[17] Kadınların Bayram Namazlarına Katılması
Kadınların bayram namazlarına katılması konusunda bazı çelişkili rivayetlerin gündeme gelmesi yüzünden bununla ilgili hükümde karışıklık yaşanmaktadır. Bazı rivayetler kadınların bayram namazına katılmasını menetmekte,[1] bazı rivayetler de yaşlı kadınları bu hükümden istisna etmektedir.[2] Bazı rivayetler kadının bayram namazına katılmasını caiz görürken,[3] diğer bazı rivayetler farz sayıyor.[4]
Ayrıca Ehlisünnet kaynaklarında, tüm kadınların -hatta genç kızların- bayram namazına katılmalarının Hz. Peygamber’in (s.a.a) emri veya teşviki ile gerçekleştiğini beyan eden rivayetler yer alıyor.[5]
Kadınların bayram namazlarına katılmasını caiz veya farz gören rivayetler genellikle Hz. Peygamber (s.a.a) ve Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) uygulamasına veya sözüne dayandığından ve buna karşı, bu durumu meneden rivayetler İmam Cafer Sadık’ın (a.s) dilinden beyan edildiğinden, mevcut çelişkiyi izah etmenin yolu şudur: Tüm kadınların -hatta genç kızların- bayram namazına katılmasını caiz bilen, hatta teşvik eden rivayetler gerçek İslam hükümetinin kurulduğu dönemlerle, meneden rivayetler de toplumun ve düzenin doğru yörüngesinden, yani velayete dayalı nizamdan saptığı dönemlerle ilgilidir.
Ancak fıkıh metinlerinde bu çelişkinin bertaraf edilmesi için başka yollar da gündeme gelmektedir. Örneğin, birçok fakih kadınların bayram namazına katılmasını -genç ve çekici kadınlar hariç- müstehap saymıştır.[6]
[1] Mutaber bir rivayette şöyle geçer: “Dışarı çıkmasınlar; kadınlar dışarı çıkamazlar.” age. c.5, Salatu’l-İyd babları, 28. bab. s.134
[2] Mutaber bir rivayette şöyle geçer: “İmam Cafer Sadık’tan (a.s) kadınların Kurban ve Ramazan bayramında evlerinden çıkmaları hususunu sordum. Bunun üzerine İmam (a.s), “Hayır; ancak yaşlı kadınlar yalın ayak katılabilirler” buyurdu. age
[3] Senet bakımından sahih olan bir rivayette şöyle geçmiştir:
انما رخص رسول الله صلى الله عليه وآله للنساء العواتق في الخروج في العيدين للتعريض
age.
[4] Bir rivayette İmam Ali’den (a.s) şöyle aktarılmıştır: “Kadınların Ramazan ve Kurban bayramı namazlarına gitmelerini engellemeyin; çünkü bayram namazları kadınlara farzdır.” Ali b. Cafer’in İmam Musa Kâzım’dan (a.s) aktardığı rivayetinde şöyle geçer: İmam’dan (a.s) “Kadınlara da erkekler gibi bayram ve Cuma namazları farz mıdır?” diye sordum. İmam (a.s), “Evet” buyurdu. age
[5] Örneğin bir hadiste şöyle geçer: “Allah Resulü (s.a.a) bayram günü genç kızların dışarı çıkmasını emrediyordu.” Buharî, Sahih-i Buharî, c.2, s.7. Diğer bir rivayette ise şöyle geçmektedir: “Allah Resulü (s.a.a) Ramazan ve Kurban bayramlarında bekar, mükellef çağına eren, perde arkasında oturan ve hayız âdeti gören kadınları dışarı çıkarıyordu”
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ “ يُخْرِجُ الأَبْكَارَ ، وَالْعَوَاتِقَ ، وَالْحُيَّض يَوْمَ الْعِيدِین
Tirmizî, Sünen-i Tirmizî, c.2, s.26.
[6] Bahranî, el-Hedaiku’n-Nazire, c.10, s.224
[18] Kadının Cemaat Namazına İmamlık Etmesi
Kadının namazda erkeklerden oluşan cemaate imamlık edemeyeceği konusunda hiçbir kuşku yoktur. Ama kadının, kadınlardan oluşan cemaate imamlık etmesi konusunda iki farklı görüş söz konusudur:
Bazı fakihler kadının, kadınların farz namazlarına imamlık etmesini gayri meşru saymış veya doğruluğu konusunda sakıncalarını bildirmiş, görüşünü ispat etmek için de bazı rivayetlere dayanmışlardır.[1] Ama kadının, kadınların cemaat namazına imamlık etmesini ispat eden karşıt rivayetler daha güçlüdür.[2] Bu yüzden, içerik itibariyle bu ameli caiz görmeyen rivayetleri amelin mekruhluğuna yormak gerekir ki bazı fakihler de söz konusu rivayetlerin arasındaki çelişkiyi bertaraf etmek için bu yola başvurmuşlardır.[3]
Dolayısıyla fakihlerin meşhur fetvasına göre kadın, kadın cemaate imamlık yapabilir.
[1] Bu rivayetler şunlardır: Hişam b. Sâlim’in rivayeti; metni şöyledir: İmam Cafer Sadık’a (a.s) “Kadın -namazda- kadınlara imamlık yapabilir mi?” diye soruldu. İmam (a.s), “Kadın kadınlara sünnet namazda imamlık yapabilir, ama farz namazda yapamaz” buyurdu. Yine bu ifadelerin geçtiği Halebî ve Süleyman b. Halid’in rivayetleri ve kadının kadınlara imamlık yapmasını cenaze namazı dışında reddeden Zürare’nin rivayeti. Bk. age. c.5, Salatu’l-Cemaat babları, 20 bab, s.406-408, c.1, 3, 9, 12
[2] Elbette kadının imamlık yapabileceğini bildiren bazı rivayetler senet bakımından problemlidir. Bk. age. c.2 ve 12. Fakat diğer muteber rivayetlerin her ne kadar delaletleri mutla ise de buna rağmen örfen farz namazları onların kapsamından çıkaramayız. Bu nedenle, güçlü bir şekilde kadının, hatta farz namazlarda bile imamlığının doğruluğunu ortaya koymaktadır. Örneğin, bu rivayetlerin birinde şöyle geçmektedir: İmam Cafer Sadık’a (a.s), “Kadın kadınlara imamlık yapabilir mi?” diye sordum. İmam (a.s), “Bunun bir sakıncası yoktur.” buyurdu. Bk. age. h.11 ve yine h.7. Ayrıca, bazı rical kaynaklarına göre senet bakımından muteber olduğu kesinlik kazanan diğer bir rivayette, farz namazda kadının imamlık yapmasının doğru olduğu vurgulanmıştır. İmam Musa Kâzım>dan (a.s) nakledilen bu rivayette şöyle geçer: «İmam>dan (a.s) kadınların farz namazları sesli kılmaları farz mıdır?» diye sordum. İmam (a.s), “Hayır; ancak kadın kadınlara imamlık yaparsa o başka. Bu durumda imamlık yapan kadın sesini duyacakları miktarda sesli kılar.” buyurdu. age. c.4, el-Kıraat-u Fi’s-Salat babları, 31. bab, s.772
[3] Sebzivarî, Zahiretu’l-Mead Fi Şerhi’l-İrşad, s.392 ve Hemdanî, Misbahu’l-Fakih, c.2, s.680
[19] Kadının Dinî Merciliği
Şiî fıkhî kaynakları şöyle bir gözden geçirdiğimiz vakit, kadınların dinî merciliği (merci-i taklit) konusunun geçmiş fakihlerin arasında içtihadî ve uzmanlık düzeyinde bir tartışma konusu olmadığı ve sadece son yıllarda bazı fakihler tarafından tartışıldığı anlaşılır. Dolayısıyla bu konuda icma meselesine istinat etmek gibi bir durum söz konusu değildir ve başka delillere başvurmak gerekir.
Bu konuda bizi bu delilleri detaylı bir şekilde ele almaktan ihtiyaç kılan önemli nokta şudur: Kadınların merciliğine karşı çıkan fakihler bile bunun ilk kaidelere göre meşru olduğunu kabullenmiş ve bunun yasak olduğuna dair hiçbir muteber sözlü delilin bulunmadığını itiraf etmişlerdir. Taklit konusunun asıl deliline, yani akil kimselerin “cahilin âlime başvurması” ile ilgili geleneğine göre, kadın ve erkeğin merciliği arasında herhangi bir ayrımın olmaması gerekir.[1] Nitekim bazı ayet ve rivayetler de kadınların merciliğinin caiz olduğuna delalet eder.[2]
Evet, muhalif fakihler bu delillere karşı bazı gerekçelere istinat etmişlerdir. Fakat bu gerekçeler eksik olmakla birlikte, mercilik kavramının özel bir anlamına dayanmaktadır ki, muvafık fakihler bunu kabul etmiyorlar. Örneğin Merhum Ayetullah Hoî’nin “Takrirat” dersinde, kadının merciliğinin meşru olmadığına dair iki gerekçe gösterilmiştir:
1- Kadının bu mevkii işgal etmesi, erkeklerin onlara müracaatta bulunmalarını ve kadının erkeğin sorularına cevap vermesini gerektirir. Bizse Şâri’in (şeriatin sahibi) tutum ve yönteminden, bu durumdan hoşlanmadığını biliyoruz. Zira Şâri’in kadınlardan beklentisi; onların ev işleri ile ilgilenmeleri, erkeklerin bulunduğu ortamlarda fazla bulunmamaları ve onlarla irtibatlı, iç içe olmamalarıdır.
2- Kutsal Şâri, kadının erkeklerin cemaat namazına imamlığını meşru görmemiştir. Bu noktadan hareketle kadınların merciliğinin de meşru olmadığı sonucuna varabiliriz. Zira merciliğin gereği, Müslümanların sosyal, dinî işleri ile ilgilenmeyi ve yönetmeyi gerektirir ki bu yükümlülük, cemaate imamlık yapmaktan kat kat daha büyük ve daha önemlidir.[3]
Şimdi ilk delile cevap olarak şöyle diyebiliriz: Evvela, kadının fetva makamını işgal etmesi, erkeklerin kendisine doğrudan müracaatta bulunmalarını gerektirmez ve çok rahat bir şekilde, taklit edenlerin müracaatta bulunmasını dolaylı bir şekilde düzene sokmak mümkündür.
İkincisi, bazı doğrudan müracaat durumlarında bile dinî açıdan herhangi bir yasak söz konusu değildir ve böyle durumların, olsa olsa mekruhluğu söz konusu edilebilir.
İkinci delilin sakıncası da, Şâri açısından böyle önceliğin ispat edilememiş olmasıdır. Çünkü cemaat namazının ibadî mahiyeti itibarı ile kadının erkeklerin cemaat namazına imamlık edemeyeceğini gayrimeşru kılan bazı özellikleri olabilir; ama mercilik mevkii için böyle bir özellik söz konusu olmayabilir.
Dolayısıyla mercilik kavramı ile ilgili bu istidlalde, fetva verme makamının yanı sıra, Müslümanların önderliğini ve yönetimini de içeren bir anlam söz konusudur. Ama bu durumda da tartışmanın dışına çıkmış olma sakıncası doğuyor. Zira burada fetva makamı anlamında mercilikten söz ediliyor ve kadının merciliğini savunan fakihler de bu manayı kastediyor.
Dolayısıyla dinî kurallar açısından kadınların fetva makamına erişme bağlamındaki merciliklerinin herhangi bir sakıncası yoktur.
Ama eğer merciliğin, somut olarak dışta gerçekleşmesi velaî (velayet yetkisine dayalı) tasarrufları gerektirecek olursa, bu durumda kadınların merciliğinin meşruiyeti sorgulanabilir. Zira 7. bölümde de belirtildiği üzere, kadınların genel velayetinin meşruiyeti ispat edilememiştir. Oysa bilindiği gibi böyle bir gerklilik söz konusu değildir. Çünkü taklit mercii kendisini her türlü velaî tasarruflardan (Humusla zekâtı toplama ve belirlenen alanlara harcama, cihat ilan etme, bayram gününü ilan etme gibi) soyutlayıp fetva görevi ile sınırlandırabilir.
[1] Hoî, el-Tenkih-u Fi Şerhi’l-Urvetu’l-Vuska, el-İctihad-u ve’t Taklid, s.225-226 ve Fazil Lenkeranî, Tefsilu’ş-Şeria Fi Şerh-i Tahriri’l-Vesile, el-İctihad ve’t Taklid, s.68; Hekim, Müstemseku’l-Urveti’l-Vuska, c.1, s.43
[2] Örneğin Tevbe,122; Enbiya, 7 ve yine şu hadis: “Avam halkın fakihlerden nefsini koruyan, dinini muhafaza eden... kişileri taklit etmeleri gerekir.” Vesailu’ş-Şia, Sıfatu’l-Kazi babları, 10. bab, c.18, s.95
[3] Hoî, et-Tenkih-u Fi Urveti’l-Vuska, el-İctihad ve’t Taklid, s.226; Fazil Lenkaranî, Tefsilu’ş-Şeria Fi Şerh-i Tahriri’l-Vesile, el-İctihad ve’t Taklid, s.81
Dostları ilə paylaş: |