TEST: KENDİNİ TANIMA
1 ( ) Sabahları neşeli bir şekilde uyanırım.
2 ( ) Çoğunlukla neşem yerindedir.
3 ( ) Çoğu kimse tarafından sevilirim.
4 ( ) Aynaya baktığım zaman, aynada gördüklerim hoşuma
gider.
5 ( ) Eğer karşı cinsten biri olsaydım kedimi çekici bulurdum.
6 ( ) Zeki bir insanım.
7 ( ) İşimden hoşlanırım.
8 ( ) Kendimle ilgili olara utanılacak pek bir şey göremiyorum.
9 ( ) Arkadaşlarımın sayısı yönünden içim rahat.
10 ( ) Oldukça enerjik bir insanım.
11 ( ) Esas iyimser bir kişiyiyim.
12 ( ) Kendi hatalarıma gülebilirim.
13 ( ) Eğer yaşama yeniden başlama olanağım olsaydı,değiştir-
mek istediğim pek bir şey olmazdı.
14 ( ) Ben ilginç bir insanım .
15 ( ) Cinsel yaşamımdan memnunum.
16 ( ) Hala gelişen ve değişen bir insanım.
17 ( ) Başkaları bana önem verir.
18 ( ) Bana benzer başka insan pek bulunmaz.
19 ( ) Görünüşümle ilgili olarak değiştirmek istediğim bir şey yok.
20 ( ) Ben duyarlı bir insanım.
21 ( ) Şimdiye dek yaptıklarımdan pişman değilim.
22 ( ) Önem verdiğim kişiler benim görüş ve düşüncelerimle ilgilenirler.
23 ( ) Doygularımı açıklamaktan çekinmem.
24 ( ) Gerçekten bir cennet varsa, öldükten sonra ben mutlaka
oraya giderim.
25 ( ) Başkalarıyla konuşurken rahatım.
26 ( ) Yaşamımı istediğim yöne çevirebilirim.
27 ( ) Yerinde olmak istediğim, gıptayla baktığım pek kimse yok.
28 ( ) Oldukça ilginç bir yaşam sürdüm.
29 ( ) Ben her türlü iyilik ve ödüle layık biriyim.
30 ( ) Yaşamımda şu anda bulunduğum noktada olmaktan memnunum.
TOPLAM PUAN:
PUANLAMA:
Tamamen katılıyorum 5 (İfade tümüyle doğruysa)
Genellikle katılıyorum 3 (Çoğunlukla doğruysa)
Nadiren katılıyorum 2 (Ener durumlarda doğruysa)
Hiç katılmıyorum 0 (Hiç doğru değilse)
Puanlama bittikten sonra, aşağıdakileri okuyun ve anlatın.
96 ve Yukarısı: Eğer cevaplarınızı içtenlikle vermişseniz, kendiniz hakkında oldukça olumlu düşünen bir kimsesiniz. Ama eğer puanınız 105’in üstündeyse, herhalde işi biraz şakaya vurdunuz. Bir insanın her yönüyle kendini tam anlamıyla beğenmesi biraz güçtür. Yoksa kendinize ait bazı eksiklikleri göremeyecek kadar kendinizi beğenmiş bir kimse misiniz? Eğer kendinizi bu denli beğenmiş biriyseniz, ilişkide bulunduğunuz kimseleri bu yönünüzle hep itiyor, kaçırıyor olabilirsiniz.
72-95 Arası: Eğer puanınız bu dolaylardaysa, kendisini seven ve kendisiyle barış içinde yaşayan şanslı insanlardan birisiniz. Mükemmel olmadığınızı bildiğiniz halde, karşılaştığınız kişisel sorunları çözebilecek inancı kendinizde bulabiliyorsunuz ve gelişmeye istekli bir insansınız.
48-71 Arası: Kedinizle ilgili karışık duygularınız var. Bazı güçlü yönlerinizin farkındasınız, ancak zayıf yönlerinizi gözünüzde daha çok abartıyor olabilirsiniz. Büyük bir olasılıkla, bu hatalı yönlerinizi kabullenip, kendinizi geliştirmek için bir çaba harcamıyorsunuz. İnsanın isterse kendini değiştirip geliştirebileceğini unutmayın.
47 ve Aşağısı: Kendinizi pek seven bir insan değilsiniz. Belki de geçici olarak bir kendinizi aşağılama döneminde bulunuyorsunuz. Herkes böyle bir dönemden ara sıra geçer. Eğer kendinize ilgili kanınız çoğu kez olumsuzsa kendi hakkınızdaki düşüncelerinizi, duygularınızı bir arkadaşınızla, sizi iyi tanıyan biriyle konuşmanızda yarar olabilir. Onlar sizin iyi ve kötü yönlerinizi dışardan daha iyi değerlendirebilme durumunda olabilir. Kendinizle ilgili kanınızı onlarınkiyle karşılaştırmanızı ve üzerinde tartışmanızı öneriniz.
...........................................
Tepenin üzerinde bir çam olamıyorsan eğer,
Vadide bir çalı ol, fakat ol.
Derenin kenarında en iyi küçük çalı;
Çalı ol, ağaç olamayacaksan eğer.
Çalı olamayacaksan eğer, bir parça ot ol.
Ve daha mutlu bir yola çık;
Bir geyik olamıyorsan, balık ol
Ama göldeki en canlı balık!
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmamız gerek,
Hepimiz için bir şeyler var burada
Büyük işler var yapılacak ve daha küçükleri de
Ve yapmamız gereken çok yakın.
Yol olamıyorsan, patika ol,
Güneş olamıyorsan, bir yıldız;
Kazancın ya da zararın ölçülemez,
Neysen en iyisi ol!
Douglas Malloch
e. Bireyin Çevreyi Tanıması
Kendini tanıyan kimse, dış dünyadaki olayların ve iç dünyasında oluşan yaşantıların çoğu kez farkındadır. Bu tür biri, çevresindeki kişilerin kendini nasıl etkilediğinin farkında olduğu kadar, kendisinin çevresindekileri nasıl etkilediğini de bilir. Böylece kendi yaşamını yönetebilme olanağına kavuşmuş olur.
İnsanın iç dünyasını tanıyabilmesi için, dış dünyayı, bilinmesi gereken bir alan olarak algılaması gerekir. Diğer bir deyişle, kendi varoluşunu ve dış dünya gerçeklerini karşılıklı etkileşim durumunda olan bir süreç olarak görmek gerekmektedir. Başka insanların gerçeklerini anlamaya çalışmak yerine, yalnızca kendi gerçeklerine göre yargılamaya kalkışmak, etkin olmayı engeller ve yalnızlığa yol açar.
Kişinin temel gereksinimlerini sağlayan doğal çevre, nasıl yaşamsal bir önem taşıyorsa, bireyin kendine özgü kişiliğinin gelişmesinde ve sağlıklı bir ruhsal yapıya kavuşmasında toplumsal çevre de bu ölçüde etkilidir.
İnsanın çevreyi tanıyabilmesi ancak çevreden gelen etkilerin beyinde duyulmasıyla olasıdır. Çeşitli çevresel etkiler, duyu organları aracılığıyla alınır. Çevreden organizmayı etkileyen herhangi bir güce uyaran denir. Uyaranın beyine ulaşması ise duyum dur.
Duyu organlarıyla çevreyi incelemeye gözlem denir. Gözlemde dikkat ve algılama evreleri vardır. Dikkat, psikofizik gücü, çevremizde ya da içimizde bir nokta üzerinde toplanma yetisidir. Algılamada duyu organlarının aracılığı ile beyne iletilen uyarımlar kümelenip, yorumlanır.
İnsan ilişkileri, insanın ürettiği mal, hizmet ve düşünce ile birlikte bulunması zorunlu bir insan ürünü olduğuna göre; sistem yaklaşımı ile irdelenebilir. Bu irdelemede, insan ilişkilerinin, birlikte bulunduğu öteki üç üründen soyutlanması gerekmektedir. Soyutlama ilişkilerin tanınmasını kolaylaştırmak için yapıldığından yapaydır. Yoksa, insan ilişkileri, insanın bir mal, hizmet ya da düşünce üretimi olmadan, başka bir deyişle, bir gereksinmesini doyurma eylemi olmadan ortaya çıkamaz.
İlişkilerin oluşturduğu sistem insan bedenidir. İnsan, bir sistem olarak, birbirlerine dayanan ve birbirlerini düzenli biçimde etkileyen parçalardan (alt sistemlerden) oluşan amaçlı bir bütündür. Yine insanın, sistem olarak iki amacı vardır; Birinci amacı, çevresinden girdiler alarak kendini yaşatmak ve geliştirmektir. İkinci amacı ise, çevresine çıktılar sunmaktır. Bu çıktılar yukarıda sözü edildiği gibi mal, hizmet, düşünce türünden ürünlerdir. İnsan, bu ürünleri, geliştirdiği ilişkiler yoluyla çevresine (karşıtı olan insana, aileye , topluma) sunarak kendi gereksinimlerinin sağlanmasını güvenceye alır.
Sistem kuramına göre insan ilişkilerinin modelleşebilmesi için beş öğenin bulunması gerekir.
Bunlar:
-
Sistemin girdilerinin olması,
-
Bu girdilerin sistem içinde işlenmesi( sistemin kendi gücüne dönüştürülmesi),
-
Sistemin çıktılarının olması,
-
Sistemin çıktılarından dönüt alınması,
-
Bütün bunların bir çevre içinde (ortamda) oluşması gerekmektedir.
Sistem yaklaşımına göre insan ilişkileri şöyle tanımlanabilir:
İnsan ilişkileri, insanın ilişki kurduğu kişiden (kişilerden) ve içinde bulunduğu ortamdan aldığı etkileri kendi var gücü içinde işleyerek (kendi gücüne dönüştürerek) karşıtına tepkide bulunmasıyla ortaya çıkan etkileşimin ürünüdür.
İlişkinin girdileri. Bir insan ürettiği ürünle (mal, hizmet, düşünceyle) çevresini etkiler. Yarattığı bu etkilere çevresince yapılan tepkilerden de etkilenir. Dolayısıyla, insan ilişkilerinin girdileri, çevreden gelen etkilerdir. İnsan sürecinde çevreden gelen etkileri ikiye ayırmak olanaklıdır:
1.Etkileşen insandan doğrudan gelen etkiler: Etkilerin kaynağı olan insanın aşağıdaki kişilik özellikleri ve bunların kişice değerlendirilmesi önemlidir:
-
Bilişsel gücü: Özellikle iletişim, etkiyi iletme gücü.
-
Devimsel gücü: Etkiyi devimlerle destekleme, yeğinleştirme gücü.
-
Duyuşsal gücü: Etkiyi duygu ve coşkusunu yükleme gücü.
-
Cinselliği: Aynı ya da karşıt cinsten olması.
-
Toplumsal konumu: Örgütlerde buna örgütsel konumu da eklenmektedir.
-
Törel gücü: Özellikle karakteri (ahlakı) ve mizacı
-
Beden görünümü: Boy yakışıklılık, güzellik, yaş, vb.
-
Geçmiş yaşantıları: Etki kaynağı olan insanla etkiyi alan insanın daha önceki ilişkileri olmuşsa bunun insan da bıraktığı izler. Tanışıklık, arkadaşlık, dostluk gibi ilişki bağları.
-
Toplumsal güç: Etki kaynağında birden çok insan, bir küme, bir aile ya da toplum olduğunda toplumsal güç öteki güçlerden daha çok baskınlaşabilir.
2. Etkileşimin oluşturduğu ortamdan gelen etkiler: İlişkinin oluşturduğu ortam ilişkinin niteliğini belirlemede önemlidir. Genellikle ortamın aşağıdaki durumları önemlidir:
-
Başka insanların varlığı: Kınanma, beğenilme, önemsenme, tanınma, benimsenme gibi gereksinimlerin yekinmesi, insanın ilişkisini etkileyebilir.
-
Yer: Etkiler, oluştuğu yerin güzelliğine, çirkinliğine, darlığına, genişliğine, doğallığına, yapaylığına ve benzerlerine göre nitelik değiştirebilir.
-
Zaman: Günün saatleri haftanın günleri mevsimler etkilerin niteliğini değiştirebilir.
-
Yaşanan olay: Kümece yada toplumca yaşanan olaya katılma insanı başkaları gibi etkilenmeye zorlayabilir.
Girdilerin işlenmesi: Çevreden gelen etkilerin, insan sistemi içinde işlenip çıktıya dönüştürebilmesi, insanın bilişsel, devimsel ve duyuşsal gücüne bağlıdır. Bu güce dayanarak insanın bilinçli bir ilişki kurabilmesi için şu üç bilişsel gücü sağlıklı olarak oluşturması gerekir:
1. Etkileri algılamak: İnsan çevresinden gelen tüm etkilere açık değildir. Başka bir deyişle insan, çevresinden duyabildiği uyaranları seçme, ayıklama, tamamlama gibi işlemlerden geçirir ve örgütleyerek algılar. İnsan çoğu kez çevreden gelen etkileri olduğu gibi değil, istediği gibi algılamayı yeğler. Bu yüzden, etkiler abartılarak, zayıflatılarak, kusurlu ya da yanlış algılanabilir. Etkilerin doğru algılanması işleme sürecini sağlıklı kılar.
2. Yargılamak: Sağlıklı bir ilişki için algılanan etkilerin yorumlanıp yargılanmasının ve değerlerinin tek tek ortaya konulmasının bilinçli yapılması gerekir. Bunun için insanın şu üç durumu iyice tanıması ve bunlara ilişkin bilgi, beceri ve duygularını iyi kullanılması gerekir:
a. Kendini iyi tanımak: İnsanın bilişsel, devimsel ve duyuşsal gücünü iyi tanıması, bu güce uygun davranarak gereksinimlerini yeterli doyurmasına yol açar. Yapacağı tepki, gücünden düşük düzeyde olduğunda kendini, elde edebileceklerinden yoksun bırakmış olur. Göstermesi gereken tepki, gücünün üstünde olduğunda ise gereksinimleri karşılamada yetersiz olur.
b. Karşıtını iyi tanımak: İlişkinin niteliği iki kişinin karşılıklı etkileşimlerine bağlıdır. Dolayısıyla etkileşimin iki ortağı vardır. Bu iki ortağın birbirini tanıması ; etkileşimin içeriğini, türünü, yeğinliğini, sıklığını, zamanını, yerini belirlemede önemlidir. Bu yüzden ilişki kurulacak insanın, yukarıda ilişkinin girdilerinde sayılan kişilik özelliklerinin tanınması gerekmektedir.
c. İlişki ortamının tanınması: İnsan ilişkilerinin girdileri yalnızca karşıtı olunan insandan değil, çevreden de gelmektedir. İnsan etkilerin gücünü yargılarken çevre etkenlerini de değerlendirmek zorundadır.
3. Kararlaştırmak: Çevreden gelen etkiler algılanıp, yorumlanıp, yargılandıktan sonra, nasıl bir tepkide bulunulacağının kararlaştırılması gerekir. Kararlaştırmada yapılacak tepki ile elde edileceklerin, başka bir deyişle doyurulacak gereksinmelerin karşılaştırılması yapılır. Kişinin ilişki içinde ödediği bedel ile elde edeceği doyumun (ödülün) denk yada katlanılabilir olması gerekir.
Kısaca insanın çevresinden aldığı etkileri (gücü) kendi gücüne dönüştürüp elverişli tepkide bulunabilmesi, kendisine, karşıtına ve çevresine ilişkin bildiklerine, bunlara karşı duygularını ve bunlar için yapılabileceklerine bağlıdır.
Etkileri algılama, yargılama ve kararlaştırma sürecinin niteliği insanın bilişsel, duyuşsal ve devimsel gücüne bağlıdır. Bu yüzden etkileşimle ortaya çıkan ilişkilerin niteliği insanın ruhsal durumunun ürünüdür.
İlişkinin çıktıları: İnsanın karşıtından ve ilişkinin oluştuğu ortamdan gelen etkiler insan sistemi içinde işlenerek (kendi) öz gücüne dönüştürüldüğünde, ilişkinin çıktıları olan karşı tepkiler ortaya çıkmaya hazır olur. Bu süreç sonunda tepki oluşmadığında, başka bir deyişle insan etkilere karşı tepkilerde bulunmadığından, ilişki söner. İlişkinin sönmesi demek, etkileşen iki insandan birinin yada ikisinin birden birine gözlenebilen bir etki yapmaktan çekilmesi demektir. Ama ilişkinin etkisi kişilerin ruhsal içeriklerinde sürüp gidebilir.
Etkileşim: İki insanın çıktıları olan tepkilerin birbirini yanıtlamasıdır. Etkileşimi oluşturan tepkilerin yarısı karşıtların birinden, öteki yarısı da öteki karşıttan gelir. Bunların bütünleşmesi bir anlamda çarpışması etkileşimi oluşturur. Bu sırada karşılıklı iki insan, birbirleri ile etki alışverişi yaparlar.
Etkileşim sırasında tepkiler, birbirine yanıt olduğu için, ilişki, karşı karşıya bulunan kişilerin, kişilik özelliklerinin ötesinde bir nitelik gösterir. Tıpkı iki kimyasal maddenin bileşiminin, değişik nitelikteki bir üçüncü maddenin oluşmasına yol açması gibi, iki insanın tepkilerinin etkileşimi de, onların kişilik özelliklerinin dışında ve ötesinde bir nitelikte ilişkinin oluşmasına yol açar.
Etkileşimin niteliğini, tepkilere ilişkin aşağıdaki koşullar belirler:
1.Tepkilerin içeriği, türü, yeğinliği, zamanı, sıklığı;
2.Tepkilerin birbirlerine benzerliği ya da zıtlığı;
3.Tepkilerin birbirlerini tamamlamaları ya da bozmaları;
4.Tepkilerin karşıtlarca benimsenme derecesi;
5.Tepkilerin birbirlerine yeğinlikçe, nitelikçe, nicelikçe denkliği ;
6.Karşıtların iletişim becerikliliği;
Dönüt: İki insanın etkileşimini dönüt yönetir. Dönüt, etkileşimde karşıtları oluşturan her insanın, etkileşim oluşumundan ve sonucundan algıladıkları etkilerdir. Bir başka deyişle, etkileşim sırasında kişilerin ne yaptıklarının bilincine varmalarıdır. Bir bakıma dönüt, etkileşimin sürecinden ve sonucundan bilgilenmelidir. Bu yüzden dönüt, ilişki sürecinde karşıttan ve çevreden alınan etkiler gibi, bir girdidir.
Dönüt, etkileşimi yönettiği gibi, ilişkinin kesilmesini yada sürdürülmesini de sağlar. Etkileşimden dönüt alınamadığında ya da alınan dönütlerle ilişkinin, gereksinmeleri doyurmadığı algılandığında kişi, karşıtıyla etkileşimini durdurarak ilişkiyi sürdürmekten çekilebilir.
Çevre: Her ilişki bir çevre de oluşur, ilişkinin oluştuğu çevrenin yapay, doğal, toplumsal yapısı ya da etkisi, insanlar arası ilişkilerin niteliğini de biçimlendirir. İnsanlar çevre koşullarına uygun nitelikte etkileşirler.
Çevrenin içeriğine, etkileşen insanların ruhsal durumlarını da eklemek mümkündür. Bir bakıma insanlar arası ilişkilerin kişilik özelliklerinin ötesine çıkmasına, insanların bulundukları ruhsal durumlarının ve çevre özelliklerinin büyük etkisi vardır.
Birbiriyle etkileşen insanların kurdukları ilişki, gereksinmelerini doyuran türden olduğunda ve sürdürüldüğünde, ikisi arasındaki dostluk artabilir. İlişkinin ürünü (çıktısı) umut edileni vermediğinde ilişki sönmeye başlar.
İlişkide bulunan iki kişinin ilişki için harcadıkları girdi (güç) ile elde ettikleri çıktı(ürün) arasında birbirlerine bakarak bir denge bulunması gerekir. Etkileşim süresince, etkileştiği karşıtına bakarak, çok girdi harcayıp az çıktı elde ettiği kanısına ulaşan kişi, bu dengesizlik yüzünden kaygılanabilir. Dengesizlik (adaletsizlik, dengesizlik) insanı rahatsız edici bir durumdur. İlişkide karşıtlar arasında böyle bir durumun çıkması ilişkileri durdurabilir ya da bozabilir.
f) Davranış Modelleri ve Verimliliğe Etkisi
Çatışma: İnsan ilişkilerinde çatışma genellikle iki nedenden ortaya çıkar. Birincisi asıl nedendir. Etkileşen iki insanın çıktısı birbirine zıt olduğunda çatışma ortaya çıkar. Başka bir deyişle, ilişki sürecinin çıktısı olan karşıtların tepkileri, birbirine ters düşmektedir. Bu durumda karşıtların girdi tepkileri, algılamaları, yargılamaları ve kararları da birbirine zıttır. Böyle bir çatışma ancak her iki insanın da ilişkiye asıl olan girdilerini, girdileri algılamalarını, yargılamalarını ve kararlarını eşitlemekle ya da katlanılabilir denkliğe ulaştırmakla kaldırılabilir.
Öteki tür çatışma ise yanılgıdan doğar. Karşıtlardan biri ya da ikisi, ilişkiye kaynaklık eden tepkileri yanlış algılamış ve yargılamış olabilirler
Birinci tür çatışmayı kaldırmak çok güçtür. Çünkü böyle bir çatışmanın altında yerleşik inançlar, değerler ve düzgüler yatmaktadır. İkinci tür çatışma ise, yanlış anlaşılmayı kaldırınca ortadan kalkabilir.
Tutum, kişiye özel ve onun bir psikolojik nesne ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli biçimde oluşturan bir eğilimdir.
Tutumlar, kendileri gözlenemeyen, fakat gözlenebilir bazı davranışlara yol açtığı varsayılan bazı eğilimlerdir. Böylece, olayları incelemede ara değişken olarak kullanılabilirler. Tutumların her bir öğesi gözlenebilir ve ölçülebilir tepkilere yol açar.
İnsan Davranışını Belirleyen Etmenler:
-
Kalıtımsal
-
Aile çevresi
-
Yetiştiği ortam
-
Ülkenin ekonomik gelişmişlik düzeyi
-
Ülkenin sosyal yapısı
-
Ülkenin siyasal yapısı
-
Ülkenin kültürel yapısı
-
Ülkenin coğrafi yapısı
-
Kişinin eğitim düzeyi
Bireylerin tutumları genellikle tutarlı olma eğilimi göstermekle birlikte, bu tutarlılık, tutumların varolması için şart değildir.
Savunucu ve açık iletişimin temelinde yatan tutumlar:
Savunucu İletişim Tutumları
|
Açık İletişimin Tutumları
|
-
Yargılayıcı tutum
-
Denetlemeye yönelik tutum
-
Belli bir stratejiyi izleyen planlı tutum
-
Aldırmaz, umursamaz tutum
-
Üstünlük belirten tutum
-
Kesin tutum
|
-
Tanıtıcı tutum
-
Soruna yönelik tutum
-
Plansız, kendiliğinden oluşan tutum
-
Anlayış, yakınlık gösteren tutum, duygusallık
-
Eşitlik belirten tutum
-
Denemeci tutum
|
Kesin Tutum:
-
Bir konuyla ilgili olarak her şeyi bilebilmek ve bunları normal bir iletişim sürecinde açıkça anlatabilmek olasıdır.
-
Bir konuya ilişkin bir çok görüş açısı vardır. Ancak bunlardan biri doğrudur.
-
“Benim bakış açım en doğru bakış tarzıdır, benim bilgim en doğru bilgidir.”
Denemeci Tutum:
-
Bir konuyla ilgili olarak her şeyi bilebilmek çok zordur. Her şeyi iletişimde açıkça anlatma olanağı yoktur.
-
Bir konuyla ilgili bir çok doğru bilgi, bir çok doğru bakış açısı olabilir.
-
“Benim bakış tarzım doğru olmayabilir. Benim bilgimden daha doğru olanı bulunabilir”.
Davranışlar, insan ve çevresi arasındaki etkileşimlerden ileri gelir. Tutumun, belli ortamda alışkanlık ve beklentilerle desteklenme- siyle Davranış ortaya çıkar.
Tutuma Karşı, Tutumlar
1.Yargılayıcı tutuma karşı; tanıtımcı tutum:
Eğer dinleyici konuşanın ses tonundan ve davranışından yargılandığı ve değerlendirildiği izlenimi alıyorsa hemen savunucu bir tutum içine girer . Oysaki, tanıtımcı tutumun diğer kişi ya da kişileri tehdit edici, yargılayıcı bir özelliği yoktur. Tanıtımcı tutum içinde olan kişi karşısındakinde korku uyandırmadan iletişimde bulunur.
2. Denetlemeye yönelik tutuma karsı; soruna yönelik tutum:
Denetlemeye yönelik tutumun temelinde yatan varsayım, dinleyenin konuşandan daha yetersiz daha aciz olduğudur. Konuşan kimse, denetlemeye yönelik tutumuyla örtük yada açık bir biçimde dinleyeni “bilgisiz” “kendi başına karar vermekten aciz”, “henüz olgunlaşmamış”, “akılsız“, ”yanlış yolda biri olarak” gördüğünü ifade etmektedir. Buna karşılık soruna yönelik tutumda sorunun tartışılarak çözüleceği her iki tarafça da kabul edilir.”önceden doğruluğuna karar verilmiş” belirli bir çözüm yolunu zorunlu kabullenme değil,sorunu beraberce tanıma ve çözüm yollarını arama bu tutumun gereğidir.
3.Belli bir strateji izleyen plânlı tutuma karşı; plânsız, kendiliğinden oluşan tutum:
Belli bir strateji izleyen plânlı tutum, konuşanın amaçları konusunda dinleyiciyi kuşkuya düşürebileceğinden savunucu tutum takınmasına neden olur. ”Bakalım bunun altından ne çıkacak?” gibi bir düşünce dinleyicinin savunucu bir tutum takınmasına yol açabilir. Oysaki, plânsız, kendiliğinden oluşan tutum insana daha doğal geldiğinden “sinsilik” kuşkusu uyandırmaz ve dolayısıyla savunuluculuğu gerektirmez.
4.Aldırmaz, umursamaz, tutuma karşı; anlayış, yakınlık belirten tutum:
İki kişi konuşurken, biri umursamaz bir tutum içinde söylenen söze aldırmama davranışı gösteriyorsa karşıdaki kişide doğal olarak savunucu bir tepki oluşabilir. Oysa, iletişimde bulunurken, karşısındaki kişinin duygu ve düşüncelerine ilgi ve anlayış göstermesi gerekir. Bu tür tutum ağır bastıkça savunuculuk azalmakta açık iletişim türü daha çok kendini göstermektedir. Karşıdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini ve içinde bulunduğu durumu sanki kendi sorunlarıymış gibi görmek “duygudaşlık” olarak adlandırılmaktadır.
5.Üstünlük belirten tutuma karşı; eşitlik belirten tutum:
Kendisini üstün göstermeye çalışan kişi, sorunu birlikte çözmeye girişmeyen , herhangi bir cevap beklemeyen, yardıma gerek duymayan, karşısındakini küçük düşürmek amacıyla konuşan bir kişi olarak algılanır. Oysaki, eşit kişiler olarak iletişimde bulunan kimseler arasında karşılıklı güven ve saygı söz konusudur.
6.Kesin tutuma karşı; denemeci tutum:
Kesin tutumu benimsemeyen kişiler mutlaka haklı olmak ve tartışmayı kazanmak çabası içindedirler. İletişimdeki temel varsayımlarını şöyle özetlemek mümkündür:
a) Bir konuyla ilgili olarak her şeyi bilebilmek ve bunları normal bir iletişim sürecinde açık ve seçik bir biçimde ifade etmek mümkündür.
b) Bir konuya ilişkin olarak bir çok görüş açısı vardır. Ancak bunlardan bir tanesi doğrudur. Yani bir tek doğru bakış açısı vardır.
c) Benim bakış açım en doğru bakış tarzıdır, benim bilgim en doğru bilgidir.
Denemeci yaklaşımı gösteren kişiler kendi inanç, bilgi ve tutumlarıyla deneyler yapar ve bunlardan kuşku duyabilirler. Bu kişilerin temel varsayımlarını söyle özetlemek mümkündür:
a) Bir konuyla ilgili olarak her şeyi bilmek çok zordur. Her şeyi bilsek bile bunları normal günlük iletişim içinde açık seçik ifade etme olanağı pek yoktur.
b) Bir konuyla ilgili bir çok doğru bilgi, birçok doğru bakış açısı olabilir. Yani herkesin kendine göre “gerçekleri” vardır.
c) Benim bakış tarzım doğru olmayabilir. Benim bilgimden daha doğru olanı bulunabilir.
g) İletişim Engelleri
Sorunu olan veya kendinden bir şey anlatmaya çalışan bir kimseye uyarı, ikaz ve yargılama gibi müdahaleler, konuşan kişinin
susmasına veya kendini duyulmamış hissederek küsmesine ve içine kapanmasına neden olur.
İletişimde belli başlı engelleri şöylece özetlemek mümkündür:
1.Öğüt vermek, çözüm getirmek fikir vermek
Genellikle öğüt vermek ve ahlak dersi gibi öneriler sorunu getiren kişide zorunluluk veya suçluluk duyguları uyandırır. Konuşan kişide direnç ve isyan yaratabilir. Konuşan kişiyi savunuculuğa iter. İletişimin yön değiştirmesine ya da kesilmesine yol açabilir.
“Şöyle yap, böyle yapma...”,
“Bu şekilde hareket etmemelisin...”,
“Buna üzüleceğine, oturup biraz dersine çalışsan daha iyi edersin...” gibi cevaplar örnek verilebilir.
2.Yargılamak, eleştirmek, ad takmak
Bu tür tepkilerle karşılaşan kişiler kendilerini anlaşılmamış, itilmiş, haksızlığa uğramış ve çaresiz hissederler. Bunun karşılığında iletişimi keser veya karşılık verebilirler.
“ Sen zaten hep kolaya kaçarsın...”,
“ Bebek gibi davranıyorsun...” ,
“ Geri zekalı; ne olacak !” gibi ifadeler örnek verilebilir.
3.Soru sormak, araştırmak, incelemek
Bu yaklaşımın içinde önyargı, eleştiri ve zorunlu çözüm bulunur. Soru karşısında kişi endişeye kapılabilir veya savunmaya geçer.
“ Neden ?” ,
“ Sen ona ne yaptın ? “,
“ O sana ne dedi?” gibi sorular örnek verilebilir.
4.Tanı koymak, çözümleme yapmak
Bu yaklaşımla dinleyen kişi, sanki karşısındakinin kafasının içini okuyormuş gibi bir tavır takınır. “ Ben seni senden iyi bilirim “ anlayışı içindedir. Konuşan kişi kendini kıstırılmış, yanlış anlaşılmış ve yanlış yorumlanmış hissettiğinden, iletişimi büyük bir olasılıkla keser.
“Aslında sen öyle demek istemiyorsun...” ,
“Aslında senin derdin başka...” gibi tanımlamalar örnek olarak verilebilir.
5.Güven verme, yatıştırma ve avutma:
Genellikle dinlenilmeden verilen avutma mesajları, konuşan kişinin sorununu küçümseyen bir hava yaratır.Aslında yatıştırmak ve avutmak çok güzel ve yararlıdır. Önemli olan avutmayı, kişiyi duyduğumuzu ve anladığımızı belli ettikten sonra verebilmektir.
“Aldırma boş ver “ ,
“Düzelir canım, bunu dert edinme...” gibi anlatımlar örnek olarak verilebilir.
Dinleme Türleri
Dinlemenin bir çok türü vardır. Bunlardan en yaygın olanlarını şöylece sıralamak mümkündür.
1.Görünüşte dinleme: Karşısındaki kişiyi, dış görünüşüyle, dinliyormuş gibidir.Ancak, iç dünyası daha farklı yerlerdedir ya da kafasında sizin söylediklerinizden daha önemli bir konu vardır.
2.Seçerek dinleme: Bu dinleyici, konuşanın söylediklerinden, sadece kendi ilgilendiği bölümü duyar, diğer söylenenleri dinlemez. Dikkatini çekecek bir sözcük ya da anlatım ortaya çıkıncaya kadar “görünüşte dinleyici” olarak kalır.
3.Saplanmış dinleyici: Ne söylerseniz söyleyin, bazı dinleyiciler söylediklerinizden belli bir duygusal anlam çıkarırlar. Kimi, hüzün çıkarabileceği gibi, kimi de bir espri veya gülünecek bir şey çıkarabilir.
4.Savunucu dinleyici: Ne duyarsa duysun, kişi her söyleneni kendine yönelmiş bir saldırı sayar ve hemen karşı savunmaya geçer.
5.Tuzak kurucu dinleyici: Bu tür dinleyici, hiç ses çıkarmadan dinler. Çünkü, amacı dinlediği bilgilerden yararlanarak, karşısındakini zor duruma sokacak fırsatlar yakalamaktır.
6.Yüzeysel dinleyici: Bu tür dinleme özelliğine sahip kişiler konuşanın kullandığı kelimelerin yüzeyinde kalır ve asıl altta yatan anlama ulaşamazlar.
İyi bir dinleyici olabilmek için kişinin geri-iletişim sürecini sık sık ve yerinde kullanmasını öğrenmesi gerekir. Böylece iletişim tek yönlü olmaktan çıkar, çift yönlü bir olay olur. Geri iletişim, bir kimseyle konuşurken onun demek istediği ile bizim anladığımızın aynı olup olmadığını denetlemektir.
Geri-iletişimi kullanarak yapılan dinleme türüne Açımlı Dinleme denmektedir. Açımlı dinleme konuşana büyük bir huzur ve güven; örtük anlamları ortaya çıkarmak için de iyi bir ortam sağlar. Ayrıca, konuşanı daha iyi tanımamıza olanak verir. Bu nedenle, değer verdiğimiz, kendimize yakın bulduğumuz kimselerin sorunlarına yardımcı olmak için açımlı dinlemeyi kullanmak, öğüt vermek, yol göstermek, yargılamak ya da rahatlatmak türü bir yaklaşımdan daha yararlı olmaktadır.
Sen Dili ve Ben Dili
Sen diliyle olumsuz duyguları dile getirmek, eleştirmek ve hoşnutsuzluğunu belirtmek, karşı tarafta çok olumsuz duygular ve sonuçlar doğurur. Kişinin direnmesine, karşı gelmesine, kızmasına ve dolayısıyla söz dinlememesine neden olur.
“Ne biçim annesin sen? Çocuklarına bakmasını bilmiyorsun”,
“Neden hep derse geç geliyorsun? “ gibi cümleler sen diline örnek verilebilir.
Sen dili, yargılayıcı ve suçlayıcı bir dildir. Dinleyenin savunmacı bir tutum takınmasına yol açar.
Ben dili, direnç ve baş kaldırmayı daha az ortaya çıkarır ve davranışın değişmesinde karsı tarafa sorumluluk verir. Ben dili, kişinin o anda, karşılaştığı durum veya davranış karşısında kişisel tepkisini duygu ve düşüncelerini açıklayan bir anlatım tarzıdır.
Ben dili, başkaları hakkında değerlendirme ve yorumlarımızı değil, bizim duygu ve yaşantılarımızı açıklar.
“Ne saygısız çocuksun. Anneyle bu şekilde konuşulur mu ? Terbiyesiz!” gibi bir sen dili yerine, “Bu şekilde cevap verdiğin için kırılıyorum. Üstelik bana saygı duymadığını düşünüyorum.” şeklindeki ben dili duygularımızı ve düşüncelerimizi açıkladığı gibi, sen dilinin içerdiği saldırıyı da ortadan kaldırmaktadır.
Davranışlarda İlgi ve Etki Alanları:
İLGİ ALANI
Bir insanın ilgilendiği olayların tümünü kapsayan çembere, ilgi çemberi denir. Geniş kapsamlı içeriği vardır. Örneğin, yurt içi ve yurt dışı borsa, uluslararası parasal antlaşmalar gibi ekonomik olaylarla ilgili olayları kapsadığı gibi, yurt ve dünyanın değişik yörelerindeki terörist eylemleri, son zamanlarda piyasaya çıkan Fransız filmleri, gazete kağıtlarının fiyatı, Eğitim Bakanlığının takıntılı sınıf geçme hakkı verişini de içerebilir.
Bir kişinin etkileyebileceği, denetimi altında bulunan olayları içeren çembere etki çemberi denir. Dar kapsamlı içeriği vardır. Kişinin dişini fırçalaması, saçını taraması, haftalık ya da aylık bütçe yapması, tanıdıklarına mektup yazması, ayda bir kitap okumayı planlaması, bir yabancı dil öğrenmesi gibi isterse yapabileceği davranışlar bu çember içine girer. Kişinin etki çemberi, genellikle onun ilgi çemberinden daha küçüktür; çünkü kişinin ilgilendiği her şeyi etkileyecek gücü yoktur.
ETKİ
ALANI
Dostları ilə paylaş: |