İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə855/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   851   852   853   854   855   856   857   858   ...   1221
Birkaç atıf notu:

-Hakkın hakkiyeti, hikmet-i İlahiyeye istinadındandır, bak: l133.p.

-Ahkâm-ı şer’iyenin hikmetleri, yalnız beşerî nokta-i nazarla bilinmez, bak: 2775.p.

-Kur’anda sem’in basara takdim edilmesinin bir hikmeti, bak: 2777/1.p.

2880- “ Nazar-ı nübüvvet ve tevhid ve iman; vahdete, âhirete, uluhiyete baktığı için, hakaikı ona göre görür. Ehl-i felsefe ve hikmetin nazarı; kesrete, esbaba, tabi­ata bakar, ona göre görür. Nokta-i nazar birbirinden çok uzaktır. Ehl-i felsefenin en büyük bir maksadı, ehl-i usulü’d-din ve ülema-i ilm-i Ke­lâm’ın makasıdı içinde görünmiyecek bir derecede küçük ve ehemmiyetsiz­dir.

İşte onun içindir ki, mevcudatın tafsil-i mahiyetinde ve ince ahvallerinde ehl-i hikmet çok ileri gitmiş; fakat hakiki hikmet olan ulûm-u âliye-i İlahiye ve uhreviyede o kadar geridirler ki, en basit bir mü’minden daha geridirler. Bu sırrı fehmetmiyenler, muhakkikîn-i İslâmiyeyi, hükemalara nisbeten geri zannediyorlar. Halbuki akılları gözlerine inmiş, kesrette boğulmuş olanların ne haddi var ki, vera­set-i nübüvvet ile makasıd-ı âliye-i kudsiyeye yetişenlere yetişebilsinler.



2881- Hem bir şeye iki nazar ile bakıldığı vakit, iki muhtelif hakikatı gösteriyor. İkisi de hakikat olabilir. Fennin hiçbir hakikat-ı kat’iyesi, Kur’anın hakaik-ı kudsiyesine ilişemez. Fennin kısa eli, onun münezzeh ve muallâ damenine erişe­mez. Nümune olarak bir misal zikrederiz:

Meselâ: Küre-i Arz ehl-i hikmet nazarıyla bakılsa hakikatı şudur ki: Gü­neş etra­fında mutavassıt bir seyyare gibi, hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıl­dızlara nisbeten küçük bir mahluk. Fakat ehl-i Kur’an nazarıyla bakıldığı va­kit hakikatı, şöyledir ki: Semere-i âlem olan insan; en cami’, en bedi’ ve en âciz, en aziz, en zaif, en latif bir mu’cize-i kudret olduğundan, beşik ve mes­keni olan zemin, semaya nisbeten mad­deten küçüklüğüyle ve hakaretiyle be­raber manen ve san’aten bütün kâinatın kalbi, merkezi.bütün mu’cizat-ı san’atının meşheri, sergisi.. bütün tecelliyat-ı esmasının mazharı, nokta-i mihrakiyesi... nihayetsiz faaliyet-i Rabbaniyenin mahşeri, ma’kesi... hadsiz hallakıyet-i ilahiyenin hususan nebatat ve hayvanatın kesretli enva-ı sagiresinden cevvadane icadın medarı, çarşısı ve pek geniş âhiret âlemlerin­deki masnuatın küçük mikyasta nümunegâhı ve mensucat-ı ebediyenin sür’atle işliyen tezgâhı ve menazır-ı sermediyenin çabuk değişen taklidgâhı ve besatin-i daimenin tohumcuklarına sür’atle sünbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı ol­muştur.

İşte, Arzın bu azamet-i maneviyesinden ve ehemmiyet-i san’aviyesindendir ki, Kur’an-ı Hakîm; semavata nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan Arzı, bütün semavata karşı küçücük kalbi, büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semavatı bir kefede koyuyor. Mükerreren ¬Œ²‡«ž²~«— ¬€~«Y´WÅK7~ Ç«‡ diyor. İşte sair mesaili buna kıyas et ve anla ki: Felsefenin ruhsuz, sönük hakikatleri; Kur’an’ın parlak, ruhlu hakikatleriyle müsademe edemez. Nokta-i nazar ayrı ayrı olduğu için ayrı ayrı görünür.” (S.350)

2882- Beşer âleminde biri imanî diğeri nefsi olarak başlıca iki değer öl­çüsü ca­ridir. İmanî nokta-i nazar, Allah’ın bildirdiği hükümlere teslim olup mülkü, mülk sahibine bırakmakla ubudiyet yoluna girmektir. Nefsî nokta-i nazar ise, kişinin lez­zet ve menfaatını, elem ve zararını âlemde her şey için değer ölçüsü tutup, ubudiyet yolunu terk ile nefsin emrine tabi olmaktır. Böyle bir yola sapmamak için, nefsin terbiye ve tezkiyesi gerekmektedir.

2883- “İnsan, kendi vücud ve hayatında bir devair-i mütedahile ve mas­nuat-ı müterakibedir. Zira insan, hem nebattır, hem hayvandır, hem insan­dır, hem mü’min. İşte bundan dolayıdır ki, tezkiye muamelesi, bazan dör­düncü tabaka olan iman mertebesinde vuku bulur. Sonra iman tabakasından ta en aşağı tabaka ki, şedid-ül mukavemet olan nebatiyet mertebesine kadar bu muamele tabaka tabaka nüzul ediyor. Hatta bazan yirmidört saat zarfında bütün tabakalarda da o muamele vuku bulabilir. İşte bundandır ki, o meratibin aralarını farketmeyip galat eden insan, yerdeki herşey yalnız bizim için halkedilmiştir, der.

Binaenaleyh insan evvela insaniyeti yalnız bir mide-i nebatiye veya hayvaniyeye münhasır zannetmekle galat ediyor.Sonra eşyanın gaye-i hilkatlarını yalnız kendi nefsine bakan faydadan ibaret olduğunu zannet­mekle galat ediyor. Sonra eşyanın kıymetini yalnız onlardaki nefsinin menfaatı ölçüsüyle takdir etmekle galat ediyor. Hatta bu ölçüye göre, kokulu bir zehre çiçeğini bir zühre yıldızıyla değişmek iste­mez.” (M.Nu. 420) (Bak: Heva, Menfaatperest)




Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   851   852   853   854   855   856   857   858   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin