I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə36/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   129

AİLE PLANLAMASI

da yetiştirilen bebeklerin oranı göçmen ailelerde yüzde 26, İstanbullu ailelerde yüzde 20'ye varmaktadır. Çocuklar büyüyüp kardeşler gelince bu oranlar düşmekte, çünkü aileler kendi ayrı evlerine taşınmaktadırlar.

İstanbullu ailelerin yaşlanan ebeveynlerini aile hanelerine alıp almayacakları ve giderek yaşlanan nüfusun, ilerde çocuklarının yanında barınıp barınmayacakları henüz belli değildir. İstanbul doğumlular arasında en yaygın model, yaşlıların tümüyle elden ayaktan düşünceye kadar yalnız yaşamaya devam etmeleri, ancak çocuklarından çeşitli biçimlerde destek almalarıdır. Bu konuda geleceğe dönük tahminler ilerde büyük bir talep artışı olacağım gösterdiğinden, bağımsızlıklarını korumak isteyen ya da profesyonel bakıma gerek duyan yaşlılara yardım edecek kurumsal sistemlerin geliştirilmesi ciddi bir sorundur.

Bibi. A. Duben-C. Behar, İstanbul Haneleri: Evlilik, Aile ve Doğurganlık: 1880-1940, İst., 1991; G. Gökçay-F. Shorter, "İstanbul'da Kim Kimle Yaşıyor", Neıv Perspectives on Turkey, c. 9, 1993; Devlet İstatistik Enstitüsü, Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri, İstanbul İli, Ankara, 1985, 1990.

FREDERIC SHORTER



AİLE PLANLAMASI

Gebeliği önleyici yöntemler kullanarak doğurganlığın denetlenmesine "aile planlaması" denir. 1965'te yürürlüğe giren bir yasa ile çiftlere doğuracakları çocukların sayısı ve zamanını denetleyebilme hakkı verilmiştir. Bellibaşlı gebeliği önleyici yöntemler, erkeği ya da kadını kısırlaştırma ameliyatları, rahim içi araç, kadına ağızdan ya da enjeksiyon ve benzeri yolla verilen suni hormonlar, prezervatif, diyafram, vajinal tablet, takvim (doğurgan dönemi belirleme), geri çekme, lavajdır. 1983'te yürürlüğe giren ek bir yasa ile kürtaj yaptırmak da "aile planlaması" yöntemi olarak benimsenmiştir. Aile planlaması yasa ve uygulamasının temel amacı, hızlı nüfus artışını düşürerek kalkınma sorunlarını hafifletebilmektir. Ayrıca, az sayıda doğumun bebek ve ana ölümlerini azalttığı da bir gerçektir.

Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet sonrasında 1950'lere kadar, ölüm oranının yüksek olması nedeniyle nüfus yavaş artmaktaydı. Nüfusun yavaş artması o dönemlerdeki emek yoğun üretim koşullarında, ekonominin önemli bir sorunuydu. Doğumların azalması devletin tercih etmediği bir durumdu; bu yüzden devlet, gebeliği önleyici yöntemleri tanıtıcı eğitim ve hizmet vermiyor, aksine, kürtaj ve gebeliği önleyici yöntem kullanmak yasaklanıyordu.

Bu yasaklara rağmen, İstanbul halkı, eskiden beri doğurganlığını ciddi biçimde denetlemiş, kentin nüfusu, doğurganlıktan çok göç yoluyla artmıştır. 19. yy'ın sonu ve 20. yy'ın başında İstanbul'daki



AKA GÜNDÜZ

146

147 AKARCA MESCİDİ VE TEKKESİ

Müslüman aileleri inceleyen A. Duben ve C. Behar bu yıllarda İstanbul'da doğurganlığın oldukça düşük olduğunu ve bu açıdan İstanbul ailelerinin Anadolu'dan çok Avrupa toplumlarındaki ailelere benzediklerini göstermişlerdir. Bu çalışmada, 1907 nüfus sayımı sonuçlarından yararlanılarak ortalama doğurganlık oranının (ODO) 3,88 olduğu bulunmuştur. Kadın başına ortalama dörtten az doğumun olması çiftlerin doğurganlıklarını denetlediklerini göstermektedir.

20. yy'ın başında, İstanbul ailelerinin çoğunlukla "geri çekme" yöntemi ile korundukları ve istenmeyen gebeliklerde kürtaja çok sık başvurdukları anlaşılmaktadır. Lavaj da oldukça yaygın bir yöntemdir. Prezervatif ise, bilinmekle birlikte, tercih edilen bir yöntem değildir. O dönemlerde dünyada yaygınlaşmaya başlayan diyafram İstanbul'da bilinmemektedir.

20. yy'ın ortalarında İstanbul'da doğurganlık düzeyi daha da düşmüştür. 1945'te, biraz da II. Dünya Savaşı'nın kötü yaşam koşullarının etkisiyle, ortalama doğurganlık oranı, İstanbul ve İzmir illeri bir arada, 2,41 çocuk olarak tahmin edilmektedir. Bu tarihten sonra, doğurganlık düzeyi biraz artarak, ODO 3 çocuk civarında olmak üzere, 1980'le-re kadar istikrarlı bir seyir takip etmiş, sonra biraz azalarak 2 çocuk civarına gelmiştir.

Aile planlaması konusunda bütün İstanbul İli için yapılmış bir araştırma yoktur. Türkiye çapındaki araştırmalarda İstanbul ili için ayrı hesaplamalar da yapılmamış; İstanbul, batı bölgesinde ya da büyük kentler grubu içinde ele alınmıştır. İstanbul'un ancak belli bir yöresini temsil eden yerel araştırmalar, büyük ölçüde alt gelir gruplarına yöneliktir. Özetle, İstanbul'un bütününün ve özellikle doğurganlıkları çok düşük bir düzeyde olan üst-orta gelir gruplarının aile planlaması uygulamaları bilinmemektedir. Elde bulunan kısıtlı bilgiye dayanarak İstanbul'da çiftlerin yaklaşık dörtte üçünün gebeliği önleyici yöntem kullandıkları hesaplanmıştır.

Yerel araştırmalar, birbirleri ile tutarlı bir biçimde, ailelerin, tıpkı yüz yıl öncesinde olduğu gibi, en çok geri çekme yöntemine rağbet ettiklerini ve kürtaj yaptırdıklarını göstermektedir. Rahim içi araç kullanan kadınların oranı da bütün Türkiye'de olduğu gibi geri çekmeden sonra ikinci sırada yer almaktadır.

İstanbul'da doğurganlıklarını düşük düzeyde tutmasını başaran çiftler, bu konuda devletten ve tıp sisteminden fazla yararlanmamaktadırlar. Zira aile planlaması hizmetleri açısından burası öncellikli bölgeler arasında değildir. İstanbul'da otuz bir Ana-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması (AÇS/AP) Merkezi halka gebeliği önleyici yöntemler hakkında yardımcı olmaktadır. Ayrıca seksenden fazla hastane ve sağlık kurumunun yalnızca sekizinde aile planlaması kliniği vardır. Bunlar arasından ancak dördün-

de, isteğe bağlı kürtaj yaptırma hizmeti, yine dördünde, sağlık personeline aile planlaması konusunda sertifikalı eğitim hizmetleri verilmektedir. İlin nüfusu dikkate alındığında bu klinikler ve AÇS/AP merkezleri sayıca çok yetersizdir.

İstanbul'da Sağlık Bakanlığı'mn dışında aile planlaması ile ilgili hizmet araştırması yürüten kamu kurumları, İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü ve İstanbul ve Marmara üniversitelerindeki Halk Sağlığı ana bilim dallarıdır. Ayrıca Türkiye Aile Planlaması ve Sağlığı Vakfı, İnsan Kaynağını Geliştirme Vakfı ve Aile Planlaması Derneği gibi özel vakıf ve dernekler de aile planlaması konusunda çalışmalar ve araştırmalar yürütmektedir. Ancak bu gönüllü kuruluşlar çoğunlukla tüm ülkeyi hedef alan çalışmalar yapmakta, Sağlık Bakanlığı'mn çalışmaları dahil, aile planlamasına ilişkin hizmet araştırmaları, genellikle uluslararası kuruluşların mali desteği ile yürütülmektedir. Bibi. F. C. Shorter-M. Macura, Türkiye'de Nüfus Artışı (1935-75) Doğurganlık ve Ölümlülük Eğilimleri, Ankara, 1983; A. Du-ben-C. Behar, İstanbul Households, Family and Fertility, 1880-1940, Cambridge, 1991; A. Bulut-N. Uzel-T. Kutluay-O. Neyzi, "Expe-riences of a Health Team Working in a New Urban Settlement Area in İstanbul", Journal of Community Health, XVI/5, (1991).

FERHUNDE ÖZBAY



AKA GÜNDÜZ

(1886, Selanik - 7 Kasım 1958, Ankara) Hikâye ve roman yazarı. Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirdi. Paris'te bir süre güzel sanatlar öğrenimi gördü. 1909'da İstanbul'da gazeteciliğe başladı. İstanbul işgal edildiğinde Malta'ya sürüldü. 1932-1946 yılları arasında Ankara milletvekili oldu.

Milli Edebiyat akımı temsilcilerinden olan Aka Gündüz yer yer çok gerçekçi sahnelerle örülü, ama çoğu kez üslup özenlerinden uzak, popüler edebiyatın niteliklerine yatkın hikâye ve romanlarında, "bir hayat yüksekokulu" diye tanımladığı Anadolu'yla İstanbul'u kıyaslama yoluna gitmiştir. Başlıca romanları arasında sayılabilecek Tang-Tan-go(1928), Bir Şoförün Gizli Defteri (1928), Kokain (1933), Çapraz Delikanlı (1938), Zekeriya Sofrası (1938) ve Bir Kızm Masalı'ndu (1954) bu kıyaslamanın izdüşümlerini yakalamak olasıdır.

Aka Gündüz, hikâye kitabı Bu Toprağın Kızlarinda. (1927) İstanbullu dört genç kızı odak alıyor, daha o zamanlar, eski payitahtın sefih ve düşkün bir ahlakı temsil ettiği kanısına varıyordu. İlk iki hikâye, "Sokak" ve "Salon", adlarından da anlaşılacağı gibi yoksul ve zengin çevrelerin hayatlarım dile getirmekte; İstanbul'un fuhuş bataklarına eğilmektedir. Bir Şoförün Gizli Deften, taksi şoförü Erol'la paşa kızı Çiler'in aşk macerası çerçevesinde, 1920'ler İstanbul'undan çok renkli sahnelerle bezenmiştir. Beyoğlu, o zamanın modern apartmanlı Taksim'i, ahşap konaklı Şiş-

li'si, gözde bir semt olan Nişantaşı, bir yandan da İstanbul'un Müslüman dünyasını simgeleyen Fatih, Karagümrük, zaman zaman Adalar, Boğaziçi gibi sayfiye semtleri romanın toplumsal coğrafyasını oluşturur. Romancı, bu semtleri, daha çok yaşama biçimleri açısından tasvir etmiş, oralarda yaşanılan hayatları yansıtmıştır. İstanbul yine ahlaki çöküşün beşiğiyken Erol'un iz sürdüğü Anadolu, bu ahlaki çöküşe bir yanıt gibi gösterilmiştir. Bununla birlikte şehrin sorunlarına ilişkin ilginç saptayımlara yer verilmiştir: Çamlıca "bir vebalı eve, bir koleralı gemiye" dönmektedir; Üsküdar, "bit düşmüş tavuk kümesinden daha ıssız, daha bakımsız"dır; sokakları kabak çekirdeği kabuğundan geçilmeyen Adalar'a yirmi iki yıl önce su gelecek denmiş, su sorunu bir türlü çözülememiştir... Kokairide olduğunca bu romanda da "fino" denilen esrarlı sigarayla kokain 1920'ler İstanbul'unda hem yüksek tabakanın, hem de ayaktakmıı-nın rağbet gösterdiği uyuşturuculardır.

Dans tutkunu Çapraz Delikanlı Okan, adını verdiği romanda, o yılların İstanbul'unu eğlenceler, suareler, balolar dünyasıyla yansıtır. Tango, fokstrot, bluz, vals, çarliston bu çevrelerin gündemindedir. Batılılaşmayı yanlış değerlendiren İstanbul, romancının anlatımıyla, toplumsal endişelerden uzak, birtakım karanlık para işlerinden kazançlı, vur patlasın çal oynasın yaşamaktadır. İşin tuhafı, 1938 basımı Çapraz Deli-kanliâası 1954 basımı Bir Kızın Masa-/î'na, romancının bu kente bakışı hemen hiç değişmeyecek; İstanbul bir salonlar, barlar, arka sokaklar, randevuev-leri kenti özelliğiyle nitelendirilecektir.

Aka Gündüz ayrıca dergilerde, gazetelerde kalmış, bir kitapta henüz derlenmemiş yazılarında İstanbul'un ilginç kişilerinden, semtlerinden, meslek dallarından sıkça söz açmıştır. Bibi. S. N. Ergun, Aka Gündüz-Hayatı, Eserleri, ist., 1937; M. N. Ozon, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, ist., 1941; H. Yücebaş,'Sotem Cepheleriyle Aka Gündüz, İst., 1959.

SELİM İLERİ

AKAKİOS

(?, ? - 489, Konstantinopolis [istanbul]) Patrik (472-489). Bu görevden önce Bizans başkentinde Zotikos Yetimhanesi'-nin yöneticiliğini yapıyordu.

Patriklik döneminin en ciddi sorunu monofizitlik akımı (bak. Halkedon Kon-sili) etrafında gelişen çekişmeler oldu. Bizans İmparatorluğu'nun özellikle doğu eyaletlerinde yaygın olan ve Halkedon Konsili (451) tarafından yasaklanan monofizitlik, Akakios'un patrikliğinin ilk yıllarında tahtı kısa bir süre için zor yoluyla ele geçiren İmparator Basiliskos (hd 475-476) tarafından yeniden tanınmıştı. Başkent halkının büyük çoğunluğundan tepki gören bu olay sırasında Akakios, Aziz Daniel Stylites(->) ile birlikte, monofizit-lere karşı mücadelenin başını çekti. Mücadeleler sürmekteyken çıkan büyük bir

yangın ise başkentte birçok kitap ve değerli sanat eserinin yanmasına yol açtı.

Ancak bir süre sonra Bizans kilisesinin diğer Doğu kiliseleriyle dayanışma halinde olması yönünde bir siyaset benimseyen Akakios, bu arada monofizit İskenderiye patriğine karşı Roma kilisesiyle girdiği ittifaktan vazgeçti ve 482'de İmparator Zenon'un isteği üzerine, Halkedon Konsili taraftarlarıyla monofizit-ler arasında uzlaşma arayan bir bildiri (Henotikoji) yazdı. Bu bildiri, imparatorluk dahilinde her iki tarafı da tatmin etmediği gibi, Papa tarafından da reddedildi, daha sonra da, Roma ile Konstantinopolis kiliselerinin bölünmelerine sebep olan ve Akakios'un adıyla anılan bir mezhep hareketini doğurdu. Başkentte ise 5. yy'ın ortasından beri mo-nofizitlikle mücadelenin merkezi olan Akoimetoi ("Uykusuzlar") Manastırı bu yöndeki faaliyetlerin odak noktası olarak varlığını sürdürdü.

Akakios'un patrikliği ve takip ettiği dini politika genelde başarısızlıkla so-ııuçlandıysa da, dönemin olayları Konstantinopolis Kilisesi'nin diğer kiliseler karşısında önem ve etkisinin artmasına işaret eder.

Bibi. E. Schwartz, Puhlizistische Sammlun-gen zum acacianischen Schisma, Münih, 1934; E. Marin, Dictionnaire de theologie cat-bolique, l, 1935, s. 288-290; W. H. C. Frend, "Eastern Attitudes to Romo during the Acaci-an Schism", Studies in Church History, XIII, (haz. D. Baker), Oxford, 1976, s. 69-81.

NEVRA NECİPOĞLU

AKALIN, BESİM ÖMER

(1861, istanbul - 19 Mart 1940, Ankara) Hekim. Ömer Şevki Paşa'nın oğludur. 1885'te Mekteb-i Tıbbiye-i Şaha-ne'yi (Askeri Tıbbiye) yüzbaşı rütbesiyle bitirdi. Aynı yıl fenn-i kıbale (doğurtma bilgisi) muallim muavinliği (doçent) sınavını kazanarak akademik hayata gir-

Besim Ömer Akalın

tettv Arşivi

di. 1887'de uzmanlık öğrenimi için Paris'e gitti. 1891'de İstanbul'a dönüşünde Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane fenn-i vilade (obstetrik-döğum bilgisi) muallimliğine (profesör) getirildi. 1892'de İstanbul'daki ilk doğum kliniği olan Viladetha-ne'yi(->) kurdu. 1895'te müdürlüğüne atandığı Ebe Mektebi'ni modern bir okul durumuna getirdi. 1896'da seriri-yat-ı viladiye (doğum kliniği) muallimi oldu. Bu çalışmaları ona kısa zamanda İstanbul'un en tanınmış kadın-doğum hekimi olarak büyük ün kazandırdı. Rütbesi de paşalığa yükseldi.

Akalın 1909'da Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıbbiye) ile Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'nin (Askeri Tıbbiye) birleştirilmesi ile Haydarpaşa'da kurulan tıp fakültesine bağlı olarak Kadırğa'da ikinci bir doğum kliniği ve ebe okulu açtı. Bu klinik ve okul 1928'de Haydarpaşa'ya taşınmış, buradaki klinikle birleşmiştir.

Akalın 19l4'te tıp fakültesi dekanlığına seçilmiş, 1919-1923 arasında da darülfünun emirliği (rektör) yapmıştır. Mütareke dönemine rastlayan bu görevi sırasında işgal kuvvetlerinin üniversiteye girmesine izin vermemiştir. 1933'te emekli olduktan sonra 1935 ve 1939'da iki dönem milletvekili seçilmiş, bu görevi dolayısıyla bulunduğu Ankara'da ölmüştür. Kabri İstanbul'da Merkezefen-di Mezarlığı'ndadır.

Kadın-doğum hekimliği yanında, çocuk hekimliğinin kurulmasına, hemşireliğin ve hastabakıcılığın bir meslek olarak gelişmesine büyük katkılarda bulunan Akalın 1917'de Himaye-i Etfal Ce-miyeti'nin (Çocuk Esirgeme Kurumu) kurulmasında da rol oynamıştır. Hilal-i Ahmer Cemiyeti'nin (Kızılay) 1911'de yeniden düzenlemesine de öncülük etmiştir. 1918'de Veremle Mücadele Osmanlı Cemiyeti'nin başkanlığına getirilmiştir. Verem Tehlikesi Veremle Mücadele (1919) adlı risalesi Türkiye'de veremle savaş alanında yayımlanmış ilk broşürdür.

Akalın halkın sağlık konularında eğitilmesine büyük önem vermiş, sağlıklı çocuk yetiştirmek, dişlerin korunması, zayıflık ve şişmanlık, tütün, içki, deniz banyoları, kaplıcalar ve ilkyardım gibi birçok konuda kitaplar yayımlamıştır. Halkın koruyucu hekimliğe ilgisini çekmek için Nevsâl-i Afiyet (1899-1904, 4 kitap) adlı yıllıklar çıkarmış, gazete ve dergilerde çok sayıda makale yayımlamıştır. Mesleki kitaplarının sayısı da elliyi aşkındır.



Bibi. Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti Salnamesi, İst., 1329-1.331, s. 31, 35; A. Süheyl (Ünver), "Besim Ömer Paşa ve Doğum Tarihi", Tedavi Seririyatı ve Laboratuarı, II, no. 6 (1932); Feridun Neşet (Frik), "Prof. Dr. Besim Ömer Paşa'nın 70'inci Yıldönümü Münasebetiyle", Tedavi Notlan, VIII, no. 9 (1933), s. 249-250; Â. M. Özden, "Besim Ömer Akalın, " Tedavi Kliniği ve Laboratuarı, X, no. 37 (1942); Gövsa, Türk Meşhurları, 71; İSTA, I, 497-498.

NURAN YILDIRIM



Necip Akar

Turhan Baytop

AKAR, NECİP

(1904, Halep - 18 Haziran 1957, İstanbul) Eczacı. 1924'te İstanbul Eczacı Mektebi'nden diploma aldı. Yeniköy'de eczane (Merkez Eczanesi) açtı. 1927'de ağabeyi Cemil Akar ile ortak olarak diş macunu üretimine başladı. Ürettiği macuna "Necip Bey Diş Macunu" adını vermişti. Bu isim sonradan "Radyolin Diş Macunu" olarak değiştirilmiştir. 1935'te "Gripin" adını verdiği ağrı kesici bir kaşenin ruhsatını aldı. Necip ve Cemil Akar kardeşler tarafından Radyolin Laboratuvarı'nda (Bahçekapı, Mimar Vedat Caddesi) üretilen bu iki müstahzar, yapılan etkili tanıtım çalışmalarıyla yurt düzeyinde büyük üne kavuşmuştu.

Necip ve Cemil kardeşlerin ortaklığı 1950'de sona erdi, Cemil Bey Radyo-lin'i, Necip Bey ise Gripin isimli prepa-ratı aldı ve Cağaloğlu'nda (Cemal Nadir Sokağı, no. 1) kurduğu "Gripin Labora-tuvarı"nda (Gripin İlaç AŞ) bu ilacı üretmeye devam etti. Daha sonra yapım iznini aldığı "Opon" isimli ilaç da bu la-boratuvarda üretilmiştir.

Necip Akar ilaç yapımından sonra temizlik malzemeleri üretimine geçmiş, "Puro" tuvalet sabunu ve "Fay" temizlik tozu ürünleri ile bu alanda büyük bir gelişme ve başarı sağlamıştır.

Bir deniz kazası sırasında, arkadaşlarını kurtarmak isterken boğularak ölmüştür.

TURHAN BAYTOP

AKARCA MESCİDİ VE TEKKESİ

Beyoğlu İlçesi'nde, Cihangir-Akarca semtinde, Kılıçalipaşa Mahallesi'nde, İl-yas Çelebi Sokağı ile İlyas Çelebi Camii Sokağı'nm kavşağında yer almaktadır.



Bulunduğu semtin adı (Akarca) ile anılan bu mescit-tekke Kalyoncular Defterdarı İlyas Çelebi tarafından yaptırılmıştır. T. Öz, İstanbul Camileri'nde 16. yy'da inşa ettirildiğini yazmaktadır. Ne var ki, İstanbul'daki hayır eserlerinin

AKARCA MESCİDİ VE TEKKESİ 148

149

AKARETLER































1 1

— ı ı





t— J



L_J

























i



















Ö











T

























1







H

ö









































K ^

)





B

H















T

























JL



Akarca



^3G





















Tekkesi



X/fv\^





















tevhidhanenin













0

1



2

3

m

plam. M. Baha Tanman,

























1983

Akarca Mescidi ve Tekkesi

M. Baha Tamnan, 1993

tarihçelerine ilişkin temel kaynaklarda bu hususta bilgi bulunmadığı gibi yapının inşa tarihini veren bir kitabeye de rastlanmamaktadır. Ayrıca İlyas Çele-bi'nin, mihrap duvarı önünde bulunan mezar taşı da tarihsizdir.

İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü'nde-ki 1341/1925 tarihli Esâmi-i Tekâyâ Def-fen'nden E. Hakkı Ayverdi'nin naklettiği bir kayıtta, Şeyh Veli Efendi adında bir şahsın Tophane'de llyas Çelebi Ca-mii'ne meşihat koydurduğu bildirilmektedir. Diğer taraftan, Celvetîliğin piri Aziz Mahmud Hüdâyî'nin (ö. 1628) halifelerinden, "Ehl-i Cennet Efendi" olarak anılan Şeyh Mehmed Fenâyî Efendi'nin (ö. 1664), mürşidinin vefatı üzerine (1628), görevli olarak bulunduğu Simav'dan İstanbul'a geldiği, doğduğu semt olan Tophane'de yerleşerek, Hü-dâyî Âsitanesi'ne postnişin olduğu tarihe (1057) kadar burada münzevi bir hayat sürdüğü, bu arada İlyas Çelebi (Akarca) Mescidi'nde kürsü şeyhliği yaptığı, kendisinden sonra, Aziz Mahmud Hüdâyî'nin diğer bir halifesi olan Tophaneli Şeyh Veli Efendi'nin (ö. 1697) bu görevi devraldığı bilinmektedir. Böylece, Akarca Mescidi'nde 17. yy'm ikinci çeyreğinde Celvetîlerin faaliyet göstermeye başladıkları, 1657'den az sonra da Şeyh Veli Efendi'nin, söz

konusu mescide meşihat koydurmak suretiyle bu faaliyete resmiyet kazandırdığı anlaşılmaktadır.

Celvetîliğe bağlı olarak tesis edilen, "İlyas Tekkesi" veya "İlyas Efendi Tekkesi" olarak da anılan Akarca Tekkesi, muhtemelen 18. yy'm birinci yarısında Kadirîlere intikal etmiş, mescidin imamı olan Mustafa Efendi (ö. 17ö3'ten az sonra), Kasımpaşa'daki Muabbir Tekke-si'nin şeyhi Ali Vahdî Efendi'den (ö. 1763) hilafet almıştır. II. Mahmud'un kızı Saliha Sultan'ın 1834'teki düğününe davet edilen Celvetî şeyhleri arasında "Tophane'de, Akarca'da Akarca Tekkesi Şeyhi el-Seyyid Sadullah EfendF'nin adı geçmekte, tekkenin tekrar Celvetîliğe avdet ettiği anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonraya ait tekke listelerinde de Akarca Tekkesi Celvetî olarak gösterilmiştir. Ancak, çocukluğunda bu civarda oturmuş olan ve babası ile Akarca Tekke-si'ne birçok defa gittiğini söyleyen İ. Hüsrev Tökin burada, tekkelerin kapatılmasından önceki yıllarda Rıfaî ayinlerinin icra edildiğini, vücuda şiş saplamak, kızgın demir yalamak gibi, Rıfa-îler'in "burhan" tabir ettiği birtakım gösterilerin yapıldığını söylemiştir.

Ayin günü çarşamba olan Akarca Tekkesi'nde postnişin olan şeyhlerin tam bir dökümü elde edilememiştir. Bu tür çift fonksiyonlu mescit-tekkelerde görüldüğü gibi burada da imamlık ve şeyhlik görevinin aynı kişi tarafından üstlenildiği anlaşılmaktadır. Mi'rat-ı İstanbul'da, Akarca Mescit-Tekkesi'nin kapısı üzerinde bulunduğu ifade edilen, bugün mevcut olmayan manzum kitabede, 1306/1888'de, harap durumdaki yapının, imam Hoca Fuad Efendi'nin önayak olması sonucunda halkın yardımlarıyla yeniden inşa ettirildiği belirtilmektedir.

Akarca Mescit-Tekkesi, aynı zamanda tevhidhane olarak kullanılan mescit bölümü ile bunun batı yönüne bitişen harem bölümünden meydana gelmekte, mescit-tevhidhanenin bodrum katında, selamlık birimleri veya derviş hücreleri

olarak kullanıldığı anlaşılan basık tavanlı mekânlar yer almaktadır. Yapı dik bir yamaç üzerinde yükselmekte, kuzeydeki küçük avlunun girişi, arazinin meyli yüzünden basamaklı olan İlyas Çelebi Camii Sokağı'na açılmaktadır. Halen (Ekim 1993) Vakıflar idaresi tarafından onarımı yaptırılan mescit-tevhidhane, ahşap duvarlı ve kapalı bir son cemaat yeri ile kagir duvarlı bir harimden oluşmakta, her iki mekân da, kiremit kaplı bir ahşap çatı ile örtülü bulunmaktadır. Son cemaat yerinin, ahşap dikmelerle takviye edilmiş olan üst katı, kadınlara mahsus bir fevkani mahfil olarak değerlendirilmiş, kuzeybatı köşesine, bu mahfile çıkan ahşap merdiven, merdivenle harim duvarı arasına da minarenin kaidesi yerleştirilmiştir. Dışardan ahşap kaplama, içerden bağdadi sıva ile oluşturulan son cemaat yeri duvarlarında dikdörtgen açıklıklı pencereler bulunmaktadır.

Harim kısmının moloz taş örgülü, doğu, batı ve güney duvarlarında, iki sıra halinde düzenlenmiş dikdörtgen açıklıklı pencereler sıralanmaktadır. Alt sıradaki pencerelerin açıklıkları aslında tuğladan basık kemerlerle geçilmiş olduğu halde sonradan pencerelerin içine dikdörtgen açıklıklı ahşap kasalar yerleştirilmiş, kemer aynaları da örülerek kapatılmıştır. Harimin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde, zemini bir sekiyle yükseltilmiş ve çevresi ahşap korkuluklarla kuşatılmış olan birer küçük mahfil bulunmaktadır. Bunların üzerinde, fevkani kadınlar mahfilinin, birer ahşap dikmeye oturan çıkmaları yer almaktadır. Güney cephesinde dışa taşkın olan, yarım daire planlı mihrap nişinin iç yüzeyinde, geç devir mihraplarında sıkça uygulanan bir süsleme grubu görülmektedir: Tepede "Sultan Mahmud güneşi" türünden ışınsal bir motif yer almakta, bunun altında, iki yandan kordonlarla tutturulmuş perdeler, ortada ise bir kandil motifi dikkati çekmektedir. Dekupaj tekniği ile imal edilmiş, basit süslemeli ahşap minber geçen yüzyılın ürünüdür. Harimin cepheleri içbükey bir saçakla son bulmakta, güney cephesini, antik Yunan mimarisinden üçgen bir alınlık (fronton) taçlan-dırmaktadır. Kısa, silindirik minare tuğladır. Basit demir korkulukların kuşattığı şerefesi kesme taştan konsollarla desteklenmiş, peteğin üzerine, kesme taştan, boğumlu bir külah oturtulmuştur.

Girişin, güneyde îlyas Çelebi Soka-ğı'nda bulunan harem bölümü günümüzde imam meşrutası olarak kullanılmaktadır. 19. yy sonlarına ait sıradan bir İstanbul evi olan harem bölümü kagir bir bodrum ve zemin kat ile, sokak yönüne çıkma yapan ahşap bir üst kattan meydana gelir. Mihrap duvarının önündeki küçük hazirenin, İlyas Çelebi Sokağı üzerindeki istinat duvarında I. Ulusal Mimari Üslubu'nda küçük bir çeşme vardır. Dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış olan sivri kemerli çeşme

nişinin üzerinde, boş bırakılmış olan, enine dikdörtgen kitabe yüzeyi, kemerle bunun arasında kalan üçgen alanlarda da birer adet kabartma rozet yer almaktadır.


Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin