I u n d e n bugüN


BAHÇEKAPI bak. SURLAR BAHÇEKAPI VAPURU



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə127/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   129

BAHÇEKAPI

bak. SURLAR



BAHÇEKAPI VAPURU

Şehir Hatları İşletmesi vapuru. 1989'da İstanbul'da, Haliç Tersanesi'nde inşa edildi. 658 grostonluktur. 78,4 m boyunda, 11,6 m genişliğindedir. Her biri 1.500 beygirgücünde iki dizel Pendik-Sulzer motorlu olup 18 mil hızı vardır. 2.100 yolcu alabilmektedir. Eşi Fahri S. Korutürk'le birlikte daha çok Kabataş-Yalova, Kabataş-Çınarcık hatlarında çalışmaktadır. Kalabalık saatlerde de Ka-dıköy-Sirkeci hattına verilmektedir.

ESER TUTEL

Bahçekapı Vapuru Heybeliada Iskelesi'nde.



Eser Tutel, 1992

BAHÇELER

Meyve, sebze, çiçek, süs bitkileri ve şifalı otların yetiştirildiği, bunun yanında doğanın yeşilliğinin, güzelliğinin, din-lendiriciliğinin insan eliyle denetim altında tekrarlandığı toprak parçası.

İstanbul'da bahçeler, meyve bahçeleri (bak. bağlar) sebze bahçeleri (bak. bostanlar), küçük ev bahçeleri, konak

ve saray bahçeleri, manastır bahçeleri, özel korular, kamu için düzenlenmiş açık hava dinlenme alanları (bak. mesireler; parklar) olarak ayrılabilir.



Bizans Dönemi

Bizans'ta, ev yaşamının ayrılmaz parçası halinde ailenin ihtiyaçlarına dönük bahçelere genel olarak "peripolion" adı verilirdi. Bir de bağ, üzüm bağı ve bahçe kavramlarını birlikte ifade eden "ampe-lokepion" sözcüğü vardı. Terminolojide bağ, bostan, gezinti bahçesi ve ev bahçesi için ayrı ayrı sözcükler bulunmamasına karşın tarımsal ilişkileri düzenleyen Çiftçiler Yasası'nın 85 maddesinden 9'u, bağ ve bahçelerle ilgiliydi. Bizans dönemi İstanbul'unda geniş bağ ve bahçeler, özellikle de üzüm bağlan manastırlar çevresindeydi. Buralarda manastır ve diğer dini kurumların ihtiyaçlarının ötesinde ticari amaçlı tarım da yapılırdı. En yoksul manastırların bile bağ ve bahçeleri vardı.

Bizans bahçelerini, hane ihtiyaçlarına yönelik ev bahçeleri, tıbbi amaçlı bitkiler üreten bahçeler, soyluların bahçeleri, manastır bahçeleri ve Konstantinopo-lis'te izine rastlanmayan, ancak imparatorluğun diğer yörelerinde dinlenme ve eğlence için düzenlenmiş oldukları bilinen gezinti bahçeleri olarak beş kümede incelemek olanaklıdır.

Küçük ev bahçeleri, ailenin yaşamı ve beslenmesi açısından önemliydi. Bu bahçelerde soğan, turp, yabani havuç ve pancar gibi kök bitkiler, pırasa, kabak, rezene ve ıspanak gibi sebzeler yetiştirildiği bilinmektedir. Aile bireylerinin beslenmesine yardımcı olan bu bahçeler dışında, Bizans köylülerinin çoğunun da, yetiştirdiklerini satarak geçimlerini sağlamaya yönelik bahçeleri vardı.

Bütün ortaçağ toplumlarında olduğu gibi Bizans'ta da, ilaçlar çeşitli ot ve bitkilerden elde edildiğinden, tıbbi amaçlı bitkilerin üretildiği bahçeler önemliydi. Bu türden bahçeler manastırlara, çeşitli dinsel kurumlara bağlı ya da özel kişilerin mülküydü. Buralarda çemenotu, biberiye, nane, adaçayı, sedefotu, süsen, yarpuz, bergamot, kimyon, yaban kerevizi, rezene, leylak, gül yetiştirilirdi.

Soylulara ait bahçeler ise, sıradan ev bahçelerinden hem büyüklüğü hem de düzenlemesiyle ayrılır, bu bahçelerde, ihtiyaç için üretilen sebze ve diğer bitkiler yanında, dekoratif amaçlı süs bitkileri ve çiçekler de bulunurdu. Gül, leylak, menekşe, safran, şakayık, süsen, çuhaçiçeği, adaçayı, kasımpatı en fazla rastlanan türlerdi. Bahçede ayrıca elma, şeftali, vişne ağacı mutlaka bulunur, çardak ya da kütük üzümleri özenle yetiştirilirdi. Büyük zengin hanelerinin bahçelerinin bir bölümü depo olarak ayrılır; eğlence, dinlenme, sohbet için düzenlenmiş özel mekânlar, gölgelikler, pergolalar, patikalar, havuzlar bulunurdu. Önceleri, yabani gül ve benzeri çalılardan oluşan çitlerle çevrilen bu bahçelerin etrafına daha sonra tuğla duvar-

lar örülmeye başlandı. Bazı zenginler bahçelerine girilmesini önlemek için özel görevliler tutarlardı.

En yoksul manastırın bile kendi gıda ve tıbbi ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir bahçeye sahip bulunduğu başkentte, manastır ve kiliselerin büyük toprakları, bağları ve bahçeleri olurdu. Bahçeler genellikle dikdörtgen biçiminde düzenlenir, patikalarla haç şeklinde dörde ya da ikiye bölünürdü. Bahçe yolları çakıl taşlarının dekoratif düzenlemesiyle gü-zelleştirilir, süs bitkileri geometrik biçimlerde budanır, çiçeklere özen gösterilirdi. Manastır bahçelerinin temel amacı, dinsel arınma, düşünme ve tedaviye hizmet etmek olduğundan, bahçenin işlevselliği yanında güzelliğine de önem verilmesi doğaldı. Din ve felsefe konularındaki dersleri izleyen öğrenciler, rahip veya keşiş adayları bahçedeki patikalarda gezinir; manastır sakinleri ağaçların altında kitap okur veya dinlenirdi. Bahçeyi geometrik şekiller çizerek kesen patikaların tam ortasında, genellikle yaşam kaynağını simgeleyen bir çeşme ya da fıskiye bulunurdu. Çevre halkının veya kölelerin çalıştığı,, ihtiyaç ve ticarete dönük sebze ve meyve bahçeleriyle üzüm bağları da manastırların doğal uzantısıydı.

Bahçeler mümkün olduğunca su kenarlarında kurulur, sulak topraklar "hypopotion" diye adlandırılır, uzak kalan bahçelere su kanallarla ulaştırılırdı.

Bibi. A. R. Littlewood, "Romantic Paradises: The Role of the Garden in the Byzantine Ro-mance", Byzantine and Modern Greek Studi-es, 1979/5, s. 95-114; O. Schissel, Der Byzan-tinische Garten, Viyana, 1942.

AYŞE HÜR


Osmanlı Dönemi

Kentli yaşamın bir parçası olan bahçelerin, özel olarak da İstanbul bahçelerinin tarihi, Osmanlı kültür tarihi çalışmalarının genel sorunlarının izlerini taşır. Bugüne kadar yazılı kaynakların dağınıklığı, niteliği ve günümüz mimarlık tarihçilerinin Osmanlıca tarihi belgeleri kolaylıkla kullanamamaları nedeniyle, bu konuda yapılan çalışmalar, çoğunlukla, var olan bilgilerin yinelenmesiyle sınırlı kalmıştır. Ayrıca bu bahçeler, 19. yy'da başlayan hızlı kentleşme süreci içinde yok olduklarından, çalışmaların gelecekte tatmin edici sonuçlara varması u-mudu da fazla gözükmemektedir.

Yazılı kaynaklar üzerinde konuyla ilgili önemli çalışmalar yapan Muzaffer Erdoğan, 15. yy'a dek uzanan bahçecilik ve çiçekçilik uygulamalarını, çiçekleri ve çiçekçilikle ilgilenenleri kaydederken risaleler, tezkireler, arşiv belgeleri gibi bazı tarihi kaynaklan tanıtmakta; ayrıca İstanbul'daki bazı görkemli bahçeleri, düzenleniş ve kullanış biçimlerine, içinde yer alan yapılara, yetişen ağaç ve çiçek türlerine ışık tutacak özellikleriyle saptamaktadır.

İstanbul'da her evin, konağın, yalının bir bahçesi olduğu gibi sultanların saray, kasır ve sahilsaraylarının da bahçe-

leri vardı. Anılan geniş doğa parçaları av, spor faaliyetleri ve diğer eğlenceler için kullanılırken bir yandan da buralarda sarayların ihtiyacını karşılamak üzere çiçek, sebze ve meyve yetiştiriliyordu. Hadaik-i hassa denilen bu miribahçeler-den Bostancıbaşı Ocağı sorumluydu. Topkapı Sarayı hasbahçesi ile saray dışındaki bahçe ve bostan işleriyle uğraşan bostancılar ikiye ayrılır, Topkapı Sarayı bahçe ve bostanlarıyla ilgilenenlere hasbahçe bostancıları adı verilirdi. Saray yapılarını doğu, kuzey ve batıdan kuşatan hasbahçeyi işleyen :bu bahçıvanlar Hasbahçe Ocağı'na bağlı bulunuyorlardı ve 20 bölüktüler. Maaş almayan ocak mensupları, saray mutfağı olan matbah-ı âmireye gerekli meyve ve sebzeyi burada yetiştirirler; geçimlerini ürün fazlasını satarak sağlarlardı. Nazırlarına bostancı-başı, amirlerine de silahdar ağa denirdi. 16. yy sonlarında sayıları, -1563'te 705, 1576'da 641, 1588'te 921 olmuştu.

Topkapı Sarayı haricinde bahçe ve bostanlarda çalışan hassa bostancıları ise "usta" denilen başlarının denetiminde ayrı gruplar halinde organize edilmişlerdi. 16. yy sonlarında sayıları 1576' da 971 ve 1588'de 1.109 idi. Bu bahçelerin toplam sayıları da zaman içinde değişmiştir. 1588'de sayıları 39 olarak tespit edilmişti. Başlıcaları Davudpaşa, İskenderçelebi, Haramidere, Siyavuşpa-şa, Halkalı, Tersane, Florya (Filurya, Fi-lorina), Topçular, Vidos, Alibeyköyü, Kâğıthane, Karaağaç, Beşiktaş, Dolma-bahçe, Karabali, Arnavutköy (Hasan Halife Bahçesi), Bebek, Mirgün, Kalender, Büyükdere, Beykoz (Tokat Bahçesi), Sultaniye, Paşabahçe, İncirli, Çubuklu, Kandilli, İstavroz, Üsküdar, Ayazma, Haydarpaşa ve Fenerbahçe'de bulunuyordu. Bu bahçelerin bir kısmı aynı zamanda halka açık mesire yerleriydi.

İstanbul bostancıbaşısı her yıl hasbahçe ve saray dışındaki bahçelerde yetiştirilerek satılan mahsullerden elde edilen geliri, yapılan masrafı ve bostancı bahşişlerim bir deftere kaydeder; defteri belirli zamanlarda sultana sunar; çeşitli masraflar düşüldükten sonra kalan kâr, kasım ayından kasını ayına sultanın kişisel hazinesine gönderilirdi. Bazı bahçelerin mahsulleri önceden tespit edilmiş olan 200 kadar sebzehaneye giderdi, çiçekler 17 çiçekçi dükkânına, ıspanaklar da 30 kadar ıspanakçı dükkânına verilirdi.

Bu hasbahçelerin hemen hepsinde sultanın günlük gezilerinde ve av partilerinde dinleneceği, düzenlenen çeşitli eğlenceleri izleyeceği köşk ve kasırlar inşa edilirdi. Bazılarında, örneğin Tersane Bahçesi, Davutpaşa Bahçesi, Üsküdar Bahçesi'nde sultanın harem halkıyla birlikte bir süre kalabileceği daireler bulunurdu. Bu bahçelerin mimarisine dair bazı ipuçları ile havuzlar, sarmaşıklı çardaklar, köşkler, kameriyeler, setler, duvarlar, parmaklıklar, merdivenler, fıskiye, çeşme ve selsebiller, mermer sofalar, çiçek tarhları, gülistan, lalezar ve çemenzarlar gibi



BAHÇELER

544

545

BAHÇELER

18. yy'da oluşturulan Kâğıthane bahçeleri aynı zamanda halkın da yararlandığı en önemli mesire yerlerinden biriydi. Allom'un bir deseninden gravür, 19. yy. Ara Güler fotoğraf arşivi

Bebek'te yalılar ve bahçeleri. Allom'un bir deseninden gravür. " Constantinople and Ihe Scenery of the Senen Churches of Asicı Minör", 1838. Ara Güler fotoğraf arşivi

yapılarla ilgili bazı bilgileri çeşitli dönemlerde yapılan inşaat ve tamiratı kaydeden belgelerde bulmak mümkündür. Bazen Bostancı Ocağı teşkilatını, usta ve bahçıvanları, kimlikleri, görevleri, kazançları açısından tanımlayıcı bilgiler ile bu bahçelerde yetişen meyve ağaçlarını, meyvesiz ağaçlan ve elde edilen geliri öğrenmek de mümkün olmaktadır.

Örneğin Evliya Çelebi, II. Mehmed zamanında Tersane Bahçesi'ne 12.000 adet satrançvari servi ağacı dikildiğinden söz eder ki, bu düzenleme ilkesinin 19. yy sonlarına dek uygulandığı görülmektedir. Çeşitli arşiv belgeleri, hassa bahçeleri için, örneğin izmit'ten 4.000 adet çınar, dişbudak, karaağaç, idris, çitlembik, meşe, defne, erguvan ve ahlat fidanı (1735); Karaağaç Bahçesi için gene izmit'ten ıhlamur, karaağaç, meşe, dişbudak, gürgen ve çınar türlerinde 500 ağaç fidanı (1745) ısmarlanması ya da Uzeyr'den 500.000 sümbül soğanı (1579), Maraş'tan 50.000 al sümbül ve 50.000 gök sümbül soğanı (1593), Edirne'den gül (1578), 400 kantar kırmızı gül ve 300 kantar sakızgülü (1593) getirilmesi gibi bilgiler içerir. Bazen bahçelerdeki parmaklıkların, havuzların biçimi ya da örneğin, Hatice Sultan'ın Defter-darburnu'ndaki sahilsarayını görüntüleyen Melling'in gravüründe de görülen, bahçeden dışarıyı görebilmek amacıyla

açılan geniş pencereli sahil duvarının arka yüzeyinin çiçek desenleriyle bezeli olması gibi bir ayrıntıyı tamirat ve keşif belgelerinden öğrenebiliyoruz. 18. yy'da bahçelerin iç duvarlarının çiçek motifleriyle bezenerek bahçeyi kuşatması; yalı bahçelerinin duvarlarının denizle bahçe arasında bir görsel bağ kuracak biçimde geniş pencerelerle boşaltılmasının birçok yalı ve sahilsaray tamirat ve keşif defterinde karşımıza çıkması, bu devrin ayırt edici bir tarzı olduğu sonucunu doğurmaktadır. Belgelerde sözü edilen satrançvari ağaç dikimi, şahnişinler, yılankavi tarikler, bahçe hamamları (grotto) türü ayrıntılardan, bahçe düzenlemelerinde tercih edilen üslupları izlemek mümkün olmaktadır.

istanbul bahçelerim 1930-1940 arasında henüz izleri kaybolmadan tespit etmiş olan S. H. Eldem, yazılı ve görsel kaynakları da içeren bu çığır açıcı çalışmasında doğal ve formel (şekillere dayalı olan) bahçeler olarak ikiye ayrılan Osmanlı başkentinin bahçe mimarisinin bazı özelliklerini belirleyerek halka açık mesire yerleri ve doğal parklar; setli mesireler ve özel parklar; asma bahçeler, parterler, iç avlu ve meydanlar, iç bahçeler ile yalı bahçelerini ayırt edici tipler olarak saptamış, bunları örneklerle belgelemiştir. Bu örneklerden hareketle Eldem, istanbul bahçelerinin ken-

dine özgü bir üslubu olduğunu, doğayı yeniden işleyen ve anlamlandıran Çin ve ingiliz natüralist bahçelerinden farklı şekilde, Osmanlı bahçelerinde yol, rampa, merdiven, set, duvar gibi elemanlarla doğaya müdahalenin en az düzeyde tutulması ile doğa karşısında insan gücünün sınırlılığının kabul edilmiş olduğu tezini ileri sürmektedir.

Ancak genel olarak İslamiyette doğanın üstünlüğü kabul edilirken, tasavvuf insanı doğanın uyumlu bir parçası diye tarif etmektedir. Ağaçlar, çiçekler, hayvanlar, su ve insan bir bütünün eşit parçalarıdır; bu doğa parçalarını bir araya getiren bahçede, insan kendisinin de parçası olduğu bütünü ve diğer parçalan hissederek yaşar. Bir başka deyişle, insanla doğa arasında var olan böyle bir ilişki biçimi içinde bahçe seyirlik bir tablo, gösteri sahnesi ya da prestij sembolü değil, içinde yaşanan bir mekândır. Dolayısıyla bu bahçede ağaç grupları, bahçe yolları, tarhlar ve havuzlar, tek bakışta algılamayı ya da hareketi yönlendirecek eksenler üzerinde planlanmaz. Bu nedenle geniş düzlüklere de gerek yoktur. Ancak küçük ölçekli istanbul bahçelerinde dahi boyutlarıyla karşılaştırılamayacak zenginlikte algılama noktaları bulunur: Bir meyve ağacı, gölge veren bir başka ağaç, bir çeşme, bir havuz, karmaşık bir algılama sistemi yaratır.

Özellikle yapılmış doğal görünümlü tepeler, vadiler, göller, ağaç topluluklarının inşa edilmesiyle oluşan İngiliz ve Çin bahçelerinin aksine, Osmanlılar doğayı denetim altına alarak bahçe haline getirmişlerdir, istanbul'da doğal bahçeler ve mesireler manzaraya, tercihen Boğaziçi veya Halic'e açılan vadilere yerleşmiştir. Bu çok geniş alanlarda ağaç grupları veya tek ve anıtsal ağaçlar, dereler, pınarlar, kanal, çeşme, havuz gibi su elemanları, taş veya çemen sofalar, köşkler, tarih, mihrap ve nişan taşlarıyla özel noktalar yaratılmıştır. Düz çayırlık alan, çeşitli eğlenceler, oyunlar ve cirit, güreş, ok talimi gibi spor eylemleri için ayrılmıştır. Çayırı amfiteatr şeklinde kuşatan tepelerde ise gezinti patikaları bulunur. Yer yer sıra ağaçlarına, düzenli dikilmiş ağaç kümelerine de yer verilir. Özellikle Boğaziçi'ndeki eğimli arazi, değişik set düzenlemelerine olanak vermiş, geç dönemlerde, maliyeti yüksek barok eğrilerle biçimlenmiş setler en görkemli bahçelerde uygulama alanı bulmuştur.

istanbul'da şehir içindeki bahçeler ise mimari elemanlarla çevrilmiştir. Küçük ya da büyük olsun, konak ve yalıların avlu, iç ve dış bahçelerinde, iklimin gereksinimi olarak sergiler, asmalık ve çardaklarla oturma mekânları yaratılırken; bahçenin çevresindeki mimari

elemanlarla, örneğin merdivenler, setler, kafesler, duvarlar, havuzlar, köşklerle de ilişki kurulduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın iç bahçenin doğal çevreyle ilişkisi az ve uzaktandır; bazen bir ya da daha fazla yönden, doğaya veya dış bahçeye, manzaraya açılır, iç bahçeden doğal bahçeye ya da dış bahçeye geçiş, taklar, kapılar, duvar pencereleri aracılığıyla sağlanır.

Bahçe alam küçüldükçe geometrik çizgiler bahçe düzenine hâkim olur. Bir ya da iki eksen etrafında ve simetri esasına göre köşk, havuz, merdiven, çeşme gibi mimari elemanların, çiçek tarhlarının fıskiyelerin yerleştirilmesiyle formel bahçe uygulamalarının bazı öğelerim eski istanbul bahçelerinde görmek mümkün olmaktadır. Paris Elçisi 28. Mehmed Çelebi'nin 1720'de Versailles, Fontaineb-leau ve Marly saray ve bahçelerinin planlarını istanbul'a getirdiği söylenir. Bu planların etkisi, 1722'de inşa edilen Kâğıthane'deki Sa'dâbâd Kasrı bahçelerinin düzenlenmesinde görülürken ayrıca 18. yy sonunda İstanbul'daki elçiliklerde görevli bazı yabancı mimarların ve bahçıvanların birçok bahçe düzenlemesi yaptıkları, bu sırada örneğin kaskat, labirent, grotto, nemfiyum gibi bazı öğeleri de uyguladıkları bilinmektedir. Formel Batı bahçesinin istanbul'daki uygulamalarının en güzel örneklerini ise 19. yy

yapıları Çırağan, Beylerbeyi ve Dolma-bahçe saraylarının bahçelerinde görüyoruz. Bundan 50 yıl önce henüz izleri duran Boğaziçi yalı bahçelerinde de birkaç formel bahçe örneği tespit edilebiliyordu. Ayrıca bu dönemde inşa edilmiş ve bugüne planları kalmış olan Kuruçeşme Zekiye Sultan Yalısı bahçesinde olduğu gibi, birçok sultanefendi sahilsarayı bahçesinde; ya da Ayazağa, Maslak, Levent ve Kalender kasırlarında görüldüğü gibi biniş yellerinde, formel bahçe ile infor-mel (şekillere dayalı olmayan) bahçenin bir arada düzenlenmesinin örneklerini bulabilmekteyiz.

Su motifi, bu bahçelerin vazgeçilmez bir elemanıdır. Havuzlardaki su, fıskiyeler ve çağlayanlarla hareketlendirilir; üzerinde adacıklar, köprüler, kayalıklar yapılır ve kayıklar yüzdürülür. Havuzlar önceleri dörtgen şeklindeyken 18. yy'da yuvarlak, oval ve kesik kıvrımlı hatlar; 19. yy'da yapay göl şekilleri itibar görmüştür. Kimi zaman havuzlar çok büyük boyutlara varabilmiş, bütün bahçelerde çeşmeler, selsebiller, şadırvanlar yer almıştır.

İstanbul bahçeleri, doğal olarak Doğu ve Batı bahçe mimarlığının kimi ilkelerini özümsemiş, taklit etmiş ve yeniden yaratmış, aynı zamanda bir başkent modası oluşturarak imparatorluğun dört bir köşesine yayılmış, yeni sentezlerin doğmasına imkân vermiştir.



BAHÇELER

546

547

BAHÇELER

1982'den sonra, Boğaziçi öngömnüm bölgesinde (Ulus Mahallesi'nde) inşa edilmiş, yüzme havuzlu ile geniş bahçeli villalar (solda) ve 1950'den sonra oluşan bahçeli evlerin bulunduğu semtlerden 2. Levent.



Fotoğraflar Faik Yaltırık arşivi

Bibi. Evliya, Seyahatname; Kömürciyan, istanbul Tarihi; İnciciyan, İstanbul; M. Erdoğan, "Osmanlı Devrinde İstanbul Bahçeleri", VD, IV, 149-182; Uzunçarşılı, Saray, 465-473; G. A. Evyapan, Eski Türk Bahçeleri ve Özellikle Eski istanbul Bahçeleri, Ankara, 1972; ay, Tarih İçinde Formel Bahçenin Gelişimi ve Türk Bahçesinde Etkileri, Ankara, 1974; Eldem, Türk Bahçeleri.

TÜLAY ARTAN



Tarihte Önemli İstanbul Bahçeleri

istanbul'un fethinden sonraki dönemde, kent, saraylar, camiler vb ile süslenirken ilk önemli ve özenli bahçeler de ortaya çıkar. Topkapı ve Üsküdar saraylarının bahçeleri dikkat çeken örneklerdir.

Bizans döneminde, büyük olasılıkla ulaşım güçlüğü yüzünden, Boğaziçi'nin fazla rağbet görmediği anlaşılmaktadır. Üsküdar'dan başlayarak Anadolu yakası tercih edilmiş, yazlık saraylar, daha çok bu bölgede sıralanmıştır. Osmanlılarla birlikte Boğaziçi'nin önemi artmış, gelişmesi sağlanmış, İstanbul'un bu güzel beldesi fetihten başlayarak ilgiyi üzerine çekmiştir. II. Mehmed (Fatih) 1458'de

Osmanlı


bahçelerinde

doğayla uyuma

özen

gösterilmesinin



örneklerinden

olan Yıldız

Parkı (üstte) ve

19. yy'da çeşitli

biçimlerin

kullanıldığı

uygulamaların

en güzel


örneklerinden

biri olan

Dolmabahçe

Sarayı'nın

bahçesi

(yanda).


Gürol Kara (üst),

Ara Güler (yan)

Beykoz'da, Akbaba'nm yakın çevresinde avlanırken, Mahmud Paşa'nın Tokat'ı aldığı haberi gelmiş; padişah habere çok sevinmiş, "tez şurada bir hadika-i rehnü-ma bina edin ve ismine Tokad Bahçesi deyin, etrafına da avlanan hayvanların muhafazası için Tokad suruna benzer bir sur çekin" buyurmuştur. Böylece Bo-ğaz'daki ilk bahçe Fatih'in buyruğu ile kurulmuş olur. Bahçenin içinde bir köşk ve bir hamam, büyük bir havuz, bir de şadırvanın yer aldığı, bu bahçeden L Süleyman'ın da (Kanuni) çok hoşlandığı, IV. Murad'ın da çimenliklerinde cirit oynadığı söylenir. Tokat Bahçesi'yle başlayan büyük Boğaziçi bahçeleri kısa sürede çoğalmış, yaygınlaşmıştır.

Kentin doğal su kaynaklarının çokluğu, yeşilin bolluğuna yol açmış; hele Kırkçeşme suları da getirilince kentin dört bir yanında birçok çeşme yaptırılmış (16. yy'in sonunda kentte 740 çeşmenin bulunduğu söylenir), Boğaziçi, 16. yy'in ikinci yarısında insan eliyle işlenmiş bir yeşilliğe bürünmüştür.

Bazı varlıklı kişilerin, örneğin Arna-vutköy'de Abdülmecid'in kayınbiraderi Ahmed Fethi Paşa'nın, Ermeni Düzyan ailesinin, Bebek'te Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi'nin, Baltalimam'nda Tahir Paşa'nın, Emirgân'da Hüsrev Paşa'nın, Kandilli'de padişahın kayınbiraderi Halil Paşa'nın, Vaniköy'de Mustafa Nuri Paşa'nın bahçelerindeki limonlukların güzelliği ve genişliği dillere destandı. Kandilli'de Suphi Paşazade Sami Bey'in yalı bahçesindeki serası da ün yapmıştı.

17. yy'da Fındıklı (Fmdıklıdere), güzel bahçeleri ve mesireleriyle kentin en yakın sayfiyesiydi. Semt, adını çevresinin fındık ağaçları ile kaplı oluşundan almıştı. Burada, Hasan Ağa'nın yalı bahçesinde çok sayıda fındık ağacı vardı. Şeyhülislam Ebussuud Efendi'ye ait olup kıyıdan setlerle yükselen, çeşmeli, selsebilli, fıskiyeli Ayaspaşa Havuzlu Mesiresi ve korusu ünlüydü.

II. Abdülhamid ve önceki üç padişaha hizmet etmiş olan Şeyhü'l-Vüzera Namık Paşa'nın, bir kapısı Fındıklı'da, öbür kapısı Kabataş'ta olan geniş bahçesi de geçmişteki İstanbul bahçeleri hakkında bir fikir vermesi açısından önemlidir. Fındıklı ve Kabataş kapıları set üzerinde yükseltilmiş olduğundan, arabalar Ayaspaşa Kapısfndan girer ve iki yanı üzüm bağı, meyvelikler ve ha-remağa bahçesiyle çevrilmiş yoldan geçerek selamlık bahçesine ulaşırdı. Harem bahçesine aynı zamanda "mehtap bahçesi" de denirdi; çünkü, mehtap buradan çok güzel görünürdü.

Beşiktaş ve çevresi de her devirde ünlü bahçelere sahip olmuştu.

Beşiktaş'ta Yahya Efendi Bahçesi diye anılan bir bahçe vardı ki, sonraları mesire yeri olmuştu. Yahya Efendi 16. yy başlarında Trabzon'dan göç edip satın aldığı bahçede bir ev, bir de mescit yaptırmıştı. Bir süre sonra, dünyevi yaşamdan elini eteğini çekmiş, burada bir dergâh kurmuştur. Dergâh bahçesi, halkın her zaman gezip dolaşmasına açık; çınar, söğüt, sakız, servi, ceviz, çitlembik ağaçlarının gölgelendirdiği; Boğaz'ı geniş bir açıdan gören güzel bir bahçe ve sonraları mesire yeriydi.

19. yy sonlarında Kuruçeşme'de yaptırılan Memduh Paşa köşk ve bahçelerinin kalıntıları hâlâ durmaktadır.

Bebek, Bizanslılar zamanında büyük bir servi ormanı halindeydi. Her dönemde padişahların gözde semti olmuştu. II. Mehmed (Fatih) bugünkü Bebek semtine Bebek Çelebi adında birini bölükbaşı atamış, onun kurduğu bahçe sonradan hasbahçe olmuştur. Bebek Bahçesi(-») kıyıda, 1,5 km kadar uzanıyordu.

19. yy'm ilk yarısında II. Mahmud döneminde düzenlenen bir bostancıba-şı defterinden, Akıntıburnu'ndan başlayarak Bebek kıyılarında tümü Türk kökenli paşa, şeyhülislam, kadı, kâhyaba-şı gibi ileri gelenlere ait 40 kadar yalının bulunduğu anlaşılmaktadır. Yalıların arkasında çoğunlukla büyük ve bakımlı bahçeler vardı. Adı geçen yalılar-

dan Hekimbaşı Yalısı, II. Mahmud'un hekimbaşısı Mustafa Behçet Efendi'ye aitti. Yalının arkasındaki yamaç üzerinde, setler halinde düzenlenmiş büyük ve güzel bir meyve ve çiçek bahçesi, tepedeki Mahmud Baba Dergâhı'na kadar uzanıyordu.

Mustafa Reşid Paşa'nın geniş (bugünkü Kemik Hastalıkları Hastanesi) büyük bir bahçesi, bahçenin ucunda ayrı bir hünkâr dairesi, arkada da Balta-limanı çayırının üstüne kadar uzanan büyük bir meyveliği vardı (bak. Baltali-manı Sahilsarayı).

Emirgân'da, içerisinde zarif bir İran sarayının yer aldığı Nişancı Feridun Bey'in bahçesi de ünlüydü. Bu bahçeyi IV. Murad Emirgûneoğlu'na armağan etmişti. Bahçe, Bizans devrindeki servi ormanının içinde kalıyordu. Koruları, servi ve diğer ağaçlarla yemyeşil olan bu bahçe, bundan böyle Emirgân Ko-rusu(-») diye anıldı.

I. Süleyman'ın (Kanuni) bizzat uğraştığı Yeniköy Hasbahçesi de ün yapmıştı.

İstinye ile Yeniköy arasında, kıyı boyunca bahçeli yalılarla köşkler sıralanmıştı. Yeniköy'ün biraz ilerisinde, küçük bir vadi üzerinde Kalender Bahçesi görülürdü.

Tarabya, çoğunlukla Rumların oturduğu bir köydü. II. Mahmud'un burada bir yazlık sarayı, bir de köşkü vardı. Saray basit bir yapımevini andırır yalınlıktaydı; padişah buraya seyrek gelirdi, ama yüksek duvarlarla çevrilmiş olan bahçesi çok geniş ve güzeldi.

Sarıyer'de, Beykoz'da, Çubuklu'da, Kanlıca'da ünlü bahçeler bulunurdu. Kanlıca Tekkesi ile iskele arasında şimdi çorak bir alan olan Saffet Paşa Bağı; havuzlu setleri ve kestaneliği ile Saffet Paşa Korusu; korunun en yüksek yerindeki Saffet Paşa Köşkü ile çevresindeki çiçek ve sebze bahçeleri zamanında ün yapmıştı.

16. yy'ın sonunda, Göksu Çaytrı'nın yerinde bir hasbahçe mevcuttu; burada ustanın buyruğunda 66 bostancı çalışı-

yordu. Sık servilerle donanmış Göksu Çayırı'm çok seven IV. Murad dere kıyılarını düzenletip hasbahçeyi daha da güzelleştirmişti.

Kandilli'de, setler üzerinde padişah köşkleri ve bahçeleri vardı. Kayalar üzerine bir dizi setler yapılmış, bunlar lale ve sümbüllerle bezenmişti. IV. Murad, Revan seferinden döndüğünde Nevâ-bâd Köşkü'nde bir şehzadenin doğumu üzerine, bahçedeki boylu bir servi ağacını yedi gece kandillerle donattığından o günden sonra bahçe Kandilli Bahçe-si(->) diye anılmıştı.

Bugünkü Kuleli Askeri Lisesi'nin yerinde, I. Süleyman'ın (Kanuni) bir sarayı ve bahçesi vardı. Saray bahçesine Narlı Bahçe veya Kale Bahçesi denilirdi. I. Süleyman'ın bu hasbahçeye kendi eliyle bir servi ağacı diktiği söylenir.

17. yy başlarında I. Ahmed dönemin
de, İstavroz hasbahçesinde Şevkâbâd
Kasrı inşa edilmişti. İstavroz Bahçesi IV.
Mehmed döneminde çok parladı; özel
likle kiraz mevsiminde aranılan bir yer
oldu. Yazlan padişah çevre bahçeleri
de kiralayıp haremiyle birlikte buraya
göçerdi.

Salacak ile Harem arasında, içinde padişah köşklerinin ve hasbahçenin olduğu Kavak Sarayı topluluğuna "Üsküdar Hasbahçesi" de denirdi (bak. Kavak Sarayı Bahçesi). Üsküdar Bahçesi en eski ve en önemli hasbahçelerden biriydi. L Süleyman (Kanuni) tarafından 1555'te Mimar Sinan'a yaptırılan sarayı III. Murad genişletti. Bahçesindeki yeşillik daha çok çam ve servilerden meydana geliyordu. Süs ağaçlan veya çiçek tarhları yoktu. Üstelik bahçede sebze yetiştirmeye özel bir önem verildiğinden, işlevsel bir yanı da vardı.

18. yy'da büyük önem kazanıp dille
re destan olan Kâğıthane mesiresi ve
bahçeleri, parlak yaşantısıyla belki de
diğerlerinin tümünü gölgede bırakmıştı.

III. Ahmed ve sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, elçi olarak Fransa'da bulunup dönen ve XIV. Louis'nin

Versailles Sarayı'nı ve bahçelerini öven Çelebi Mehmed Efendi'nin etkisinde kalarak, Boğaziçi'nde ve Haliç'te çeşitli saray, köşk ve bahçeler yaptırmışlardı. Sâ'dâbad Sarayı ve bahçesi bunların en ünlüsüydü. Yapımı 61 günde tamamlanan bu sarayın bahçesinde, mermer setlerden düşürülen çavlanlar ve süslü çeşmeler yanında, müzik pavyonlarına ve bir camiye yer verilmiş; çınar, ıhlamur, karaağaç ve dişbudak gibi ağaçlar dikilmiş; geniş çim sahalara lale, nergis, sümbül, çiğdem gibi çiçekler serpiştirilmiştir. Özellikle lale, bu dönemde gözde çiçek olmuş; 800 kadar lale çeşidi yetiştirilmiştir.

Anılan bahçe ve mesirelere ek olarak padişahların av yarışmaları düzenledikleri, avlanarak eğlendikleri ve geceledikleri, İstanbul çevresinde inşa edilmiş av köşkleri, kasır bahçeleri (örneğin Vidos Hasbahçesi, Halkalı Hasbahçesi, Harami Bahçesi) ile 15. yy'ın ikinci yarısında II. Bayezid'in sadrazamı Davud Paşa'nın, padişahların orduları uğurlayıp karşılama törenlerinde geceleri konaklayabilmeleri için geniş bir alan üzerinde inşa ettirdiği padişah kasır ve bahçesi anılmaya değer. Rumeli'ye akına giden orduların uğur-landığı ve karşılandığı bölgede düzenlenen bu hasbahçe "Davutpaşa Bahçesi" diye anılmış ve ün yapmıştır.

Cumhuriyet döneminin ilk yirmi yılında (II. Dünya Savaşı'nın sona ermesine kadar) .İstanbul'da bahçeler ve yeşil alanlar açısından büyük bir değişiklik olmamıştır. Fakat şehirleşme ve özellikle 1950'li yıllardan sonra süratli bir sanayileşme, İstanbul nüfusunun hızla artmasına sebep olmuş; bu zorunlu, bilinçsiz ve plansız yerleşmelerin kötü etkileri Boğaziçi ve yakın çevresi ile bir zamanlar İstanbul'un "Rivierası" sayılan Fenerbahçe, Kalamış, Erenköy ve Bostancı semtlerinde görülmüştür. Ahşap evler ile yalılar, köşkler ve konaklar, arsaya olan talebin birdenbire artması üzerine yıktırılmış veya yakılmış, yerle bir edilmişlerdir. Bugün mevcut olan bir villa ertesi gün yok


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin