İrade hüRRİyeti ve imam maturiDİ 4


c) Allah'ın ve Kulun İrâdesi



Yüklə 1,43 Mb.
səhifə11/29
tarix17.11.2018
ölçüsü1,43 Mb.
#83149
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   29

c) Allah'ın ve Kulun İrâdesi:

İmâm-ı A'zam'a göre Allah'ın irâde sıfatı zâtı sıfatlarındandır.419 Kaza ve kaderi gibi irâdesi ve meşîeti de ezelidir ve keyfiyetten münezzehtir. 420

Aslolan Allah'ın iradesidir. Onun irâdesi haricinde hiç­bir şey mümkün değildir. 421İrâde ve meşîet aynı manadadır. 422

Kulun irâdesi onun ihtiyarı, «el-ihtiyâr», demektir. 423İhtiyar da istitâat bahsinde söylediğimiz «sarf» manasında iki taraftan birini kasıt ve tercih" demektir.

Burada selef içinde bu konuda az çok söz söylemiş en önemli zat olan İmâm-ı A'zanVm görüşleri istikametinde bi-lahara yapılan «irâde» açıklamasına temas etmek istiyoruz. Kemaleddin el-Beyâdî (1098/1687) nin naklettiği bilgilere göre konunun anlaşılabilmesi için «zarurî fiiller ile ihtiyarî fiilleri birbirinden ayırmak gerekir. Bu ayırma sadece, fiil­lerin kulun irâdesine uygunluğu açısından değildir. Çünki irâde bir vasıftır ki, bununla eşit iki şıktan birini tercih ve tahsis eder. Bu tercih ve tahsis kuldandır ve burada cebir yoktur. Böyle olmadığı takdirde tercih ve tahsis, mücerret arzudan öteye geçemez. Ve neticede ihtiyarî fiillerle, bizim arzumuza bakmadan kendiliğinden hareket eden nabzımızın hareketi gibi iztırâri fiiller arasındaki fark ortadan kalkar. Halbuki biz bu ayırımı yaparız ve biliriz ki ıztırârî fiiller de­ğil de ihtiyarî fiiller bizim eserimizdir. İhtiyarî fiiller içinde de terkedebileceklerimiz ile terke gücümüz yetmeyenleri de ayırırız. (Yukarıdan aşağıya yuvarlanmak, başedemiyeceği-miz güçlü düşmanın karşısında boyun eğmek gibi). Terke-debileceğimiz fiilleri de yapmaya gücümüz yetenler ve yet­meyenler diye taksim ederiz. Keza yapabileceklerimizi de ba-zan aletsiz vasıtasız bazan da vasıtalı olarak yaparız ve biz bunları yaparken şuurumuz bu hareketleri gayr-ı ıztırârî olarak yaptığımızı, eşit şıklardan birini tercih ettiğimizi bi­lir. İşte bu «tercih», bizim «kasıt ve ihtiyar» dediğimiz şey­dir».424

Bu açıklamada modern psikolojinin irâde açıklamasını açıkça görmekteyiz. Her ne kadar İmâm-ı A'zam bu ölçüde açıkça bu konuya temas etmemişse de kulun sorumluluğunu (drâdesini sarf»425 bağlaması, müphem olmakla birlikte, bu tarz irâde anlayışına sahip olduğunu göstermektedir.

Kuldaki bu tercih, yahut diğer ifadesiyle «kasıt ve ih­tiyar», «cüz'î irâde» adını alır426 ki kulun fiili de aslında bun­dan ibarettir. 427

Kulun «kasıd»ı da Allah tarafından yaratılır". 428 Yalnız bu yaratma, istinad manasınadır, vücub ifade etmez. 429

İradî fiilin meydana gelmesinde Allah'ın kudreti ve ya­ratması ile kulun istitâat ve ihtiyarının aynı anda bir araya toplanması söz konusudur. 430

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi «sarf» hadisesi, psiko­lojik bir vakıadır. Psikolojik olarak bir şuur hali şeklinde in­sanın kendi tarafından bilinir. Bu psikolojik halin teşekkü­lünde de, yahut daha açık ifade ile, bu hali hazırlayan sebep­lerde kulun dahli yoktur. Burada âdetullah cereyan eder. 431

Biz ihtiyarî bir hareketi gayr-ı ıztırârî olarak kesinlikle «kasıd» ettiğimiz zaman o anda bizim bu kasdımıza bağlı olarak Allah bizde o hareketi meydana getirecek halleri (adalelerin gerilmesi ve gevşemesi' gibi) yaratır. Kasdetmez-sek yaratmaz. Kasıt ise yine Allah tarafından yaratılmıştır. Bu şu manadadır: Allah külli olarak bir kudret yaratmıştır. Kul ise bunu bir fiilin işlenmesine yahut da terkine, birbiri­nin bedeli olarak,, sarfeder. 432

Burada her nekadar el- Beyâdî, İmâm-ı A'zam'ın el-Fık-hu'1-ekber, ve el-Fıkhu'Uebsat'mdaki bazı ifadelerden müte-ehhir devirlerde istinbat ve istihraç yoluyla çıkarılan görüş­leri izah ediyorsa da bunların bizzat îmâm-ı A'zam'ın ka­naatleri istikametinde olduğunu kesinlikle söylemek müm­kün değildir. Bu açıklamalar selefin «cebir de yoktur tefvizj de yoktur. İkisinin arasında bir orta yol vardır»"433formülüy­le ifâde edilen ve hiçbir zaman kendileri tarafından 434detaylara inilerek izah edilmemiş olan prensiplerinin müteahhir virlerih bilgi ve kanatleriyle yorumlanması çabası olarak elef alınmalıdır. 435

İmâm-ı A'zam «sarf» ve «kesb» kelimelerini kullanmış­tır". Bunlardan «sarf», «ihtiyar ve kesb» manalarına alın­mış ve «kesb» için de «azm-i musammem» (kalbin kesin ka­rar ve kaseli) manası kabul edilmiştir".

Bu durumda îmâm-ı A'zam'a göre feulun irâdesi ve fiili «azm-i musammem»den ibaret olan «kesb» idir. Kulun «is­titâat»! da bu «kesb)) için yeterlidir. Ne var ki el-Fıkhu'1-eb-sat'ta bu yorumlardan çok daha açık bir ifadeyle Cenâb-ı Hakkın meşîet ve irâdesi olmadan kulun irâdesini kullana miyacağmı bildirmektedir. Hâvî Ebû Mutî el-Belhî şöyle . nakletmektedir: .

«Imâm'a şöyle dedim: Muarız eğer derse ki bir adam di­lerse yapar/ dilerse yapmaz. Dilerse yer, dilerse yemez. Yine dilerse içer veya içmez.» Bana dedi ki «Allah îsrâiloğullan-nın denizi geçmelerini, Fir'avn'm da boğulmasını takdir et­medi mi? diye ona sor. Eğer, evet, derse bu sefer, Fir'avn'm ve adamlarının Musa (a.s.) mn talebi istikametinde seyret­memesi ve boğulmaması mümkün müdür? diye sor. Buna,, evet, derse küfretmiş olur. Hayır, derse, ilk görüşünü nak­zetmiş olur».436

Burada Allah'ın takdirinin dışında kulun irâdesinin bu takdiri değiştirecek tarzda işlemesinin mümkün olmadığı görüşü çok barizdir;

Ebû Mutî'in «meşîet» konusundaki bir başka rivayeti de şöyledir: .

«Muarız, meşîet demek, ben dilersem îmân ederim, di­lersem etmem demektir. Çünki Cenâb-ı Hak «Dileyen inan­sın, dileyen inkâr etsin»437buyurmuştur, derse ne deriz de­dim. İmâm cevaben şöyle dedi: O, iddiasında yalan söyle­miştir. Görmüyor musun ki Cenâb-ı Hak: «Hayır, şüphesiz bu Kur'ân bir öğüttür. Dileyen kimse öğüt alır. Allah dile-meksizin öğüt alamazlar».438 «Allah dilemedikçe siz dileye­mezsiniz»439 buyurmaktadır. «Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin»440 âyeti ise bir vaîd (tehdit) dir. Yalnız, mu&rız bu gö­rüşüyle küfretmiş sayılmaz. Âyetin kendisini inkâr etmiş değil, te'vilinde hataya düşmüştür».441

Imâm-ı A'zam'a göre Allah'ın emri ile dilemesi ve rıza­sı ayrı ayrı şeylerdir. Bu konuda Ebû Mutî şöyle rivayet et­mektedir:

Ebû Mutî - Allah yaratmayı dilemediği bir şeyi emre­der mi? Emretmediği bir şeyi de diler ve yaratır mı?

Ebû Hanîfe - Evet. Ebû Mutî' - Nedir o?

Ebû Hanîfe - Kâfire îslâmı emretmiştir ama onun için tslâmı yaratmayı dilememiştir. Kâfir için küfrü dilemiştir. Ama tıunu emretmemiştir ve fakat yaratmıştır.

Ebû Mutî' - Allah emretmediği-bir şeye razı olur mu? Ebû Hanîfe - Evet. Nafile ibadetler gibi.

Ebû Mutî' - Allah razı olmadığa bir şeyi emreder mi? Ebû Hanîfe - Hayır.

Ebû Mutî' - Niçin?

Ebû Hanîfe - Çünki emrettiği her şeye razı olmuştur.

Ebû Mutî' - Allah kullarına razı olduğu şeyler için mi yoksa râ'zı olmadıkları için mi azab eder?

Ebû Hanîfe - Allah onlara razı olmadığı şeyler için azab eder. Çünki onları küfür ve günahları için azab eder ve bunlara da razı değildir.

Ebû Mutî' - Allah onlara kendisinin dilediği şeyler için mi yoksa dilemediği şeyler için mi azab eder?

Ebû Hanîfe - Onlara, onlar için dilediği şeylerden do­layı azab eder. Çünki onlara küfür ve günahlarından dola­yı azab etmiştir. Kâfirler için küfrü, günahkârlar için de günâhı dilemiştir.

Ebû Muti - Onlara İslâmı emredip de sonra da onlar İçin küfrü mü dilemiştir? Ebû Hanîfe - Evet.

Ebû Mutî' - Emri mi yoksa dilemesi mi öncedir? Ebû Hanîfe - Dilemesi emrinden Öncedir. Ebû Mutî' - Allah'ın dilemesi, rızası mıdır değil midir?

Ebû Hanîfe - Allah kendi dilemesine ve rızasına uygun olarak amel edenlere, emirlerine boyun eğenlere rıza göste­rir. Emirlerinin hilafını işleyenler yine onun dilemesiyle amel etmişlerdir ama rızasıyla amel etmemişler günah işle­mişlerdir. Günâh ise onun rızası dışındadır.

Ebû Mutî' - Allah razı olmadığı şey üzerine mi azab eder?

Ebû Hanîfe - Allah razı olmadığı küfür sebebiyle kul­larına azab eder. Lâkin tâati terketmeleri ve günâh işleme­leri sebebiyle onları azab etmeğe ve cezalandırmaya rızası vardır.

Ebû Mutî' -- Allah mü'minler için küfrü diler mi?

Ebû Hanîfe - Hayır. Lâkin mü'minler için îmânı dile­miştir. Nitekim kâfirler için de küfrü dilemiştir. Zina ya­panlar için zinayı, hırsızlar için hırsızlığı, ilim erbabı için ilmi hayır sahipleri için hayrı dilediği gibi. Çünki Allah te-âlâ, kâfirler için onları yaratmadan önce, onların kâfir ve sapık olmalarını" dilemiştir.442

Ebû Muti' - Allah kâfirleri, yaratmağa rıza gösterdiği şey için mi yoksa yaratmağa rıza. göstermediği şey için mi azab eder?

Ebû Hanîfe ra azab eder.

Ebû Mutî' - Niçin?

Ebû Hanîfe - Çünki onlara küfürden dolayı azab eder. Küfrü yaratmağa da razı olmuştur ama bizzat küfre razı değildir.

Ebû Mutî' - Allah teâlâ- «Kullarının inkârından razı olmaz»443 buyurmuştur. O halde nasıl oluyor da küfrü yarat­mağa razı oluyor?

Ebû Hanîfe - Onlar için dilemiş ve fakat razı olma­mıştır.

Ebû Mutî' - Niçin?

Ebû Hanîfe - Çünki İblis'i yaratmış, İblis'i yaratmağa razı olmuş ama bizzat İblis'in kendisine razı olmamıştır. Tıpkı şarap ve domuzlar da böyledir. Onları yaratmağa ra­zı olmuştur ama bizzat bunların kendilerine razı olmamış­tır.

Ebû Mutî' - Niçin?

Ebû Hanîfe - Çünki bizzat şarabın kendisine razı ol­saydı şarabı içen Allah'ın rıza gösterdiği bir şeyi içmiş olur­du. 'Halbuki Allah ne şaraba ne İblis'e ve ne de İblis'in fiil­lerine razı değildir. Muhammed (s.a.) e razıdır.

Ebû Mutî' Yahudiler hakkında ne dersin? Onlar444 Al­lanın eli sıkıdır, dediler. Dediklerinden ötürü elleri' bağlan sın, olmuştur?

Ebû Hanîfe - Hayır445

Bu muhavereden açıkça anlaşıldığına göre İmâm-ı A'zam kulun sorumluluğu açısından baktığı zaman kulun cebir altında olmadığını söylemek durumundadır. Meselenin Cenâb-ı Hakkın sıfatlarına ve fiillerine taallukları açısından baktığı zaman da mutlak bir tevhid, takdis, tenzih ifade et­mektedir. Bakış zaviyeleri değiştirildiği takdirde cebir ve tefvizin orta yolunun nasıl bulunacağına dair sarih ve va­zıh ifadeler mevcut değildir.

Selef âlimlerinden İmâm Ahmed b. Hanbel (241/855) gi­bi, Buhârî (256/870) gibi kelâm konularına dair risale yaz­mış zevat bile bu irâde konusuna temas etmemişlerdir. Ah­med b. Hanbel'ln Cebriyye'nin reisi Cehm b. Şafvân (128/ 745) in 446 mezhebi olan Cehmiyye'yi ve zındıkları red için yazdığı risalede irâde konusuna temas etmediği görül­mektedir447

Buhârî'nin de (25Ç/870) «Kulların fiillerinin yaratılma­sı» konusundaki risalede «irâde» ile ilgili açıklamalar bu­lunmamaktadır. Risalesinde kendisinden şöyle dediği riva­yet olunmaktadır: «Kulların bütün fiilleri Allah, tarafından yaratılmıştır. Onların hareketleri, sesleri, iktisapları, yazıla­rı hep mahlukturlar».448

Selefe- içinde bu, konuda size intikal eden en geniş bil­giler îmâm-ı A'zam'dan geldiği için bilhassa onun görüşle­rine dayanarak tarihî gelişimi içinde selefin irâde anlayışı­nı ortaya koymaya çalıştık.

Selefin irâde hürriyeti konusundaki görüşünü değer­lendirebilmek için onların kaza ve kader anlayışlarına da te­mas etmek gerekmektedir. 449



Yüklə 1,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin