İslam ve Cinsiyet Farklılıkları


[8] Erkeğin Eşini Dövmesi



Yüklə 2,13 Mb.
səhifə64/77
tarix12.08.2018
ölçüsü2,13 Mb.
#69829
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   77

[8] Erkeğin Eşini Dövmesi


Şia ve Ehlisünnet’in rivayet kaynaklarında erkeğin eşini dövmesini şiddetle kınayan birçok rivayete rastlamaktayız.[1] Dinî hüküm bakımından bu amelin haram olduğu (istisna edilen durumlar dışında) tartışma götürmez ve rivayetlerin senedinin veya delaletinin zayıf olması bu iddiayı zedeleyemez. Zira haram oluşunun ispatı rivayetlerin doğruluğuna bağlı değildir ve mümine eziyet etmenin haram olduğuna dair genel deliller bu iddiayı ispat etmek için yeterlidir.

Teklifî (yapılması haram veya helal olan durumlar) hükmün dışında, bu iş için diğer hükümler de belirlenmiştir. Bunlar da ceza, kısas ve diyetin gerekli olmasından ibarettir. Şunu da hatırlatmakta yarar vardır: Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s), eşine caiz olmayan şekilde şiddet uygulayan erkeğe karşı şer’i yasalara göre davrandığını anlatan bazı rivayetler söz konusudur.[2]

Kısasın farz olduğunu ispat etmek için de kısasın genel delillerine[3] dayanabiliriz. Buna göre, kadın eşinden haksız yere dayak yerse kısas talebinde bulunabilir.[4] Yine erkeğin eşini dövmesi, kadının derisinin morarması, yara alması, kemiklerinin kırılması veya benzer durumlarla sonuçlandığı takdirde erkek diyet ödeme zorunda kalır. Nitekim bazı genel ve kadınlarla ilgili özel rivayetler bu konuya delalet etmektedir.[5] Ki bazı fakihlerin vurguladığı üzere bu hüküm, kadının itaatsizliği ve uyuşmazlığı durumunda da sabittir.[6]

Evet, erkeğin eşini dövmesinin haram olması, en fazla üç durumda istisna edilmiştir:

Birincisi, kadının itaatsizliği ve uyuşmazlığı veya kadınlık görevini terk etmesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Erkeğin nasihatleri ve yatakta sırtını eşine dönerek yatması kâr etmediği takdirde, kadını dövmek caiz sayılmıştır.

İkincisi, kadının her türlü haram amelde bulunmasıdır. Bu durumda nehy-i münker (kötülükten sakındırma) başta eşler olmak üzere herkese farzdır. Eğer sözlü veya amelî nehy-i münker fayda etmez ve etki ihtimali ortadan kalkarak gereken şartlar oluşursa, erkek eşini dövebilir. Zora başvurmak genellikle beraberinde bazı fesatları getirdiğinden, hükümet tarafından izni olmayan insanlar için şiddete dayalı nehy-i münker etme şartları seyrek oluşur. Belki de bu yüzden bazı çağdaş fakihler, günah işleyen kimseye can veya mal bakımından zarar vermeyi gerektiren durumlarda nehy-i münker yetkisinin şer’i hâkime has olduğunu belirtmişlerdir.[7] (Eğer itaatsizlik eden kadını dövmek nehy-i münker içinse, birinci istisna ikinci istisnaya döner.)[8]

Bazı rivayetlerden ortaya çıkan üçüncü istisna ise şöyledir: Kadının eşi tarafından dövülmesi, cezalandırmak amacı ile gerçekleşir. Yani erkek, eş olarak değil de yasayı uygulayan bir görevli olarak hâkimin izni ile karısını dövmekle görevlendirilir.[9]

İstisna edilen bu üç durum üzerinde biraz düşündüğümüzde, bunların genellikle yasalar düzeyinde kalan ve çok seyrek hayata geçen istisnaî durumlar olduğunu görebiliriz. Özellikle çağımızın kültürel durumunda yasal şekli ile de olsa, eşe yönelik şiddeti caiz saymak için asla uygun bir zemin söz konusu olmaz.

Bunun dışında, bu istisnalara ve özellikle son iki duruma dikkatlice baktığımızda, cinsiyet eksenli olmadığı anlaşılır. Zira kötülükten sakındırma ve cezalandırma kanunları kadın ve erkeği aynı düzeyde kapsar. Eğer herhangi bir farklılık varsa, sırf bu iki kanunu uygulama alanındadır.

[1]       Vesailu’ş-Şia, c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh babları, 7. ve 86. bablar, s.18 ve 119; Nurî, Müstedreku’l-Vesail, c.14, s.250 ve İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce, c.1, s.638

[2]       Müstedreku’l-Vesail, c.12, s.337

[3]       Bakara, 194 ve Şûrâ, 40-41

[4]       Hüseynî Tahranî, Risale-i Bedia, s.82

[5]       Vesailu’ş-Şia, c.19, Diyatu’ş-Şecac ve’l Curuh babları, 2, 3, 4. bablar, s.290-296

[6]       Necefî, Cevahiru’l-Kelam, c.31, s.207

[7]       Sistanî, “Lâ zarar ve lâ zirar” kaidesi, s.51

[8]       Burada şöyle bir eleştiri ile karşılaşabiliriz: “Bazı büyük fakihlerin hatırlattığı üzere, itaatsizlik ayetinden sadece üç çözüm yolu anlaşılmaktadır, onun farz veya müstehap oluşu değil. Bk. Mukaddes Erdebilî, Zubdetu’l-Beyan Fi Ahkâmi’l-Kur’ân, s.537. Hâlbuki münkerden (kötülükten) sakındırmak sürekli farz ve gereklidir; dolayısıyla, itaatsiz kadını dövmeyi münkderden sakındırma başlığı altına almamalıyız.”

Bu eleştiriye şu cevabı verebiliriz: “İtaatsizlik, olumsuz etkileri genellikle kadının kocasına yönelik olan özel bir münker ve günahtır. Haram olmasının sebebi kocasının hakkını gözetmek içindir. O halde şer’an da güzel bir davranış olan kocanın, eşinin vazifesini yerine getirmemesini affetme ihtimalini göz önünde bulundurarak, kocanın hakkını gözetmek üç çözüm yolunu farz kılmaz; aksine, onların caiz olmasıyla veya en azından affetmeyle bu üç çözüm yoluna başvurma arasındaki farz-ı tahyiri ile de kocanı hakkı garantiye alınır. Elbette bu açıklamaya göre, caizliği veya farz-ı tahriyi hükmü kocaya hastır; fakat kadının itaatsizliğinden başkaları da haberdar olurlarsa münkerden sakındırmak onlara farz-ı ayni olur.



[9]       Vesailu’ş-Şia, c.14, “Mâ Yuhramu bi’r-Rıza” babları, 17. bab, s.298

[9] Doğum Kontrol Hakkı


Geçmiş fakihler eşlerin doğum sürecindeki hak sınırları meselesi üzerinde gerektiği kadar durmamış ve çağımızda bu meseleye ilgi gösteren fakihler de kadının konu ile ilgili hakları konusunda ortak bir görüş beyan etmemişlerdir.

Erkeğin hakları konusunda mesele bir ölçüde açıktır. Rivayetlerden erkeğin, eşinin rızası olmaksızın, mekruh ve çirkin bir amel sayılmasına karşın, çocuğun oluşmasını engelleme hakkı bulunduğu sonucu çıkarılıyor.[1] Ayrıca erkeğin, eşini gebeliği önleme yöntemlerini kullanmaya zorlama hakkı olmadığı belirtilmektedir. Evlilik haklarının şer’i delillerinde böyle bir hak erkek için ispat edilmemiştir. Fıkhî fetvalar bakımından da ilk hüküm fakihlerin çoğunluğu tarafından onaylanmış[2] ve ikinci hüküm hakkında da, herhangi bir muhalefet söz konusu olmamıştır.[3]

Kadının hakları konusunda bazı fakihler, gebeliği önleme meselesinde, erkeğin cinsel talebini karşılamakla çelişmediği takdirde, kadının eşinden izin almaksızın gebeliği önleyebileceğine inanmaktadırlar.[4] Buna karşı olan bazı fakihlerin görüşü ise şöyledir: Kadın, ancak geçici bir süreliğine veya gebe kalmanın kendisine zarar vermesinden korkması durumunda böyle bir hakka sahiptir. Bu iki durumun dışında, eşinin rızası olmaksızın gebeliği önleme yöntemlerine başvuramaz.[5]

Bu meselede, üçüncü bir görüşü de savunmak mümkündür: İlk görüş gibi, kadın ve erkek için benzer haklar tanınabilir; fakat burada kadın veya erkeğe mutlak hak tanımaksızın ve bazı fıkhî kaidelere dayanarak, ne erkeğin ne de kadının karşı tarafın rızası olmaksızın gebeliği tam olarak önleyemeyeceği söylenebilir. Bu iddianın dayanağı, zararı reddetme ve hareci nefyetme kaideleri dışında, zımnî şart kaidesi de olabilir. Zira eşlerin kendi iradeleri ile daimi olarak evlatsız yaşaması çok seyrek ve ender rastlanan sosyal bir olaydır. Bu şartlarda, evliliğe kalkışmak örf açısından üremeyi daimi olarak önlememeye yönelik zımnî bir yükümlülük içerir. Bu yüzden, eğer kadın veya erkek evlilikten sonra üremeyi daimi olarak önleme kararını açıklarsa, neden bu kararını nikâhtan önce beyan etmediği için eleştirilir. Gerçi bu delili, kadının gebeliği önleme kararı varsayımında kabul etmek daha kolay görünüyor. Çünkü kadının bu konuda hakları konusunda herhangi bir özel rivayet bulunmamaktadr. Ama erkeğin gebeliği önleme kararı varsayımında, şöyle bir sakınca gündeme gelebilir: Erkeğe gebeliği önleme hakkı tanıyan rivayetler genel bir kaidedir. Yani erkeğin geçici veya daimi olarak gebeliği önleme kararı arasında herhangi bir ayrım yapmamıştır ve sonuçta her iki durumda önleme hakkı erkek için sabittir. Buna karşın sözü edilen kaidelere dayanarak, rivayetlerin kapsamını sınırlandırmak ve sadece ilk durum, yani erkeğin gebeliği geçici önleme kararı ile ilgili olduğunu söylemek mümkündür. 



[1]       age. c.14, Mukaddimatu’n-Nikâh babları, 75 ve 76. bablar, s.105-106

[2]       Cevahiru’l-Kelam, c.29, s.112; el-Urvetu’l-Vuska, c.5, s.498

[3]       Hoî, Sıratu’n-Necat, c.1, s.360; el-Gulpayganî, İrşadu’s-Sâil, s.125 ve Sistanî, el-Mefava el-Muyessere, s.429

[4]       Cevahiru’l-Kelam, c.29, s.114-115; Sıratu’n-Necat, c.1, s.361; el-Mefava el-Muyessere, s.428-429

[5]       İrşad’s-Sâil, s.125-126 ve Hekim, Havariyatun Fıkhiyye, s.329

Yüklə 2,13 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   60   61   62   63   64   65   66   67   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin