İmge Kitabevi Yayınları: 41 Joseph Campbell



Yüklə 2,24 Mb.
səhifə51/80
tarix03.01.2022
ölçüsü2,24 Mb.
#35123
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   80
(*) Bkz. sayfa 210.

271


İ.S. I. yüzyıl), Plutarch (Î.S. 46-120), Ptolemy (İ.S. II. yüzyıl) ve Plotinus (İ.S. 205-270). Bunların çalışmalarında bir dereceye kadar modern bir anlam yatar, bunların bilimleri, zamanımızdaki gibi, eski kozmoloji­lerin özümleyemeyeceği doğal düzene ait: gerçekleri açıklıyordu; günün sorunu geçmişin önemli ruhsal kavrayışını korurken yeni ufukları zorlamaktı.

Belki de eski masalın yeniye uygun biçime dönüştürülmesine en kolay anlaşılır örnek Cicero'nun 'Genç Scipio Africanusun Rüyası'dır, Cumhuriyet'te tartışmasını bununla, bititir. Çalışmasına konu olarak seçtiği genç t.Ö. 185-129 yıllarında yaşamıştı, düşünde büyükbaba­sını gördüğü varsayılıyordu, Yaşlı Scipio Africanus (İ.Ö. 237-183). Dede yıllar önce Hannibal'ı yenmiş ve Afrika'yı işgal etmişti. Torunu­na onun önündeki gelecekle ilgili bir şeyler iletmek kadar, evrene ve in­sanın onun içindeki yeri konusunda da yeni bir görüş aktarmaktadır.

Gencin şöyle anlattığı düşünülür, 'Her zamankinden daha derin bir uykuya dalmıştım, Africanus'un önümde dikildiğini düşündüm, şahsından çok büstünden tanıdığım bir biçimle bana bildik geldi'.

Psikolojik vurgu şimdiden ilgi çekici. Düş öznel olarak sergileni­yor. Ölünün geri gelişine bir gerçeklik olarak inanmamız istenmiyor. Atmosfer dinsel bir mitos değil, şiirsel.

Africanus, 'düşüncelerin daha ne kadar bu aşağılık dünyaya bağlı kalacak' dedi. Girdiğin kibirli işleri göremiyor musun? Dokuz semavi katıyla evrenin harikalarını göstermeye başladı. 'En dıştaki cennet hepsini içerir' dedi, 'o ulu tanrının kendisidir, kendisinde bütün öteki katlan-tutar ve kucaklar. Yıldızlann sonsuz dönen yolları onun içinde saptanmıştır, altında, yedi kat daha vardır, onlar da cennetin tersine dönerler. Africanus bunlan sırasıyla saydı, Saturn, Jüpiter, Mars, Güneş, Venüs, Merkür ve Ay. 'Ayın altında ölümlü olan ve çürüyecek olan dünyadan başka bir şey yoktur, yalnız tanrıların ihsanı olarak in­sana verilen ruhların dışında; oysa ayın üstündeki her şey sonsuzdur. Ve dokuzuncu veya merkezi kat dünyadır, hareketsizdir, hepsinden düşüktür, doğalarındaki aşağıya doğru eğilimle bütün canı çıka­caklar ona doğru yürür.'

Kozmoloji, daha sonra Ptolemy'nin sistematize ettiği ve Dante' nin sürdürdüğü Hellenist bilimdir. Sonuç olarak zigurrat astrolojisinden türetilmiştir. Ama dünya, bir tür Çin içice küreleri 'gibi, ortaya yer­leşmiştir; eskinin kozmik denizle çevrili düz tabağı değildir.

Rüyayı gören, 'Kulağıma dolan yüksek ve tatlı anlaşılır sesler de

272 M

ne?' diye sordu, hayal yanıt verdi:

Bu kürelerin ileriye doğru atılmasından ve koşmasından çıkıyor; aralıklar, eşit değilse de, sabit bir oranda düzenlenmişlerdir. Yüksek ve alçak tonların tatlı karışımıyla çeşitli armoniler üretilir. Çünkü bu tür büyük hareketler bu kadar hızla sessizce oluşmazlar. Doğa keskin olanlara ince ötekilere kalın tonlar vermiştir. Bu nedenle en dış küre cennet, yıldızları içerir ve daha hızlı döndüğü için yüksek, tiz bir ses üretir. En aşağıda dönen küre ise, ay, en alçak tonu verir. Dünya küresi ise, dokuzuncu, evrenin ortasında hareketsiz ve sabrt durur. Ama öteki sekiz küreden ikisi aynı hızla hareket eder ve hepsi yedi değişik ses çıkarır. Bu rakam da hemen herşeyin anahtarıdır.

Eğitilmiş kimseler, bu uyumu telli aletlerinde taklit ederken kendi­leri için bu diyara dönüş sağlamışlardır. Başkaları da dünyadaki yaşamları sırasında parlak akıllarını kutsal konulara adayarak ödül­ler elde ettiler. İnsanın kulakları bu sesi duysa ona sağır olur, çünkü işitmeden daha ağır bir duyu yoktur... Ama bu güçlü müzik, bütün evrenin hızla dönüşünden üreyen müzik insan kulakları tarafından algılanamaz. Güneşe doğru baktıkça, görme duyun onun ışınımı ile güçsüzleşir.'

Pythagoras'ın rakam öğretisi, evrendeki, sanattaki ve ruhdaki uyum olarak burada yeni bir evren anlayışına ve modern, laik bir yaşam biçimi içine oturtulmuş. Kastları, kurbanları ile hiyerarşik dev­letin eski düzeni ve böyle bir devlete hizmet eden sanatlar artık geç­mişte kalmış. Sanatlardan ve öteki 'parlak akıllanıl' 'kutsal konu­larından burada Hellenleşmiş, hümanist bir kavrayışla söz edilmek­tedir. Gene de henüz öğretinin özünden bir şey yitmemiştir.

Hayal şimdi dünyadan, onun kutuplarından ve sıcak bölgele­rinden söz ederek sürüyor:

'Dünyanın bazı belirli bölgelerle çevrili olduğunu farkedeceksin. Bunlardan ikisi iyice birbirinden ayrıdır ve cennetin zıt kütuplarınca desteklenmektedir. Buzdan bağlarla tutulmaktadırlar, fakat merkezi ve en geniş bölgesi güneşin ısısıyla kavrulur. îki bölgede yaşanıla­bilir. Bunlardan güneydekiyle (tabanları seninkiyle zıt olanların ya­şadığı yerle) senin bölgenin bir ilişkisi yoktur. Senin yaşadığın bölgeyi incele. Küçük bir bölümünün Romalıların olduğunu görecek­sin. Kuzeyden güneye dar, doğudan batıya geniş olan elinde tuttuğun bütün yer gerçekte dünyada Atlantik, Büyük Deniz veya Okyanus adını verdiğiniz denizle çevrilmiş küçük bir adadır. Şimdi- büyük

273

adına karşın ne kadar küçük olduğunu görüyorsun!'



Bu zamana kadar olan bütün mitolojik değerlendirmelerin tersine, ana vatan yerel değerler dizgesi ve ufukların erimi ile önem­senmemiş küçümsenmiştir. Bakış açısı mantıklı insan aklıdır, dün­yanın büyüklüğünden haberdardır ve onun yeni bilim, siyasa ve ya­şam olanaklarına direnç göstermez, onlara yönelir. Devlet işleri ve siyaset artık laiktir, yan dinsel bir damga taşımaz. Söylemin aşağı­daki bölümünün göstereceği gibi artık ne devlet işleri ne de insan ruhu böyle bir bağ taşımaz:

'Ruh senin özündür, parmakla gösterilen gövden değil. Bundan do­


layı, yukarıdaki ulu tanrının evreni yönettiği gibi, yaşıyan, hisseden,
anımsayan ve öngören, yöneten, egemenlik kuran ve yaşadığı
gövdeyi hareket ettiren bir tanrı varsa, tanrı olduğunu biL Aynı ölüm­
süz tanrının kısmen ölümlü olan evreni yönetmesi gibi, ölümsüz ruh
da yok olacak gövdeyi yönetir... ÇST*.

Çünkü hareket eden her şey ezelidir; ama hareketi başka bir şeye bağlı olan, başka bir kuvvetle hareket ettirilen şey hareket bittiğinde yaşamı terkeder. Bunun için, yalnız kendi kendine hareket edenin ha­reketi durmaz, çünkü o kendinden hiç ayrılmaz. O, hareket ettirilen bütün öteki şeylerin hareketinin nedeni ve kaynağıdır. Bu ilk nedenin başlangıcı yoktur çünkü her şey ük nedenden çıkar. O ise hiç bir şeyden çıkmaz, kaynağını başka şeye borçlu olsa ilk neden olamazdı. Ve başlangıcı olmadığı için sonu da olmayacaktır...

Şimdi, kendinden hareket eden bir şeyin ezeli olduğu açık oldu­ğuna göre, kim bunun ruhun niteliği olduğunu inkar edebilir? Çün­kü sonsuz bir etkiyle hareket ettirilen şey ruhsuzdur, ama ruhu olan şey kendi iç etkisiyle hareket etmektedir, ruhun özel yapısı ve duru­mu budur. Ve ruh kendini hareket ettiren tek güç olduğuna göre onun başlangıcı ve sonu yoktur. Bunun için onu en iyi amaçlar için kullan!'

Böylece insanın en iyi amaçlan sorununa geldik ve yanıt gene mantıklı bir insan yanıtıdır:

Yaşlı asker devlet adamı, 'en iyi amaçlar senin ülkeni korumak için
yaptıklanndır' diyor. Bu tür etkinliklerde eğitilen ve kullanılan bir
ruh daha hızlı uçacaktır, gerçek evine ve sürekli yerine gidecektir. Ve
eğer hâlâ gövdede saklıyken dışarı bakar da dışında olardan
düşünürse, olanaklı olduğu kadar kendisini gövdeden ayırabilirse bu
uçuş çok daha hızlı olacaktır1. &.ı$i

174

Tipik Roma yaklaşımı burada devlete adanmayı ruhsal bir değer olarak sunmaktadır ve şehrinin eski bir kurtarıcısının kimliğiyle tem­sil edilmektedir. Bu da Doğuyla tam bir karşıtlıktır. Ruhsal gerçek­leşmenin sağlanabilmesi için tam bir feragatla ötekine adanmanın ge­rekli olduğu, sonsuz ve zamana bağlı düzenlerin ayrıştığı gelecek kültlerde dünyayı reddeden bir ton onlara egemen olmuştu. Orfik-Pythagorcu akımda bu yaklaşım soma-sema (gövde-türbe) aforizması ile ifade edilmişti. Tanınmış Stoik Cicero şimdi bu temaya doğrudan karşı çıkıyor.

Ona göre, genç hayalci soruyor: 'Africşnus'a kendisinin, babamın veya ölü olarak düşündüğümüz ötekilerin gerçekten canlı olup ol-madıklannı sordum'. Yanıt verdi' 'Elbette gövdenin bağlılığından ha-pisaneden kaçar gibi kaçan bütün bunlar canlıdır. Ama insanların de­diği şekliyle senin yaşamın, gerçekte ölümdür'.

O zaman delikanlı umutsuzlukla babası Paulus'a seslendi: 'Ey ba­baların en iyisi ve en günahsızı, yaşam buysa, Africanus'dan öğ­rendiğim gibi, daha dünyada niye kalayım?'

Ve babası ona görünüp yanıt verdi:

'Öyle değil, gördüğün herşey tanrının tapınağıdır ve tanrı seni gövde hapisanesinden bırakmadıkça cennete giremezsin. İnsana ya­şam Dünya denilen kürede yaşasın diye verilmiştir, o da bu tapına­ğın ortasındadır; sonsuz ateşten ruhunu da yıldız ve gezegen dedikle­rinden vermiştir, onlar da kutsal bilgilerle canlandırılmış küresel gövdelerdir, harika bir hızla saptanmış yörüngelerinde dönerler. Sen Publius, ve bütün iyi insanlar, ruhu gövdenin korunmasında tut­malıdırlar ve onu sana verenin buyruğu olmadan terketmemelidirler. Tanrının insana verdiği görevden kaçarsan başka...

Gerçekten ana-babaya ve aileye en çok da yurduna bağlı olan adaleti ve görevi sev. Bu tör bir yaşam göklere giden yoldur, dünya­daki yaşamlarım tamamlıyanlar ve gövdeden kurtulanlar oraya top-laşır, orada yaşayanlar sizlerin şimdi gördüğünüz ve dünyada Sa­manyolu dediğiniz yerde yaşarlar'.*45'

Böylece, Cicero, Orfik soma-sema tezini kabul ederken gerçek bir Romalı ruh olarak, bütün ahlak vurgusunu insan ruhunun zaman için­deki kaderi üstünde yapar.

'Yurtlarım koruyan, ona yardım eden veya onu genişleten herkese cennette özel bir yer hazırlanmıştır. Orada sonsuz yaşamın mutlu­luğunu yaşarlar. Tüm evreni yöneten tanrı için, devlet denilen adalet-

275


le ilgili toplantı ve kurullara katılan insanların yaptıklarından daha hoşnutluk veren bir şey yoktur. Onların yöneticileri ve koruyucuları buradan gelir ve onlar buraya döneceklerdir'/46)

Öğreti, en eski Upanişadlardaki kral destanları Ajatashatru ve Jai-bali'de öğretilen Hint karma yoga öğretisinden hiç de farklı değil/47) Ve Hintli ustaları gibi Cicero soylu görüşüyle, hem onlara hem de devletine bağlanmamaktan da görev kadar sözeder. 'Duygusal zevk­lere kapılanlar ve onların kölesi olanların ruhları ve bu isteklerle kış­kırtılanlar insanların ve tanrının yasalarına tecavüz ederler, gövde­lerini terkettikten sonra bunlar dünyaya çok yakın uçarlar ve bir çok eziyetle geçen yıllardan önce cennete kavuşamazlar'/48)

Doğunun yeniden diriliş öğretisine daha yakm bir benzerlik uyandırmak herhalde zor olurdu. Ama gene de, Roma tonu, Hintli­lerden, Romalının insanların görevine ilişkin kavrayışı Hintlininkin-den nasıl farkhysa öyle farklı. Çünkü Roma yurttaşlarınca 'kutsal amaçlar' kast tarafından kararlaştırılmazlar, bireyin kendi yetenekle­riyle değerlendirilirler. Dünyadan kurtuluşa ilişkin sözleri de dünya­dayken akıldan insanca yararlanmalarına engel değildir. Virgil Aeneid kitabının altıncısında aynı mitolojinin başka bir biçimini suna**; ruhun bu açıdan değerlendirilişinde daha sonraki Dante ile bir ilişkisi de böyle yakalanabilir. Ama Virgil'le Dante arasında da ayrım vardır, çünkü Romalılar için dünyanın merkezindeki akıl şeytansı değildir, kutsaldır.

Hıristiyan yazarlar, en liberalleri bile, pagan Romalıların dindar­lığını kavrıyamamışlardır. Örnek olarak imparatora gösterilen saygı; Virgil'in efendisi Augustus bir devlet siyasası olarak kurumlaşmasına neden olmuştur. Cicero'nun iki görüşü, cennete giden yolun anayur­da hizmetten geçtiği ve kendini bilmenin tanrı olmak olduğu, daha sonra imparatorun kutsanması anlayışım getirmiştir. Virgil Aeneid'm ünlü bölümünde bunu desteklemiştir/49) Ovid de Metamorphoses'de aym şeyi yapmıştır/ ) Ne de olsa, her balığın ve sineğin kendinde kutsallık taşıdığı yerde, devletin başı neden primus inter pares olarak saygı görmesin? Augustus'un çağdaşı İsa'nın Hıristiyanlarca tan­rılaştırması ise bununla karşılaştırılamaz. Çünkü Hıristiyan görü­şünde dünyanın ve yaratıklarının kutsal bîr boyası yoktur. İsa'nın tanrılaşması kökten bir değişimi gösterir. Her şeyin özünde nıımina olduğu bir olasılıktan uzaktır. Ve Roma görüş açısıyla, Hıristiyanların imparator imgesinde bir parça buhuru kabul etmeyi reddetmek yalnız

276

isyan eylemi değil fakat dinsizliktir de; insanlık tarihinin bilinen bütün mitos ve felsefelerinde (o günden beri hepten kayıp olan İncil'in dışında) evrenin. kutsal başı nihai Gerçekler Gerçeği olarak öğre­tilmiştir.



Augustus, İ.Ö. 27den İ.S. 14"e kadar hükümdarlık ederken, devle­tin görünüşü olanaklı olduğu lnadaı cumhuriyet olarak korunmakla birlikte, şehrin eski dinsel kurumlarındaki emperyal ihtişamı can­landırmıştır. Kendi sarayı devletin temel tapınağı olmuştur, aynı es­kiden tanrı-kralınınkinin olduğu gibi. Sarayın yanında yeni yapılan Vesta Bakireleri tapınağı ile halkın Vestallara gösterdikleri saygı da artırılmıştı. Palatine'de Apollo adına, Actiumda Antony ve Cleopat-ra'ya karşı kazandığı zaferi borçlu olduğunu düşündüğü baş tanrısı için de bir tapınak inşa edilmişti. Yeni forumun göze batan bir ye­rinde de Mars Ultor 'Öç Alana bir tapınak yapılmıştı. Sezar'ın ölü­münün öcünü alan bu tanrı Julian ailesinin ata tanrısıydı. Bu tapınak sonradan hanedanın bütün aile ritlerinin tapmağına dönüştü. Aynı zamanda eyalet hakimlerinin atanması, senatonun savaş ve barış ka­rarlarının alınması, zafer nişanlarının korunması ve törenle Yıl Çivisi' rtin çakıldığı yer oldu.

İ.Ö. 17 yılında harikulade bir jübile, Saeculum Festivali kutlandı, Virgil'in dördüncü Eclogue'sinde bildirdiği Yenilenen Dünya düşün­cesine etkileyici bir karşılık verilmek isteniyordu. Haberciler her yer­de, köleler dışında herkesin katılması gerektiğini bildirdiler. Yas ritle-ri kaldırıldı, kurul toplantıları ertelendi. 26 Mayısdan 28'ine kadar tütsücüler arındırma işleri için evleri dolandılar. Mayısın 29'undan 31'ine kadar yetkililer hemşerilerinden festival oyunlarına oyunculara ve seyircilere dağıtılacak tohum için katkılarını topladılar. Ve Ha­ziranın l-'i gecesinden itibaren üç günlük büyük kutlama başladı.

Bugünleri Freiburg Üniversitesinden Profesör L: A. Deubner'in sözleriyle anlatayım. Deubner, Profesör Chantepie de la Saussaye'ih Roma dini hakkındaki Lehrbuch der Religionsgeschichte adlı kitabı üstüne makalesi ile benim gözlerimi açmıştı. Yaklaşık kırk yıl önce, Virgil'in Altın Çağ çocuğu ile Hıristiyan Kıyamet Mesihi hakkındaki eski mitosun kökenlerini anlamıştım:

"Açılış gecesinde, Augustus Kader Perilerine dokuz koyun ve do­kuz keçi sundu. Onlar adına tiyatro parçalan oynandı ve yüz on ne­dime Juno ve Diana'ya dinsel yemekler hazırladılar. 1 Haziran günü Augustus ve ondan sonra damadı Agrippa Jüpiter'e birer öküz sundu-

277

lar. Jüpiter adına da Mars Alanında Latin oyunları oynandı. Ertesi gece Augustus üç cinsten dokuz inek kurban etti. Kurbanlar doğum tanrıçası Ilithyia'ya sunulmuştu. 2 Haziran günü Agrippa, Capitoline Juno Regina'ya bir inek sundu. Kendi için ve Augustus için dua ederek yüz on nedime için de bir tane sundu ve bir gün önceki gibi oyunlar oynandı.



Son gece Augustus Ana Tanrıçaya hamile bir domuz sundu, nedi­meler gene ziyafeti hazırladılar. Ertesi, son gün, Augustus ve Agrippa Apollo ve Diana'ya ikinci gece kurban edilenlerden dokuz inek sundu­lar. Bütün bu geceler boyunca ve günler boyunca duacılar, devlet ve halk için savaşta ve barışta korunma, zafer, sağlık ve halk ve lejyon­ları için kutsanma, kurban veren imparator ve ailesi için ve Sibyl ka­hinleri için kutsanma dilediler. Bitiş törenlerinde 3 Haziranda anaba-balan sağ 27 kız ve 27 erkek Horace'ın bestelediği bir festival şarkısı söylediler; önce Palatine'de Apollo ve Diana'nın tapınıldığı yerde, son­ra Capitoline'de... Günün son saatleri sahne oyunları, araba yarışları hokkabaz gösterileriyle geçti. Hepsinin sonunda bir kaç gün daha de­ğişik gösteriler sunularak festivalin heyecanı yatıştı.

Augustus'un Saeculum Festivali daha öncekilerle karşılaştırıldı­


ğında düşüncenin ne olduğu yanlışsız olarak ortaya çıkıyc r. Eskiler
gece festivalleriydi, yeraltanın karardık ilahlarına yönelmişti, Pluto ve
Persephone'a; işlevleri kötülükleri düzeltmek, günahlardan yıkan­
mak, karanlık güçleri hoşnut etmek, ölümün dişlerini yatıştırmak,
olanla olması gereken arasında bağlar kurmaktı. Oysa yeni festival
gece festivali ile gündüzünkini birleştirmişti. Böylece işitebilen her-
kese zafer dolu bir haber iletiliyordu: Karanlıktan Aydınlığa! Gece
kutlamalarında bile başvurulan ilahlar Pluto ve Persephone değildi,
dünyanın karanlığında yerleşmiş yaşam veren güçlerdi. Bunlar ege­
menliklerinden ışık dolu dünyaya Romanın çok gereksindiği kutsa­
malarını dökeceklerdi. Ölüm Festivali, Eski Saeculum Festivali yeni
Diriliş Festivaline dönüştürülmüştü, neşeli halkın imparatoru Şafak
Çağının Kurtarıcısı rolünde görünüyordu, Apollonun ışığının ihtişa­
mıyla yıkanmıştı.'^1) /

Bu uygulamada Hıristiyan geleneğindeki Tanrı Günü Cumartesi­nin (Saturday, Satürn Günü) (soğuk karanlıkların ve engellerin geze­geni ve tanrısı) Yeni Ahit'de Pazara (Sunday, Güneş Günü) sol invic-tus'a, ışık işaretine, karardığa karşı zafere ve yeniden doğuma dö­nüştürüldüğünü herkes anlar.

278

Augustus ölümünden sonra Roma devletinin tanrüan arasına yükseltildi, öldürülmüş olan Jül Sezar ondan önce bu role girmişti, Forum'da, onun adına çoktan bir tapmak yapılmıştı. Augustus ya­şamında kendisine doğrudan tapmılmasına izin vermemişti, sunaklar yalnız onun genius'una sunulmuştu, fakat eyaletlerde Roma devletinin ruhunun bir aracı olarak ona tapınılmışh. Ve ona bu kimliği ile saygı göstermeyi reddetmek, ölümle cezalandmlabilen siyasal bir jsuçtu. ölümünden sonra, kültünün hizmeti için özel bir kahinlik oluştu­ruldu. Gelecekte tanrılaşan her imparator için özel kahinlikler kurul­duğu görülecektir, Profesör Deubner'in belirttiği gibi, 'ilahlaşhrma düşüncesinin tam anlamıyla değersizleşmesi başladı'.»52'



Roma'da yaşarken kendisine tapmılmasına ilk izin veren Commo-dus'du (h.İ.5. 180-192). Aurelian (h. 270-275) kendisine Efendi ve Tanrı' (dominus et deııs) olarak hitap ettirdi ve Diocletian (h.284-305) so­nuna kadar gitti, kendisine Jovius 'Jove'un' denilmesini emretti Valisi Maximian'a da Hercuîius 'Hercules'in' deniliyordu. Ve imparatorlu­ğun bu gerileyiş günlerinde, bir imparatordan kalan kutsallık koca­man bir ateşe yerleştirilip yakıldığında, bu yanan Kozmik Kulenin tepesinden, tam zamanında, bir kartalın, güneş kuşunun, ölünün ruhu olarak dünyevi kafesinden kurtulduğuna ve evine kanat vur­duğuna inanılıyordu.


Yüklə 2,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin