İnsanin kendiNİ tanimasi



Yüklə 415,76 Kb.
səhifə7/9
tarix18.08.2018
ölçüsü415,76 Kb.
#72163
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Fussilet Suresi 34


ABDEST VE NAMAZ
“Namazlarında huşu içinde olan müminler kurtuluşa ermişlerdir”

Muminun 1

“O kimseler ki, gaybe iman ederler, namazlarını dosdoğru kılar, verdiğimiz rızıktan sadaka verirler”

Bakara Suresi 3

“Abdest almak sıkıntılara sabretmek, mescidlere adımları çoğaltmak, bir namazdan sonra, ikinci namazı gözetmek işte bu düşmandan saklayan kaledir”

Hadis-i Şerif

Bilindiği üzere abdest ve namaz bizleri Allah-u Teala’ya yakın kılan günlük ibadetlerimizden ve islamın emirlerindendir. Eksiksiz bir şekilde bu emirlere riayet etmek Allah-u Teala’nın rızasını kazanmaya vesiledir ve her kim Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanırsa onun yardımından mahrum edilmez. Bunun içindir ki Allah’ın rızası için abdest alıp onun huzurunda huşu içinde ibadet etmenin önemi bir çok hadis-i şerif ve Ayet-i Kerime’de vurgulanmıştır.

“Bir kimse, benim aldığım gibi her abdest aldıktan sonra iki rekat namaz kılar ve bu namazında zihnini dünyevi meselelerle meşgul etmezse Allah onun gelmiş ve gelecek günahlarını bağışlar”

Hadis-i Şerif

“Beş vakit namaz sizden birinin kapısı önünde akan ırmağa benzer. Onun suyu boldur; her gün oraya beş kere girip yıkanan kimsede kir namına bir şey kalır mı?

Bir kimse kırk gün bir rekatı bile kaçırmadan namazını cemaatle kılarsa Allah-u Teala onun için iki beraat fermanı verir. Biri cehennemden biri de nifaktan”

Hadis-i Şerif

“Beş vakit namazı, Allah-u Teala kullarına farz kıldı. Bir kimse bunları tam olarak kılar. Onların hakkını hafife almazsa Allah katında onun için cennet vaadi vardır.

Bir kimse onların hakkını hafife alır, terk ederse Allah katında onun için bir mükafat yoktur. Dilerse merhamet eder, dilerse bağışlar”

Hadis-i Şerif

“Gece karanlığında, mescitlere gidenleri, kıyamet günü için tam nurla müjdele”

Hadis-i Şerif

Abdest ve namazın fazileti Ayet ve hadislerden de anlaşılacağı üzere çok yücedir ama bu konuda dikkat edilmesi gerekenlere riayet etmeli ve tam bir ihlas ile Cenab-ı Hakk’a ibadet etmeliyiz. Çünkü Allah-u Teala hamdın en yücesine layık olandır. Bu yüzden ona layık olduğu gibi ibadet etmek gerektir. Öyle ki namaz kılmak için onun huzuruna durduğumuzda bedenimiz secdede iken zihnimiz başka şeylerle meşgul olmamalı ve gerçekten samimi bir şekilde hem bedenen hem de ruhen ibadet etmek gerekmektedir. İşte bu şekilde ibadet edenler müjdelenmişlerdir. Yüce Allah (C.C.) bizlere Kur’an’da dosdoğru namaz kılmayı emreder yani ibadette samimiyet ve huşuyu bu konunun önemi de şu ayeti kerimelerden anlaşılmaktadır.

“Allah’a onun dininde ihlaslı ve samimi olarak ibadet ediniz”

Mümin Suresi 14

“Namazı dosdoğru kıl”

Hud Suresi 114

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, namazlarında gafildirler”

Maun Suresi 4-5

“Allah’ın huzuruna tam bir huşu ile durun”

Bakara Suresi 20

“Rüku edenlerle birlikte rüku ediniz”

Bakara Suresi 43

“Öyle insanlar vardır ki; onları ticaret, alış veriş Allah’ın zikrinden, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoymaz”

Nur Suresi 37

“Onların yanları, yataklardan ayrılır, korku ve ümit ile Allah’a dua ederler”

Secde Suresi 16

“Allah kulun kalbi ile bedenini birlikte hazırlayarak kılmadığı namazın tarafına bakmaz”

Hadis-i Şerif

“Bir kimseye iki rekat namaz kılmak için verilen güçten daha hayırlı hiçbir değer yoktur”

Hadis-i Şerif

“Bir kimse, Allah’a ikbal ile (manen Allah’a yönelerek” iki rekat namaz kılarsa anasından doğduğu günkü gibi günahlarından sıyrılır”

Hadis-i Şerif

“Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl iyilikler kötülükleri götürür bu anlayabilenlere birer öğüttür”

Hud 114
IV. BÖLÜM

SONSUZ MUTLULUĞUN SAHİPLERİ
İslam’ın temel prensipleri olarak çok kısa da olsa bahsettiğimiz bu konulara gereken hassasiyet gösterilecek olursa ve bununla birlikte islamın diğer esasları da bir insan için artık bir prensip olarak kabul edilmiş ve bütün davranış ve hareketleri de o doğrultuda ise sonsuz mutluluğun sahibi o kişi demektir ve müjdeler Cenab-ı Hakk’tan bağışlamalar ve rahmet hep o kimseyedir ne mutlu kendini takva sahipleri ile birlikte olmaya yönelten ve bu yolda başarıyı elde eden kimselere.

“Şüphesiz takva sahipleri gölgelerde, kaynak başlarında... Ve canlarının istediği meyvelerin içindedirler”

Mürselat Suresi 41-42

“Rabbinin katında ahiret saadeti sadece takva sahiplerinindir”

Zuhruf Suresi 35

“Hiç şüphesiz en iyiniz en çok takva sahibi olanınızdır”

Hucurat Suresi 13

İşte takva sahibi bir insan, aynı zamanda sonsuz mutluluğun ve huzurunda sahibidir. Öyle ki o çevresindekilere bir ışık, karanlıklarda bir nurdur. Ahlak ve insaniyette insanların takdiri ve övgülerine layık bir örnek insandır ve her şeyden önemlisi Allah-u Teala’nın rızasına ermiş en büyük mutluluğu elde etmiş bir kimsedir.

İşte dünyada mücadelesinde hiçbir zaman bir pişmanlık duymayan ve kazandığının hiçbir zaman kendini yüzüstü bırakmayıp kendisine hayal bile edemeyeceği sonsuz nimetler kazandıran bir zafer olduğunun bilinci ile yaşayan kimsedir takva sahibi.

İnsan, Yüce Allah’ın emirlerine riayet ile bu eşsiz mutluluğa, bu yüksek dereceye erer.

“Hiç şüphesiz bu yol, benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyunuz ve başka yollara saparak Allah’ın yolundan ayrı düşmeyiniz. Allah bunları size takva sahibi olasınız diye tavsiye ediyor”

Enam Suresi 153

İşte ideal insan gerçek başarıya ulaşmış asıl takdir ve övgüye layık olan insan, Cenab-ı Hakk’ın dilemesiyle takva sahibi olmuş insandır.

Allah-u Teala insanlara yaratılışlarından bu güne kadar hep bu başarıya ulaşmaları için peygamberler vasıtası ile tavsiye ve öğütlerde bulunmuştur. Bu gün insanların edinmiş olduğu sosyal yaşam huzuru ahlak ve insanlar arası ilişkilerin gelişip hoşgörünün yaygınlaşması Cenab-ı Hakk’ın insanlara emir, yasak ve tavsiyeleri ile gerçekleşmiştir. Bu gün dünyanın her yerindeki insanlar doğusundan batısına sosyal yaşamdaki huzurlarını, hoşgörülü ve ahlaklı oluşlarını ve buna benzer iyi ve hoş olan bütün davranış, söz ve fiillerini Cenab-ı Hakk’ın yardım ve dilemesi sayesinde elde etmiştir. Gerçeği insan bütün sahip olduğu her şeyi Allah-u Teala’nın yaratması ile elde eder. Doğudan batıya kadar tarihten bu güne değişik kavimlere peygamberlerin Allah-u Teala’nın o güzel emir ve yasakları ile insan huzurunu ve mutluluğunu sağlayıcı prensipleri ile gelerek onlara bu konuda gereken yardımı, Allah-u Teala’nın emri ile yerine getirmişlerdir.

Her ne kadar dünya halklarının bir kısmı bunu inkar edecek olsa da insan yaradılışını ve bütün sahip oldukları her şeyi Allah-u Teala’ya borçlu olduğu gibi sonradan edinmiş olduğu ahlak ve davranışlarında var olan o mükemmellikleri de Cenab-ı Hakk’a borçludur. Bütün bunları da Allah-u Teala’nın dilemesi ve emirleriyle elde etmiştir. İspat istiyenler için eğer öyle olmasaydı insanlık çoktan helak olmuş olurdu. Nitekim ne zaman bir kavim azmış ve yoldan çıkmış ise akıl mantık almayacak tavır ve davranışlar içine girmiş ve birbirlerine yaptığı zulümlerin ardı arkası kesilmiyorsa Allah-u Teala’nın emir ve yasakları ile o kavme bir peygamber gelmiş ve onlara yapmakta olduklarının yanlışlığını ve bu kötü gidişatın akıbetini haber vermiştir. Kısmen de olsa insanlar peygamberlere riayet ederek helak olmaktan kurtulmuşlardır. Peygamberlerin getirdiğine inanmayan kavimlerin helakı da örnekler ile Kur’an’da mevcuttur.

Bütün insanların mutluluklarını istediği her ne kadar dille ifade edilse de durum böle değildir. Çünkü dediğimiz gibi sonsuz mutluluğa giden yol Allah-u Teala’nın dilemesi ve yardımları ile takva sahibi olmaktadır, yani öyle bir insan ki davranış ve ahlakta kusursuz, hoşgörü ve yardımlaşmada kendinden önce insanları düşünebilecek bir yapıya sahip merhamet ve yardım severliği sınırsız, erdemli, vakarlı, bütün insanlara karşı dürüst ve vefakar Yaratıcısına karşı hep sadık ve ibadetinde samimi daha buna benzer bir çok harikalarla dolu bir ideal insan olmaktır. Peki sizce neden insan bunu benimseyip kendine böyle bir ideal insan (takva sahibi) olmayı amaç edinip bu uğurda mücadele vermez de boş ve fani olan dünya nimetleri peşinde koşmayı yeğler? Halbuki bütün insanların ideal bir insan olmayı benimsemiş ve takva ile yaşamayı amaç edinmiş olmaları sonucunda dünyanın ne derece huzurlu ve mutluluk içinde yaşayacağını düşünün. Bütün insanlar barış içinde bir tek karıncanın incitilmesi bile hoş görülmeyerek birlikte huzurlu ve mutlu yarınlara doğru bir yaşam. Peki neden hayal bile edilemeyecek kadar harika bir dünyanın oluşmamasına sebep?

“Muhakkak insan Rabbine karşı pek nankördür. Buna kendisi de şahittir”

Adiyat Suresi 6-7

Kitabımızın birinci bölümünden de hatırlayacak olursak insanın kendi nefsini tanıması hususunda bunu açıklamıştık: İnsanın nefsi hiçbir zaman özgürlüğünü kısıtlayıcı bir durum ya da şartın altına girmek istemez. İşte takva sahibi ideal bir insan olabilmenin şartlarından biri ise aşırı arzu ve istekleri frenlemek yani nefsi kontrol altına almaktır. Durum böyle olunca nefis böyle bir şartı kabullenmek yanlısı olmayacaktır. Biz insanlara düşen de kendimizi (nefsimizi) iyi tanımak onun ne istediğini, bizi nereye götürmek istediğini iyi bilmenin yanı sıra Allah-u Teala’nın emirlerine riayet ederek Peygamberimiz (S.A.V.)’in yolundan yürümektir. İşte bu şekilde Allah-u Teala’nın yardım ve dilemesiyle sonsuz mutluluğa ereceğimiz bilinmelidir.

Bize huzur ve mutluluğun bulunmasında engel teşkil eden de nefsimizdir. Nitekim yardıma ihtiyacı olan bir insana bir şey vermek istenildiğinde nefsin itirazı olacak ve o yardımı yaptığı takdirde kendisine ilerde lazım olacak bir şeyin elden çıkarılmasının doğru olmadığı bahanesiyle insanı bu güzel davranıştan mahrum edecektir bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkündür. Sonuç itibariyle insanı helaka götüren de kendi nefsi ve şeytandır.

“O takva sahipleri bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar, öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenlerdir”

Ali İmran Suresi 134

“... Muhakkak o nefsi temizleyen felaha ermiştir. Onu kirletip gömen ise hüsrana uğramıştır”

Şems Suresi 9-10

Bu konu üzerinde düşünecek olursak nerdeyse çok zor ve imkansız gibi görünen nefsi tam anlamıyla himaye altına almak, hiç de zor olmadığı görülür. Zaten bir çok insanın yararına olan keşfinde temilinde düşünmek (tefekkür) vardır. Peygamber efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

“Düşünce gibi ibadet yoktur”

Hadis-i Şerif

Bir diğer Hadis-i Şerifte ise;

“Bir saatlik tefekkür, bir senelik nafile ve cahilane olarak yapılan ibadetten daha hayırlıdır”

Hadis-i Şerif

Evet bu konu üzerinde tefekkür bize kazandırdığı kolaylıkları bir inceleyelim. Öncelikle nefsimizi aşırı arzu ve ihtiraslardan nasıl alıkoyarım? Elbette evrensel düşünerek; bizden öncekilerin bir müddet bu dünyada kaldıktan sonra nasıl gerçek dünyaya göçtüklerini ve elbette bizim de yer ya da geç mutlak ölümü tadacağımızı ve ölümün bize ne zaman geleceği hususunda bir bilgi sahibi olmadığımızı bilmek ve aslında en uzun sandığımız zamanın bile çok kısa bir sürede geçtiğini gözönüne almanın yanı sıra ölüme karşı hazırlıklı olmak gerektiğini de düşünmek gerektir.

Peygamber efendimiz (S.A.V.) dünya işleri ile olabildiğince meşgul olan kimselere ve boş işler ile uğraşanlara ölümü hatırlamayı tavsiye etmiştir. Bu değişmez gerçekten kaçmak yerine ona karşı hazırlıklı olmak gerektir. İnsanların bir çoğunun ölümün onları aniden yakalayacağını bildiği halde ondan habersizmiş gibi yaşamaları sizce de tuhaf değil mi? Yolun sonunda bir uçurum olduğunu bildiği halde gülüp oynayarak ona doğru koşmak.

Bu konuda çok dikkatli olmalıyız dünya hayatının bir geçici oyundan ibaret olduğunu. Asıl yurdun, asıl hayatın ise ahiret hayatı olduğunu ve bu dünyada bir kısa sınavda olduğumuzu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayacak olursak nefsimizle mücadelemiz sandığımızdan daha kolay olacaktır.

“Allah dilediği kimseye rızkı genişletir, daraltır. Onlar (Mekkeliler) ise dünya hayatı ile ferahlamaktadırlar. Halbuki ahiretin yanında dünya hayatı, ancak (değersiz) bir metadan ibarettir.”

Rad Suresi 26

Bu konuda bize en büyük yardımı gösterecek olan Yüce Kur’an’dır. Allah-u Teala Kur’an’da bizlere geçmiş milletlerin düşmüş olduğu hataları haber vererek onların düştüğü hatalara düşmememizi öğütlemenin yanı sıra bir çok bilmediğimiz konuda bizleri bilgilendirerek ihlaslı bir insan olmamıza yardım etmektedir.

“O Kur’an ancak bütün alemlere bir öğüttür”

Tekvir Suresi 27

“O Kur’an, şüphesiz (hakla batılı) ayıran kesin bir sözdür. O, şaka değildir. Doğrusu onlar hep hile kuruyorlar. Ben de (onların hilelerine) hile (cezası ile) karşı koyarım. O halde kafirlere mühlet ver! Onlara biraz mühlet ver!”

Tarık Suresi 13-14-15-16-17

“Dünya hayatı, küfredenlere süslü gösterilir de iman edenlerle alay ederler. Halbuki takva sahipleri kıyamet gününde onların üstündedir. Allah dilediğine hesapsız rızık verir”

Bakara Suresi 212

“İnsanlara; kadınlar, oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar ve ekinler kabilinden şehvet sevgileri ziğnetli gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatidir. Halbuki Allah var ya! İşte akıbet güzelliği onun yanındadır”

Ali İmran 14

“O kimseler ki öldükten sonra bizim huzurumuza çıkacaklarını ummayanlar ve dünya hayatına razı olup, gönülleri ona yatmış bulunan kimselerle bizim bunca ayetlerimizden gafil olanlar var ya! İşte bunların varacakları yer, kazandıkları günahlar sebebiyle ateştir”

Yunus Suresi 7-8

Her şeyin açık bir şekilde ortada olduğunu bile bile, dünya nimetleri uğruna verilen mücadelenin, sonunda yok olacak olan bu nimetler için değmeyeceğini bile bile neden bu tutumda ısrar etmeli ki? Nefsin bu mantıksızlığa ısrarlı tutumu yüzünden doğrulara yönelmek insan için zorlaşmıştır. Anlatılmak istenen bütünüyle dünyadan elimizi çekmek ve dünya için hiçbir şey yapmamak değildir, yalnız ahiret yurdunun devamlı ve dünyadan hayırlı oluşu nazarı itibariyle alınarak ona göre davranıp asıl amacın o sonsuz mutluluğu Ahiret yurdunu kazanmak olduğunu bilmektir. Dünya hayatı ve nimetlerine hiç ölmeyecek gibi sarılıp onun uğrunda bütün enerji ve zamanını feda ettikten sonra ölümün onu yakalamasıyla birlikte bütün kazandıklarının kendini terk edip y ok olacağını bilerek yaşamaktır.

“Allah’ın sana verdiği nimetle ahiret yurdunu kazanmaya çalış: Dünyadan da nasibini unutma”

Kasas Suresi 77

Elbette ki insanın rahat, huzurlu, hiç kimseye muhtaç olmaksızın yaşaması için de gereken çabayı göstermesi şarttır. Yalnız bunu bir amaç edinerek başka gaye gözetilmeksizin, onun uğrunda mücadele etmek tam anlamıyla düşüncesizliktir.

“Bilmiş olun ki; bu dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlence, bir süs ve aranızda bir övünme, mal ve evlattan üreme yarışından ibarettir. Bir yağmur gibi ki, onun bitirdiği nebat çiftçilerin hoşuna gider, sonra kurur. Onu sararmış görürsün, sonra da çer çöp olur. Ahirette ise, şiddetli bir azap ve Allah’tan bir mağfiret, bir rıza vardır. Dünya hayatı ancak bir aldanış mekanından başka bir şey değildir.

Hadid Suresi 20

Dünyada elde etmiş olduğumuz iyi şartlar ya da nimetler konusunda da dikkatli olmalıyız, öyle ki değişen hayat şartları düşünmeyen bir insanı da değiştirir, elde edilen zenginlik ya da benzeri bir nimeti bir oyalanma bir eğlence olarak görüp zamanın büyük bir kısmını onunla meşgul olarak geçirmekte doğru olmaz.

“Size ne şey verilmişse, sırf dünya hayatının geçici bir istifadesi ve süsüdür. Allah katındaki (sevap) ise, hem daha hayırlı, hem daha devamlıdır. Artık akıllanmayacak mısınız?”

Kasas Suresi 60

“Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, gerçek hayat odur. Ama bilselerdi!”

Ankebut Suresi 64

“Fakat siz (ey kafirler) dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Halbuki ahiret; daha hayırlı ve devamlıdır”

Ala Suresi 16-17

Her ne durum ve şartta olursa olsun insan dünya hayatının faniliğini göz önünde tutarak hep şükredip rıza göstermelidir. Sabredilmesi gereken durumlarda sabretmek ve Allah-u Teala’ya dua ederek onun yardımını dilemek gerektir.

“(Habibim) Sabah, akşam Allah’ın rızasını dileyerek dua edenlerle beraber dua et”

Kehf Suresi 28

Dünyada bir takım insanların yaşamakta oldukları lüks ve rahat hayata bakarak onlara eğilim göstermek veya öyle bir hayatı dilemek ve bu uğurda çaba göstermek de doğru değildir. İnsan bu konuda her zaman kendinden daha zor durumda olanlara bakarak ibret almalıdır.

“Sırf kendini imtihan için, bir kısım kafirlere dünya hayatının ziyneti olarak (verdiğimiz ve) faydalandırdığımız şeylere sakın göz dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı, daha devamlıdır.”

Ta Ha Suresi 131

“Sizin yaratılışınızda ve türetip yaydığı canlılarda kesin bilgiyle insan bir kavim için ayetler vardır”

Casiye Suresi 4

Takva sahibi olmamıza yardım sağlayacak diğer bir husus ise çevremizdekilere ibret dolu gözlerle bakmak ve baktığımız şeyler üzerinde düşünmektir. Allah-u Teala’nın yaratmış olduğu en küçük maddeden en büyüğüne kadar bir ilahi yaratıcılık özelliğinin varlığını bilmek, doğanın muhteşem dengesini ve d oğa içindeki yaratılmış her şeyin o mükemmel sırrını göz önüne alarak Cenab-ı Hakk’ın kuvvet ve kudretinin yüceliğini anlamak ve ona itaatkar bir kul olmak gerekmektedir.

“O göğe baksalar ya! Nasıl yükseltilmiş? O dağlara baksalar ya! Nasıl dikilmiş? O yere baksalar ya! Nasıl döşenmiş? Sen hemen ihtar et! Sen ancak bir öğütçüsün. Onların üstüne musallat edilmiş (bir kimse) değilsin”

Gaşiye Suresi 18’den 22’ye

“O’nun ayetlerinden biri de arzı(n nebatlarını) boyun bükmüş görmendir. Fakat üzerine suyu indirdik mi hemen davranır ve kabarır. Ona hayat veren elbette ölüleri diriltir. Çünkü O, her şeye kadirdir”

Fussilet 39

Kur’an-ı Kerim’deki bir çok gerçekleri bilim adamları pek yakın zamanlarda bulmuşlardır:

“Onlar hala Kur’an’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer O, Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.”

Nisa Suresi 82

Eğer siz O’na (Muhammed’e) yardım etmezseniz, (iyi bilin ki) iki kişiden biri olduğu halde (Resulullah ve Ebu Bekir R.A ) kafirler Onu (Mekke’den) çıkardıkları zaman Allah ona yardım etmişti. Hani onlar mağarada (Sevr mağarasında) idiler (Ebu Bekir R.A korkunca Resulullah) o zaman arkadaşına, ‘üzülme Allah bizimle beraberdir’ diyordu. Bunun üzerine Allah Ona (sukünet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğimiz bir ordu (melekler) ile destekledi ve kafir olanların sözünü alçalttı. Allah’ın sözü ise (zaten) yücedir. Çünkü Allah daima üstündür, hikmet sahibidir”

Tevbe Suresi 40

Hiç şüphesiz evrende Cenab-ı Hakk’ın kuvvet, kudret ve yaratıcılığının yüceliğine deliller vardır. Onları görmezden gelerek yaşamak, bu kurulu düzenin sahibini önemsememek, bize sunulmuş bunca nimetin nereden geldiğini ve sırrını araştırmamak öylesine bir düşüncesizliktir ki insana sonuç itibariyle Allah-u Teala’nın gazabıyla yüz yüze gelmek gibi bir son hazırlar.

“Müminlerin iman bakımından en sadık olanları, dünyada en çok tefekkür edenleridir (düşünenleridir)”

Hadis-i Şerif

“Gece ile gündüzün ard arda gelişinde (veya aykırılığında), Allah’ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır”

Gasiye Suresi 5

“(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam eden bir kavimdir”

Ankebut Suresi 65

“Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte sonra da onları üst üste yığmakta, böylece yağmurun bunların ardından akıp çıktığını görürsün”

Nur Suresi 43

“Yağmur oluşumu üzerinde araştırma yapan bilim adamları yağmur bulutlarının belli bir sistem ve aşamalarla oluştuğunu görmüşlerdir. Yağmur bulutlarından olan cumulanimus türü bulutlar şu aşamalarla oluşur:

1.Sürülme: Bulutlar rüzgar tarafından sürülürler

2.Birleşme:Rüzgar tarafından itilen küçük bulutlar sürüklendikleri yerde birleşerek büyük bulutları oluştururlar

3.Yığılma: Bulutun merkezindeki çekiç kuvveti kenarlara oranla daha fazladır, merkezin yukarı çekilişi gövdenin dikey olarak büyümesine neden olur. Böylece bulutlar yukarı doğru genişler üst üste yığılırlar ve bu yığılmalar sonucunda atmosferin daha serin noktalarına ulaşan bulutlarda su ve dolu damlaları büyümeye başlar. Bu damlalar yukarı çekiş gücünün desteklenmeyeceği kadar ağırlaştığında bulutlardan aşağıya yağmur vb. damlaları şeklinde düşmeye başlar.

Bilim adamları yağmur oluşumunun keşfini çok yakın zamana gerçekleştirdiler. Oysa Kur’an’da bu çok önceden bildirilmiştir

Akıl ve vicdan sahibi her insan Allah’ın yarattığı her canlıda Allah’ın aklının, gücünün ve ilminin yansımalarını görecek ve böylelikle Allah’ın sonsuz ilmini ve nihayetsiz gücünü daha iyi takdir edebileceklerdir. Allah bir ayette evrende yarattığı varlıklardan bazılarını belirttikten sonra bunların her birinin “İçten Allah’a yönelen her kul için hikmetle bakan bir iç göz ve bir zikir” olduğunu bildirmektedir (Kaf Suresi 8).

“Biz geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık; gece ayetini sildik de Rabb’inizden bir fazl aramanız, yılların sayısını ve hesabı öğrenmeniz için gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık. Biz herşeyi yeterince açıkladık”

İsra Suresi 12

“Gerçekten sizin Rabb’iniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra istiva eden Allah’tır. Gündüzü durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Alemlerin Rabb’i olan Allah ne yücedir”

Araf Suresi 54

“Güneşi bir aydınlık, ayır bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tesbit eden O’dur. Allah bunları ancak hak ile yaratmıştır. O bilen bir topluluk için ayetleri böle birer birer açıklamaktadır”

Yunus Suresi 5

“Dağları görürsün de, hareketsiz sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler”

Neml Suresi 88

Yine jeologların dağların hareketini keşfetmeleri çok yakın bir zamana dayanmaktadır.

“Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır”

Rad Suresi 4

“Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onların çoğu bilmiyorlar”

Neml Suresi 61

“İki deniz bir değildir. Şu tatlı, susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et yersiniz...”

Fatır Suresi 12

“Biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları bir oyun ve oyalanma konusu olsun diye yaratmadık”

Duhan Suresi 13

“Görüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra kurumaya başlar, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor. Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için öğüt alınacak bir ders (zikr) vardır.”

Zümer Suresi 21

“Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabb’iniz Allah budur. Alemlerin Rabb’i Allah ne yücedir”

Mümin Suresi 64

Sonsuz mutluluğa sahip olabilmemize yardımı olacak bu prensiplere yenilerini ekleyeceğiz. Şimdi bu konu üzerinde biraz daha duralım. Rabb’imizin bizden istediği gibi ihlaslı bir insan (takva sahibi bir insan) olmakta yardımcı olan bu konulara dikkat ve titizlikle eğilmelidir. Çünkü bu bizim sonsuz mutluluğa ulaşmamıza Allah’ın izni ve yardımıyla vesile olacaktır. İnsanların asıl amacı bu olmalıdır. Rabb’imizin bizden istediği gibi bir insan olmak yani takva sahibi bir kimse olmaktır. Öyle ki asıl mutluluğa erenler, asıl kurtuluşa erenler de takva sahibi kimselerdir. Yüce Kur’an’ın bir çok ayeti kerimesinde bu konu dile getirilerek takva sahibi olmanın önemi bizlere anlatılmıştır.


Yüklə 415,76 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin