İslam akaiDİ ve kelama giRİŞ



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə7/19
tarix12.01.2019
ölçüsü1,4 Mb.
#96331
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   19

B. NÜBÜVVET BAHİSLERİ




1. Peygamberlere İman

Müslümanlığın iman esaslarından biri de pey­gamberlere iman etmektir. Peygamber, Allah ile kulları arasında bir elçi bir aracı demektir. Allah Taâlâ insanlar arasından seçtiği bir takım şahsiyet­leri bu iş için görevlendirmiş, kullarına kendi buy­ruk ve yasaklarını bu kişiler aracılığıyla bildirmiş­tir. Bu durumda peygamberlere iman demek, insan­lara doğru yolu göstermek için Allah tarafından seçkin kimselerin gönderildiğine ve bu k'imselerin gönderildiğine ve bu kimselerin Allahtan getirmiş oldukları bütün şeylerin gerçek ve doğru olduğuna inanmas, peygamberler hakkında vacib, imkânsız ve caiz olan şeyleri ve özellikleri bilip, öylece tas­dik etmektir.

Peygamberlik Allah vergisidir. İnsan çalışmakla dünyada en yüksek mertebelere çıkabilir, fakat pey­gamber olamaz (Peygamberlik vehbîdir, kesbî değildir). Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen Allah Taâlâ, peygamberliğe kimlerin lâyık olduğunu bilir ve onu lâyık olanlara verir. O bu rütbeyi lâyık olan­lara vermiş ve onlar aracılığıyla kendi kanunlarını, din ve şeriatını kullarına bildirmiştir. Bir âyette şöyle, buyurulur:

Bu, Allahm kimi dilerse ona vere­ceği bir ihsanıdır...” 305

Allah Taâlâ, her müslümana aralarında her­hangi bir, ayırım yapmadan-bütün peygamberlere inanmayı farz kılmıştır.

“(Ey müminler) deyin ki: 'Biz Allaha, bize indi­rilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a Ya'kûb'a ve torunlarına indirilenlere, Musa'ya, İsa'ya verilenlere ve (bütün) peygamberlere Rableri katından veri­lenlere iman ettik. Onlardan hiçbirini (kimine inan­mak, kimini inkâr etmek suretiyle) diğerinden ayırdetmeyiz. Biz (Allaha) teslim olmuş (müslümanlar) uz.” 306

O peygamber de kendisine Rabbinden indirile­ne iman etti, müminler de. (Onlardan) her biri, Al­laha, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberleri­ne inandı. Ve dediler ki: 'Allanın peygamberlerin­den hiçbirisini diğerlerinden ayırmayız (hepsine ina­nırız.)” 307

Kişi, peygamberlerin bazısına inanır, diğerlerine inanmazsa kâfir olur. Bir âyette buyurulur ki:

Allahı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olan, bir de Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak iste­yen (Allaha inanıp peygamberlerine inanmayan), bunlardan kimine inanırız kimini inkâr ederiz diyen ve böylece (küfür ile iman) arasında bir yol tut­maya yeltenen kimseler yok mu? İşte onlar gerçek kâfirlerin ta kendileridir.” 308

Allah Taâlâ asırlar boyunca peygamberler gön­dermiş, insanları peygamberleri aracılığıyla doğru yola çağırmıştır. Kendilerini Allah yoluna çağıran bir peygamberden yoksun olan hiçbir topluluk ve, ümmet yoktur. Kur'an-ı Kerimde bu konuda şöyle denilir:

Allaha andolsun ki-biz; senden önceki üm­metlere de peygamberler gönderdik.309

Hiçbir ümmet müstesna olmamak üzere, mutlaka içinde (azabtan) korkutucu bir (peygamber gelip) geçmiştir.”310,

Her ümmetin bir peygam­beri vardır.” 311

a İnsanların Peygamberlere Olan İhtiyacı Ve Peygamber Gönderîlmesindeki Hikmet

Allah Taâlânın peygamberler göndermesi, O’nun hakkında caiz olan şeylerdendir. O,'nun zatına vacib değildir. Fakat Allah Taâlâ hikmetinin bir ge­reği olarak peygamberler göndermiştir. Peygamber gönderilmesinde pek çok hikmet ve maslahat mev­cuttur. Çünkü insanların, gerçek birer yol gösterici olan peygamberlere ihtiyacı vardır. İnsanlar, kendi akıllarıyla Allanın varlığını ve birliğini anlayabilirlerse de, bunun ötesinde O'na ait bir takım yüce sı­fatları tamamen anlayamazlar. Ne yolda ibadet edileceğini, ahiret işlerini, cennet ve cehennemi, bu­ralardaki nimet ve azabın şekillerini, cenneti elde etmek, cehennemden kurtulmak için yapılması ge­rekli işleri dosdoğru bilemezler. İnsanların en kısa ve pürüzsüz bir yoldan giderek, dünya ve ahiret saadetine kavuşması, fikren ve ahlaken yükselmesi, ancak peygamberlerin öğrettiği buyrukları yerine getirip, yasaklardan kaçınmakla mümkün, olabilir, îşte insanların bu ihtiyaçlarını gidermek için Allah Taâlâ peygamberler göndermiş, 312 ve onlara her şeyi bildirip, insanlara hak yolu gösterme görevini yük­lemiştir.

Ayrıca peygamber gönderilmemiş olsa, o zaman insanlar hangi şeyler faydalı, hangi şeyler zararlı­dır diye uzun süre düşünmek zorunda kalacaklar, bunun için çok zaman harcayacaklar, belki de diğer işlerini yüzüstü bırakacaklardı. Yahut zararlı ve faydalı şeyleri ayırdetmek için tek tek deneme yo­luna gidecekler, o zaman da ölümle yüzyüze gelecek­lerdi. Bu sebeple Allah rahmetinin bir eseri olarak peygamberler göndermiştir:

Biz seni sadece âlem­lere rahmet olasın diye gönderdik.313 Peygamber göndermekteki hikmetlerden biri de şu âyette açıklanan husustur:

Biz (iman edenlere ahirette sevab ile) müjdeleyen, (inkâr edenlere azabla) korkutan peygamberler gönderdik ki, artık (bu) peygamberlerden sonra insanların Allaha karşı bir hüccetleri (mazeretleri) olmasın diye.” 314

Eğer peygamber gönderilmemiş olsaydı, insan­lar Allaha karşı mazeret beyan edecekler, azabı gördükleri zaman “ya rabbi, vaktiyle bunları bize bildirse idin, hükümlerini, şeriatını, kanunlarını bil­diren bir rasul gönderse idin de bilmediklerimizi öğ­renip, onlara tabi olsa idik ve bu felâketler (cehen­nem azabı) başımıza gelmese idi ne olurdu” derlerdi. 315 Cenâb-ı Hak peygamber göndermek suretiyle insanların mazeret ileri sürmelerini peşinen önlemiş olmaktadır. 316


b. Peygamberlerin Sıfatları

Her peygamberde, insan olmanın da ötesinde bir takım sıfatların bulunması gerekir. Bunlara, peygamberler hakkında vacib olan sıfatlar denir ki şunlardır:

Doğru olmak demektir. Her peygamber doğru sözlüdür, dürüst insandır. Peygamberler asla yalan söylemezler. Eğer söyleyecekolsalardı, o zaman kendilerine inanan halkın güven duygusunu kaybe­derler; böylece peygamber göndermekteki gaye ger­çekleşmemiş olurdu. “Sıdk”ın zıddı olan “kizb=:yalan söylemek” peygamberler hakkında düşünülemez. Bütün peygamberler, peygamberlikten önce de sonra da hayatları boyunca yalan söylememişlerdir. Kur'an-ı Kerimde peygamberlerin doğru olduklarına dair âyetler vardır. Bu âyetlerden birinde, “Kitabta İbrâhîm'i de an. Çünkü o sıdkı (doğruluğu) bütün bir adamdı.” 317 buyurulmuştur. 318

2 - Emânet

Güvenilir olmak demektir. Peygamberlerin hepsi emin (güvenilir) kimselerdir. Onlar emanete asla hainlik etmezler:

Bir peygamber için emanete Ha­inlik etmek? (Bu) olur şey değildir.” 319 Peygamberlerin emin olmaları zarurî, hâin ol­maları muhaldir. 320

3 - İsmet

Günah işlememek, günahtan korunmuş (ma'sum) olmak demektir. Peygamberler özellikle peygamberlikten sonra günah işlemezler. İnsan olmala­rı sebebiyle büyük günah derecesinde olmayan bir tak ti hataları yaparlarsa da, onların bu hatası, Allahı kendilerini uyarması ve ondan vazgeçirmesi ile mutlaka düzeltilir. Peygamberlerin bu tip küçük hatalarına zelle adı verilir. Peygamberlerin günahtan korunduklarına ve Allanın gözetimi altında yetiştirildiklerine dair âyetler vardır:

Sana karşı (ey Mûsâ) gözümün önünde yetişti­rilmen, için kendimden bir sevgi bırakmıştım.” 321

Peygamberleri, emrimizle doğru yolu gösterecek rehberler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, dosdoğru namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edicilerdi.” 322

Ehl-i sünnet kelâmcılarının ismet sıfatı konusun­daki görüşleri şöyle maddeleştirilebilir.

a) Dinî hükümlerin tebliği ve ümmetin irşadı ile ilgili konularda peygamberlerin yalancılıktan ko­runmuş olduklarında ittifak vardır.

b) Peygamberlerin hem vahiyden önce hem va­hiyden sonra, küfür ve şirk günahından masum ol­dukları icma ile sabittir.

c) Peygamberler vahiyden' sonra kasten büyük günah işlemekten korunmuşlardır. Peygamberlikten önce kasten büyük günah işlemeleri mümkündür.

d) Peygamberlerin hem vahiyden önce, hem de vahiyden sonra, sehven ve hata ile büyük günah iş­lemeleri mümkündür. Bu durum ismet sıfatına bir zarar vermez.

e) Nebilerin küçük günahları bütün ömür boyun­ca hem kasten, hem de sehven işlemeleri mümkün­dür. 323

4 - Fetânet

Peygamberlerin akıllı, zeki ve uyanık olmaları demektir. Bunun zıddı olan ahmaklık, peygamber­ler hakkında düşünülemez. Peygamberler akıllı ve zeki olmasalardı, hitap ettikleri kişileri mezler ve başarıya ulaşamazlardı.

İkna edemezler ve başarıya ulaşamazlar. 324

5 - Tebliğ

Sözlükte, bildirmek, ulaştırmak demektir. Istı­lahta ise, peygamberlerin Allah tarafından aldıkla­rı emir ve yasakları ümmetlerine eksiksiz ulaştır­maları demektir. Tebliğin zıddı olan “ketm-gizle­mek” onlar hakkında muhaldir. Her peygamber al­dığı bütün emirleri harfi harfine ümmetine bildir­miştir. Eğer büdirmeseler, emanete hainlik etmiş olurlardı. Bir âyette şöyle buyurulur:

Ey peygamber Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yap­mazsan Allanın elçiliğini tebliğ etmemiş olursun.” 325 Peygamberler dini tebliğ ederken, tebyîn (dinî esasları açıklama), ta'lîm (öğretme) ve tezkiye (ümmetini kötülüklerden temizleme ve arın­dırma) görevlerini de yerine getirirler. 326

Erkekliğin, peygamberler hakkında gerekli bir sıfat plup olmadığı ihtilaflıdır. Eş'ariye ve Zahirîle­re göre kadından da peygamber olabilir. Zira Kur' an-ı Kerimde, Hz. Musa'nın anasına vahyedildiğini 327 ve Hz. Meryem'in peygamber olarak seçildiğini bildiren 328 âyetler vardır.

Mâturidilere göre peygamberlerin erkek olması şarttır. Çünkü peygamberin hak dine davet için in­sanlar arasına girip çıkması, ortaya atılması gere­kir. Halbuki kadınlık örtünmeyi gerektirir. Bu se­beple ikisi arasında bir tezat vardır. Yukarıki âyet­ler, kadından da peygamber olabileceğini göster­mez. Zira bu âyetlerde söz konusu edilen vahiy, dinî vahiy değil, “Rabbin bal arısına vahyetti329 âyetinde buyurduğu gibi, içgüdü veya beşerî il­ham manasındaki "vahiydir. 330 Kur'an-ı Kerimde de “Biz senden evvel de kendilerine vahy ettiğimiz er­keklerden başkasını peygamber olarak gönderme­dik.” 331 buyurularak, peygamberlerin erkeklerden olduğu açıklanmıştır. 332

c. Peygamberler Hakkında Caîz Olan Şeyler

Peygamberler de bizim gibi insandır. İnsan ol­mak bakımından, aramızda onlarla hiç bir fark yoktur. Onlar da bizim gibi oturup kalkar, yiyip içer­ler, gezerler, evlenip, çoluk çocuk sahibi olurlar, hastalanır ve ölürler. Bu gibi şeyler peygamberler hakkında düşünülmesi caiz ve mümkün olan şeyler­dir. Kur'an-ı Kerimde peygamberler hakkında caiz olan şeylerden bahseden âyetler vardır.

De ki: 'Ben ancak sizin gibi bir beşerim.” 333

Muhakkak biz senden önce yemek yiyen, çar­şılarda yürüyen peygamber gönderdik:” 334

Andolsun biz senden önce de peygamberler gön­dermişiz. Onlara da eşler ve çocuklar vermişizdir.” 335

“Muhammed bir peygamberden başka bir şey değildir. Ondan önce daha nice peygamberler gelip geçmiştir. “Şimdi O ölür yahut öldürülürse ökçelerini­zin üstünde (gerisin geri) mi döneceksiniz.” 336

Biz onları yemek yemez birer cesed kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.” 337

Peygamberler de diğer insanlar gibi sorumlu­durlar:

Andolsun ki kendilerine peygamber gönde­rilenlere soracağız, peygamberlere de soracağız.” 338

Peygamberler bu gibi konularda insanlar gibi­dirler ama, onlar her hareketiyle Allahın insanlar için seçtiği kulu ve elçisi, insanların kendilerine ba­karak davranışlarına çekidüzen verdikleri bir örnek olduklarının şuuru içindedirler. Onun için, fakirken ve sıkıntıdayken bile Allaha şükrederler. Hased et­mek, içi dışına uymamak gibi kötü huylardan hiçbiri onlarda bulunmaz. 339


d. Peygamberlerin Sayısı Ve Kur'an-ı Kerimde Adı Geçen Peygamberler

İlk peygamber Hz. Âdem'den son peygamber Hz. Muhammed'e kadar pek çok peygamber gelip geçmiştir. Allah Taâlâ her ümmete bir peygamber göndermiştir. Gönderilen peygamberlerin sayısı hakkında Kur'an-ı Kerimde bir rakam verilmemektedir. Bu konuda bazı hadisler vardır. Hz. Peygambere, peygamberlerin sayısı sorulmuş, O da 124 bin (bir-başka rivayette 224 bin) olduğunu açıklamıştır. 340 Fakat Allah Taâlâ bir âyette, “Öyle peygamberler (gönderdik ki) hayat hikâyelerini önceden sana bil­dirdik. Yine öyle' peygamberler (yolladık ki) sana onların hayat hikâyelerini anlatmadık341 buyurduğu için, peygamberlerin sayısı ile ilgili belli bir rakam tayin etmemek daha uygun olur. Çünkü, böyle bir rakamın belirlenmesi durumunda; eğer gerçekte peygamberlerin sayısı belirlenen bu rakamdan çok olursa, peygamber olanların peygam­ber sayılmamaları söz konusu olur. Yok eğer pey­gamberlerin sayısı bu rakamdan az olursa, o zaman da peygamber olmayanların, peygamber sayılması gibi bir mahzur ortaya çıkabilir. Bu sebeple bir sa­yı tayin etmeden, “Hz. Âdemden Hz. Muhammede kadar gönderilmiş olan peygamberlerin hepsine inandım. Hepsinin hak ve gerçek olduklarını kabul ettim” demek daha uygun olur.

Peygamberlerin bir kısmı Kur'anda zikredilmiş, bir kısmı da zikredilmemiş tir. Kur'an-ı Kerimde ad­ları geçen 25 peygamber vardır. Bu peygamberler­den 18'i En'âm sûresi 83-86. âyetlerinde bir arada zikredilmiş, diğer yedisi ise değişik âyetlerde geç­miştir :

İşte bunlar kavmine karşı Îbrâhim'e verdiği­miz delillerdi. Biz kimi dilersek onu derece derece, yükseltiriz. Şüphe yokki Rabbin tam hikmet sahibi­dir,- hakkıyla bilendir. Biz ona İshâk ile Ya'küb'u ihsan ettik. Ve herbirini hidayete erdirdik. Daha ön­ce de Nüh'u ve onun neslinden Dâvüd'u, Süleymân'ı, Eyyüb'u, Yüsuf'u, Mûsâ'yı ve Hârûn'u hidayete kavuşturduk. Biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. Zekeriyyâ'ya, Yahyâ'ya, Îsâ'ya, İlyâs'a (böyle hidayet verdik). (Onların) hepsi salihlerdendi. İsmail'i, Elyesa'ı, Yünus'u, Lüt'u da (hidayete ilettik). Herbirine âlemlerin üzerinde yüce özellikler verdik.” 342

Gerçek Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ve İmrân ailesini âlemlerin üzerine seçkin kıldı.” 343

Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u gönderdik.” 344

Semûd kavmine kardeşleri Salih'i (gönder­dik)” 345

Medyen kabilesine de kardeşleri Şuayb'ı (gön­derdik)” 346

İsmail'i, Îdris'i ve Zülkifl'i de (an. Bunla­rın) herbiri de sabredenlerdendi.” 347

Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Fakat Allanın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.” 348


e. Peygamberlerin Dereceleri

Biz peygamberlerin hepsine inanırız. Kiminin peygamberliğini kabul edip, kimininkini inkâr et­mek suretiyle aralarında bir ayırım yapmayız 349. Onların hepsinin peygamberliklerini tasdik ettikten sonra aralarında derece farklılığı bu­lunabileceğini kabul ederiz. Çünkü bu konuda “O peygamberler (yok mu?), biz onların kimine kimin­den üstün özellikler verdik. Allah onlardan biri ile söyleşmiş, birini de bir çok derecelerle yükseltmiş­tir...” 350 buyurulmuştur. Ayetteki “Alla­nın bir çok derecelerle yükselttiği kişiden kasıt, Peygamberimiz Hz. Muhammed'tir. Zira Peygambe­rimizin diğer peygamberler arasında üstün ve eşsiz bir yeri vardır. O'nun diğer peygamberlerden üstün taraflarını şöyle sıralayabiliriz:



1- Peygamberimiz yaratıkların en büyüğü ve Allahın en sevgili kuludur. Bir âyette “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” 351 buyurulmuştur. Bir topluluğun en hayırlı ümmet olması, o ümmetin uyduğu peygamberinin de en üstün varlık olmasını gerektirir.

2- Peygamberimizin peygamberliği bütün ya­ratıklaradır. Halbuki öteki peygamberler belli top­luluklar için gönderilmişlerdir. Bu konuda şöyle bu­yurulmuştur:

Biz seni ancak, bütün insanları içine alan bir elçilikle (rahmetimizin) bir müjdecisi ve (azabımızın) bir habercisi olmak üzere gönderdik.” 352



3- Rasûl-i Ekremin peygamberliği kıyamete kadar devam edecektir. Halbuki daha önceki pey­gamberlerin nübüvveti belli bir zaman dilimini içine alıyordu.

4- Peygamberimiz son peygamberdir. O'ndan sonra başka bir peygamber gelmeyeceği şu âyette apaçık ortaya konulmaktadır:

Muhammed adamla­rınızdan hiç birinin babası değildir. Fakat Allahın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.” 353



5- O'nun getirdiği din, en son ve en mükem­mel bir dindir. İslâmiyet önceki dinlerin hükümleri­ni kaldırmıştır. Kıyamete kadar en son ve en mü­kemmel din olarak devam edecektir:

Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi ta­mamladım ve size din olarak İslâmı (verip ondan) hoşnut oldum.” 354

Peygamberler, derece yönüyle üç kısımda ince­lenebilir. 355

1 - Ülü'I-azm Peygamberler

Azim ve sebat sahibi peygamberler manasına gelen bu tamlama, aldıkları ağır görev ve yüklen­dikleri sorumluluk karşısında herhangi bir yılgınlık göstermeden, dini, insanlara tebliğ görevini yerine getiren, bütün zorluklara göğüs germede azlini ve sebat gösteren peygamberlere verilen bir isimdir. Bazı alimlere göre bütün peygamberler azim ye se­bat sahibidir. Fakat cumhur, aşağıdaki iki âyette adları geçen, Hz. Nûh, İbrahim, Mûsâ, İsâ ve Mu­hammed (a.s.) in ülü'1-azm peygamberler olduğu, bunların diğerlerine göre bir derece daha üstünlüklerinin bulunduğu görüşündedir.

Hatırla o zamanı ki, biz peygamberlerden misaklarını (and ve söz) almıştık. Senden de, Nuh'tan da, İbrâhîmden de, Mûsâ ile Meryem oğlu İsa'dan da. Evet, biz onlardan öyle sapasağlam bir mîsâk aldık.” 356

O dini doğru uygulayın, onda ayrılığa düşme­yin” diye dinden hem Nûha tavsiye ettiğini, hem sa­na vahyeylediğimizi, hem İbrâhîme, Mûsâya ve İsâya tavsiye ettiğimizi sizin için de şeriat yaptı.” 357


2 - Rasûl

Lûgatta, elçi demek olan rasûl, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla insanlara gönderilen peygambe­re denir. Çoğulu rusül'dür. 358


3 - Nebi

Lûgatta, haberci anlamına gelen bu kelime, ıs­tılahta, Allahın emir ve yasaklarını insanlara haber veren peygamberlere verilen bir isimdir. Çoğulu en­biyâdır. Bu tarife göre, peygamber, nebi ve rasûl eşanlamlı kelimelerdir. Fakat özel manasıyla nebî, yeni bir kitap ve yeni bir şeriatla gönderilmeyip te kendisinden, önceki bir peygamberin kitabını ve şe­riatını ümmetine bildirmeye görevli olan peygambe­re denir. Bu sebeple rasûlle aralarında fark vardır. Zira yapılan tariflere göre her rasûl, aynı zamanda bir nebî olurken, her nebî rasûl olamamaktadır. Ya­ni nebî daha genel, rasûl daha özeldir. Bir başka ifade ile, rasûl olma özelliğini kazanmış peygamber­ler, nebî oldukları gibi, bunun üstünde bir de rasulluk derecesini kazanmış olmaktadırlar.

Bu durumda peygamberlerin en üstünü bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.), sonra diğer ülü'1-azm peygamberler, sonra diğer rasûller, sonra nebilerdir. Her peygamber ise bütün insanlardan, meleklerden ve cinlerden daha üstündür. 359

f. Nübüvvetin (Peygamberliğin) Sabit Oluşu

Bir peygamberin peygamberliğini isbat, ancak hiç şüphe taşımayan kat'î bir delille mümkün olabi­lir. Bu kati delil de ya onun gösterdiği mucizeyi mü­şahede etmek veyahut kesin ilim ifade eden mütevatir bir haberle o mucizeye muttali olmaktır. Gü­nümüzde bu deliller ancak peygamberimiz için mev­cuttur. Peygamberimizin, başta Kur'an mucizesi ol­mak üzere, pek çok mucizesi bize tevatüren intikal etmiştir. O'nun peygamberliği -biraz sonra açıkla­nacağı üzere- bizce kesin delil ile sabit olduğundan, O'nun, peygamberliğini haber verdiği herkesin, Al­lanın elçisi olduğunu kesinlikle kabul ederiz. 360


1- Mucize

Mucize, sözlükte aciz bırakan manasına gelen bir kelime olup, tabiat kanunlarının üstünde, fevka­lâde ve harikulade (olağanüstü) bir olaydır. Âdetullâh ve sünnetullâh (Allanın âdeti, sünneti ve kanu­nu) denilen tabiat kanunlarının geçerliliğini ve te­sirlerini kısa ve geçici bir süre durduran mucize, ni­teliği bakımından pozitif bilimlerle açıklanamaz. Za­ten bu tip olaylar akıl ve tabiatta geçerli kanunlar­la açıklanabilseydi, mucize olmaktan çıkar, olağan bir hadise olurdu.

Mucize, peygamberlik iddiasında bulunan bir zatın, bu iddiasında doğru olduğunu isbatlamak iğin Allanın kudretiyle göstermeyi başardığı olağanüstü bir şeydir. Bunlar öyle olağanüstü ve akıllara dur­gunluk verecek şeyler olacak ki, onun gibi bir şeyi başka hiçbir insan yapamayacaktır. Peygamberin mucizesi, bir çok insanın “bize doğru söylediğine dair bir delil getir” şeklindeki istekleri üzerine mey­dana gelir. Böyle bir istek karşısında peygamber olan şahıs, ne kadar akılların alamayacağı gibi de olsa, Allahın kudreti ile onu göstermeyi başarır. Bir olayın mucize olabilmesi için şu özellikleri taşı­ması gerekir:

a) Mucize gerçekte Allahın fiilidir. “Peygambe­rin mucizesi” denilmesi mecazi olup, mucizenin onun aracılığıyla olması veya onun doğruluğunu gös­termesi sebebiyledir.

b) Mucize, tabiat kanunlarının üstünde ve ona aykırı bir olaydır.

c) Mucize, peygamberlik göreviyle görevlendi­rilen kişilerde meydana gelir.

d) Mucize, peygamberlik iddiasından önce ol­maz, bu iddiadan çok sonra da olmaz. Peygamber­lik davası ile birlikte bulunur.

e) Mucize olan olay, iddiaya ve peygamberin isteğine uygun olur. “Dağı yerinden kaldıracağını” diyen bir kimsenin denizi yarması mucize değildir,

f) Mucize bir inkâr ve tekzîb (yalanlama) ola­yından sonra meydana gelirse daha tesirli olur. Pey­gamberin dini hükümleri ilettiği toplum veya onlar­dan bir kaçı “Biz senin hak peygamber olduğuna inanmıyoruz. Eğer Allahın peygamberi isen bize mu­cize göster” diye peygamberi inkâr edip, yalanlaya­caklar, ona meydan okuyarak kendisini sıkıştıra­caklar ve zor durumda bırakmaya çalışacaklardır.

İşte bunun üzerine, peygamberin davasında haklı olduğunun- delili ve şahidi olan mucize ortaya çıka­caktır.



g) Mucize, insanoğlunun benzerini ve dengini yapmaktan aciz kaldığı bir olay niteliğinde olmalı­dır. 361

2 - Diğer Olağanüstü Haller



a) İrhâs: Peygamberliğe aday olacak şahsın, peygamber olarak gönderilmeden önce, peygamber olacağını gösteren olağanüstü olaydır. Hz. İsa'nın daha beşikte iken konuşması 362 gi­bi.

b) Keramet: Peygamberine sıkı ve gönülden bağlı olan ve ona titizlikle uyan velilerden meydana gelen olaydır. Aslında bir velinin kerameti, kendisi­ne uyduğu peygamberinin mucizesidir. Olağanüstü­lük açısından aralarında fark yoktur. Fark, mucize peygamberde, keramet velide meydana gelir. Bir de mucizede peygamberlik iddiası vardır, keramette yoktur.

c) Meûnet: Hak Taâlânın veli dahi olmayan her­hangi bir mümin ve müslümanı darda kaldığı veya sıkıntıya düştüğü zaman, onu olağanüstü bir şekilde bu darlık ve sıkıntıdan kurtarmasına denir.

d) İstidrâc: Kâfir ve günahkâr kişilerden arzu ve isteklerine uygun olarak meydana gelen olağan­üstü olaydır.

e) İhanet: Kâfir ve günahkâr kişilerden, arzu ve isteklerine aykırı olarak meydana gelen olağan­üstü haldir. Meselâ yalancı peygamberlerden Müseylimetü'l-Kezzâb (öl. 12/633), tek gözü kör olan bir adama, gözü iyi olsun diye dua etmiş, bunun üzerine adamın gören gözü de kör olmuştur. 363

g. Kur'an-ı Kerîmde Geçen Mucizeler

Kur'an-ı Kerimde bazı mucizelerden bahsedilir. Bunların en meşhurları şunlardır:



1- Hz. İbrahim Bâbil hükümdarı Nemrûd tara­fından ateşe atılmış ve ateş Allanın “ey ateş, İbrâhime karşı serin ve selâmet ol” emrine uyarak onu yakmamıştır. 364

2- Hz. Salih'in Semûd kavminin isteği üzerine (kayadan) bir dişi deve çıkarması, Semûd kavminin azarak deveyi kesmesi ve buna karşılık Allah Taâlânın müthiş bir deprem ile onları yok etmesi 365

3- Yakûb (a.s.) in, oğlu Yusuf (a.s.) in göm­leğini kör olan gözüne sürmesi sonucu gözlerinin açılması 366

4- Hz. Mûsânın elindeki asanın yılan haline gelmesi 367 elini koynuna sokup çıkar­dığında elinin eksiksiz ve bembeyaz olması 368 Asasının, firavu­nun huzurundaki sihirbazların ip ve sopalarını yutuvermesi 369 asasını denize vurunca de­nizin yarılıp, İsrailoğullarının bu yollardan geçmesi, Firavun ve ordusu geçeceği sırada denizin tekrar kapanıp onları boğması 370.

5- Hz. Süleymanın bir kuşla konuşması 371 -karıncanın sözünü anlaması 372, Sebe' melikesinin tahtının göz kırpacak kadar kısa bir zamanda getirilmesi 373.

6- Hz. İsa’nın Allanın izniyle çamurdan kuş ya­pıp, ona üflediği zaman canlı bir kuş olup uçması, ölüleri diriltmesi, anadan doğma körü ve alaca has­talığına tutulmuş kimseyi iyileştirmesi 374 havarilerin isteği üzerine gökten bir sofra in­dirmesi. 375

h. Hz. Peygamberin Nübüvvetinin İsbatı (Mucizeleri)

Hz. Peygamberin peygamberliğini İsbat eden mucizeler genellikle üç başlık altında incelenmiştir. 376


1- Manevî (Aklî) Mucize Olan Kur'an-ı Kerim:

Her çağdaki akıl sahibi insanlara hitap eden. Kur'an eşsiz ve mucize bir kitaptır. Onun mucize, oluşu konusunda, ileride ayrıca bilgi vereceğiz. Hz. Peygamber onunla, arap olan ve olmayan bütün ede­biyatçılara bir benzerini getirmelerini isteyerek meydan okumuş, onlar da bunu yapmaktan aciz kal­mışlardır. Diğer peygamberlerin mucizeleri kendi devirlerinde kalmış iken, Hz. Peygamberin Kur'an mucizesi günümüze kadar gelmiş ve kıyamete ka­dar da mucize olma özelliğini devam ettirecektir. 377


2 - Hissî Mucizeleri

Peygamberimiz dönemindeki insanların gözle­riyle görüp, duyu organlarıyla müşahede ettikleri olağanüstü olaylardır. Onun hissî mucizelerinin bir kısmı zatıyla ilgili olanlardır. Ashâb-ı kiramdan bize kadar naklolunan onun yüksek yaratılışı, mütenasib endam ve uzuvları, yüce ahlâkı ve örnek davranış­ları 378 bütün bunlar basiret sahibi kimseler naza­rında, bu nevi yüksek sıfatların ne ondan önce ne de ondan sonra hiçbir kimsede toplanmadığı konu­sunda kesin delillerdir. Bu da O'nun zatının şerefi­ni ve şanının yüceliğini gösterir. Bu sebeple daha önce yahudi iken sonradan müslüman olan Abdullah b. Selâm (öl. 43/633) onunla ilk karşılaş tığında “Bu yüz asla bir yalancı yüzü olamaz” demekten kendi­ni alamamıştır. Muhammed (a.s.) ömrü boyunca bu yüce ahlâkı muhafaza etmiş, gizli açık, öfkeli veya neşeli, hayatının hiçbir safhasında bundan ay­rılmamıştır, Öyleki ona iman etmeyenler, şiddetli düşmanlıklarına ve tenkitçiliklerine rağmen kendi­sinde tenkit edilecek bir nokta bulamamışlardır. İş­te bu meziyet onun davasının doğruluğuna en kuv­vetli bir delil teşkil eder. Çünkü şanı yüce olan hik­met sahibi Allanın, kendi elçisi olduğunu Devi sür­mek suretiyle, müfteri olduğunu bildiği bir kimsenin şahsında bunca faziletleri toplaması, ona yirmiüç yıl müsade etmesi, sonra da tebliğ ettiği dini diğer dinlere üstün kılıp, düşmanlarına galib getirmesi ve ölümünden sonra da eserlerini kıyamete kadar ya­şatması... aklen muhal olan bir şeydir. 379 Ayrıca O, bu büyük davayı (İslâmı) kitap sahibi olmayan ve hikmetten anlamayan bir kavim içinde ortaya atmış, onlara kitabı ve hikmeti, izah etmiş, hukukî ve şer'î hükümleri öğretmiş 380 onların ahlakı­nı mükemmelleştirmiş, halkının pek çoğunu hem il­mî hem de amelî fazilet yönünden olgunlaştırmıştır. 381

Peygamberimizin hissi mucizelerinden bazıları da zatının dışında meydana gelmiştir. Bunların en, önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

a) Ayın ikiye ayrılması.382

b) Bir gecenin çok kısa bir anında Mescid-i Harâmden Mescid-i Aksâya gitmesiyle başlayan İsrâ ve Miraç mucizesi 383

c) Taşın konuşması 384

d) İlk zamanlar yanında hutbe okuduğu hurma kütüğünün, minber yapıldıktan sonra, Rasulullahın her minbere çıkışında inlemeye başlaması, bunun üzerine peygamberimizin onun yanına vararak okşar gibi yapıp elini gezdirmesi ve kütüğün susması. 385

e) Hayber fethinde bir yahudi kadını, yemesi için peygamber efendimize, zehirlediği kızartılmış koyun etini sunmuş, koyun da kendisinin zehirli ol­duğunu haber vermiştir. 386

3 - Haberi Mucizeleri

Ümmî olan peygamberimizin geçmiş ve geleceğe dair vermiş olduğu haberlerdir. Haberi mucizelere şunlar misal gösterilebilir:



a) Peygamberimiz kendisinden önceki ümmetle­rin tarihini okumadığı halde, yahudi ve hıristiyan bilginlerinin geçmiş peygamberler ve eski ümmetler hakkındaki çeşitli sorularını Kur'an âyetleri ve ha­dislerle cevaplandırmıştır.

b) Bedir savaşı gününde düşman ordusundan kimlerin nerede öldürüleceklerini önceden haber vermiş ve haber verdiği şekilde olmuştur. 387

c) Kur'an-ı Kerimdeki: “Yakında o (müşrik) topluluğu bozulacak ve onlar arkalarını dönüp kaça­caklardır.” 388 ayeti, Mekkede inmiş, âyetin haber verdiği husus, Bedir savaşında gerçek­leşmiştir.

d) Yine Kur'an-ı Kerimdeki “Herhalde Kur'anı sana farz kılan Allah, eninde sonunda seni o dönüşü arzu edilen yere (Mekkeye) döndürecektir.389 âyetinde haber verilen husus, Mekke fethiyle gerçekleşmiştir.

e) Peygamberimiz bir hadislerinde “Yeryüzü önümde durulmuş ve onun doğusu ile batısı bana gösterilmiştir. Ümmetimin hakimiyeti bana dürülüp gösterildiği yerlere kadar ulaşacaktır.” 390 buyurmuş­tur. Gerçekte de öyle olmuş, İslâmın sesi dünyanın her tarafına ulaşmıştır. 391

i. Vahiy Ve Vahyin Geliş Şekilleri

Vahiy, sözlükte gizli konuşmak, fısıldamak, ses­lenmek, konuşmak, mektup yazmak manalarına ge­lir. Istılahta ise, Allah Taâlânın dilediği şeyleri, pey­gamberlerine, mahiyeti bizce tam olarak bilineme­yen bir yolla bildirmesi ve ilham etmesi demektir. Vahiy bir haldir, bir yaşayıştır. Nasıl olduğunu ve niteliğini ancak onu yaşayan peygamber bilir. Tat­mayan onun nasıl bir olay olduğunu anlayamaz. Va­hiy, Allahla peygamberi arasında bir sırdır. Ancak vahyin geliş şekilleri, peygamber olan kişide meydana getirdiği psikolojik durumlardan bahsedilebilir. Vahyin hakikatinin ve nasıl bir hadise oluşunun in­sanlarca bilinemeyişi vahiy olayını inkâr etmemizi gerektirmez. Çünkü bugün pozitif ilimlerin özellikle parapsikolojinin meşgul olduğu metapsişik olaylar, telepati, telestezi, telekinezi, ektoplazmi, katalepsi gibi olaylar, varlığı kabul edilen fakat açıklanama­yan olaylardır. İşte vahiy de bir gerçektir. Fakat peygamber olmayan insan o sırrı anlayacak kapasi­tede değildir. Vahiy peygamber efendimize şu şe­killerle gelmiştir:



1- Doğru rüyalar: Vahyin en eski şekli bu­dur. Peygamber efendimizin gördüğü rüyalar, daha sonra gerçek hayatta aynen meydana gelirdi. Hz; Aişe (öl. 58/678) bu konuda şöyle demektedir:

“Pey­gamberimizin gördüğü rüyalar aynen çıkardı. Bu rüyalar sabah aydınlığı kadar açıktı” 392 Ashab-ı ki­ram bu durumu bildiklerinden, peygamberimizi uyandırmazlar, kendiliğinden uyanmaları için bek­lerlerdi.



2- Peygamberimiz uyanıkken, Cebrail tara­fından vahyin peygamberimizin kalbine üflenmesi, bırakılmasıdır. Bu çeşit vahiyden bahseden âyet-i kerimede şöyle denilmiştir:

Onu (Kur'anı), Ruhu'l-kudüs (Cebrâîl) korkutuculardan olasın diye senin kalbine, manası açık bir arabça ile indirmiştir.” 393 Peygamber Efendimiz de bir ha­dislerinde şöyle buyururlar:

Ruhul-kudüs rızkı ta­mamlanıncaya kadar hiçbir kimsenin ölmeyeceğini benim kalbime üfledi (ilham etti), O halde Allaha karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızıaraştırırken gü­zel bir yol tutunuz394

3- Cebrailin insan şekline girerek getirdiği vahiydir. Vahyin en kolay şekli budur. Cebrail ço­ğunlukla Dıhye isimli sahabinin şekline girerek ge­lirdi. Cibril hadisi diye bilinen hadis bu yolla gelmiş­tir. 395

4- Cebrail görülmeden, çıngırak sesine benzer bir ses halinde, vahyin gelmesidir. Haris b. Hişâm (öl. 18/639) adında bir şahabı

“Ey Allahın rasûlü, vahiy sana nasıl geliyor?” diye sormuş, Peygambe­rimiz de şöyle cevap vermiştir:

Bazen bana çıngı­rak sesi gibi gelir ki, bana en ağır geleni de budur. Benden o hal gider gitmez, meleğin bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Bazen melek bana bir insan şeklinde görünür, benimle konuşur, ben de söyledi­ğini iyice bellerim.” 396 Kendisinde tehdit ve korkut­ma bulunan âyetler bu çeşit vahiyle gelirdi. Vahyin bu çeşidi gelirken, Rasulullah çok heyecanlanır, tit­rer ve terlerdi. Hz. Aişe diyor ki:

“Çok soğuk bir günde, kendisine vahiy gelirken görmüştüm îşte böyle soğuk bir günde dahi, Rasulullahtan o hal geç­tiği zaman şakaklarından şapır şapır ter akardı.” 397



5- Cebrailin Hz. Peygambere uyku halinde ge­tirdiği vahiydir. Bu tür vahiyle alınan söz Kur'an değildir.

6- Cebrailin kendi şekliyle getirdiği vahiydir. Bu şekilde vahiy sadece iki defa vaki olmuştur. Birincisi peygamberliğinin ilk günü Hirâ dağında iken, ikincisi de Miraçta meydana gelmiştir:

Andolsun ki O'nu bîr diğer defa da Sidretü'l-Müntehânın ya­nında gördü.” 398



7- Hz. Peygamber uyanıkken, arada bir perde bulunmaksızın doğrudan Allahla konuşması şeklinde gerçekleşen vahiydir. Mirâc gecesi meydana gel­miştir.

8- Kendisi görünmeden, Allahtan doğrudan doğruya vahyin gelmesi, Hz. Peygamberin Allahla perde arkasından konuşmasıdır. Miraçta beş vakit namaz bu şekilde farz kılınmıştır. 399

Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin