Ibnü'l-câRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b el-Cârud en-Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə12/22
tarix26.04.2018
ölçüsü1,23 Mb.
#49049
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   22

489- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:

Peygamber (s.a.v.) Kurban bayramı günü hutbe okurken bir adam kalka­rak yanma geldi ve: "Ben... olacağını zannetmiyordum" dedi. Ravi hadisi aynen zikretti.



490- Ibn Ömer (r.a)'dan:

Abbas b. Abdulmuttalib Mina'da kalma gecelerinde hacılara su dağıtma hizmeti sebebiyle Mekke'de kalmak için izin istedi. O da kendisine izin verdi.



491- Yine İbn Ömer (r.a)'dan:

Ben Mina'da namazı Nebi (s.a.v.) ile iki rekat, Ebu Bekir ile iki rekat, Ömer ile iki rekat ve halifeliğinin ilk yıllarında Osman ile iki rek'at olarak kıldım. Daha sonraları Osman (r.a) tam kılmaya başladı.



492- Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) son günü öğleyi kıldıktan sonra Mekke'ye inerek Ta-vaf-ı Ifâza'yı ifa etti. Sonra döndü ve Teşrik günleri süresince, geceleri Mi­na'da kaldı. Her bir cemreye yedi taş olmak üzere güneşin zevalinden sonra cemreleri taşlıyor ve her taşı atarken tekbir getiriyordu. Birinci ve ikinci cem­relerin yanında uzun müddet bekliyor Allah'a yalvarıyordu. Sonra üçüncü­sünü taşlıyor ve yanında hiç beklemiyordu.



493- Fnes b. Malik (r.a)'dan:

Rasûlallah (s.a.v.) öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kıldı ve "Mu-hassab" denilen yerd- bir müddet dinlendi. Sonra devesine binerek Beytul-İah'a vardı ve tavaf etti.



494- Abdulaziz b. Rufe/dan:

Enes (r.a)'a:

"Bana, Resûlullah (s.a.v.)'den öğrendiğin bir şeyi haber ver, Terviye günü öğle namazını nerede kıldı?" dedim. "Mina'da" dedi.

"Ya Nefîr günü ikindiyi nerede kıldı?" dedim. "Ebtah'da" dedi, sonra: "Başındakiler (emirlerin) ne yapıyorsa aynısını yaptı" diye ekledi.



495- Ibn Abbas (r.a) anlatmaktadır:

insanlar, her tarafa dağılıyorlardı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "En son olarak, Beytullah'ı tavaf etmeden (Tavaf-ı Veda yapmadan) hiç kimse bir tarafa ayrılmasın" buyurdu.



496- Âişe (r.anha)'dan:

Safiye binti Huyey, Tavaf-ı Ifâza'yı yaptıktan sonra hayz gördü. Bu du­rum Resûlullah (s.a.v.)'a haber verildi.

Peygamber (s.a.v.): "Bizi yolumuzdan alıkoyacak mı?" buyurdu. Ben: "Tavaf-ı Ifâza'yı yaptıktan sonra hayız oldu" dedim.

"Öyle ise bizi yolumuzdan alıkoymaz" buyurdu.



497- Îbn Abbâs (r.a)'dan:

Has'am kabilesinden bir kadın, (îbn Haşrem ve îbn Hâşim'in rivayetlerin­de "Kurban bayramı sabahı" ziyadesi yeralmaktadır) terkisinde Fazl (îbn Abbas) bulunduğu bir anda Rasûlallah (s.a.vj'e gelerek: "Allah'ın kullarına haca farz kılması, babamın ayaklan üzerinde dahi tutunamayacak kadar yaşlandığı bir döneme rastlamıştır. Onun yerine bir başkası haccetse olur mu?" diye sordu. Rasûlallah (s.a.v.) de: "Evet!" buyurdu.



498- Îbn Abbas (r.a)'dan:

Cüheyneli falan adam Nebi (s.a.v.)'ye: "Babam yaşlı bir ihtiyardır. Hac­cetmeden vefat etti ya da haccetmeye güç yetiremiyor, bunun durumu ne­dir?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.) de: "Onun yerine sen haccet" buyurdu.



499- îbn Abbâs (r.a)'dan:

Peygamber (s.a.v.), bir zatın: "Şubrume'nin yerine hacca niyet ederim, em­rine amadeyim ya Rab!" dediğini işitince: "Şubrume de kim?" diye sordu. Adam: "Kardeşim ya da bir yakınım" cevabını verdi. Peygamber (s.a.v.): "Peki sen kendin haccettin mi? diye sordu. Adam: "Hayır!" dedi.

Bunun üzerine Nebi (s.a.v.): "Öyleyse bunu kendi yerine yap, sonra Şub­rume'nin adına telbiye getir! (Onun yerine haccet)" buyurdu.

500- Ebu Rezin el-Ukayli (r.a)'dan:

Ebu Rezin, Peygamber (s.a.v.)'e gelerek: "Babam yaşlı bir ihtiyardır ne hac­cetmeye ne umre yapmaya, ne de yolculuğa çıkmaya gücü yetmez" dedi. Rasûlallah (s.a.v.): "Öyleyse babanın yerine haccet ve umre yap!" buyurdu.



501- Îbn Abbas (r.a)'dan:

Bir zat Nebi (s.a.v.)'e gelerek: "Kızkardeşim haccetmeyi adamıştı, fakat haccedemeden vefat etti. Bunun hükmü nedir?" diye sordu.

Rasûlallah (s.a.v.): "Şayet borcu olsaydı ödeyecek miydin?" buyurdu.

Adam: "Evet ödeyecektim" deyince.

Peygamber (s.a.v.): "Öyleyse Allah'a olan borcunu da öde, ki bu ödenme­ğe daha layıktır." buyurdu.

502- Ebu Hureyre (r.a)'dan:

Peygamber (s.a.v.): "Kabul olunan haccın karşılığı ancak cennettir. Umre, ıkına bir umreye kadar işlenen günahları siler" buyurdu.



503- Bir önceki hadisin benzeri.

504- Ibn Abbas (r.a)'dan:

Peygamber (s.a.v.), Ensardan bir kadına (îbn Abbas ismini söyledi ama ben unuttum.): "Bu yıl senin bizimle beraber haccetmene mâni olan nedir" buyurdu.

Kadın: "Ey Allah'ın Peygamberi! Benim iki devem vardı. Ebu falan ile oğ­lu —Yani kocası ile oğlu— birine binerek hacca gittiler. Bize su taşımak için yalnız bir deve bıraktılar" dedi.

Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse, Ramazan geldiği vakit umre yap. Zira Ra-mazan'da yapılan umre hacca bedeldir (denktir)" buyurdu.



505- Misver b. Mahreme ve Mervan b. Hakem'den:

Rasûlallah (s.a.v.) Hudeybiye zamanı, bin veya bin beş yüz ashabı ile birlik­te yola çıktı. Zülhuleyfe denilen yere vardıklarında, Resûlullah (s.a.v.) hedy'ine gerdan takıp nişanlayarak umreye niyet etti. Huzâ'a kabilesinden olan gözcü­sünü, Kureyş'in haberlerini getirmesi için önden gönderdi. Sonra yola çıktı. Us-fan yakınlarındaki "Gadîru'l-Eştât" bölgesine vardığı vakit Huzâ'alı gözcüsü geldi ve: "Ka'b. Luey ve Amir b. Luey'in sana karşı çevre kabileleri kışkırtıkla-nnı bir araya getirdiklerini gördüm. Seninle savaşmak ve seni Beytullah'ı ziya­ret etmekten alıkoymak için sana karşı ordu toplamışlar" dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Konu ile ilgili fikirlerinizi bana açıkla­yınız!" buyurdu.

Ravi îbn Yahya, müşriklerin, müslümanları Beytullah'ı ziyaretten alıkoy­maları ile ilgili hadisin tamamını zikredip olayı anlattıktan sonra Resûlullah (s.a.v.)'in ashabına; "Kalkın, kurbanlarınızı kesin, sonra da tıraş olun!" buyurduğunu nakletmiştir. Ravi sonra hadisin devamım zikretti.



506- Îbn Abbas (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte bulunuyorduk. Derken bir adam, devesin­den düştü ve boynu kırıldı. Bundan etkilenerek ihramlı olarak öldü. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Onu su ve sidirle yıkayın ve iki elbisesi ile kefen­leyin. Ama başını örtmeyiniz. Zira Allah (c.c.) onu Kıyamet gününde telbiye getirirken diriltecektir" buyurdu.



507- Yine Abbas (r.a)'dan:

ihramlı bir adamı devesi düşürdü ve adam hemen öldü. Resûlullah (s.a.v.) iki elbisesi içine kefenlenip yıkanmasını, yüzünün örtülmemesini ve herhangi bir koku sürülmemesini emir buyurdu; zira o, Kıyamet gününde telbiye getirirken diriltilecektir.



508- Ebu Hureyre (r.a)'dan:

Mekke fethedilince, Hüzeyl kabilesi, Cahiliye döneminde kendilerinden öldürülen bir maktule karşı, Beni Leys'den bir adamı öldürdüler. Bu hadise Resûlullah (s.a.v.) ulaştı. O da kalkıp şunları söyledi:

"Hiç şüphesiz ki Allah (c.c.) Fil'in Mekke'ye girmesine engel oldu; fakat Resulünü ve mü'minleri buna muaffak (musallat) eyledi. Mekke benden ön­ce hiç kimseye helâl olmamış, benden sonra da hiç kimseye helâl olmayacak­tır. Bana ise ancak gündüzün belli bir saatinde helâl olmuştur. Şu anda ise Mekke artık dokunulmazdır; ağacı kesilmez, dikeni koparılmaz, düşeni, ya­ni bulunan kayıp eşyalar alınmaz, ancak ilân maksadıyla olursa o başka. Bi­rinin bir yakını öldürülürse, o kimse şu iki seçenek arasında muhayyerdir; ya (katile) kısas uygulanacak ya da (ondan) diyet alınacaktır."

Bu sırada Ebû Şah adında Yemenli bir zat ayağa kalkarak:

"Ya Rasûlallah! (Bunları) bana yaz" dedi.

Peygamber (s.a.v.) de: "Ebû Şah'a bunları yazın" buyurdu.

Sonra Abbas (r.a) ayağa kalkarak: "Ya Rasûlallah! Yalnız "izhir" otu müs­tesna olsun; Çünkü biz onu evlerimizle kabirlerimizde kullanıyoruz" dedi.

Peygamber (s.a.v.) de: "Yalnız izhir otu müstesna! Yalnız izhir otu müs­tesna!" buyurdu.



509- İbn Abbas (r.a)/dan:

Resûlullah (s.a.v) Mekke'nin fethi günü şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki, bu belde haramdır/dokunulmazdır. Allah (c.c.) onu, gök­leri ve yeri yarattığı vakit haram /dokunulmaz kılmıştır. O, Allah'ın haram kılmasıyla Kıyamet gününe kadar haramdır. Benden başka hiç kimseye bu­rada haklı olarak adam öldürmek helâl olmadı ve benden sonra da Kıya­met kopuncaya dek hiç kimseye helâl olmayacaktır. Bana ise ancak gündü­zün belli bir saatinde helâl oldu. O Allah'ın haram kılmasıyla Kıyamet ko­puncaya dek haramdır. Dikeni koparılmaz, otları kesilmez, av hayvanları ürkütülmez."



510- Ebu Hüreyre (r.a)'dan:

Ber. Medine'de ceylanları görsem peşine düşüp ürkütmem; çünkü, Rasû­lallah (s.a.v): "Medine'nin iki taşlığı arası haramdır" buyurdu.

Malik: Medinenin haram bölgesinin 16 fersah (yaklaşık 48 mil) olduğunu, metinde geçen (el-lâbetân) kelimesinin de ağaçsız iki taşlık bölge anlamına geldiğini belirtmiştir.

511- Ebû Hüreyre (r.a)'dan:

Rasûlallah (s.a.v), Medine'nin iki taşlığı arasını haram kılmıştır. Ağaçlan kesilmez ve av hayvanı ürkütülmez.



512- Ebû Hüreyre (r.a)'dan:

Nebi (s.a.v.): "Binekler, ancak şu üç mescide gitmek için hazırlanır; Mes-cid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim şu Mescidim (Mescid-i Nebevî)."



513- Ebu Hureyre (r.a)'dan:

Resûİullah (s.a.v.): "Ölmek üzere olan hastalarınıza Lâilahe îllallah (Al­lah'tan başka hiç bir ilah yoktur) sözünü telkin ediniz" buyurdu.



514- Ümmü Atıyye (r.anha) diyor ki:

(Resûİullah biat esnasında) Bizden alınan sözlerden biri de cenaze için ağıt yakıp ağlamamaktı.



515- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûİullah (s.a.v.): "Şu iki şey Cahiliye adetlerindendir: Neseplere dil uzatmak ve ölü arkasından ağıt yakıp ağlamak, -ravi Ibn Yahya demiştir ki, bir rivayete göre ise "İnsanlar bunları asla terketmezler"- buyurmuştur.



516- Abdullah b. Mes'ud (r.a)'dan:

Ashab Resûlullah (s.a.v.): "Yanaklarına vuran, yakalarını yırtan ve cahili-ye dönemine ait bir çağrı yapan bizden değildir" buyurdu.



517- Aişe (r.anha) anlatmaktadır:

Rasûlullah (s.a.v.)'i vefatından sonra yıkamak istedikleri vakit ihtilafa dü­şerek, "Vallahi bilemiyoruz, Resûlullah (s.a.v.)'in elbiselerini de normal ölü­lerimizin elbiselerini soyduğumuz gibi soyacak mıyız?" diye tereddüt ettiler. Onlar bu hususta ihtilafa düşünce Allah (c.c.) üzerlerine uyku ağırlığı verdi. Öyle ki, her birinin çenesi göğsünde uyuya kaldılar. Sonra Beytullah tarafın­dan kim olduğunu bilmedikleri biri "Onu, gömleği ile beraber yıkayın!" di­ye seslendi.

Bunun üzerine kalkıp, Resûlullah (s.a.v.)'ı gömleği ile beraber yıkadılar. Ellerini hiç dokundurmadan gömleğinin üzerinden su döküp gömleği ile ovuyorlardı.

Aişe (r.anha): "Şayet sonradan öğrendiğimi daha önceden bilmiş olsay­dım onu hanımlarından başkası yıkamazdı" diyordu.

Yıkama işi tamamlandıktan sonra, Resûlullah (s.a.v.) ikisi Yemen'e bağlı Sahar yapımı, biri de çizgili bir hırka olmak üzere üç elbise ile kefenlenip iyi­ce sarıldı."

518- Ümmü Âtıyye (r.anha) anlatmaktadır:

Resûlullah (s.a.v.) biz kızını yıkarken yanımıza girdi ve: "Onu sidir ve su ile üç defa, beş defa hatta lüzum görürseniz daha fazla yıkayın. Sonuncu yı­kayışınızda kâfur yahut bir parça kâfur katın. Yıkamayı bitirdiğiniz vakit ba­na haber verin!" buyurdu.

Yıkama işini bitirdiğimiz vakit kendisine haber verdik. Bize gömleğini uzatarak: "Bunu ona iç gömleği yapın!" buyurdu.

519- Ümmü Atıyye (r.anha) nakledildiğine göre:

Resûlullah (s.a.v.) yine: "Onu yıkamaya sağ taraflarından ve abdest yer­lerinden başlayın!" buyurdu.



520- Ümmü Atıyye (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.)'in kızının saçlarını üç örgü yaparak arkasına doğru sarkıttık.



521- Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), Yemen işi üç beyaz elbise içine kefenlendi. Bunlar ara­sında gömlek ve sarık yoktu.



522- Habbâb b. Eret (r.a) anlatmaktadır:

Biz, Resûlullah (s.a.v.) ile beraber, Allah yolunda, Allah'ın rızasını talep ederek hicret ettik. Böylece Allah nezdinde ecri hak ettik. Kimimiz ecrinden hiçbir şey yemeden ahirete göçüp gitti. Bunlardan biri de Mus'ab b. Ümeyr'dir. Mus'ab, Uhud savaşında şehid edildiğinde bir kaftandan başka ona kefen ola­cak bir şeyi bulunamadı. Kaftanı baş tarafına koyduğumuz vakit ayakları açık­ta kalıyor, ayaklarına örttüğümüz zaman da başı açıkta kalıyordu.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Kaftanı baş tarafına koyun, ayakları­nın üzerine de ızhır otu atın!" buyurdu.

Bazılarımızın ise meyvası olgunluğa ermiş ve Onlar şimdi meyvalarım devşirmektedirler.



523- Semure b. Cundub'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Şu beyaz elbiseleri bırakmayınız! Hayatta olanlarınız ondan giyinsinler ve ölülerinizi onlarla kefenleyiniz!" buyurdu.



524- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:

Abdullah b. Übey mezarına konulduktan sonra, Resûlullah (s.a.v.) kabri başına geldi ve emir buyurarak, onu kabrinin dışına çıkarttı. Onu dizleri ve­ya baldırları üzerine koyarak üzerine tükürüğünden biraz püskürttü ve gömleğini ona giydirdi. Doğrusunu en iyi Allah bilir.



525- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şu beş şey müslümanın müslüman karde­şi üzerindeki hakkıdır: Selâmı almak, aksırana hayır duada bulunmak, hasta­yı ziyaret etmek, cenazenin ardından gitmek ve davete icabet etmek."



526- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Nebi (s.a.v.): "Kim bir cenazenin namazını kılarsa ona bir kırat, defnedi-linceye dek beraberinde giderse/ yürürse herbiri veya küçüğü Uhud dağı kadar olmak üzere iki kırat (sevab) vardır.

Ravilerden Ibn Mukri: "Defin bitinceye kadar kadar onun ardından gi­derse..." diye nakletmiştir.

527- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Cenazeyi çabuk götürün. Eğer ölü hayırlı biri ise, ne­tice de hayırlıdır. Onun bir an evvel kabirdeki hayra/ sevabına kavuşturur­sunuz. Şayet kötü, şer biri ise netice de kötüdür. Böylece biran evvel onu omuzlarınızdan atarsınız" buyurdu.



528- Âmir b. Rebi'a (r.a)'dan: Resûlullah (s.a.v.): "Cenaze gördüğünüz de, yanınızdan geçinceye yahu yere konuluncaya kadar onun için ayağa kalkın" buyurdu.

529- Ali (r.a) demiştir ki:

Cenaze için Resûlullah (s.a.v)'İn ayağa kalktığını gördüm, biz de kalktık. Oturduğunu gördüm, biz de oturduk.

530- İbn Rebi'a (r.a)'dan:

Nebi (s.a.v.): "Herhangi bir cenaze gördüğün vakit, şayet onunla beraber yürümüyorsan, o geçinceye yahut yere konuluncaya kadar onun için ayağa kalk" buyurdu.

îbn Ömer bazen cenazeden önce gider ve otururdu. Cenazenin yaklaştı­ğını görünce, yere konuluncaya kadar ayakta kalırdı. Bazan da önüne sütre kordu.

531- Ümmü Atiyye (r.anha) demiştir ki:

Cenazelerin arkasından yürümekten men edildik; ama bu bize kesin ola­rak yasaklanmadı.



532- Said b. Musayyeb, Ömer'den naklen bildirmektedir ki: "(Cenaze namazında) Tekbirlerin tamamı beş ve dört tekbir idi. Dört defa tekbir alınmasını emretti."

533- Ibn Ebi Leyla'dan:

Zeyd b. Erkam (r.a), bizim cenazelerimiz için kıldığı namazlarda dört tek­bir alırdı. Bir cenaze namazında beş tekbir aldı. Bunun sebebini sordukların­da: "Resûlullah (s.a.v.) o şekilde tekbir alırdı ya da almıştı" dedi.



534- Talha b. Abdullah'tan:

Ibn Abbâs (r.a)'ın arkasında cenaze namazı kıldım. Namazda Fatiha sûresi­ni okudu. Bunun üzerine elinden tutarak: "Sen bu sûreyi mi okursun?" dedim. "Onu okumak sünnet ve haktır" dedi.



535- Başka bir tarik ile aynı hadis.

536- Zeyd b. Talha et-Teymî'den:

Ibn Abbâs (r.a)'ı bir cenaze namazında Fatiha ve başka bir sureyi sesli ola­rak okurken işittim:

Sonunda "Bunu okumanın sünnet ya da namazın kemâlinden olduğunu size öğretmek için sesli okudum" dedi.

537- Abdullah b. Avf'm oğlu Talha'dan:

tbn Abbâs'm arkasında cenaze namazı kıldım. Namazda Fatiha ve başka bir sureyi bizim duyacağımız şekilde sesli okudu. Namazı bitirdikten sonra elin­den tuttum ve bunu sordum, onu okumanın sünnet ve hak olduğunu söyledi.



538- Avf b. Malik el-EşceTden:

Resûlullah (s.a.v.) bir cenazenin namazını kıldı, O'nun namazda okudu­ğu duasından şunları belledim:

"Allahim! Onu bağışla, onu esirge, ona afiyet ihsan eyle, onu affeyle, var­dığı yeri güzel ve mekanını geniş eyle. Onu su, kar ve dolu ile yıka ve beyaz elbiseyi nasıl kirlerden temizlersen onuda günahlarından öylece temizle. Kendisine dünyadaki yurdunun yerine daha hayırlı bir yurt, ailesinin yerine daha hayırlı bir aile ve zevcesinin yerine daha hayırlı bir zevce ihsan et, onu cennete koy ve kabir azabından koru."

O kadar ki, "Keşke o meyyit (ölü) ben olaydım" diye temennide bulundum.



539- Yine Avf (r.a)'m rivayet ettiği bir önceki hadisin benzeri bir hadis.

540- Zühri'den:

Ebû Ümâme b. Sehl b. Huneyf tbn Müseyyeb 'e şöyle derken işittim: "Cenaze namazında sünnet olan, önce tekbir alman, sonra Fatiha sûresi­ni okuman, ardından Nebi (s.a.v)'ye selat û selâm getirmen ve sonrada sade­ce meyyit için dua etmendir. Yalnız ilk tekbirde kıraatte bulun. Sonra için­den sağına selâm verirsin."



541- Ebû İbrahim, babasından naklen bildirdiğine göre:

Babası, Peygamber (s.a.v.) bir meyyitin namazını kılarken hazır bulunmuş.

Resûlullah (s.a.v.): "Allahım! Ölümüzü, dirimizi, şu anda burada hazır bulunanımızı, bulunmayanımızı, küçüğümüzü, büyüğümüzü ve erkeğimizi, kadınımızı bağışla" diye dua etmiş.

542- Ibn Abbâs (r.a)'dan:

Bizzat olaya kendisinin de tanık olduğunu belirterek şöyle anlatmıştır:

Resûlullah (s.a.v.) geceleyin defnedilen birinin kabrine uğradı ve: "Bu kimdir?" diye sordu.

Ashab: "Burası dün gece vefat eden falan kimsenin kabridir. Sana sıkıntı verir veya meşakkat olur diye gece vakti, seni rahatsız etmek istemeyip onu defnettik" dediler.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) kıyama durdu biz de arkasında saf tut­tuk ve böylece onun namazını kıldı.

543- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v) Necâşi vefat ettiği gün, onun vefatını halka duyurdu. Sonra cemaatı namazgaha çıkararak onları safa dizdi. Dört tekbir alarak Ne-câşi'nin cenaze namazını kıldı.



544- Semûre b. Cundub (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) falan kimsenin loğusa iken vefat eden annesinin cena­ze namazını kıldırırken, cenazenin tam orta hizasına durdu.



545- İbn Cureyc diyor ki:

Nâfı İbn Ömer'in dokuz ölü için toplu cenaze namazı kıldığını söylemek­tedir. Diyor ki: Erkekleri imam tarafına, kadınları ise kıble tarafına koyarak sı­rasıyla dizdi. Ömer b. Hattab'ın hanımı ve Ali b. Ebî Talib'in kızı Ümmü Gül­süm ve oğlu Zeyd'in cenazeleri de aynı şekilde konularak sıraya dizildi. O gün imam Saib b. As idi. Cemaat arasında İbn Abbas, Ebû Hureyre, Ebû Sa­id ve Ebû Katâde (Allah onlardan razı olsun) de bulunuyordu.

Çocuk imam tarafına konuldu, içlerinden biri diyor ki: Ben buna karşı çık­tım ve ibn Abbas, Ebû Hureyre,' Ebû Said ve Ebû Katade (Allah onlardan razı olsun)'ye bakarak: "Bunun hükmü nedir?" diye sordum. "Sünnet" dediler.

546- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:

Nebi (s.a.v.) bir gün hutbe okudu ve hutbesinde bir zatın vefat ederek ye­tersiz bir kefene sarılarak geceleyin defnedildiğine değindi. Sonra bunun ki­şi mecbur kalmadıkça namazı kılınmadan geceleyin cenaze defnedilmesini menetti- Ardından: "Biriniz din kardeşini kefenlerken, onu iyi kefenlesin!" buyurdu.



547- îbn Abbâs (r.anhüma)'dan: (Defni sırasında) Resûlullah (s.a.v)'in kabrine Abbâs, Ali ve Fazl indi. Kabrin çukurunu ise, şehidlerin kabirlerini açan ensardan bir zat açtı.

548- ibn Ömer (r.anhüma)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Ölülerinizi (mevtalarınızı) kabirlerine koyarken: Al­lah'ın adı ile ve Resûlullah'm sünneti üzere, deyiniz" buyurdu.



549- îbn Abbâs (r.anhüma)'dan:

Resûlullah (s.a.v.)'in kabrine kırmızı bir kadife konuldu.



550- Ali (r.a) nakledildiğine göre:

Alı: "Yâ Rasûlallah! Amcan veya babam vefat etmiştir" dedi.

Peygamber (s.a.v.): "Git onu göm!" buyurdu.

Hz. Ali diyor ki: "O, müşrik olarak ölmüştür" dedim.

Peygamber (s.a.v.) yine: "Git onu göm!" buyurdu.

Bunun üzerine ben de gidip onu gömdüm sonra geldiğimde Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi git ve yıkan!" buyurdu.



551- Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Ölü iken bir müminin kemiklerini kırmak onu diri iken kırmak gibidir" buyurdu.



552- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:

Peygamber (s.a.v.), Uhud'da şehid olanlardan iki zâtı bir elbiseye sarar ve hangisinin daha çok Kur'an bildiğini sorardı. Eğer birinin diğerinden daha çok bildiği söylenirse, mezara önce onu kordu. Sonra: "Ben Kıyamet günün­de bunlara şahidlik yapacağım" deyip kanlarıyla gömülmelerini emir buyur­du. Ne namazlarını kıldı, ne de onları yıkadı.



553- Yine Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) Uhud şehidleri Medine'ye taşındıktan sonra, tekrar şe­hid düştükleri yerlere iade edilmelerini emir buyurdu.



554- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Rasûlullah (s.a.v.): "Bir müslümanın üç çocuğu ölsün de cehenneme gir­sin bu olamaz! Ancak yemini bozmayacak74[74] kadar kısa bir süre müstesna."


64- Ticaret
555- Numân b. Beşir (r.a)'den:

Ben Resûlullah (s.a.v.)'tan işittim: Vallahi ondan sonra artık bu husuta kimseyi dinlemem. Buyurdu ki: Hiç şüphesiz helâl de apaçık bellidir, haram da. Ancak aralarında birtakım şüpheli şeyler vardır. Bunu ifade etmek için size bir misal vereceğim: Şüphesiz Allah bazı şeyleri yasak kılmıştır. Allah'ın yasakları hiç şüphesiz hara

Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin