaşmazlığından ötürü Küçükçekmece'nin Hara-midere yöresinde, Ambarlı'da kuruldu ve birinci ünite 1966'nın son ayında çalışmaya başladı. Ambarlı Termik Santra-h'nın(->) ikinci ünitesi 19ö7'de hizmete girdi. Her iki üniteden ayrı ayrı 110.000 kw'lık elektrik elde edildi. Üçüncü ünite 1970'te faaliyete geçti.

Ambarlı Termik Santralı'ndan üretilecek elektrik enerjisinden bütün Trakya illerinin de yararlanması öngörülmüştü. Ambarlı Keban'dan sonra Türkiye'nin ikinci büyük santralıydı. İstanbul, Ambarlı kuruluncaya kadar Silahtarağa'nın yamsıra Çatalağzı ve Kuzeybatı Anadolu santrallarından alınan ek enerji ile beslenmişti.

1312 sayılı yasayla kurulan Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) ülkenin elektrik işlerine yeni bir yön verdi. Yasaya göre TEK elektriği İstanbul belediye sınırına

kadar getirecek, abonelere belediye adına dağıtımını İETT üstlenecekti. Yasa gereğince 8 Ekim 1970'te Silahtarağa Santralı da TEK'e devredildi.

Kent şebekesinin ıslahı ve güçlendirilmesi için yeni indirici merkezler kuruldu. Gerekli yemlemelerle ek kuruluşlar yapıldı. İstanbul'da Yıldıztepe, Da-vutpaşa ve Ümraniye'deki transformatör merkezlerinin kapasiteleri TEK tarafından iki katına çıkarıldı. Aksaray ve Taksim gibi merkez bölgelerde yeni transformatör merkezleri kuruldu.

1970'li yılların başında İETT idaresi de Hasköy, Tozkoparan, Harbiye ve Kazlı-çeşme'de yeni transformatör merkezleri kurmuştu. Şebekeye verilen elektrik enerjisi 1968'de 1.505.190.950 kw/saat iken 1972'de 2.100.000.000 kw/saate ulaştı. 1960'ta 23.023 olan genel aydınlatma lamba sayısı 1970'te 35.262 oldu. Bu arada 10 yıl içinde 9.492 normal lamba, cıva buharlı lambaya çevrildi.

1970'li yıllarda kentin elektrik ihtiyacı ağırlıklı olarak Ambarlı Termik Santralı'ndan sağlandı. Kent elektrik dağıtım şebekesi giderek yurt ölçeğinde gerçekleştirilen elektrik ağına alındı. Önce ulusal sistemin Batı Anadolu bölümüne, sonra ulusal sisteme bağlandı. Ancak, uzak mesafeden güç taşınması büyük enerji kayıplarına neden olmaktaydı. Bu nedenle kent büyük ölçüde Ambarlı ve Batı Anadolu santrallarından beslendi. 1977'de kentin dağıtım şebekesine 3.226 milyon kw/saat enerji verildi. Ancak, bu miktar büyüyen ve sanayileşen kentin ihtiyacını karşılamakta yetersiz kaldı. Sanayi kuruluşlarının bir bölümü jeneratör kullanmak zorunda kalıyordu.

İETT ve ODTÜ'nün işbirliği ile hazırlanan projede 1975-1985 dönemi için

yeni santrallar öngörüldü. İstanbul'un kişi başına günlük elektrik tüketiminin 0,5 kw'tan, 1,11 kw'a çıkması bekleniyordu. İstanbul Elektrik Şebekesi Tevsii ve Islahı Projesi kapsamında 17 büyük merkez, 574 dağıtım merkezi ve 500 km dağıtım şebekesi yapımı planlandı.

1977'de İETT'nin toplam şebeke u-zunluğu 7.022 km, toplam abone sayısı ise 999.579'du. Sağlanan elektrik enerjisi 35-10 kw'lık alçak gerilim şebekesi ile dağıtılıyordu. Abonelerin 933.713'ü konut, ticaret kuruluşu ve resmi kurumlar, 65.462'si küçük ve 404'ü büyük sanayi kuruluşuydu. Türkiye genelinin üçte birini oluşturan İstanbul'un sanayi kuruluşları, İstanbul'a verilen enerjinin yüzde 60-70'ini tüketiyordu. Abone sayısı bir milyona yaklaşıyor görünüyorsa da, gerçek sayı kaçak kullanımlar nedeniyle bunun çok üzerindeydi.

30.3.1990 tarihinden bu yana, TEK Genel Müdürlüğü ile bir sözleşme imzalayan AKTAŞ Elektrik Şirketi, İstanbul'un Anadolu yakasındaki elektrik dağıtım hizmetlerini yürütmektedir. 1992 verilerine göre, yüzde 50'si Ar Hol-ding'e, yüzde 15'i ise TEK'e ait olmak üzere çok ortaklı bir kuruluş olan AK-TAŞ'ın kurulu gücü 1.175 MVA (Mega Volt Amper) ve abone sayısı 955.000'dir. 1992'de TEK' ten satın alınan enerji miktarı 3.051.860.000 kw/saattir. Bu miktarın 501.860.000 kw/saatlik miktarı, şebeke kaybı olup, 103.569.000 kw/saati genel aydınlatmaya, 4.585.300 kw/saati ise karayolu aydınlatmasına ayrılmış, geri kalan 2.441.842.000 kw/saat ise çeşitli kurum ve meskene satılmıştır. Net elektrik satışının yaklaşık olarak abonelere dağılımı şöyledir: Mesken tüketimi 920.937.000 kw/saat, bina ortak kullanımı 85.443.260 kw/saat, ticarethane tüketimi 292.541.900 kw/saat, resmi daire tüketimi 79-757.075 kw/saat, sanayi kullanımı 832.405.500 kw/saat, İSKİ kullanımı 172.985.900 kw/saat ve diğer tüketim

miktarı yaklaşık 57.770.000 kw/saattir. Anadolu yakasındaki toplam şebeke uzunluğu 3.250.000 m'dir.

1993 verilerine göre, İstanbul'un Avrupa yakasına elektrik veren TEK'e ait şebeke uzunluğu ise yaklaşık 18.000.000 m'dir. Bu miktar, her turla havai hat, yeraltı ve sualtı kablolarını da kapsamaktadır. TEK İstanbul Şubesi için satın alınan toplam elektrik miktarı 7,3 milyar lav/saat iken bunun 6,2 milyar kw/saati abonelere satılmaktadır. Yaklaşık 2.100.000 abonesi olan TEK'in abonelerinin 1.500.000'i mesken, 310.000'i ticarethane, 100.000'i küçük sanayi kuruluşu, 130.000'i mesken dışı ortak kullanım alanları, 13.000'i şantiyeler, 6.000'i resmi kurumlar, 3-500'ü TEK'te çalışan personel, 2.000'i büyük sanayi kuruluşları, 1.500'ü tüketim bedeli alınmayanlar, 1.400'ü hayır kurumlan, 45'i tarımsal sulama yerlerinden oluşmaktadır.

ZAFER TOPRAK

AYDINLATMA VE ISITMA ARAÇLARI MÜZESİ

Kadıköy, Büyükçamlıca Tepesi'nde üç katlı bir evin düzenlenmesiyle oluşturulan Türkiye'nin ikinci özel müzesi.

25 Haziran 1991'de ziyarete açılan müzenin kurucusu ve sahibi işadamı Mehmet Yaldız'dır. Büyükçamlıca'da Sefa Tepesi adıyla bilinen yerde, eski bir evin onarılması ve eklemeler yapılmasıyla oluşturulan bina, üç müze katı ve bir bodrum kattan oluşmaktadır. Toplam 400 m2 kullanım alanına sahip olan müzenin birinci ve ikinci katlarında eserler sergilenmekte, üçüncü kat ise ziyaretçiler için dinlenme yeri olarak kullanılmaktadır.

Müzede sergilenen eserlerin hemen hepsi, Mehmet Yaldız'm 50 sene boyunca derlediği 2.500 parçalık koleksiyonun bir bölümüdür. Bunların yüzde 90'ı Anadolu'dan, özellikle de Elazığ, Erzincan ve Ağrı yöresinden derlenmiş-

tir. Ayrıca Çukurcuma, Horhor, Mecidi-yeköy, Çadırcılar ve Topkapı bitpazarla-rı ile Beşiktaş hurdacılarından alınmış çok değerli parçalar vardır. Diğer eserler ise, Mehmet Yaldız tarafından Hollanda, Fransa, Avusturya ve İngiltere' den satın alınmıştır.

Müzede, MÖ 7000 yıllarından kalma kandillerden günümüzde kullanılan modern aydınlatma ve ısıtma araçlarına kadar her dönemden 600 eser bulunmaktadır. Kandiller; karpit, gaz, havagazı ve mumla yanan fenerler; tekke, kilise, sinagog ve konak şamdanları; sobalar; kaloriferler; 1867'de İngiltere'de yapılmış ilk şofben, buhurdanlar, mangallar dikkat çekicidir. Müzede bulunan en değerli parçalar arasında tarihöncesi dönemden kalma toprak, cam ve metal kandiller, Roma ve Bizans şamdanları, Selçuklu ve Memluk demir kandilleri, bir eşi de Fransa'da Louvre Müzesi'nde olan porselen kandil, 13. yy'a ait ocaklar, Beykoz işi kandiller, giyotinli şamdanlar, yumurtanın tazeliğini ölçmeye yarayan aynalı şamdan, İngiltere'den gelme yürüyen soba sayılabilir.

Müzenin bir bölümünde de, gene Yaldız tarafından toplanmış elle çalışan film makineleri, buhar makinesi maketleri, ilk pil, radyo, gramofon örnekleri gibi değerli başka eserler sergilenmektedir.

AYŞE HÜR


AYDINLIK

Mütareke döneminde, İstanbul İtilaf Devletleri işgali altındayken yayımlanmaya başlayan ve yayımını 1925'e kadar sürdüren Marksist dergi.



Aydınlık'm ilk sayısı Haziran 1921' de yayımlanmış, çeşitli ara vermelerle yayımı sürdürülerek, son (31.) sayısı 1925 Şubat'ının ortalarında basılmıştır. Dergi, diğer birtakım muhalif süreli yayınların yamsıra, 6 Mart 1925'te Takrir-i Sükûn Kanunu'na dayanılarak hükümet tarafından kapatılmıştır.

AYDEVOĞLU TEKKESİ

482

483

AYDINOĞLU TEKKESİ

Aydınlık'vn. 13 Aralık 1924 tarihli sayısı. Aydınlık Arşivi

1921 başında, Türkiye'de resmi Türkiye Komünist Fırkası'ndan başka, komünist eğilimli başlıca 4 örgüt vardı: istanbul'da Kurtuluş dergisi çevresi tarafından 1919 sonlarında kurulan "Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası" (TİÇSF), Ankara'da 1920 sonlarında kurulan "Türkiye Halk iştirakiyim Fırkası" (THİF), Ermenilerin sol "Hınçak Partisi" (yeraltında) ve Rumların daha çok bir sendika federasyonu niteliğindeki "Beynelmilel İşçiler ittihadı".

1919 ilkbaharında, Berlin'de, gençlerden oluşan bir Türk solcuları grubunca yayımlanan Kurtuluş dergisi, bu grubun üyelerinin bir bölümünün İstanbul'a dönmesinden sonra Dr. Şefik Hüsnü (Değmer) ve Sadrettin Celal (Antel) gibi aydınların da katılmasıyla istanbul' da 1919 Eylül'ü ile 1920 Şubat'ı arasında beş sayı daha çıkarılmış; bundan sonra TİÇSF çevresi 15 ay herhangi bir yayın yapamamıştır.

Çoğu, sosyalizmi eğitim gördükleri Avrupa ülkelerinde tanıyan Kurtuluş çevresinden İstanbullu Türk Marksistler, 1921 yazında, tabloid boyutlarda 32 sayfalık bir "içtimai, Terbiyevi, Edebi Aylık Mecmua" çıkarmaya girişmişlerdir. Dergiye verilen Aydınlık adının, H. Bar-busse yönetimindeki Fransız Clarte dergisinden esinlendiği anlaşılmaktadır.

1921'de 6 sayı çıkan Aydınlık, ertesi yılın ilk yarısında yayımlanamamıştır. 1922'de basılan 5 sayıdan sonra, 1923'te 8, 1924'te 9 sayısı çıkmış; 1925'te çıkan 3 sayıdan sonra yasaklanmıştır.

Aydmhk'tz tefrika edilen telif ve tercüme yazıların bazıları, ayrıca kitapçıklar halinde de basılmıştır. (Şefik Hüs-nü'nün yaptığı ilk tam metin Komünist Manifesto çevirisini de içeren külliyat 13 yayından oluşmaktadır.)

Derginin son (31.) sayısı, "Fevkalade

Gençlik Nüshasfdır. Bir sunuş eklenerek 1976'da yeni harflerle basılmıştır. Aydın-hk'm 10 Şubat 1923 tarihli' 13. sayısı, "tamamen amele hareketlerine tahsis edilmiş", ayrıca 1924 yazından itibaren 16'şar sayfalık 8 sayı da "Fevkalade Amele Nüshaları" çıkarılmıştır. Bunlardan bulunabilen 6'sının tıpkıbasım ve çevrim yazıları 1975'te yeni harflerle yayımlanmıştır. Çevre, işçilere yönelik yayınlarını, 1925 Ocak ayı sonuyla Mart başları arasında 7 sayı (4'er sayfa) çıkardığı haftalık Orak Çekifle sürdürmüş; ama bu dergi de Ay-dmhk'la birlikte yasaklanmıştır.

İç içe geçmiş görünen yeraltındaki istanbul TKP, TlÇSF ve Aydınlık çevresi, 1923'ün son aylarında Vazife adlı bir de gündelik gazete çıkarmaya çalışmış, fakat mali güçlükler nedeniyle yayımı devam ettirememiştir. Tirajı 1.500 olarak gösterilen Aydınlık'in sorumlu müdürü Sadrettin Celal; Orak Çekiğin ise eczacı Hüseyin Vasıftı.

Dr. Şefik Hüsnü, Aydınlık dergisinin başyazarı durumundadır. Sadrettin Celal ve eşi Leman Hanım (William Morris'in Neıvs from Noıvhere adlı ütopik romanını çevirip tefrika etmiştir), Ali Cevdet, Vedat Nedim (Tor). Ahmet Cevat (Emre) başlıca yazarlardır. Ayrıca, Şevket Süreyya (Aydemir), Nâzım Hikmet (Ran), Kerim Sadi (Nevzat Cerrahlar), Mimar Sâmih ile Hasan Âli (Ediz), Hikmet (Kıvılcımlı), Memduh Necdet gibi Askeri Tıbbiye öğrencileri, derginin genç yazarları arasında yer almışlardır.

Yeraltındaki Türkiye Komünist Parti-si'nin (TKP) yasal bir uzantısı olan, bu nedenle de, yazarları Ankara İstiklal Mahkemesi'nce ağır hapis cezalarına çarptırılan Aydınlık çevresi, Komintern'in ısrarlarına karşın, istanbul'daki Rum ve Ermeni örgütleriyle birleşemediği gibi, Ankara'da 1922 ilkbaharında canlandırılan Türkiye Halk Iştirakiyun Fırkası (THİF) ile de anlaşamamıştır. Nitekim, 1922 Ekim ayında Moskova'da toplanan IV. Komintern Kongresi'ne, Türk solcuları iki ayrı grup olarak, ayrı temsilcilerle katılmışlar; Ankara'dan THİF'den seçilen delegelerin yanısıra, istanbul'dan da Sadrettin Celal, Sakallı Celal ve Vedat Nedim İstanbul TKP ve Aydınlık çevresini tem-silen kongreye gitmişlerdir.

Aydınlık'taki yazıların içeriği hakkında genellemeler yapmak güçtür. I. Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan Türkiye'de, Marksizmin ve Sovyet deneyiminin birçoklarına bir kurtuluş umudu olarak göründüğü söylenebilir. Aslında, TlÇSF/ Kurtuluş çevresinin bazı üyeleri, daha Aydınlık çıkmadan önce Ankara'ya giderek Milli Mücadele'ye katılmışlardı. Geri kalanlar, sosyalizmin ancak proletarya ile birlikte var olabileceği inancıyla ve işçilerin çoğunun istanbul'da bulunduğuna bakarak, Anadolu'ya geçmemiş, ama "an-tiemperyalist" nitelikte gördükleri Milli Mücadele'yi desteklemişlerdir. Hattâ, Aydınlık çevresinin Cumhuriyet hükümetinin "kapitalist olmayan" bir kalkınma yoluna yönlendirilebileceği umuduyla ikti-

dara fazla yakın durması, Komintern'in 1924'teki V. kongresinde "sosyal patri-otizm" eleştirilerine yol açmıştır.

Yine de, özellikle Dr. Şefik Hüsnü' nün Aydınlık sayfalarında geliştirdiği, Türkiye sorunlarını Marksist kavram ve yöntemlerle çözümleme çabaları özgün ve değerlidir. Bu makalelerin hepsi, "Ahmet Çavuşoğlu" tarafından yeni harflerle ve dilce sadeleştirilerek Ankara'da iki kez kitap halinde basılmıştır. Ancak, Aydınlık döneminden sonra Komintern disiplinine girilince, bu tür bir özgünlüğün kalmadığı ve yeni analizlerin basmaka-lıplaştığım da belirtmek gerekir.

Bibi. M. Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar, Ankara, 1978, s. 293-374, 521-524; Aydınlık Fevkalade Gençlik Nüshası, Ankara, 1976; Aydınlık Fevkalade Amele Nüshaları, ist., 1975; Şefik Hüsnü, Seçme Yazılar, Ankara, 1971; Şefik Hüsnü, Türkiye'de Sınıflar, îst, 1976.

METE TUNCAY



AYDINOĞLU TEKKESİ

Eminönü llçesi'nde, eskiden "Salkımsö-ğüt" olarak anılan semtte, Hocapaşa Ma-hallesi'nde, Alemdar ve Hüdavendigâr caddelerinin kavşağında yer almaktadır.

Banisi, II. Bayezid devri ulemasından "Saçlı Emir" lakaplı Tebrizli Muhyiddin Mehmed Efendi'dir. Mescit-zaviye niteliğinde olan ve inşa tarihi tespit edilemeyen ilk tesisin, Kasım Çavuş adında bir hayır sahibi tarafından yaptırıldığı ve bir depremde ortadan kalkan mescidin yerinde bulunduğu bilinmektedir. Söz konusu depremin 1509'da istanbul'un altını üstüne getiren ve "kıyamet-i sugrâ" (küçük kıyamet) olarak anılan büyük deprem olduğu tahmin edilebilir. Bu durumda tekkenin yapımını 1509'dan kısa bir süre sonraya tarihlemek mümkün görünmektedir. Aydınoğlu Tekkesi "Aydmzade", "İzzî Efendi", "Saçlı Emir" ve "Ünsî Hasan Efendi" adlarıyla da adlandırılmaktadır.

Tekkenin 17. yy'daki postnişinlerin-den Aydınoğlu (Aydmzade) Şeyh Mehmed Efendi 1095/l683'te mescit-tevhid-haneye bir minber koydurmuş, ayrıca şadırvan ile avlu kapısının yanındaki küçük çeşmeyi yaptırmıştır. Kendisinden sonra posta geçen Şeyh Ünsî Hasan Efendi'nin (ö. 1724) vefatını müteakip mezarının üzerine bir türbe inşa ettirilmiştir. Uzun müddet iddiasız bir zaviye niteliğini koruyan Aydınoğlu Tekkesi, 1894 depreminde harap olduktan sonra Şeyh Mehmed Bedreddin İzzî Efendi (ö. 1920) tarafından üç defa onarılmıştır. Adı geçen şeyhin, tekkenin mensuplarıyla birlikte bizzat işçi olarak çalıştığı bu onarımlarda tekkeye yeni bölümler (harem, selamlık, derviş hücreleri) eklenmiş, eskileri tadil edilerek yenilenmiş, bu arada tevhidhane üç defa büyütülmüştür. Yine bu yıllarda tekkenin kaybolan vakıfları yeniden düzenlenerek bunlar yeni eklerle zenginleştirilmiştir. Tekkelerin kapatılmasından sonra harap olmaya terk edilen yapı 1960'larda, kavşağında bulunduğu

caddelerin genişletilmesi sırasında yıktırılmıştır. Günümüzde Aydınoğlu Tekke-si'nden arta kalanlar Ünsî Hasan Efendi Türbesi, hazire, şadırvan ve yıktırıldıktan sonra geriye çekilerek yeniden inşa edilmiş olan çevre duvarıdır.

Tekkenin elde bulunan şeyhler listesi Halveti tarikatından Kutup Şeyh Ahmed Efendi (ö. 1664) ile başlamakta, başlangıçta hangi tarikatın burada faaliyet gösterdiği açıklık kazanmamaktadır. Aydınoğlu Tekkesi, Kutup Ahmed Efendi'nin yerine postnişin olan Aydınoğlu Şeyh Mehmed Efendi ile Kadirîliğe, 1683'te Aydınoğlu'nun şeyhlikten uzaklaştırılıp yerine -vezirlerden Karahasanoğlu Mustafa Paşa'nın delaletiyle- Şeyh Ünsî Hasan Efendi'nin tayini ile Halvetîliğin Ka-rabaşî koluna, bu tarihten az sonra Şa-banî koluna, 1742'de Köstendilli Şeyh Ali Efendi'nin (ö. 1729/30) oğlu Şeyh Seyyid Muhyiddin Efendi'nin (ö. 17607 61) posta geçmesiyle aynı tarikatın Ra-mazanî (daha sonra Cerrahî) koluna, son olarak da Üsküdarlı Şeyh Osman Şems Efendi'nin (ö. 1893) halifelerinden Şeyh Mehmed Bedreddin İzzî Efendi'nin postnişin olması ile 1894'ten itibaren tekrar Kadirîliğin Üveysî ve Enverî kollarına intikal etmişti. Her ne kadar İstanbul tekkelerine ilişkin dökümlerde Aydınoğlu Tekkesi'nin ayin günü cuma olarak gösteriliyorsa da, son zamanlarda burada haftada dört kere olmak üzere gerek Kadiri gerekse de Halvetî-Şabanî ayini icra edildiği bilinmektedir. Ayrıca 1885'te tekkede, dördü erkek olmak üzere, yedi kişinin devamlı ikamet ettiği, her Kurban Bayramı'nda Maliye Nezare-ti'nden dört koyun istihkakı olduğu tespit edilmektedir. Aydınoğlu Tekkesi, statü itibariyle bir âsitane olmasa da, çoğu şeyhlerinin seçkin kişilikleri sayesinde ve özellikle Şeyh İzzî Efendi'nin şeyhlik yıllarında (1894-1920) İstanbul'un en verimli tasavvuf merkezlerinden birisi olmuştur. Tekkelerin son yıllarında bu tekkede, kalabalık bir mürit ve muhip topluluğunun yanısıra diğer tarikatların mensuplarından, âlimlerden, sanatçılardan ve musiki ustalarından birçok kişinin toplandığı bilinmektedir.

Tekke binalarının başlangıçtan 19. yy sonlarına gelinceye kadar geçirdikleri aşamalar hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Tekkenin, 1894 depreminden sonra gerçekleştirilen onarımlar ve tadilat sonucunda aldığı şekil ise şöyle özetlenebilir: Birimler arsanın kuzey kesimini işgal eden tek bir kitlenin içinde toplanmıştır. Söz konusu kitle, değişik malzemeleri ve cephe tasarımlarıyla birbirinden kolayca ayırt edilen iki ana bölümden meydana gelir: Kuzeydeki üç katlı harem kanadı ile bunun güneyinde, tevhidhaneyi ve selamlık birimlerini barındıran iki katlı kesim. Hüdavendigâr Caddesi'ne açılan bağımsız bir girişi olan harem bölümü, iç taksimatı ile olduğu kadar dış görünüşü ile de herhangi bir ahşap meskenden farksızdır. Cadde üzerindeki doğu cephesi,

Aydınoğlu

Tekkesi'nde

tevhidhanenin

dış görünüşü,

1944.


İAM, Encümen Arşivi, I, no. 5891

payandaların takviye ettiği kademeli çıkmalarla hareketlendirilmiştir.

Tevhidhane ile selamlığı içeren kesimin cadde üzerindeki doğu duvarı kagir, diğer duvarları ahşaptır. Caddenin hattına uydurulan doğu duvarı kavisli şekilde örülmüş, avluyu sınırlayan çevre duvarında bu kavis devam ettirilmiştir. Çevre duvarının üzerinde, avlu girişinin ve pencerelerin yuvarlak kemerlerine paralel olarak dalgalanan kiremit kaplı bir har-puşta uzanmaktadır. Geriye çekilerek tekrar inşa edilen bu duvarın oranları değişmiş, bu arada avlu kapısının içinde yer aldığı bilinen ufak çeşme de ortadan kalkmıştır. Avluya girince hemen sağda tekkenin cümle kapısı bulunur. Bu kapının üzerinde, metni Yenişehirli Avni Bey'e (ö. 1884) ait olan ve 1095/1683 o-narım tarihini veren bir kitabe mevcuttur.

Aydınoğlu Tekkesi'nin tasarımında -tarikat yapılarının çoğunda olduğu gibi-tekke yaşantısının gerektirdiği fonksiyonlar ve kullanım şemaları göz önünde tutulmuş, bu yüzden mekânlar arasında, merdivenler, koridorlar ve kapılar aracılığı ile, oldukça karmaşık yatay ve düşey bağlantılar kurulmuştur. Zemin kattaki "L" planlı taşlığın doğusunda erkân minberleri ile döşeli olduğu bilinen bir "intizar odası" vardır. Taşlığa açılan pencerelerin aydınlattığı bu mekândan, döner bir merdivenle üst kattaki şeyh odasına ve tevhidhaneye çıkılabilmektedir. Taşlığın güney kesiminde, tekkenin son genişletilmesi sırasında yapı kitlesi ile kuşatılmış bulunan Ünsî Hasan Efendi Türbesi bulunmaktadır. Tekke yıktırıldıktan sonra bu türbe eski haline rücu ederek bağımsız bir yapı niteliği kazanmıştır. Kare planlı ve kubbeli olan bu küçük türbenin duvarları moloz taş ve tuğla ile örülmüş, kapısının üzerine, içinde gömülü olan şeyhin kimliğini belirten, ta'lik hatlı ufak bir kitabe yerleştirilmiştir.

Zemin kattaki taşlığın kuzey duvarında harem dairesine, batı duvarında ise avluya açılan kapılar vardır. Zemini taş döşeli olan ve kısmen hazire şeklinde değerlendirilmiş bulunan avlunun merkezinde, Aydınoğlu Şeyh Mehmed Efendi'nin hayratı olan, altıgen planlı, fıski-

yeli bir şadırvan yer alır. Altıgenin kenarlarına, mermerden oyulmuş Mevlevi sikkeleri dizilmiştir. Şadırvanı, ince uzun ahşap dikmelerin taşıdığı, Halvetî-Şabanî tacı tepeliği şeklinde taksim edilmiş bir camekân örtmektedir. Bu ilginç mimari ayrıntı geç devir tekkelerinde tarikat sembollerinin tasarıma yansıtılmasına güzel bir örnek oluşturmaktadır.

Şadırvan avlusu batıda, komşu parseli ayıran bir duvarla, güney-kuzey yönlerinde ise ikişer katlı ahşap binalarla kuşatılmıştır. Bu ahşap kanatlardan kuzeydeki derviş hücrelerini, diğeri, zemin katta kahve ocağını, üst katta da konuk odalarını (mihmanhane) barındırmaktadır. Söz konusu ahşap bölümlerle şadırvanın arası, çevredeki duvarlar ile ca-mekânın ahşap dikmelerine oturan bir tavanla kapatılmıştır. Bu garip örtü sistemi, bağdadi sıva ile oluşturulmuş, aynalı tonoz biçiminde tavan parçalarını içermektedir.

Avlunun doğu yönünde bulunan çift kollu bir merdivenle fevkani tevhidhaneye çıkılmaktadır. Tevhidhane mekânı düzgün olmayan, geometri açısından tanımlanması imkânsız bir plan arz eder. Kuzey duvarı boyunca ahşap dikmelerle ve korkuluklarla sınırlandırılmış iki katlı mahfiller uzanmaktadır. Kadınlara mahsus olan üstteki mahfiller kafeslerle donatılmış ve harem dairesi ile irtibatlandı-rılmıştır. Tevhidhanenin güney kesiminde, Ünsî Hasan Efendi'nin türbesine isabet eden alan yapıya dahil edilmeyip üzeri boş bırakılmış, etrafı, türbenin kubbesine bakan pencerelerin bulunduğu bir duvarla çevrilmiştir. Bu ilginç mimari çözümün en çok dikkat çeken yönü, üzerinde, küçük pencerelerle donatılmış bir aydınlık fenerinin yer almasıdır. Ayinler bu türbe üstü boşluğu ile doğu duvarı arasındaki alanda icra edilmekteydi. Bu kesimde, cepheden dışarı taşan mihrap bulunur. Tevhidhane toplam on sekiz adet pencereden ışık almaktadır. Doğu duvarındaki pencerelerle mihrabın yanlarında bulunanlar, basık kemerler ve silmeli pervazlarla donatılmıştır. Duvarlarda kalem işlerinin, tavanda da, branda üzerine yağlıboya ile yapıl-

L


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   108   109   110   111   112   113   114   115   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin