Patlama, aşağılanma, ruhun karanlık gecesi: 'Ordan gene açıldık denize, yüreklerimizde acı dolu/yoldaşların canı çıkıyordu habire kürek çekmekten/görünmez olmuştu bizim çılgınlığımızdan sıla yolu/alta gün aralıksız gittik geceli gündüzlü/Ve yedinci gün, böyle rüzgarsız gittikten sonra, Laistrygohlann ülkesine vardılar. Sürüleriyle zengin bu ülkeye öncüler çıkardılar. Uzakta bir şehir ve şehrin önünde su taşıyan bir genç kız gördüler. O kralın kızıydı ve onlan evine götürdü. Dağ doruğu kadar kocaman olan annesi ile karşılaştılar. Anne kralı çağırdı ve o da bir devdi. Arkadaşlarından birini yemek üzere yakaladı, ötekiler kaçtılar. Kral savaş çığırtkanı çıkardı. Laistrygorüar dört bir yandan koştular, taşlar atarak gemileri hatırdılar, yalnız biri kaldı.
Böyle aşağılanmış,'azalmış ve yenilmiş, büyük gezgin Kimse, artık dişi ilke ile temel karşılaşması için hazırdı. Arete, güzellik, sadakat, sabır ve esinleme anlamında değil fakat örgülü saçlı Kirke tarafından dikte edilecekti. Kirke, tüm erkeklere ışık veren güneşten Ocean'ın kızı, periydi.
Gemi, bilmeden Kirke'nin adasına girdi ve iki gün ve gece adamlar kıyıda yattı, yüreklerini dinlendirdi. Fakat üçüncü günün şafağında, Odysseus kargı ve kılıcını alarak yüksek bir tepeye çıktı ve bir duman
145
gördü. Adamlarına dönüp ufcun boynuzlu bir geyik öldürdü, onları yedirdi ve yitirdikleri arkadaşları için ağladılar. Sonra bir kısmı inceleme yapmak için çıktı ve ormanm içlerinde Kirke jün cilalanmış taştan yapılma sarayını keşfettiler.
'Kuşlar, aslanlar vardı çevresinde, dağ hayvanları/büyülemişti Kirke onları kötü ilaçlarla/saldırmadı bu hayvanlar adamlarımın üstüne/ama kalkıp uzun kuyruklarıyla onları okşadılar/köpekler nasıl kuyruk sallarsa şölenden dönen efendilerine /bilirler çünkü kendilerine güzel şeyler getirdiklerini her seferinde/öyle kuyruk sallıyordu bu sert tırnaklı kurtlar ve aslanlar/oysa benim arkadaşlar korkmuştu bu canavarları görür görmez/güzel belikli tanrıçanın eşiğinde dura-kaldılar/duyuyorlardı içerde türkü söyleyen Kirke'nin güzel sesini/ tanrısal bir büyük bez dokuyordu tezgahta /ince ve güzel ve parlak bir işti bu, tanrıçalara yakışır /aralarmda dile geldi Polytes, erlerin güdü-cüsü/arkadaşımdı o benim, en sevdiğim en saydığım/arkadaşlar büyük bir tezgahta mekik dokur içerde biri /bir güzel türkü de söyler her yer çın çın öter/yaklaşıp ses edelim bir tanrıça mı o, yoksa kadın mı?/o böyle dedi ötekiler de seslenip çağırdılar/Kirke de çıktı dışarı ve parlak kapıları açtı/çağırdı hepsini içeri onlar da boş bulunup girdiler/bir Eurylokhos kalmıştı dışarda, sezmişti tuzak kokusu/tanrıça onları içerde iskemlelere, tahtlara oturttu/peynir, san bal ve arpa unu ezdi Pramnos şarabına/sağrağa korkunç ilaçlar karıştırdı/büsbütün unutsunlar diye baba toprağım/verdi onlara bu içkiyi onlar da hemen diktiler/onlar diker dikmez içkiyi, Kirke hepsine değneğiyle vurdu/ ve kapattı yoldaşlarımı domuz ağılına /şimdi onlar tıpkı domuza benzemişlerdi/başlan ve sesleri, kılları ve gövdeleriyle/ama akü vardı gene içlerinde eskisi gibi/ağlar sızlar halde onları kapadı oraya/ attı önlerine kayın kozalağı, palamut, kızılcık yemişi/hep yediği şeylerdi bunlar yerde sürenin domuzların'.
Eurylokhos korkuyla haberi gemiye getirdi. Odysseus tunç kılıcım aldı, yayını kuşandı ve yola koyuldu. Fakat ilerlerken altın değnekli Hermeias bıyıkları yeni terlemiş delikanlı şeklinde çıktı önüne. Elini yakaladı ve ona erdem otu verdi. Tannlar ona Malü derlerdi. Onu büyüden koruyacak ve Odysseus'u Kirke'nin ilacından kurtaracaktı. 'Kirke uzun değneğiyle sana vurur vurmaz/çek sen de kalçandan sivri kılıcım/öldürmek istermiş gibi atıl üstüne Kirke'nin/ödü kopacak, yatağına götürmek isteyecek seni/sakın olmaz deme, hor görme tannçanın yatağını/çok iyi bakılacaksın, yoldaşların da kurtulacak/
146
ama önce büyük andını içsin mutluların, zorla onu/ant içsin sana bir daha kötülük etmeyeceğine/yoksun- bırakmayacağına seni gücünden ve erkekliğinden/soyununca sen anadan doğma çırılçıplak'.
Hermeias adanın ormanlarından Olympos'a doğru uzaklaşırken, Odysseus söyleneni yaptı. Kirke söz verip andını yerine getirdi. O da sonunda Kirke'nin güzel yatağına girdi. Hizmetçiler konağı düzene soktu, pınarlardan, ormanlardan ve denize akan kutsal ırmaklardan doğmuş dört peri kızı da çalışırdı. Domuza dönen adamlar içeri girdiler, Kirke de aralarına geçip başka bir ilaçla onları ovdu. "Üstlerindeki kıllar dökülüverdi ossaat/yüce Kirke daha önce o uğursuz içkiyi içirince/bütün vücutlarını saran kıllardı bunlar/işte hepsi insan olmuştular yeniden/ama şimdi eskisinden daha gençtiler/daha güzeldiler ve daha boylu boshı'.
Evinde 360 domuzu olan kahramanla, insanları domuza ve gene insana fakat daha güzel ve uzun insanlara çeviren tanrıçanın 'kutsal evliliği' bize Elevsisli Demeter ve Persephone ritleri mitolojisini anımsatıyor. Anthesteria domuz kurbanı festivallerini/31' Bunlar ölüm ve yeniden doğumu temsil ediyorlardı, sözünü etmiş olduğum Male-nazya ritlerinde olduğu gibi. Kirke'nin adasında Odysseus, cadeceus tanrısı Hermeias'ın öğütü ve gücüyle korundu. Eski kahraman yaşam biçimi ile temsil edilen klasik çifte kalıtımın zıddına bağlantılara geçtik. Odysseia'da, Malenezya mitolojisindeki gibi kötü yönü ile yeral-tının kannibal cadısı olan tanrıça, merhametli yönü ile bu diyarın kılavuzu ve bekçisidir ve ölümsüz yaşamı verendir.