7) Bundan sonra, Kirke'nin Odysseus'a yeraltı dünyasının kılavuzluğunu önerdiğini öğreniyoruz. 'Çok kurnaz Odysseus, Laertes-oğlu, tanrıların beslediği /kalmayın benim evimde istemiye istemiye/ ama bir başka yolculuk yapmanız gerek daha önce /gidilecek Ha-des'in ve korkunç Persephone'un ülkesine/danışmak için Thebaili Tei-resias'ın ruhuna/henüz yitirmemiş aklını bu kör bilici/Persephone bir ona bilinç bağlamıştır ölülefden/bir odur düşünen, ötekiler uçuşurlar gölgeler gibi'.
Çok önemli bir nokta! Hades'te yaşıyanlarm hepsi gölgeler gibi değil. Teiresias, iki yılarım giziyle ilişki kurmuş ve en azından bir anlamda hem erkek hem dişi olan yılanlardan her cinsin kendi yönünden gölge gibi bildiği gerçeği iki yönü ile öğrenmiş ve yaşam için gerekli olanı özümleyerek, ölümsüz olmuştur.
Sophocles'in bir mısrası vardır; Elevsisin gizine ilişkin: İnsanlar
147
içinde üç kez kutsamışlardır/bu ritleri uygulayanlar/ Hades'e gidenler, yalnız onlar için yaşam vardır/tüm kalanlar kötü bir kader çekeceklerdir.^32'
Bu düşünce olgun klasik düşüncenin de temelidir. Gerçekten onu akademik neoklasizmden ayıran da budur. Yunan ikili kalıtımının iki dünyasının. Bahçenin birinci kadar ikinci ağacıyla da bağıntısından söz eden organik sentezin ifadesi budur. Erdemin öteki okulundaki üzgün çiftimizce bu reddedilmiştir.
Kirke'nin önderliğini izleyen Odysseus, tayfasını dünyanın sınırlarına götürdü. Kimmerlerin sis ve bulutla örtülü ülke ve şehirlerine geldi. Burada sonsuz gece vardı, ölülere kurbanlar sundu, yerde kazdığı bir çukura döktü (Olymposlu yukarıya doğru sunumun tersine). Korkunç çığlıklarla her yandan ruhlar üşüştü. Bildikleriyle konuştu: annesi, Tieresias, Phaedra, Procris, Ariadne ve daha birçokları, Agamemnon ve Achilles. Dahası, orada, Giritli Minos'u, Zeus'un oğlunu, elinde alhn değneği, ölüleri yargılarken gördü.
Derken, korkuyla, Persephone onu Medusa'nın başına göndermeden, gezgin ayrıldı. Kirke'ye, mist agog' (*)una döndü ve ondan nihai bilgileri aldı.
8) Güneş adasına yol ve yolun tehlikeleri: Yolun t&hlikeleri şunlardır; a) sirenler, b) parçalanan kayalar ve ikinci seçenek de b') Skylla ve Kharybdis. îlki cennet güzelliğinin çekiciliğinin ifadesidir, veya, Hintli mistik deyişle, 'suyu tatmak'dır. İkili olmayan, aşkın aydınlanmasının baskısı yerinde sonuçta cennet mutluluğunu kabul etmektir. Öteki ikisi, aynı biçimde, tek mistik deneyimin nihai eşiğini temsil eder, zıt çiftlerden geçmeye götürür: mantık kategorileri ötesinde (A, B değildir, sen, bu değilsin) deneyimin her türlü kavranılabilir formunun ötesinde, herşeyin bilinçli kavranılışıyla bilinçli parçalanmaya geçiştir. Odysseus zıtlıklar çiftinden, Skylla ve Kharybdis'den geçmeyi seçmiştir. Aralarından geçmiştir.
Fakat geldikleri Güneş Adasında, adamları, insan iştahıyla, Odysseus uyurken, güneşin sığırlarının bir kısmım kestiler, pisindiler ve yediler. Ve yelken açtıklarında, 'korkunç ve gümbürtü ile patladı Ze-phyros yeli/ ve birden saldırdı üstümüze, gemi gidemedi'. Gemi su doldu, Odysseus dışında, tüm adamlarıyla battı. O da kendisini kalan
(*) mystagogue. (Eski Yunanlılarda) Dinin gizlerini açıklayan veya öğreten kimse, bir dini yeni ögreninlerin vaftiz babası, gizlibüimci (çev. n.)
148
omurganın direğine bağladı. Sonunda yalnızdı.
Bu da ruhsal gezinin doruk noktasıydı.
Bu ilk ana eşik geçmenin krizinin analojisini açıklamaktır. En yüksek Hint aydınlanma idealizine zıtlığı da açıktır. Çünkü Odysseus Hint sagası olsa, öğrendiklerini ev yaşamında uygulamak üzere karısına dönüş yolunda yalnız kalmazdı. Güneşle sonsuza kadar Kimse olarak birleşirdi. îşte bu da Hindistan'la Yunanistan arasında, birleşme ile ayrılmanın trajedisinin arasındaki eleştirel çizgidir.
Gerçekten, Odysseus'un, Kirke'nin koruyuculuğu altındaki iki ziyareti, Güneş Adasına ve Ataların Diyarına ziyaretleriyle, Hint Upa-nişadlarmda (LÖ. 700-600) öğretilen duman ve ateş yollan' karşı-laştmlabilir/33) Hindistan'da da, Yunanistan'daki gibi, bu iki yolun geleneği, özgün olarak Aryanlara ait değildir. Fakat karma kalıtımın Aryan öncesi karışımına aittir. Dahası, Aryan ataerkilliğinin (Kena Upa-nişadda korunan mitosa göre) Brahman tannlanyla Kuşu veren en etkileyici açıklaması olan Uma Haimavati üe ilişkilidir.@*'
Yunanistan ve Hindistan'da ataerkil ve anaerkil düşüncenin iki zıt düzenleri arasında (Kitabı Mukaddes geleneğinde geniş biçimde erkek yararına vurgulanmış olan) bir diyaloga izin verilmiştir. Fakat hem Yunanistan'da, hem Hindistan'da bu etkileşim beslenmişse de, iki bölgede sonuçlar aynı değildir. Hindistan'da ana tanrıçanın gücünün erkek ego ilkesinin kabul edilişlerinde baskıya alınması, bir dereceye kadar sözkonusudur.^ Oysa Yunanistan'da erkek iradesi ve egosu yalnızca kendi başına değildir, Öyle bir tutumla desteklenmiştir ki, bu dönemde, dünyada tektir: Çocukluğun zorunlu 'isterim' yoluyla değil, (Doğuda normal egonun kavram ve tutumu budur) fakat kendinden sorumlu akim, hem 'isterim' hem 'sen yaparsın'dan kurtulmuş ve ampirik gerçekler dünyasını yargılayan bir sorumlulukla, sonuçta tanrılara hizmeti değil, insanı geliştirmeyi ve olgunlaştırmayı amaçlayan bir yolladır. Çünkü Kari Kerehyi'nin çok iyi belirttiği gibi. Yunan dünyası güneşin değilse de, güneş ışığının dünyasıdır, ama insan, tam örtasmda durur'.*36)
Şimdi eve yolculuğa geliyoruz, Odysseus'un yeraltından ve Güneş Adasından dönüşüne:
9) Kalypso'nun adası: Mucizevi biçimde Odysseus, yüzen parçanın üstünde, geri Skylla ve Kharybdis arasından geçer, dokuz gün daha denizin üstünde kalır, onuncu gün, örülmüş saçlı Kalypso'nun Ogygia adasının kıyılarına varır. Sevimli tanrıça orada bir mağarada,
149
çayırlar, çiçekler, asma ve kuşlar arasında ona adadığı bir mekikle dokumaktadır. Onunla sekiz yıl (bir oktavıeon) kalır. İlk peri örgülü saçlı Kirke'nin öğrettiği dersleri özümler. Ve sonunda ayrılma zamanı geldiğinde, Zeus kılavuz tanrı Hermaias'ı gönderir. Ona acele etmesini emreder. Tanrıça da istemeden öyle yapar. Odysseus bir sal yapar, Kalypso onu yıkar ve güzel giyecekler giydirir ve denize açılıp uzaklaşmasını seyreder.
10) Fakat Poseidon, hâlâ oğulları Kykloplanrı kör edilmesinden kızgındır (Derece derece, durak, durak, onun derin sularında, karanlık ruhun gecesinde, dönüyoruz). Salı batırmak için bir fırtına gönderir. Gene suya batan Odysseus iki gün, iki geçer yüzer.(*) Çıplak durumda Phaiak Adasına düşer. Hoş episodda, Nausikaa, küçük prenses hiz-metçileriyle sahile gelir, top oynarlar. Top suya gider, kızlar çığlıklarla kaçarlar. Koca adam çalılıklarda uzanmaktadır. Önünde bir dal tutarak ortaya çıkar, korku anından sonra kızlar (gene dişi ilke fakat neşeli çocuksulukla) ona giyecek verirler ve sarayın yolunu gösterirler.
Akşam yemeğinde uzaktan gelen koca adam bütün öyküsünü, on yıllık macerasını anlatır. Phaiakların iyi ve nazik kralı evine gitsin diye ona bir gemi ve yiğit adamlar verir! Odysseus içir de halı ve keten çarşaflar yaydılar/geminin kıç güvertesinde, rahat rahat uyusun diye/ o da bindi gemiye ve yatağına sessizce uzandı/tayfalar sırasıyla oturdular küreklerin başına/çözdüler palamarı delikli taştan/ az sonra abandılar küreklere, köpürttüler denizi/tath bir uyku düştü göz kapaklarına Odysseus'un/rahat ve derin bir uykuydu bu, ölümün eşiğinde'.
11)'... tanrısal Odysseus uyandı uykusundan baba toprağı üstüne'.
Daha açık anlatılabilir mi?
Gecenin karanlıklarında dolaşırken, Kirke'nin sarayına yaklaşırken, Hermesias, Odysseus'un kılavuzu olmuştu. Kalypso'dan ayrılma günü geldiğinde gene haberci, ruhların kılavuzu, Cadeceus ve üç tanrıçanın efendisi Hermesias'dı. Artık gezgin, gece denizinin mitsel sorunlarından tekrar uyanık dünyaya ve toplumsal gerçeklerin (artık ev gerçekleri) dünyasına gelmişti. Kılavuzu Athene olacaktı. Athene ona sahilde, delikanlı biçiminde göründü. 'Kral oğlu gibi incecikti!, dal gibi/güzel işlenmiş iki katlı kepenk vardı sırtında /parlak ayak-
(*) Atletizm rekorlarımız sağolsun. Yunan mitoslarını Kitabı Mukaddesinkiler gibi gerçek kabul etmiyoruz!
150
larında sandallar, elinde çoban değneği /onu görünce sevindi Odysseus, vardı yânına/ve seslendi, kanatlı sözlerle dedi ki:'
Athene oğlu Telemachus'u çoktan annesinin sarayından çekip çıkarmıştı. Talipler hizmetçilerle birlikte evi geneleve çevirmiş yağma-lamışlardı. Athene, yabancı kılığında sarayın verandasına gelmiş aşıklar arasında daralan bir yürekle üzgün, babasını düşünerek oturan delikanlıyla konuşmuştu. Delikanlı onu ağırlamış, akşam yemeğinden sonra Athene ona babasını aramasını öğütlerhişti. O da yola çıkmıştı. Şimdi ikisini bir araya getirmeliydi
Dostları ilə paylaş: |