Gerçek Bİr Feragât Örneğİ
Sadr-ı İslam Müslümanlarının Mute savaşında gösterdikleri bir davranış vardır ki cidden şaşırtıcı ve takdire cayandır. Mute savaşında birkaç kişi ağır yaralanıyor, sürekli kan kaybediyorlar, kan kaybettikleri için de susuyorlar tabi. Bir müslüman, yaralılara su vermek için kırbayla oraya gidiyor. Yaralılardan birine vermek için eğildiğinde o, biraz ötedeki bir yaralıyı göstererek önce ona su yetiştirmesini istiyor. Ona gidince o da diğer bir yaralıyı gösteriyor. O yaralıya su verip geri dönünce diğer üçünün can verdiğini görüyor! Fedakarlık ve feragat budur işte; kendisi şiddetle ihtiyaç duyduğu halde, başkasını kendisine yeğlemektedir gerçek fedakarlık!
Sevgİ Okulunun Eleştİrsİ
Sevgi ve bu sevgiden doğan “salat hizmet” okulunun eleştirilmesi gereken iki boyutu var. Sevgi ve hizmet elbette ki insani bir değerdir; ama insani değerlerin tamamı değil, bu değerlerin bir parçasıdır sadece! Daha önce güç ve kuvvet okuluna yönelttiğimiz iki nokta burada da geçerlidir:
Bu eleştirilerden ilki, bu okulun da tek boyutlu olması ve bütün diğer değerleri unutup her şeyi sevgi ve hizmete hasretme hatasına düşmesidir. Sevgi, dostluk ve ihsan elbette ki bir kemal ve erdemdir, felsefecilerin de vurguladığı bir erdemdir hatta, üstelik Allah Tealâ’nın zat-ı vacibinin sıfatlarındandır ve Allah Teala (c.c) “mutlak erdem ve feyiz kaynağı”dır. Binaenaleyh erdem ve feyzi bir kemal olduğundan hiç şüphe bulunmamaktadır. Bunların hatası, diğer değerleri büsbütün unutup “varsa yoksa insanlara hizmet ve onları sevmek!” demeleri ve insanlığı bu boyutla kısıtlamalıdır.
Diğer taraftan güç okulu nasıl “güç”ü tanımlamadan hataya kapılmış ve “gizli ve maddî güç” ten başka bir güç tanımayarak ruhi, ahlaki, manevî fikrî güçleri hiç hesaba katmamıştıysa, bu okulda da aynı hata göze çarpmaktadır.
İnsanlara hizmet ve onlara iyilik ne demektir sahi? İnsanların neyine ve niçin hizmet? Evet insanlara hizmet etmek iyidir, ama hangi insana, neden ve nasıl? Mesela insanların midesine mi Yani aç insanları doyurmak mıdır? Evet, aç insanlara elbette ki duyurulmalıdır, hiç şüphe yoktur bunda. Aç doyurulmalı, çıplak giydirilmelidir; insanoğlu açlıktan, soğuktan ve sıcaktan korunmalı, başını sokacak bir evi, barkı da bulunmalıdır, hür değilse hür de olmalıdır; bütün bunlar doğrudur ve hepsi de Allah’ın kullarına hizmettir. Ama burada şu soru söz konusudur: Netice ne olacaktır? Nihai gaye nedir? İnsanların sırf bir ihtiyacını karşılamış olmakla onlara iyilik ve hayırda mı bulunmuş oluruz gerçekten? İnsanlar kendi kendilerine hizmette bulunmuyor, kendi kendilerine düşmanlık ediyorlarsa ne olacak? Yani kendi can düşmanları kendileri olacak şekilde cehaletle davranıyorlarsa, saadet yolunu bilmedikleri gibi kötü yolda ve kötülük yolunda yürüyorlarsa, bunu görmezden gelip “bu durum bizi ırgalamaz, biz mideleri doyuralım, yeter” diyebilir miyiz? “Midesi doysun da, ondan sonra ne yapacaksa yapsın, hangi yolu tutturacaksa tutsun, nasıl olacaksa olsun” mu demek gerekir?! Yoksa insanlara yapılan bir hizmet “insanlığa bir hizmet olduğu sürece”mi değerlidir? Yani insanî değerlere bir hizmet olursa mı değerlidir yoksa? Allah’ın kullarına yapılacak bir hizmet, elbette ki insanî değerler doğrultusunda ve bu değerlere paralel olursa gerekli ve değerli olabilir. İnsanî değerler doğrultusunda gerçekleşmeyen bir hizmetin hiçbir olumlu anlam ifade etmeyeceği apaçık ortadadır.
İnsanlara hİzmet, İmaNIn BaşlangIcIdIr
Burada şu noktayı iyi kavramak gerekir: Bazıları “Allah’ın emirlerinin tamamı, bütün ibadetler ve esasen imanın esası, insanlara hizmettir; iman da, esasen inananlara hizmet edebilmek için gereklidir netice itibariyle! Allah’a ibadet etmeliyiz, çünkü bu ibadetin ışığında inanlara daha iyi hizmet imkanı doğmaktadır.” demektedirler. Onlara göre bütün dinler, bütün ilahî emirler ve insanlık tarihinin büyüklerinin emir ve düsturları hep insanlara hizmetin gerçekleşmesi içindir.
İnsanların “ne için var olduğu”nu ise düşünmezler. Evet, insanlara hizmet gereklidir, ama kendilerine hizmet edilen bu insanlar ne yapacaktır sonra? Planı, programı nedir o insanların? Hiçbir plan ve program yoktur bu düşüncede!
Durum bu olmamalıdır, iman insanlara hizmetin başlangıç ve öncülü değildir asla; ibadet, insanlara hizmet için emredilmiş değildir asla; bilâkis,” insanlara hizmet imanın başlangıcı ve ibadetin öncülü” durumundadır. İnsana hizmettir ki akıllı olmanın mukaddimesi ve diğer insani değerlerin başlangıç ve hazırlığıdır. Yani biz, insanları iman çizgisine sokabilmek için hizmette bulunmalıyız onlara, onları Allah’a ibadete yöneltmek, diğer insani değerlere kavuşmalarını sağlamak için hizmet götürmeliyiz onlara, başka bir gayeyle değil.
İnsanlara hizmet imanın başlangıcıdır; iman,insanlara hizmetin başlangıcı değil! Bunlar yekdiğerinden ayrı da değildir. İslam budur işte; islam okulunun görüşü budur ve dikkatle bakılacak olursa bunun ne kadar dakik ve doğru bir görüş olduğu da kolayca anlaşılır.
Eğer insanlara hizmet, imanın bir başlangıcı ve öncülü olmazsa bütün insanları “insan oluşları”ndan eksilerek değerlendirmemiz gerekecek ve “insancıl” değil, sırf “insanoğlu” olduğu için yaklaşmamız gerekecektir onlara. Daha önce de belirttiğimiz gibi o zaman Partisi Lomumba’yla Çumbe’yi aynı kefeye koymamız ve Musa Çube’yle Lomumba’ya aynı gözle bakmamız gerekir, çünkü her ikisi de insandır, midesi vardır, ikisi de aç ve çıplak kalabilirler; yani zooloji açısından bu iki canlı arasında hiçbir fark yoktur.
Bazı ciddi dergileri okuduğumda bir bakıyorum kimileri, islam irfanını övmüş olabilmek için “bizim ariflerimiz pek büyük insanlarmış, büyük şeyler söylemişler” diyor; “nedenmiş o?” diye sorduğumuzda “çünkü irfanın gayesi halka hizmettir” diye cevap veriyorlar.
Ama gerçek hiç de böyle değildir! İrfanın “nihai gayesi” halka hizmet değildir asla! İrfan yolunun başlangıcı veya ilk menzillerinden biri halka da hizmet olabilir, evet, halka hizmet etmek irfanda vardır ve olması da gerekir; ama halka hizmet, irfanın nihai hedefi değildir. Halka hizmet, irfanın nice öncül ve mukaddimelerinden biridir sadece, şer’i deyişle beyan etmek istersek, bunu şöyle ifade etmek de mümkündür: Allah’ın rızasını kazanmak, insanlara hizmet için değildir; İnsanlara hizmet Allah’ın rızasını kazanabilmek ve O’nun hoşnutluğunu elde edebilmek içindir.
Demek ki sevgi okulunun da iki kusuru var: Biri, Sevgiyi yegane değer telakki etmesi, diğeri de sevgiyi insanlığın nihai noktası sanmasıdır. Başka bir deyişle bu okul, insanlığın ulaşabileceği en yüce doruğu insanlara hizmet ve onları sevmek şeklinde tarif etmektedir. Ama islam bunu kabul etmemektedir. İslam, insanlara hizmet ve onları sevmeyi gerekli bilmekte ve bunu bir değer olarak kabul etmektedir, ama islam nazarında nihai değil, ön değerlerden biridir bu. Yani insanın kat etmesi gereken yolun sonu “halka hizmet”e çıkmaz; “halka hizmet” meselesi bu yolun kat edilmesi gereken bir kısmıdır sadece, işe buradan başlanılabilir, ama iş bu noktada bitmez asla, insanın nihai gayesi başka şeydir.
Dostları ilə paylaş: |