I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə35/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   129

AİLE

142

143

AİLE

risi olduğu kadar, 20. yy'm ilk çeyreğinin sosyo-ekonomik ihtiyaç ve taleplerine verilmiş bir cevap denemesi niteliğindeydi. İşgücüne, nüfus artışına ihtiyaç olduğu bir dönemde evlilik ve aile teşvik ediliyor, hattâ kimi zaman kararnamelerle zorlamaya kadar varılıyordu. Öte yandan I. Dünya Savaşı yıllarında kadın işçi taburları kurulmuş, resmi dairelerde kadınlar çalıştırılmaya başlanmıştı. Özellikle alt sosyo-ekonomik katmanlarda kadınlar çalışma hayatına girmişler ve bu gelişmeler aileyi etkilemişti. 1917'de çıkarılan Hukuk-ı Aile Kararnamesi çok kısa sürede yürürlükten kal-



Tanzimat Dönemi

Bütün toplumu sarsan ve temel toplumsal birim olan aileyi etkilemeden geçemeyecek olan değişimin, hem bir zorlama hem de bir ihtiyaç olarak ortaya çıkması 19. yy'm ilk çeyreğine rastlar; Tanzimat, I. ve II. Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Cumhuriyet sonrasında da 1950'li, 1970'li, 1990'lı eşiklerden atlayarak devam eder. Toplumsal bunalım ve değiş-

1930'larda orta katman bir subay ailesi. Kadının annesi ve bekâr kız kardeşi de ailenin bir parçası.

TETTVAı-şivi

A|JLE_JIAYATOOZDA_AVRUPALILAŞMANIN TESİRİ

Vasat derecede bir maişete ve muayyen bir bütçeye malik bir aile tasavvur ediniz. Şişli'de bir apartmanda veya Erenköy'ünde küçük bir köşkte ikamet ediyor; ihtiyar bir peder ve valide, genç bir kadın, temiz ve pak giyinmiş bir erkek, üç çocuk ve bir hizmetçiden mürekkep olan bu ailenin tabii, bazı akraba ve taalu-

kâtı da vardır.

Genç zevç vaktiyle güzel bir terbiye almış, okumuş; sahib-i malumat ve zeki, müteşebbis ve cesur. Gündüz bir vazife-i resmiye ile meşgul. Gece gazetelerini, kitaplarını muntazaman okuyor. Her sabah erkenden kalkıyor, yıkanıyor, traş oluyor, her gün yaka ve kollarını değiştiriyor, iç ve dış gömlekleri tertemiz, ütülenmiş elbisesini giyiyor, yemek odasına giriyor.

(...) Akşamleyin vakt-i muayyeninde evine dönüyor. Çocukları ta kapıdan kendini karşılıyor. Aralarında aynı bûse-i muhabbet teati olunuyor. Güzel bir kutu gibi döşenen yemek odası temiz ve zarif evâni ile panldıyor. Geniş bir masanın etrafına bütün aile toplanıyor. Herkesin çatalı, bıçağı, tabakları ayrı. Katiyen bir tabaktan muhteliten yemek yenmiyor. Bir bardaktan iki kişi su içemiyor.

(...) Yatsı okunuyor, ihtiyar baba ve nene hep birden namazlarını kılıyorlar. Namazdan sonra hanım efendi piyano başına geçiyor. Bazı millî ve vatanî parçalar çalıyor. Çocuklar sevişerek mûsikiyi dinliyor. Yatılacağı vakit genç valide çocuklarına Kur1 andan bir sûre okutuyor, onların saf kalplerini muhabbet-i ilâ-hiyeyle teshir ederek terbiye-i diniyelerine takviyet veriyor. Ve sonra temiz bir yatağa yatırıyor.

(...) Şimdi bir de şark usûlünde bir şehirli aile hayatı tasvir edelim. Bu aile de yukarıda tasvir olunan Avrupalılaşmış aile efradı gibi bir kaç kişiden mürek-keb. Bir kız ve bir erkek çocuk o mahalle mektebine gidiyor; ayaklarında şıptık bir takunya, mendile sarılmış yiyecek. Hay ve huy ile sokağa çıkıyorlar. Okudukları da pek basit şeyler, hiç fikîr açmayan kitaplar. Zaten hoca efendinin de hiç bir şeyden haberi yok. Mektep çitlenbik ve servi ağaçlan içine gömülmüş, küçük bir cami ile büyük bir mezarlığın kenarında.

(...) Akşam olmuş, sofra kurulmuş, bey babayı bekliyorlar. Gece alaturka saat bir, gelen giden yok. Zevç kaleminden çıkmış, arkadaşlarıyla meyhaneye uğramış, rakısını içiyor, mezesini yiyor; yahut içki içmiyor, doğru evine geliyor, yukarı çıkıyor, hazırlanan yemek başına oturuyor; sofra, küçük bir iskemle üzerine mevzu geniş bir siniden ibaret. İhtiyar peder ve valide, çoluk çocuk sininin etrafına diziliyor. Bir kap yemek geliyor, bütün eller o sahanın içine dalıyor; bir bardak geliyor on kişi aynı bardaktan içiyor; tepsinin üstü ekmek kırın-tısıyla kaşık döküntüsüyle dolmuş, zararı yok. Seferi bir haldeymiş gibi alelacele yeniliyor, kimse kimseyle hemen hiç konuşmuyor. Ağır bir yükten kurtulmuş gibi sofradan kalkılıyor; ya sedire ya yere mevzu küçük minderlere çökülüyor.

(...) Çocuklar bir tarafa sinmiş uyukluyor; zevç aylıkların çıkmasından yahut işlerin fena gidişinden şikayete başlıyor; kasabın, sebze ve etçinin, ekmekçinin müracaatı söyleniyor. Gece yansı yaklaşıyor, yük dolabının kapıları açılıyor, her dakika hicret ve seyahate hazırlanmış gibi yük içinde bükülüp duran yataklar, çıkarılıyor. Yere seriliyor, uykuya dalınıyor, sabahleyin erken kalkıldıkça şöyle bir acı kahve ve çay ile keyif çatılıyor, bîhareket uzun müddet sedirde oturuluyor. Öğlene doğru iş başına gidiliyor. Zevcin elbisesi ekseriya altı ayda bir ütülenir. Bazen onbeş günde bir traş olur. Ekseriya gecesini kahvehanede geçirir. Evinde otele girip çıkar gibi oturur, bir gün zevcesini alıp da bir tarafa gittiği yoktur.

(...) Eve bir erkek girse ve bu erkek zevcin taallukatından veyahut ahibasın-dan biri bulunsa bile yine merdivenden yukarı çıkarken evin içine oldukça zararlı bir hayvan girmiş gibi o anda oda kapıları kapanır, kadın ve kız namına ne varsa çil yavrusu gibi dağılır. Erkek erkekle, kadın kadınla konuşur; bir arada içtimaî hayat katiyyen vuku bulamaz.

Tüccarzade İbrahim Hilmi, Avrupalılaşmak, Felaketlerimizin Esbabı,

Dersaadet Matbaa-ı Hayriye, 1332

arayışları ve değişimi içinde, aile üzerine tartışmalar, teori ve çözüm üretme denemeleri, eleştiri ve arayışlar hızlanırken İstanbul ailesinin ana özelliklerini ve temel değer normlarını sessizce koruyan ve dramatik bir kopuş ve değişmenin olabildiğince sancısız ve yıkımsız atlatılabilmesini sağlayan toplumsal öğelerden biri de orta katman İstanbul ailesiydi.

menin kendini en şiddetli hissettirdiği büyük kent İstanbul'da aile yapısının bu değişimin dışında kalması düşünülemez.

Toplumsal ve kültürel değişim süreci içinde İstanbul ailesinin geçirdiği evrimi ve değişimin aileye ne oranda yansıdığını araştırmak için "Tanzimat ailesi" de denen aile tipini incelemekte yarar vardır. "Tanzimat ailesi" kavramıyla simge-leştirilmesine rağmen, toplumsal kültürel değişmeden etkilenen; bu değişmeye ayak uydurmaya çalıştığı kadar değişimin öncülüğünü de yüklenen Tanzimat ailesi, aslında yenilikçi Batıcı yüksek bürokrasinin konak ailesidir. Bir dönemin adıyla anılmakla birlikte, bu ailenin taşıyıcısı olduğu kültürel ahlaki değerler ve aile yapısı, 19. yy'ı aşarak 20. yy'm ilk 20 yılına kadar gelir. Yepyeni bir aile biçiminden çok bir değişim modeli ve özlemi olarak anlaşılması gereken Tanzimat'ın konak ailesi, İstanbul'un yaygın aile tipi olmaktan uzaktır. Batıcı seçkinci kesimin, bir kısım yenileşmeci yüksek bürokrat ailesinin yaşam biçimi ve özlemlerinin ifadesidir. Yine de bu aile, yapısal açıdan olmasa bile kültür ve değerler sistemi açısından geleceğin, hattâ Cumhuriyet sonrasının modern ailesinin öncüsü olmuş, gelişme ve değişmenin nüvelerini içinde taşımıştır.

Tanzimat ailesi, belirtildiği gibi başlıca konak ailesidir. Ancak karşısında, geniş birleşik aile yapısı açısından kendine benzeyen, toplumsal-kültürel değişme açısındansa gelenekçiliği ve tutuculuğu temsil eden çoğunlukla ulema konakları ve bu konakların aile anlayışı ve yaşamı vardır. Konak aileleri Tanzimat'la başlayarak tüm toplumsal değişme süreci boyunca bu iki uçta yer almışlar, bunlardan Tanzimat ailesi toplumsal-kültürel yenileşmenin ve yeni aile yapısının dinamiği olurken, gelenekçi, İslamcı ulema konağı 20. yy'da tümüyle dağılmıştır.

Tanzimat ailesine geçiş, önce ailenin eski geleneksel mahalle ve semtinden ayrılıp Beyoğlu, Galata, Harbiye, Beşiktaş, Boğaziçi gibi yeni semtlere, oradaki konaklara, sahilhanelere taşınmasıyla başlar. Bu konak ve sahilhanelerde oldukça debdebeli geçen yaşam, 19. yy'm ikinci yarısından itibaren, önce özenti ve özlem olarak başlayıp sonra yaygınlık kazanan Batı yaşam biçiminden, Batı örf ve âdetlerinden etkilenme ve eklentilerle sürer. O zamana kadar İstanbul ailesi ve hanesinde yer almayan Batı yaşam tarzının ürünü ve parçası eşyalar, mekân düzenlemesi, örneğin salonlar, salonlarda koltuk takımları, masalı, san-dalyeli, büfeli yemek odaları, çatal bıçak takımları, yüksek karyolalı, komo-dinli, konsollu yatak takımları, piyano başta olmak üzere geleneksel musikide ve gündelik hayatta o zamana kadar yeri olmayan pek çok maddi ürün konağın gündelik hayatına girer. Batı'nın erkek modasını izlemeye çalışan beylerin yanında, hanımların giyim kuşamında

da önemli değişiklikler olur. Artık ev içlerinde, komşu ziyaretlerinde Avrupa'dan gelen hazır ya da Avrupa kumaşlarından dikilmiş geleneksel biçki ve zevkten farklı fistanlar giyilmeye başlar. 19. yy'm son çeyreğine gelindiğinde, gazeteler, dergiler konak hanımlarının feracelerinin altına giydikleri "incecik" kumaştan fistanların ve hafifmeşrep kıyafetlerin eleştirisiyle doludur. Ancak, Tanzimat ailesini geleneksel İstanbul aile tipinden farklılaştıran unsurlar, bu biçimsel değişmelerden ibaret değildir. 19. yy'da Tanzimat'la birlikte ailenin ve asıl aile içinde kadının durumuyla ilgili yoğun bir tartışma başlar. Kadının aile ve toplumdaki yeri, işlevi, haklan, eşlerin birbirleriyle ilişkileri, çocukların ve kadınların eğitimi yoğun tartışmalara konu olur. Tanzimat'ı izleyen yıllarda, 19. yy boyunca, kadının aile içindeki haklarını genişletmeye ya da güvence altına almaya yönelik, eş seçimi, evlilik kararı, evlilik yaşı vb ile ilgili bir dizi fermana rastlanır.

Kadının toplumsal hayata katılması, olabildiğince iyi eğitim görmesi, hattâ meslek sahibi olması, çalışması fikri henüz küçük örneklerle de olsa uygulama alanına geçirilmeye başlar. Kadınlara da erkekler gibi eğitim olanağı sağlayan kız rüştiyeleri (1858), Ebe Mektebi (1842), Darül Muallimat ve Kız Sanayi Mektebi (1870) ve kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 1869 tarihli Maarif-i Umumiye Nizamnamesi bu gelişmenin bazı örnekleridir. 19. yy'm ikinci yarısı boyunca üzerinde en fazla durulan konulardan biri, kadınların eğitimi, ancak eğitimli kadının iyi eş ve ana olabileceği fikridir. Eğitim görmüş kadın aile içinde baskılar ve korkular yüzünden değil, özgür karar verme yeteneği ve kendi özgüveniyle sadık ve iyi eş olabilecektir. Buna bağlı olarak kadınlarla ilgili yayınlarda artış, aile içinde okumanın -örneğin akşamları hep birlikte kitap okumak- teşviki ve özendirilmesi görülür. Yine geleneksel İstanbul ailesinde görülmeyen, hattâ ayıp sayılan eşlerin birbirlerine, babaların çocuklarına sevgi ve yakınlıklarını açıkça belirtmeleri, toplum hayatına birlikte katılmaları, ailenin kendi içinde daha yakın ilişkilere girmesi, geceleri aile içinde musiki talimleri, yabancı mü-rebbiyeler, misafir ağırlama adabına giren Batılı etkiler Tanzimat sonrası ve asıl 19. yy sonu İstanbul konak ailelerinin özellikleridir. Düşünce ve özlem olarak Batı'ya yönelen; mekân olarak eski geleneksel mahalleden kopup konak veya yalılara yerleşmiş; üretici değil tüketici, giderek mirasyedi olan; büyük bir hizmetkâr kadrosunu da konak içinde barındıran; birkaç kuşağın bir arada yaşadığı; otoritenin, bütün özgürlük akımlarına rağmen çoğunlukla bir paşa vb olan aile reisinde toplandığı, yapı bakımından geniş birleşik aile grubuna giren Tanzimat konak ailesi İstanbul'a özeldir. Bir dönemin, yaygın olmasa bile toplumsal değişmeyi etkileyen başat aile yapısını yansı-

••''••.••

Cumhuriyetin ilk yıllarında bir aile. Fes, peçe, çarşaf atılmış, şapka giyilmiş. Necdet Sakaoğlu

tır. Ancak, bu aile tipi bir yüzyıla kalmadan dağılıp tarihe karışan bir geçiş biçimi, bir tür kültürel öncüdür.

II. Meşrutiyet'in ilanını izleyen toplumsal siyasal gelişmeler içinde istanbul konak ailesinin Tanzimat'tan beri süren değişim krizi ve süreci derinleşti. 1908'in "hürriyet" belgisi aileye de yansıdı, daha doğrusu, dönemin "yeni ha-yaf'ımn ilkelerini belirleme çabasındaki Ziya Gökalp gibi ideologlarca İttihatçı bir hürriyet anlayışı çerçevesinde aileye de yansıtılmak istendi, "yeni hayat"ı kurmaya çalışırken, ittihatçılar aileyi toplumun temel birimi olarak öne çıkardılar ve devletin ilgi çerçevesi içine soktular. Artık "yeni aile" ya da daha yaygın deyimle "milli aile"den söz edilmekteydi. "Milli aile" hem Tanzimat'ın İstanbul konak ailesine ve onun getirdiği değer sarsıntısı ve çözülmesine, hem de Tanzimat ailesinin karşı kutbu ve başlıca eleştiricisi hattâ düşmanı olan İslamcı gelenekçi ulema konağı aile modeline karşıydı. Fetih'ten beri en yaygın aile biçimi olan ve değişim rüzgârlarının sürüklemesine olanak tanımadan kendi kaldırabileceği ölçülerde değişen geleneksel İstanbul ailesinin devamı durumundaki orta katman, İstanbul ailesine sunulan toplumsal çözülmeyi onu güçlendirerek aşmaya çalışan yeni bir modeldi. Milli ailenin kökleri, özellikle kadın özgürlüğü ve eşitliği açısından İslamiyet öncesi Türklerin aile kurumunda aranıyordu. Bu ailede hiçbir zaman çok karılılık olmadığı, kadının tümüyle erkeğe eşit olduğu gibi zaman zaman aşırı zorlanmış savlarla güçlendirilmeye çalışılan "milli aile" kuramında öngörülen aile biçimi, tekeşli evliliğe dayalı, üretici temel olarak ana, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aileydi. Milli aile, 1908 Meşrutiyeti döneminde toplumun belli kesimlerinde ortaya çıkan aile bunalımına bir çözüm öne-


1907 ve 1985 Yıllarında İstanbul Kentinde Hane

(Tüm Hanelerin Yüzdesi Olarak)



Bileşimleri



Hane Bileşimi 1

907

1985

Basit (çekirdek aile haneleri)





Çift

9

11

Çocuklu çift

25

60

Çocuklu yalnız ebeveyn

12

4

Karmaşık (genişletilmiş ve birkaç ailelik haneler)





Basit aile + diğerleri

18

11

Birden çok basit aile

14

4

Aile olmayanlar (çekirdek aile bulunmayan haneler)





Yalnız yaşayanlar

15

7

Çift olmayan gruplar

9

3

145

144

AİLE

1985'e ait veriler o yılın İstanbul genel sayımının yüzde 3'lük bir örneklemesinden hesaplanmıştır. Sapmaları önlemek için aile ferdi üstesi tam olmayan haneler hesaba katılmamıştır. 1907'ye ilişkin veriler ise Duben ve Behar'ın İstanbul Haneleri adiı çalışmasından alınmıştır. (Sayılar yuvarlatılmışür.)

1937'de Tokatlıyan Oteli'nde bir düğün. Zamanın Batıcı, alafranga ailesi.

Sebatı ve Joaillier'in bir fotoğrafı M. Baha Tanman

dırılmışsa da kadına ailede geniş haklar tanıyan özüyle, dönemin havasını yansıtmaktaydı. Ziya Gökalp'in ideologlu-ğunu yaptığı "milli aile" modeli, İttihatçıların resmi aile görüşü olarak yansısa da, Cumhuriyet sonrasının, orta katman istanbul ailesinin bu aile modeliyle büyük benzerlikler gösterdiği ortadadır.

Cumhuriyet sonrasında gerçekleştirilen bir dizi toplumsal-hukuksal reform ve ekonomik, toplumsal, kültürel değişme, genel olarak aileyi, özel olarak da İstanbul ailelerini etkileyip yeniden biçimlendirdi. Hızlanan toplumsal, sınıfsal katmanlaşma ve farklılışma, artık belli bir tip İstanbul ailesinden söz etmeyi büsbütün güçleştirir hale geldi. II. Dünya Savaşı öncesinde, 1930-1940'larda bütün toplumsal kurumlar gibi ailedeki yapısal değişme de Tanzimat sonrasındaki kadar köklü oldu. Artık hızlı değişimin taşıyıcısı ve itici gücü, konak aileleri değil, ilk önemli servet birikimlerim sağlamaya başlayan yerli burjuva aileleriydi. Alafrangalaşma, Avrupailik, Batılılaşma gibi özlemler Tanzimat sonrasında olduğu gibi yine gündemdeydi ve bu tip aileler yine, İstanbul ailelerinin dinamik ama küçük bir azınlık kesimini oluşturuyordu. Buna karşılık "milli" ya da "yeni aile" tipinde ifadesini bulan aile biçimi ve yapısı İstanbul'un en yaygın orta katman aile tipinde bu defa Cumhuriyet ailesi olarak sonıutlaşıyor-du. Çekirdek aile olma özelliğiyle modern aileyle benzeşen ama geleneksel orta katman İstanbul ailesinin değerlerini korumayı sürdüren bir aile tipi de, Cumhuriyet ailesinin yapı olarak benzeri ama ideolojik-kültürel açıdan ve değerler sistemi açısından karşıtı olarak

toplumda yerini aldı. Bu ikilem günümüz İstanbul ailesine kadar varlığını korudu. Ancak İstanbul'un, iç göçlerle hem nicel, hem nitel olarak derinden değişen demografik yapısı içinde, bu geleneksel ailenin değerleri, günümüze doğru gelindiğinde, İstanbul'a kırsal kesimlerden gelen ve yeni oluşan gecekondu semtlerine yerleşen ailelerce benimsendi.

Bibi. Ziya Gökalp, "Aile Ahlâkı", Yeni Mecmua, S. 12-17, İst., 1917; Yeni harflerle basım: Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. III; İlber Ortaylı, "Osmanlı Toplumunda Aile", Türkiye'de Ailenin Değişimi, Ankara 1984; Alan Duben "19. ve 20. yy'da Osmanlı Türk Aile ve Hane Yapıları", Türkiye'de Ailenin Değişimi, Ankara 1984; Alan Duben, "Türkisch Families and Households in Historical Perspective", Journal of Family History, 10 (1985); A. Duben, "80 Yıl Önce İstanbul'da Aile Hayatı", Tarih ve Toplum, S. 50; Alan Duben-Cem Behar, "istanbul Ha-useholds", Cambridge, Türk Aile Ansiklopedisi, Ankara, 1991; Birsen Gökçe, "Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir İnceleme", Aile Yazılan, Ankara, 1991; Ahmet Tabakoğlu, "Osmanlı Toplumunda Aile", Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. I, Ankara, 1992; ismail Doğan, "Tanzimat Sonrası Sosyo Kültürel Değişmeler ve Türk Ailesi", Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. I, Ankara, 1992; Ekrem Işın; "Tanzimat Ailesi ve Modern Adab-ı Muaşeret", Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. I, Ankara, 1992; Zafer Toprak, "İkinci Meşrutiyet Döneminde Devlet. Aile ve Feminizm", Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. I, Ankara, 1992; M. Akif Aydın, "Osmanlılarda Aile Hukukunun Tarihi ve Tekâmülü", Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. II, Ankara, 1992; Nüket Esen, "Türk Ailesindeki Değişmenin Romanımıza Yansımaları", Sosyo Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, c. II. Ankara. 1992.

İSTANBUL


Günümüzde İstanbul Ailesi

Haneler, bir ya da birden çok aile grubundan oluştuğundan aile ve hane, genellikle bir arada ele alınan kavramlardır. İstanbul hanelerinin hemen tümü, aralarında kan ya da evlilik bağlan olan kişilerden meydana gelmiştir. Hane bir yaşama düzenini ifade eder; yurt, otel, kışla, özel tıbbi ya da diğer kurumlarda topluca kalan kişileri içermez. 1985 verilerine göre İstanbul nüfusunun yüzde 95'i bir aile hanesi biçiminde yaşamaktadır.

Daha eski dönemlerde İstanbul'da aile haneleri çoğu kez hizmetkârları ve cariye, evlatlık gibi sürekli üyeleri de içerirdi. Bu tür haneler şimdi çok azalmıştır. Bugün ailelerin gereksinim duyduğu kişisel hizmetler, çocuk bakımı ve ev işleri, kendi ayrı haneleri olan gündelikçiler tarafından karşılanmaktadır. Hizmetkâr ve cariye, evlatlık vb dışında, başka akrabalar olmaksızın yalnız yaşayan çekirdek aile, en azından 20. yy'ın başından beri İstanbul'da egemen hane biçimi olmuş, bu biçim zaman içinde önemini artırarak 1985 yılına gelindiğinde tüm ailelerin yüzde 75'ine ulaşmıştır, (bak. Tablo)

Evliliğin ve ailenin evlilikle yeniden üretiminin, gerek değer olarak gerekse uygulamada güçlüce benimsendiği ve akrabalarla kişisel desteği ve etkileşimi yitirmeden ayrı yaşama koşullarının olanaklı olduğu toplumlarda, nüfusun yüksek bir oranının çekirdek aile hanelerinde yaşaması olağandır. Örneğin, Doğu Akdeniz'de bir diğer kent olan Kahi-re'de, İstanbul'daki yüzde 75'e karşılık, hanelerin yüzde 73'ü basit çekirdek aileden oluşmaktadır. İngiltere ve Wales gibi Avrupa ülkelerinde ise bu oran yalnızca yüzde 53'tür ve çekirdek hanelerin hemen hemen yarısı çocuksuz çiftlerdir.

İstanbul ailelerinde, ölüm oranlan çıktıktan sonra aşağı yukarı her kuşakta ebeveynlerin yerini alacak düzeyde bir ortalama doğum oram gözlenmektedir. 1990 yılı için yapılan tahminlere göre, doğurganlık yaşındaki kadın başına, ortalama 2,2 çocuk düşmektedir. Ortalama doğurganlık oram, en azından son 40 yıldır, üç çocuk ya da daha az olmuştur. İstanbul'a yönelen çok sayıda iç göçmen kimi dalgalanmalara neden olmuşsa da, kent ortalaması hep üç doğumun altında kalmıştır. Duben ve Behar, bebek ve çocuk ölümlerinin şimdikinden çok daha yüksek olduğu 1907'de bile İstanbul ailelerinin 3,7 çocuk dolayında bir doğurganlık oranına sahip olduklarını göstermektedirler. Demek ki, çeşitlilik gösteren bir nüfusta, ortalama olarak küçük aile normu çok uzun bir süredir vardır ve fiilen uygulanmaktadır.

İstanbul'da evlilik hemen hemen genel kuraldır. Hiç evlenmeyen erkek ve kadınların oranı yüzde 3'ten azdır. Buradaki tek dalgalanma erkek ve kadınların ilk evlenme yaşında olmuştur. Erkekler için bu yaş yaklaşık 24, kadınlar için ise 21'dir. Görüldüğü gibi çekirdek

aileler yirmili yaşların başında oluşmaktadır. Kadınlar için durum 1907'de de fazla farklı değildi: 1940'lar öncesinde kadınlar ilk evlilik yaşında yaklaşık üç yıllık bir yükselme dönemi yaşamışlar, sonra yeniden daha önceki 21 yaşına dönmüşlerdi. 20. yy'ın başlarında erkekler çok geç, neredeyse 30 yaşında evlenirlerken ilk evlenme yaşları sürekli düşmüştür.

Evlenme yaşının düşmesine çoğu kez iki yorum getirilmektedir: Birincisi, 1940'lardan sonra özellikle yoğun olan iç göçün İstanbul'a erken evlenme niye-tindeki genç insanları getirdiği ya da bunların önceden evli oldukları, bu durumun da kent için ortalama evlilik yaşını düşürdüğüdür. Diğeri ise, 1950'ler-den sonra iktisadi koşulların iyileştiği, böylece genç yetişkinlerin bağımsız bir aile oluşturmanın sorumluluklarını daha erken üstlenebildikleridir.

Evlilik yaşındaki düşüşün İstanbul'da evlilikdışı kadın erkek birlikteliklerine karşı toplumsal yaptırımların bugüne dek sürmesini sağlayan bir etken olduğu kuşkusuzdur. Erken evliliklerin doğum oranlarını artırmaması da dikkat çekicidir. İstanbullu çiftler, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, doğurganlığı etkin biçimde kontrol etmektedirler (bak. aile planlaması).

Öte yandan, genel kanıya karşın, İstanbul'da ortalama hane nüfusunda bir azalma olmamaktadır. Böyle bir kanının nedeni, herhalde, İstanbul'da çekirdek ailelerin yaygınlığı ya da tek kişilik haneler ve çocuksuz çiftlerde gözlenen artışın gelecekte hane nüfusunun azalmasına yol açabileceği düşüncesidir. 1985'te, tabloda gösterilen her kategorideki hanelerin ortalama büyüklüğü 1907'den daha yüksektir (çocuksuz çiftler ve yalnız yaşayanlar hariç). Genel ortalamada 1907'de (hizmetkâr, besleme ve evlatlıklar dahil) 3,6 olan hane büyüklüğü bugün 4,0 kişidir. Bu artışın başlıca nedeni, ortalama yaşam süresinin yükselmesi, ölüm oranının düşmesidir. Tüm aile fertlerinin daha uzun ya-

şaması halinde aile devresinin herhangi bir aşamasındaki ortalama büyüklük de büyük olasılıkla daha yüksek olmaktadır. Bütün Türkiye nüfusu gibi, İstanbullu ailelerde de yaşlı kişilerin sayılarında bir artış gözlenmekte, bu da aile biriminin nüfusunun artmasına yol açmaktadır.

İstanbul aileleri arasında gözlenen farklılıkların başlıca kaynaklarından biri onların kökenleri, yani doğuştan İstanbullu ya da Türkiye'nin başka bir bölgesinden ya da yabancı ülkelerden göçmüş olup olmadıklarıdır. Günümüz İstanbul'unda hane reislerinin yalnızca yüzde 18'i İstanbul'da doğmuştur. Geri kalanın yüzde 7'si yabancı ülke doğumlu, diğerleri ise Türkiye'nin diğer yöre-lerindendir.

Göçle gelmiş olanlarda, basit çekirdek ailelerden çok, karmaşık aileler kurma eğilimi yüksek olmakla birlikte, bu konuda İstanbul kökenli aile reisleri ile aralarındaki farklılıklar ancak 50 yaşın üstündeki grupta istatistik açıdan önem taşımaktadır. İstanbul dışı kökenli genç göçmen aile reislerinin, özellikle de çocuk doğurma ve yetiştirme yaşlarında olanların basit çekirdek aile hanesinde yaşama olasılığı, İstanbul doğumlu aile reislerininkinden farklı değildir. Bu sonuç, göçmen ailelerin, gençken köklü ve yerleşmiş İstanbul modelleri ile uyumlaşma, ancak aile devresinin olgun bir aşamasında, sorumlulukları üstlenebilecekleri dönemde de, akrabalarını haneye katarak onlara aile desteği verme eğilimlerinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Kendi çekirdek aile birimlerine ek olarak yanlarında yaşayan akrabaları bulunan İstanbul doğumlu aile reislerinin oranı, bütün yaş grupları için yüzde 15'in üstündedir.

İstanbul'da farklı hanelerde yaşayan akrabalar arasında aile destek sistemleri hâlâ güçlüdür. Birlikte yaşama, evliliklerin ilk dönemleri ile bebeklerin doğumu ve yetiştirilmesi dönemlerinde yoğunlaşmaktadır. Karmaşık aile ortamın-



Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin