ÂHİRET GÜNÜNE İMAN
Âhiret, sözlükte “son, sonra olan ve son gün” anlamlarına gelir.
Terim olarak ise, âhiret, İsrafil’in (a.s.) Alllah’ın emriyle, kıyâmetin kopması için sûr’a ilk defa üfürmesiyle başlayacak olan ebedî hayata denir. İsrafil (a.s.) sûra ikinci defa üfleyince insanlar diriltilip hesaba çekilecek, sonra dünyadaki iman ve amellerine göre ceza ve mükâfat görecek, cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girecek ve orada kalacaklardır. 665
Nasıl ki insanların ve diğer canlıların bir sonu olduğu gibi, üzerinde yaşadığımız dünyanın da bir sonu vardır ve bir gün sonu gelecektir. Allah’ın takdir ettiği zaman gelince kıyâmet kopacaktır.
“Görevli melek (İsrafil) tarafından Sura üfürüleceği gün Allah’ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır; ve onların her biri boyun bükmüş olarak O’na gelmişlerdir.” 666
“Artık Sûr’a tek bir üfürülüşle üfürüleceği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından da tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vâkıa (bir gerçek olan kıyâmet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tir.” 667
“Hiçbir canlı varlık kalmayacak, hepsi ölecektir. Sonra sura bir daha (ikinci kez) üflenince hemen (ölüler dirilip) ayağa kalkıp bakakalacaklardır.” 668
“(Ey insanlar) o gün (hesap için) huzura getirilirsiniz. Size ait hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen, ‘alın kitabı (dünyada ne yaptıysanız) okuyun; doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum’ der.” Artık o, meyveleri sarkmış yüce bir Cennette sefâlı (çok rahat) bir hayat içindedir. (Onlara denilir ki) ‘geçmiş günlerde işlediklerinize karşılık, âfiyetle yiyin, için.’ Kitabı sol tarafından verilene gelince: O, ‘keşke, der, bana (benim yaptığım haksızlık, ahlâksızlık, gayri İslâmî işleri yazan) kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! (Yaptıklarımız kötü, yanlış, bâtıl, zulüm, haramlardan dolayı hesaba çekilme olmasaydı’ derler. Fakat iş işten geçmiştir.) Malım (mülküm, bütün maddî mkânlar) bana hiç fayda sağlamadı’ Allah Teâlâ buyurur:
‘Onu tutun da bağlayın, sonra alevli ateşe (Cehenneme) atın onu.” 669
“Sonra siz kıyâmet gününde muhakkak dirileceksiniz.” 670 İnsanlar dünyada ne yaparsa âhirette onun hesabını verecek ve onun karşılığını görecek, İlâhî adâlet yerini bulacaktır. Ve hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.
“Artık bugün (kıyâmet günü) hiç kimse zerre kadar haksızlığa uğramaz. Siz dünyada yaptıklarınıza karşılık alırsınız” 671 buyrulmaktadır.
İnsanların tekrar dirilmesiyle başlayan ve ebediyyen devam edecek olan zamana âhiret denir. Âhirete inanmak demek, öldükten sonra tekrar dirileceğimize, dünyada yaptığımız bütün işlerden Yüce Allah’ın huzurunda hesap vereceğimize, O’na gücünün yettiği kadar iyi bir kul olmak için gayret edenlerin mükâfat göreceklerine, Allah’a kulluğu terk edenlerin, İslâm’a tâbi/teslim olmayanların, Allah’a kulluk değil, nefsine ve şeytana kulluk yapanların, Allah’ın emirlerini yerine getirmeyip yasaklarından sakınmayanların cezalandırılacaklarına inanmak demektir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Ve onlar, (mü’minler) âhirete kesinkes inanırlar (iman ederler).” 672
Ölüm
İnsan, beden ve ruhun birleşmesinden meydana gelen bir varlıktır. Zaten bedenimize canlılık ve hareket veren ruhtur. Allah’ın belirlediği vakit gelince ruh bedenden ayrılır. Bu ayrılmaya ölüm denir. Yüce Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor: “Her canlı ölümü tadacaktır.” 673
Ölüm her insan için takdir edilmiştir. Zamanı gelince her insan ölecektir. Ölüm dünya hayatından âhiret hayatına geçiştir. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Dünyada garip veya bir yolcu imiş gibi yaşa” (Mücahid der ki:) İbn Ömer de:
‘(Ey mü’min) akşama eriştiğinde sabahı bekleme. Hastalığın için sıhhatinden ve ölümün için hayatından istifade et, vaktini boş geçirme’ diye vasiyet ederdi.” 674
“Hiç kimse nerede öleceğini bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” 675
İnsan nerede, nasıl ve ne şekilde öleceğini bilmediği halde çok rahat bir şekilde yaşamına devam ediyor. Tabiî ki, bu, dünya yaşamına dalmaktan, ölümü ve âhireti gereği gibi düşünmemekten kaynaklanmaktadır. Rabbimiz şöyle buyarmaktadır:
“İnsanların hesap verme günleri (ölüm) yaklaştı. Hal böyle iken onlar gaflet içinde (Allah’a kulluk yapmaktan) yüz çevirmektedirler.” 676
Her an ölüm gelebileceğine göre, ölüme hazırlıklı olmalı, Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından sakınmaya çok dikkat etmeliyiz. Çünkü Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Yaptığınız bütün işlerden muhakkak sorulacaksınız (hesaba çekileceksiniz).” 677
Her insan zamanı gelince ölecek ve dünyada yaptıklarından hesap verecek, iyi işler yapmışsa mükâfatını; şeytanî işler yapmışsa cezasını görecektir. Ölüme çare yoktur. Bir şiirde dile getirildiği gibi ölmemeye çaren mi var?
Gururlanma insanoğlu
Ölmemeye çaren mi var?
Hazan görmüş bir gül gibi,
Solmamaya çaren mi var?
Dünya değirmendir döner,
Bütün mahluk ona biner,
Yağı biten kandil söner,
Sönmemeye çaren mi var?
Katma mülke haram malı,
Fayda vermez kilim, halı,
Bu emanet olan canı,
Vermemeye çaren mi var?
Düşünmezsin hiç ölmeyi,
Terk etmezsin sen gülmeyi,
Yakası yok al gömleği,
Giymemeye çaren mi var?
Ölünce dünya yaşamı biter, eğer imanı ile ölmemiş ise insan bunu çok acı bir şekilde çeker. Ölümü sık sık düşünmeliyiz. Ölümü düşünmek, kişinin iyi işler yapmasına, kötü işlerden sakınmasına sebep olur. Çünkü Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
“İnsana vâiz (nasihatçi) olarak ölüm kâfidir.” 678
Ölümden ibret ve öğüt almayanın başkalarının nasihatinden etkilenmesi tâbi ki zordur. Yakınları, tanıdıkları öldüğü halde ve ölüm hâdisesini birilerinin ölümüyle duyduğu veya gördüğü halde, hâlâ kendisine çeki düzen vermiyorsa, bu gafletten uyanmazsa böyle insanın sonu perişanlıktır. Merhum üstat Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinde:
“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?” 679 demektedir.
Tâbiî ki, ölüm, mü’min için, ölüm ötesi için hazırlık yapanlara güzel. Enes (r.a.)’nın rivâyetine göre Allah’ın Rasûlü (s.a.s.):
“Kim Allah’a kavuşmayı isterse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim de Allah’a kavuşmayı istemezse, Allah da onunla kavuşmayı istemez” buyurdu. Dedik ki:
“Ya Rasûlullah! hiç birimiz ölümü istemiyoruz, durumumuz nedir?”
“Sizin ölümü istemeyişiniz, Allah’a kavuşmayı istememek değildir. Mü’min ölüm döşeğinde iken ona Cennetten ve Cennetteki nimetlerden, makamından, Cemalullahtan haber veren bir müjdeci geldiğinde mü’minin Allah’a kavuşmaktan daha çok arzu ettiği bir şey olmaz. Kâfir olan kişi ölüm döşeğinde yatınca, ona da Cehennemin açılmış kapısı, çekeceği azabı görünür. O da Allah’a kavuşmayı arzu etmez, Allah da ondan razı olmadığı için onu karşılamayı sevmez ” 680 diye cevap verdi. Yine bir hadis-i şerifte Abdullah b. Amr (r.a.)’dan Rasûlullah (s.a.s.):
“Ölüm mü’minin hediyesidir ” 681 buyurdu.
Ubeyd İbn Halid es-Sülemi Rasûlullah (s.a.s.)’in ashabından birinden naklen anlatıyor:
Rasûlullah (s.a.s.) buyurdular ki:
“Ânî ölüm kâfir için gadab-ı İlâhi’nin bir yakalamasıdır, mü’min için de bir rahmettir.” 682 Görüldüğü gibi ölümden, Allah’a kulluk görevlerini yapmaya gayret eden mü’minler değil; Allah’a kulluk görevini yapmayan hevâ ve heveslerine göre yaşayanlar korkar. Çünkü onlar ölüm ötesi âhiret hayatına yönelik değil, dünyadaki zevkli, keyifli gayr-i meşrû şeylere yönelik işlerden ötürü ölümden çok korkarlar. Tabiî ki, korkunun ecele faydası yoktur. Çare, ölümden korkmak değil, çare ve çözüm mü’min olarak İslâm’a tâbi ve teslim olarak, tüm gayr-i İslâmî, bâtıl olan şeytanî işlerden uzak durmak, Allah’a iyi bir kulluk yapmaya çalışmaktır. 683
Kabir
İnsanın ölümünden kıyâmet günü yeniden dirilmesine kadar geçecek olan zamana kabir hayatı denir.
Peygamberimiz (s.a.s.) kabir hakkında şöyle buyuruyor:
“Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, yahut Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” 684
Hz. Aişe (r.a.) Rasûlullah (s.a.s.)’e kabir azâbını sordum:
“Kabir azabı haktır” buyurdu.
Ondan sonra her namazda Rasûlullah (s.a.s.)’in kabir azâbından Allah’a sığındığını gördüm.” 685
İbn-i Mes’ud (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.s.)’in şöyle buyurduğu rivâyet edildi:
“Mutlaka günahkâr olanlar kabirlerinde azap olunurlar. Hatta hayvanlar onların seslerini işitir.” 686
Münker ve Nekir meleklerinin kabirde soru sorması haktır (doğrudur). Kabre konulan ölüye, Münker ve Nekir melekleri şöyle soru soracaklar:
“Rabbin kimdir, Dinin nedir, Peygamberin kimdir, Kitabın nedir?” 687
“(Kabir azâbından biri de) ateştir ki, onlar sabah akşam ateşe arz olunacaklardır. Kıyâmetin kopacağı gün de, ‘Firavun hanedanını azâbın en çetinine sokun’ denilecek ” 688
Abdullah İbn Ömer (r.a.)’dan; Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Sizden biri öldüğü zaman ona, varıp oturacağı yeri sabah akşam gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise, cennetten, cehennem ehli ise, cehennemden olan yeri gösterilir ve ona: ‘İşte senin oturacağın yer burasıdır. Nihâyet Kıyâmet günü Allah, seni buraya gönderecek’ denilir.” 689
Âyet ve hadislerle sâbittir ki, kabir azâbı haktır. Kabirde ruhun cesede iade edilmesi haktır. Bütün kâfirler ve âsi mü’minler için kabir sıkıntısı ve azâbı haktır, 690 fakat bu azâbın keyfiyeti bize bildirilmemiştir. 691
Kıyâmet
Kıyâmet; lugatta kalkmak, dikilmek, ayaklanmak anlamına gelen kıyâmet; bir terim olarak, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin alt üst edilerek yok olması, yok olan ve ölen şeylerin yeniden yaratılıp diriltilerek ayağa kalkması ve mahşere doğru yönelmesi demektir. Bu durumda kıyâmet genel bir ölümden sonra genel bir dirilişi kapsamaktadır. 692
“Sana kıyâmet saatinden, onun ne zaman gelip çatacağından soruyorlar. De ki: ‘Onun ilmi (bilgisi) ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz.’ O, göklerde de, yerlerde de ağır gelmiştir. O, size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: ‘Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır’ ama insanların çoğu (bunu) bilmezler.” 693 Daha önce de belirttiğimiz gibi, (görevli melek İsrafil tarafından)
“Artık sura tek bir üfürülüşle üfürüleceği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından da tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman işte o gün, vâkıa (bir gerçek olan kıyâmet) artık vuku bulmuştur.” 694
“O, gün (kıyâmet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner” 695
“Güneş katlanıp dürüldüğünde,
Yıldızlar kararıp döküldüğünde,
Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde
Gebe develer (başı boş) salıverildiğinde,
Vahşi hayvanlar toplanıp bir arada kaldıklarında,
Denizler kaynatıldığında,
Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde,
Diri diri toprağa gömülen kızlara, ‘suçunuz neydi, hangi günah (kabahat) sebebiyle öldürüldünüz?’ diye sorulduğunda
(Amellerin yazılı olduğu) defterler getirilip açıldığında,
Gökyüzü kazılıp yerinden oynatıldığında,
Cehennem tutuşturulduğunda ve Cennet hazırlanıp yaklaştırıldığında
Her kişi (hayır ve şerden ) neler yapıp getirdiğini öğrenmiş olacaktır.” 696
“İşte o gün kıyâmet kopmuştur.” 697 “Sura üflenince Allah’ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde kim varsa düşüp ölmüş olacaktır. Sonra (sura) bir daha (ikinci kez) üflenince (ölüler dirilecek) ayağa kalkıp bakakalacaklardır.” 698
“O, (Allah) ölüleri diriltecektir, O, her şeye kadirdir.” 699
“O gün hesap için huzura getirilirsiniz. Size ait hiçbir şey gizli kalmaz.” 700
“Şüphesiz hesap ve ceza da mutlaka gerçekleşecektir.” 701
“Bu gün herkese (dünyada) kazandığının karşılığı (ceza ve ödül olarak) verilir. Bu gün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çarçabuk görendir.” 702
Kâinatı yoktan var eden Allah Teâlâ, yok etmeye kadirdir. İnsanın yaşaması ve ölmesi ve tekrar diriltilmesi ve hesaba çekilmesi, insanların yaratılış gayesi olduğunu Rabbimiz âyet-i kerimede bildirmektedir.
“O (öyle yüce Allah) ki, hanginizin daha güzel (iyi) iş yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” 703
Allah’a kulluk görevlerini yerine getirip getirmediğinin ortaya çıkması için, hayat ve ölümün bunun için olduğunu Yüce Allah bildirmektedir. 704
Haşr ve Mahşer
Haşr, sözlükte “toplanmak, bir araya gelmek” demektir.
Terim olarak ise; “Yüce Rabbimiz Allah’ın insanları dünyada yaptıkları işlerden dolayı hesaba çekmek üzere tekrar dirilişinden sonra bir araya toplamasıdır. İnsanların toplandıkları yere mahşer veya arasat denir.
“(Allah’ın) onları bir araya toplayacağı gün, sanki onlar (dünyada) kendi aralarında görüşüp tanışacakları gündüzün bir saatinden başka kalmamış gibi olurlar. (Âhirette) Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayıp (hak) yolu tutmamış olanlar, en büyük ziyana uğramışlardır.” 705
“Kulakları sağır eden o ses geldiğinde, işte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından (yakınlarından) kaçar. O gün herkesin kendine yeten bir derdi vardır. O gün birtakım yüzler parlar, güler ve sevinç içersindedir. Yine o gün birtakım yüzleri de keder bürümüş, hüzünden kapkara kesilmiştir. İşte bunlar kâfirlerdir, günahkârlardır.” 706
Amel Defterleri ve Hesap
Amel defterleri, insanın dünyada iken yaptıkları şeylerin melekler tarafından kaydedildiği tutanaklardır.
Âhirette, insanlara dünyada yaptıkları iyi veya kötü işlerin yazılı olduğu amel defterleri verilir. Kirâmen kâtibîn adı verilen melekler tarafından yazılan bu defterler konusunda Rabbimiz Allah, Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyuruyor:
“(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkârların, onda olanlardan dolayı dehşetle korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: Eyvahlar bize! Bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp döküyor? Yapıp ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” 707
“(O zaman) Kimin kitabı sağından verilirse; o kolay bir hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. Kimin kitabı arka taraftan verilirse, derhal yok olmayı temenni edecek ve alevli ateşe girecek.” 708
Amel defterleri, Cennetlik olanlara sağından, Cehennemlik olanlara da soldan veya arkasından verilecektir. Âhirette Allah’ın kullarına sual (hesap) sorması haktır. 709
İnsanlar, dünyada yaptıkları her şeyden Yüce Allah tarafından hesaba çekilecektir. Ayrıca kendilerine verilen bütün nimetlerden de aynı şekilde hesaba çekilecek, sorguya tâbi tutulacaktır. 710 Hesap ve sorgulama sırasında insanların kendi vücut organları, yaptıklarına şâhitlik edecektir.
“O gün dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına şâhitlik edecektir.” 711
İbn Mes’ud (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.s.)’in şöyle dediği rivâyet edildi:
“Kul kıyâmet günü şu beş hususta sorguya çekilmedikçe bir adım bile atamaz:
Ömrünü nerede ve nasıl geçirdiği;
Gençliğini nasıl geçirdiği;
Malını nereden kazandığı;
Nereye harcadığı;
Ve öğrendiği ilmiyle amel edip etmediği.” 712
Rabbimiz Allah bizleri Kur’ân-ı Kerimde uyarmaktadır:
“Ey İman edenler! Allah’tan korkun. Herkes yarına (Âhiret gününe) ne kadar hazırlandığına baksın. Allah’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” 713
Yaptığımız şeylerin hesabı sorulacağına göre, iyi işler mi yapıyoruz, kötü işler mi yapıyoruz, buna çok dikkat etmeliyiz. İyiyse, doğruysa yapmalı; yanlışsa, kötüyse, haramsa yapmamalıyız. Âhiret hayatına ne hazırladığımıza çok dikkat etmeliyiz. İyi işleri arttırmak, kötü işlerden sakınmak sûretiyle âhirete iyi bir yatırım yapmalıyız. Sonunda üzülmek, pişman olmak istemiyorsak, bu böyle olmalıdır! 714
Mizan
Mizan da haktır. Çünkü Allah Teâlâ: “O gün tartı haktır.” 715 Buyurmuştur.
“Mizan” amellerin miktarlarını tespite yarayan bir şey olup akıl, onun keyfiyetini bilmekten âcizdir. Dünya terazilerine benzetilmesi mümkün değildir. Bu hususta vahyedileni kabul edip ona teslim olmak en doğru yoldur. 716 Mizan, sözlükte terazi (ölçü âleti) anlamına gelmektedir. İnsanların yaptıkları iyi veya kötü işlerin tartıldığı, nasıl bir şey olduğu bizce bilinmeyen İâhî adâlet ölçüsüdür.
“Kıyâmet günü için adâlet terazileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez, (insanın yaptığı iş), bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesap gören olarak Biz yeteriz.” 717
“Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onu görür. Kim de zerre ağırlığınca bir şer (kötülük) işlerse, o da onu görür.” 718
“İşte kimin tartıları (iyilikleri kötülüklerinden) ağır basarsa, artık o hoşnut olunan bir hayat içindedir. Kimin de tartıları hafif kalırsa, artık onun da varacağı yer kızgın bir ateştir (Cehennemdir).” 719
Görüldüğü gibi âhirette insanlara haksızlık yapılamayacağını, herkesin yaptığı şeylerin karşılığını göreceğini Rabbimiz bildirmektedir. 720
Sırat
Sırat köprüsü haktır. Bu, Cehennem üstüne kurulmuş bir köprüdür. Cennetlikler geçer; Cehennemliklerin ayağı kayar, Cehenneme yuvarlanır. 721 Peygamberimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde,
“Mü’minler sıratı göz açıp yumuncaya kadar (kısa) zaman içinde, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi süratle geçerler. Bunlardan kimi sapasağlam olduğu gibi kurtulur, kimileri de Cehenneme düşerler.” 722
“Sıratın kıldan ince, kılıçtan keskin” olduğu rivâyet edilir. Bunun anlamı günahlara ve sevaplara göre onun üzerinden geçmenin zor olduğudur.
Âhiretteki sıratın dünyaya kıyasla iki olduğu belirtilmiştir. Sıratın birincisi dünyadadır. O da İslâm’dır. Dünyadaki bu sırat âhirette gözle görülür, elle tutulur, hissî sırat haline gelir. Allah Teâlâ’nın:
“Bizi sırât-ı müstakîm’e (doğru yola) eriştirir (hidâyet et).” 723 anlamındaki âyetinde belirtilen sırat, dünyadaki İslâm sıratıdır.
Zira İslâm köprüsü küfre, şirke, bid’atlere ve nefsî arzulara karşıdır. “Bu dosdoğru olan yoluma uyun (sırât-ı müstakîm). Sizi Allah yolundan ayrı düşürecek yollara uymayın; Allah size bunları sakınasınız diye buyurmaktadır.” 724
İnsan dünyada İslâm köprüsünden geçer, onun karşıtı köprülerden geçmezse, âhirette İslâm köprüsü onun önüne yayılır, üzerinden rahatça Cennet’e doğru yol alır. İşte bu ikinci sırattır, dünyadaki sıratın sûretidir, müslümanların âhirette üzerinde yürüyerek Cennet’e ulaşacakları köprüdür. Dünyada İslâm köprüsü üzerinde yürüyenin âhiretteki sıratın üzerinde yürümesi kolay olur. Dünyada İslâm sıratı üzerinde yürümesi zor olanın oradaki sırat üzerinde yürümesi de zor olacaktır. Kısaca Cehennem’e düşmeden sırattan geçmek, dünyadaki İslâm sıratından geçmeye bağlıdır. 725
Kevser Havzı
Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat, Kevser havzının hak olduğu inancındadır. Bu Kevser havzı, Peygamber (s.a.s.) için olup mü’minlerden Allah’ın dilediği kimseler bunun suyundan içerler. Kevser havzı, birçok hadisle sâbit olduğu gibi726 Allah’ın kitabında da buna delil vardır:
“(Ey Muhammed) Biz sana Kevser’i verdik.” 727
Tefsirlerde Kevser’in, Kevser havzı olduğu belirtilmiştir. 728
Şefaat
Peygamberlerin ve bizim peygamberimizin (s.a.s.), mü’minlerin günahkârlarına ve büyük günah işleyenlere şefaat etmeleri haktır. Bu konuda şöyle bir hadis rivâyet edilmiştir.
“Benim şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir.” 729
Şefaatin varlığına şu âyet-i kerimeler de işaret etmektedir:
“Bir de kendi günahın için ve mü’min erkeklerle mü’min kadınlar için mağfiret dile.” 730
“Onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez. ” 731
Bu âyetin mânâsı, mü’minlere şefaatin fayda vereceğidir, çünkü kâfirlere şefaatin fayda vermeyeceğini beyan ediyor. Meleklerin şefaatine ait şu âyet-i kerime delil olabilir:
“O gün Cebrâil ve melekler, saf halinde duracaklar, Rahmân’ın kendisine izin verip de doğruyu söylemiş olandan başkaları bir kelime bile söyleyemeyecekler.” 732
Peygamberlerin ve meleklerin şefaati hak olduğu gibi, sâlih ve sâdıkların, âlimlerin, şehitlerin ve belâlara karşı sabreden mü’minlerin ölmüş küçük çocuklarının şefaatleri de haktır. 733
“Osman bin Affan (r.a)’dan, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Kıyâmet günü üç zümre şefaat eder: Peygamberler, sonra âlimler, sonra şehidler.” 734
“Göklerde de yerde de ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?” 735
Allah izin vermeden kimse kimseye şefaat edemez.
“(Ey Muhammed!) Kullarıma Benim çok bağışlayıcı ve pek merhametli olduğumu haber ver, bununla beraber Benim azâbımın da acıklı azap olduğunu bildir.” 736
Allah’ın rahmeti boldur. O, kullarını bağışlayıcıdır. Fakat, Allah’ın ve Rasûlü’nün emirlerine karşı çıkanlar, İslâm’ın emirlerini, hükümlerini reddedenler, İslâm’a göre değil de gayr-i İslâmî hevâ ve heveslerine göre yaşayanlar, küfür, şirk içinde olanlar, şu ikazla uyarılmaktadır:
“(Ey Muhammed) Benim azâbımın da acıklı olduğunu bildir.”
“Artık şefaat edenlerin şefaati, onlara (kâfirlere) bir yarar sağlamaz” 737 buyrulmaktadır. 738
Cennet ve Cehennem
Cennet mü’minler için hazırlanmış mükâfat yeridir. Tevhid akidesine bağlı olan mü’min, müslüman, Sâlih, müttakî kullarını Yüce Allah ebedî kalmak üzere Cennet’le mükâfatlandıracaktır. İnsanlar Allah’a kulluk etmek için yaratılmıştır. Bu yapması gereken kulluk görevleri de Kur’an ve sahih hadislerde, yani İslâmî eserlerde belirtilmiştir. Bu görevleri yerine getirenler Allah’ın emrettiklerini yapıp yasak ettiklerinden sakınanlar, imtihanı kazanıp Cennet’e gireceklerdir.
“İman edip yaralı iş yapanlara gelince, onlar da cennetliktirler. Onlar orada devamlı kalacaklardır.” 739
“İman edip de iyi işler yapanlara gelince, onlar için yaptıklarına karşılık olarak varıp kalacakları Cennet konakları vardır.” 740
Cennet nimetlerinin insanın akıl ve hayalinin almayacağı güzellikte olduğunu bir hadis-i kudsîde Ebu Hureyre (r.a.)’dan Rasûlullah (s.a.s.) şöyle ifâde eder: “Aziz ve Celil olan Allah: ‘Ben iyi kullarım için Cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve insanın kalbinden bile geçmeyen nimetler hazırladım’ buyurdu.” 741
Yine Ebu Hureyre (r.a.)’dan, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Cennet ehli, Cennete girdiklerinde bir münâdî şöyle der: ‘Şüphe yok ki, siz Cennette ebedî yaşayacak ve hiç ölmeyeceksiniz. Hastalanmayacak ve daima sıhhatli bulunacak, ihtiyarlamayacak, ebedî genç kalacaksınız; sonsuz nimetlere mazhar olacak ve hiçbir zaman hüzün (acı) ve keder görmeyeceksiniz.” 742
“Orada(Cennette) diledikleri her şey onlarındır; Katımızda daha fazlası da var” 743
“Şüphesiz ki münâfıklar nâr (cehennem)’ın en aşağı tabakasındadırlar.” 744
Âhiret hayatının her devresinde olduğu gibi Cehennem azâbını ruh, beden ile birlikte çekecektir. 745
“Doğrusu o (Cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir.” 746
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
“Cennet nefse hoş gelmeyen şeylerle ihâta edilip kuşatılmıştır. Cehennem de nefsin şehvetleriyle (nefse hoş gelen şeylerle) kuşatılmıştır.” 747
Ebu Hureyre (r.a.)’den de Rasûlullah (s.a.s.)’in şöyle dediği rivâyet olundu:
“Ben Cehennem gibi acâyip bir şey görmedim; insanlar ‘ondan kaçarız’ derler, ama kaygısız uyuyorlar. Yine Cennet gibi acâyip bir şey görmedim; ‘insanlar ‘onu isteriz’ derler, hem de uyuyorlar, kulluk görevlerini terk ediyorlar.” 748
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey suçlu günahkârlar, bu gün, siz bir yana çekilin! Ey Adem oğulları, Ben size; ‘şeytana kul olmayın, o size apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin, bu doğru yoldur’ diye bildirmedim mi? Andolsun ki o sizden nice nesilleri saptırmıştı; yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz? İşte bu, size vaat edilmiş olan cehennemdir, küfre sapmış olmanıza karşılık olmak üzere bu gün girin oraya!” 749
“Âyetlerimize karşı küfre sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azâbı (devamlı) tatmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten Allah güçlü ve üstün olandır.” 750
Kâfirlerin, müşriklerin, münâfıkların âhirette çekecekleri azâbın ne kadar şiddetli ve korkunç olduğu âyetlerden anlaşılmaktadır. Cehennemin çok şiddetli bir azap yeri olduğundan Rabbimiz ondan korunmamız için bizleri uyarmaktadır:
“Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.” 751
“Ey iman edenler kendinizi ve yakınlarınızı ateşten (cehennemden) koruyun.” 752
İslâm’a teslim olarak Allah’ın emrettiklerini yapıp yasaklarından sakınarak, kendimizi ve çoluk çocuğumuzu, yakınlarımızı ateşten korumaya çalışmalıyız. Ayrıca bütün insanların iman edip Allah’a kulluk yapmalarını, böylece cehennem ateşinden korunmalarını arzu ederiz. Ancak kâfirliği, münâfıklığı, müşrikliği tercih etmiş ve bu bâtıl yolda ısrar edenler, kendilerini ateşten korumadıkları gibi, diğer insanları da düşünmezler. Müstekbir emperyalistler, 753 kendi gayr-i İslâmî yaşantılarını, işgal ettikleri İslâm topraklarında yaşayan insanlara bulaştırarak cehennemlik yaşantılarını bütün insanlığa yaymaya çalışmaktadırlar.
Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:
“Başkalarını doğruya (iyi şeylere) çağıran kimseye kendisine uyanların sevabı gibi sevap verilir. Bununla beraber onların sevabından da hiçbir şey eksilmez. Sapıklığa (gayri İslâmî olan şeylere) çağıran kimseye de ona uyanların günahı gibi günah verilir. Bununla beraber onların günahından da hiçbir şey eksilmez.” 754
Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
“İyilik ve takvâ konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır.” 755
Görüldüğü gibi âyet ve hadisler gerçekleri bildirmektedir. İnsanlara dünya ve âhirette fayda sağlayacak işlere sebep olduğunda, o iyi ve sevap işi yapana da, ona sebep olana da sevap kazandırmaktadır. Fakat insanlara, dünya ve âhirette zararı olacak işlere sebep olan da günah kazanmaktadır ve âhirette cezasını görecektir. İnsanların İslâm’a aykırı bir şekilde yaşamasına sebep olanlar, meselâ küfür, şirk ve içki, kumar, zina vs. gibi günahların, haramların işlenmesine vesile olanlar veya bunlardan rahatsız olmayanlar, hatta bunların devamından yana olanlar ve bu haramların, haksızlığın, ahlâksızlığın, zulümlerin işlenmesine katkıda bulunanların âhirette cezalarını Cehennem ateşinde yanarak görecekleri âyet ve hadislerde açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla neye sebep olduğumuza çok dikkat etmeliyiz. Kötü şeylere sebep olanları da uyarmalıyız. Cehenneme girenlerin, gördükleri azap nedeniyle birbirlerini suçlamalarını, oradan kurtulmak için çare aradıklarını âyet-i kerimede Rabbimiz bildirmektedir:
“Kâfirler Cehennemde: ‘Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları ayaklarımızın altına alalım. Onlar en aşağıda kalanlardan olsunlar!’ diyecekler.” 756
Dünyada peşlerinden gittikleri, kendilerini saptıran anası, babası veya liderleri, yol göstericileri kendilerinin Cehenneme girmesine sebep olduklarından dolayı, onlara kızgınlıklarından ötürü ayaklarının altına alıp ezmek isteyeceklerdir. Onların bâtıl olan yollarından gittiklerinden dolayı çok pişman olacaklar.
“(Cehennem) içinde olanlar (şöyle çığlık atacaklar): ‘Rabbimiz bizi buradan çıkar. (Dünyada) yaptığımız (küfür, şirk isyan ve kötülükler, yanlışlıklar, haksızlıklar, ahlâksızlıklar, hırsızlıklar)dan başka sâlih bir amelde bulunalım (emirlerine uyup yasaklarından sakınalım).’ ‘Size orada (dünyada) öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Sizi uyarıp korkutan da (peygamber de) gelmişti. Öyleyse (azâbı) tadın’ buyrulacaktır.” 757
“Yine onlar: (Cehennemdekiler) ‘Rabbimiz! bunu bizim önümüze kim getirdiyse (Cehenneme girmemize kim sebep olduysa) onun Cehennemdeki azâbını iki kat arttır’ derler.” 758
İnsanları dünyada bâtıla çağıranların, insanların Cehenneme girmesine sebep olanların âhiretteki azâbı kat kat olacaktır. İnsanları dünyada hakka çağırıp bâtıldan sakındırmak gerekmektedir. Dolayısıyla insanın, kimin peşinden gideceğini, kime uyacağını, kimi rehber ve önder edineceğini iyi düşünmesi gerekir. Bâtıl işlere götürenlerin peşinden gidenlerin Cehennemdeki pişmanlıklarını Rabbimiz Allah bildirerek insanları uyarmaktadır. İslâm’a aykırı şeylerden sakınılmalıdır. Âhirette pişman olmak, zor duruma düşmek istenmiyorsa bu böyledir. Bazı kişiler şöyle derler; İslâmî kurallara uymadığı halde, helâl, haram olan şeylere önem vermediği halde, Cennet ve Cehennemden söz edildiğinde şöyle söylerler: “Kimin Cennete, kimin Cehenneme gireceğini Allah’tan başka kimse bilemez. Bakarsın İslâm’ın kurallarına uymadığı halde kişi Cennete gider, bakarsın İslâm’ın kurallarına uyduğu halde kişi Cehenneme gider” demekteler. Tabiî ki, her şeyi en iyi bilen Allah’tır. Fakat bu söylemde şeytanî bir oyun var. Aslında onlar şunu demiş olmaktalar:
İslâm’ın kurallarına uyanla uymayan arasında bir fark yok; bakarsın ya İslâm’ı yaşayan veya yaşamayan Cennete girer. Sanki Cennet ve Cehenneme şans eseri gidiliyor. Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerimde kimlerin Cennete veya Cehenneme gideceğini bildirmektedir:
“Kim Allah ve Rasûlü’ne itaat ederse, onlar altından ırmaklar akar, içinde ebedî kalacakları Cennetlere sokulurlar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne isyan eder ve onun (koymuş olduğu) sınırlarını aşarsa, onun da içinde ebedî kalacağı ateşe (Cehenneme) sokar.”759
Allah’ın emrettiklerini yapıp, yasaklarından sakınanları Cennete, Allah’ın emirlerine aykırı hareket edenlerin de Cehenneme gideceğini bildirmektedir:
“Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü (yanlış) hüküm veriyorlar! Herkes kazancına göre (ne yapıyorsa) karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.” 760
Âyetlerden de anlaşıldığı gibi İslâm’ın emirlerini yerine getirenlerle getirmeyenler bir değildir. Allah’ın emirlerini yerine getirenler mukâfât olarak cennete girecek; yerine getirmeyenler de ceza olarak cehenneme gireceklerdir; bu kadar açık ve nettir. “Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının” 761 buyurarak Rabbimiz Allah bizleri uyarıyor. Âhirette “bizim cehennem ateşinden haberimiz yoktu, yaptığımız kötülüklerden haksızlıklardan, âhlaksızlıklardan, günahlar ve haramlardan dolayı ceza çekecek miydik?” deme hakkı olmayacak. Çünkü Rabbimiz apaçık bir şekilde Kur’ân-ı Kerim’de, Rasûlullah (s.a.s.) de sahih hadislerinde bu gerçekleri bildirilmektedir.
“Kim sâlih bir amelle (iyi işlerde) bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük (İslâm’a aykırı hareket) ederse, o da kendi aleyhinedir (zararınadır). Senin Rabbin (Allah) kullara zulmedici değildir” 762 buyrulmaktadır.
Âhirette mâzeret kabul edilmeyecektir. Çünkü gerçekler apaçık bir şekilde bildirilmiştir.
“Dinde zorlama yoktur, hakikat iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tâğutu tanımayıp da, Allah’a iman ederse, o, muhakkak kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa yapışmıştır. Allah hakkıyla işiten, her şeyi kemâliyle bilendir.” 763
Cehennem kâfirler için hazırlanmıştır, fakat mü’minlerin de bu cehennemden korunması gerektiği bildirilmektedir.
“Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın” 764
“O halde gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkun; (emirlerini) dinleyin, itaat edin.” 765
Âyet-i Kerime’de açıkça bildirildiği gibi, Allah’ın emrettiklerini yaparak, yasak ettiklerinden kaçınarak cehennem ateşinden korunmaya çalışalım. Beş dakika sigara ateşine tahammül edemeyen insanlar, cehennem ateşine nasıl dayanacak? Ona göre iyi düşünüp İslâm’ın prensiplerine bağlı kalmaya çalışalım. Çünkü cennet ucuz değil, cehennem de lüzumsuz değildir. 766
Dostları ilə paylaş: |