İslam ve Batı Uygarlığının Çehresi



Yüklə 1,4 Mb.
səhifə21/32
tarix15.09.2018
ölçüsü1,4 Mb.
#82070
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   32

İlâç Yapımı


Dr. Gustave Lebon şöyle yazar:

"Müslümanlar ilâç ve tedavi konusunda birçok buluşun sahibidir aslında. Bunlardan biri de tifoid ateşini düşürmede soğuk su yöntemini kullanmalarıdır. Avrupa birkaç asır terk edilen bu yöntemi yeniden kullandı. Kimyasal ve terkip formüllerinde de Müslümanların dâhi olduğu bilinmektedir. Onların kullandığı kimyasal terkip formülleri bizim batıda hâlâ kullanılmaktadır."

"Müslümanlar ilâç yapım ve kullanımında çok özel yöntemler keşfetmişlerdir; bugün modern yeni buluşlar olarak bildiğimiz teknik ve yöntemlerin çoğu, bunlardır aslında."

"Asırlar önce Müslüman beldelerde, bugün Avrupa'da yeni yeni şahidi olduğumuz ücretsiz sağlık ocakları vardı; haftanın belli günleri hastalar buralara müracaat ederdi. Sağlık ocaklarının bulunmadığı mah-rum bölgelere de haftanın belli günlerinde, yeterli ilâç ve malzemeyle doktor gönderilirdi." [1]

Corci Zeydan şöyle yazar:

"Avrupalı bilim adamları son yıllarda ilâç yapımı konusundaki araştırmaları sırasında bu bilimin temelini atanların Müslümanlar olduğunu fark ettiler. Çeşitli maddeler kullanarak ilâç yapan ve ilâç keşfinde yeni bir çığır açan Müslümanlar, ilk eczane açan ve ilâç mağazaları kuran kimselerdir de... Mc. Cop'ın da yazdığı üzere sadece Bağdat'ta 60 eczane vardı ve bunların masrafları İslâm devleti tarafından karşılanıyordu." [2]

"Bugün Avrupa'da kullanılan ilâçların çoğu, Müslüman bilim adamlarının buluşu olduğu için, Avrupa'da hâlâ orijinal isimleriyle yani Arapça, Farsça ve Hintçe adlarıyla bilinmektedir." [3]

 

 



[1]- age. s. 65- 637

[2]- İspanya'da Müslümanların Görkemi, s. 183

[3]- İslâm Medeniyeti Tarihi, c. 3, s. 279

Hastane


Corci Zeydan şöyle yazıyor:

"İslâm'ın üçüncü yüzyılı tamamlanmadan Müslümanlar Mekke, Medine ve diğer şehirlerde hastaneler yaptılar. Abbasî halifeleri ve vezirler hastane yapımında âdeta birbiriyle yarışmışlardır. Sırf Bağdat'ta çok kısa bir süre zarfında dört büyük hastane açılmıştır. Hk. 368'de Bağdat şehrinin batı yakasında Deylemli İzeduddevlet, kendi adını verdiği muazzam bir hastane kurdu. Çeşitli dallarda uzman olan 24 mütehassıs hekimin çalıştığı bu büyük hastane, özel imkânları ve modern hizmetleri nedenleriyle uzun bir süre İslâm beldelerinin en ünlü hastanesi olarak tanınmıştır." [1]

Bir başka yerde de şöyle der:

"Müslümanların kurduğu bu modern hastanelerin fevkalâde düzenli ve disiplinli bir idaresi vardı. Hastaların dinine, mezhebine, mesleğine ve mevkisine bakılmadan hepsine itina ve özen gösterilir, dikkatle muayene ve tedavi edilirlerdi. Bugün olduğu gibi her hastalığın belli ve ayrı bölümü vardı, salon ve odaları ayrılmıştı. Tıp ve eczacılık fakülteleri de aynı binadaydı. Öğrenciler her şeyi pratik olarak öğrenmekteydi burada, öğrenimle uygulama iç içeydi. Bizim yeni keşfettiğimiz seyyar hastaneleri bundan asırlar önce Müslümanlar keşfetmişti; develer ve katırlara yüklenen malzeme ve beraberindeki doktorlar dere-tepe demeden dört bir yana hizmet veriyordu. Selçuklu hükümdarlarından Sultan Mahmud'un karargâhında 40 deveden müteşekkil bir seyyar hastane vardı." [2]

Dr. Gustave Lebon'un şu tespitleri fevkalâde çarpıcıdır:

"Müslümanların hastaneleri temizlik ve sağlık bakımından bugünkü Avrupa hastanelerinden daha ileri konumdaydı. Çok büyük alanlar üzerine kurulan bu binaların oda ve salonları çok geniş, aydınlık, rahat, fevkalâde ferah, hava değişimi ve havalandırması mükemmeldi, su sıkıntısı yoktu. Zekeriya Râ-zi'den, hastane tesisi için Bağdat şehrinin havası ve suyu en iyi olan mahallini seçmesi istendiğinde, bu dâhi bilim adamının kullandığı sade yöntem, bugün bile bulaşıcı hastalık uzmanlarını hayrette bırakmaktadır. Hekim Râzi, Bağdat şehri ve etrafında belli yerleri tespit ederek buralarda birer parça et astırır, açık havada asılı duran bu et parçalarından en geç bozulan etin bulunduğu bölgeyi hastane yapımı için sağlığa en elverişli mekân ilân eder ve hastane binası oraya inşa edilirdi!"

"...Müslümanların kurduğu hastaneler tıpkı bugünkü modern hastaneler gibi genişti. Her bölümün ayrı ve büyük salonları vardı. Hastanelerde tıp öğrencileri için de yurt yapılmıştı; öğrenciler böylece bütün hastalıkları yakından görüp tanıyor, tedavilere bizzat şahit ve müdahil oluyor, böylece her şeyi pratik ve deneyli öğrenme şansına kavuşuyordu."

"Yine bugün olduğu gibi, asırlar önce Müslümanlar akıl ve sinir hastalıkları için ayrı ve özel hastaneler yaptırmışlardı. Delilere burada özel odalar, hatta ücretsiz olarak ev veriliyordu." [3]

Mc. Cop şöyle yazar:

"...Kahire'de Müslümanlar çok büyük ve modern bir hastane yapmışlardı, çiçeklerle dolu bahçeleri ve fıskiyeli güzel havuzları vardı. Küçük bahçelerin yanı sıra dört büyük bahçesi olan bu modern ve güzel hastaneye müracaat eden her hasta kabul edilir, tedavisi tamamlanıp da iyileşen her hastaya, taburcu edilirken 5 adet altın akçe hediye edilirdi." [4]

İslâm Dünyası adlı eserde de şöyle geçer:

"Kurtuba'da 600 cami, 900 hamam, 50 hastane vardı." [5]

 

 

[1]- İslâm Medeniyeti Tarihi, c. 3, s. 279



[2]- age. c. 3, s. 282

[3]- İslâm ve Arap Medeniyeti, s. 635

[4]- İspanya'da Müslümanların Görkemi, s. 183

[5]- İslâm Dünyası, s. 82-83


Kimya


Yüce İslâm Peygamberi'nin (s.a.a) mutahhar Ehl-i Beyti'nin imamlarından Cafer-i Sadık (a.s) hazretlerinin yetiştirdiği Cabir b. Hayyan, İslâm dünyasının en ünlü kimyageri olarak tarihe geçmiştir. Max Meirhouf onun hakkında şöyle yazar:

"Cabir'in bilim dünyasındaki lakabı 'Kimyanın Babası'dır. Cabir'den günümüze ulaşan eserler arasında kimya bilimiyle ilgili yüze yakın eser vardır ki bunların tamamı bugün Avrupa'da el üstünde tutulmaktadır." [1]

Allâme Seyyid Hibetuddin Şehristanî şöyle yazar:

"Cabir'in yazdığı el yazması kitaplardan ellisini gördüm, her ilmi bahsin akabinde, bunu İmam Sadık (a.s) hazretlerinden öğrendiğini yazıyordu. Bugün Cabir'in basılan eserlerinin sayısı 500'ü aşkın olup bunların çoğu Berlin ve Paris kütüphanelerindedir. Batıda Cabir'e 'Bilimin Babası' derler. Avrupalı bilim adamlarının Cabir'e çok büyük bir saygı besledikleri bilinmektedir. Bugüne kadar keşfedilen kimya elementlerinin 19'unu bizzat Cabir keşfetmiştir. Cabir bu elementlerin hepsinin bir tek elemente dayandığını, onun da elektrik ve ateş olduğunu ve bu güçlü unsurun maddenin en küçük zerresinin içinde saklı bulunduğunu yazmıştır. Cabir'in bu tanımı günümüzde keşfedilen atom çekirdeğinin etrafında hızla dönen 'elektron'un tarifinden başka bir şey değildir!"[2]

Dr. Gustave Lebon şöyle yazar:

"Müslümanlar, günlük yaşamda kimya ve teknik sahalarında son derece gerekli bazı maddeleri keşfettiler. Müslüman bilim adamlarının çoğu kimya dalında da birer uzmandı aynı zamanda. Ne yazık ki onların eserlerinin çoğu bugün elimize ulaşmış değildir henüz; ama bugün eldeki kitaplarına bakıldığında, kimya sahasında Müslümanların ne kadar deneyli ve bilgilerinin ne kadar fazla ve kapsamlı olduğu anlaşılmaktadır. Kullandıkları kimyasal terkipler; boyacılık, madencilik, demir ve çelik yapımı ve dericilik alanlarında gösterdikleri maharet ve uyguladıkları tek-nikler, onların sanat ve zanaat dallarında da kimyayı çok büyük bir beceriyle kullandıklarını göstermesi açısından ilginçtir."

"Bugün bizim kitaplarımız Lawasier'in kimyanın babası olduğunu yazar, bu doğru değildir aslında. Çünkü hiçbir bilim dalı ve bu cümleden olmak üzere de kimya bilimi bir anda oluşmuş değildir. Müslümanların bin yıl önceki keşifleri ve onların kimya dalındaki muazzam laboratuar çalışmalarıyla deneyleri olmasaydı Lawasier kimya dalında bir tek adım bile atamayacaktı." [3]

Corci Zeydan şöyle yazar:

"Onca ilmî araştırma, deney ve tecrübeleriyle modern kimyanın temelini atanların Müslümanlar olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Birçok kimyasal formül ve bileşimi onlar bulmuş ve yeni kimya bilimi onların bu bulgularıyla ortaya çıkmıştır. Bilim adamları nitrik asit, sülfürik asit, nitro asit, hidroklorik, potasyum, nışadır ruhu (amonyak), nışadır tuzu, nitrat darjan, sülfürik klorid, potasyum nitrat, alkol, alkali, arsenik (zırnık) ve borik asidi Müslümanların keşfetmiş olduğunu kabul etmektedirler. Dahası, İslâm kimyagerlerinin keşfettiği bazı şeyler daha günümüze ulaşmış durumdadır ki, çağdaş bilim adamları bunları henüz tam olarak tanımlayamamışlardır." [4]

Dr. Mirhouf, kimyanın parlak siması Râzi hakkında şöyle yazar:

"Râzi'nin yazmış olduğu 'Kimya Sanatı' adlı eser, birkaç yıl önce bir Hint şehzadesinin kütüphanesinde bulundu. Râzi bu muazzam eserinde çeşitli kimyasal maddeleri sınıflandırmış ve her birinin kimyasal özelliklerini mükemmel bir şekilde izah etmiştir." [5]

Will Dorant, Kimya biliminin tamamen Müslümanlara ait bir buluş olduğunu söyleyerek şöyle yazar:

"Çünkü o güne kadar Yunanlıların çok kısıtlı bir deney ve tamamen belirsiz bazı teorilerinden başka bu dalda hiçbir edinim yokken, Müslümanlar pratik deneyler, laboratuar çalışmaları, ayrıştırma, çözümleme ve bütün bulguları düzenli şekilde kaydetme gibi ileri yöntemlerle birçok maddeyi ayrıştırmış, taşlar hakkında birçok kitap yazmış, asitlerle alkollü maddeleri zenginleştirmiş, yüzlerce ilacı dakik şekilde incelemiş ve yüzlerce yeni ilâç ve formül keşfetmişlerdir. Normal metallerin altına dönüştürülmesi gibi teorileri aşmayı becerecek gerçek kimya bilimini kuranlar da Müslümanlardır. Bazılarının yazarı bile henüz belirlenemeyen ve Müslüman bilim adamlarınca kaleme alınan ve Latince'ye çevrisi yapılan önemli eserler sayesinde kimya bilimi bugün batıdaki seviyesine ulaşabilmiştir." [6]

 

[1]- İslâm Mirası, s. 112



[2]- ed-Delâil ve'l-Mesail.

[3]- İslâm ve Arap Medeniyeti, s. 612

[4]- İslâm Medeniyeti Tarihi, c. 1, s. 279

[5]- İslâm Mirası, s. 12

[6]- Medeniyet Tarihi, Will Dorant, c. 11, s. 155


Yüklə 1,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin