İki Cins Arasındaki Yaradılış Farkları
İslâmın erkekle kadın arasına ayırdığı konuların etrafında dolaşıp tafsilâtına girmeden önce, ilk olarak meseleyi hakiki cevherine yani, fizyolojik, biyolojik, ve psikolojik asıllarına döndürmemiz, ondan sonra İslâmın görüşünü arzetmemiz icabeder.
Her iki yaratık bir tek cins midir? îşte bunlar, konunun düğümü yani anasıdır. Eğer kadınlar kongresi, onların tarafını tutan yazarlar, ıslahatçılar ve gençler demek isterlerse, kadın ile erkek arasında fizikî yapıda, vicdanî kişilikte ve hayatın biyolojik vazifelerinde ayrılık yoktur. O zaman onlara cevap vermek gerekmez ve gerekse de mümkün olmaz. Eğer bu türlü ayrılıkları ikrar ederlerse işte o zaman konuyu münakaşaya elverişli bir vasat ve zemin var demektir.
El-însan Beyne'l - Maddiyyeti Vel-îslâm» adlı kitapta cinsiyet problemi ile ilgili uzun bir bölümde iki cins arasındaki eşitlik meselesini münakaşa ettim. Burada ondan bazı fıkraları nakletmekte bir beis görmüyorum.
«...Vazife ve gayelerdeki bu kesin anlaşmazlığa tabî olarak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere erkek ve kadının tabiatı birbirinden ayrılmıştır. Hayat, mümkün olan bütün kolaylıklarıyla erkeğe imkânlar vermiş ve vazifesine uygun nitelikleri ona bahsetmiştir. Böylece erkek ve kadm tabiat birbirinden farklı durumlar arzeder
«Onun için, iki cins arasındaki mekanik eşitlikten bahseden bu hezeyanın nasıl ölçüleceğini bilmem! Şüphe yoktur ki, insanlıkta eşitlik tabii bir hak ve ma'-kul bir istektir. Kadın ve erkek her ikisi birden insanlığın iki yarısıdır veya meşhur bir efsanenin de işaret ettiği gibi kadın erkek elmanın iki yarımından her biridirler. Fakat hayat vazifelerinde ve o vazifelerin yolundaki eşitliğe gelince, bu hususta yeryüzünün bütün, kadınları onu istemiş'olsa, onun için kongreler ak-detse ve kararlar çıkarsa bile onu tatbik etmek nasıl mümkün olur?...»
«Acaba eşyanın tabiatını değiştirmek, gebelikte, doğurmakta ve emzirmekte erkeği kadına ortak yapmak bu toplantıların ve onların aldıkları kararlarm imkânı dahilinde midir?»
«Ve acaba orada bedeni ve ruhi özel bir keyfiyet olmaksızın biyolojik vazifenin bulunması mümkün müdür? İki cinsten birisinin gebelik ve emzirme ile hususiyyet taşıması, bu cinsin duygu, temayül ve fikirlerinin özel bir nizam içinde, bu büyük hâdiseyi karşılamağa, onun devamlı istekleriyje beraber yürümeğe hazır olmasını icab ettirmez mi?
«Muhakkak ki, asil duygular Ve yüksek hareketlerden devamlı bir yorgunluk, sabır ve tahammül gibi çocuğu korumak ve ona karşı vazifesini yapmaktaki sonsuz dikkatten ihtiva ettiği vasıflarla birlikte analık; gebelik ve emzirmeğe ait olan cismi nitelikten başka asabı, ruhî ve fikrî bir niteliktir. Aslında erkek ve kadın her biri diğerinin tamamlayıcısı ve birbirine karşı muvazene unsurudur. Şöyle ki ikisinden birinin bulunmadığı yerde acaip bir sapıklık olur.»
«Temayüldeki bu lâtif incelik, vicdandaki bu süratli infial, duygulardaki bu kuvvetli heyecan; bunların hepsi fikri tarafı değil hissi tarafı harekete geçiren, daima taşmağa hazır olan, ilk dokunmada derhal coşan menbadır. Bunların hepsi analığın icapîa-nndandır. Çünkü çocuğun ihtiyaçlarına cevap vermek, bu hususta faydalı olup olmamağı düşünmeğe muhtaç değildir. O ancak düşünmeyen, fakat süratle çağ-lıyan ve çocuğun arzularına derhal cevap verecek olan hislerle dolu bir temayüle muhtaçtır.»
«İşte bunların hepsiyle birlikte, aslî vazifesine ve çizilmiş hedefine doğru devam ettiği zaman ancak kadına en doğru hayat tarzı verilmiş olur.»
«Erkeğe gelince, o başka yönden başka bir vazife ile mükelleftir. O, başka yoldan vazifesine başka bir tarz ile hazırlanmıştır."
Erkek dışarda hayat mücadelesini yapmakla mükelleftir. Bu mücadele, ormanda vahşilerle savaşmak, yerde veya gökte tabiat kuvvetleriyle uğraşmak, hükümet nizamı ve kanunlariyle karşılaşmak olsun, müsavidir. Bunların hepsi gıda elde etmek, kendi kişiliğini, ailesini ve çocuklarını düşmandan korumak içindir.»
«Bu vazife sadece coşan bir menba şeklinde temayüle muhtaç bir vazife değildir. Belki de.bazı hallerde hissi temayül erkeğin vazifesine fayda vermez, zarar verir. Çünkü bu temayül en kısa lâhzalarda bile tenakuzdan tenakuza geçer. Bir an dahi bir tek yön üzerinde sabretmez, bir tarafa yönelmişken derhal başka bir hedefe döner. îşte bu değişen ve halden hale geçen karakter, sadece analık ihtiyaçlarına uygundur. Böylece bu hareket tarzı tatbikatta uzun bir müddet bir tek şekil üzerinde sebat etmeğe muhaç olan plânlı bir hareketi yapmağa elverişli değildir. Buna elverişli olacak ancak fikirdir. Tabiatiyle fikre dayanan hareket bir işte tedbir almağa, tatbikatından önce başlangıç ve sonuçlarını hesaplamağa daha çok elverişlidir...»
«Fikri davranış, iş ve hareket emeîiyle coşan ve fışkıran temayülden daha yavaştır. Bu fikri çalışmadan beklenen, ihtimal ve akıbetleri takdir etmek, varılması istenilen hedefe ulaştıracak olan prensiplerin en münasibini hazırlamak için gereken ölçülü sür'ati temin etmektir. Hiç bir zaman gaye, sadece ele geçmiş bir avı yakalamak veya bir âlet icat etmek veya iktisadî bir plân vaz'etmek veyahut da hükmün siyasetini yapmak, harp veya sulha karar vermek gibi işlerin eşitliği değildir. Bunların hepsi tefekküre ve harekete (aksiyona) muhtaç işlerdir. Hissî temayülün sür'atle halden hale geçmesi bunları ifsat eder.»
«Onun için erkek, doğru hedefine doğru yürüdüğü zaman hak yolundadır.»
«Bu ifade, kadın - erkek arasındaki ihtilâf çeşitlerinden çoğunu açıklar. Meselâ niçin erkek işinde sebatkârdır, ruhundan ve düşüncelerinden en büyük tarafını işine verir? Halbuki, kadın çocuklar gibi, his meydanlarında dolaşır durur. Kadın erkeğe karşı sevgi alâkasında kararlı olduğu ve erkeğe döndüğü zaman sanki onun kişiliğinin tamamı hareket eder. Fakat o sıraad bile plânlar hazırlar ve şartları tertip eder. îşte kadın bu durumda görüş ve dikkat bakımından erkekten daha kuvvetlidir. O, uzun mesafeler için hedefler çizer ve devamlı olarak kendi gayelerini öne sürmeğe çalışır. Bununla beraber^ hastabakı-cılık, öğretmenlik ve dadılık gibi kadınlık tabiatından bir cüz'e cevap veren şeylerin bulunduğu işler müstesna, çalıştığı işte yararlı olamaz. Amma ticarethanede çalıştığı zaman, orada erkek aramak suretile hislerinin bir cüz'ünü tatmin eder. Lâkin bu işlerin hepsi, kadınlığa ait asıl vazifesinden müstağni kılmayan geçici ve değişik şeylerdir. Kadında asıl oları karakter, bir erkeğe, eve ve çocuklara ya'ni aileye sahip olmaktır. Eğer dışardaki işini bırakma fırsatı eline geçerse şüphesiz kendini evine hasreder. Ancak mala olan ihtiyaç gibi kahredici bir engelin öne geçmesi hali müstesna.»
«Lâkin bunun mânâsı, iki cins arasında kat'î ve esaslı bir ayrılık bulunduğunu söylemek değildir. Yine bunun mânâsı, onlardan herbiri diğerinin işine - her ne suretle olursa olsun - selâhiyetli olmaz demek de ğedüdir.»
«... Öyle ise iki cins, karışık ve birbirinden farklı nisbetleri yüklü olarak yaratılmıştır. Eğer idareciliğe ve hâkimliğe veya ağır şeyleri kaldırıp taşımağa veya harp ve öldürüşmeye selâhiyetli bir kadm varsa... Eğer yemek pişirmeğe ve evi idareye veya inceden inceye çocuklara bakmağa ve onları muhafazaya kadın olmağa elverişli bir lâhzada tenakuzdan geçen temayüllerile pek çabuk hal ve tavır değiştiren bir erkek bulunursa, bunların hepsi tabii bir şeydir. Her cinsin yapısında, her iki cinse ait unsurların karışmış olmasının doğru neticesidir. Lâkin o, çözülmüş garpta ve bozulmuş şarkta zihinleri karıştıran, bu iki cins arasındaki benzerliğe yakıştırmak istedikleri sahte delâletten uzakür. Meseleyi kendi aslında olduğu gibi şu şekil üzere koymak icabeder: Kadının yapmağa selâhiyetli olduğu bu işlerin hepsi, onun tabiî vazifesi üzerine ek bir şey midir ki, bu asli vazifesinden, ya'ni onu ev, evlât ve aile istemekten müstağni kılsın? Cinsi arzu ve cismî ihtiyaçtan zarf-ı nazar edildiği takdirde evde bir erkeğin bulunması, kadını, erkek talebinden müstağni kılar mı?;..» 89
Dostları ilə paylaş: |