İk-dr-2002-0002 İnsani kalkinma poliTİkalari ve tüRKİye üzerine bir deneme hazirlayan: Mİne yilmazer danişman: prof. Dr. HaliL ÇİVİ aydin 2002


İstihdam ve Sosyal Güvenlik Sistemi



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə36/65
tarix12.01.2019
ölçüsü3,49 Mb.
#94877
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   65

6. İstihdam ve Sosyal Güvenlik Sistemi


Bir ülkenin kalkınması için gerekli olan yatırımlar büyük ölçüde o ülkenin gelir düzeyine bağlı olarak artırılabilmektedir. Bu bağlamda, insani kalkınmanın ön koşullarından biri üretim ve gelir artışıdır. Üretim artışı ile birlikte istihdamda yükselme ve işsizlikte azalma beklenmektedir. Bu bölümde bireylerin refahtan pay alabilme gücünün arttığının bir göstergesi olan istihdam kavramı ve bu kavramın insani kalkınma yaklaşımındaki önemi üzerinde durulmuştur. Ayrıca, bu konuda uluslararası alanda gerçekleştirilen çabalar ve Türkiye’de istihdam ve sosyal güvenlik sisteminin durumu araştırılmıştır.

6.1. İstihdam ve İşsizliğin Dünya Çapındaki Boyutları ve İnsani Kalkınma Yaklaşımındaki Önemi


Bir ülke ekonomisinin yeterli biçimde işleyip işlemediği, cari ücret karşılığı çalışmak isteyen herkese iş sağlanıp sağlanamaması ile ölçülmektedir. Bir ülkede, bireylerin çalışmak istedikleri halde iş bulamamaları bu kişilerin değil, ekonomik düzenin sorunudur (Aren, 1989: 1). Ekonomi bilimi, bir ülkede var olan kaynakların ya da üretim faktörlerinin tam ve etkin bir şekilde kullanımını hedeflemektedir. Bu amacın yerine getirilebilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması, genel olarak yatırım hacminin yükseltilmesine ve üretim faktörlerinin veriminin artırılmasına bağlıdır. Bir insan için en önemli hak yaşam hakkıdır. Bununla birlikte, bir insanın yaşamını sürdürebilmek için yeterli geliri elde etmek üzere sağlıklı çalışma düzeyine erişme hakkı da aynı düzeyde önem taşımaktadır. Çalışma ya da iş kelimesinin birçok anlamı vardır. Çalışan sınıf kavramı, bir faaliyet alanında ücret elde etmek için çalışan/istihdam edilen toplum üyeleri için kullanılmaktadır. İş ise bir insanın mal ve hizmetin üretimine yönelik faaliyetleridir. 1990’lı yıllarda, dünya çapında iş olanaklarının değişim göstermesi ve büyük ölçüde azalması, işgücü maliyetinin ülkelere göre farklılaşmasına neden olmuştur (Falay, 1999: 40).

1970’li yıllarda gelişmekte olan ülkelerle birlikte sanayileşmiş ülkelerde yaşanan işsizliğin birçok ekonomik ve sosyal faktöre dayandığı söylenebilir. 1973 yılında yaşanan petrol krizi, hammadde sorunları, demografik faktörler ve teknolojik gelişmelerin üretime uygulanması gibi nedenlerle işsizlik artmıştır. Bu dönemde yaşanan stagflasyon olgusu, birçok ülkede istihdamı olumsuz yönde etkilemiştir (Kutal, 1993: 15). 1980’li yıllardan itibaren artan teknolojik ilerlemeler ve küreselleşme ile serbest ticaretin çok uluslu şirketleri güçlendirmesi, bu ortamda işsizlik sorunun boyut değiştirerek devam etmesine neden olmuştur.

Global düzeyde işgücü piyasalarının sorunları giderek artmaktadır. 1998 yılında yaklaşık 150 milyon insan istihdam edilememektedir. 900 milyon insan ise eksik istihdamdadır. Yaklaşık 35 milyon işsiz yalnızca OECD ülkelerinde bulunmaktadır (UNDP, 2000: 40). 2000 yılı sonunda toplam işsiz sayısı 160 milyona kadar yükselmiştir. Bu artışın nedeni büyük ölçüde bazı Asya ülkelerinde yaşanan mali krizdir (ilo.org, 2002(a)).

ILO’nun yayımladığı 2000 Dünya Çalışma Raporu’nda, günümüzde sosyal korumanın (social protection) ekonomiye sağladığı pozitif katkıya çok fazla önem verilmediği vurgulanmaktadır. Rapora göre, pozitif etkinin sağlanması, sosyal koruma, işgücü piyasaları ve yoksulluğu önleme politikalarının daha iyi eşgüdümü ile gerçekleştirilebilecektir (ilo.org, 2002(b)). Düzenli bir geliri olmayanların ve yoksul kesimin desteklenmesini sağlayan sosyal koruma ve yoksulluğu önleme politikaları, kalkınmanın en önemli aşamasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, sosyal koruma programları yoksulluğu azaltmakta, işgücü piyasasının daha adil olmasına ve sosyal güvencenin artmasına yol açmakta ve beşeri sermayenin daha verimli hale gelmesini sağlamaktadır (worldbank.org, 2002). Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde istihdam yaratmaya yönelik yatırımların artırılamaması, çalışma koşullarının ve sosyal güvenlik olanaklarının yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle, uluslararası çalışma ve sosyal koruma standartlarına uygun yasaların uygulanması, bu yönde etkin bir devlet politikasının izlenmesi, çalışanların demokratik ortamda haklarından yararlanabilmesi, işgücünün kazanımlarının artmasına ve verimliliğin yükselmesine yol açacaktır.

Tüm dünyada genel olarak ekonomik durgunluğun yaşandığı günümüzde, işsizlik oranlarının da giderek yükseldiği göze çarpmaktadır. İşsizlik oranının yükselmesinin en önemli nedenlerinden biri, işgücüne dahil olan nüfustaki artışı karşılayabilecek düzeyde bir üretim artışının gerçekleştirilememesidir.

Üretim artışı, bir ülkenin ekonomik kalkınma performansındaki iyileşmenin ön koşuludur. Ancak, üretim artışının yükselmesi ile yaratılan refahtan pay alma konusunda tüm bireylere fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Bu süreçte öncelikle kişilerin istediği işte çalışması ve düzenli bir geliri alması gerekmektedir. Bu bağlamda, yoksulluk ve işsizlik arasında yakın bir ilişki olduğu söylenebilir. Yoksulluğun önlenebilmesi için, öncelikle istihdam olanaklarının artırılması ve işsizliğin azaltılması gerekmektedir. Ancak, istihdam artışı tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda, adil bir ücretlendirme politikasının ve işsizlik sigortasının uygulanması, sağlıklı çalışma koşullarının sağlanması, sosyal güvence sisteminin iyileştirilmesi gibi çalışma koşullarını düzeltmeye yönelik politikaların garanti altına alınması gerekmektedir. Sonuç olarak, bir ülkede uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar birbirlerini destekler nitelikte olmalıdır.

Günümüzde teknolojik gelişmenin hızla artması, ülkeler arasındaki rekabeti güçlendirmiştir. Bu süreçte sermaye işgücünün yerini almakta ve sermaye yoğun üretim yapan ülkelerle yoksul ülkeler arasındaki gelir uçurumu giderek yükselmektedir. Küresel rekabet, dünyada işçi standartlarını ve ücretleri düşürücü etki yaratmaktadır. Bu ortamda “dünya iş yapmak için en düşük fiyatları vererek bütün işgüçlerini birbirleri arasındaki rekabete yönelten ulusların büyük bir pazarı haline gelmiştir” (Tokol, 2000: 137). Bu ortamda çalışma koşullarının iyileştirilmesine yönelik uluslararası ilkelerin uygulanması konusunda tüm ülkelere yaptırımlar uygulanmalı ve ülkeler arasında işbirliği sağlanmalıdır.

Ekonomik büyümedeki artışın, yeni istihdam olanaklarını yükseltmesi ve işsizlik düzeyinde iyileşmeyi gerçekleştirmesi beklenmektedir. Bununla birlikte, uygulamada çoğunlukla ekonomik büyümedeki yükselmenin işsizlik oranını düşürmediği görülmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, hızlı nüfus artışıdır. Nüfusun normalin üzerinde yükselmesi çalışabilir nüfustaki artışın hızlanmasına neden olmaktadır. Üretim artışının toplam işgücünü karşılayabilecek düzeyde olmaması işsizliği yükseltmektedir.



Çizelge 37. Seçilmiş Bazı Ülkelerde İşgücünün Yapısı




15-64 Yaş Arası Nüfus (milyon)

Toplam İşgücü (milyon)

İşgücünün Yıllık Artış Oranı (%)

Ülkeler

1980

1999

1980

1999

2010

1980-99

1999-2010

Brezilya

70

110

48

78

89

2.6

1.2

Çin

586

844

539

751

819

1.7

0.8

Fransa

34

39

24

26

27

0.6

0.3

Japonya

79

87

57

68

66

0.9

-0.3

Norveç

3

3

2

2

2

0.9

0.3

Türkiye

25

43

19

31

37

2.6

1.8

İngiltere

36

39

27

30

30

0.5

0.0

ABD

151

179

110

143

157

1.4

0.9

Kaynak: WB, 2001, “2001 World Development Indicators”, s.48-50.

Çizelge 37’de bazı ülkelerde 15-64 yaş arası nüfus (çalışabilir nüfus) ile toplam işgücündeki artış oranları gösterilmiştir. 1980 yılından 1999’a kadar, 15-64 yaş arası nüfus Brezilya’da %57, Çin’de %44, Türkiye’de %72 gibi oldukça yüksek oranda artış göstermiştir. Buna karşılık, çalışabilir nüfus Fransa’da %15, Japonya’da %10, ABD’de %18 oranında artmış, Norveç’de ise hiç artış olmamıştır. 1980-1999 arası dönemde söz konusu ülkelerde toplam işgücü artışı benzer düzeylerdedir. 1999 sonrasında 2010 yılına kadar tüm ülkelerde işgücündeki artış oranının büyük ölçüde azalması beklenmektedir. Ancak, bu ülkeler arasında Türkiye çalışabilir nüfusu en yüksek oranda artan ülkedir. En yüksek nüfusa sahip Çin’de 1980-1999 döneminde işgücünün yıllık artış oranı %1.7 iken, Türkiye’de bu oran 2.6’dır. Avrupa ülkelerinde söz konusu oran %1’in altındadır.

Çizelge 38. Seçilmiş Bazı Ülkelerde İşsizliğin Boyutları




İşsizlik

Uzun Dönem İşsizlik

Ülkeler

1980-1982

1996-1998

1996-1998

Brezilya

2.8

7.8

-

Çin

4.9

3.1

-

Fransa

6.4

11.8

41.2

Japonya

2.0

4.1

21.8

Norveç

1.7

4.1

10.6

Türkiye

10.9

6.2

41.6

İngiltere

6.8

6.1

38.6

ABD

7.0

4.5

8.7

Kaynak: WB, 2001, “2001 World Development Indicators”, s.56-58.

Son yıllarda teknolojik gelişme ve küreselleşmenin de etkisiyle birlikte, istihdamın yapısı değişmiş ve tüm ülkelerde işsizliğin boyutları yükselmiştir. Son yıllarda dünya çapında nüfus artış hızı yavaşladığı halde, 1996-1998 yılları arasında işsizlik oranı yükselmiştir. Çizelge 38’e göre İngiltere, ABD, Çin ve Türkiye hariç tüm ülkelerde işsizlik artmıştır. İngiltere ve ABD’de bir miktar düşme olmasına rağmen, işsizlik oranı halen yüksektir. Türkiye’de 1980 sonrası ekonomik büyüme ile yeni iş olanaklarının yükselmesi işsizliği azaltmıştır. Ancak, işgücüne katılım oranında 1990’larda önemli oranda düşüş gerçekleşmesi, işsizliği azaltan bir diğer faktördür. Türkiye’de işsizliğin araştırıldığı bölümde bu konuya daha ayrıntılı biçimde yer verilmiştir.



Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin