SEBEP VE NEDENLERİN TAHLİLİ
Çok kadınlı evliliğe yol açtığı düşünülebilecek tarihi sebep ve faktörler buraya saydıklarımızdan ibarettir. Ne var ki bunlardan bazıları çok kadınlı evliliğe yol açabilecek derecede bir sebep olmadığı halde gereksiz yere “sebep”ler arasında sayıla gelmiştir (coğrafi şartlar ve iklim gibi). Bunu bir tarafa bırakacak olursak, ortada üç tür “neden” kalmaktadır. Erkeği çok kadınlı evliliğe iten sebeplerden biri, erkek için herhangi bir geçer ve makbul gerekçe sayılmayacak olan ve sırf zorbalığa, zulüm ve istibdada dayanan bir nitelik arz eder. Önceki bahislerimizde değinmiş olduğumuz “iktisadi neden” bu türe girmektedir.
Açıktır ki “çocuk satıcılığı”, insanoğlunun en vahşi ve en zalim işlerinden biridir. Binaenaleyh böylesine vahşi ve zalim bir gaye için yapılan bir çok kadınlı evlilik de hiç şüphe yok ki en azından hizmet ettiği çirkin gaye kadar gayri meşru olacaktır.
İkinci tür sebep, hukuki açıdan incelene bilinecek nitelikte olup erkek veya bütün toplum için bir “ruhsat” ve geçer sebep sayılabilir. Kadının kısır olması, yaise dönemine girmesi, erkeğin çocuk sahibi olmak istemesi, kabile veya ülkenin nüfus artışına ihtiyaç duyması...vb. bu tür sebeplerdendir. Cinsel doyum veya çocuk sahibi olama açısından kadınla erkeği eşit olmayan bir durum ve konuma düşüren tabii sebepler, genel olarak hukuki açıdan çok kadınlı ve evlilik için bir gerekçe ve “ruhsat” sayılabilir.
Ancak, yukarıda bahsi geçen sebepler arasında bir de üçüncü tür bir sebep var ki, ister geçmişte ister bugünkü dünyada olsun; erkek veya toplum için çok kadınlı evliliğe “ruhsat” olmaktan öte; kadın için bir “hak”, erkek ve toplum içinse bir “vazife” doğurmaktadır: Kadın nüfusunun erkek nüfusuna daha çok olduğunu; evlenme çağına gelen kadınların, evlenme çağına gelen erkeklerden daha fazla olduğunu, üstelik kanunun sadece tek kadınlı evliliğe izin veren bir uygulamayı kabullendiğini farz edin. Bu durumda birçok kadın kocasız kalacak ve meşru bir aile yuvası kurmaktan mahrum bulunacaktır ki, bu da birden fazla kadınla evlenmeyi bekar ve mahrum kadınlar için bir “hak”, evli erkek ve kadınlar için de bir “vazife” haline getirir.
Evlilik, insanoğlunun en tabii haklarından biridir. Ne adına ve hangi gayeyle olursa olsun hiç kimse bu haktan mahrum edilemez. Her bireyin toplum üzerindeki haklarından biridir bu. Toplum, üyesi olan fertlerden bir grubun bu haktan mahrum kalmasına sebebiyet verecek bir uygulamaya giremez.
İş hakkı, beslenme hakkı; ev, eğitim, öğretim ve hürriyet hakkı bir insanın nasıl vazgeçilmez ve men edilmez en zaruri birincil hakları arasında yer alıyorsa, evlenme hakkı da aynı derecede tabii haklardan biridir. Binaenaleyh kadın sayısının erkek sayısından fazla olduğu bir yerde evliliği tek kadınlı evlilikle sınırlayan bir kanun, yukarıda bahsi geçen tabii hakla çelişmekte ve kanun, insanoğlunun tabii haklarına aykırı düşmektedir.
Bunlar geçmişle ilgili konular, halihazırda ne demek gerekir? Acaba, çok kadınlı evliliği meşru kılan, keza çok kadınlı evliliğe kadınlar için bir “hak” olarak resmiyet getiren sebep ve faktörler çağımızda da mevcut mudur, değil midir? Bu sebeplerin bugün de varolduğunu farz etsek dahi, erkeğin ilk nikahlısı olan birinci kadının hakkı açısından mesele nasıl olacaktır?
ÇOK KADINLA EVLİLİKTE -BEKAR-KADININ HAKKI
Çok kocalı evliliğin yenilgiye uğrayıp çok kadınlı evliliğin revaç bulmasının sebeplerini açılamış ve çok kadınlı evliliğin muhtelif faktörlerin etkisiyle revaç bulduğunu söylemiştir. Bunlardan bazısının, erkeğin zorbalık ve tahakkümcü anlayışından, bazılarının da üreme yeteneği olayında kadınla erkeğin yaş ve süre açısında ve sayıca kısıtlılığı bakımından birbirleriyle farklı konumlarda bulunmuş olmasından kaynaklandığını belirtmiştik. Bu durumun çok kadınlı evlilik için erkeğe bir nevi ruhsat sayılabileceğini hatırlatmıştık. Ne var ki çok kadınlı evliliği kadın için bir “hak” ve erkek için bir “vazife” konumuna getiren özel bir sebep daha vardır ki tarih boyunca hep var olagelmiştir: Evlenebilecek kadın sayısının, evlenebilecek erkek sayısından çok daha fazla olması!...
Sohbetimizin uzamaması için, çok kadınlı evlilik hususundaki erkeğe bir nevi “ruhsat” sayılabilecek sebep faktörler mevzuuna girmiyoruz. Konumuzu, sadece “mevcut olması halinde çok kadınlı evliliği kadınlar için bir (hak) durumuna getirecek olan sebep” in tahliliyle sınırlıyoruz. Bu iddianın ispatı için her şeyden önce iki noktanın açıklığa kavuşması gerekir: Birincisi, kesin ve dakik istatististiklerle, evliliğe hazır kadın sayısının evliliğe hazır erkek sayısından daha fazla olduğunu tespiti. İkincisi: Bu gerçeğin tespitinden sonra insani ve beşeri haklar açısından, bunun evlilikten mahrum kadınların evli kadın ve erkekler üzerindeki bir hakkı olduğunun belirlenmesi...
Birinci şıktaki istatistik açısından, günümüzde bu hususta nispeten doğru istatistikler yapıldığını sevinerek belirtelim. Bütün dünya ülkeleri her birkaç yılda bir nüfus sayımı yaparlar. Gelişmiş ülkelerde gayet dakik bir şekilde yapılan bu sayımlarda sadece kadın ve erkek nüfusunun sayıca miktarı değil; aynı zamanda bu ikisinin çeşitli yaş kesitlerindeki nüfus oranı da tespit edilmiş olur. Yani, mesela 20-24 yaşları arasındaki genç kız ve erkeklerin (keza diğer yaşlarda) sayısı belirlenir. Birleşmiş Milletler Teşkilatı her sene neşretmiş olduğu nüfus yıllıklarında bu istatistikleri de vermektedir (söz konusu yıllıkların muhtemelen 16. sı basıldı)
BM’nin bu husustaki en son yayını 1964 yılı istatistikleriyle ilgili olan ve 1965’te yayınlanmış bulunanıdır.
İddiamızın ispatı için bir ülkedeki kadın sayısıyla erkek sayısının tespitinin yeterli olmayacağını da hemen belirtelim. Burada bizim için gerekli olan evlenme yaşına gelmiş kadın ve erkek nüfusu oranı arasında genellikle fark vardır. Bu, iki sebepten kaynaklanır: Birincisi, kız çocuklarının erkek çocuklarından daha erken buluğa ermesidir. Bu cihetledir ki dünyanın hemen her ülkesinde kız çocuklarının resmi rüşt yaşı, erkek çocukların resmi rüşd yaşından daha az olarak kabul edilmiştir. Yine dünyanın her yerinde vuku bulan evliliklerde erkekler, ortalama 5 yaş daha büyük olmaktadır.
Esas ve gayet önemli olan diğer sebepse dünyaya gelen kız bebek sayısının erkek bebek sayısından daha fazla olmamsına hatta bazı ülkelerde kimi vakit bunun tam tersi bir vaka yaşanıyor olmasına rağmen, erkek türünde meydana gelen kayıp kadın türünde meydana gelen kayıptan daima daha çok olduğundan, evlenme yaşına gelindiğinde bu-orandaki -denge bozulmaktadır. Kimi zaman bu sayı farkı büyük bir rakama ulaşmakta ve evlenme çağındaki kadın sayısı, evlenme çağındaki erkek sayısından çok çok fazla olmaktadır. Binaenaleyh bir ülkedeki kadın sayısıyla erkek sayısı genelde eşit, hatta genel bir istatistik açısında erkek sayısı daha fazla olduğu halde, evliliğe hazır, yani kanunen rüştünü ispatlama yaşına gelmiş bulunan erkeklerin, rüştünü ispatlamış kadınlardan daha az olması da pekala mümkündür.
Birleşmiş Milletlerin 1964 yılına ait nüfus bilimi yayınının son sayısında verilen istatistikler bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Mesela söz konusu yayına göre Kore Cumhuriyeti’nin toplam nüfusu 26. 277.635 iken, bunun 13.145. 289’u erkek, 13. 132. 346’sı kadındır. Yeni mevcut nüfusta, erkekler 12.943 kişi daha fazladır. bir yaşın altındaki çocuklardan 1-4 yaşları, 5-9, 12-14 ve 15-19 yaşlarına kadar bu rakam değişmeden (12.943) geliyor.
Söz konusu istatistik, yukarıda belirtilen bütün yaş gruplarında erkeklerin sayıca kadınlardan daha fazla olduğunu göstermektedir. Ne var ki 20' ile 25 yaşları arasında bu oran beklenmedik bir şekilde değişiveriyor. Bu yaş gruplarındaki toplam erkek sayısı 1. 083. 364 iken, aynı yaş grubundaki toplam kadın sayısı 1.110.051’dir!... Kadın ve erkeğin kanuni yaşı olarak kabul edilmiş olan bu yaşın üstüne çıktıkça kadın sayısının erkek sayısından daha fazla olduğu görülmektedir.
Kaldı ki Kore Cumhuriyeti’nde, genel nüfus oranı açısından erkeklerin sayıcı kadınlardan daha fazla olması gibi bir istisnai durum söz konusudur. Oysa dünyanın hemen her yerinde, sadece evlilik yaşına gelmiş olan gruplar açısından değil, genel nüfus oranlamasında da kadınlar sayıca erkeklerden fazladır.
Mesela aynı yılın istatistiğine göre Sovyetler Birliği’nde toplum nüfusun (216.101.000) 97.840.000’ini erkekler, 118.261.000’ini ise kadınlar teşkil ediyor ve bu sayı farkı yani 20-24, 25-29, 30-34 ve 80-84 yaşlarına kadar aynı şekilde devam ediyor...
İngiltere, Fransa, Doğu Almanya-Batı Almanya, Çekoslovakya, Polonya, Romanya, Macaristan, Amerika, Japonya...vb. ülkelerde de durum aynı, hatta bu ülkelerin bazı şehirlerinde (Doğu ve Batı Berlin gibi) nüfusun kadın kesimiyle erkek kesimi arasında oldukça bariz bir fark vardır.
Hindistan’da ise evlenme çağındaki erkeklerin sayısı, aynı çağda kadınların sayısını aşar. Kadın sayısının erkek sayısını aştığı yaş grubu bu ülkede 50’den yukarı yaşlardır. Hindistan’da kadın nüfusunun bunca az olmasının nedeni, muhtemelen, bu ülkede kocası ölen bir kadının ortadan kaldırılması şeklindeki batıl inanç ve geleneğin hakimiyetidir.
Geçen yıl İran’da yapılan nüfus sayımı bu ülkenin, toplam nüfus oranındaki erkek sayısının kadın sayısından daha fazla olduğu istisnai ülkeler arasında yer aldığını gösterdi. Söz konusu sayıma göre İran’ın toplum nüfusu 25,781.090’dır (*) ki bunun 13.337.334’ünü erkekler, 13.443.576’sını kadınlar teşkil etmekte ve kadın nüfus karşısında erkek nüfus toplum olarak 893.578 kişi fazlalık göstermektedir.
Hala hatırımdadır ki çok kadınlı evlilik üzerine yazıp çizen muhalif bazı yazarlarımız (!) bu sayım neticesinin ilanı üzerine yaygarayı koparmış ve “Gördünüz mü?! Çok kadınlı evlilik taraftarlarının iddialarını tam tersine, ülkemizde erkek sayısı kadın sayısından daha fazlaymış! Binaenaleyh çok kadınlı evlilik kanunu kaldırılmalıdır!” diye yazmışlardı. Bu efendilerin haline pek şaşırmıştım. Zira çok kadınlı evlilik kanununun İran’a mahsus bir kural olamayacağını, bu mevzu için sırf mevcut erkek sayısıyla kadın sayasını değil, evlenme yaşındaki erkek ve kadın nüfusun oranının bilinmesi gerektiğini bir türlü kavrayamamışlardı daha!... Genel istatistik anlamında mevcut kadın ve erkek nüfusun oranını bilmek, söz konusu maksat için elbette ki değildir. Nitekim Kore Cumhuriyeti ve diğer bazı ülkelerde genel istatistikler açısından erkek, evlenme çağındakiler açısında ise kadın nüfusunun ise daha fazla olduğunu gördük. Üstelik İran gibi ülkelerde bu tür istatistiklerin sıhhat derecesi de tartışma götürür. İranlı kadınların “oğlan çocuk annesi” olma jestini göz önünde bulundurulmalı. Kız çocuğu doğurmuş olmaktan adet utanç duyarak nüfus memurlarına çoğu kez kız bebeği erkek bebek olarak kaydettirdikleri hatırlanırsa ülkemizdeki istatistiklere duyduğumuz güvensizliğin pek sebepsiz yer olmadığı da anlaşılır. Halihazırda ülkemizde mevcut bulunan arz-talep ilişkisi, evliliğe hazır kadın sayısının evliliğe hazır erkek sayısından daha çok olduğunu ortaya koymaktadır zaten. Zira bizim köylerimizde, kasaba ve şehirlerimizde, hatta göçebe aşiretlerimizde bile çok kadınlı evlilik öteden beri normal olarak süregelmiş bir örf olarak karşılamıştır. Oysa bu memlekette şimdiye kadar asla kadın kıtlığı yaşanmamış ve evlenmek isteyen hiç kimse evlenecek kadın bulmakta güçlük çekmemiştir. Hatta bunun tam tersine, arzın talebi aştığı söylenebilir. Ülkemizde dul kadınlar veya elde olmayan sebeplerle kocasız kalan bekar kızların sayısı, daime bekar erkeklerden daha fazla olmuştur. Bir erkek ne kadar fakir ve çirkin olsa da, evlenmek istediğinde, evlenecek bir kadın bulabilmiştir. Halbuki mecburen kocasız kalmış pek çok kadın var...Bu somut ve elle tutulup gerçek her istatistiğin üzerinde ve daha güvenilirdir.
Echlile Montago “Üstün Tür: Kadın” adlı kitabında kadının süslenme ve giyim merakının sosyal sebeplerden kaynaklanan bir eğilim olduğunu ispatlamak için beyhude yere çaba sarf ederken bu gerçeği itiraf etmekten de kendini alamamakta ve “Dünyanın dört bir yanında, evliliğe hazır kadın sayısı, evliliğe hazır erkeklerden daima daha fazladır” demektedir.
1950 yılında yapılan bir istatistik, Amerika’da, evliliğe hazır kadınların, evliliğe hazır erkeklerden bir milyon dört yüz otuz bin kişi fazla olduğunu ortaya koydu. (Zen-i Rüz dergisi, 69. sayı, sy: 71).
Bertrand Russell “Evlilik ve Ahlak” adlı kitabının nüfusla ilgili bölümünün 115. sayfasında şöyle der:
“Günümüz İngiltere’sinde erkek nüfustan fazla olarak 2 milyonu aşkın kadın vardır ki, bu ülkenin kanun ve töresine göre akim kalmaya mahkumdurlar. Onalar için gerçekten büyük bir mahrumiyettir bu”.
Birkaç yıl önce gazetelerde yayınlanan bir haber herkesin ilgisini çekmişti. Bu habere göre 2. Dünya Savaşından sonra Almanya’nın vermiş olduğu ağır kayıplar neticesinde meşru bir koca ve aile yuvasına sahip olmaktan mahrum ve bekar yaşamaya mahkum kalan çok sayıda Alman kadın, hükümete yaptığı baskı sonunda, hükümetten, resmen tek kadınlı evlilik kanununun kaldırılarak birden fazla kadınla evlenmeye kanunen izin verilmesini istiyordu. Nitekim o dönemlerde Alman hükümeti, bir İslami bilimler Üniversitesi olan El-Ezher’e resmi bir yazı yazarak bu işin formülünü istedi. Ancak, daha sonra kilisenin bu başvuru ve isteğe şiddetle karşı çıktığını öğrendik. Kilise, kadınların ömür boyu bekar yaşamasını ve gerçekte fuhuşun yaygınlık kazanmasını; sırf İslami bir uygulama ve İslami doğudan gelme bir formül olduğu gerekçesiyle, meşru çok kadınlı evliliğe tercih etmişti!...
Dostları ilə paylaş: |