İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə17/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   80

DUACI

4742 —



İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

4743 —



DUDAK BOYASI


çıkarılabilir, fakat aydın netice olarak D Guru-pu sanatçılarını, memleketimizde modern resmi tanıtan ve sevdiren ilk resim fedaileri kabul edebiliriz.

Erdem YÜCEL



DUACI — Eski müslüman esnaf teşkilâtında, birer loncada toplanmış çeşidli esnafın başında bulunan kimselerden birinin unvanı; vazifesini, kelimenin lügat mânâsı açıkça göstermektedir.

Duacılar, esnaf arasında sâlih kimse olarak bilinmişlerden seçilirdi. Bir çırak kalfa, bir kalfa da usta olacağı zaman yapılan ananevi merasimde duaları bu duacı okurdu.

Berber esnafında ise, bu merasimde son bir gösteri imtihanına tâbi tutulan çırak yahud kalfa evvelâ Duacıyı tıraş ederdi; tıraştan sonra da Duacı o gence meslekî ahlâk üzerine nasihat-ta bulunurdu.

Eskiden müslüman esnaf, her sabah dükkânını bir dua okuyarak açardı; çarşı boylarımda bu sabah şuası toplu olarak yapılırdı, ve o zaman duayı, o çarşı esnafı arasından yaşlı ve sâlih bir kimse okurdu; bazân da bu vazifeyi o çarşının bulunduğu mahallenin imamı görürdü.

Osman Nuri ERGİN

^psscssri,



Duâtepe Mahallesi (1934 Belediye Şehir Rehberinden)

DUACI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Üsküdar kazasının Kısıklı nahiyesinde Çamlıca Sokaklarından; bu sokak ismi alfabetik indeksde yazılı olduğu halde adı geçen rahberin bu bölgeye âfd paftasında bulunamadı (1934 B.Ş.R. Pafta 28), yerine gidilip arama imkânı da olmadı (Ocak 1967).

DUA MEYDANI — Eskiden müslüman esnaf her sabah dükkânını bir dua okuduktan sonra açardı; zamanımızda da müslüman esnafın büyük çoğunluğu, bir dua okumasa bile, dükkânın kilidini, kapusunu muhakkak ki besmele ile açar. Eskiden çarşı boylarında ise bu sabah duası esnaf tarafından toplu olarak yapılır, ve duayı içlerinden sâlih kimse olarak tanınmış biri okurdu ki ona da ayrıca «duacı» denilirdi (B.: Duacı). İstanbulda Büyük Kapalı Çarşıda ise bu sabah duası, Çarşının «Dua Meydanı» denilen yerinde yapılırdı; «Dua Meydanı», Zenneciler Sokağı, Ferâcaciler Sokağı, Fesçiler Caddesi ve Yağlıkçılar Caddesi'nin kavuşak noktacı olan yerdir (B. : Büyük Kapalı Çarşı, cild 6, sayfa 3290).

Osman Nuri ERGİN

DUÂTEPE MAHALLESİ — Şişli îlçesi mahallelerinden; Cumhuriyet, Paşa, Feriköy, Boz-kurt mahalleleri ile çevrilmişdir; sınır yolları

şunlardır : Şişli Deresi Sokağı, Ergenekon Caddesi (Cumhuriyet mahallesi ile), Ortanca Sokağı (Paşa Mahallesi ile), Yay Meydanı Caddesinin bir kısmı, Lala Şahin Sokağı, Feriköy Baruthane Caddesinin bir kısmı (Feriköy Mahallesi ile), Kurtuluş Caddesinin bir kısmı (Boz-kurt Mahallesi ile); îç sokaklar şunlardır : Şahmerdan Sokağı, Karabiber Sokağı, Barutçular Sokağının bir kısmı, Keşfî Efendi Sokağı, Avukat Caddesi, Evranoszâde Sokağı, Lala Şahin Sokağının bir kısmı, Şahadet Sokağı, Çoban-oğlu Sokağının bir kısmı, Yemişli bağçe Sokağı, Şahab Sokağı, Kuyu Sokağının bir kısmı, Savaş Sokağının bir kısmı, Bozkurt Caddesinin bir kısmı (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 18/156).

Bu mahallede l Rum ortodoks kilisesi (Ayii Apostoli Kilisesi), l ermeni kilisesi, l ermeni okulu, l dispanser, l polis karakolu, 295 ev, 197 apartıman, 181 dükkân vardır. 1960 sayımına göre nüfûsu 2656 erkek ve'2431 kadın olmak üzere 5087 kişidir. Bu satırların yazıldığı sırada mahalle muhtarlığında emekli polis Bay Nuri Atay bulunuyordu (ekim 1964).

Hakkı GÖKTÜRK

DUÂTEPE SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Kadıköyünde Yeldeğirmeni semti sokaklarından; Yeldeğirmeni Sokağı ile demir yolu boyu arasına uzanır, demir yolu tarafındaki başı yarına sed -üstündedir; Taşlıbayır ve Kırkahvesi sokakları ile kavuşaklan vardır, Karakolhane Sokağı ile dörtyol ağzı yaparak kesişir (1934. B.Ş. R. Pafta 29); yerine gidilip su satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Ocak 1967).

DUBARA — «Dilimize farsçadan alınmış bir mürekkeb isim; farca söylenişi «dübâre», dü=ki, bâre, tavla oyununda iki zarın da benekli gelmesi; halk ağanda «hile, oyun» anlamında kullanılır, bu anlamda hilekâra da Dubaracı denilir» (Şemseddin Sami, Kaamûsu Türkî).

Gönül verdim gaayet bıçkın bir yâre Asılandan kaçıb gider ağyâre Galatanın şıkırdımı besbelli

İşi gücü cevrü cefâ dubara

* * *


Bir kayıkçı şuh dilberi Göreli oldum müşteri Dubaracı o çapkınım ttti beni pek serseri

DUBARACI SOKAĞI — Boğaziçinde Ar-navudköyünün sokaklarından, Düzyol Sokağı ile Arnavudköyü Caddesi arasında uzanır; Karakavak, Eğlence, Abdülhakmolla Sokaklar ve Francelacı Caddesi ile dört yol ağızlan yaparak kesişir (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 21/2). Arnavudköyü Caddesi tarafından gelindiğine göre, bir araba geçebilecek genişlikte, paket taşı döşeli, hafif dikçe bir yokuş olarak başlar, Francelacı Caddesini aşdıktan sonra kaba taş döşeli daha dik bir yokuş olur; 2-3 katlı ahşab ve beton evler arasından geçer; l mobilyacı, l gazocağı-bisiklet tamircisi vardır; kapu numaralan l - 39 ve 2-68 dir (mayıs 1966).

Hakkı GÖKTÜRK

DUCOİN (Jacqueline) — 1965 ile 1966 arasında 22 yaşında bir Fransız kızı, 1965 yılı eylülünde memleketinden maceracı bir turist olarak çıkmış ve oto-'stop yaparak yedi ayda Pakis-tana kadar gitmiş ve oradan yine Türkiye yolu ile dönerken Bursada 600 liraya bir doru at satın almış, ve bir «Atlı turist kız» olmuşdur; Bur-sadan îstanbula atla gelmiş, Sultanahmedde oto-stopçu hırpanî turistlerin misafir oldukları otellerden birine inmişdir; atını da otelin karşısındaki boş arsaya bağlayan Matmazel Jacque-iin ertesi sabah (9 nisan 1966) «Şeytan» adını verdiği atını yerinde bulamayınca derin bir üzüntüye düşmüşdür; hâdiseyi günün gazetlleri «cebinde on para kalmayan turist Fransız ki-zı atını çaldırınca memleketine yaya dönecek» diye nakletmişlerdir. Fakat iki gün sonra atın ça-lınmadığı öğrenilmişdir; gece bağından kurtulan hayvan istanbul Vilâyet konağı bağçesine kadar inmiş, bekçiler tarafından da Gulhâne Parkındaki Hayvanat Bağçesine götürülerek muhafaza altına alındığı Öğrenilmişdir; Jacque-lin Ducoin, şeytanına kavuşup parkdan Jeanne d'Arc kesimi saçları ile at üstünde çıkar iken halk tarafından alkışlanmışdır.

Burhanedtiin OLKER "?

DUDAK BOYASI, TİPE GÖRE EN UYGUN DUDAK BOYASINI (RÜJ'U) SEÇME MÜSABAKASI — Fransız Güzellik Müstahzarları Sanayiinin temsilcileri, Fransanm en ileri gelen yüz kadar moda yazan ve gazetecisine 12 değişik tonda ruju (dudak kırmızısını) tanıtmak için îstanbulda bir müsabakalı gece eğlencesi tartib etmiş, özel bir uçakla Parisden îstanbula gelen


4745 —

4744 —

sa lirii kumru gi bi kok7<3
DUDAK BOYASI

52 modacı ile 48 gagzeteci, ve İstanbulun yüksek sosyetesine mensub davetliler ve İstanbul basını temsilcileri 20/21 eylül 1966 salı/çarşamba gecesi Beylerbeyi sarayında, tâ besabah, gazetelerin tarifi ile bir «1001 gece hayatı» .yaşamışlardır.

Türkiye lehine turistik propaganda bakımından ne gibi ciddî faydalar sağladığını kaydede-mediğimiz bu acâip gece eğlencesi ve yarışmasının İstanbul' basınına aksetmiş satırları bu tarih kütüğüne alıyoruz; ilk haber şudur :

«7 eylül 1966 — Dünyanın en güzel dudağı İstanbulda seçiliyor : Fransız Scad firmasınla Corolle (Korol) isimli yeni bir rujun dünyaya tanıtmak için tertip edeceği bu gösteriye katılmak üzere özel bir Karavel uçağı ile Türkiyeye gelecek olan 100 kişilik grupda Fransanın en meşhur kadın ve moda yazarlarından 48 gazeteci, modacılar, mankenler ve henüz ismi açıklanmayan bazı tanınmış şahıslar bulunacaktır.

«20 eylül salı günü Yeşilköy'e varacak olan grup, hava alanında Mehter Takımı tarafından karşılanacaktır. Aynı gece «Sait Halim Paşa Yalısında» büyük bir ziyafet verilecek ve yemekten sonra Bulgaristan'dan ithal edilen yüzden fazla çeşit ikiyüz bin lira değerindeki güller arasından, misafir ve yerli gazetecilerden kurulu jüri tarafından, en güzel renklisi seçilecek ve sonra da, yine yerli ve yabancı mankenler arasında bu seçilen renge en yaklaşık renge boyalı, en güzel dudak tespit edilecektir. Ve dünyanın en güzel dudağını süsleyen bu renk 1966-67 yılı dudak rengi ilân olunacaktır.

«Yeni rujlarını lanse etmek için iki milyon liradan fazla para harcayacak olan «Scad» firması temsilcisi, bu müsabaka için İstanbul'u seçmelerine, son zamanlarda bilhassa Fransa'da, Türkiye'ye karşı duyulan ilginin son derece artmış olmasından ileri geldiğini söylemişdir». (Hürriyet Gazetesi)

Bu ilk haberden sonra bâzı değişiklikler olmuş, kırmızı güller Bulgaristandan ithal edilecek yerde izmir'den getirilmiş ve beklenilen muhteşem yarışma ziyafeti Said Halim Paşa yalısı yerine Beylerbeyi Sarayında verilmişdir. Aşağıdaki satırları günlük basından alıyoruz:

«Kırmızı rengin en- güzel tonlarının Türk güllerinde bulunduğunu kabul eden Fransız S.C.A.D. Güzellik Müstahzarları Sanayii mensupları, Beylerbeyi Sarayında .önceki gece, Fransa'nın en ileri gelen yüz kadar moda yazarı ve gazetecisine, 12 değişik tonda ruju tanıtmışlardır.»

istanbul

Fransa Radyosu ile televizyonundan ve bütün Avrupa'nın iki saatlik bir program boyunca seyredeceği, binbir gece masallarını hatırlatır davette, «Allah Allah» naraları atarak ortaya çıkan pehlivanların Fransız kadınlarını heyecanlandıran yağlı güreşi, Karagöz oyunu ve Fransız erkeklerini çılgınca coşturan Türk dansözlerinin kıvrak oyunları, misafirlere birer birer takdim edilmiştir.

«Gecede tertip edilen «Tipe göre en uygun ruju seçme» müsabaka oyunu için iki aydan ben İzmirde yetiştirilmekte olan çeşitli renklerde, 15 bin kadar gül getirtilmiştir. İstanbul, Ankara ve Samsun Olgunlaşma Enstitülerinin, misafirlerin hayranlığını* kazanan, modernize edilmiş Türk motiflerinden kendi hazırladıkları millî kıyafetleri teşhir eden 12 güzel mankeni, misafirlere 12 değişik tonda gül göstermişlerdir.

«Bu arada misafirler de, İstanbul sosyetesinin en tanınmış ailelerinin kızlarından seçilmiş olan 12 kişilik bir diğer mankenle! grubunun «Tipine uygun gidecek» rengi elinde tuttuğu gülün tonu ile temsil eden her güzeline en uygun olan ruj rengini bulmağa çalışmışlardır.

«Oyun sonunda en doğru neticeyi verebilen «Expresse» gazetesinden Franka de Mailly, «Elle» mecmuasından Pacha-Beyiaıı ve«Bonnes Soirees» den Franncaine Gaubert adlarındaki üç genç moda yazarı arasından «Körebe» oyunu ile seçilen Matmazel Gaubert'e S.C.A.D. sanayii mensupları tarafından som altından birgül hediye edilmiştir.

«Bir ara manken genç kızlar, kendilerine saatler geçtiği halde yemek verilmediğini ve açlıktan bayılacaklarını ileri sürerek oyundan ayrılmak istemişlerse de vaziyet derhal düzeltilmiş ve gönüllü menkenlerimize bol bol dönerli pilâv getirilerek karınları doyurulmuştur.

«Geceyi organize eden, Fransız Hükümet ve özel Sektörün bir araya gelerek kurmuş oldukları «Havas Ajansı» mensupları : —Sosyal "Münasebetler gayesiyle tertiplenen bu geceden sonra Topkapı filminin Topkapı Sarayı üzerinde yaptığı etki gibi Beylerbeyi Sarayı da daha çok tanınacaktır!., demişlerdir.

«Beylerbeyi Sarayındaki geceye katılan tanınmış moda yazarları ve gazetecilerden her biri Fransızların 250 bin lira harcıyarak sarayda tertip ettikleri davetten başka İstanbul şehri ve Beylerbeyi Sarayı hakkında da yazılar yazacaklarını söylemişlerdir.» «Hürriyet Gazetesi»

R. E. KOÇU Ankara Yeni Tanin Gazetesine yazdığı günlük fıkralardan birinde övülen bu

ANSİKLOPEDİSİ

geceyi «Beylerbeyi Sarayı Rezaleti» başlığı altında şöyle tenkid etmişdir :

«Kervansaraylar, Çınar Otelleri, Divan Otelleri, Konak Otelleri, Hiltonlar niçin yapıldılar?..

Turistler için, yerli milyonerler için, yüksek hayat toplantıları için, yine o âlemin düğünleri, defileleri, falanları filânları için...

«Bu oteller dururken bir Fransız dudak boyası müessesesinin reklâm defilesi Beylerbeyi Sarayında yapılmaz!.. Yersiz, uygunsuz, gülünç, acınacak yardakçılıkdır. Olmuş bitmiş vaka için suçlu aramayacağım.

«Saraylar bir usul, edeb dâiresinde ve bekçilerin fal taşı gibi açılmış gözleri önünde ancak gezilebilir (B.: Beylerbeyi Sarayı, cild 5, sayfa 2690)

«1967 rujlarına renk veren kırmızının en güzel tonlarının Türk güllerinde bulunduğunu kabul eden Fransızlar diyen bir palavraya kulak asarak Beylerbeyi Sarayının kapularmı «dudak boyası» etrafında toplanmış laubali kalabalığa şatafat gösterisi için açmak sâdece buda-lalıkdır.

«Laubali kalabalık dedim, başka kelime bulamadığım için, işte haberleri:

Usulü; Nıoı Sofiyan


Dududilli Kantosu


ff n m\m

DUDU

Kırkpınar usulü yağlı güreş gösterisi yapıldı, pırıl pırıl adeleleriyle sarmaş dolaş çıplak pehlivanlar Fransız kadınlarını çok heyecanlandırdı!..' •-:•••••-

Ve Fransız erkeklerini çılgınca coşturan Türk dansözlerinin göbekleri!..

«Hayat Mecmuası: «Beylerbeyi Sarayının mufteşem salonları belki şimdiye kadar böyle garib bir geceye sahne olmamışdır..» diyor.

«Elbet ki görmemişdir.. O saray eski devirde İmparatoriçeleri, .Prensleri, Cumhuriyet devrinde de Atatürk'ün misafirleri devlet başkanlarına misafirhane olmuşdur.

«Böyle garib bir gece!., ne de güzel tâbir!.. Billur avizeler altında ve ipek halılar üstünde yağlı pehlivan güreşdirmeyi; Celâl Şahine perde kurdurtup Karagöz oynatmayı, kir köşede döner kebab çevirtmeyi, yaşlı erkeklerin gözlerini genç kızlara bağlatarak salon oyunu adı altında kör ebe soğukluğunu, Avrupa baskısı Bin-birgece Masalları resimlerinde aşırma ferace ile orta oyununda zenne kırıtması ile hanım cilvesi kepazeliği Fransız dudak boyacılarının yerli göz boyacılarından başka kim düşünebilir?»

îîk müracaat edilecek yer olan makamı atlatarak alınan izin ile yapılan Beylerbeyi Sarayındaki curcunalı toplantıya İstanbul'un saygılı ve kültürlü valisi Vefa Poyraz o gece davetli olduğu halde münasib bir mâze-ıret serdi gitmemişdir; İstanbulu temsil şanına değer harekettir. DUDU, TÛTİ — Papağan soyundan.bir kuş; ismin aslı f arşça olub fasih söylenişi «tûti» dir, fakat asırlar boyunca, edebî metinler hâriç, «dudu» denilegelmiş ve hat i â halk ağzında «Dudu Kuşu» denilmişdir.

«Mâruf kuş ki dili insan dili gibi kalın olduğundan işitdiği hayvanâtın sesini tak-lid eder, ve hattâ tâlim ile lakırdı dahi telâffuz eder» (Şemsed-din Sami, Kaamûsu Türkî).



DUDU

4746 —



istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

4747 —



DUDU KADIN


Eylesen tûtîye tâlimi edayı kelimât
Sözü insan olur attunâ özü insan olmaz
:-fı, (Fuzûlî)

işittiğini, yahud. tâlim edileni anlamadan nakleden, ösyleyen kimselere «dudu kuşu» denilir. ^

Aslı, esâsı olmayan uydurma lâflara, cinli perili masallara «dudunâme» denilir, hattâ «Du-dunâme» ismi ile meşhur bir de hikâye kitabı vardır.

Güzel konuşan dilberlere, şirin sözlü güzellere «tûtîi güya» denilir; bu tâbir sâdece güzel şirin değil aşka gelip konuşanlar hakkında da kullanılır; eski dilimizde çok ufak farklarla aynı anlamda «tûtîi mûciz beyan», «tûtîi şekergüf-tar» gibi tâbirler de vardı :



Tab'ım ol âyinedir kün tûtîi güya olur Nakşolunsa levhi icazında lâ'Iin sureti

(Nevres)

Suhan bir tûtîi mûcîzbeyandır hâmem üstadı Kalem bir kahramanı tîğzendîr dil silâhdân

(Nef'i)

Teni simini bir mir'atı pür envardır güya
Lebi şîrîni tûtîi şekcı giiftardır güya i


(Seyyid Vehbi) ]

Yeşiller giydiğince tûtii gûyâya benzersin Siyahpûş olduğunca Kâbei ulyâya benzersin

Kaçan kim nâz ile ak sâde giyseıı ey semen sima Sadefcte hâsıl olmuş gevheri yektaya benzersin

(Molla Husrev)

Aynı anlamda halk ağzında da «dudu dilli», «Tûti dilli» tabirleri vardır; nekarâtmda bu tâbir geçen çok meşhur bir istanbul türküsü vardır ki Birinci Cihan Harbinin son yıllarında çıkmış, yayılmışdır :



Darıldınmı gülüm bana Hiç bakmıyorsun bu yana Darıldınsa barışalım Kumru gibi koklaşalım Esmerim güzelim tûti dillim Ben yanıyorum, çok seviyorum

Bir gün nadim olacaksın Beni çok arayacaksın

Ben ah edip eğladıkça Sen Allahdan bulacaksın Esmerim güzelim tûti dillim Ben yanıyorum, çok seviyorum

Her zaman üzersin beni Yaramaz çapkın seni Benim hiç günâhım yok Başdan sen çıkardın beni Esmerim güzelim tûti dillim Ben yanıyorum, çok seviyorum

1908 meşrûtiyetine gelinceye kadar, papağan ile dudu İstanbul konaklarının hem süsü, hem de eğlencesi ola gelmişdi. Hattâ bâzı meddahlar, zengin fakat yaşlı ve çirkin kocası ile ömrünü karartmak istemeyerek kendisine toy esnaf civanlarından yahud pırpırı güruhunun dilber civanlarından bir oynaş bulma hevesine düşmüş yosma hanım konusu üzerine kurdukları hikâyelerine, konağın efendisine sâdık haberci olarak bir papağan veya dudu koyarlar; ve onlara talimli taklidin üstünde bir zekâ, hattâ mûzib bir zekâ verirler.

Zamanımızda papağan ve duduya zengin evlerinde ender olarak rastlanır; bilhassa yeni zenginliğin aşın mümayişlerinden biri olmuş-

<: dur denilebilir.

i 1958 de bir dudu kuşu satışı da mahkemeye intikal eden bir dolandırıcılık dâvası konusu ol-muşdur, aşağıdaki satırları Hürriyet Gazetesinden alıyoruz :

«Bir papağan satışından doğan dolandırıcılık dâvasına dün Asliye Ceza Mehkemesinde bakılmıştır. Hüsnü Yılmazlar ve İsmail Cambazlar adlı iki şahıs bir Dudu Kuşunu Papağan diye Leylâ adında bir genel ev kadınına 1500 lira mukabilinde satmışlar; Leyl'â kuşu evine götürdüğü zaman ötmediğini ve konuşmadığını görmüş ve Hüsnü ile İsmail aleyhine dolandırıcılık iddiası ile dâva açmıştır. Duruşmada ehlivukuf olarak kuşu tetkik eden Kâmil Kuşdoğan, bu mevzuda ihtisas yapmış bir kimse olarak şunları söylemiştir.

— Bu Dudu Kuşunun büyüğüdür, adı da Durlağan'dır, Papağan sülâlesinden gelir, âzami satış fiatı 250 liradır, iyi bir papağan üç bin liraya kadar satılabilir demişdir» (Hürriyet)



DUDU — «Batı Türkçesinde isim. Eskiden Hanım yerinde ihtiyar kadınlara hitab edilen

tâbir idi. Son zamanlarda yalnız ihtiyar hiristi-yan kadınlara dudu denilmişdir. Ender olarak müslüman kadınlarına da dudu denilir» (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati).

Hüseyin Kâzım Beyin «hiristiyan» tâbiri mübhemdir, İstanbulda «Dudu» unvanı yalnız ermeni kadınları için kullanılmışdır (B. : Dudu Odaları). Ünlü dil bilginin, müslüman kadınları hakkında ender olarak dudu isminin kullanıldığını söylemesi de kifayetsizdir; müslüman kadınlarından dudu unvanı ile aııılani'ar.ayak takımı tabakasından çıkıp kendilerine «hanım» denilmeyen, fakat, yaş ve vakarları icabı sâdece isimleri ile de hitab edilemeyen kadınlar ol-muşdur; bu gibi kadınlara meselâ« Hatice Dudu», «Emine Dudu» denilmişdir. Eğer bu kadınlar mevki, servet sahibi biri ile evlenmiş ise semtlerinde, mahallelerinde «Dudu Hanım» diye şöhret bulmuşlardır.

DUDU ABDÜLLÂTİF MESCİDİ -^ (B.: Ab-düllâtif mescidi cild l, sayfa 124).

DUDUABDÜLLÂTİF SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fatih kazasının Ka-ragümrük Nahiyesinde Mimir Sinan Mahallesi sokaklarından, Zenbilli Sokağı ile Koca Sinan Caddesi arasında bir aralık sokakdır (1934 B. Ş. R. Pafta 7/86); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (ocak 1967).

DUDUBURNU — «Dudu, Tûtî = Papağan soyundan türlü çeşidleri olan meşhur bir kuş ki-, dili insan gibi kalın olduğu için işitdiği sesleri teklid eder, hattâ tâlim edilir ise lâkırdı dahi söyler» (Şemseddin Sami, Kaamûsu Türkî).

Duduburnu; tûti denilen ve halk ağzında dudu diye meşhur kuşun gagasının kırmızımtırak sarı renginin adı.

Hangi kumaşdan ve kesimi, yapısı ne bjçim-de olursa olsun bu renkdeki şalvarlar, entariler, feraceler, hotozlar, «Duduburnu Şalvar», «Duduburnu Entari», «Duduburnu Ferace», «Duduburnu Hotoz» diye isim almışlardır.

Nar çiçeği şemsiye, Duduburnu Ferace Bir ak yaşmak tutunmuş nakşi hayalden ince

(Âşık Râzi)

Yakın geçmişin kadın tuvaletinde bir Hotoz «Duduburnu» adını taşır. M. Zeki Pakalm

«Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde «Duduburnu hotoz» maddesinde şunları yazıyor,:

«Eskiden kadınların başlarına takdıkları (koydukları) hotoz nevilerinden birinin adı idi. Hatırı sayılır derecede büyük olan ermeni dudularının burunlarına benzediği için bu ad ve rilmişdir».

Tuhaf, garib, fazla cesaretli bir yakıştırmadır. Hotoz, kadın başının bir süsüdür; bir çeşidine böyle bir çirkin benzetişle isim takılması asla düşünülemez, kaldi ki iri burun ermeni kadınlarının da alâmeti farikası değildir. Duduburnu Totoz, yukarıda da kaydettiğimiz adını, kumaşın kırmızımtırak sarı renginden almış idi.

Renkli kumaşlardan hotozlar genç kadınlar tarafından taşınırdı. Geçen asır sonlarında yaşamış Üsküdarlı Kalender halk şâiri Âşık Râzi duduburnu hotozlu yaşlı bir yosmayı şöyle hicvediyor :



Hanımımın başında duduburnu hotozu Âguuşune çekmiş bir gül ibikli horozu Oğlanın adımına çil çil altın sayılmış Aşmışken çift otuzu yosmanın kokorozu

Dudu Kadın (Resim : Ömer Tel)

DUDU KADIN — Yankesiciler piri, üstadı bir kıbti kadın; 1881 de meçhul bir yerde doğmuş, 1917 de 37 yaşında Istanbula İzmirden gelerek ilk hırsızlığım yapmış ve 11 mart 1963 de Edirne kapusunda Sultan Mahallesinde Kalfa Sokağında kendi malı olan evde 82 yaşında öl-müşdür; ölüm döşeğine yatıncaya kadar faaliyette bulunan Dudu Kadının İstanbul zabıtasında sabıka fişinde 800 vak'ası kayıdlı-dır ki ortalama he-sab ile iki aya üç vak'a düşer; son yirmi yıl içinde kız ve oğlan 250-300 çırak yetişdirmişdir. Hiç °evlenmemiş-dir; gönül işlerini pençesine geçirdiği toy ve körpe oğlanlarla fuhuş yolunda hal etmiş 1933 de ve 48 yaşında iken 22-23

DUDU KADIN (Hamamcı)

4748



ÎSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

_ 4749 —

DUDULLU




Aşağıdudullu Camii (Resim : S. Büyükerbil; Plân : Ömer Tel)

yaşlarında Karabiber lâkabı ile meşhur Niyazi adında gaayetle dilber sikirdim bir kıbtı şeh-bazâ aşık olmuş ve yirmi sene kadar onunla metres hayatı sürmüşdür ve jigolosu ayakdaş-ları arasında lâkabından başka Dudunun Niyazi diye de tanınmışdır; Kadını tarafından yankesiciliğe sülük ettirilen, âkibeti bilinmeyen ve 1953 den sonra anaç yankesicinin yanında görülmeyen Niyaziden çocuğu olmamışdır.

Dudu Kadının ölüm haberi yankesici aileler tarafından iskân edilmiş Kasımpaşadaki Ha-cıhüsrev Mahallesinde duyulduğu zaman derin bir teessür uyandırmış ve yankesiciliğe onun tarafından alıştırılan kırk kadın heman Edirne kapusunda Kalfa Sokağındaki eve koşmuş, o geceyi orada beraberce ağlaşarak geçirmişlerdir; ertesi gün de cenaze erkekli kadınlı yüz kadar yankesici tarafından kaldırılarak Edirneka-pusu dışındaki mezarlığa defnedilmiştir. Dudu Kadın gasil ve tekfin edilmemiş ve cenazede şâir dinî merasim de yapılmamışıdır. İstanbul zabıtasını yarım asır uğraştırmış bu fâcirei acuze çalınmış para ile yaptırılmış biri Kasımpaşa-da, biri Edirnekapusunda iki ev, ve yine Edirne-kapusunda üç katlı bir apartıman bırakmışdır.



DUDU KADIN (Hamamcı) — Hicrî 1300 (M. 1882 — 1883) de Üsküdarda Büyük Hamamın kadınlar kısmının tezâh-çekmesinde oturur güzelliği dillere destan olmuş gene bir dul kadın idi; evlenmek için pek çok isteklisi, hatta bunların arasında ergen bekâr uşakları vardı. Selmanağa Mahallesinde güzel bir evi olup haylice de parası bulunduğu söylenen Dudu Kadın bütün evlenme tekliflerini red etmişti; meğer Bulgaristan muhacirlerinden Eskizağralı Arabacı Mestan adında güzel bir delikanlıya gönül vermiş. Arabacı Mestan da kalenderlerin yanıp yakıldıkları nevcivanlardan olup gaayetle mah-cub ve iffet ve ismet sahibi yalın ayaklı yarım pabuçlu oğlandı. Bir gün Hamamcı Dudu Kadının Arabacı Mestanla evlendiği haberi bütün Üsküdar halkımı hem hayret hem meserrete düşürdü; hayretin sebebi pek mazbut bilinen Dudu Kadının mahcub güzel oğlanla nasıl olup-da mercimek aşım fırına verdiği meselesiydi. Bu vak'a üzerine Üsküdarm ünlü halk şairi Âşık Râzi şu manzumeyi ve tarihi yazmışdır :

Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin