5.3. Türkiye’de Gelir Dağılımı ve Yoksulluk
Tüm dünya ülkelerinin ortak sorunu haline gelen yoksulluk, Türkiye’nin de gündemindedir. Ekonomi literatüründe büyümenin her zaman yoksulluğu azaltamadığı ve gelir dağılımı adaletsizliğini düzeltemediği birçok analizle ortaya çıkarılmıştır. Bu nedenle, BM, Dünya Bankası ve IMF gibi dünya gündemini belirleyen önemli kuruluşlar da yoksulluğu tartışır hale gelmiştir. Uluslararası boyutta yoksulluğun azaltılması ve ortadan kaldırılması için önlemler alınmaya başlanmış; bu doğrultuda birtakım hedefler belirlenmeye çalışılmıştır. Bu hedeflere yönelik olarak, özellikle, çok yoksul ülkelerde uluslararası kuruluşlar, hükümetler ve sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa düzenlediği projeler yürütülmeye başlanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde kentsel ve kırsal boyutta yoksulluğun ortaya çıkması ve mutlak yoksulluğun önemli düzeylerde olması bu ülkelere öncelik verilmesinin bir nedenidir. Ancak, yoksulluk yalnızca gelişmekte olan ülkelerin sorunu değildir. Birçok sanayileşmiş ülkede ileri düzeyde sınıf ayrımı ve kent yoksulluğundan söz etmek mümkündür.
Türkiye’nin böyle bir ortamdan soyutlanması zordur. Türkiye’de de kent ve kır yoksulluğunun her ikisinin de ortaya çıktığını, gelir dağılımı adaletsizliğinin artarak devam ettiği söylenebilir. Türkiye’de Cumhuriyet döneminden bu yana ekonomik ve sosyal alanlarda önemli ilerlemeler kaydedilmiş ve modernleşme çabaları gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte, bu süreçte ne yazık ki zengin ve yoksullar arasındaki fark giderek büyümüştür. Türkiye’de adeta birbirinin içine geçmiş başarılı ekonomik kalkınma girişimleri ile yaşanan krizler çarpık bir yapının oluşmasına neden olmuştur.
Çizelge 33. Türkiye’de Kişisel Gelir Dağılımı Araştırmalarının Bulguları
Hanehalkı Yüzdeleri
|
1963
|
1968
|
1973
|
1978
|
1983
|
1986
|
1987
|
1994
|
En düşük %20
|
4.5
|
3.0
|
3.5
|
2.9
|
2.7
|
3.9
|
5.2
|
4.9
|
İkinci %20
|
8.5
|
7.0
|
8.0
|
7.4
|
7.0
|
8.4
|
9.6
|
8.6
|
Üçüncü %20
|
11.5
|
10.0
|
12.5
|
13.0
|
12.6
|
12.6
|
14.1
|
12.6
|
Dördüncü %20
|
18.5
|
20.0
|
19.5
|
22.1
|
21.9
|
19.2
|
21.2
|
19.0
|
En Yüksek %20
|
57.0
|
60.0
|
56.5
|
54.7
|
55.8
|
55.9
|
49.9
|
54.9
|
Gini Katsayısı
|
0.55
|
0.56
|
0.51
|
0.51
|
0.52
|
0.50
|
0.43
|
0.49
|
Kaynak: TÜSİAD, 2000, “Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Avrupa Birliği ile Karşılaştırma”, s.32.
Çizelge 33’de TÜSİAD’ın farklı araştırmaların sonuçlarından yararlanarak hazırladığı istatistiksel değerler yer almaktadır. Bu verilere göre, Türkiye’de 1963 ve 1994 arası dönemde gelir dağılımında bir iyileşme söz konusudur. Ancak, 1987-1994 yılları arasında alt ve üst gelir grupları arasındaki adaletsizliğin bir miktar arttığı gözlenmektedir. Gini katsayısı 1987 yılında 0.43 iken, 1994 yılında 0.49’a yükselmiştir. 1994 yılında en düşük %20’nin geliri %4.9, buna karşılık, en yüksek %20’nin %54.9’dur. Toplam gelirin yaklaşık %55’ine %20’lik bir kitlenin sahip olması, Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğinin yüksek boyutlarda olduğunu göstermektedir.
2000 yılında Kum Ajans’ın ekonomist Mustafa Sönmez’in yönetiminde yaptığı araştırmada, gelirin %1’lik gruplara göre dağılımını incelenmiştir. 1994 yılında yapılan gelir dağılımında gelirin aileler arasında %1’lik dağılımı ile ilgili oranları bugüne uygulandığında 2000’in ilk altı ayında en üstteki %1’lik grubun gelirin %16.6’sına (aylık 7 milyar 539 milyon lira), en alttaki %1’lik grubun ise %07’lik (aylık 32 milyon) gelire sahip olduğu görülmüştür. Böylece, Türkiye’nin birinci gelir grubu ile 100. gelir grubunun aylık gelirleri arasında yaklaşık 236 kat fark olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıcalıklı %1’lik gelir grubunun ayda hanesine giren gelir, %45’in hanesine giren gelire denk düşmektedir. Bu durumda, Türkiye’de “bir zengin 45 yoksula eşittir” (Radikal, 2000: 16). Türkiye’deki gelir dağılımının büyüklüğüne işaret eden bir diğer araştırma, şehirlerdeki hanelerin gelir ve tüketim kalıplarını inceleyen Kentsel Türkiye Raporu’dur. Bu rapora göre, kentlerdeki hanelerin en yüksek gelirli %40’ı, kentlerdeki toplam gelirin %70-75’ine sahipken, tasarruf edilebilir ya da kişisel harcamalara ayrılabilir gelirin ise %85’ine sahip olmaktadır (Radikal, 2001: 8). Kişi başına gelirin yaklaşık 3,000$ olduğu ülkemizde, dünyanın en zengin 500 işadamı arasında 3-4 kişinin yer alması gelir dağılımı adaletsizliğini bir başka boyutunu göstermektedir (Şener, 2001: 445).
Türkiye’de gelir dağılımında adaletsizliğe neden olan birçok etkenden söz etmek mümkündür. Ancak, bunlardan bazıları nüfus artışı, yüksek enflasyon, sınırlı istihdam olanakları, işsizlik oranının yüksekliği, kayıt dışı ekonomi, vergi kaçakları, yolsuzluklar, devlet ihalelerindeki usulsüzlükler, maaş ve ücretler arasındaki büyük farklılık, denetim organlarının etkin çalışmaması, sosyal güvenlik ve sosyal yardım politikalarının yetersizliği, devlet harcamalarındaki savurganlıktır.
Çizelge 34. Türkiye’de Bölgelere Göre Gelir Dağılımı 1968-1994
|
AÜSBF 1968
|
DPT 1973
|
DİE 1987
|
DİE 1994
|
Bölgeler
|
Hane halkı
|
Gelir
|
Hane halkı
|
Gelir
|
Hane halkı
|
Gelir
|
Hane halkı
|
Gelir
|
Ege-Marmara
|
30.7
|
39.3
|
33.7
|
37.7
|
37.0
|
45.0
|
42.3
|
52.5
|
Akdeniz
|
15.3
|
11.4
|
15.2
|
13.2
|
13.4
|
10.7
|
12.5
|
11.0
|
İç Anadolu
|
22.5
|
23.1
|
21.9
|
23.4
|
24.3
|
21.5
|
17.9
|
15.4
|
Karadeniz
|
17.7
|
14.7
|
14.5
|
15.8
|
10.6
|
8.9
|
12.8
|
10.9
|
Doğu-Güney Doğu
|
13.8
|
11.5
|
14.7
|
9.9
|
14.7
|
13.9
|
14.5
|
10.2
|
Toplam
|
100.0
|
100.0
|
100.0
|
100.0
|
100.0
|
100.0
|
100.0
|
100.
|
Kaynak: Ercan Dansuk, Türkiye’de Yoksulluğun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapılarla İlişkisi, 1996, s.17. DİE 1987 ve 1994 Hanehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Araştırmalarından alınan verilerle hazırlanmıştır.
Çizelge 34’de 1968-1994 yılları arasında Türkiye’de bölgelere göre gelir dağılımının yapısı incelenmiştir. Verilere göre, nüfus ve gelir artışının bir arada yaşandığı bölgeler Ege ve Marmara bölgeleridir. Diğer bölgeler ise, genel olarak dışarıya göç vermiş, ancak, nüfus artış hızı yüksek olan bölgelerdir. Bununla birlikte, 1968 yılı ile 1994 yılı arasında Ege ve Marmara dışındaki tüm bölgelerin gelir düzeyleri önemli miktarda azalmıştır.
Çizelge 35. AB Ülkeleri ve Türkiye’de Gelir Dağılımı Eşitsizliği
|
Gini Katsayısı
|
Ülkeler
|
1980’ler
|
1990’lar
|
Danimarka (1983-1994)
|
0.229
|
0.217
|
İsveç (1983-1995)
|
0.216
|
0.230
|
Finlandiya (1986-1995)
|
0.212
|
0.231
|
Hollanda (1985-1994)
|
0.234
|
0.253
|
Belçika (1983-1995)
|
0.259
|
0.272
|
Almanya (1984-1994)
|
0.265
|
0.282
|
Fransa (1984-1990)
|
0.296
|
0.291
|
İtalya (1986-1993)
|
0.310
|
0.345
|
İngiltere (1986-...)
|
0.304
|
...
|
Türkiye (1987-1994)
|
0.466
|
0.463
|
Kaynak: TÜSİAD, 2000, “Türkiye’de Bireysel Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Avrupa Birliği ile Karşılaştırma”, s.117.
Çizelge 35’de seçilmiş AB ülkeleri ile Türkiye’de 1980 ve 1990’lı yıllardaki gini katsayıları karşılaştırılmıştır. Çizelge 34’de yer alan Avrupa ülkeleri arasında, 1990’lı yıllarda gelir dağılımı en adaletsiz ülke İtalya’dır. Buna karşılık, İtalya’da gini katsayısı 0.345 iken, Türkiye’de bu değer 0.463’dür. Avrupa ülkeleri ile karşılaştırıldığında, Türkiye’de gelir eşitsizliğinin kabul edilebilir düzeyin oldukça üzerinde olduğunu söylemek mümkündür. OECD %15’in üzerindeki bir farkı “eşitsizlikte dikkate değer bir artış” olarak görmektedir. Türkiye ile İtalya arasındaki %34 oranındaki bu fark OECD standartlarına göre çok yüksektir (TÜSİAD, 2000: 117).
DPT’nin saptamasına göre, yeterli düzeyde beslenebilmek için günde 3,500 kalori almak gerekmektedir. Bu miktarın %70’ini (2450 kalori) satın alamayan bireyin yoksul olduğu kabul edilmektedir. Yoksulluk sınırının altında kalmamak için kişi başına aylık gelirin 27.5$ olması gerekmektedir. DPT’nin saptadığı yoksulluk sınırı 1987 verilerine uygulandığında, Türkiye’de nüfusun %14.2’sinin yoksulluk sınırının altında olduğu ortaya çıkmaktadır (die.gov.tr, 2002). Bu saptamaya göre, Türkiye’de her yedi kişiden birinin, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için gerekli gıda mallarını satın alamayacak kadar yoksul olduğu söylenebilir.
Türkiye’de, kentlerde en düşük %20’nin toplam gelirden aldığı pay 1987 yılında %5.43’den, 1994 yılında %4.83’e düşmüştür. En yüksek %20’nin toplam gelirden aldığı pay ise, %50.93’den %57.22’ye yükselmiştir. 1994 ve 1987 yılı araştırmaları karşılaştırıldığında kentlerde gelir eşitsizliğinin Türkiye geneline göre daha hızlı arttığı görülmektedir (Ensari, 1998: 100). 1996 Türkiye İnsani Kalkınma Raporu’na göre, Türkiye’de hane halkının %52.5’i kentlerde, %47.5’i kırsal kesimde yaşamaktadır. Bununla birlikte, yoksul hanelerin %68.7’si kırsal, %31.3’ü de kentsel bölgelerdedir. Kırsal yoksulluk Türkiye’de kent yoksulluğunun iki katı kadardır. Bölgelere göre yoksulluk düzeyi incelendiğinde, Türkiye’de, Marmara ve Ege Bölgelerinde yoksulluk oranı yalnızca %1.4 iken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde %30.3’dür (UNDP, 1996: 102). UNICEF’in düzenlediği, “Türkiye’de Bölgelerin Gelişimi-2000” raporuna göre, 14 bölge içinde yoksulluk sınırının altında yaşayanların %44.7’si Erzurum, %39.7’si Diyarbakır, %36.5’i Şanlıurfa’da bulunmaktadır.
UNDP’nin 1997 yılından bu yana hesapladığı HPI’nin değerleri 0 ile 100 arasında değişmektedir ve değer yükseldikçe yoksulluğun artması söz konusudur. Türkiye’nin 2001 İnsani Kalkınma Raporu’na göre, illere göre yapılan HPI sıralamasında İstanbul %6 ile birinci, Şırnak %39 ile sonuncu sıradadır (UNDP, 2001(b): 36-7). 78 ilden on ilin endeks değeri 10’un altındadır; 13 ilin endeksi %20’den yüksek, yalnızca üç tanesinin endeks değeri %30’dan yüksektir (UNDP, 2001(b): 23).
Türkiye’de iller bazında değerlendirme yapıldığında, insani kalkınma ve insani yoksulluk endeksleri arasında otomatik bir bağ bulunmadığı ortaya çıkmaktadır.
Çizelge 36. Türkiye’de Aynı İnsani Kalkınma Endeksine Ancak Farklı İnsani Yoksulluk Endeksine Sahip Olan İller
İller
|
İnsani Kalkınma Endeksi (%)
|
İnsani Yoksulluk Endeksi (%)
|
Ardahan
|
62
|
16
|
Diyarbakır
|
62
|
29
|
Bartın
|
68
|
9
|
Sivas
|
68
|
15
|
Kaynak: İnsani Kalkınma Raporu Türkiye 2001, UNDP, Ankara, s.23.
Çizelge 36’da birbirine çok yakın HDI’lerine sahip dört il bulunmaktadır. Ancak, söz konusu illerin insani kalkınma ile insani yoksulluk değerleri arasında bir bağlantı yoktur. Örneğin, kalkınma düzeyleri birbirine yakın illerden biri olan Bartın’da HPI %9 iken, Diyarbakır’da %29’dur.
Türkiye’de yoksulluk ile ilgili çalışmalar oldukça azdır. 1986’da Celasun, 1996’da Dumanlı, 1980’de Derviş-Robinson, 1992’de Dağdemir, 1993’de İlik ve 1997’de Dansuk tarafından yapılan analizlerde yoksulluğun çeşitli kriterlere göre dağılımı incelenmiştir (TÜSİAD, 2000: 105-106; Dansuk, 1996: 4).
Son yıllarda gerçekleştirilen çalışmalardan önemli sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin, Dansuk, 1987 yılında yoksul kişi oranını %15.16, yoksul hane oranını %14.24 olarak belirlemiştir. Dağdemir ise, yoksul hane halkının 1987 yılından 1994 yılına kadar arttığını ve yoksulluk sorununun kırdan kente yapısal dönüşüm ile birlikte kentlere taşındığını vurgulamıştır. 1987 yılında, minimum gıda maliyetine göre hesaplanan yoksulluk oranı en yüksek bölge Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi iken, 1994 yılında Karadeniz Bölgesi olmuştur. Temel gereksinimler maliyeti yöntemine göre yoksulluk, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde azalırken, Akdeniz Bölgesinde artmıştır (Dağdemir, 1999: 38).
Türkiye’de, son on yıldır devam etmekte olan iç borçlanma süreci, gelir dağılımındaki adaletsizliği ve yoksulluğu artırmıştır. 1990’lı yıllarda gerçekleştirilen iç borçlanmadan daha fazla faiz ödemesinde bulunulmuştur. Ayrıca, iç borç ana para ve faiz ödemeleri toplamı, 1993 yılından itibaren vergi gelirlerini aşmıştır (Özgen, 1999: 357). Borçların faizinin ve ana parasının geri ödenmesi sürecinde tahvil sahibi olmayan kesimden alınan vergilerin tahvil sahiplerine gelir olarak aktarılması söz konusudur (Özbilen, 1998: 182). Son yıllarda Türkiye’nin içinde bulunduğu iç borç kısır döngüsü, gelir dağılımındaki bozulmanın en önemli nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yoksulluğun önlenmesi için üretime dönük yatırımlara ve mal ve hizmet üretiminin artırılmasına çalışılmalıdır. Üretim artışı ulusal gelirin yükselmesi ile birlikte kişisel gelirleri de yükseltecektir. Bu süreçte kişisel gelirlerdeki artış, tüketimi de beraberinde getirecek ve böylelikle piyasanın canlanması sağlanacaktır. Diğer taraftan, üretim artışı, yeni istihdam olanaklarının yaratılmasına ve işsizliğin bu şekilde azaltılması ile birlikte yoksulluğun bir ölçüde önüne geçilmesine neden olacaktır.
Yoksulluğun azaltılması için ülke çapında mesleki ve profesyonel becerileri artırmaya yönelik bir yapılanmanın sağlanması gerekmektedir. Bu kapsamda, kurumsal yapılanma sağlanmalı ve böylece ulusal kapasite güçlendirilmelidir.
Özellikle, yoksulluğu ortadan kaldırma sürecini hızlandıracak bazı sektörlerin desteklenmesi gerekmektedir. Bu sektörlerin başında sağlık ve eğitim hizmetleri gelmektedir. Diğer taraftan, nüfus planlamasına, işsizliğin önlenmesine, insan hakları ve demokratik katılım bilincinin yerleştirilmesine yönelik tüm çabalar yoksulluğu yakından ilgilendirmektedir.
Yoksulluğun ulusal ya da global düzeyde önlenmesi için, insanlığın tamamının bu çabaya destek olması gerekmektedir. Ancak, bu aşamada en önemli görev hükümetlere, akademisyenlere ve sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir.
Dostları ilə paylaş: |