İşçi Partisi'ne Yönelik İftiraların Kaynağı:
Psikolojik Savaş
Teori, Mart 1995, sayı: 63
Psikolojik savaş, Aydınlıkçı hareketi denebilir ki, ortaya çıktığı andan itibaren , otuz yıla yakın bir süre boyunca hedef tahtasında tuttu. Aydınlıkçılar tarafından kurulan proleter devrimci partiler, CIA ve MİT kaynaklı yalan, iftira ve tecrit kampanyalarını göğüslemek zorunda bırakıldı. Son dönemde saldırı artık İşçi Partisi üzerinde yoğunlaştırılıyor. Üç aydır ise, İşçi Partisi'ne yönelik psikolojik savaş adeta "göstere göstere" türünden. Bu nedenle de psikolojik savaşı, kaynaklarını, amacını, yöntemlerini anlatabilmek bakımından son derece verimli bir örnek oluşturuyor.
"Müdahale " Çağrısının Başlattığı Kampanya
İsçi Partisi'ne yönelik en son psikolojik savaş kampanyası şöyle gelişti: Kasım 1994 içinde PKK lideri Abdullah Öcalan, başta ABD Başkanı Clinton olmak üzeri Batılı devlet yöneticilerine ve NATO gibi emperyalist uluslararası kuruluşlara bir mektup gönderdi. Öcalan, mektubunda emperyalistlerden Kürt sorununa "acil müdahale" istiyordu. Böyle bir müdahaleyi sonuna kadar "destekleyeceğini" özellikle belirtmişti. Bu feci girişim Türkiye’nin ne sağından, ne solundan hiçbir tepki görmedi. Kendilerine "sosyalist" adını takmış bazı çevreler ise , "müdahale" davetiyesini "devrimci diplomasinin" örneği olarak selamladılar.
Öcalan'ın mektubuna ve temelindeki zihniyete sadece İşçi Partisi karşı çıktı. Bu girişimin devrimcilikle ve Kürt halkının çıkarlarıyla en küçük bir ilgisinin bulunmadığını, bir teslimiyet yönelişi olduğunu sergiledi. Aydınlık dergisi, Öcalan'ın girişimini tahlil ve teşhir etti.
Özgür Ülke gazetesinin 5 Aralık tarihli sayısında Abdullah Öcalan yeni "politik açılımını" savunmaya çalıştı. Savunamayınca iftiraya sarıldı, İşçi partisi ve Doğu Perinçek'in "Türkeş'ten daha tehlikeli bir yaklaşım içinde bulunduğunu" söyledi. Öcalan'ın sözleri, yeni psikolojik savaş saldırısının işaretini de vermiş oluyordu.
İftira ve karalama hemen başladı. Özgür İlke gazetesinin köşelerinden yerli yersiz , "Aydınlıkçılar ihbarcı, Aydınlıkçılar ajan" suçlamaları sökün etti. Öyle ki adamlar, diyelim çevre kirliliği konusunda bir şeyler yazmaya çalışıyor olsalar bile lafı döndürüp dolaştırıp Aydınlık'a ve İşçi Partisi'ne getirdiler.
Küçük bir provokasyon grubu, durup dururken, bildiri dağıtmak diye bir adeti de yokken, İTÜ'de ( İstanbul Teknik Üniversitesi) Aydınlıkçılara küfreden bir bildiri dağıttı. Proleter devrimci gençler kışkırtıcıları uyardılar. Ancak boşuna! Plan başka yerlerde yapılmıştı. Provokasyon fiili saldırıya götürüldü. İşçi Partili gençler saldırganlara her seferinde gereken dersi verdiler. Bu kez kışkırtma devrimci gençleri okula sokmama noktasına götürülmek istendi, İstanbul Üniversitesi'nde "Bilim ve Ütopya "dergisi satan İşçi Partili gençlere bile demir çubuklarla saldırdılar. Bu arada neşriyat da sürdürülüyordu.
Başı gene Özgür Ülke gazetesi çekti. 22 Ocak günü İşçi Partisi İstanbul İl Örgütü'nde, şimdi yazmakta olduğum psikolojik savaş konusunda bir konferans verdim. İşçi Partisi ve Aydınlık'ın maruz bırakıldığı yalan ve iftira kampanyasını örnekleriyle sergiledim; bu saldırıların arkasında CIA ve MİT 'in bulunduğunu kanıtladım. 25 Ocak tarihli Özgür Ülke konferansın haberini verdi. Başlık şöyleydi: "Hasan Yalçın MİT'le ilişkilerini doğruladı".
Ajanlarca Körüklenen Yalan Rüzgarı
Psikolojik savaş da işte buydu zaten. Gazeteye açıklama gönderdim, yayımlamadı tabii. Noter kanalıyla tekzip gönderdim kullanmadı. Yalan ve İftirayı mücadele aracı olarak seçenler, doğal olarak ahlâk ve gazetecilik ilkelerini ayaklar altına alacaklardı. Öyle yaptılar, Provokasyon küçük grup dergilerinde yoğun biçimde sürdürüldü. Hem suçlu hem de güçlü konumuna oturmaya çalışanlar artık endazeyi kaçırmışlardı. Demediklerini bırakmıyorlardı. Aydınlıkçıların "ihbarcılığından", bir zamanlar "devrimcileri öldürdüklerine " kadar uzanan bir yalan rüzgarı estiriyorlardı. Bir zamanlar ajanlık da yaptığını kendi ağzıyla itiraf eden bir döneğin uydurmalarıyla renklendirilen bir psikolojik savaş kampanyası devrimci partinin ayağına dolanmak isteniyor; fiili saldırılarda ise Türk polisinin müsamahasından sonuna kadar yararlanılıyordu. Solculuk iddiasını Kürt Milliyetçiliğinin kuyruğuna bağlamış olan bir küçük provokasyon grubu kampanyanın aleti olarak kullanılıyordu.
Psikolojik Savaşın Devrimci Mücadeledeki Önemi
Bizim bu yazıda psikolojik savaşı ele alışımızın nedenlerinden biri kuşkusuz İşçi Partisi'ne yönelik tertipleri somut olarak analiz etmektir. Gerçeği bütün yönleriyle sergilemek psikolojik savaşa karşı mücadelenin en iyi yolludur.
Ancak, belki daha önemlisi, sosyalistleri psikolojik savaş konusunda bilgiyle donatmaktır. Proleter devrimci öncü, mücadele boyunca üstelik sürekli olarak psikolojik savaşla karşı karşıya kalacaktır. Kaçınılmazdır bu. Psikolojik savaş yöntemleri zaten ister milletler, ister sınıflar söz konusu olsun ezilenlere karşı geliştirilmiştir. Psikolojik savaşın bilgisine sahip olmayan, bu bilgiye dayanarak taktikler geliştirmeyen parti, o savaşı göğüsleyemez, püskürtemez, başarı kazanamaz. Türkiye'nin genç sosyalistleri, hatta deneyim kazanmış olanların çoğu, konunun öneminden habersizdirler. Dolayısıyla donanımsızdırlar. Donanımsızlık, bir çok insanı psikolojik harbin ağına sürükleyebiliyor. Alet haline getirebiliyor. İşçi Partisine yöneltilen şu son kampanyada böyle bilinçsizce sürüklenenlerin önemli roller aldığını rahatlıkla saptayabiliyoruz.
Öte yandan psikolojik savaş sıradan insanın bilgisiz ve bilinçsiz oluşu temeli üzerinde iş görür. Yığınları bilinçsiz bırakmayı amaçladığı gibi, bu bilgisiz yığınları devrim karşıtlığına sürüklemek ister. Demek ki, psikolojik savaş konusunda kitlelerin bilinçlendirilmesi de ayrıca önemli bir devrimci görevdir.
Psikolojik savaşı incelemek, aynı zamanda devlet konusunda kavrayışı derinleştirmek anlamına gelir. Bizde sosyalistler, genellikle Lenin'in Devlet ve İhtilal kitabını okur okumaz bu konudaki bütün bilgiyi edindikleri sanısına kapılırlar. Oysa Lenin de belirtir ki, devlet döne döne incelenmeksizin anlaşılabilecek bir konu değildir. Devrim devlete karşı yapılacaktır, dolayısıyla bütün mekanizma ve yöntemleriyle öğrenilmesi zorunludur. Psikolojik savaş ise modern devletin en önemli faaliyetidir.
Türk Gladiosu Nerede ?
Aralık 1990'da ÖHD (Özel Harp Dairesi) gazetecilere bir brifing verdi. İtalya'da ünlü Gladio'nun açığa çıkarılması üzerine kamuoyunun dikkati ÖHD üzerinde yoğunlaşmıştı. ÖHD gerçi o güne kadar "Kontrgerilla" diye biliniyor, işkenceli sorgular ve 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı dahil birçok komplo ve provokasyonun sorumlusu olduğuna inanılıyordu. Gladio ise konuya yepyeni bir ışık düşürmüştü. Bütün NATO ülkelerinde Gladio benzeri CIA'ya bağlı, resmi komplo örgütleri bulunduğu ortaya çıkmıştı. Devletlerin merkezlerine yerleştirilmiş olan bu gizli terör örgütleri hiçbir yasa tanımaksızın, üstelik hükümetlerin bile kontrol edemediği bir faaliyet yürütmüşlerdi. Bu örgütün bütün NATO ülkelerinde, Türkiye'de de, mutlaka bulunması gerektiği açıktı. Kontrgerilla tartışmaları birden yoğunlaşmıştı.Gözler ÖHD'nin üzerindeydi. ÖHD için "Türk Gladiosu" değerlendirilmesi yapıldı.
O zaman çıkartmakta olduğumuz 2000''e Doğru dergisi konuya ilişkin son derece aydınlatıcı bir yayın kampanyası yürüttü. Resmi makamlar yalanlama yoluna gittiler. "Her yerde olsa bile bizde bu türden bir örgüt yok" tutumuna girdiler. Bu yalanlama kampanyasını desteklemek üzere Genelkurmay Başkanlığında düzenlenen brifinge yüz kadar gazeteci davet edilmişti. 2000'e Doğru adına toplantıyı izledim. Şimdiki MGK (Milli Güvenlik Kurulu) Genel sekreteri Orgeneral Doğan Beyazıt o zaman Korgeneral rütbesiyle Genelkurmay Harekat Dairesi Başkanı'ydı. ÖHD'nin başında ise Tuğgeneral Kemal Yılmaz bulunuyordu. İki komutan o gün gazetecilere ÖHD'yi ve özel harbi anlattılar. Daha sonra da ÖHD'nin Ankara Eskişehir yolu üzerindeki merkezine gidildi, ÖHD elemanları bir gösteri sundular
Üstü Çizili Savaş Yöntemi
Genelkurmay'daki brifing sırasında Kemal Yılmaz ÖHD'yi anlatırken kara tahtaya ışıkla bir şema yansıtıldı. Şema özel harbin üç faaliyet alanını gösteriyordu. Özel harbin üç biçimi şunlardı: Psikolojik harp, istikrar harekatı ve gayrı nizami harp. İlk iki harp şekli üzerine kırmızı birer çarpı işareti konmuştu. ÖHD başkanı Tuğgeneral Kemal Yılmaz "Dairelerinin bu iki alanda faaliyet göstermediğini "söyledi. Kırmızı çarpıların anlamı buydu.
Konumuz açısından söylersek Özel Harp Dairesi'nin psikolojik harp yapmadığı ifade edilmiş oluyordu. Gazeteciler açıklamayı yetersiz bularak sorular yönelttiler ama, yanıt değişmedi.
Psikolojik savaş esas olarak kitleleri hedef alan, hele Türkiye'de doğrudan kendi halkımıza yönelen ve kriz dönemlerinde de rejime yönelik komploları içeren bir savaş biçimi olduğu için yetkililerin bu konuda konuşmak istememeleri doğaldı. Gizlilik, örtülü kalmak psikolojik savaşın doğasında önemli bir yer tutar. Ancak üstü çizilmiş de olsa o şemadan çok önemli bir bilgiyi öğrenmiş olduk: Psikolojik savaş, özel harbin en önemli kollarından birini oluşturur. Hatta diyebiliriz ki, en önemli faaliyet biçimidir.
Kontrgerilla harbi diye de adlandırılan özel harple ilgimizi kesip, doğrudan psikolojik savaşa geçebilmek için belki kısa bir tanımlamaya gerek var. Kennedy'nin Başkanlığı döneminde Savunma Bakanlığı da yapan General Mc Namara şöyle diyor: "Partizan harpleri bizim harp anlayışımızda belirli değişmeler yapılmasını gerektirdi. Partizan savaşlarım devam ettiği bölgelerde büyük miktarda askeri birlik ve büyük çapta silahlar yerine, gerilla ve anti-gerillla savaş taktik ve biçimlerini iyice öğrenmiş ve özel silahlarla donatılmış küçük birlikler kullanmak gerekecek." 1
Amerika, özellikle Kore'deki yenilgisinden sonra kontrgerilla teori ve örgütlenmesine büyük önem verdi. Yeni bir savaş biçimi geliştirdi. Milli ve devrimci hareketlere karşı girişilen bastırma kampanyalarında derinleştirilen yeni savaş doktrini ve bu doktrinin pratiği "Özel harp" adını aldı. Doktrine göre dünyanın neresinde olursa olsun Amerikan çıkarlarına zarar verecek hareketler "dolaylı saldırı" olarak değerlendiriliyordu. Özel harp "dolaylı saldırıyı" bastıracaktı. Amerika kendine bağlı ülkelerde, aynı zamanda NATO ülkelerinde işte İtalyan Gladio'suna benzer örgütler kurup, onları destekledi.
Türkiye de "Gayri nizami harp" adı da verilen özel harbin STK (Seferberlik Tetkik Kurulu) adı altında örgütlendiği biliniyordu. 1965'te STK, Amerikan Yardım Heyeti'nin (JUSMATT) Ankara'daki binasına taşında, bundan sonra artık ÖHD adıyla faaliyet gösterecekti. STK başından itibaren Amerika tarafından örgütlenip, mali bakımdan da Amerika'ya dayandı. Denilebilir ki ÖHD Amerikanın avuçları içinde doğdu büyüdü.
Çelik Çekirdeğin En Önemli Örgütü
Dahası ÖHD, zaman içinde "devletin çelik çekirdeğinin en önemli parçası haline geldi". Ordu içinde yükselen, MGK’ de önemli görevlere getirilen, MİT yönetiminde bulunan veya orada etkili olan bütün komutanların şu veya bu dönemde ÖHD'nin başında, içinde bulunmuş olmaları şeklindeki yazılı olmayan devlet yasasını 2000 'e Doğru dergisi keşfetmişti. O dönemde Yüzyıl adıyla çıkan 2000'e Doğru'nun 9 aralık 1990 tarihli sayısında konu somut kanıtlarıyla ortaya kondu.
MGK Genel Sekreterliği'ne kadar yükseldikten sonra Genelkurmay Başkanlığı umarken emekli edilen Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu da o "Çelik Çekirdek" yasasının yükselttiği komutanlardan biridir. 1974-76 yıllan arasında ÖHD Başkanlığı yaptı ve Tuğgeneralliği sırasında Modern Mücadele Yöntemi Özel Harp Uygulaması adlı bir de
kitap yazdı. Kitapta psikolojik savaş konusunda geniş bilgi yer alıyor. Sabri Yirmibeşoğlu'nun aktardığı psikolojik savaş tanımı şöyle: "Düşmanın, mahalli halkın, tarafsızların ve dost unsurların düşünce, duygu, tavır ve davranışlarını milli amaç ve hedeflerin elde edilmesini destekleyecek şekilde etkilemek üzere; propaganda ve diğer araçların planlı olarak kullanılmasıdır."2
Yeni Kavram: "Yabancı İç Savunma"
Bu özlü tanımlamanın iyi anlaşılabilmesi için bazı deyimlerin açıklanması gerekiyor. Çünkü psikolojik savaş daima kendi diliyle ve daima örtülü konuşur. General Yirmibeşoğlu'nun tanımında iki kritik kavram var: Bir, "Milli amaç ve hedefler"; iki; "diğer araçlar."
Özellikle bizim gibi ülkelerde "milli amaç ve hedefler " sözünden dünya yüzüne yayılmış Amerikan çıkarlarını anlamak gerekiyor. Kontrgerilla'nın kuruluşu, geliştirilmesi konusundaki açıklamalar; ö bağlamda aktardığımız, Mc Namara'nın sözleri yeteri kadar ışık tutucudur. Esasen bütün Kontrgerilla edebiyatı da Amerikan Ordusu'nun talimatlarından ve CIA teorisyenlerinin kitaplarından Türkçe'ye aktarılmıştır. Bu çevirilerin altındaki general imzalarının, "komutanlık genelgesi" gibi ibarelerin hiçbir özgün değeri yoktur. Özel Harp esas olarak Amerika tarafından dayatılan, Amerikan çıkarlarına göre düzenlenmiş , parasal kaynağı Amerika tarafından sağlanan bir savaş biçimidir.
"Milli" sözcüğünün içerik değiştirerek "Amerikan" kavramının örtüsü haline getirilişine uygun olarak ABD Kara Kuvvetleri Komutanlığı kontrgerilla savaşına yeni bir isim verdi: "Yabancı iç savunma". Amerika, Türkiye gibi ülkelerde yürüttüğü özel harbi kendi "iç savunması" olarak değerlendiriyor. Amerikan Kara Kuvvetleri Komutanlığı, 1986 yılında FM/90-8 nolu talimnamesiyle hem bu "iç savunma" kavramını geliştirdi, hem de kontrgerilla savaşındaki yeni anlayışlarını yönerge haline getirdi. Nitekim artık "Dünya değişmişti", Yeni Dünya Düzeni, özel harbe ve psikolojik savaşa yeni boyutlar getirmemezlik edemezdi. Türk Genelkurmayı'nın da hemen tercüme edip yürürlüğe koyduğu Amerikan Talimnamesi "yabancı iç savunmayı" şöyle tanımlıyor: "Yabancı iç savunma çerçevesindeki psikolojik operasyonlar, tüm düşman, tarafsız veya dost grupların düşünce, duygu ve tavırlarını etkilemeye yönelik propaganda ve diğer önlemleri kapsar.” Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun tanımının artık klasikleştiğini bu alıntıyla da görebiliyoruz.
Daha önemlisi ise, söz konusu Amerikan Ordu Talimnamesi'nin özel harp nerede yapılıyor olursa olsun, onun içinde Amerika'nın bulunduğunu gösteren şu açıklamasıdır: "Herhangi bir ülkeye yönelik bir topyekün psikolojik faaliyet programı , ABD ve ev sahibi ülke kuruluşlarının ortak çalışmasıyla ve ulusal düzeyde hazırlanır." Ev sahibi ülkeyle birlikte!
"Asiler Arasında Anlaşmazlık Yaratmak"
Cihat Akyol da kitap yazmış ÖHD eski Başkanlarındandır. Psikolojik savaşın hedeflerini şöyle açıklıyor:
"a. Ayaklanmanın sebebin; ortadan kaldırmak,
b. Asiler arasında anlaşmazlık yaratarak bölünmeler meydana getirmek, bunu istismar etmek, liderleri bertaraf etmek,
c.Ayaklananların moralini bozmak, mukavemet azimlerini yıkmak,
d. Asileri tecrit etmek, mahalli halkın desteğinden mahrum etmek, bilakis mahalli halkın desteğini karsı koyma kuvvetleri tarafına kazanmak,
e. Asilere yabancı ülkelerden gelecek desteğe mani olmak, destekleyen ülkelere hasım devlet kavramı içinde propaganda vasıtasıyla yıkıcı faaliyetlerde bulunmak,
f. Asileri en zayıf zamanlarında ciddi ve kesin sonuçlu bir harekata teşvik ve tahrik etmek,
g. Ayaklanmaları bastırma kuvvetlerinin moralini yükseltmek, harekatını muvaffak kılacak şekilde desteklemek,
h. Hükümet otoritesinin tahribini önlemek, icrayı kuvvetlendirecek surette hükümeti desteklemek”3
Hedefteki Kitleler
General Cihat Akyol'un satırlarında her şey var. Ama psikolojik harbin, esas olarak ülke halkını hedef aldığını, rejime yönelik her türlü halk kıpırdanışını bastırmayı amaçladığını da çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Psikolojik harbin sözlüğündeki "Asî" kavramı özetle "halk" ve "devrimci" anlamına geliyor. General Sabri Yirmibeşoğlu psikolojik harbin hedef aldığı insan yığınlarını daha ayrıntılı belirtir: "Tesir altına alınacak dimağlar, sıkı gözetim altında bulunan disiplinli silahlı kuvvetler personeline, veya omuzlarına kadar dökülmüş saçlarıyla üniversite talebelerine; veya muharebe meydanındaki düşman askerlerine; hatta radyo ve televizyonun varlığından habersiz ilkel insanlara ait olabilir.”4 "Silahlı kuvvetler personeli" bile psikolojik savaşın hedefleri arasında. Psikolojik savaş aygıtı işe kendi askerinden başlıyor. Psikolojik savaşın halkı hedef alışı "Hükümet otoritesinin tahribini önlemek... hükümeti desteklemek" noktalarına kadar uzanıyor. Örneğin şu anda Başbakanlık koltuğunda oturan Tansu Çiller'in arkasında aynı zamanda bir büyük psikolojik savaş aygıtının durmakta olduğunu, aygıtın halkın "beynini yıkamaktan" provokasyonlara kadar bir dizi eylemle Çiller'in iktidarını sağlamlaştırmaya çalıştığım düşünmek gerekiyor.
Aydınlıkçılar: En Uslanmaz Asiler
General Cihat Akyol'dan aktardığımız hedefler listesinde bizim ele aldığımız konu açısından önemli ilke şu: "Asiler arasında anlaşmazlık yaratarak bölünmeler meydana getirmek, bunu istismar etmek, liderleri bertaraf etmek." Kontrgerilla teorisinin babası sayılan CIA uzmanı David Galula aynı amacı şöyle anlatıyor:" psikolojik harbin gayesi, asiyi muhtelif gruplara ayırmak, halk kütleleri ile asi liderlerinin arasını açmak ve ekseriyete sahip olmaktır."5
Aydınlıkçılara ve şimdi de İşçi Partisi'ne karşı yürütülen uzun süreli psikolojik savaşın özü işte budur. Otuz yılık devrimci mücadele tarihi artık büyük bir gerçeği ortaya koydu; Aydınlıkçı en uslanmaz “Asi"nin adıdır. Dirençle, sabırla, fedakarlıkla, halka dayanarak proletaryanın öncüsünü inşa etmeye çalışmaktadır. Bu tarihi önderlik birikimi şimdi ise İşçi Partisi'ndedir. Dolayısıyla Aydmlıkçılara yönelik psikolojik savaş da acımasız olacak, bütün devlet olanakları kullanılarak yapılacaktır. "Sosyalist" adını kullanan grupların Aydınlıkçılar üzerine sürülmesi, özellikle Doğu Perinçek'in hedef alınması psikolojik savaşın formülü ışığında son derece anlaşılır operasyonlardır.
Bir de "asiler arasında bölünmeler yaratmak " meselesi var. Üzerinde bütün solcuların derin derin düşünmeleri gereken nokta! Şu Sol tarihimizde yaşanan ve halen de yaşanmakta olan bölünmelerden acaba ne kadarında psikolojik savaş aygıtı ne kadar etkili oldu? Ayrıca ele alınıp derinlemesine analiz edilmesi gereken bir konu.
"Halk Üzerinde Yüksek Dereceli Şiddet" ve "Beyinleri Ele Geçirmek"
Sabrı Yirmibeşoğlu'nun psikolojik savaş tanımı içinde geçen ve açıklanması gerektiğini belirttiğimiz bir deyim daha vardı: "diğer araçlar". General, psikolojik harbin propaganda dışında diğer araçları da kullanacağını belirtiyordu. Aynı ifade Amerikan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Talimnamesinde "diğer önlemler" diye tercüme edilmişti. Propaganda olayını ayrıca ele alacağız, öncelikle şu "diğer araçlar" veya "diğer yöntemler" nedir, buna bakalım.
Kontrgerillanın amacı, devrimci hareketi yani "asiyi" halk kitlelerinden koparmaktır. Kontrgerilla teorisyenleri Mao Zedung'un ünlü sözünden yola çıktıklarını söylüyorlar, Mao Zedung, "Gerilla suda balık gibidir" demişti. Kontrgerilla teorisi formülü tersine çevirir. Kontrgerilla, balığı yaşayamaz hale getirmek için suyu kurutacak, yani kitleleri ezecek, kendi yanına çekmek için ona boyun eğdirtecektir. Bu nedenledir ki, kontrgerillanın en yüksek ilkesi "Halk üzerinde yüksek derecelerde şiddet uygulamak"tır. Bu vahşet cümlesini bütün kontrgerilla kitaplarında bulabiliriz. Ama" yüksek dereceli şiddet" psikolojik harple tamamlanmalıdır, desteklenmelidir. Hatta işin esası bu psikolojik harptir. General Sabri Yirmibeşoğlu der ki, "Muharebe, düşmanın beynini ele geçirmek demektir" Aynı General şunları da belirtir: "Askeri yönden psikolojik harp; vurucu hava gücü, topçu ve havan gibi önemli neticeler doğuracak bir silahtır. Her alanda asıl hedefin insanların beyni olduğu kabul edilmekte ve beyinler etki altına alındıktan sonra, mücadelenin kazanılmasının son derece kolay olacağına inanılmaktadır."6
Yöntemler:
"Tertip, Yağma, Irza Tecavüz"
Şimdi artık eski ÖHD Başkanı General Cihat Akyol'n dinleyelim: "Bazı ahvalde propaganda için istismar edilmek üzere mürettep olaylar meydana getirilir, isyancıların yaptığı intibaını verecek, yağma ve katliam, ırza tecavüz olayları ele alınabilir. Ancak hemen bilinmelidir ki, konu çok hassastır; yer, zaman, şekil ve mahiyeti itibarıyla ustalık gösterilmezse, tersine karşı koymaya zarar getirebilir."7
Cihat Akyol bir başka yazısında ise şunları belirtir: "Halkı mukavemetçilerden ayırmak için, sanki ayaklanma kuvvetleri yapıyormuş gibi, mücadele kuvvetlerince zulme kadar varan halka haksız muamele örnekleri ile sahte operasyonlara başvurulması tavsiye edilir." 8
Önce soğukkanlılığa dikkat: Kontrgerillacının gözünde halk yığınlarının hayvan sürülerinden hiç farkı yok. O bile değil, halk denince kontrgerillacı süngülenecek, ırzına geçilecek et yığınlarını düşünüyor olmalı. İşte psikolojik harbin diğer araç ve yöntemleri bunlarıdır: Olaylar "tertiplemek", "yağma ve katliamda" bulunmak, "ırza geçmek", "zulme kadar varan, halka haksız muamele örnekleri" yaratmak: Sonra da bütün bu işlerin "asinin" yani devrimcilerin üstüne yıkılması. Yani propaganda! Psikolojik harp, öncüyü işte bu yöntemlerle halktan koparmaya çalışıyor. Türkiye'nin provokasyonlar tarihinin son otuz yılında yaşananları anımsamak gerekir: / Mayıs 1977'de taksim meydanında 35 insanın yaşamına mal olan ünlü tertip: tertibin "Maocular" diye adlandırılan devrimcilerin üstüne yıkılmaya çalışılması; 12 Mart Askeri darbesi öncesinde İstanbul'daki Atatürk Kültür Merkezi'nin yakılması, Eminönü vapurunun batırılması; hemen ardından suçun devrimcilere yüklenmesi; işkenceli sorgular; 1977 Haziran seçimlerinden hemen önce suikast girişimleri, sabotajlar biçiminde sahnelenen bir dizi provokasyon ; provokasyon eylemlerinin her birinde eylem yerine bırakılan sözde devrimci bir örgütün imzasını taşıyan bildiriler... Şimdi de köylerin yakılması, çoluk çocuk demeksizin gerçekleştirilen katliamlar hep "kim yaptı! " sorusunu gündeme getiriyor. Ne kadarı PKK'ye ait, ne kadarı kontrgerilla eylemi?
"Siyah ve Gri Propaganda"
Psikolojik harbin "dimağları ele geçirme" diye adlandırdığı amaç, düpedüz " beyin yıkamadır". Psikolojik harp kitaplarında "propaganda" diye geçiyor. Kontrgerilla propagandasının, yani psikolojik harbin temel malzemesi yalandır. Kontrgerilla tarafından yapılmış eylemlerin devrimcilerin, yani "asinin" üzerine atılması yanında, iftira ve karalama çok geniş ölçüde başvurulan araçlardır.
Kontrgerilla teorisi yalan üzerinde öylesine uzmanlaşmıştır ki, sınıflandırmalara bile gitmiştir. Bir başka psikolojik harp uzmanından okuyalım:
"Siyah propaganda: iddia ettiğinden başka bir kaynaktan gelen kapalı bir propaganda nevidir. Yalan ve rivayetten istifade eder. Hakiki kaynak bilinmediği müddetçe, mülevves veya temiz bir şekilde savaşmakta serbesttir.
"Gri propaganda: Hiçbir kaynak bildirmeyen bir propaganda nevidir. Rivayetlerden istifade eder. Hiç yokken ortaya çıkar çabuk yayılır, doğruluğu tahkik edilemez. ...şaiyalar en iyi misaldir." 9
Ne kadar büyülü bir silah : "hakiki kaynak bilinmediği sürece mülevves (Yani, kirli, pis ; karışık düzensiz ) veya temiz bir şekilde savaşmakta serbesttir." Bırakıyorsunuz ortalığa yalanı, beyinleri asit gibi yakarak görevini yapmayı sürdürüyor. Son derece masrafsız! Ne uçak ve top gibi dolar gerektiriyor; ne de yakıta ihtiyacı var. Körfez Savaşı sırasında ve sonrasında Amerika tarafından dünya çapında yürütülen psikolojik
savaşı anımsayınız! Savaştan tam önce Saddam'ın namlusu bilmem kaç metrelik bir top ithal etmekte olduğu yalanı ortaya atılmıştı da, dünyanın yüreği ağzına gelmişti. Topun adı da vardı: Cehennem Topu! O topla Irak dünya barışını, Allah korusun, göbeğinden vurup tuzla buz edecekti! Amerika yetişti. O kadar uzağa gitmeye gerek, yok şu Aydınlıkçılar, İşçi Partisi ve Doğu Perinçek hakkında yıllardır kullanılagelen yalan ve iftiralar psikolojik savaşın özelliğini en güzel ortaya koyan örnektir. Ne diyor psikolojik savaş: "Bunlar devrimcileri ihbar etti", "bunlar ajan", "bunlar devrimcileri öldürdü".
Gerçek kuşları tüfekle vurup ortadan kaldırabilirsiniz, psikolojik harp ise hayalet kuşlar kullanıyor. Onları bulup tek tek ortadan kaldıramazsınız. "Doğruluğu tahkik edilemez" diyor uzman! Yalanın özelliği budur. Olmayan bir şeyin olmadığı da kanıtlanamaz. O zaman yalan, "mülevves veya temiz biçimde savaşmaya devam eder". Gel şu ihbar edilmiş devrimcilerden bir tane göster desen, ağzını açamaz; öldürülen bir tek devrimciyi bırak, bacağına basılmış bir tek karınca göster, de; sesini çıkaramaz. Ne yapar peki? "Vallahi öyle diyorlar Abi!" diye ellerini açar. Kim diyor çocuğum? "Öyle söyleniyor" "Dimağ" ele geçirilmiştir. Psikolojik harp yalanlarını piyasaya kendisi sürer, ya da "sosyalist" adını almış provokasyon gruplarının dergilerini kullanır. En iyisi tabii bu ikincisidir.
Dostları ilə paylaş: |