[5] Çok Eşliliğin Uygunluğu veya Uygunsuzluğu
İslam dininde tüm fahiklerin ve müfessirlerin üzerinde mutabık olduğu çok eşliliğin caizliği ve meşruiyeti bir yana, burada bu durumun uygunluğu veya uygunsuzluğu alanında iki bakış açısı vardır:
1- Tek eşliliğin tercih edilmesi,
2- Çok eşliliğin tercih edilmesi.
İlk bakış açısına göre, çok eşlilik başlı başına uygun bir durum değildir ve sırf sosyal zaruretler gereği muşruiyet kazanmıştır. Bu görüşü benimseyen fakihler arasında Şeyh Tusî’ye değinebiliriz. Tusî, erkeğin bir eşle yetinmesini müstehap saymıştır.[1] Ayrıca Muhakkık Erdebilî’nin sözlerinden, çok eşliliğin müstehap olması için herhangi bir delil bulamadığı anlaşılmaktadır.[2] Çağdaş düşünürlerin arasında da Şehit Üstad Mutahharî tek eşliliğin daha uygun olduğuna vurgu yapmıştır.[3]
Ama ikinci bakış açısı bazı fakihlerce, evliliğin müstehap olduğunu beyan eden rivayetlere, Ehlibeyt İmamlarının (a.s) uygulamasına ve nüfus çoğalmasının uygunluğu gibi gerekçelere dayanarak gündeme gelmiştir.[4] Ama burada son iki delil pek de ikna edici görünmemektedir. Zira Ehlibeyt İmamlarının (a.s) uygulaması kendi başına bu işin caiz olduğunu ispat edemez. Nüfusun çoğalmasının uygunluğu da mutlak surette ispat edildiği varsayıldığı takdirde bile çok eşliliği gerektirmez. Çünkü bazı rivayetlerde soyun çoğalmasına yönelik tavsiyenin tüm erkeklere hitaben bireysel bir tavsiye olduğu belli değildir ki, bundan caiz olan azami sayıda kadınla evlenerek azami sayıda evlat üretme sonucuna varalım... Nitekim bu tavsiyenin muhatabı ister kadın, ister erkek, tüm Müslümanlar olabilir ve gayet açıktır ki bir kadının gebelik yeteneği sabittir ve çok eşlilikle değişmez. Bir başka ifade ile bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi, o erkeğin bir kişi olarak evlat sayısının çoğalma ihtimalini arttırabilir, ama bir kadının muhtemel çocuk sayısı sürekli sabittir ve tek eşlilik veya çok eşlilik durumu bu özelliği pek etkileyemez.
Dolayısıyla bu rivayetlerden en çok anlaşılan durum şudur: Çocuk sahibi olabilecek kadınların eşsiz yahut bekâr kalması uygun değildir. Gayet açıktır ki bu algılama, çok eşlilik durumunun müstehap olmasından oldukça uzaktır.
Bu yüzden rivayetlerin çok eşlilikle ilgisi yoktur. Bekârları evlenmeye ve üremeye teşvik etmeye yöneliktir. Eğer bazıları bu cevabı yetersiz bulur ve nüfus çoğalmasının uygunluğunu çok eşliliğin uygunluğu şeklinde telakki edecek olursa, bu açıklamalar ve deliller bazı sakıncaları beraberinde getirebilir. Bu konuya ilerleyen açıklamalarda değineceğiz.
İlk delile bakarsak, evliliği müstehap sayan rivayetler kendi başına bir delil sayılabilir. Buna göre, çok evliliğin müstehap olduğunu iddia etmek dayanaksız sayılmaz. Ama bu iddiayı biraz düzeltmek gerekir. Zira birden çok evlenmenin bazı tasvip edilmeyen dinî başlıkların altında ve özel bireysel, mekân ve zamana dayalı şartlarla birlikte gerçekleşmesinin muhtemelen kerahet içerdiğini, ikinci dereceden bir sonuç olarak algılayabiliriz.[5] Örneğin, birden fazla kadınla evliliğin sosyal açıdan kabahati (çirkinliği) kadınların mutlak çoğunluğunun karşı çıktığı ve boşanmayı tüm zorluklarına karşın tercih ettiği şartlar ve durumlarda söz konusu ise, üstelik en tasvip edilmeyen dinî helal, yani boşanmaya veya en azından aile kurumunda büyük aksaklıklara yol açıyorsa, bu durumda birden fazla kadınla evlenmenin İslam’a aykırı olacağı ortadadır.
Birden çok evlilik meselesini “delillerin taaruzu (çelişmesi)” yerine, “ahkâmın tezahümü (çakışması)”[6] ile bağlantılı hâle getiren son ifadeye göre, birden çok evliliğin mekruhluğu, bu amelin bizzat müstehaplığına tercih edilir. Zira rivayetler açıkça boşanmanın ve ayrılmanın doğurduğu fesadın, İslam açısından birden çok evlenmenin maslahatından daha çok önemli olduğunu göstermektedir. Bu ifade ile ayrıca Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) birden çok evlenmesini de izah etmek mümkündür. Tarihî belgelere istinaden, çok eşlilik olgusunun geçmiş çağlarda ve özellikle Asr-ı Saadet dönemindeki sosyal ve kültürel şatlarla tam veya nisbî olarak uyum sağladığını ve şimdiki sorunları yaratmadığını söyleyebiliriz.
Son ifadenin üçüncü sonucu da şöyledir: Mekruhluk söz konusu değilse (örneğin ilk eşin rızası varsayımında) ya da müstehap olma kriteri kerahet kriterine göre daha ağır basıyorsa (örneğin ilk eşin fiziksel zayıflığı yüzünden eşinin cinsel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa) o zaman çok eşli evliliğin müstehaplığı fiiliyet kazanır.[7]
Buna karşın eğer bazı şartlar ve durumlarda çok eşliliğin kabahati (çirkinliği) şer’i açıdan istenmeyen bir durum olarak algılanacak düzeyde ilerleyecek olursa, bu ifadeden bu şartları ve durumları izah etme ve onaylama doğrultusunda yararlanmamak gerekir. Zira uygun olan şudur: Bu konuda ifrat ve tefritten kaçınılmalı ve çok kadınla evlilik meselesi, bazı bireysel ve sosyal sorunların çözümü bağlamında kendine uygun bir konumda yer almalıdır.
Dolayısıyla bazı kültürel araç ve gereçlerden yararlanarak, hem çok eşlilik sorununun abartılmasını engellemek hem de gerçek sorunların çözümlenmesi yolunda hareket etmek gerekir.
[1] Tusî, el-Mebsut Fi Fıkh el-İmamiyye, c.6, s.4
[2] Mukaddes Erdebilî, Zubdetu’l-Beyan Fi Ahkâm el-Kur’ân, s.509
[3] Mutahharrî, Nizam-i Hukuk-i Zen Der İslam, s.423 ve Yaddaştha-i Şehid Mutahharî, c.5, s.130
[4] Necefî, Cavahiru’l-Kelam, c.29, s.35; Tabatabaî Yezdî, el-Urvetu’l-Vuska, c.5, s.475; Şubeyrî Zencanî, Takrirat-i Ders-i Nikâh, c.1, ders: 3, s.6
[5] Bazı kişiler, çok eşli evliliğin mekruh olduğunu ispatlamak için erkeğin nezrinin eşini boşamaktan sakınmaya ve yine ikinci kadınla evlenmekten sakınmaya taalluku sahih olduğu farz edilen bir rivayete istinat edebilirler. Rivayetin metni şöyledir: Allah’ın salih kulu İmam Musa Kazım’dan (a.s). Ravi diyor ki: Ona şöyle dedim: “Dostlarınızdan biri bir kadınla evlendi. Sonra onu boşadı. Kadın bain talakıyla boşandıktan sonra erkek ona geri dönmek istedi. Fakat kadın ondan sakındı ve ancak bir daha kendisine talak vermemeyi ve kendi üzerine ikinci bir kadınla evlenmemeyi nezretmesi şartıyla kabul etti. Erkek de onun istediğini yaptı. Sonra onun öyle yaptığı (evlendiği) anlaşıldı. Bu durumda yapması gereken nedir?” İmam (a.s), “Kötü bir şey yapmıştır.” buyurdu, “Kadının koştuğu şarta uymalıdır. Çünkü Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müminler şartlarına uyarlar.” Vesailu’ş-Şia, c.15, Muhur babları, 20. bab, s.30Fıkıh kuralları bakımından nezredilen şey şer’an matlup (uygun ve beğenilir) olması gerekir. Bu da çok evliliğin şer’an matlup olmadığı, aksine terkinin matlup olduğunu ortaya koymaktadır. Bu rivayetin delaletini kabul edecek olursak, evlenmenin müstehap olduğunu bildiren rivayetlerin mutlaklığı sınırlanacak ve ilk evliliğe has kılınacaktır. Fakat bu rivayetin ifadesindeki bazı müphem durumlar ve problemler sebebiyle bu rivayete istinat etmenin doğruluğu şüphelidir. Bu cümleden: Bu rivayette çok evlilikten sakınmaya dair iki müstakil konuya (nezir ve şart) değinilmiştir. İmam’ın (a.s) buyruğunda sahih olarak kabul edilen şey, akit zımnında koşulan şarttır; fakat kocanın nezrinin de sahih kabul edilmiş olduğu rivayetten anlaşılmamaktadır. Ayrıca, Resul-i Ekrem (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının uygulamasında, onların çok evlilik yaptıklarını kesin ve apaçık bir şekilde görürken bunun zatî olarak mekruh olduğunu nasıl söyleyebiliriz?!
[6] Taaruz babında, birbiriyle çelişen iki delilden sadece biri gerçek şerî hükmü açıklamaktadır. Oysa tezahüm babında iki gerçek şerî hükümle karşı karşıyayız; her ikisine itaat etmeye gücümüz yetmediği ve imkân dışı olduğu için onlardan sadece birisi fiiliyete geçiyor.
[7] Burada şunu da hatırlatmakta fayda var: İslam’da geçici evlilik örneği de çok evliliğin meşruluğu ve çok erkekle evliliğin meşru olmayışı farzedildiği için cinsiyet bakımından tartışılabilir; fakat çok eşlilik konusunun ana mevzuları, yani toplumsal zaruretler, akit zımnında şart koşma ve bu hususla ilgili istihbap ve kerahetin tezahümü de sürdüğü için, bu konudaki rivayetlere göre, birincil hüküm olarak geçici evliliğin müstehaplığı sadece eşi olmayan veya eşinden uzak olan erkekler hakkında yeterli belgeye sahiptir. Elbette bu evlilik Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetini ihya etme ve ikinci halife tarafından bunun yasaklanması bidatiyle mücadele etme bakımından da teşvik edilmiştir; bu nedenle zaman ve mekân şartlarına bağlı olan ikincil bir hüküm sayılmaktadır. Mutahharî, Nizam-ı Hukuk-i Zen Der İslam, ikinci bölüm, özellikle s.82.
Dostları ilə paylaş: |