İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə839/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   835   836   837   838   839   840   841   842   ...   1221
qqNEFİY |S9 : (Nefy) (Bak: 663,2153.p.lar)

2827- qqNEFS jS9 : (Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık. Bir şeyin zatı olan kendisi. *Göz. *Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye. Fıtrî meyil, be­denin hissî istekleri.*Ruh, hayat, asıl. Maya. *Hamiyet.

Nefsin derecelerini” Sofiye şu meratib üzere tasnif ederler: Nefs-i emmare, nefs-i levvame, nefs-i mutmainne, nefs-i raziye, nefs-i marziye, nefs-i mülheme, nefs-i zekiye.” (E.T. 5817)



Bir atıf notu:

-Nefsin bazı garip halleri, bak: 2144.p.

2828- qqNEFS-İ EMMARE ˜‡_8¶~ ¬jS9 : İnsanın günahlara ve şeytanın teş­viklerine itirazsız ve mücahedesiz tabi olması hali. (Bak: Heva, Sefahet)

Nefs-i emmarenin zararlarından ikaz eden pek çok âyetler ve hadisler vardır. Mürşidler ve ülema-i İslâm, âyet ve hadislere istinaden nefs-i emmarenin şerlerin­den ısrarla ikaz etmişler ve irşadda bulunmuşlardır. Bu ikazlardan birkaç nümuneyi görelim:

“(12:53) ¬šYÇK7_«" °?«‡_Å8«ž« «j²SÅX7~ Å–¬~ Meali: “Nefis daima kötü şeylere sevk eder.” âyetinin, hem de «t²[«A²X«% «w²[«" |¬BÅ7~ «t­K²S«9 «¾¬±—­f«2 >«f²2«~ (258) mana-yı şe­rifi: “Senin en zararlı düşmanın nefsindir.” hadisinin bir nüktesidir.

Tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adam, başkasını sevmez. Eğer zahirî sevse de samimi sevemez; belki ondaki menfa­atini ve lezzetini sever. Daima kendini beğerdirmeye ve sev­dirmeye çalışır ve ku­suru nefsine almaz; belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler. Mübalağalar ile, belki yalanlarla nefsini medh ve tenzih ede­rek adeta takdis eder ve derecesine göre (25:43) ­y<«Y«; ­y«Z´7¬~ «g«FÅ#~ ¬w«8 âyetinin bir tokadını yer. Temeddühü ve sevdir­mesi ise, aks-ül amel ile istiskali celbeder, soğuk düşürtür. Hem amel-i uhrevîde ih­lası kaybeder, riyayı karıştı­rır. Akıbeti görmiyen ve neticeleri düşünmiyen ve lezzet-i hazıraya mübtela olan hisse ve heva-yı nefse mağlub olup, yolunu şaşırmış hissin fetvasıyla, bir saat lezzet için bir sene hapiste yatar. Bir dakika gurur veya intikam yü­zünden on sene ceza görür. Adeta ders aldığı amme Cüz’ünü birtek şeker­lemeye satan hevaî bir çocuk gibi, elmas kıymetinde bulunan hasenatını, his­sini okşamak için ve hevasını memnun etmek için ve hevesini tatmin etmek için, ehemmiyetsiz cam parçaları hükmündeki lezzetlere, enaniyetlere vesile edip, kârlı işlerde hasaret eder.” (L. 275)

“Elhasıl: Nefs-i emmare tahrib ve şer cihetinde nihayetsiz cinayet işleye­bilir, fakat icad ve hayırda iktidarı pek azdır ve cüz’îdir. Evet, bir haneyi bir günde harab eder, yüz günde yapamaz. Lâkin eğer enaniyeti bıraksa, hayrı ve vücudu tevfik-i İlâhiyeden istese, şer ve tahribden ve nefse itimaddan vaz­geçse, istiğfar ederek tam abd olsa; o vakit ¯€_«X«K«& ²v¬Z¬#_´\¬±[«, ­yÁV7~ ­Ä¬±f«A­< sırrına mazhar olur. Ondaki nihayet­siz kabiliyet-i şer, nihayetsiz kabiliyet-i hayra inkılâb eder. Ahsen-i takvim kıymetini alır, âlâ-yı illiyyîne çıkar.” (S.320)

Bu gibi sebeblerden dolayı dünyada nefsin muhasebesi yapılmalı ve Kur’an (59:18) âyetinde verilen derse ittibaen kötülükleri terk ile a’mal-i salihaya gayret gösterilmelidir. İslâm büyükleri, muhasebe-i nefse gayetle ehemmiyet vermişlerdir.



2829- Hem “(53:32) ²v­U«K­S²9«~ ~YÇ6«i­# «Ÿ«4 âyeti işaret ettiği gibi: Tezkiye-i nefs etmemek. Zira insan, cibilliyeti ve fıtratı hasebiyle nefsini sever. Belki evvela ve biz­zat yalnız zatını sever, başka herşeyi nefsine feda eder. Mabud’a lâyık bir tarzda nefsini medheder. Mabud’a lâyık bir tenzih ile nefsini meayibden tenzih ve tebrie eder. Elden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmez ve kabul etmez. Nefsine perestiş eder tarzında şiddetle müdafaa eder.

Hatta fıtratında tevdi edilen ve Mabud-u Hakiki’nin hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı, kendi nefsine sarfederek ­y<«Y«; ­y«Z´7¬~ «g«FÅ#~ ¬w«8 (25:43) sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğe­nir. İşte şu mer­tebede, şu hatvede tezkiye, tathiri: Onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir..

(59:19) ²v­Z«K­S²9«~ ²v­Z²[«K²9«_«4 «yÁV7~~Y­K«9 «w<¬gÅ7_«6 ~Y­9Y­U«# «ž«— dersini verdiği gibi: Kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Mevti düşünse, başkasına verir. Fena ve zevali görse, kendine almaz ve külfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz-ı ücret ve istifade-i huzuzat makamında nefsini düşün­mek, şiddetle iltizam et­mek, nefs-i emmarenin muktezasıdır. Şu makamda tezkiyesi,tathiri, terbiyesi; şu haletin aksidir. Yani nisyan-ı nefs içinde nisyan etmemek. Yani, huzuzat ve ihtirasatta unutmak ve mevtte ve hizmette dü­şünmek..

(4:79) «t¬K²S«9 ²w¬W«4 ¯}«\¬±[«, ²w¬8 «t«"_«.«~ _«8«— ¬yÁV7~ «w¬W«4 ¯}«X«K«& ²w¬8 «t«"_«.«~ _«8

dersini verdiği gibi: Nefsin muktezası, daima iyiliği kendinden bilip fahr ve ucbe gi­rer. Bu hatvede: Nefsinde yalnız kusuru ve naksı ve aczi ve fakrı gö­rüp bütün mehasin ve kemalâtını, Fâtır-ı Zülcelal tarafından ona ihsan edil­miş ni’metler oldu­ğunu anlayıp, fahr yerinde şükür ve temeddüh yerinde hamdetmektir.

Şu mertebede tezkiyesi: (91:9) _«Z[Å6«ˆ ²w«8 «d«V²4«~ ²f«5 sırrıyla şudur ki: Ke­malini kemalsizlikte, kudretini aczde, gınasını fakrda bilmektir.” (S.477)



2830- Keza “İnsan nisyandan alındığı için, nisyana mübteladır. Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır. Fakat hizmet, sa’y, tefekkür zamanla­rında nefsin unutulması, yani nefse bir iş verilmemesi dalalettir. Hizmetler görüldükten sonra neticede, mükâfat zamanlarında nefsin unutulması ke­maldir. Bu itibarla ehl-i dalâl ile ehl-i kemal, nisyan ve tezekkürde müteâkistirler. Evet dâll olan kimse, bir iş ve bir ibadet teklifinde başını ha­vaya kaldırarak fir’avunlaşır. Lakin mükâfatın, menfaatın tevziinde, bir zer­reyi bile terketmez. Amma nefsini unutan ehl-i kemal sa’y, tefekkür, sülûk zamanlarında herşeyden evvel nefsini ileri sürüyor; fakat neti­celerde, faidelerde, menfaatlerde nefsini unutmakla en geriye bırakıyor.” (M.N.238)

2831- “Resul-i Ekrem (A.S.M.) ferman etmiş:

²v¬Z¬K­S²9«~ ¯Y­[­Q¬" ²v­;«h«M²"«~ ~®h²[«' ¯•²Y«T¬" ­yÁV7~ «…~«‡«~ ~«†¬~ (259) Kur’an-ı Hakîm’de Haz­ret-i Yusuf Aleyhisselâm demiş: ¬šYÇK7_«" °?«‡_«8«ž« «j²SÅX7~ Å–¬~ |¬K²S«9 Îz¬±h«"­~ _«8«—

(12:53) Evet nefsini beğenen ve nefsine itimad eden, bedbahttır. Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır. Fakat bazan olur ki, nefs-i emmare ya levvameye veya mutmainneye inkılab eder; fakat silahlarını ve cihazatını asaba devreder. Asab ve damarlar ise, o vazifeyi âhir ömre kadar görür. Nefs-i emmare çok­tan öldüğü halde, onun âsârı yine görünür. Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken, nefs-i emmareden şekva etmişler. Kalbleri gayet selim ve münevver iken, em­raz-ı kalbden vaveyla etmişler. İşte bu zatlardaki, nefs-i emmare değil, belki asaba devredilen nefs-i emmarenin vazifesidir. Maraz ise, kalbî değil, belki maraz-ı hayalî­dir.” (M.329)

2832- “Bir zaman evliya-yı azîmeden enfs-i emmaresinden kurtulanlar­dan bir­kaç zattan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmareden şek­valarını gördüm. Çok hayret ediyordum. Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinle­mez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve asab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören ve mücahedeyi âhir ömre kadar devam ettiren, bir manevi nefs-i emmareyi gördüm. Ve anladım ki, o mübarek zatlar, hakiki nefs-i emmareden değil; belki mecazi bir nefs-i emmareden şekva etmişler. Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbani dahi bu mecazi nefs-i emmareden haber veri­yor.

Bu ikinci nefs-i emmarede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki, onlarla ıslah olsun ve kusurunu anlasın. Yalnız tokatlar ve elemler ile nefret edip veya tam bir fedailiğe her hissini maksadına feda etsin.” (K.L.233)



2833- Keza “zahirden hakikata geçmek iki suretledir. Biri: Doğrudan doğruya hakikatın incizabına kapılıp, tarikat berzahına girmeden, hakikatı ayn-ı zahir içinde bulmaktır. İkincisi: Çok meratibden seyr-i sülûk suretiyle geçmektir. Ehl-i velayet çendan fena-i nefse muvaffak olurlar, nefs-i emmareyi öldürürler, yine sahabeye yetişemiyorlar. Çünki sahabelerin nefis­leri tezkiye ve tathir edildiğinden; nefsin ma­hiyetindeki cihazat-ı kesire ile, ubudiyetin envaına ve şükür ve hamdin aksamına daha ziyade mazhardırlar. Fena-i nefisten sonra ubudiyet-i evliya besatet peyda eder.” (S.492)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   835   836   837   838   839   840   841   842   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin