bb) Borçlunun gösterdiği belge altındaki imza da alacaklı tarafından inkâr edilirse, icra mahkemesi, İİK. mad. 68a gereğince inceleme yaparak sonuçta, inkâr edilen imzanın;
aaa- «Alacaklıya ait olduğu» kanısına varırsa alacaklının «itirazın kaldırılması isteminin reddine» karar verir ve alacaklıyı, «haksız yere inkâr ettiği imza için, sözü geçen belgenin taallûk ettiği değer veya miktarın yüzde onu oranında para cezasına» mahkûm eder. «Alacaklı, genel mahkemede dava açarsa, bu para cezasının infazı, dava sonuna kadar ertelenir ve alacaklı bu davada alacağını ve imzanın kendisine ait olmadığını ispat ederse bu ceza kalkar» (mad. 68/V).
Bu şekilde hükmedilen para cezası, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre alacaklıdan tahsil olunur.
Ayrıca belirtelim ki, alacaklı tarafından genel mahkemede «ne süre içinde» dava açıldığı takdirde, «para cezasının infazının erteleneceği» hususunda maddede bir açıklık bulunmadığından, alacaklının «para cezası»na ilişkin hükmün kesinleşmesinden hemen sonra genel mahkemede dava açması gerekir...
«Alacaklı, duruşmada bizzat (kendisi) bulunmayıp da, -borçlunun gösterdiği belge (makbuz) altındaki imza- vekili tarafından reddolunmuşsa, vekil sonraki oturumda müvekkilini imza tatbikatı için hazır bulundurmaya veya masraflarını vererek davetiye tebliğ ettirmeye mecburdur. Kabule değer mazereti olmadan gelmeyen alacaklı, borçlunun dayandığı belgede yazılı miktar hakkındaki ‘itirazın kaldırılması’ talebinden vazgeçmiş sayılır» (mad. 68/VI).
Alacaklı, duruşmanın yapıldığı icra mahkemesinin yargı çevresi dışında ise; yine o icra mahkemesinde hazır bulunmak zorunda mıdır? Maddede bu konuda bir açıklık bulunmamakla beraber, kanımızca bu halde İİK. mad. 68a/II hükmünü örnekseme yoluyla uygulayarak, alacaklının talimat ile ifadesinin alınmasına karar vermek gerekir.
bbb- İcra mahkemesi, «inkâr edilen imzanın alacaklıya ait olmadığı» kanısına varırsa, «itirazın kesin olarak kaldırılması»na karar verir.
XII- İcra mahkemesi, «itirazın kesin olarak kaldırılması» duruşmasında ne alacaklının ve ne de borçlunun yargılamayı gerektirecek iddia ve savunmaları hakkında inceleme yapamaz.[454] Örneğin; «bir senedin yırtılarak parçalara ayrıldıktan sonra, parçalarının bir araya getirilerek yapıştırılmış olması»[455] «senedin alt köşesindeki imzanın atıldığı pul kısmının yırtılıp bantla yapıştırılmış olması»[456] halinde, «bu yırtılmanın niteliğini ve ödeme nedenine dayanıp dayanmadığını tesbit etmenin yargılama yapılmasını zorunlu kılacağını, bu nedenle böyle bir uyuşmazlığı icra mahkemesinin çözemeyeceğini» belirten yüksek mahkeme, bu durumda «alacaklının itirazın kaldırılması isteminin reddine» karar verilmesi gerekeceğini belirtmiştir.[457]
XIII- Başkasını (başka bir gerçek ya da tüzel kişiyi) temsil yetkisine sahip olan kimse, bu kişiyi temsilen kendi lehine bir senet düzenlerse, bu senet temsil edilen kimse bakımından geçerli olur mu? Alacaklı böyle bir senedi -ilamsız icra yolu ile- takibe koyarsa borçlu «bu senetten doğan uyuşmazlığın yargılamayı gerektireceğini, alacaklının mahkemeden ilam almadan bu alacağın ödenmesini isteyemeyeceğini» ileri sürerse, icra mahkemesinin ne doğrultuda karar vermesi gerekecektir?
Yukarıdaki şekilde senet düzenlenmesi durumuna doktrinde[458] «temsilcinin kendi kendisi ile işlem yapması» denilmekte ve «temsilci ile temsil edilen arasında bir çıkar çatışması bulunmaması» ya da «temsil edilenin o konuda açıkça temsilciye önceden yetki veya sonradan icazet vermesi» halinde, yapılan işlemin temsil edileni de bağlayacağı kabul edilmektedir. İsviçre Federal Mahkemesi[459] ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin[460] içtihatları da bu doğrultudadır.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi[461] -açılan «senet iptali» (olumsuz tesbit davaları) bakımından- «kural olarak temsilcinin kendisi ile sözleşme yapması geçersiz bulunmasına göre, sözleşmenin, dolayısı ile bonoların geçerli olduğunu, diğer bir deyimle temsil edilenin (olayda; davacı şirketin) izni bulunduğunu veya maddi bir zarara uğramadığını, binnetice olayda senetlerin geçerli ve gerçek bir borç için düzenlendiğini i s b a t k ü l f e t i temsilci durumundaki davalıya düşmektedir...» demiş olduğu halde, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi[462]bir kararında; -aynı iddia ile, borçlu-temsil edilenin, icra mahkemesine başvurarak «borca itiraz»da bulunması üzerine- bu iddia (itiraz sebebi) üzerinde hiç durmayarak, «bu tür uyuşmazlığın icra mahkemesinde çözümlenemeyeceğini, yani bu itirazı incelemenin icra mahkemesinin görevi içine girmeyeceğini» açık olmayarak (zımnen) belirtirken, diğer bir kararında; «komandit şirketi temsile münferiden (tek başına) yetkili olduğu anlaşılan, takip alacaklısı İ. Ö.’nün, şirketi borçlu göstermek suretiyle, kendi lehine senet tanziminde yasal yönden bir usulsüzlük bulunmadığı halde, itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi isabetsizdir»[463] diyerek, böyle bir senedin ilamsız icra yolu ile takip edilebileceğini açıkça kabul etmiştir.
Kanımızca da, yüksek mahkemenin bu görüşü isabetlidir. Borçlunun (temsil edilenin) bu itirazını «borca itiraz» yolu ile genel haciz yolu ile takiplerde; ‘icra dairesi’ne, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takiplerde ‘icra mahkemesi’ne- bildirmeyip mahkemede «olumsuz tesbit davası» (senet iptal davası) açarak ileri sürmesi -bu konuda yapılacak bilirkişi incelemeleri bakımından- daha isabetli olur.[464]
XIV-“İtirazın kesin olarak kaldırılması” duruşmasında buraya kadar açıkladığımız gibi, «yargılamayı gerektiren» uyuşmazlıkları çözemeyen icra mahkemesi, takip konusu alacağafaiz yürütülüp yürütülemeyeceği, yürütülecekse bu faizin başlangıcı, oranı (miktarı) konularında çıkan uyuşmazlıkları kendisi çözümleyebilir.
Nitekim yüksek mahkeme, bu konu ile ilgili olarak;
√ “Kamulaştırmasız el atmada ödenecek tazminata, ilamın kesinleşme tarihine kadar yasal faiz, kesinleşme tarihinden sonraki dönem için kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanacağını”[465]
√ “Borçlunun işlemiş faize yönelik itirazının kaldırılabilmesi için, talep tarihinden daha önce temerrüde düşürüldüğünün, İİK’nun 68. maddesinde sayılan nitelikteki belgelerden birisi ile kanıtlanması gerekeceğini”[466]
√ “ ‘Borçluyu takip tarihinden önce temerrüde düşürdüğünü’, İİK’nun 68. maddesinde yazılı nitelikte bir belge ile kanıtlayamayan alacaklının, takip tarihinden öncesine ilişkin dönem için ‘işlemiş faiz’ talep edemeyeceğini”[467]
√ “Faiz alacağının kamu bankalarınca fiilen bir yıllık mevduata uyguladıkları faiz oranlarına göre hesaplanması gerekeceğini (hesaplanan azami faiz oranlarını gösteren TC. Merkez Bankası yazısına göre yapılamayacağını)”[468]
√ “Temelde faiz alacağı niteliğinde olan alacak kalemlerine tekrar faiz uygulanamayacağını”[469]
√ “Kural olarak BK.’nun 101. (şimdi; TBK.’nun 117.) maddesine göre kesin vadeli sözleşmelerde temerrüt tarihinin banka tarafından tüketiciye gönderilen son hesap özetinde belirtilen tarih olduğunu ancak kredi kartı borçlarının BK.’nun 102/II. (şimdi; TBK.’nun 119/2.) maddesinde öngörülen miktarı önceden belli olan kesin vadeli borç niteliğinde olmadığını, bu nedenle kredi kartı borçlarında temerrüt tarihi bakımından anılan maddenin uygulama yeri bulunmadığını, kredi kartı sözleşmelerinin özelliği nedeniyle borçlunun temerrüdünün banka tarafından akdi ilişkinin sona erdirilip hesap kat edildikten sonra borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmişse, bu sürenin bitiminden itibaren oluşacağını”[470]
√ “Kefalet tarihinden sonra icra kefilinin temerrüde düşmesi halinde, temerrüt faizi uygulanacağını”[471]
√ “Takip konusu yabancı para alacağına, ‘devlet bankalarının yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödenen en yüksek faiz oranının uygulanması gerekeceği’ sonucuna varan icra mahkemesinin, bu faiz oranının ne olduğunu TC. Merkez Bankasından sorması gerekeceğini”[472]
√ “ ‘Takipte istenen faizin kanun, usul ve mevzuata aykırı olduğunu’ ileri süren borçlunun, ‘faize faiz istendiğini’ de ileri sürmüş sayılacağını”[473]
√ “ ‘Vade farkı’ faiz olmadığından, ‘vade farkı’nın ‘işlemiş faiz’ adı altında talep edilemeyeceğini”[474]
√ “ ‘Gecikme zammı’nın faiz olarak kabul edilemeyeceğini”[475]
√ “Borçluya gönderilen hesap kat ihtarında belirtilen ödeme süresi dolduktan sonra borçlunun temerrüde düşeceğini ve bu tarihten itibaren temerrüt faizi istenebileceğini”[476]
√ “Takip talebinde takip konusu yabancı para alacağının takip tarihi itibariyle Türk parasına çevrilerek -fiili ödeme günündeki kur üzerinden tahsil hakkı saklı tutulmamış olan- alacaklının yabancı paraya uygulanan faiz oranı üzerinden talepte bulunamayacağını”[477]
√ “Takip talebinde ve ödeme emrinde vade tarihi ile takip tarihi arasında işlemiş temerrüt faizini yabancı para olarak hesaplayıp takip tarihindeki kur üzerinden Türk parası olarak yazmamış olan alacaklının itirazın iptali ve kaldırılması davalarında yargı mercileri bu talep ile bağlı olduklarından, artık vade tarihi ile takip tarihi arasında alacaklının alacağına yabancı para faizi yürütülemeyeceğini, takip tarihinden sonra ise kambiyo senedinde yazılı alacağa avans faizi yürütüleceğini”[478]
√ “Banka kredi sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda, alacaklının hesabın kat edilip usulünce tebliğ edildiği tarihe ve ödeme için varsa tanınan sürenin sonuna kadar olan dönem içinde TTK.nun 8. (şimdi; TTK.’nun 8.) maddesi ve sözleşme hükümlerine göre hesaplanacak faizin fer’ileriyle birlikte tahsilini talep edebileceğini, talep edilecek bu faizin ‘akdi faiz’ olduğunu, hesabın kat edilip bu hususun usulüne uygun bir şekilde borçluya bildirilmesinden sonra ise temerrüt faizinin işlemeye başlayacağını”[479]
√ “Faize faiz yürütülemeyeceğini, bu durumun BK.’nun 104/son. (şimdi; TBK.’nun 121/son.) maddesine aykırı olacağını”[480]
√ “Takip konusu yapılan faizin ‘hesap katından sonra, takip tarihine kadar işlemiş faiz’ mi olduğu yoksa ‘hesap katına kadar işleyen faiz’ mi olduğu araştırılarak oluşacak sonuca göre itirazın kaldırılması hakkında karar verilmesi gerekeceğini”[481]
√ “Takip tarihine kadar olan asıl alacak ve işlemiş faizin itirazdan sonra ödendiğinin anlaşılması halinde, icra mahkemesince ‘takip tarihinden sonra işleyecek faizin BK. mad. 84 (şimdi; TBK. mad. 100) gözönünde bulundurularak icra müdürlüğünce hesaplanmasına’ şeklinde karar verilmesi gerekeceğini”[482]
√ “Alacaklının takip talebinde faize faiz yürütülmesini istemiş olduğunun saptanması halinde, icra mahkemesince ‘icra müdürünce yapılacak hesaplamada, takipten sonra işleyecek faizin asıl alacak ve eklentileri üzerinde yürütülmesi gerektiğine’ şeklinde karar verilmesi gerekeceğini”[483]
√ “Faize faiz yürütülmesi kural olarak yasak ise de bankalar, tasarruf sandıkları ve tarım kredi kooperatifleri tarafından yapılan takiplerin saklı olduğunu”[484]
√ “BK. 84 (şimdi; TBK. 100) uyarınca, borçlu tarafından yapılan ödemelerin önce faiz ve masraflara mahsup edilmesi gerektiğinden, ‘borçlunun ne kadar borcu kaldığı’ konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekeceğini”[485]
√ “İcra takibinden önce borçlusunu temerrüde düşürdüğüne ilişkin herhangi bir belge ibraz etmemiş olan alacaklının, ancak takip tarihinden itibaren temerrüt faizi talep edebileceğini”[486]
√ “Hesap kat tarihinden, takip tarihine kadar işleyen faizin, icra mahkemesince, bilirkişi aracılığıyla saptanması gerekeceğini”[487]
√ “Sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde takip konusu yabancı para borcuna ‘devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı’nın uygulanacağını”[488]
√ “Alacaklının borçluya yazılı başvuru tarihi tesbit edilerek BK. 101 (şimdi; TBK. 117) uyarınca temerrüt tarihi belirlenmeden ‘itirazın kaldırılması’ istemi hakkında bir karar verilemeyeceğini”[489]
√ “Yabancı para alacağının tahsil tarihindeki kur değeri üzerinden tahsilini talep etmiş olan alacaklının senedin vade tarihinden takip tarihine kadar 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi doğrultusunda yabancı para faizi isteyebileceğini”[490]
√ “Takip konusu yapılan toplam alacak içerisinde ‘işlemiş faiz’ de bulunması halinde icra mahkemesince ‘faize faiz yürütülemeyecek şekilde takibin sürdürülmesini sağlayacak biçimde’ karar verilmesi gerekeceğini”[491]
√ “Takip konusu yapılan ve takipten itibaren faiz istenilen alacak içerisinde ‘işlemiş faiz’ de bulunması halinde borçlunun ‘faize faiz istendiği’ şeklindeki itirazının yerinde olacağını”[492]
√ “Alacaklının borçluyla arasındaki bayilik sözleşmesinde öngörülen ‘akdi faizi’ borçludan talep edebileceğini”[493]
√ “Alacaklının vade tarihiyle takip tarihi arası için kademeli olarak avans/reeskont faizi oranında faiz talep edebileceğini”[494]
√ “Ticari alacaklarda reeskont (şimdi; avans) faiz oranının kademeli olarak hesaplanması gerekeceğini”[495]
√ “Senette yer alan ‘bu borca karşılık faiz ödenmeyeceği’ne ilişkin kaydın, vade tarihinden itibaren faiz istenmesini engellemeyeceğini”[496]
√ “ ‘İşlemiş faizleri ayrıca talep hakkını’ saklı tutmaksızın anaparasını alan alacaklının, daha sonra işlemiş faizler için ayrı takip açamayacağını”[497]
√ “Alacağı devralan kişinin (alacağı devredenin haklarına halef olduğundan) alacağı devreden gibi reeskont (avans) faizi isteyebileceğini”[498]
√ “Faiz hesaplamalarında, yılın (360 gün) ayın ise (30) gün olarak kabul edilmesi gerekeceğini”[499]
√ “Faize yönelik itirazların incelenmesi sırasında, ‘faiz oranının ne olduğu’nun icra mahkemesince TC. Merkez Bankasından sorularak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekeceğini”[500]
√ “Borçluya daha önce ihtar gönderilmiş olmadıkça, alacaklının ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren gecikme faizi isteyebileceğini”[501]
√ “Ticari işlerde, alacaklının TC. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için öngördüğü avans faiz oranına göre faiz isteyebileceğini”[502]
√ “İcra mahkemesinin alacaklı ile borçlu arasındaki anlaşma çerçevesinde ‘itirazın kaldırılmasına’ karar vermesi gerekeceğini”[503]
√ “Kira tesbit kararına dayanılarak yapılan takiplerde ‘takip tarihi’nden itibaren değil, ‘kira tesbit kararının kesinleştiği tarihten itibaren -tesbit edilen kira farkı için- faiz istenebileceğini”[504]
√ “ ‘Temerrüt faizi’nin ayrı takip konusu yapılamayacağını”[505]
√ “Genel kredi sözleşmesinde öngörülen faiz oranlarının taraflar için bağlayıcı olduğunu”[506]
√ “Tesbit ilamına dayalı takiplerde de faiz istenebileceğini”[507]
√ “Geçmiş günler (temerrüt) faizine, faiz istenemeyeceğini”[508]
√ “Takip talebinde temerrüt faizinin başlangıç tarihi ve miktarının gösterilmemiş olması halinde alacaklının takip tarihinden itibaren faiz isteyebileceğini”[509]
√ “Alacağın temliki halinde, gecikme faizlerinin de yeni alacaklıya devredilmiş olacağını”[510]
√ “Sadece ‘cari hesaplar’ ile ‘borçlu yönünden ticari iş niteliğini taşıyan ödünç sözleşmesi’nde, faizin anaparaya eklenerek, tekrar faiz yürütülebileceğini”[511]
√ “İcra mahkemesinin ‘faiz oranı’na yapılan itirazı -tarafların sıfatına göre- çözümlemesi, ‘cezai şart’ yönünden yapılan itiraz hakkında da, -uyuşmazlığın çözümü yargılamayı gerektirdiğinden- ‘itirazın kaldırılması talebinin reddi’ doğrultusunda karar verilmesi gerekeceğini”[512]
√ “Asıl borca, ödeme tarihine kadar faiz yürütülmesi gerekeceğini”[513]
√ “ ‘Faiz oranı’ konusunda alacaklıyla borçlu arasında daha önce yapılmış olan anlaşmanın tarafları bağlayacağını”[514]
√ “Borçlunun faize itiraz etmiş olması halinde, vade tarihi ile takip tarihi arasında geçen süre için alacaklının istediği faizin, yasa açısından istenebilecek faizden fazla olup olmadığının araştırılması gerekeceğini”[515]
√ “Kamulaştırma bedelinden dolayı yapılan takiplerde icra mahkemesinde ‘idarenin fiilen taşınmaza el koyduğu’ veya ‘malikin taşınmazdan yararlanmasına engel olunduğu’ tarihin araştırılarak, bu tarihten itibaren gecikme faizinin başlatılabileceğini”[516]
√ “Alacağın aslı için yapılan takip sırasında ‘faiz’ istenmemiş olması halinde, asıl alacak tahsil edilinceye kadar, faizin ayrı bir takip konusu yapılabileceğini”[517]
√ “Senetli takiplerde, alacaklının takip talebinde ‘vade tarihinden itibaren’ faiz isteyebileceğini”[518]
√ “ ‘İşlemiş faizleri ayrıca talep hakkını’ saklı tutmaksızın anaparasını alan alacaklının, daha sonra, işlemiş faizler için ayrı takip açamayacağını”[519]
√ “Talep tarihinden itibaren faiz istenmesi halinde, vadeden itibaren faiz hesaplanamayacağını”[520]
b e l i r t m i ş t i r…
XV- İcra mahkemesi, «itirazın kesin olarak kaldırılması» duruşmasında; takip konusu alacağın zamanaşımına uğramış olup olmadığını ve zamanaşımının ne zaman ve nasıl kesilmiş olacağını inceleyebilir. Nitekim, yüksek mahkeme «zamanaşımı süresi» ile ilgili olarak;
√ “ ‘Senetlerin zamanaşımına uğradığı’nın -talep (itiraz) olmadan- doğrudan doğruya icra mahkemesince gözetilemeyeceğini”[521]
√ “ ‘Borcun zamanaşımına uğradığı’ itirazının, ‘senet metninden anlaşılan itiraz’ olduğu, bu itirazın senedin ibraz edildiği oturumda icra mahkemesine bildirilmesi gerekeceğini (İİK. mad. 62/IV)”[522]
√ “Muhataba ibraz edilmemiş olan çekin çek niteliğini taşımayacağını ancak borçlunun itirazında borcu kabul ederek ödediğini beyan etmesi halinde alacaklının genel haciz yoluyla takip yapmasında usulsüzlük bulunmadığını, bu durumda olaya temel ilişkiye ait 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceğini”[523]
√ “İcra kefilleri hakkındaki zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu”[524]
√ “Borçlunun itiraz sebepleri ile bağlı olduğunu, icra mahkemesince zamanaşımı itirazının doğrudan doğruya nazara alınamayacağını”[525]
√ “Zamanaşımı süresi dolmadan borçlu tarafından açılan menfi tesbit davasının zamanaşımı süresini keseceğini ve dava devam ettiği sürece bu sürenin işlemeyeceğini”[526]
√ “Prim alacağının on yıllık zamanaşımına bağlı olduğunu”[527]
√ “Bononun genel haciz yolu ile takip edilmesi halinde de, yine TTK.nun bonolar hakkındaki zamanaşımı hükümlerinin uygulanacağını”[528]
√ “Takip dayanağı belgenin ‘çek’ sayılmaması halinde Ticaret Kanunundaki çeklere ait zamanaşımı hükümlerinin uygulanamayacağını”[529]
√ “Asıl alacağın eklentisi niteliğinde bulunan ‘temerrüt faizi’nin, asıl alacağın bağlı olduğu zamanaşımına tabi olduğunu”[530] [531]
√ “Tanzim tarihi bulunmayan bonolarda yer alan alacağın on yıllık zamanaşımına bağlı olduğunu”[532]
√ “ ‘Alacaklının istediği zamanda borcun ödeneceği’ kaydını içeren bir senedin, BK.’nun 128. (şimdi; TBK.’nun 149.) maddesi uyarınca senedin düzenleme tarihinin ertesi gününden itibaren on sene geçince zamanaşımına uğrayacağını”[533]
b e l i r t m i ş t i r …
Ve, «zamanaşımı süresinin kesilmesi» ile ilgili olarak da;
√ “ ‘İcra takibi ile’[534] ve ‘icra takibindeki her işlem ile’[535] zamanaşımının kesileceğini”
√ “Prim borçları ait olduğu ayı izleyen ayın son günü muaccel olduğundan, zamanaşımının bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağını ve ancak BK.’nun 132. (şimdi; TBK.’nun 153.) maddesinde öngörülen sebeplerle kesilebileceğini”[536]
√ “Asıl borçluya karşı kesilen zamanaşımının kefile karşı da kesilmiş olacağını”[537]
√ “Ölü kişi hakkında yapılan takibin zamanaşımını kesmeyeceğini”[538] (Not: 6100 sayılı yeni HMK.’nun 124/(4)’deki yeni düzenleme nedeniyle, bugün için bu içtihadın geçerliliğini kaybettiği söylenebilir...)
√ “Takip konusu alacağa ilişkin temliknamenin icra dosyasına konulmuş olmasının, zamanaşımını kesmeyeceğini”[539]
belirtmiştir...
XVI- Alacaklı «tarih» içermeyen bir senede dayanarak takipte bulunmuş, borçlu da «borcun zamanaşımına uğradığını» ileri sürmüşse, alacaklı icra mahkemesinden «itirazın kesin olarak kaldırılmasını» -takip dayanağı tarihsiz senede dayanarak- isteyebilir mi? «Borçlunun senedi tarihsiz bırakması kendi ihmalinin bir sonucudur, bu nedenle kendisinin korunması gerekmez... ‘Borcun zamanaşımına uğradığını’ ileri süren borçlunun bu hususu -ve senedin tarihini- İİK. mad. 68/I’deki belgelerle isbat etmesi gerekir» mi denilecektir? Yoksa, «alacaklı itirazın kaldırılmasını ancak İİK. mad. 68/I’de öngörülen belgelere dayanarak isteyebilir. Bu durum da, alacaklının tarih taşıyan bir senede dayanmasını zorunlu kılar» şeklinde mi düşünülecektir? Bu konu doktrinde tartışmalıdır. Bir görüşe göre[540], “hak düşüren vakıanın (olayın) ondan kendi lehine sonuç doğuran borçlu tarafından isbatı gerekir. İcra hukuku normları bu esasta bir değişiklik yapmaz. İcra hukuku, alacaklıyı, hakkının doğumuna engel olan veya hakkını düşüren vakıaların yokluğunu dahi isbat etmekle yükümlü tutmamıştır. Bu konuda isbat yükünü takip borçlusu taşır...” Buna karşın diğer bir görüşe göre[541] ise, “ilamsız icradaki şekil kuralları, itirazın kaldırılması isteminde, mahkemedeki çözümden farklı bir çözümün benimsenmesini gerektirir. Çünkü alacaklı, itirazın kaldırılması safhasında alacağını her türlü delillerle değil, belirli nitelikteki senetlerle isbat etmek durumundadır. Alacaklının alacağını 68. madde normlarına uygun bir senetle itirazın kaldırılması duruşmasında isbat zorunluluğu, onun tarih taşıyan bir senede dayanmasını gerektirir. Hiç olmazsa, borçlunun zamanaşımı def’iinde bulunması halinde, senedin tarihi bu def’ inin yerinde olmadığını ortaya koymalıdır.... Bu nedenle, böyle bir durumda, icra mahkemesi, ,tarihsiz bir senede dayanan alacaklının itirazın kaldırılması isteminin reddine karar vermelidir...”
Dostları ilə paylaş: |