a) Mutezilede Hürriyet ve trâde Problemi :
Tarihçiler tâbiûndan Hasan el-Basrî (110/728) nin meclisinde vuku bulan bir hadisenin Mutezilenin doğuşuna ve dolayısıyla kelâm ilminin zuhuruna sebep teşkil ettiğini kabul edârler473Hatta Ebu'l-Hasen el-Hayyât el-Mu'tezüî(298/ 910) «onlar avamın haricinde fikir adamlarıdır. Kelâm, başkalarına değil, sadece onlara vergidir» demektedir. 474
Rivayete göre Hasan el-Basrî'nin meclisine gelen bir zat, büyük günah işliyen (mürtekib-i kebîre) mü'minin bazılarının fetvasına göre kâfir olduğunu, bazılarınca ise îmân üzere bakî kaldığını, söyler ve kendisinin bu mevzua dair ne hüküm vereceğini sorar. Hasan el-Basrî henüz birşey söylemeden tilmizlerinden Vâsıl b. 'Atâ1 (131/748) ileriye atılarak cevap verir: «Mürtekib-i kebîre ne mü'mindir ne de kâfirdir. Küfür ile îman arasında kalan bir mertebededir.» (el-Menzile beyne'l-menzileteyn). Halbuki Hasan el-Basrî'ye göre mürtekib-i kebîre münafıktır. Vasıl b. 'Atâ' bu hadiseden sonra üstadının meclisini terkeder. Hasan el-Basrî'nin «Vâsıl bizi terketmiş» manasına «Kad i'tezele 'annâ; Vâsıl» demesi üzerine Vâsıl b. 'Atâ' ve taraftarlarıne «Mutezile» (el-Mu'tezile = terkedenler) denilmiştir. 475
Çağımız araştırıcıları Mutezile ismi konusundaki bu an'anevî açıklamayı kabul etmemekte ve hatta bunun bir efsâ-jj ne olduğunu bile ileri sürmektedirler. 476
Bunların, Kaderiyye'nin bir devamı olduğu, kader konusundan başka konularla da ilgilendikleri için artık bu ismin yetmediği, bu yüzden «Ehl-i sünnet'ten ayrılmış» olan bu guruba daha şümullü bir isim olarak «Mutezile» isminin! verildiği görüşünde olanlar vardı477
Mutezilenin çıkışını siyasî sebeplere bağlayanlar da buf| lunmaktadır. 478
Konulan isim ne yolla olursa olsun, îslâmın fetihlerle yayıldığı bölgelerde, çeşitli din ve mezheplere mensup kişilerin İslama karşı yürüttükleri fikir mücadelesinin zararını karşılayacak bir din felsefesinin kurucuları olarak ortaya' çıkan Mutezile bu manada Islâmm cephesini temsil etmiştir, İslâmın fikren muarızı olan bu din ye mezhepler onlara karşı açıkça meydan okuyan bu cephe ile yüzyüze gelmişlerdir. İşte bu mücadelede Mutezile dînî akidelerin aklî esaslarını koymak ve bir din felsefesi vazetmek suretiyle yepyeni bir metod çıkarmış; akıl ile naklin gerçeklerini bağdaştırıp problemleri çözebilecek, aynı zamanda, kabul edilebilir vasıfta felsefî formüller ortaya koymuşlardır. 479
Fikir, mücadelesi alanında . kesin ve kararlı bir çıkışla kendini gösteren Mutezileninbu tavrı «Kelâm Metodu» nu ve «Kelâm İlmi» ni oluşturmuştur.
Mutezile mezhebini karakterize eden beş ana prensip vardır: «Tevhid, adi, va'd ve va'îd, menzile beyne'l-menzileteyn, emr bi'1-marûf ve nehy 'ani'î-münker».480
İrâde hürriyeti konusu Mutezilenin bu beş prensibinden «adi» prensibi ile direkt olarak İlgilidir. Zulmün Allah'tan geldiğini iddia eden bir kısım Şüler ile481 insana hiçbir hürriyet tanımayan Cehm b. Şafvan (128/745) ve taraftarlarının oluşturduğu Cebriyye ile mücadeleye girişmiş olan Mutezile, bu fırkaların görüşlerinin Allah'ın adaleti ile bağdaşmayacağı noktasından hareket ederek insanın bütün fiillerinden kendisinin sorumlu olduğunu, bunun için de hür bir irâdeye malik bulunduğunu iddia etmişlerdir.
Bazı fikirleri ve tavırlarıyla Ehl-i sünnet'in dışında kalan Mutezile'nin insana mutlak bir hürriyet tanıyan bu «tefviz-i mutlak» görüşleri ile kaderi inkâr eden fikirlerini yine ara başlıklar altında vermek istiyoruz.
îlk Mutezile ricalinin eserlerinin elimizde bulunmayışı bizi sonradan yazılmış Mutezile kaynaklarından faydalanmak zorunda bırakmıştır. Nakledeceğimiz görüşlerin ferdî görüşlerden ziyâde, umûmî çerçeve içinde, mezhebin görüşleri olarak değerlendirilmesi uygun olacaktır. 482
1) İrâde:
Mutezileye göre «irâde fiildir».483 Böyle olduğu içindir ki Allah'ın irâdesi de onun fiilidir. Allah'ın irâdesi zatî bir sıfat değil, fiilî bir sıfattır. Bu yüzden kadîm değil hadistir. 484
Kâdî 'Abdülcebbâr'ın (415/1025) nakline göre Ebu'l-Hü-zeyl el-'Allâf (226/840) ilâhî irâdenin, irâde edilen (murâd) den ayrı olduğu ve irâdenin de yaratma (halk) olduğu görüşündedir. 485
İbrahim en-Nezzâm (220/835) da irâdenin fiil, emir ve. hûküm olduğu kanaatindedir. 486
Mutezileye göre Allah'ın hadis olan irâdesinin bir mahalli de yoktur. 487
Allah'ın irâdesi kötü (kabîh) fiillere taalluk etmez. O sadece iyi (hasen) yi diler.488
Çünki Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı kerîmde: «Bu, her şeyi sağlam tutan Allah'ın işidir»489 buyurmaktadır. Sağlam tutmak «el-itkân», hem muhkem olmayı ve hem de «iyi» güzel» (Hüsn vasfı taşıyan - hasen) olmayı da içine alır. 490
İrâde, fiil manasına alındığına göre Mutezilenin fiil anlayışına da temas etmek gerekir. 491
(2) Fiiller:
Mutezileye göre «fiil, bir kadirden hâsıl olan hadisler demektir). 492 Yalnız mutlak manada hadis (muhdes) ile fiil arasında fark vardır. Çünki muhdes sadece muhdes olarak bilinir. İsterse onun bir ihdas edicisinin bulunduğu bilinmesin. Halbuki fiil böyle değildir. Bir fiil idrak edildiği zaman onun mutlak manada bir failinin de bulunduğu bilinir. Bu fail aynıyla bilinmese bile böyledir. 493
Fiil bir kadirden hâsıl olur. Ve fakat failin kudretinin! fiilin vukuu anında devam etmesi de şart değildir. Nitekim^ bir taş atan kimse bazan taş isabet etmeden de ölebilir494
Mutlak manada fiiller iki çeşittir:
a - Gücümüz dahilinde olanlar,
b - Gücümüz dahilinde olmayanlar.
a - Gücümüz dahilinde olanlar on nevi'dir, bunlardan beşi organlara, beşi de kalbe aittir: 1) Ekvân (oluşlar), 2) î'timâdât (ağırlık kanunları), 3) Te'lîfât (maddenin unsurlarının birleşmesi), 4) Esvât (sesler), 5) Âlâm (acı ve elemler), 6)î'tikâdât (inanışlar), 7) İrâdât (istek ve arzular), 8) Kerâhat (İstememek), 9) Zunûn (zan ve vehimler), 10) En-zâr (fikirler).
b - Gücümüz dahilinde olmayanlar onüç nevi'dir: 1) Cevherler, 2) Elvan (renkler), 3) Tu'üm (tadlar), 4) Revâih (kokular), 5) Hararet (sıcaklık), 6) Bürûdet (soğukluk), 7) Rutubet (yaşlık), 8) Yübüset (kuruluk), 9) Hayât (canlılık), 10) Kudret, 11) Şehvet (gayr-ı iradî arzular), 12) Nefret (iğrenme), 13) Fena (son bulma, ölüm).495
Genel manadaki bu taksimden sonra daha. dar açıdan fiili ikiye taksim edebiliriz:
a - Cinsine ve hudûsuna ilâve bir vasfı bulunan fiiller.
b- Cinsine ve hudûsuna ilâve vasfı bulunmayan fiiller.
îkinci guruba dahil fiiller basit hareketler ve basit sözler, gibi fiillerdir. Bu cins fiiller, şuuru yerinde olmayanlardan da sadır olabilir.
Birinci gurup fiiller ise medhedilebilecek bir vasıf taşırlar. Yaptığını bilenin fiilleri bu cinstendir. 496
Görüldüğü gibi burada fiil mefhumu çok geniş manada ele alınmıştır. Psikolojinin mevzu olarak aldığı «davranış» «iradî» ve «gayr-ı iradî» hareketlerin dışında biyoloji, fizyoloji, psikoloji, sosyoloji, dînî antropoloji gibi, ve hatta doğrudan doğruya fizik ve kimya gibi pozitif ilimlere konu teşkil den bazı unsurlar fiilin içinde mütâlâa edilmiştir. Yapılan taksimlere baktığımızda «fiilin insanın dış dünya ile terna^ «a eelmesi, onun iç dünyasının dış dünyaya zaman ve mekân plânında aksetmesi»497" şeklinde ele alındığını müşahede etmekteyiz.
îster insana nisbet edilen manasında, isterse Allah'a nisbet edilen manasında olsun fiil mefhumu, yapabilme gücü demek olan kudret mefhumuyla ilgilidir. 498
Dostları ilə paylaş: |