İslam ve Cinsiyet Farklılıkları


[20] Kadının Kocanın Arsalarından Miras Alması



Yüklə 2,13 Mb.
səhifə69/77
tarix12.08.2018
ölçüsü2,13 Mb.
#69829
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   77

[20] Kadının Kocanın Arsalarından Miras Alması


Şiî fakihler kadının kocanın arsa ve gayrimenkul malından miras hakkı konusunda Ehlibeyt İmamlarından[1] günümüze dek ulaşan birçok rivayete istinaden kadının kocanın gayrimenkulünden bir bölümü üzerinde miras hakkı bulunmadığı noktasında hemen hemen hemfikirdirler.[2] Ama bu hükmün tüm kadınları mı, yoksa sadece kocalarından çocuk sahibi olmamış kadınları mı kapsadığı konusunda, yine kadının kocanın hangi gayrimenkul mülkü üzerinde miras hakkı olup olmadığı konusunda farklı görüşler söz konusudur.

Yine kadının arsadan miras payı olmadığı konusunda, arsanın bedeli nakit olarak kadına ödenip ödenmemesi de tartışılmıştır.

Hicrî kamerî 5. yüzyılda yaşayan fakihlerden Seyyid Murtaza’nın görüşüne göre kadın kocanın arsalarının aynısından miras alamaz; ama arsaların bedelinden miras alıyor.[3] Bu bakış açısı kadın için gerçek bir mağduriyet doğurmasa da, bu görüşün dışındaki diğer görüşler kadının arsa mirasından tam olarak mahrum olduğunu savunuyor. Bu arada bazıları bu hükmün kocanın tüm arsalarını kapsadığını söylerken, bazıları sadece konut arsalarını kapsadığını belirtiyor. Ayrıca birçok fakih, kadının bina ve ağaçlar gibi diğer gayrimenkul mülklerde mülkün kendisini değil, bedelini miras olarak alabileceğini kabul ediyor. Bunun yanın sıra bazı fakihler kadının ağaçların aynî üzerinde miras hakkı bulunduğunu da kabul ediyorlar.[4]

Buna göre bu konuda tartışma ve içtihat kapısının hâla açık olduğu anlaşılıyor.

Şimdi burada tartışmaya açacağımız konu, bu mesele üzerinde sadece bir tartışma olarak bir kez daha durmaktır. Umulur ki, meseleyi daha derinlemesine irdelemek üzere saygıdeğer fakihlerin dikkatini çeker.

Kur’ân-ı Kerim’de gündeme gelen mirasın genel kaidesine göre ölen erkeğin mirasının dörte biri veya sekizde biri eşine aittir ve herhangi bir kayıtlama söz konusu olmadığı müddetçe bu kaidenin genelliği geçerlidir. Ancak meşhur görüşe göre bu genel kaidede tahsis/kayıtlama söz konusudur. Şöyle ki, eğer ölen erkeğin malları arasında kendisinden geriye kalan arsa veya arsalar varsa, eşinin payı dörtte bir veya sekizde birden daha azdır. Oysa kadının arsadan miras almasını olumsuzkayan rivayetlerin hiçbirinde böyle bir mana görünmüyor. Sonuçta Kur’ân-ı Kerim’in genel kaidesini özelleştiren durumlar ispat olunamaz.

Gerçekte bu rivayetlerden kesin olarak çıkarılan sonuç şudur: Kadının kocasından miras kalan arsalardan aynî olarak payı yoktur; ama bu mahrumiyetin telafi edilmesi için hiçbir bedel belirlenmediği sonucu da hiçbir rivayetten elde edilmediğinden, rivayetlerin manası konusunda üç ihtimalle karşı karşıyayız:

1- Kadının arsa payından tam olarak ve hiçbir telafi bedeli söz konusu olmaksızın mahrum bırakılması ki bu, fakihlerin meşhur görüşüdür.

2- Kadının arsanın aynî olarak miras hakkından mahrum bırakılması ve bu mahrumiyetin arsanın içindeki binalar ve ağaçlar gibi malların fiyatının bedeli ile telafi edilmesi. Örneğin, Merhum Muhakık Sebzivarî bu ihtimali geçerli görmüş ve Seyyid Murtaza’nın görüşünü bu temele dayandırmıştır.[5] O, konu ile ilgili rivayetlerde[6] geçen, “arsanın dörtte biri veya sekizde biri kadına verilir”, “ondan kadına hakkı verilir” ve “binanın değeri üzerinden kadının payı verilir” gibi ifadelerin bu ihtimalle uyumlu olduğunu belirtmiştir. Zira bu tabirlerin, kadının arsa mirasından farazi payının dörtte bir veya sekizde bir olduğu ve bu miktarın da arsanın içindeki malların bedelinden telafi edilerek kadına ödenmesi anlamına gelebilir. Dolayısyla bu tabirlerden birinci ihtimaldeki varsayımda olduğu gibi, arsa üzerindeki malların fiyatının dörtte biri veya sekizde biri şeklinde anlam çıkarmak için herhangi bir delil yoktur.

3- Kadının aynî olarak arsa mirasından mahrum bırakılması, telafi meselesine ise rivayetlerin sessiz kalıp değinmemesi. Bu ihtimaldeki varsayım, birinci ihtimaldeki gibidir ve içinde ikinci şıkta sözü geçen tabirler gibi kadının bu mahrumiyetinin telafi edilmesini içermez. Ama birinci ihtimalin aksine, söz konusu rivayetlerin hiçbiri mirasın genel kaidesine nicelik açısından kayıt getirme konumunda değildir ve sırf miras konusu olan malın kısımlarına açıklık getirmeye yöneliktir. Şöyle ki kadının mirastan sabit payı bu kısımların bazısında ödenmezken, diğer bazılarında ödenir.

Açıktır ki, söz konusu rivayetlerin manası ile ilgili bu ihtimallerin varlığı, haklarında icmal/muğlaklık olduğunu ve sonuçta mirasın genel kuralına özel durumlar atfedilmeyeceğini iddia etmek için yeterlidir ve bu rivayetlerin son iki ihtimal için gündeme geldiğini ispat etmeye hacet yoktur. Ama burada göze çarpan bir mesele, ilk bakışta son iki ihtimali sarsan ve itibarsızlaştıran, sonuçta meşhur görüşü pekiştiren bazı sakıncaların varlığıdır. Bu sakıncaların en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:

1- Bu iki her ihtimalde farz edilen, arsanın kendisine fiyat belirlemek ve kadının bu fiyattan payını ödemektir. Oysa rivayetin içeriği sadece arsanın kendisi değil, üzerinde bulunanların fiyatı ile ilgilidir.

2- Eğer arsanın bedeli kadına ödenecekse, sırf arsanın içindeki hakların fiyatına göre ödenmesi anlamsızdır ve bu ödeme nakit maldan veya diğer menkul mallardan ödenebilir. Oysa ikinci ihtimale göre kadının arsadan payı, arsanın içindeki malların bedelinden ödenir. Açıktır ki, bu sakınca ikinci ihtimalle ilgilidir.

3- Bu ihtimaller durumunda, mirasın genel kaidesi kayıtlandırılmış olur. Zira son iki ihtimale göre kadın arsadan aynî olarak pay alamaz ve bu mirasla ilgili ayetlere aykırıdır. Dolayısıyla son iki ihtimalin mirasın genel kaidesinin korumasını gerektirdiği söylenemez ve böylece telafi etme iddiası da yersiz olur.[7]

4- Üçüncü ihtimal konusunda şu sakınca gündeme gelebilir: Eğer rivayetler telafi etme konusunda susmuşsa, rivayetlerin mutlak içerikli oluşuna istinat ederek bu rivayetlerden kadının arsa mirasından tam olarak mahrum olacağı sonucu ortaya çıkar.

Birinci sakıncanın cevap şudur: Bu sakıncanın ön varsayımı özel bir algılamaya dayanıyor ve arsanın içindekilerin fiyatlandırılması ve kadının payının bundan ödenmesi tabiri ile ilgilidir. Bu algılamaya göre, kadının arsa içinde bulunanların bedelinden payının ödenmesinin anlamı, bu paya göre ölen erkeğin malından kadına ödeme yapılmalısıdır. Bu durumda şöyle bir sakınca ortaya çıkar: Son iki ihtimale göre kadının arsanın bedelinden payı da aynı nitelikle ödenmesi gerekir. Yani bu paya göre ölen erkeğin diğer mallarından kadına ödeme yapılmalıdır ki, bu da arsanın ve arsa içindeki hakların hükmünün aynı olmasını gerektirir. Oysa rivayetler arsa ile arsa içindekileri birbirinden ayırmış ve fiyatlandırmayı arsa içindeki mal varlıklarıyla sınırlandırmıştır.

Ancak rivayetlere yönelik şöyle bir diğer değerlendirmede de bulunabiliriz: Söz konusu tabirden maksat, fiyat belirlemesinden sonra arsadaki malların doğrudan kadına ödenmesidir. Bu anlam, kadının hakkını arsa içindeki malların değerine tâbi tutan rivayetlerin zahirine aykırı görünse de kadının miras hakkının arsa içinde bulunan malların kendisi olarak belirten bazı rivayetlerden[8] açıkça anlaşılır.[9] Ayrıca şu ihtimali de gündeme getirebiliriz: Kadının payını arsanın içindeki mallardan ödemek, arsa içindekileri satıp onları nakde dönüştürdükten sonra kadının hakkını nakit paradan ödeme anlamındadır. Buna göre arsanın hükmü ile içinde bulunan malların hükmü farklı olacaktır. Zira arsanın kendisi ile ilgili durumda ne kadına miras payı düşer, ne de satışı gündeme gelir; sadece arsa fiyatından kadına düşen pay miktarınca diğer miras mallarından ve özellikle arsa üzerindeki mallardan kendisine ödeme yapılır.

İkinci sakıncanın cevabı şöyledir: Bu rivayetler sınırlama amacı taşımamaktadır. Yani amaç kadının payının sınırlanması ve sadece arsa içindeki malların bedelinden ödenmesi, başka maldan ödenememesi değildir. Arsa ve üzerindekiler tek bir mülk olarak sayıldığından, bu rivayetler sadece ölen erkeğin eşinin bu mülkten, miras kalan başka malların varlığı gözetilmeksizin nasıl pay alacağını belirlemeye yöneliktir.

Üçüncü sakıncaya verilecek cevapta şöyle diyebiliriz: Son iki ihtimale göre, mirasla ilgili tüm ayetler başka türlü okunuyor. Zira bu iki ihtimale göre söz konusu rivayetler, kadının kocasından geriye kalan tüm malları kapsayacak şekilde miras hakkının olduğu ve miras hakkını kocadan geriye kalan tüm mallarda tek tek talep edebileceği tasavvurunu reddetmeye yöneliktir. Bu yüzden miras ayetleri bu rivayetlerle birlikte, şu anlamı akla getiriyor: Kadının kocanın terekesinden alacağı miras hakkı toplam olarak belirlenmiştir. Yani ölen erkekten geriye kalan malın toplamının dörtte biri veya sekizde biri eşine aittir. Açıktır ki, bu mana da herhangi bir durumla kayıtlandırılmamıştır.

Dördüncü sakıncanın cevabı da gayet net ve açıktır. Zira konumal mutlaklılığın geçerliliği, Şâri’in ihtiyaç durumunda hükmü beyan etmede susmasıdır. Miras ayetinin genelliği itibarı ile konumsal mutlaklığa sarılmaya mahal kalmaz.

Kısacası: Kadının kocanın arsalarından miras hakkının olmamasına hükmetmek, Kur’ân-ı Kerim’in zahirine aykırıdır ve ancak güçlü, açık deliller bulunduğu takdirde bunu kabul etmek mümkündür. Kadının arsa mirasından mahrum olduğuna yönelik rivayetler, senet bakımından sorunlu olmakla birlikte, tam mahrumiyete delalet etmeleri de açık ve kesin değildir; kadının arsa mirasından mahrumiyetinin bedeli ödenerek telafi edilmesi ihtimali ile de uyumludur.

Bazı fakihlerin telafi etme ihtimalinin Seyyid Murtaza’dan başka fakihler arasında hiçbir taraftarı olmadığını[10] iddia etmesinin aksine, rivayetlerden bu tür bir algılama çok eskiden de söz konusu olmuştur. Özel olarak Merhum Şeyh Saduk, kadının arsadan miras hakkını, ölen kocasından çocuğu olduğu durumlarda doğrudan arsadan, çocuğu olmadığı durumlarda arsanın bedelinden olacağı şeklinde beyan etmiştir.[11] Yine Merhum Şeyh Müfid, bir Ehlisünnet yazarının Şiîlerin Kur’ân-ı Kerim’in hükmüne aykırı olarak kadını arsa mirasından mahrum ettiği ile ilgili itirazının reddinde, Şiî fıkhına göre kadının kocasından geriye kalan arsaların mülkiyet hakkından mahrum edilmesinin arsanın içindeki malların bedelinin ödenmesi ile telafi edildiğini belirtiyor.[12] Burada şu nokta çok önemlidir: Şeyh Müfid bu görüşü kişisel görüşü olarak değil, Şiî fıkhının görüşü olarak beyan etmiştir.



[1]       Vesailu’ş-Şia, c.17, Mirasu’l-Ezvac babları, 6. bab, s.517-522

[2]       Sadece İbn Cüneyd-i İskafî, kendisinden nakledildiği üzere, kadının kocasının bütün mallarından miras aldığına inanmaktadır. Bk. Burucerdî, Nuhbetu’l-Efkar Fi Hirmani’z-Zevcet-i Mine’l-Erazi ve’l-Ikar, s.2. Merhum Muhakkık Sebzivarî’nin ibaresinden de, onun İbn Cüneyd’in sözünü diğerlerinden daha uygun gördüğü anlaşılmaktadır. Bk. Sebzivarî, Kifayetu’l-Ahkâm, s.303. Fakat bu görüş, mezkur rivayetleri görmezden geldiği için savunulamaz

[3]       Murtaza, el-İntisar, Silsiletu’l-Yenabii’l-Fıkhiyye, c.22, s.7

[4]       Burucerdî, Risalet-u Nuhbetu’l-Efkâr Fi Hirmani’z-Zevcet-i Mine’l-Erazi ve’l Ikar, s.4-5

[5]       Sebzivarî, Kifayetu’l-Ahkâm, s.303

[6]       Örneğin muteber bir rivayette şöyle geçmiştir: “Kadın kocasının miras bıraktığı arazi, ev, silah ve hayvanlardan miras almaz. Kadın ancak kocasının miras bıraktığı mal, sergi, elbise, ev eşyalarından miras olarak bir pay alır ve yine ev malzemeleri, kapılar ve ağaçlara fiyat belirlenir ve onların değeri üzerinden kadının hakkı verilir.” Diğer bir muteber rivayette ise şöyle geçmiştir: “Kadın kocasının miras bıraktığı evin ve arazinin toprağından pay alamaz. Ancak ondaki kerpiç ve ağaçlara değer biçilir ve onun örte biri veya sekizde biri verilir kadına.”

Vesailu’ş-Şia, c.17, Mirasu’l-Ezvac babları, 6. bab, s.518-519.



[7]       Nerakî, Müstenedu’ş-Şia, c.19, s.370-373.

[8]       Bir rivayette şöyle geçmiştir: “Kadın tuğlalardan miras alır; ama yerden miras almaz.” Başka bir rivayette ise şöyle geçer: “Kadınlar evlerden ve arazilerden miras almazlar; ancak bir bina inşa edilirse ondan miras alırlar.” age. 518-521.

[9]       Bu iki grup rivayetin zahirleri arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmak için şu ihtimali sözkonusu edebiliriz: Kadının hakkı tâ kendisindedir; fakat şeriatin sahibi onların parasını kadına ödemeleri için bu hakkı mirasçılara vermiştir. Sonuç olarak, mirasçılar kadının payını onların kendisinden vermek isterlerse, kadın onların fiyatını isteyemez.

[10]      Şehid-i Sâni, Mesaliku’l-Efham, c.13, s.189.

[11]      Şeyh Saduk’un ifadesinin metni şöyledir: “Bu, (yani kadının, kocasından, hatta arazi ve arsalardan geriye bıraktığı bütün şeylerden miras alması) eğer kadının kocasından çocuğu varsa böyledir. Fakat eğer kadının ondan çocuğu yoksa bu durumda temel şeylerden ancak fiyatını miras alır.” Saduk, Men La Yahzuruhu’l-Fakih, c.4, s.349.

[12]      Şeyh Müfid’in ibaresinin metni şöyledir: “Ehlibeyt İmamları kanalıyla kadınların arsaya vâris olamayacağı, sadece ondaki binanın, ağaç ve aletlerin değerinden miras alabileceği bilgisi Peygamber Efendimizden (s.a.a) nakledildiğinde siz bunu Kur’ân’a aykırı kıldınız.” Mufid, el-Mesailu’s-Sağaniye, s.100.

Yüklə 2,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   65   66   67   68   69   70   71   72   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin