İSLÂm prensipleri ansiklopediSİ


- Hazret-i Gavs’ın ba’del-memat tasarruf-u maneviyeye sahib oldu­ğunu gösteren bir hâdise-i maneviye olarak naklediliyor ki: 37-



Yüklə 13,72 Mb.
səhifə14/1221
tarix05.01.2022
ölçüsü13,72 Mb.
#76819
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   1221
36- Hazret-i Gavs’ın ba’del-memat tasarruf-u maneviyeye sahib oldu­ğunu gösteren bir hâdise-i maneviye olarak naklediliyor ki:

37- «Hazret-i Mevlana (K.S.) Hindistan’dan Tarik-ı Nakşîyi getirdiği va­kit, Bağdad dairesi, Şâh-ı Geylani’nin (K.S.) ba’delmemat hayatta olduğu gibi tasar­ru­funda idi. Hazret-i Mevlana’nın (K.S.) manen tasarrufu cay-ı kabul göremedi. Şah-ı Nakşibendle (K.S.), İmam-ı Rabbani’nin (K.S.) ruhaniyetleri Bağdad’a gelip Şah-ı Geylani’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki: Mevlana Halid (K.S.) senin evladın­dır, kabul et. Şah-ı Geylani (K.S.), onların iltima­sını kabul ederek Mevlana Halid’i kabul etmiş. Ondan sonra birden Mevlana Halid (K.S.) parlamış. Bu vakıa ehl-i ke­şifçe vaki ve meşhud olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi o zaman ehl-i velayetin bir kısmı müşahede etmiş, bazı da rü’ya ile görmüşler.» (S.T.16)

38- «Gavs-ı Azam gibi, memattan sonra hayat-ı Hızıriyeye yakın bir nevi hayata mazhar olan evliyalar vardır. Gavs’ın hususi ism-i âzamı “Ya Hayy” ol­duğu sırrıyla, sair ehl-i kuburdan fazla hayata mazhar olduğu gibi, gayet meşhur Ma’ruf-u Kerhî denilen bir kutb-u azam ve Şeyh Hayat-ül Harranî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i Gavs’dan sonra mematları hayatları gibidir. Beyn-el ev­liya meşhur olmuştur.» (B.L.336)

39- «Bir zaman Hazret-i Gavs-ı Azam Şeyh Geylani’nin (K.S.) terbiye­sinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın bir tek evladı bulunuyormuş. O muhte­rem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve si­yah ek­mek yiyor. O riyazattan za’fiyetiyle vâlidesinin şefkatini celbetmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekva için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs, kı­zartılmış bir tavuk yi­yor. Nazdarlığından demiş: “Ya Üstad! Benim oğlum aç­lıktan ölüyor. Sen tavuk yersin!” Hazret-i Gavs tavuğa de­miş: “Kum Biiznillah”. O pişmiş tavuğun kemik­leri toplanıp, tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını mutemed ve mevsuk çok zatlardan Hazret-i Gavs gibi keramat-ı hârikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zatın bir ke­rameti olarak manevi te­vatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: “Ne vakit senin oğlun da bu dere­ceye gelirse, o zaman, o da tavuk yesin.” İşte Hazret-i Gavs’ın bu emrinin mânâsı şu­dur ki: Ne vakit senin oğlun da, ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı mide­sine hâ­kim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit le­ziz şeyleri yi­yebilir.» (L.141)

40- Hz. Geylani’nin müftehirane söylediği bazı sözleri temeddüh için değil­dir. Çünki «ehl-i tarikat ve hakikatça müttefekun aleyh bir esas var ki: Tarik-ı Hakda sülûk eden bir insan, nefs-i emmaresinin enaniyetini ve ser­keşliğini kırmak için lâ­zım gelir ki: Nazarını nefsinden kaldırıp şeyhine hasr-ı nazar ede ede tâ fenafişşeyh hükmüne gelir. “Ben” dediği vakit, şeyhinin hissiyatiyle ko­nuşur ve hakeza.. tâ fenafirresul, fenafillaha kadar gider. Me­selâ: Nasılki, gayet fedakar ve sadık bir hiz­metkâr, bir yaver, efendisinin his­siyatıyla güya kendisi kendisinin efendisidir ve pa­dişahıdır gibi konuşur. “Ben böyle istiyo­rum” der; yani “Benim seyyidim, üstadım, sultanım böyle istiyor.” Çünki ken­dini unut­muş, yalnız onu düşünüyor. “Böyle em­rediyor” der. Öyle de Gavs-ı Geylani, o hârika kasidesinin tazammun ettiği ezvak-ı fevkalâde, Hazret-i Şey­hin sırr-ı azim-i Ehl-i Beyt’in irsiyetiyle Al-i Beytin şahs-ı manevisinin makamı nokta­sında ve Zat-ı Ahmediye (Aleyhissalatü Vesselâm)’ın ve­rasetiyle Hakikat-ı Muhammediyyesinde (A.S.M.) kendini gördüğü gibi, fena-yı mutlak ile Cenab-ı Hakk’ın tecelli-i zatisine mazhariyet noktasında, kasidesinde o sözleri söylemiş. Onun gibi olmayan ve o makama yetişmeyen onu söyleyemez; söylese mes’uldür.

41- Hazret-i Şeyh, veraset-i mutlaka noktasında, Resul-i Ekrem (Aleyhissalatü Vesselâm)’ın kadem-i mübarekini omuzunda gördüğü için, kendi kademini evliya­nın omuzuna o sırdan bırakıyor. Kasidesinde zâhir gö­rünen, te­meddüh ve iftihar değil, belki tahdis-i nimet ve âli bir şükürdür. Yalnız bu kadar var ki, muhibbiyet makamı olan makam-ı niyazdan, mahbubiyet makamı olan nazdarlık makamına çıkmış. Yani tarik-ı acz ve fakrdan, meşreb-i aşk ve istiğ­raka girmiş. Ve kendine olan niam-ı azime-i İlahiyeyi yadedip, bihakkın müftehirane şükretmiştir.» (S.T.149)

42- Gavs-ı Azam ve bazı evliya-i azimenin, ihbar-ı gaybî kerametleri de vardır. Ezcümle:

«Gavs-ı Azam’ın istikbalden haber verdiği nev’inden, meşhur Şeyh-ül İs­lâm Ahmed-i Camî dahi İmam-ı Rabbanî (R.A.) olan Ahmed-i Farukî’den haber verdiği gibi, Celaleddin-i Rumî Nakşibendîlerden haber vermiş. Daha bu nevi’den çok evli­yalar, vakıa mutabık haber vermişler; fakat onların bir kısmı sarahata yakın haber vermişler. Diğer bir kısmı haberleri çendan bir derece mübhem, mutlaktır; fakat bahsettikleri zatlar makam sahibi ve büyük oldukla­rından, büyüklükleri ve taayyün­leri cihetiyle o mübhem ihbar-ı gaybîyi, bil’istihkak kendilerine almışlar. Meselâ: Ahmed-i Camî (K.S.) demiş ki: “Her dörtyüz sene başında mühim bir Ahmed gelir. Bin tarihi başındaki Ahmed en mühimmidir.” Yani o elfin müceddididir. İşte böyle mutlak bir surette söylediği halde, İmam-ı Rabbanî’nin (K.S.) büyüklüğü ve teşah-husu, o haber-i gaybîyi kat’iyen kendine almış. Hazret-i Mevlana Celaleddin-i Rumî de (K.S.) Nakşi­bendî’den mübhem bir surette bahsetmiş; fakat Nak­şîlerin büyüklü-ğü ve yük­sekliği ve teşahhusları o haberi de bil’istihkak ken­dilerine almış­lar.» (S.T.160)



43- «Sual: Gavs-ı A’zam gibi büyük veliler, bazı evkatta, mazi ve müstak­beli hazır gibi müşahede ederler. Neden maziye ait cihette sarahat suretinde ha­ber veri­yorlar da, istikbalden hafi remizlerle, gizli işaretlerle bahsediyorlar?

44- Elcevab: ­yÁV7~ ެ~«`²[«R7~ ­v«V²Q«< «ž âyetiyle,

(72:26) ¯ÄY­,«‡ ²w¬8 |«N«#²‡~ ¬w«8 ެ~ ~®f«&«~ ¬y¬A²[«3 |«V«2 ­h¬Z²P­< «Ÿ«4 ¬`²[«R²7~ ­v¬7_«2

âyeti ifade et­tikleri kudsi yasağa karşı ubudiyetkârane bir hüsn-ü edeb takınmak için tas­rih­ten işaret mesleğine girmişler. Tâ ki işaretler ile, remz ile anlaşılsın ki, ih­tiyar­sız niyetsiz bir surette talim-i İlahî ile olmuştur. Çünki istikbalî olan gaybiyat, niyet ve ihtiyar ile verilmediği gibi niyet ile de müdahale etmek, o ya­sağa karşı adem-i itaatı işmam ediyor.» (S.T.162) (Bak: Gayb)

45- Al-i Beyt neslinden gelen Gavs-ı Azam gibi büyük zatların veraset-i Nebe­viye sahibi olarak Kur’ana büyük hizmetleri olmuştur.

Evet «Hazret-i Hasan’ın neslinden gelen aktablar, hususan Aktab-ı Er­baa ve bilhassa Gavs-ı A’zam olan Şeyh Abdülkadir-i Geylanî ve Hazret-i Hüseyin’in nes­linden gelen imamlar, hususan Zeynel Abidîn ve Cafer-i Sadık ki, herbiri bi­rer ma­nevi mehdi hükmüne geçmiş, manevi zulmü ve zulümatı dağıtıp, envar-ı Kur’aniyeyi ve hakaik-ı imaniyeyi neşretmişler. Cedd-i emcedlerinin birer va­risi ol­duklarını göstermişler.» (M.100)

«Evet (2) «u[¬= «h²,¬~ |¬X«" ¬š_«[¬A²9«_«6 z¬BÅ8­~ ­š_«W«V­2 ferman etmiş. Gavs-ı Azam Şah-ı Geylanî, İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî gibi hem şahsen, hem vazifeten bü­yük hârika zatlar bu hadisi, kıymetdar irşadatıyla ve eserleriyle fi­i­len tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hik­met-i Rabba­niye onlar gibi feridleri ve kudsi dâhîleri ümmetin imdadına gönder­miş...» (K.L.7)

46- İşte böyle din yolunda bütün gayretini kullanmış ve sünnet-i seniyeye tam ciddiyetle bağlanmış ve kemâlat-ı beşeriyede mukteda-bih ol­muş dinî şah­siyetler hakkında rivayetlerde, onlara hürmet edilmesine teşvik­ler edilmiştir. (Radıyallahu anhüm) (Geylanî’nin (R.A.) arş-ı âzamı temaşa etmesi, bak: 1529.p. sonu)


Yüklə 13,72 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   1221




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin