: 32. Osmanlı Padişahıdır.
Hilafeti (Mi. 1861-1876) seneleri arasındadır. Sultân Âziz devrinde, Devlet Danışma Kurulu (Şûray-ı Devlet) ve Hukuk İşleri Kurulu (Divân-ı Ahkâm Adliye) kuruldu (1868). Medeni hukuk sistemi olan Mecelle’nin (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye) Osmanlı tarihçisi ve hukukçusu Cevdet Paşa tarafından hazırlanıp yürürlüğe konması da bu dönemde olmuştur. Bu medeni hukuk, Osmanlı hukukunun şâheseri olup 1926 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.
İngiliz elçisi Henry Elliot olmak üzere gizli haber alma elemanları, masonlar tarafından tahttan indirilmesi için bir komplo hazırlandı. Bu komploya ileri gelen zevat iştirak ederler. Süleyman Paşa, Harbiye Okulu öğrencilerini ve iki tabur askeri alarak sabaha karşı Dolmabahçe Sarayı’na gelir. Onlara Pâdişah’ı koruma görevi verildiğini, aldıkları habere göre Pâdişah’a karşı bir sûi kast düzenleneceğini, buna karşı tedbir alacaklarını söyleyip yanıltır. Pâdişah’ı Dolmabahçe Sarayı’ndan alıp Topkapı Sarayı’na götürür, orada hapsettirir. Mithat Paşa ve arkadaşları tarafından intihar süsüyle bilek damarları kesilerek şehid edilmiştir. (Bak: 1856.p.)
19- qqABDÜLHAMİD II ¢Ü f[WE7~ fA2 : (Mi. 1842-1918) 34’üncü Osmanlı Padişahıdır. 33 yıl saltanatta kalmış olan bu şefkatli sultan, İslâmiyete bağlı idi. Yüksek bir siyaset adamı olup devlet işlerini bizzat takib eden bir zattı.
Memlekette bolluk ve refahı te’min için çalıştı. Ancak, idarî sahada bazı mühim tedbirler alınması ve ta’dilat yapılması gerekiyordu, yapılamadı. (Bak: İttihad ve Terakki)
20- Sultan Abdülhamid Hazretlerine, hilafet makamından düşmemesi için, Bediüzzaman Hazretlerinin matbuat lisanıyla bazı tavsiyeleri olmuştur. Ezcümle 1909 senesinde yazdığı bir yazısında aynen şöyle diyor:
21- «Daire-i İslâm’ın merkezi ve rabıtası olan nokta-i hilafeti elinden kaçırmamak fikriyle ve sabık sultan merhum Abdülhamid Han Hazretleri, sabık içtimai kusuratını derk ile nedamet ederek kabul-ü nasihata istidad kesbetmiş zannıyla ve «Aslah tarik, müsalahadır” mülahazasıyla, şimdiki en çok ağraz ve infialâta mebde ve tohum olan bu vukua gelen şiddet suretini (*) daha ahsen surette düşündüğümden, merhum Sultan-ı Sâbıka, ceride lisaniyle söyledim ki: «Münhasif Yıldız’ı darülfünun et; tâ, Süreyya kadar âli olsun! Ve oraya seyyahlar, zebaniler yerine, ehl-i hakikat melaike-i rahmeti yerleştir; tâ cennet gibi olsun! Ve Yıldız’daki milletin sana hediye ettiği servetini, milletin baş hastalığı olan cehaletini tedavi için büyük dinî darülfünunlara sarf ile millete iade et ve milletin mürüvvet ve muhabbetine itimad et. Zira, senin şahane idarene millet mütekeffildir. Bu ömürden sonra sırf âhireti düşünmek lâzım. Dünya seni terk etmeden evvel sen dünyayı terket! Zekatü’l-ömrü, ömr-ü sânî (Ömer-i Sânî) yolunda sarfeyle. Şimdi müvazene edelim: Yıldız, eğlence yeri olmalı veya darülfünun olmalı? Ve içinde seyyahlar gezmeli veya ulema tedris etmeli? Ve gasbedilmiş olmalı veyahut hediye edilmiş olmalı? Hangisi daha iyidir? İnsaf sahipleri hükmetsin.» (İ.M.Ş.30)
Dostları ilə paylaş: