HZ. ALİ’YE GÖRE DÜNYA
Hz. Ali şöyle buyuruyor:
“Dünya! Seni boşadım, hem de talak-ı selase ile, bu boşanmanın dönüşü yoktur. Ey Dünya! Benden uzak dur! Dünya! Allah’a and olsun ki sana, beni hor ve zebun edesin diye uymam ve teslim olmam!”
Hz. Ali daima dünyanın karşısında, yani eşyanın karşısında bir isyan ve baş kaldırma durumundaydı. Hiçbir zaman, dünyanın kendi ruhuna pençe atmasına müsaade etmedi. “Ben, beni istediğin yere götüresin diye yularımı senin eline vermem” işte bu, tam İslamî Zühttür, İslam, dünyayı terktir. Özgür yaşamak ve kendi dünya nimetlerine satmamaktır.
Hz. Ali yine şöyle buyuruyor:
“Dünya pazarında, iki tür insan vardır: biri kendini satar parasını alır, diğeri de dünyada kendini satın alır ve hür bırakır.” Vaktiyle Hz. Ali, kendisinin olan Dirhem ve Dinarı eline alıp ona bir müddet bakmış ve şöyle buyurmuştur:
“Ey para! Sen avcumda oldukça benim değilsin”. Bu, bizim söylediğimizin tam aksidir. Biz, “para ancak benim cebime girdiği zaman benimdir; elimden çıktığı zaman benim değildir” diyoruz. Oysa Hz. Ali: “Sen benim elimde oldukça benim değilsin” buyuruyor. (Neden) Benim elimde oldukça benim değilsin! Senin malın olmalıyım, senin kölen olmalıyım seni korumalıyım ki seni harcayayım. Seni korudukça, bekçiliğini yaptıkça sen benim hizmetimde değilsin, benim malım değilsin, çünkü ben senin hizmetindeyim ve ben senin malın olmuşum.
Hz. Ali bir kasabın önünden geçerken,* kasap Hz. Ali’yi görünce:
“Bugün pek güzel etler getirdim, arzu ederseniz buyurun alın” dedi.
Hz. Ali:
“Param yok” buyurunca, kasap:
Onun parası için sabrederim” dedi.
Hz. Ali:
“Ben kendi karnıma sabretmesini söylerim, neden senden et alayım ki sen de parası için bekleyesin? Ben sana bağlı ve borçlu olmamak için karnımı bekletirim” buyurdu.
“BENLİK”TEN KURTULMANIN YOLU İÇİN (GÖNLÜN) TEMİZLENMESİ
İslam mektebi şöyle diyor; eğer insanı “Ben” olmaktan kurtarmak ve “Biz” yapmak istiyorsanız, onun içini ıslah ediniz, onun eşyanın kulu olmasına müsaade etmeyiniz, yoksa kişisel mülkiyetin inkar edilmesiyle, bu derdin devası olmaz.
Burada hemen iki okulun varlığından bahsetmemiz lazım geldiğini söylememize şüphe yoktur. Bu ekollerden biri, “mülkiyet işleriyle hiç ilgimiz yoktur, ne kadar farklılık olsa da önemli değildir, yalnız içe bakılır” diyor.
Öbür mektep de, “evet, esas olan içtir, ama dış temizlenmedikçe iç temizlenmez” diyor. Biz İslam’da dışa da dikkat edildiğini görüyoruz. İslam, dıştaki uygunsuzlukların tesviye edilmesini, mülkiyeti tamamıyla ortadan kaldırmadan, ister.
İslam, çeşitli yollardan, toplumun eşit olmasını ister ama aynı zamanda “Ben”in “Biz”e dönüşmesi için bunu yeterli görmez, ancak bir gerçeğin ruhlara hakim olması lazımdır.
Son olarak edebiyatta, “Belirtilen” ve “Belirten” okuyorsunuz; sosyalizm okulunde dikkatler hep “Belirtilen”e yönelmiştir. Bu belirtilenler “Ben”e (yoldaş) olduğunda; mesela “Benim evim”, “Benim param” olduğunda “Ben”i “ben”eder. “Belirtilenler”i kaldırın, çünkü belirtilenler kişisel olduğundan “Ben yapan”dır*
Ama bu mektup, “hayır” diyor. Hayrı, bu “Ben”in belirtilenleri bir iş yapmıyor, iş yapmıyor, iş yapan “Ben”in belirtileridir, diyor sonra da “Ben nedir?” Yani bu ben neye bağlıdır? Eğer bu ben kişisel işlere bağlı ve sınırlı özelliklere sahip olursa “Ben” “Ben” olur...”156 ama ruh toplumsal işlerle ilgili olmasa, mesela bir fikre, iman ve Allah’a bağlı olursa, o zaman “Ben”, “Biz”e dönüşmüş olur.
Bu okulun taraftarları şöyle diyorlar: biz bir yandan çok eşyaya sahip olan, fakat “Ben”leri “Ben”likten çıkmış ve “Biz” olmuş çok insan görüyoruz. Onların hiçbir şeye bağlılıkları kalmayıp “Ben”leri “Biz” olduğu zaman her şeye hem sahip olurlar, hem de onların, “Ben”leri “Biz” olur. Çünkü artık onların ruhları bir şeye bağlı değildir.
Hz. Ali, hayatta iken böyleydi. Onun yönelişlerle dolu bir hayatı vardı. Eşi ve çocuklarıyla beraber geçirdiği bir gece evinde,o günkü, yiyeceklerinden başka bir şeyi yoktu.
Hz. Ali, o zamanın dünyasında büyük bir ülkenin başkanı olduğu günler yaşadı. Halkın malının koruyucusuydu. Devletin hazinesi elinin altındaydı. İsteseydi her çeşit nimete ulaşabilir ve “Ben”ini her şekilde tatmin edebilirdi. Fakat ne her şey elinin altında olduğu zaman ve ne de hiçbir şeyi olmadığı zaman onun “ben”i, “ben” olmadı. O daima “biz” oldu. Daima kendini unutur ve başkalarını düşünürdü.
Demek ki bu felsefe doğru değildir, çünkü “ben”in biz olması için özel mülkiyetin ortadan kaldırılması lazım değildir.
MÜLKİYETTE “BENCİLLİĞİN OLMAYIŞININ SEBEPLERİ
Öte yandan sosyalizm okulune verilen başka bir cevapta şöyle söylüyorlar: İnsanın istediği ve ekonomik işler cinsinden olmayan o şeylerin hepsinin mülkiyetini ortaklığa dönüştürelim ki bir defa “ben” “biz” olsun. Hayatın bir bölümünde mülkiyetin sözkonusu olduğu ekonomik işler vardır. Ancak ekonomik işlere bağlı olmayan, mülkiyetin söz konusu olmadığı pek çok kısımlar da vardır, örneğin “makam” ve “Kadın” konusu. Bunların kıymeti insan için ekonomik işlerden çok olmasa da, az değildir.
Bazen insan parası, pulu ve her neyi varsa bir kadının uğruna harcamaya hazırdır veya bütün servetini ve varlığını, dünya çapında, sosyal hayatta çok şöhreti olan bir makam elde edebilmek için kaybetmeye hazırdır. Bunları ne yapacaksınız? Acaba eşitlik olsun diye bütün kadınları birbirinin üzerine döküp, onlardan biri diğerinin aynısı olan tek tip bir kadın mı üretelim? Cinsel ilişkide ortaklık sorun olmasa bile -oysa bugün bütün komünist ülkelerde yoktur- sonuçta herhangi bir evde güzel bir kadın ve başka bir evde çok çirkin bir kadın olduğunda; bu konu tekrar “Bencil”liği gündeme getirir.
Peki makam nasıldır? Birinin sosyalist bir ülkenin başkanı olduğunu varsayarsak (tekrar ediyorum ki bu bir gerçek değil, bir varsayımdır), o kişi beslenme ve ulaşım bakımından diğer insanlarla, halka eşit olsa, mesela falanca sosyalist ülkenin başbakanı ekonomik imkanlardan faydalanma bakımından, filan fabrikada çalışan bir işçi ve filan tarlada çalışan bir çiftçiyle aynı seviyede olsa. Gıda güvenlik ve otomobil bakımından aynı olsa. Faraza Çin başbakanı Amerika’nın Cumhurbaşkanından bir hediye kabul etmese ve onun hediyesiyle övünmese. Bütün bu varsayımlar doğru olsa bile o başbakanlık makamında bir hayat sürdüğü için her gün yüzlerce fotoğrafı gazetelerde yayınlanır, bir günde adı radyolardan bütün dünyaya duyurulur ve televizyonlardan defalarca onun filmi gösterilir. Şimdi, fabrikanın dibinde suskun oturan işçi de aynı imkanlardan yararlanır, başkaları o makamdan faydalanamaz, bunları onların aralarında paylaştırmak mümkün değildir. İşçi ile başbakanı eşitleyemeyiz.
Bir parti liderliği ister istemez bir kişiye mahsustur ve onun yardımcılığı başka birine, baş müdürlük de diğer birine... Böylece bir grup en üste diğer grup da onun altında olacaktır. İdari makamlar da böyledir.
Hal böyle ise “Ben”in, “Biz”e dönüşebilmesi için sadece özel mülkiyetlerin ortadan kaldırılması da yetmez. Biz özel mülkiyetin kaldırıldığı yerlerde “Ben”in “Biz”e dönüşmediğini gördük; savaşlar, kavgalar ve tasfiyeler onların içine girer ve rekabetler açığa çıkar. Hatta bunların iki büyük devi* hâlâ birbiriyle çatışma halindedirler** çatışmalarının sebebi de karşılarındaki emperyalizmdir*** kendileriyle dostluk kursun diye birbirleriyle yarışıyorlar.
Bunların hepsi “Ben”lerin “Biz”e dönüşmediğinin işaretiydi ve onların söyledikleri palavradır.
Şurası doğrudur ve biz de kabul ediyoruz; mülkiyetin “Benlik” yapan çok etkisi vardır. “Biz” olmayla çok çatışmaları vardır. Bunun için İslam da servetin yer değiştirmesi doğruluğu ve mülkiyetlerin bağışlanması çok mühimdir. Ancak bu meselenin (bu eşitsizliklerin) ortadan kaldırılması için ve “Ben”lerin “Biz”e dönüşmesi için yeterli değildir. Sonra bu “Biz” konusunun (onların arasında) lâfu güzaftan başka bir şey olmadığını ve kendi aralarında ihtiyaç baş gösterince konunun bundan başka bir şey olduğunu görmüyoruz.
Gerçek bir okul olarak burada “Ben”in “Biz”e dönüşmesinin insan-ı kâmil olmanın ilk şartlarından biri olduğunu biliyoruz ve bunu kabul ediyoruz, ama bir kimsenin “Ben”in “Biz”e dönüşmesiyle insan-ı kâmil olacağını sanması yanlıştır, doğru değildir.
Sosyalizm mektebi de tek değere sahip, tek boyutlu bir mekteptir. Buna göre: Bütün insanî değerlerin “Ben”in “Biz”e dönüşmesinde olduğu doğru değildir. “Ben”in “Biz”e dönüşmesinden başka birkaç değer daha vardır. Biz önceden incelediğimiz okullarda bunlardan en azından birine önem verildiğini açıklamıştık. Öyleyse yalnız bir şeyi insanlığın değeri olarak bilmek doğru değildir.
Dostları ilə paylaş: |