İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə87/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   83   84   85   86   87   88   89   90   91



4587 —

— 4586 —
DlMİTRÎ (Berber)

biâlide tercüman vekili bulunan, kardeşi de îdam olundu-

Dimitraşko Bey Yunan istiklâline çalışanlardan da biri olmuşdur; 1805 de kendi yalısının bulunduğu Kuçeşmede Edebiyat ve Matematik fakülteleri bulunan bir rum üniversitesini «mekteb» adı altında açdırmıştı; bu üniversitenin yerinde zamanımızda bir boyahane bulunuyordu.

Yunan Ansiklopedisi Dimitraşko Bey için şunları yazıyor: «Elenlerin ancak ilmen yükselmek suretiyle hürriyetlerini elde edecekleri kanaatinde bulunduğu için memleketin pek çok yerlerinde mektebler açmış ve bu mekteb-ler sayesinde elen kültürü taammüm etmişdir». (Osman Nuri Ergin, Türk Maarif Tarihi).

Rum tarihçisi îkonomos da onu şöyle tarif ediyor: «Hiç bir fidan bunun kadar büyü-memiş, hiç bir fidana bu edildiği kadar ihtimam edilmemiş, ve yine hiç bir fidan bunun verdiği kadar meyva vermemşdir» (Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi).

«Türkiye Maarif Tarihi» müellifi Osman Nuri Ergin yakardaki satırları nakletdikden sonra: «Bu divânı hümayun tercümanının devlete hiyaneti ve kendi milletine hizmeti dolayı-sı ile rumlar tarafından elbetki bu kadar med-hedilir» diyor.

Bibi.: Cevdet Tarihi, Cild X.; O.N. Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, Ciîd I ve H.

DÎMİTÎtî (Berber) — 1895 yıllarında Şeh-zâdebaşı Direklerarasımn Vezirciler tarafından sağ kolda bir dükkânda işlerdi; aslı Samatyalı olub İstanbullu rum ve ermenilerin belki yüz-binde birine nasib olmayan düzgüıılükde Ye tstanbul lehçesi ile fasih Türkçe konuşan, şar-, kıçı, müşterilerini pek memnun eden bir adamdı. 1900 tarihlerine doğru 40-45 yaşlarında olan bu usta berberin dükkânı ehli dil, zarif kimselerin toplandığı bir mahfil gibiydi. Ölümü tesbit edilemedi.

ReşacS MtMAROĞLU

DlMİTRİ (Hekim) — Başvekâlet arşivinde bulunan hicrî 1111 (milâdi 1699-1700) tarihli İstanbul hekimleri listesinde dükkânı galatada bulunan bir hekim; hayatı hakkında başka kay-de rastlanmadı:

Bibi.: Abmed Refik, XII. hicrî asırda istanbul Hayatı.

İSTANBUL


DÎMİTBÎ (Karabıçak) — 1855 ile 1860 arasında Büyük bakkal köylü bir şakidir; pek çok canlar incitmiş, yolkesib adam soymuş, ırza namusa tecâvüz etmiş, bir zabtiye neferini kurşunla katilden îdama mahkûm olmuş ise de bir türlü ele geçirilmemişdir; 1860 senesinde Uzunça-yırda bağçıvan Bulgar Danço'nun şâbı emred-oğlu Miho'yu cebren tutub Şile ve Ağva tarafına kaçırmış, bir ay kadar dağlarda ormanlarda dolaştırmış; Kandıra civarında bir ormanda, kendisine artık tamamen ram olarak şekaavetde refik olmuş görünen bağçıvanoğlu Miho bir çobanın yardımı ile fırsat bulub şakinin tüfeğini kapub Karabıçak Dimitriyi cerh ve katletmiş-dir. Merkum oğlan zabtiyedeki ifâdesinde: «Di-mitri köylerden çiftliklerden erzak tedârikine giderken ağzını ve ellerini ayaklarını bağlar yere yatırıp kıpırdamamak için ayrıca dört beş kazık ile de bağlarımdan yere çakardı; kendi tüfeğini de gizler ve gideceği yere tüfeksiz, kendisine garib bir köylü süsü vererek giderdi; o gün bir çoban tarafından görüldüm ve kurtarıldım, haydudun tüfeğini aradım ve bulunca intikamımı almak için kaçmak istemedim, pusuya yatub bekledim, adı Salih olan Kandıralı çoban da bir yerde saklandı. Karabıçak gün kavuşmak üzereyken geldi, evvelâ tüfeğini sakladığı yere gitti, hemen fırladım ve tam ense köküne nişan alarak tüfeği ateşledim, ayak üstünde bir kere döndü ve devrildi» diye anlatmışdır. Karabı-çakın cesedi, sekenesi tamamen rum ve sakî tıynet olan Büyük Bakkal Köyünde teşhir edildi, ceza görmeyecek de olsa mahkemesi sırasında Bakkalköylüler tarafından intikam almak üzere tâkib edileceğinden Karabıçak Dimitri zabtiye tarafından vurulmuş ve Miho oğlan da kurtarılmış gösterildi.

Bibi.: Kolağası Tayfur Ağa, istanbul civânnda eşki-

ya takibatı.

DÎMÎTEÎ (Kız) — 1899 ile 1902 arasında Beyoğlunda Çiçekçi Sokağında (B.: Çiçekçi Sokağı, cild 7, sayfa 3963) bir umumhanede uşaklık eder yakışılklı bir rum genci; aynı sokakda başka bir evin sahibesi Mama Marigo adında 71 yaşındaki kadın bu güzel kötü gence âşık olmuş ve şu mukaveleyi imzalayarak maşukuna kavuşmuşdur:

«Marigo yaşının her yılma l liradan nikâh günü kilisede Dimitriye 71 lira verecek;

«Her sene gene kocasına 2 kat esvab, 4 çift

ANSİKLOPEDİSİ

ayakkabı, üç senede bir bir palto yaptıracak ve çoraba mendile varınca ihtiyacı olan çamaşırı temin edecek, ayrıca her sabah Dimitriye 5 kuruş ceb harçlığı verilecek;

«Dimitri haftada bir veya iki gece evin kızlarından Eleni yahud Izmaro'nun misafiri olabilecek;

«Eve sarhoş gelmeyecek, fakat evde içki içebilecek».

Kötü palikarya Kız Dimitri'nin hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.

Bibi.: Fransızca Servet Gazetesi.

DÎMlTKÎ (Kız) — Geçen asır ortalarında yaşamış meyhane köçeği Sakızlı bir rum oğlanı; Dilâver Baba adında bir bektâşi kalender tarafından şu şarkı ile övülnıüşdür:

Oldum ne çâre mübielâ Bir yosma rakkas dilbere Başımda püsküllü belâ Düşürdü beni dillere

Bilmez aceb perva nedir Şem'ine dil pervanedir Şebeerâğı meyhanedir öpsem lebinden bir kere

Bak şu çiçekli nimetene Pek yaraşmış külhene Al şal hele al fermene Dal fes dahi şahin sere

Ya ne diyem ak şalvara Ugşâkı diişüb yalvara Gümüş topuk ayaklara Ki nâz ile basar yere

Kıs Dimitri Sakız gülü Lüle lüledir kâkülü Al fesde mavi püskülü Nazarlık olmuş püsere

Bak tâlii pîrâneme Lütfetti geldi haneme Nur indi san viraneme Pes bu Baba Dilâvere

Aynı devirde yaşadığını tahmin ettiğimiz Rifatın yine bu köçek için yazılmış ve matufunun adı söylenmemiş beş kıt'alık bir şarkısı vardır, Eamanında gerdaniye buselik faslında beş-

DÎMtTRİ (Kuruçeşmeü)

telenmişdir ki birinci, üçüncü ve dördüncü kıtaları yukardaki şarkının birinci, ikinci ve üçüncü kıtalarının hemen aynı gibidir, îki şâirden hangisinin intihal yoluna sapdığı kesin olarak söylenemez ise de mazmun aşıran kalender bektâşi de olsa, Dilâver Babanın şarkısı çok daha renklidir. Rifatın şarkısında bahsettiğimiz üç kıta şunlardır:

Dil virüb oldum mubtelâ Bir yosma rakkas dilbere tünektedir cevrü cefâ Sengi gamiyle dil bere

Şem'ine dil pervanedir Bilmez aceb perva nedir Kasdı düi süzânedir Yandı gönül âteşlere

Dün bakdun ol pembe tene Zülfü dökülmüş gerdene Al şal turuncu fermene Hoş yakışır ol dilbere

DÎMÎTRÎ (Kuruçeşmeii înce) _ 1885 ile 1890 arasında güzelliği ve bıçkınlığı ile semtinin şöhretlerinden olmuş Kuruçeşme Rum Kilisesi yangın tulumbası sandığı uşaklarından sikirdim bir rum oğlanı; Galata meygedeleri-nin birinde aşinalık peyda ederek şu kadar yıl boyunca kazandığını iki sene içinde bu rum kopiline yedirdikden sonra iflâs eden ve sabahçı kahvehaneleri peykelerinde ve Karaköy Hamamının külhan odasında yatıp kalkar Eğinli Kadir Ağa adında bir kasab bu satırların muharrınna gelmiş ve ahvâlini anlatarak bir manzume ile Dimitriyi övmemizi istemiş idi. Bana kopilinin tulumbacı kılığında omuzdaşlarından balıkçı bir palikarya ile çekdiril-miş bir de resmini gösterdi: «Çapkın bunu bana nisbet çekdirmiş, balıkçı dükkânına asmışlar..» dedi. O günlerde bir gazetede şöyle bir kıt'a okumuşdum:

Penceresinden abanamadım Derdine dildar dayanamadım tçim yanıyor misâli külhan içinde fakat yıkanamadım

Bu kıt'adan intihal de diyebilirim, aşağıdaki satırları ayak üstü karalayıp Eğinli âşı-ka verdim, bir mecidiyesini aldım, güîe oynaya Dimitrisine yolladım idi:



I

DtMITEt (Parlak)

— 4588 —

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

— 4S89


DÎMlTEl (Tırnavah)


Bir gün sözüne inanamadım Yalanından da usananamadıro

Hasıl oldu da âguuşa geldi Muhabbetine de biç kanamadım

İçim yanarak misâli külhan Soydun* dildân dayanmadun

Ama gel gör ben de soyunup

Halvet olup da yıkanamadım '

Sünbül koçanı ayaklarım Başıma sorguç takınamadım

Elde avuçda ne varsa yidi İflâs ettim de yapmamadım

Şıkırdımımı kaçırınca da Yorgan altında ısınamadım

Geçen yangında cîhan yandı da Yar ateşiyle ben yanamadım

Hem kundakladı hem *te sn basdı Tulumbacıdır hiç kınamadım

tnce Dimitrim Kuruçeşmeli • Kilisesinde tapınamadım

Serabı lebi lâli ile mest Dile düşınckden sakınamadım

t

Hâneberdüşuz kaldırımlarda Yar tekmesiyle aşınamadım



Yârin bıçağı dalıp sineme Çürüklüğe de taşınamadım

Çürüklük garibler mezarlığadır (B.: Çürüklük); bu yave için bir biçâreden bir mecidiye aldığıma hâlâ utanırım.

Vâsıf HiÇ

DİMİTRİ (Parlak) — 1898 ile 1900 arasjn-da Galata ve Beyoğlunun namlı yankesicilerinden mürâhik bir oğlan; umumhane sermâyesi Çıplak Despinanın oğlu, usta yankesicilerden anasının dostu hırsız Gemici Panayotun çırağı ve şıkırdımı; 1900 de 17 yaşında iken Beyoğ-lunda Kuron Kahvehanesi önünde ustası Pa-

nayot ile beraber suç üstünde yakalandığında, zabıta sicilinde beş sabıka kaydı bulunuyordu. Parlak Dimitrinin ihtisası saat ve köstek £§ır-makdı; gaayet dilber bir genç olduğundan çarpmak için sokulduğu kimseleri şübhelen-dirmez, ürkütmezdi. Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.

Bibi.: Fransızca Servet Gazetesi.

DİMİTRİ (Sakızlı) — Onsekizinci asırda yaşamış bir rum sarrafı; memleketinde fakir bir adamın oğlu iken 1750 de (Birinci Sultan Mehmudun son zamanları) 17 yaşında iken İs-tanbula getirilmiş ve Üçüncü Sultan Ahmedia kızı, asrın meşhur sadrâzamlarından Muhsin-zâde Mehmed Paşanın zevcesi Esma Sultanın kapusuna uşak olarak girmişdi, ve kısa bir zaman sonra Sultanın mâlî işlerine bakan has bendelerinden biri, sarrafı olmuşdu. Esma Sultan kardeşleri Üçüncü Sultan Mustafa (padişahlığı 1757-1773) ile Birinci Abdülhamidin (padişahlığı 1773-1789) padişahlığı zamanında otuz sene kadar büyük bir nüfuza sâhib olmuş ve dev-letden pek çok «mukaataa» almışdı (Eski idarede devlete âid her hangi gelir kaynağı, bir mikdar noksanına fakat hazineye sekiz on yıl* lığını peşin vererek üzerine almak ve aradaki kiymet farkından faydalanmak; vadeli bono kırmak ,sened kırmak gibi vergi kırmak işi); ve o mukaataalarm idaresini de sarrafı Sakızlı Dimitri ile kâhyasının ve çuhadarının ellerine bırakmışdı; bu adamlar da Esma Sultanın nüfuzuna sığınarak mukaataalarm bu-unduğu yerlerde, bilhassa Kümelinde vergi mükellefi halkı, köylüyü zalimane ezmişlerdi, ve muazzam servet sahibi olmuşlardı; bu ara Dimitri, yalın ayak ve bir gemici donu ile ayrıldığı koca Sakız Adasını adetâ bir çiftliği hâline getirmişdi; vak'anüvisin tâbiri ile «halkın malını kendi endazesine göre ölçer biçer, husûsiyle Sakız ehâlisini kendi reayası gibi kullanır idi»- tşkodra mutasarrıfı Mahmud Paşanın isyanına, ve Kümelinin şâir bir kaç yerinde de halkın kıyamına, başda Dimitri, bu adamların vurgunculukları sebeb olmuşdu.

Hicrî 1202, mi,lâdî 1787 de Esma Sultan Vefat edince, Sakızlı Dimitri, Sultanın diğer adamları ile beraber tevkif edildi; bütün emlâki müsadere edildi ve asılarak îdam olundu. Tahmin edilen nakdî serveti çıkmadı; defterlerinin tedkikinde faizcilik yapdığı, devrin ri~

calinden pek çok kimseye para verdiği anlaşıldı, alacakları da tahsil edilemedi (B.: Esma Sultan).

Bibi.: Cevdet Tarihi, cüd IV.

DÎMlTRÎ (Tımavalı Karaoğlan) — Tırna-vanın hıristiyan çingenelerinden namlı bir köçek oğlan, sonra usta bir tanburî; kendi ifâdesine göre meşhur «Dırama Köprüsü» yahud «Debreli Hasan» türküsünün nâzımı ve beste-gârı; 1836 da Tırnayada doğdu, 1851 de-onbeş yaşında iken «Deli Binbaşı» diye anılan Arab-kirli Tayfur Ağanın uşağı ve has köçeği olmuş, kendisine aşırı alâkası olan bu zât tarafından İstanbula getirilmiş, büyükşehirden de Arab-kire gitmek üzere hazırlandıkları sırada inmiş oldukları bir handa Tayfur Ağanın anî ölümü üzerine hamisiz kalan Dimitri, meyhane sazendelerinden ve Lonca çingenelerinden Tanburî

çel $erW _tw W Hasan ol

mrtmnh vv sun ootH

2

DebreJi Hasan Türküsü



îbrahimin eline düşmüş, kısa bir zaman içinde Karaoğlan lakabı ile İstahbulun namlı köçeklerinden biri olmuşdur. Hem oyunlarındaki hüneri, hem de ırkına has çizgiler ve nakışlarla aşın derecede güzelliği, kibarların rindâne meclislerine girmesine kolaylıkla yol açmış, 1855 de oııdokuz yaşında iken Zeyrekde pek mükellef bir konağı olan Hâbil Efendi Elbârû-tî adında Suriyeli bir hiristiyan arab zenginine kapulanmışdır, ve Elbârûtî'nin gaayetle mahremi sikirdim delikanlısı olmuşdur. Cazibeli çağı geçdiği zaman elinde bir hüneri bulunması gerekdiği yolunda efendisinin irşadına uyarak ve temin edilen imkânlardan faydalanarak tanbur öğrenmeye başlamış, gayreti ve fıtrî istidadı ile bu sazın da hakkîyle sahibi olmuşdur.

îstanbula geldikden sonra Tırnavadaki ebeveyni ile alâkasını kesmemiş ve onlara mek-

tublaşmakda olan Dimitri 1870 de tahayyül bile edemeyeceği bir hakikati öğrenmiş ve hiç ummadığı büyük bir mirasa konmusdur. Tırnavanm zenginlerinden Dimitri Popof ad*.n-da bir bulgarin ölümünde açılan vasiyetnamesinde, çiftliğinin çingene ırgadlarından Topal Petronun oğlu Dimit-rinin (Köçek Dimitri- • nin) aslında kendi oğlu

.. - f ——. olduğunu ye bu gencin

E ^~\~f p f J~\ meşru mirasçılarından biri olduğunu beyan ettiği öğrenilmişdir. O tarihe kadar Karaoğ-lanın babası bilinen Topal Petro karısının eski günâhını af etmiş, ve hemen îstanbula gelerek Elbârûtî konağında Karaoğlanı bulmuş, o sırada 34 yaşında bulunan eski köçeği alıp Tırnavaya götürmüş-dür.




— 4B90
i

DİMİTRt (Trabzonlu)

Bu Bulgar-kıbti melezi Karaoğlan Dimitri-dir ki o sıralarda Tırnavada bulunan ismail Fennî Ertuğrul'un tanbur hocası olmuşdur (B.: Ertuğrul, İsmail Fennî).

Gospodin Popofun mirasındaki hakkını uzun ve gürültülü bir dâvadan sonra alan Karaoğlan Dimitri Tırnavada duramamış, babalığını ve anasını alarak 1876 da îstanbula dönmüş, Haliç Fenerinde yerleşmişdir.

Hoş sohbet, rind meşreb, bulunduğu meclisleri canlandırır, şenlendirir, köçeklik zamanında girip çıkdığı konakların yalılann gönül cün-büşlerini, zeberdest uşaklann, şehlevend kayıkçıların, kaşlı gözlü bağçıvanların aşk yâreleri-ne nasıl merhemi kâfur olduklarını bir meddah gibi anlatırdı-

Cemâl âşıkı, ince, zarif, nâzik, kelimenin en kuvvetli mânâsı ile büyük sanatkâr idi. Tayfur Ağa ile ilk ustası Tanbûrî Kıbti îbrahimi dâima hürmetle, rahmetle anar idi. «Drama Köp-rüjsü %yahud «Debreli Hasan» isimmindeki meşhur Hüseyni türkünün hem bestesinin hem de güftesinin kendisinin olduğunu söylerdi.

Debreli Hasanı gençliğinde köçeklik zamanında Boğaziçinde bir yalıda tanımış. Hasan, güzellikde âfeti devran dört kaşlı bir arnavud genci imiş. Yalının Ayşe Hanım adındaki kızının düğününde herkes gülüp eğlenirken Debreli Hasan gözleri yaşlı dolaşır, hizmet edermiş. Gene arnavudun bu hâli çingene köçeğin merakını çekmiş ve o gece yalıda Debreli Hasanla aynı odada yatarak ve ona türlü diller dökerek sırrını, derdini öğrenmiş. Kendisinden az kabaca, 19-20 yaşlarında olan uşak, iki sene evvel gönüllü jandarma neferi olarak bulunduğu Drama-da Ayşe adında bir kızı sevmiş, araya çavuşunu koyarag kızı istemiş, vermemişler, tezine de o kız esnafdan bir gence nikahlanmış. Gelin kızı kocasının evine götürecek düğün alayı bir köprüden geçecekmiş; Debreli Hasan martini almış, sözde nöbetçi gibi köprü başında durmuş, alay geçerken at üstündeki gelin kız Ayşeyi vurmuş, yaş küçüklüğü ve aşk çılgınlığı sebeb-leriyle onbeş yıl prangabendliğe mahkûm olmuş. Rodos Zindanına gönderilmek üzere yatarken (Drama, Selanik? mahbushânesinden) bir gece duvarı delip kaçan üç haydudla beraber o da kaçmış ve İstanbula gelerek o yalıya uşak olmuş. Hasan: «Karaoğlan.. şimdi beni ele verecek misin?..» diye sormuş. Dimitri pek mu-habbetli yakınlık gösterdiği halde oğlanın sır

İSTANBUL


saklayacağına güvenemeyen kaatil gene arnavud o düğün gecesi itirafını yapdıkdan az sonra yalıdan kaçmış. Fakat onun dilber yüzündeki göz yaşlarını asla unutmayan Karaoğlan Dimitri yıllarca sonra benimdir dediği meşhur türküyü yapmış; türkünün güftesi şudur :

Drama Köprüsün Hasan Gece mi geçtin.

Bre Hasan gece mi geçdinî

Ecel şerbetini Hasan ölmeden ictün,

Bre Hasan ölmeden içdin?

Anandan babandan Hasan sen vaz mı gecdin,

Bre Hasan sen vaz mı geçdbt?

At martini Debreli Hasan Dağlar inlesin Drama mahbesinde Hasan Nâmın söylensin î

Hayatının son yirmi yılında saz hocalığı yapan Karaoğlan Dimitri 1910 yılında 74 yaşında vefat etmişdir. Son deminde islâmiyeti kabul etmiş ve Ayvansaray Kapusu dışında Tokmak Tepe mezarlığına defnedilmişdir.

Resad MÎMAROĞLU

DÎMÎTRİ (Trabzonlu Laz) — İkinci Sultan Abdülhamid devrinde Galata Yağkapanı iskelesi kayıkçılarından, namlı kabadayılardan, Galata Hendeği Sandığının da en seçkin tulumbacılarından, gaayet yakışıklı, levend endam bir adamdı; 1880 de Galatanın namlı sikirdim bıçkınlarından olub dâima yanında gezdirdiği Balıkçı îspironun çırağı şâbıemred Yaniyi akşam üstü bir meyhane âleminden sonra Yağkapam İskelesinde bıçakla vurub öldürmüşdü. Bu cinayet Galatanın ayak takımı ve bilhassa tulumbacılar arasında derin akisler yapmışdı. Meyhaneden çıkıp kayıkla deniz safası yapacaklâr-mış, Yaninin ağzından bir «Köpek» lâfı çıkmış, Laz: «Kime dedin?..» diye sormuş, çocuk da: «Sana dedim!..» demiş, iskelede bulunan bir kaç kayıkçı da gülmüş, Dimitrinin; bıçağı çekmesi ile Yaniyi cansız olarak yere sermesi bir olmuş. Hendek Sandığından geldiler, bu günahkardan devrin âdetince cinayete bir destan istediler, bir altında peşin verdiler, bir türlü yazamadım, kırık dökük bir şeyler çıkdı, fakat destan kalıbına koyamadım, altını geri vermek istedim ise de tulumbacılar kabul etmedi, «Yazdığın şeyler makbulümüzdür» dediler; garibdir ki Dimitrinin vurduğu oğlanın adı Yani iken, ben bana verilen isimleri kanşdırnıışım, destana

— 4591


ANSİKLOPEDİSİ

maktulün adı olarak ustası tsporunun ismini yazmışım, bu hatayı da hoş gördüler :

Düşerse ger bir âşık dilberin alçağına Gözlerini kan burur el atar bıçağına

Mestâne gözleri var kırlangıcın kanadı Sırma perçemli yârin tspiro güzel adı

Balıkçıdır bıçkınım ham gümüş baldır topuk Gelmez ele avuca haşarı haylaz kopuk

Âşıka cevrü cefâ durmaz sözünde bir gün illerle muhabbeti illerle dernek düğün

Revâmıydi tspirom köpek diyesîn bana Ben ki nakdi canımı virmek isterken sana

Aşkınla zebun sanub güldü bir kaç hergele Gök yıkıldı başıma sanki çökdtt iskele

tkî tokat yiyerek görünce dal hançeri Bir adım atamayub vahhşet aldı dilberi

Düşmüş ayaklarıma af it diye yalvara Sarhoşum yoksa elim bıçağa nasıl varır

Varsun itsün hakaaret nicün kıydım o yâre Çakıl meme üstünden agub üç derin yâre

İspiromun aşkına hergün çekerken kürek Ayağımda zincirler meskenim oldu kürek

Laz Dimitrinin Cerîdei Mahâkimi Adliyede bir resmi vardır; fotoğrafından şimşir üzerine hak edilerek basılmış bu resim meşhur hakkak Antranik'in bir şaheseridir, sanki kağıd üzerine bir ressam kara kalemle yapmış gibidir. Şimşir hakkâkliği üzerinde dünyâda eşi olmayan o şimşir parçasının yeri bugün Türk Resim ve Heykel Müzesi, bir Türk Güzel Sanatlar Müzesi alması lâzım gelirdi; kim bilir nereye atılmış,

kaybolnıuşdur.

Vâsıf HiÇ

i

DÎMÎTRÎ (Yamah) — 1885 ile 1890 arasında Galata ile Beyoğlunun namlı serserilerinden bir rum; taban depdiği itlik yolunun nişanı yüzündeki bir derin bıçak yarası izinden ötürü «Yamalı» lakabı verilmiş idi. Tarlaba-şının kaldırım fahişelerinden Fani adında bir kızın dostu olub Faninin güzelliği dillere des-



DÎBflTEt USTA

tan olmuş Osman adında kayıkçı bir laz delikanlısına gönül vermesi ve bu Yamalı Dimit-riden yüz çevirmesi üzere kendisini intikam hırsına kapdıran palikarya, bir gün Osmanın bulunduğu Defterdar iskelesine gitmiş ve delikanlının kayığına müşteri gibi binerek, deniz ortasında kendisini tanımayan rakibinin gafle-. tinden istifade ile elinde bir yoğurd çanağı içinde bulunan kezzabı yüzüne dökerek güzel kayıkçının iki gözünü birden yakarak kör et-mışdır. Deniz üstünde bu fşciayı gören diğer kayıklardaki kayıkçı ve yolcular tarafından yakalanıp zabıtaya teslim eliden Yamalı Dimitri mahkûm olub hapishaneye girdikden az sonra, Kanlı Harun adında yine kayıkçı esnafından bir laz tarafından Osmanın intikamı yolunda mahbushânede katledilmişdir (B.: Osman, Altınoluk).

Vâsıf HÎÇ

DÎMÎTRİ KALFA — Ondokuzuncu asrın


ilk yarısında Tersane hizmetinde bulunduğunu
tahmin ettiğimiz bir gemi inşâiye kalfası - mi
marı; Gemlik çekek yerinde Taşrifiye Kapak
Kalyonunu bu zât inşâ etmişdi, hayatı hakkın
da başka bilgi edinilemedi (B.: Teşrif iye Kal
yonu). ;

Bibi.: Bahriye Müzesi Rehberi.

DÎMÎTRf KAPTAN — Şirketi Hayriye vapurlarının ilk kaptanlarından; yelkenli gemi kaptanı iken şirket hizmetine girmişdir, hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı.

Bibi,: Boğaziçi ve Şirketi Hayriye

»iMİTBlNİN GAZİNOSU — İkinci Abdülhamid devrinde büyük şöhret yapmış yerlerden biri; Pangaltıda Pangaltı Hamamının karşısında idi; her türlü içki bulunur, mezelerinin nefaseti ve çeşidi övülürdü. Pazar ve cuma günleri de ikindiden gece yansına kadar saz bulunurdu, 1889-1891 yılları arasında devrin meşhur piyasa hânedelerinden Akripas ile Misak efendiler bu gazinoda okurlardı.

Bibi.: Sabah Gazetesi.

DÎMÎTEÎ USTA — On sekizinci asrın ilk yarısında yaşamış gemi yapıcı ustalardan, Ter-sânei Âmire mimarbaşılığmda bulunmuşdur; cizye adı ile gayri müslimlerden alman vergiden affı için 1728 tarihli bir ferman vardır; hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı.

Bibi.: Ahmed Refik, XH. hüıcrî asırda istanbul hayatı.


— 4590
DÎMÎTRl (Trabzonlu)

Bu Bulgar-kıbti melezi Karaoğlan Dimitri-dir ki o sıralarda Tırnavada bulunan ismail Fennî Ertuğrul'un tanbur hocası olmuşdur (B.: Ertuğrul, İsmail Fennî).

Gospodin Popofun mirasındaki hakkını uzun ve gürültülü bir dâvadan sonra alan Karaoğlan Dimitri Tırnavada duramamış, babalığını ve anasını alarak 1876 da îstanbula dönmüş, Haliç Fenerinde yerleşmişdir.

Hoş sohbet, rind meşreb, bulunduğu meclisleri canlandırır, şenlendirir, köçeklik zamama-da girip çıkdığı konakların yalılann gönül cün-büşlerini, zeberdest uşakların, şehlevend kayıkçıların, kaşlı gözlü bağçıvanlarm aşk yâreleri-ne nasıl merhemi kâfur olduklarını bir meddah gibi anlatırdı-

Cemâl âşıkı, ince, zarif, nâzik, kelimenin en kuvvetli mânâsı ile büyük sanatkâr idi. Tayfur Ağa ile ilk ustası Tanbûrî Kıbti Ibrahimi dâima hürmetle, rahmetle anar idi. «Drama Köp-rüjsü %yahud «Debreli Hasan» isimmindeki meşhur Hüseyni türkünün hem bestesinin hem de güftesinin kendisinin olduğunu söylerdi.

Debreli Hasanı gençliğinde köçeklik zamanında Boğaziçinde bir yalıda tanımış. Hasan, güzellikde âfeti devran dört kaşlı bir arnavud genci imiş. Yalının Ayşe Hanım adındaki kızının düğününde herkes gülüp eğlenirken Debreli Hasan gözleri yaşlı dolaşır, hizmet edermiş. Gene arnavudun bu hâli çingene köçeğin merakını çekmiş ve o gece yalıda Debreli Hasanla aynı odada yatarak ve ona türlü diller dökerek sırrını, derdini öğrenmiş. Kendisinden az kabaca, 19-20 yaşlarında olan uşak, iki sene evvel gönüllü jandarma neferi olarak bulunduğu Drama-da Ayşe adında bir kızı sevmiş, araya çavuşunu koyarag kızı istemiş, vermemişler, tezine de o kız esnafdan bir gence nikahlanmış. Gelin kızı kocasının evine götürecek düğün alayı bir köprüden geçecekmiş; Debreli Hasan martini almış, sözde nöbetçi gibi köprü başında durmuş, alay geçerken at üstündeki gelin kız Ayşeyi vurmuş, yas küçüklüğü ve aşk çılgınlığı sebeb-leriyle onbeş yıl prangabendliğe mahkûm olmuş. Rodos Zindanına gönderilmek üzere yatarken (Drama, Selanik? mahbushânesinden) bir gece duvarı delip kaçan üç haydudla beraber o da kaçmış ve İstanbuîa gelerek o yalıya uşak olmuş. Hasan: «Karaoğlan.. şimdi beni ele verecek misin?..» diye sormuş. Dimitri pek mu-habbetli yakınlık gösterdiği halde oğlanın sır


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   83   84   85   86   87   88   89   90   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin