İnsanin kendiNİ tanimasi



Yüklə 415,76 Kb.
səhifə4/9
tarix18.08.2018
ölçüsü415,76 Kb.
#72163
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Katoliklerde Teslis inancı var, İslamiyette ise teslis ve Vatikan yani Ruhbanlık yoktur. Ancak şiilikte aracı olarak Ayetullahlar vardır. Fakat Sünnilikte bu da yoktur. İslam dünyasının büyük çoğunluğu da sünnidir. Yedinci yüzyıldan sonra gelen üçyüz yıl içinde islamiyet bütün dünyada çok yayıldı.

Le Point: Siyasal islam ne demektir?

Rullet: Hasan El-Benna 1920 yıllarında Mısır’da Müslüman Kardeşler teşkilatını kurdu. Talebesi Seyyid Kutup tarafından islamiyet ile siyaset bira raya getirilmeye çalışıldı. İşlediği fikirlerle islam militanları oluşmasına zemin hazırladı. Hasan El-Benna ve Seyyid Kutup bu çalışmalarda 14. yüzyılda Suriye’de yaşayan İbn-i Teymiye’nin fikirlerini referans aldılar. Daha sonra islamiyetin genel çerçevesini aşan “radikal” akımın babalarından birisi olarak kabul edilen Pakistanlı yazar ve siyaset adamı El-Mevdudi ise Seyyid Kutup ve El-Benna’nın fikirlerini geliştirerek pratiğe yönlendirdi. Bilindiği gibi El-Mevdudi sünneti seniyeyi inkar gibi bir fikri akımının öncülerindendir. Vehhabilik, islamın siyasallaştırılması, sünneti seniyeyi inkar gibi farklı kelimelerle ifade edilen zihniyetlerin hepsi ortak bir noktada birleşmektedir; Resulullah Aleyhisselamın üstünlük ve her konuda örnek davranışlarını inkar.

Bizler de birer müslüman olarak böyle karışık dönemlerde çok dikkatli olmalı ve bize partisini, liderlerini veya fikirlerini sevdirmeye çalışan bunu da islam başlığı altında değerlendiren kimselere ya da cemiyetlere kesinlikle önem vermeyip bizlere Allah’ı ve Resulünü sevdirmeye çalışan ve tüm inananları Kur’an ve Sünneti seniye ışığında birleşmeye çağıranlara yönelip onlarla birlikte olmalıyız.

Cihad değişik amaç ya da fikirlerle değil sadece Allah-u Teala’nın rızası için yapılmalı ve her durumda Hakka tevekkül kılınmalıdır. Hz. Ali (R.A.) efendimiz bir harp esnasında düşmanı altına alıp tam öldürmek üzereyken düşmanı yüzüne tükürmüştü. Bunun üzerine onu öldürmekten vaz geçerek bıraktı. Serbest kalan düşmanı hayretle bırakılmasının sebebini sorduğunda; Haz. Ali (R.A.) Efendimiz; “Ben seni Allah için öldürecektim fakat sen bana tükürdüğünde nefsim araya girdi ve seni Allah’tan korkarak serbest bıraktım” diye cevap vermiştir. Bu sözlerden sonra o kimse müslümanlığı kabul etmiştir. Allah-u Teala’ya öyle bir tevekkül kılmalıyız ki her hareketimizde onun rızasını aramalı ve kendimizi başka arzu ve amaçlara kapılmaktan muhafaza edebilelim. Allah-u Teala’ya tevekkül kılan bir kimse gerçekleri görür ve dünya şartları her ne olursa olsun zor durumda veya refah dönemlerde hep Yüce Allah’a rağbet etmesi gerektiğini idrak eder. Çünkü Allah-u Teala Yüce Kur’an’da şöyle buyurmaktadır.

“Ne arzda, ne nefislerinde bir müsibet başa gelmez ki biz onu fiile çıkarmazdan (var etmezden) evvel bir kitapta yazılmış olmasın! Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. Şunun için ki kaybettiğinize gam yemeyesiniz (üzülmeyiniz) ve size verdiğine de güvenip şımarmayasınız! Allah çok övünen kurulanların topunu (kendini beğenmişlerin hiç birini) sevmez.”

Hadid 22-25

Allah’ın takdirine razı olmak ve O’ndan geleni gönül hoşnutluğu ile karşılamakta ancak ona tevekkül iledir. İşte o tevekkül ehli Allah dostlarının zikirleri; “Görelim mevla neyler, neylerse güzel eyler” demektir ki onlara ne hüzün ne aldanış yoktur. Çünkü onlar Allah-u Teala’ya tevekkül etmiş ve O’na sığınmışlardır. Padişahın yanında işte öyle bir vezir vardı. Bir gün zaman zaman yaptıkları gibi padişahla birlikte ava çıktılar. Vezir av sırasında kazara attığı okla padişahın parmağını düşürmüş çok hiddetlenen padişaha da teselli mahiyetinde “Padişahım bunda da bir hayır vardır” demiştir. Bu sözler padişahın öfkesini daha da artırarak böyle bir kazada ne hayır olabilir diyerek vezirin tutuklanıp zindana kapatılmasını emretmiştir. Aradan uzun zaman geçmiş padişah yine böyle bir av partisinde askerleri ile birlikte öyle bir kabilenin esaretine düşmüşlerdir ki bu kabile esir aldığı insanların etini yiyorlar ne var ki bu insanlarda her hangi bir sakatlığı olana dokunmuyorlar doğal olarak padişahın da kesik parmağı hayatını kurtarıyor ve serbest bırakılıyor yolda parmağını düşüren veziri aklına geliyor ve bunda da bir hayır var dediğini anımsıyor. Hemen vezirini serbest bırakarak “Doğrusu sana haksızlık ettim bunca zamandır zindanda kaldın” dediğinde veziri yine “Bunda da bir hayır vardır padişahım” diyor.

Padişah suçsuz yere bunca zaman zindanda kalmanda ne hayır olabilir ki diye sorduğunda ise vezir; beni bu zindana kapatmasan ben de seninle birlikte ava gidecektim ve benim de hiçbir sakatlığım olmadığı için o kabile tarafından öldürülecektim” der ve her durumda hakka tevekkülün önemini padişaha göstermiş olur.

Allah-u Teala’nın rızası için bile hareket ederken çok dikkatli olmalı ve niyetimizin halis olup olmadığını sürekli kontrol etmeliyiz ve bilmeliyiz ki bize niyet ettiğimiz bir hayrı Allah’ın dilemesiyle niyet etmişiz ve ancak O’nun yardımıyla bir hayra muvaffak olabiliriz. Şuayb (A.S.) kavmini hidayete davet ederken işte bu inceliğe dikkat ettiği bize Kur’an’da şöyle bildirilir;

“Şuayb şöyle dedi; Ey kavmim! Söyleyin bakayım eğer ben, Rabbimden bir beyyine (peygamberlik) üzerinde isem ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse ne yapmalıyım? Ben, size muhalefet etmemle sizi men ettiğim şeylere, kendim düşmek istemiyorum. Ben ancak gücümün yettiği kadar ıslah istiyorum. Muvaffakiyetim de yalnız Allah’ın yardımı iledir. Ben, sadece O’na tevekkül ettim ve yalnız O’na yüz tutarım!”

Hud Suresi 88

Yıldırım Beyazid Bursa Ulu Camiini yaptırdıktan sonra o devrin mutasavvıflarından olan Buharalı Emir Sultan’ı birlikte yaptırdığı camii gezmeye davet eder. Birlikte camiyi gezerlerken Yıldırım Beyazıd Emir Sultana sorar: “Nasıl olmuş hocam bir eksiğimiz var mı?” Emir Sultanın cevabı oldukça şaşırtıcıdır der ki; “Evet büyük bir eksiğin var bu camiin her köşesine kendin için bir meyhane koymayı unutmuşsun.” Yıldırım Beyazıd oldukça şaşkın; “Hiç camiye meyhane olur mu?” dediğinde ise Emir Sultan; “Asıl beytullah insanın kalbidir sen orayı meyhaneye çevirmişsin bu taş duvarları meyhaneye çevirsen ne olur” diyerek Allah-u Teala’nın rızası için yapılan işlerde O’na tevekkül kılarak sırf onun rızasını aramamız gerektiğine işaret etmektedir.

İslamın prensipleri ve olmazsa olmaz şartı taşıyan konulara çok kısa ve öz bir anlatımla değinerek kitabımızın ikinci bölümünde bu konulara devam edelim.


SABIR VE RIZA

“Sabır ve namaz ile Allah’ın yardımını isteyin. Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir”

Bakara Suresi 153

“Allah sabredenleri sever”

Ali İmran 146

“Hiç şüphesiz sabredenlere mükafatları hesapsız olarak verilecektir”

Zümer Suresi 10

Yüce Kur’an’ın bir çok ayetinde neden sabıra bu denli önem verildiğini düşünmek ve anlamak insan için çok da zor olmasa gerek, çünkü bir çok zaferin özünde sabır vardır. İnsanın nefsine karşı sabırlı olması Allah’a yaptığı ibadette sabırlı olması hata ve kusur yapan insanların hatasına karşı sabırlı ve hoşgörülü olması, günahtan kaçmakta sabırlı olması ve buna benzer bir çok hayati mevzuda sabır esas teşkil etmektedir. Nitekim Kur’an’da Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır;

“Ey iman edenler ibadette, müsibette ve günahtan kaçmakta sabırlı olun”

Ali İmran Suresi 200

Kim sabreder ve bağışlanırsa şüphesiz ki bu uğrunda azim ve sebat etmeye değer işlerdendir”

Şura 43


Buradan da anlaşılacağı üzere “ilmin ve amelin özü sabırdır” bir çoğumuz bu kelimenin tam anlamıyla insan için ne ifade ettiğini bilmiyoruz, sabır sonsuz mutluluğa ve huzura açılan bir kapıdır. Dünya ve ahiret işlerimizde sabırlı olmadan muaffak olmamız düşünülemez. Başımıza gelen bir müsibet ya da sıkıntıda sabırlı davranmadığımızda kaybettiklerimizi bir düşünün öncelikle Allah’ın takdirine razı olmamaktan dolayı büyük bir günaha girmiş oluyoruz ve;

“Benim takdirime razı olmayanlar ve benim verdiğime şükretmeyenler benden başka bir rab arasınlar”

Hadisi Kutsi

Bu kutsi hadisin (Allah korusun) tarif ettiği zümreye dahil oluyoruz. Meselenin bu yönü oldukça önem teşkil ederken, diğer yönden yani hali hazırda kaybettiklerimiz nelerdir. Bir musibet ya da benzeri bir durumda sabırlı olmamakla ne kazanılabilinir ki sabır gösterilmediği takdirde böyle bir sıkıntıyı başımızdan atabilir miyiz? Hayır bilakis sabır göstermemekle meseleyi daha da güçleştirmiş ve içinden çıkılmaz bir hale sokarak huzurumuzu ve ruh sağlığımızı da zedelemiş oluyoruz.

İnsan yaşamında önceden beri bu tür afetler ve sıkıntılar hep yer almıştır bu yaratıcının takdiridir ve bu takdire boyun eğmek ise yaratılanın görevidir.

“Sizden önce gelenlerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz. Peygamber ve onunla beraber müminler; Allah’ın yardımı ne zaman? Diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır”

Bakara Suresi 2

Sabırla ilgili olarak Peygamberimizin (S.A.V.) Hadislerini inceleyelim;

“Şu üç özelliğe sahip olan kimse dünya ve ahiretin hayrına sahip demektir:

1.Allah’ın takdirine razı olmak

2.Belaya sabırla katlanmak

3.Rahat dönemlerde Allah’a dua etmek.”

Hadisi Şerif

Sabrın kazandırdıklarını saymakla bitirebilecek ve sabırsızlığın bizi içine düşürdüğü kaosun ne denli güç olduğunu tam olarak anlatabilecek değiliz. Bu konuda her zamanki gibi önderimiz Kur’an ve sünnettir. Peygamberimizin (S.A.V.) diğer hadislerinde ise bu konunun önemi şöyle vurgulanmaktadır.

“Kim dünya ile ilgili bir musibetten dolayı üzgün olarak sabahlarsa Allah’a kırgın olarak sabahlamış olur. Kim başına gelen bir musibetten dolayı şikayetçi olarak sabahlarsa Allah’tan şikayetçi oluyor demektir. Kim bir zenginin elindeki maldan pay alabilmek için ona karşı alçakgönüllü davranır önünde boyun eğerse iyi amelinin üçte ikisi silinir. Kime Kur’an öğrenmek nasip olur da cehenneme girmeyi hak ederse Allah onu rahmetinden uzak tutar”

Hadisi Şerif

“Şu üç şey iyilik hazinelerindendir:

1.Verilen sadakayı gizli tutmak

2.Çekilen acı ve sancıyı açığa vurmamak

3.Uğranan belayı hiç kimseye açmamak”

Hadisi Şerif

Allah insanı bu tür sıkıntı, hastalık, musibet ve benzeri afetler ile hayatta mücadeleyi şart koşmuş ve bu uğurda sabredenlere cenneti vaad etmiştir. Peygamber Efendimizin (S.A.V.) diğer hadislerinde şöyle buyruluyor:

“Ayağa batan dikenden en ağırına kadar müminin başına gelen her musibet mutlaka onun bir günahının silinmesini sağlar”

Hadisi Şerif

“Ne kadar eskiden olursa olsun kim daha önce başına gelen bir musibeti hatırlar da ‘innalillahi ve inna ileyhi raciun’ diyerek Allah’a sığınırsa Allah ona o musibetin ilk başına gelişi sırasındaki kadar ecir verir.”

Hadisi Şerif

“En üstün iman sabır ve hoşgörüdür”

Hadis-i Şerif

“İnsan, muhakkak ziyandadır. Yalnız iman edip yararlı işler görenler; birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır”

El-Asr Suresi 2-3

“Andolsun sizi, biraz korku, biraz açlık biraz da mallardan canlardan ve mahsullerden eksiltmekle behmehal imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele. Ki onlar başlarına bir bela geldiği zaman biz Allah’ın (dünyada takdirine teslim olmuş kullarıyız) ve biz (ahirette de) yine ona döneceğiz derler. İşte onlara Rablerinden mağfiret ve rahmet vardır ve işte onlar hidayete erenlerin ta kendileridir”

El-Bakara Suresi 155-156-157

“Ey iman edenler sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin (cihad için hazır ve) rabıtalı bulunun. Hem Allah’tan korkun ki felah bulasınız”

Ali İmran 200

Sabırlı olmaktan, Yüce Allah’ın her şeyi kaderi ile yaratmış olmasının bilinmesinin önemi büyüktür. Allah-u Teala’ya sadakat, onun takdirine rıza göstermekle ve kaderin de Allah-u Teala’nın bir takdiri olarak bilinip rıza ile karşılanmasındadır. Her olayın bir kader ile yaratıldığını bilmek için şu ayet-i kerimeyi dikkatle okuyalım:

“Hiç şüphesiz, biz her şeyi kader ile yarattık”

Kamer Suresi 49

Sabır ve hoşgörülü davranmak ve insanların kusurlarını affetmek Allah-u Teala’nın rızasını kazanmaya vesiledir. Bu konunun önemi ise şu Ayeti kerime ile vurgulanmıştır:

“Bundan dolayı İsrail oğullarına, kitapta bildirdik ki, kim kısas gerekmezken veya yeryüzünde fesat çıkarmazken bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir kişiyi yaşatırsa (yani öldürmezse) bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur. Andolsun ki peygamberlerimiz onlara mucizeler getirdiler. Sonra onlardan bir çoğu, bu mucizelerin arkasından yine yeryüzünde (fesad ve cinayetle) israf edicidirler.”

Maide Suresi 32

Başımıza gelen musibet veya belanın sabır ve rıza ile karşılanmasının bize getirdiği diğer bir mutluluk ise Yüce Allah’ın her musibet veya belasında müminin günahlarına kefaret olacağını Yüce Kur’an’da bildirmiş olmasıdır.

“Çünki Allah onların evvelce işledikleri amelin en kötüsünü bile kefaretle örtüp yapmakta oldukları amelin en güzeli ile mükafatlarını verecektir”

Zümer 35

Daha önce bir hadisi şerifte de bahsettiğimiz şekliyle sadaka ve musibetin müminlerin günahına kefaret olacağı hadis ve ayetlerle haber verilmiştir:

“Ayağa batan dikenden en ağırına kadar müminin başına elen her musibet mutlaka onun bir günahının silinmesini sağlar”

Hadisi Şerif

“Mallarından sadaka al ki; böylelikle kendilerini günahlardan arıtmış ve iyiliklerini bereketlendirmiş olursun”

Tevbe 103

“O takva sahibi ki, malını Allah yolunda verip temizlenir”

Leyl 18


“Hiç şüphesiz sabredenlere mükafatları hesapsız olarak verilecektir”

Zümer 10


Bir diğer hadisi şerifte peygamberimiz (S.A.V.) Şöyle buyurmaktadır:

“Kul bir günah işler de arkasından başına bir sıkıntı bir bela gelirse Allah onu o yüzden ikinci kez cezalandırmayacak kadar kerem sahibidir”

Hadisi Şerif

“Başınıza gelen her musibet kendi ellerinizin yaptığı işler yüzündendir. Allah işlediklerinizin çoğunu da affeder”

Şura 30
TEVBE VE ALLAH’IN RAHMETİNİN GENİŞLİĞİ

“De ki; Ey nefisleri aleyhine ileri gelmiş kullarım Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz, Allah tüm günahları bağışlar çünkü o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir”

Zümer Suresi 87

“Sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin”

Duhan Suresi 51

“Allah’ın rahmetinden ancak kafirler ümitlerini keserler”

Yusuf Suresi 87

Bilindiği gibi Yüce Allah’ın (C.C.) rahmetinin genişliği ve merhametlilerin en merhametlisi oluşu asla bir insanın hatta bir peygamberin bile düşünemeyeceği kadar büyüktür. Öyle ki değerli islam alimlerimiz Peygamber Efendimiz (S.A.V.) zamanında yaşanan bazı hadiselerde Yüce Allah’ın (C.C.) affediciliği ashabın yanı sıra Peygamber Efendimizi (S.A.V.) bile şaşırtacak derecede oluşuna dikkati çekmişlerdir. Bu hadiselerden bahsetmeden bu konuyla ilgili ayet ve hadisleri okuduktan sonra üzerinde düşünecek olursak konunun önemini kavramamıza yardımcı olur. Yüce Allah (C.C.) Kur’an’ın bir çok ayetinde tevbenin önemini vurgulamaktadır:

“Kim bir kötülük işler veya nefsine zulmederse ve arkasından Allah’dan af dilerse Allah’ı affedici ve merhametli olarak bulur”

Nisa Suresi 110

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) tevbe konusunda bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar:

“Bütün insanlar günah işler.Fakat günah işleyenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir”

Hadisi Şerif

Bir diğer hadisi şerifte:

“Günahına tevbe eden günah işlememiş kimse gibidir”

Hadisi Şerif

Yüce Allah’ın merhametinin büyüklüğünü idrak edip günahlardan hiç vakit geçirmeksizin tevbe etmek müslümanların başlıca görevlerindendir.

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır”

Araf Suresi 156

“Allah’ın rahmeti ihsan sahiplerine yakındır”

Araf suresi 56

“Yasak edilen büyük günahları bırakırsanız küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere koyarız”

Nisa suresi 31

Önemli olan insanın hatalarından pişmanlık duyarak ve Yüce Allah (C.C.)’ın merhamet ve rahmetinin genişliğini bilerek tevbe etmesidir. Böylece Allah (C.C.)’ın yardımı kaçınılmazdır. Bu konuyla ilgili Kur’an ayetlerini incelersek konuyu daha iyi anlayabiliriz.

“Ey iman edenler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz”

Nur suresi 31

Allah tevbe edenleri ve temizliğe itina gösterenleri sever”

Bakara Suresi 222

“Gündüzün iki ucunda ve gecenin gündüze yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. İyilikler, kötülükleri götürür. Bu anlayabilenlere bir öğüttür”

Hud suresi 114

Rabbinizden mağfiret dileyiniz hiç şüphesiz O çok bağışlayıcıdır”

Sebe Suresi 31

“Ancak tevbe edip halini düzeltenler ve (gizlediklerini) açıklayanlar başka artık böylelerini günahlarını bağışlarım. Ben, tevbeleri kabul eden ve çok merhametli olanım”

El-Bakara Suresi 160

“Bilmediler mi ki, Allah kullarından tevbeyi bizzat kabul eder ve sadakaları alır. Gerçekten tevbeleri kabul edici O, çok merhametli de O’dur”

Et-Tevbe suresi 104

“Hele o tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar... Rüküa varanlar, secdeye kapananlar, iyiliği emir, kötülüğü yasak edenler ve Allah’ın hududunu muhafaza eyleyenler (yok mu) sen (böyle olan) müminlere (cenneti) müjdele”

Et-Tevbe Suresi 112

“Ve kim tevbe eder de yararlı iş görürse, muhakkak o, tevbesi makbul olarak Allah’a döner”

El-Furkan Suresi 71


İLİM VE AMEL

“Allah’tan ancak alim kulları korkar”

Fatır Suresi 28

İlim öğrenmek ve ilim ile amel etmek islamın temel prensiplerindendir. Yukarıdaki Ayet-i Kerimede de bahsedildiği üzere iman ve takva ilimle bir bütündür. İlimsiz bunları asla bir bütün olarak düşünmek doğru olmaz. Allah (C.C.) yolunda sonsuz mutluluk ve huzura doğru atılan adımların her birinin bilerek ve düşünerek atılması gerektiği bir çok Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerde gösterilmiştir. Şimdi Ehl-i hikmetten bazı zatların bu konudaki sözlerini inceleyelim.

“İlim öğrenmek Allah yolunda cihad etmekten daha üstündür”

Hasan-ı Basri (R.A.)

“İlim maldan üstündür çünkü ilim seni koruduğu halde malı sen korursun.”

Hz. Ali (R.A.)

“Hoca da talebe de aynı mükafatı alırlar. İnsanlar ya öğrencidir veya öğreticidir. Geri kalanlarda ise hayır yoktur”

Ebu Derda (R.A.)

Elbette ki bu konuda da bizlere bir yol gösterici olarak Yüce Kur’an-ı ve Hadis’i şerifleri esas almalıyız bu konuyla ilgili Yüce Allah (C.C.) şöyle buyurmaktadır:

“Nitekim sizin içinizden bir peygamber gönderdik. O, size ayetlerimizi okuyor; sizi şirkten temizliyor; size kitabı ve hikmeti öğretiyor ve size bilmediğiniz şeyleri öğretiyor”

Bakara Suresi 151

“Bununla beraber müminlerin hepsi toptan seferber olmamalı idiler. Her kabileden bir taife toplansa da, dinde fıkıh tahsil etseler ve kavimleri döndükleri zaman onları okutsalardı ya! Olur ki Allah’ın azabından sakınırlar.”

Tevbe Suresi 122

“Biz senden önce de ancak kendilerine vahiy ettiğimiz bir takım adamlar gönderdik. Eğer bilmezseniz kitap ehline soruverin”

Enbiya Suresi 7

“ O kalemle (yazı yazmayı) öğretmiştir. İnsana bilmediği şeyleri öğretmiştir. Sakın (okumamak etme) zira insan muhakkak azar”

Alak Suresi 4-5-6

Bu konuyla ilgili olarak Peygamber Efendimizin (S.A.V.) sözlerini inceleyecek olursak mevzunun ehemmiyeti hakkında daha fazla bilgi edinmiş oluruz.

“Kim Allah’ın cehennemden azadlı kullarını görmek isterse talebelere baksın”

Hadisi Şerif

“Yeryüzündeki amellerin en üstünleri şu üç ameldir:

1.İlim öğrenmek

2.Allah yolunda cihad etmek

3.Helal kazanç sağlamaktır

Çünkü ilim peşinde koşan Allah’ın sevgilisi Allah yolunda savaşan O’nun velisi ve helalinden kazanan da Allah’ın dostudur”

Hadis-i Şerif

“Allah’a sunulan en faziletli ibadet fıkıh ilmi edinmektir. Bir tek fıkıh alimi bin abidden daha çok şeytanın zoruna gider. Her şeyin bir direği olduğu gibi dinin direği de fıkıh ilmidir”

Hadis-i Şerif

İlim öğrenmek ve bu ilimle hem kendi kurtuluşuna hem de insanların kurtuluşuna faydalı olmak ne derece önemli olduğunu artık bu hadisler ve hikmetli sözlerden sonra siz hesap edin. Ne var ki ilmi bu amacın dışında başka amaçlarla edinmekte insanın kurtuluşundan ziyade mahf olmasına sebep olabilir nitekim Peygamber efendimiz (S.A.V.) bu konuyu şu hadisiyle aydınlatıyor:

“Şu dört gaye ile ilim öğrenen cehenneme gider:

1.Alimlere karşı bilgiçlik taslamak

2.Ahmaklarla tartışmak

3.İnsanların ilgisini çekmek ve takdirini kazanmak

4.Devlet adamlarından servet, saygı, mevki ve derece elde etmek”

Hadisi Şerif

“Alimin yüzüne, Kabeye ve mushafa bakmak ibadettir”

Hadisi Şerif

“İyiler meclisine bir kez katılmak müminin iki milyon kere kötü meclislere katılarak yüklendiği günahına kefaret olur”

Hadis-i Şerif

“Kim bir alimi ziyaret ederse beni ziyaret etmiş gibidir. Kim bir alimle el sıkışırsa benimle el sıkışmış gibidir. Kim bir alimin yanında oturursa benim yanımda oturmuş gibidir. Kim dünyada benim yanımda oturursa ahirette Allah onu cennete koyar”

Hadis-i Şerif

İlmin fazileti öyle yüksektir ki ilmin önemi bir çok değerli islam alimince de Allah yolunda cihat etmekten daha faziletli olduğu takdir edilmiş ve bu konu hakkındaki edindikleri bilgileri uzun araştırmalar sonucunda elde etmişlerdir. Bunlardan birine örnek verecek olursak Hasan-ı Basri (R.A.)’nin bir sözünü ve sonrasında gelişen olayları kısaca gözden geçirelim:

“Sakın ilim öğrenmeyi kesinlikle bir yana bırakarak kendilerini tamamen ibadete veren ve bu uğurda kemikleri derileriyle bir olacak hale geldikten sonra kılıçlarını çekerek insanların önüne çıkanlar gibi olmayınız. Eğer böyleleri ilim öğrenselerdi öğrendikleri ilim kendilerini böyle yapmaktan alı koyardı. İlimsiz amel işleyen kimse varmak istediği hedefin tersine doğru yürüyen kimseye benzer. Böyle bir kişinin bozduğu düzelttiğinden daha çoktur.”

Hasan-ı Basri (R.A.)

Hasan-ı Basri (R.A.)’ya bildiklerinin asıl kaynağının ne olduğu sorulmuş ve cevabını şöyle vermişlerdir: Bildiklerimin asıl kaynağı Bedir Savaşına katılmış 70 sahabi ile yaptığım görüşmelerin sonucudur. Ayrıca 40 yılımı ilim öğrenmek amacıyla gurbette geçirdim”

Bu konu ile ilgili bir Hadis-i Şerif şöyledir:

“Ümmetimin iki sınıfı var ki, şefaatin onlara ulaşmaz;

1.Halka zulmeden yönetici

2.Dinde şiddet yolunu tutup, insanları soğutan kimse”

Hadisi Şerif

Peygamber Efendimiz ilmi yaymak ve ilim öğretmek hakkında ise Hz. Ali (R.A.) efendimize şöyle buyurmuşlardır:

“Ya Ali Allah’a yemin ederim ki: Senin vesilen ile bir kimsenin hidayete ermesi, Allah yolunda yeryüzü dolusu kızıl deveyi infak etmekten daha hayırlıdır”

Hadisi Şerif
MERHAMET VE ADALET

“Allah adalet sahiplerini sever”

Maide Suresi 42

“Birbirlerine karşı merhametlidirler”

Fetih Suresi 29

Merhamet ve adaletin önemini vurgulayan bir çok Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifte; insanın huzur ve refahının adalet ve insanların birbirlerine karşı merhametli davranmaları sayesinde gerçekleşeceği anlatılmıştır. Bu sebep dolayısı ile çevremizdekilere adaletli ve merhametli davranmak biz müslümanların en büyük görevlerindendir. Konunun ehemmiyetini daha iyi anlamak için konuyla ilgili Ayet ve hadisleri inceleyelim:

“Ümmetimin seçkinleri, çok namaz kıldıkları için veya çok oruç tuttukları için cennete girmezler. Fakat onlar herkese karşı temiz kalpli, cömert ve merhametli davranmaları sayesinde cennete girerler”

Hadis-i Şerif

“Merhametlileri, Rahman olan Allah esirger. Yeryüzündekilere karşı merhametli davranınız ki gökte olan da sizi esirgesin”

Hadis-i Şerif

“Adalet, Allah’ın yeryüzündeki ölçüsüdür. Bu ölçüyü benimseyenleri cennete götürür, buna karşılık ondan uzaklaşanları cehenneme sürükler”

Hadis-i Şerif

“Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan bir şey alırken ölçüyü doğru tutarlar da kendileri onlara bir şey verirken ölçü ve tartıya hile karıştırırlar. Onlar çok önemli bir gün için tekrar diriltileceklerine ihtimal vermiyorlar mı?”


Yüklə 415,76 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin