EGZİSTANSYALİZMDE “VÜCUDUN KÖKENİ”
Bu okulun başka bir iddiasına göre, bu dünyaya hür ve bağımsız gelen insandır, alemin diğer varlıklarının aksine onun kendine has bir tabiatı yoktur. Dünyada yaratılan her varlığın kendine göre bir tabiatı vardır, taş-taş olarak yaratılmıştır ve taştan başka birşey olamaz, kerpiç olamaz; kedi, kedi tabiatında yaratılmıştır; at, at tabiatında yaratılmıştır. Ama insanın hiçbir şekilde kendine has bir tabiatı yoktur, sadece insan tabiatını kendi kendine edinir. Hür ve bağımsız bir varlık olan insan, kendi ihtiyarının ve hürlüğünün sınırlarını kendinde edindiği tabiatının mahiyetiyle çizer. Buna “vücudun kökeni” veya “vücudun aslına önceliği” adını vermişlerdir.
Vücudun kökeni aslın önceliği bizde nisbeten eski bir deyimdir. Yaklaşık üç yüz elli yıl (yani Sadrü’l- Müteellihîn devrinden) geçmiştir. Ama filozoflar vücudun kökeni ve aslın önceliği konusunu dikkate almamışlardı, belki bunu bütün eşyalar hakkında kullanıyorlardı. Ondan başka bir mana, vücudun kökeni adında yeni bir terim meydana getirilmişti.
Fakat insanın başka varlıklara göre daha üstün bir imtiyazı olduğu için belirli bir tabiatının olmadığı ve kendi kendisine bir tabiat edindiği -ki onlar bunun adını vücudun kökeni ve vücudun asla önceliği koymuşlardır- konusu bu sebeple bizim felsefemizde ve bilhassa Saadrü’l müteellihin felsefesinde-pek tabii ki başka bir tabirle- çok daha sağlam açıklanmıştır.
Onlar (yani eksiztansiyalistler) başka bir tabirle ve başka bir yoldan bu konuyu tesbit etmişlerdir ve söyledikleri doğrudur; insanın kendine has, sabit bir tabiatı olmadığı ve kendi kendine tabiat edindiği bir gerçektir.
Bu konu, bizim dini tabirimizle geçmiş ümmetlerin meshiyle* ilgili veya bugünün insanlarının ahlakları hakkında ya da kıyamet günü insanların tekrar diriltilmesiyle ilgili (bahislerde zikredilmiştir) -insanlar kıyamet gününde yalnız bir şekilde haşredilmeyeceklerdir; insanların bazıları insan olarak haşredileceklerdir, pek çoğu ise insanda başka suretlerde; hayvan olarak haşredileceklerdir- bu konu aynı esas üzerindedir, insanlardan herhangi bir insan fıtratına sahip olarak doğar, insan zekasına sahip olarak doğar ama hayatın akışı içinde onun aslının insandan başka bir hayvana dönüşmesi mümkündür ve bir hakikattir.
Her halde bu okulun tek aslı olan, “insanın hür ve bağımsız ve kendi kendinden sorumlu olarak yaratılmış olması” doğru bir sözdür.
Müslümanlar arasında iki ayrı grubun olduğunu biliyoruz: Eşair-i ** cebri ve Mutezile-i*** tefvizi Şiaya göre “Emrün beynel amirin”dir; ne Cebr-i Eş’ari ne de Tefviz kabul edilir.
Existansyalizmin söylediği, “sonradan tabiat edinme”; Mutezile’nin söylediği “Kendine sonradan huy edinme”nin aynısıdır.
İslam’a göre edinme yoktur,ama ihtiyar vardır. İmamlar şöyle söylemişlerdir:
(Bugünkü materyalistlerin dediği gibi:) beşeri iradeyi inkar etme yoktur ve (yine bugünkü existansiyalistlerin söylediği gibi) sonradan tabiat edinme de yoktur. İhtiyar, “emir iki emrin arasında”dır.
Demek ki insanın ihtiyarı meselesi hakkında söylenen; insana bir gücün hükmetmediği ve ondan ihtiyarını almadığı, sözleri hariç diğerleri doğrudur, yani insanın, bütün yaratıkların aksine -canlı ve cansızların hepsi- sabit ve değişmez bir tabiatı olduğu doğrudur ve kabul edilmez bir deyim değildir. İnsanın kendi kendine tabiat edinen ve şekil verebilen bir varlık olduğuna şüphe yoktur.
Dostları ilə paylaş: |