İslam ve Batı Uygarlığının Çehresi


İslâm ve Çeşitli Ayrımcılıklar



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə25/32
tarix15.09.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#82070
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   32

İslâm ve Çeşitli Ayrımcılıklar


İslâm dininin fikrî ve akidevî temelini tevhit inancı oluşturduğu gibi, İslâm toplumunun temel yapısı da tevhit esası üzerine kuruludur. İslâm inancına göre bütün insanlar büyük bir birimdir, bütün insanlar bu birim ve bütünün birer parçasıdır. Bu esaslı fikrî değişim neticesinde bu büyük bütünü teşkil eden bireyler arasında ihtilâf, sürtüşme ve dağınıklığa neden olan bütün faktörler ortadan kalkmakta ve kardeşlik, sevgi, şefkat ve insanî duygular bu büyük bütünü teşkil eden bireyleri yekdiğerine kenetlemektedir.

İslâm, cihanşümul bir toplum düzenini önerdiğinden ve sosyal yapılanması bu esasa göre ayarlanmış olduğundan dil, ırk, kültür, örf vb. doğal farklılıkları ayrılık ve ayrıcalık sebebi saymamış; bu faktörleri ayrılık ve ayrıcalık olarak görmeyi ise toplumun vahdetini, birliğini ve bütünlüğünü bozacak asıl parçalanış nedeni saymıştır. İslâmî toplum düzeninde çeşitli gruplar, sınıflar ve bireyler arasında karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı birlik ve dirlik anlayışının temelinde işte bu büyük ve derin düşünce ve inanç yatar. Bu nedenledir ki İslâm, gerçekçi bir bakış açısıyla, cihanşümul toplum düzenini bu esas ve prensip üzerine inşa etmiş ve toplumda hiçbir gruba, sınıfa veya bireye ayrıcalık tanınmasına izin vermemiş, hiçbir sınıfı ve bireyi ırk, renk, dil, milliyet vb. gibi nedenlerle diğerine üstün tutmamış, bütün insanların aynı kökten ve aynı hamurdan geldiği esasına vurguda bulunmuş, kadın-erkek, zengin-yoksul, siyah-beyaz, medenî-vahşi, gibi ayırımlar gözetmeden bütün bireyleri insan olmanın kazandırdığı temel haklar konusunda eşit ve ortak kabul etmiş, yaradılış açısından hepsinin aynı bütüne ait olduğunu ve bütün insanlar arasında kökten ve yapıdan gelen bir birlik ve vahdet bulunduğunu, herkesin aynı hamurdan yoğrulduğunu hatırlatmıştır:

"...Hepinizi bir tek nefisten yaratan Allah'tan korkup çekinin..." (Nisâ, 1)

Evet, İslâm bu mükemmel hükümleriyle her nevi kavmiyetçiliği, ırkçılığı ve ayrımcılığı reddetmiş; dil, ırk, renk ve milliyet farklılıklarının üstünlük sebebi olamayacağını ilân ederek bu nevi asabiyetlere son vermiştir.

Kur'ân-ı Kerim insanların farklı renklerinin ve farklı dillerinin olmasını, Allah'ın ayeti ve nişanesi olarak göstermekte ve insanları bu konuda dikkatle düşünmeye davet ederek hepsi tek nefisten ve tek hamurdan yaratılmış olan insanların bir dizi doğal ve fıtrî etkenler aracılığıyla farklı renklere bürünüp farklı diller konuşuyor olmasını, onların "birbirleriyle tanışıp görüşmesi için şirin bir vesile" olarak tanıtmaktadır:

"Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı -farklı ve değişik- olması da O'nun ayet ve nişanelerindendir. Hiç şüphe yok, bunda, ilim sahipleri için gerçekten ayetler ve nişaneler vardır." (Rûm, 22)

"İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeciler ve uyarıcı korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi..." (Bakara, 213)

Bu ayet-i kerime, günümüz toplumlarındaki ayrılık ve ihtilâfların ilk insan topluluklarında bulunmadığını, insanların önceleri tam bir birlik ve beraberlik içinde yaşadıklarını haber vermektedir.

Müminlerin emiri Hz. İmam Ali (a.s) ünlü İslâm komutanı Malik Eşter'e (r.a) yazdığı tarihî mektubunda bu gerçeği fevkalâde çarpıcı bir dille ifade etmekte ve ona şöyle yazmaktadır:

"Ey Malik! Kalbinde insanlara karşı sevgi besle, onlara daima sevgi ve merhametle davran, sakın onların canını ve malını parçalayıp yok eden yırtıcı bir hayvan kesilme; zira hükmedeceğin bu insanlar şu iki durumun dışında değildirler: Ya senin din kardeşindirler, ya da senin gibi bir insandırlar ve neticede yine kardeşindirler!.." [1]

Bu geniş kapsamlı bakış ve derin düşünce sisteminde, İslâm toplumundaki insanlar farklı ırk, renk, dil ve kültürleriyle İslâm ümmetinin ayrılmaz birer parçasıdırlar.

Diğer taraftan bu fikrî ve ruhî birlikle inanç ve ülkü bütünlüğünün gölgesinde toplum bireyleri yekdiğeriyle kenetlenmekte ve gerçek anlamda bir vahdete kavuşmakta, böyle bir vahdet ve gönül birliği de elbette ki kalıcı olmaktadır. Esasen bu temele dayalı olmayan bir vahdetin gerçekleşmesi zaten mümkün değildir. Fikrî ve akidevî eksenden mahrum bir toplumun duygusal bağları zayıf ve gevşek olacak, maddî çıkarlarla çeliştiği zaman ihtilâf, nifak ve çekişme yaratacaktır. Bu nedenledir ki, milletlerin yapısında bulunan farklı sınıf, ırk ve halkları en mükemmel şekilde birbirine bağlayan en sağlam ve en kalıcı bağ, dinî bağdır.

Böylece İslâm, bütün bireylerin birbirine kenetlenmesini sağlamış ve nifak, ayrılık ve çatışma tohumlarının kökünü kurutmuş, Müslümanları yek diğerinin kardeşi ilân ederek İslâm ümmetini birbirine âdeta perçinlemiştir. Kardeşlik bağı, sosyal münasebetlerdeki en güçlü, en rahat ve en doğal bağdır. Baba-evlât ilişkisinde daha güçlü bir bağ varsa da bu bağ, taraflar arasında eşit değildir; kardeşlik, eşitliği de beraberinde taşıyan bir bağdır.

Binaenaleyh kardeşlik bağı, aynı satıhta ve aynı ufukta yaşayan ve hak-hukuk açısından tamamen eşit insanların bağı olup buna ilâveten sevgi ve şefkatle de yoğrulduğundan, kardeşler arasında çok güçlü bir birlik ve dayanışma duygusu yaratır. Bu nedenledir ki Kur’an-ı Kerim, Müslümanlar arasında en samimî bağı ve karşılıklı en derin ve en güzel sevgiyi yaratmakta ve onları yekdiğerinin kardeşi ilân ederek en samimî ve içten duygularla birbirlerine bağlanmalarını sağlayıp aralarında "kardeşçe bir birlik, beraberlik ve eşitlik" oluşturmaktadır.

Bu din kardeşliği lafta kalan ve teşrifat addedilebilecek bir kardeşlik değildir; bilâkis, Müslümanların yekdiğerine karşı gerçek bir kardeşlik göstermeleri ve bu kardeşliğin gereklerini en güzel ve en mükemmel veçhiyle yerine getirmeleri için ilân edilmiş bir bağdır bu.

İnsanların inanç ve fikirleri, onların en aziz ve en değerli varlığı sayılır. Bu nedenledir ki, inanç ve fikir birliğine dayalı olan din kardeşliği, kan kardeşleri arasındaki bağdan çok daha derin ve güçlü bir bağ oluşturur. Aynı hedef ve aynı ülküyü taşıyan ve inançları müşterek olan insanların birbirine bağlılığı, ailevî kardeşliğin getirdiği bağdan çok daha güçlüdür; zira gönül ve kalplerin bağlılığı, en derin bağlılıktır.

"İnananlar, birbirlerinin kardeşidirler. Kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve Allah'a karşı gelmekten sakının ki O'nun merhameti sizin üzerinize olsun."

(Hucurât, 10)

Yüce İslâm Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmaktadır:

"İnanan insanların teşkil ettiği bir toplum, tek vücuda benzer; bir uzvun acıması hâlinde bütün uzuvlar o acıyı duyar ve onun acısını paylaşırlar. Bu nedenledir ki, bir Müslümanın başına bir şey gelecek olursa, bütün Müslümanlar onun yardımına koşmakla ve onun derdini ve acısını paylaşmakla mükelleftirler." [2]

 

 

[1]- Nehcü'l-Belâğa, 153. mektup. (Bu muazzam eser, Türkçe'ye de çevrilmiştir -çev.-)



[2]- Sefinetu'l-Bihar, c.1, s. 13


Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin