DİLLİGlL TİYATROSU — 1962 de ünlü aktör ve rejisör Avni Dilligil tarafından kurulmuş bir sanat topluluğu. Aşağıdaki satırları Ses Mecmuasından alıyoruz :
<Şehir Tiyatrosu'ndan ayrılan Avni Dilligil, önümüzdeki sezon Aksaray'da açacağı tiyatronun ilk hazırlıklarına başladı. Kadrosunu kuran Dilligil, evinde provalarım yaptı ve Anadolu turnesine çıktı. Avni Dilligil'in kadrosunda eşi Belkis Fırat Dilligil, Gençlik Tiyatrosu'ndan Şemsi İnkaya, Halid Akçatepe, eski Çığır Sahne'den Ayten Erman, kardeşi Ayşen Erman, genç aktrislerden Tomris Kiper ve Güner Günseli vardır. Avni Dilligil, İstanbul'a dönünce kadrosunu takviye edecek ve «Kırmızı Fenerler» adında bir Yunan piyesiy-le perdesini açacakdır. Şimdilik Kütahya, Tavşanlı, Eskişehir, Afyon, Antalya ve Ege havalisinde turneye çıkmış olan trup «Gönül Avcısı» komedisi ile «Bir Tuhaf Misafir» piyesini oynuyor. Dilligil, ayrıca, tiyatronun içinde bir de tiyatro okulu açacakdır.» (Ses Mecmuası, Mart 1963).
DÎLLÎNG (Mîldred) — Dünya ölçüsünde şöhretlerden Amerikalı harpist kadın; 1963 yılı Aralık ayında istanbul'a geldi; aşağıdaki satırları Ses Mecmuası'ndan alıyoruz :
«Önce Avrupa'da sonra Yakın ve Uzak Doğu ülkelerinde seri halinde konserler vermek üzere bir dünya turuna çıkmış bulunan milletlerarası şöhreti haiz Amerikalı harpist Mildred Dilling, geçenlerde Robert Kolej'de bir konser vermiştir. 12 yaşında müzik çalışmalarına başlıyan ve bugüne kadar sayısız öğrenci yetiştirmiş bulunan ünlü harpist için tenkidçiler «kendi alanının kıraliçesi» demektedirler. Altı ay sürecek olan bu dünya turu esnasında Dilling yüze yakın resital verecektir. Halen 108 harp ile «dünyanın en zengin harp koleksiyonuna» sahip bulunan sanatçı, îs-tanbuldaki konserinde Bach, Heandel, Coupe-rin, Albeniz, Salzedo ve Debussy'den parçalar çalmıştır».
BİLLİZÂDE — İkinci Sultan Abdülhamid Devrinin pek meşhur üfürükçü hocalarından; asıl adını bilemiyorum, tüysüzlük çağında Mısır Çarşılı baharatçı bir attann çırak adı altında
bıçkını, şıkırdmıı imiş; «Attar güzeli» derlermiş, hattı gelince tulumbacılığa heves etmiş, bir eyyam da sandık kolu altuıda yalın, taban depmış, hayli kozlar kırmış, attar da bıçkının bu kahrına, çevrine tahammül etmiş ve küihâ-nînin ayağını dükkâna bağlamak için onu kendisine ortak yapmış, âşık hacı baba ölünce de dükkân tamamen Dülioğlu'na kalmış; bıyıkları burmaya başladığı zamanlar da, dükkânı kapayınca omuzdaşlarla o baloz senin, bu gazino benim gece yarılarına kadar dolaşırmış; meşhur Pirincci Gazinosunun hanendelerinden ve devrinin pek dilberlerinden Beşiktaşlı Sofi'ye abayı yakmış, kızı müslüman ederek nikâhla almış, karısı o idi; parasını huvardalık yiyerek sermâyeyi elden çıkarınca Mısır Çarşısmdaki dükkânı satıp Süivrikapusu dışında Merkez Efendi civarında küçük bir bağ satın almış, orada bir bağ evinde otururdu. Kılığı kıyafeti değiştirmiş, sakal salmış, eski sikirdim oğlan hüddamlı hoca olmuşdu; bilhassa sevdâlı kadınlara okur üflerdi; istanbul kadınları arasında öyle bir şöhret kazanmış idi ki para kırmada attar dükkânı gölgede kalmışdı. 1918 mütârekesinde hayat, 50-55 yaşlarında idi- Hanende Sofi de bir Hoca Hanım olmuşdu.
Sermed Muhtar ALUS
DlLMAÇ SOKAĞI ~ Karagümrüğün Bey-ceğiz ve Dervişali mahalleri sokaklarından; Nureddin Tekkesi sokağı ile Dırağmaa Caddesi arasında uzanır, Kurtağa Çeşmesi sokağı ile dörtyol ağzı yaparak kesişir, Yahyâzâde ve Bestekâr servet sokakları ile de kavuşaklan vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta .7/1.02 ve 108). Bir araba geçecek genişlikde, kabataş döşeli, büyüklü küçüklü ahşab ve kagir evler arasından geçer, kapu numaraları 1-51 ve 2-70 dir. Dervişali Mescidi ve Dervişali Mahallesi muhtarlığı bu sokak üzerindedir; ve bir döşemeci dükkânı vardır (Nisan 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
DİLMEN (İbrahim Necini) — «Edebiyat öğretmeni, harf inkılâbında ve onu tâkib eden dil devriminde ön safda çalışanlardan biri; 1889 da Selânikde doğdu, Selanik avukatlarından Mehmed Tayfur Beyin oğludur, ibtidâî ve îdâdî tahsilini Gümülcinede yapdı, 1909 da İstanbul Hukuk mektebini birincilikle bitirdi; fakat muallimlik mesleğini tercih etti; Selanik Hukuk Mektebine Hukuku Şiyâsiyei Düvel ve
Kavânini Mâliye muallimliğine tâyin edildi; Balkan Harbinde Selanik muhacirleri arasında İstanbul'a geldi; 191Ü-1916 arasında Dârüşşefa-kada, Vefa ve Davutpaşa idadilerinde edebiyat muallimliği yapdı, 1917 de müderris muavinliği ile İstanbul Darülfünununa girerek Ural - Altay dilleri grameri ile Nazariyatı Edebiye okuttu; 1928 yılma kadar da Galatasaray Lisesinde ve istanbul Erkek Muallim Mektebinde edebiyat muallimliği yapdı. istanbul mekteblerindeki muallimlikleri sırasında muhtelif gazetelerde muhahrrirlik, ve hattâ yazı işleri müdürlüğü yapdı, edebiyat ve dil üzerine yazıları ile tanındı. Harf devriminde birçok resmî, yarı resmî ye özel kurumların memurlarına lâtin asıllı türk harflerinin yazılış ve okunuşunu belleten dersler verdi; yine o konuda Milliyet Gazetesine devamk yazılar yazdı ve bu devrimin başarılması yolunda ön safda çalışanların arasında bulundu. 1928 de Dol-mabağçe Sarayında toplanan Dil Kongresine katıldı, 1931 de Ankara'da Gazi Terbiye Enstitüsü ve Musiki Öğretmen Okulu edebiyat muallimliklerine tâyin edilerek Ankara'da yer-leşdi; ve Ulus Gazetesinin devamlı yazar muharrirleri arasına alındı; 1932 de Dil Kurumu genel merkez kurulu üyesi oldu, az sonra Dil Kurumu genel sekreteri ve Maarif Bakanlığı genel müfettişi oldu; 1935 mebus seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi adayı olarak Bur-dur'dan milletvekili seçildi ve Türkiye Büyük Millet Meclisine girdi; Dil Kurumu genel sekreterliğini muhafaza etti. «Kendisine Dilmen soyadı Atatürk tarafından verilmişdi. 1945 de Ankara'da öldü ve naşı İstanbula getirilerek Büyükada mezarlığına defnedildi, iki cildlik Edebiyat Tarihi Dersleri ve dört ciltlik Türkçe Gramer başlıca eserleridir» (Sesrver iskit, Aylık Ansiklopedi).
Yetişkin bir oğlunun bir aşk macerası sonunda maşukası ile birlikde Büyükadada intiharı hayatının son yıllarında İbrahim Necmiye çok ağır bir darbe olmuşdu.
DİLSİZ, SARAY DİLSÎZLERl .— Istan-bulda Osmanlı Sarayında, dünyada ilk çağlar-danberi devam edegelen saltanat an'anelerine uyularak «Enderun Zülüflü Ağaları» denilen saray iç oğlanları arasında dilsiz gençler de bulundurulmuşdur; Reşad Ekrem Koçu «Top-kapusu Sarayı» adlı eserinde bu saray dilsizleri hakkında şunları yazıyor:
DÎLSÎZ
4582
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 4583 —
DlLŞEN (Nihat)
«Enderunda bir de Dilsizler ve Cüceler vardır. Osmanlı sarayı hayatım bilmeyen tarih yazarları bile bunları sarayda ayrı bir teşkilât zan ederler. Saray dilsiz ve cüceleri Se-ferli, Kiler ve Hazine koğuşlarının zülüflü ağaları, iç oğlanları arasındaki dilsiz ve cüce çocuklar, delikanlılardır. Bâzı ahvalde bu gibilere lüzum olduğundan, beden tenasübüne ve yüz güzelliğine bilhassa dikkat edilen zülüflü ağalar arasına gaflet eseri olarak değil, sureti mahsusada alınırlardı. Diğer kapu yoldaşlarının bütün kıdem ve terfî haklarına aynen sâhihb idiler. Yalnız Has Odaya alınmazlardı (B. : Enderun; Zülüflü Ağalar; Topkapu-su Sarayı; Seferli; Kiler; Hazîne; Has Oda; Cüce, Saray Cüceleri, cild', sayfa 3632). İçlerinde en kıdemlileri Baş Dilsiz ve Baş Cüce unvanlarını taşırdı. Fakat Baş Dilsiz dilsizlerin, Baş Cüce de cücelerin zabiti, âmiri değildi; dilsiz ve cüceler hangi enderun koğuşunda iseler o koğuşun günlük hayat nizamı içinde yaşarlardı; bir kısmı saraydaki rahatlarını dışarda bulamayacakları endîşesi ile nanpâre (saray ıstı-lahmca saray dışında memuriyet; B.: Nanpâre) istemezler, ölünceye kadar sarayda kalırlardı.»
Padişahların mahrem konuşmalarında bu saray dilsizi oğlanların hizmet ettikleri söylenir. Bilhassa Arz Odası hizmetinde bulunurlardı (B.: Arz Odası, cild 2, sayfa 1078).
DİLSİZ ÇIKMAZI — Kadıköy kazasının Kızıltoprak nahiyesinin Göztepe köyü (mahallesi) sokaklarından; Göztepenin «Muhacir Mahallesi» diye meşhur yerinde, Kayışdağı Caddesi üzerindedir, adı Çıkmaz sokakdır, aslında Muhacir Mahallesinin diğer sokakları ile ka-vuşağı olan bir yoldur. Bir araba rahat geçecek genişlikde ve paket taşı döşelidir; 1-2 katlı ahşab ve beton ve hemen hepsi bağçeli evler arasından geçer, kapu numaralan 1-35 ve 2-28' dir. (Kasım 1966).
DİLSİZ KIZILBAŞ HASANIN EVt —
On yedinci aşırın ilk yarısında îstanbulun mükellef konaklarından biri, Vefa semtinde idi, sahibinin iranlı ve îstanbulun namlı zenginlerinden biri olması lâzımdır; 1622 Ekiminde îstanbulâ gelen Iran Elçisi Aka Riza Han İstanbulda kaldığı müddetçe bu konakda misafir edilmişdi.
Bibi. : Nalına, Tarife, H. ' ' -.V T
DÎLSİZLER MEKTEBİ — Türkiyede ilk
Dilsizler Mektebi 1889 senesinde İstanbulda,
Ticâret Mektebi Müdürü Grati Efendinin teşeb
büs ve himmeti ile devlet tarafından açılmış-
dır; Kâmil Paşanın sadâretinde Münif Paşanın
maarif nazırlığı zamanına rastlar; müdürlüğü
ne, böyle bir mektebin açılmasına ön ayak olan
Grati Efendi tâyin edildi, yatısız olan mekteb
için müstakil bina aranmayarak Ticâret Mekte
binde bir dershane ile iki Dilsizler Mektebine
ayrıldı; 20 müsliman ve 2 gayri muslini olmak
üzere 22 dilsiz çocuk toplanmışdı. Maarif zazır-
lığı tarafından bu çocuklara birer kat ünifofr-
ma - esvab dağıtıldı; Dilsizler Mektebi için üni
formanın pantolonu koyu lâcivert, ceketi kır
mızı olup her iki tarafında «Dilsizler Mektebi»
yazılıydı, belde de madenî tokalı bir kayış bu
lunuyordu; kış içinde askerî mektebler talebe
lerinin kaputlarının aynı birer kaput verilmiş-
di. Ayrıca, pâdişâhın bir irâdesi ile bu çocukla
rın Şirketi Hayriye vapurlarında ve tramvay
larda parasız seyahati sağlandı. Mektebin ders
cedveli şöyle tanzim edilmişdi : Türkçe, mec
burî olmayarak fransızca okuma, yazma, ilmi-
hal,ahlak, coğrafya, hesab, resim, jimnastik,
ilerde imkân bulunduğu takdirde terzilik, kun
duracılık, marangozluk, demircilik gibi bir de
sanat öğretilecek idi. •
Ertesi sene mektebe sağır çocuklar da kabulü ile talebe sayısı 45 e yükseldi. Tedrisatda büyük başarı elde edildi, mekteb gelişmek üzereyken Münif Paşa nazırlıkdan ayrıldı, kurucu müdür Grati Efendi vefat etti, akrabasından ve hâriciye nezâreti memurlarından Louis Grati Efendi, hâriciyedeki vazifesine ilâveten Dilsizler Mektebi müdürü oldu 1891 de istanbul Merkez Rüşdiyesi tesis edilince, Ticâret Mektebi binasında dilsizlere ayrılan yer bu rüşdiye-ye verildi, Dilsizler Mektebi de Bozdoğan Kemeri civarında İbrahimpaşa Mektebi denilen harab ve yıkılacak durumda bir binaya nakledildi; 1892 de bu tehlike dolayısı ile ikinci bir göç oldu, Dilsizler Mektebi Bağçekapusunda Çiçekpazarı Rüşdiyesi binasına nakledildi (bir ara Çırak Mektebinin bulunduğu bina; B.: Çırak Mektebi). Hariciyedeki vazifesinin çokluğundan Louis Grati Efendi mekteb müdürlüğünden istifa etti; okulun mutahassıs muallimlerinden Sabri Bey müdür oldu. 1894 zelzelesinde Çiçekpazarmdaki bina tehlikeli bir şekilde zedelendi, Dilsizler Mekiebi Kadırgadaki taş mektebe nakledildi, orada da ancak bir se-
ne kalarak 1895 de Yerebatanda Ayasofya Merkez Rüşdiyesi binasından ayrılan bir kısma nakledildi; altı yıl içinde 4 üncü göç, 5 inci bina idi- Bu binada 1910 yılına kadar kalabildi, nihayet oradan da Koskada Rcgıb paşa Mektebi binasına nakledildi.
Bu göçlerden eşyası harab olan mekteb perişan bir hâle gelmişdi ve maarif nezâretinin nazarında, bu sakat çocukların eğitimi kendi görevideğilmiş; Dilsizler Mektebi fuzûlî bir büyük gibi görülüyordu. Mekteb bir binadan başkasına taşındıkça malûl çocukların da şevki kırılmış, bir kısmı mektebi terketmişdi.
Bu mesele hayır sever, bir kaç mebus tarafından nihayet Meclisi mebusana getirildi Devletçe tahsis edilecek bir arsada husûsî bir bina inşa edilerek Dilsizler Mektebinin bu binada yatılı ve sanatla ilgili olarak yeni bir şekle konulmasına, gereken masrafın da devlet umumî büdcesinden karşılanmasına meclisde karar verildi, hatta Çapada bir de arsa bulundu. Fakat Maarif Nezâreti Çapadaki arsaya bir Dârül-muallimin (Öğretmen Okulu) ingâsınıdaha uygun gördü; ve bu maarif, Dilsizler Mektebi için hazır bir bina bulub satın alınmasına karar verdi; mahalleler dolaşıldı, konaklar bakıldı, bin uygun yer bulunamadı. Nihayet 1913 yılında Vilâyet Umumî Meclisi meselenin en kolay hal yolunu; «ileride yatılı ve sanatla ilgili bir Dilsizler Mektebi kurma imkânı bulununcaya kadar hâlen nıevcud mektebin kapatılmasına» karar vermede buldu, Bunun üzerine, malûl evlâdla-rını okutma ümidini kaybeden velîler, dilekçelerle Maarif Nezâretine ve Şehirenıânetine (Belediyeye) baş vurdular; mektebin büsbütün kapatılması yerine Darülacezede bu çocuklar için yatılı ve sanatlı ilgili bir mekteb kurulmasının mümkün olduğu ileri sürüldü- Belediye Meclisi teklifi kabul ederek Darülacezede böyle bir mektebin açılması, dilsiz çocukların okutularak onlara çorabcılık, kunduracılık, terzilik ve doğramacılık gibi sanatların öğretilmesi için Darülacezenin 1914-1915 yılı bütçesine 1200 l?ra-lik bir ilâve yapdı; ve o zamana kadar masrafları Vilâyet hususî büdcesinden karşılanan Dilsizler Mektebi 1914 yılında altı aylık tahsisatı, nıevcud eşyası, talebesi ve muallim ve idarecileri ile Maarif Müdürlüğü tarafından Şehiremânetine devredildi. Fakat tam o sırada Birinci Cihan Harbi başladı. Türkiyede seferberlik ilân edildi, Dilsizler Mektebin şimdilik Kös%da iş-
gal etmekde bulunduğu Ragıbpaşa Mektebinde tedrisata nehârî olarak devamı üe Darülacezeye leylî olarak nakli 1915-1916 yılları arasına bırakıldı. Dilsizler Mektebinde ise pek fakir sekiz on çocukdan başka talebe kalmamışdı; onlar da nehârî olarak mektebe devam edemeyeceklerini bildirince Darülacezede yeni mekteb açılıncaya kadar Koskadaki Dilsizler Mektebinin kapatılmasına, sekiz on malûl talebesinin de Kadıköy Darüleytânıında, veya ona benzeyen diğer yatılı bir mektebde banndırılmaları-na karar verildi. Grati Efendi ile Münif Paşanın büyük hayır eseri 25 yıllık bir ömürden sonra böylece yok oldu ve İstanbulda bir Dilsizler Mektebi bir daha açılmadı. Halen Türkiye yalnız İzmirde bir Dilsizler Mektebi vardır; Alber Karmona adında zengin bir mûsevî tüccar tarafından kurulmuşdur ki kendisi de dilsiz olub tahsilini Parisdeki dilsizler mektebinde yapmış ve orada terzilik öğrenmişdi; vatanına dönünce bir dilsizler mektebi açarak benzeri bedbaht çocuklara hayatlarını kendi sâyü gayretleri ile kazanma yolunu açmışdır. Alber Karmonanın özel olarak kurduğu okul 1923 de Sıhhiye Vekâleti kendi kadrosu içine almışdır.
Osman Nuri ERGiN
DlLŞEN (Güzin) — Seçkin kadın hekimlerimizden; Darülaceze Rehabilitasyon Servisi şefi; 1932 de İstanbulda doğdu, babasının adı Muzaffer Hâlid, annesinin adı Hanife Hanımdır; 1950 Cumhuriyet Kız Lisesini, 1956 da istanbul Tıb Fakültesini bitirdi; 1956-1957 de Şişli Çocuk Hastahânesinde Fizikoteropi Servisi asistanlığını yapdı, 1957-1960 arasında Ameri-kada fizik tedavi ve rehabilitasyon ihtisası yap-dı. İngilizce ve italyanca bilir; Dr. Nihad Dilşen-le evlidir ve Bânû Bilge adında bir kızı vardır. Türkiye Sosyal Hizmet ve Araştırma Derneği, Türk Devrim Ocakları, Kadın Danışma Birliği üyesidir.
Bibi.: Kib Kimdir Ansiklopedisi.
DİLŞEN (Nihad) — İç hastalıkları müta-hassısı; 1926 da Manisada doğdu; babasının adı Ramazan Fevzi, annesinin adı Hikmettir; 1944 de İstanbul Erkek Lisesini, 1950 de İstanbul Tıb Fakültesini bitirdi, 1955 de iç hastalıkları ihtisasım tamamladı 1956 da Dilber Lâboratuvan nın neriyat bürosunda çalışdı, 1956-1957 yılla-rınra Pfizer İlâç Fabrikasının doktorluğunda bulundu; Amerikaya giderek orada 1957-1960
DİMETOKALI
— 4584
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4585 —
DÎMttTRAŞKÖ BEY
arasında romatizmal hastalıklar üzerinde çalış-dı.
ingilizce, fransızca, rumca bilir; Türk Tıb Cemiyeti, Türk Tabibler Birliği, İstanbul Etib-bâ Odası, Amerikan Romatizma Birliği üyesidir. Dr- Güzin Hanımla evli ve Bânû Bilge adında bir kızı vardır. Deniz ve dağ sporlarım sever (1962).
Bibi.: Kib Kimdir Ansiklopedisi.
DÎMETOKALI — ikinci Sultan Abdülha-mid devrinde Tershâneli bir bıçkın delikanlı; Tophane ketebesinden Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzinin evrakı metrûkesi arasında bu genci öven bir şarkı vardır. Râzi şarkının serlevhası olarak şu notu yazmışdır: «Ertuğrul Firkateyni hümâyunu efradından olub Capon Denizinde gar ikan şehid olmuşdur; rahmeten vâsiaten»: ve her neden ise serlevhada olsun gencin asıl adım yazmamışdır. Bu nota göre Dimetokalınm ölüm tarihi 1889 dur (B.: Ertuğrul Firkateyni). Şarkının altına da hicrî takvim ile 1304 (milâdî 1886-1887) tarihi konmuşdur, delikanlının ölümünden iki üç yıl kadar evvel yazılmış şarkı şudur:
Sevdiğim dilberlerin nevrestesi Siyah gümrah perçeminde dal fesi Kıvır kıvır fino saçlı ensesi Bakın aman ne de 'bıçkın cakalı Sûhi şenim çapkın Dimetokab
Kamerçinle gümüş topuk vurursun Badi sabâ kâküllerin savursun Cevr idersen kasem sana gâvursun Güzellerin çakır pençe çakalı Şûhi şenim çapkın Dimetokalı
Gml yanıma iııad etme güzelim Galatada Tophanede gezelim Altınları meyhanede ezelini Hicrü hasret ağartmadan sakalı Şûhi şenim çapkın Dimetokalı
Kapuiçi Yeşldirek Yamalı Münâsib mi Buğlucayı sormalı Ol dilberi aceb nerde soymah Kemeri var belde çapa tokalı Şûhi şenim çapkın Dimetokalı
Gelmemişdir mislin binde bir tfin« Çek hengeri puladını mestine
Râzi kurban olsun sahi bütâne Hâneberduş oldum aşkın yakalı Şûhi şenim çapkın Dimetokalı
Dasitanı aşkın virmiş iken san Ağyar ile ülfet midir yakışan Perişanım perişanım perişan Sen yüzüme küskün küskün bakalı Şûhi şenim çapkın Dimetokalt
Vâsıf HiÇ
DİMİ, DÎMÎCİLEB — Gaayet sık dokun-nış bir kaba bezin adı; ayak takımı, bilhassa kayıkçı ve gemicilerin iç donu ve gömlekleri dimiden olurdu; kayıkda gemide şalvar yerini tutar, çoğu dimi donlarının üstüne ayrıca şalvar, çağşır giymezlerdi. Âşık Râzi 1880-1890 arasında İstanbulda Haliçde işler -bir kayıkçının kıyafet ve tuvaletini şu beyitlerle tasvir ederken dimi donundan da (B.: Don) bahsediyor :
Kütükde yaşı onsekiz yirmi Kasımpaşalı Kayıkçı Memi
Şehbazın hüsnü sânıdır diyüb Hoş kesmiş berber zülüf perçemi
Baldın çıplak ayaklar yalın Elhak ki değer çekilse resmi
V.'.-V';
Helâli bezden gömlek gikâfı İçre sinenin âyine ismi
Kaddî şimşâdı gör tığ gibi çâlâk Bol paça donu ak sâde dimi
Şâhhin başında al fino fesi Aman ne açmış külhanbeyimi
Evliya Çelebi XVII. yüzyıl ortasında Istan-buîda dimici esnafım 58 dükkân ve 100 nefer olarak gösteriyor.
DÎMÎŞKlHÂNE — Adına yalnız Evliya Çelebi Seyyahatnâmesinde ve eserin İstanbul Mâdenleri bahsinde (cild I, sayfa 71-72) rastladığımız bu binanın mimarî bir Kılıçhane (Kılıç İmalâthanesi) olduğu tahmin ediyoruz; aşağıdaki satırları Evliya Çelebiden alıyoruz: «Fakirin âlemi sahavetimizde Sultan Osmanı Şehid (ikinci Sultan Osman) asrında Kurşunlu Mahzen ile Topkapu arasında (?) Dimişkihâne
Kârhânesi var idi, Fâtih.Sultan Mehmed Han binası idi; Sultan Mehmed Eski istanbul Demiri diye meşhur mâdenden demir cevherini çıkar-tıb bu Dimişkîhânede üstad kılıççılara seccânî, mağribî, tırâzî kılıçlar yaptırırdı. Hattâ fakir görmüşümdür, Sultan Muradı Râbiin kılıçcıba-şısı Davud Usta bu Dimişkîhânede islerdi; kale duvarı dışında, deniz kenarında bir azîm kârhâne idi; sonra Sultan îbrahimin cülusunda Kara Mustafa Paşayı şehid ettikleri sene idârei umüri devlet rehavet gelmekle Gümrük Emiri Ali Ağa mezkur Dimişkîhâneyi mîrîden satın alub yerine kat kat yahudhâneler yaptırmış (îs-tanbuîun müsevîler tarafından iskân ed'îmiş ilk ayartmanları; B.: Yahudhâne) ve Dimişkîhâne ile mâdenin nâmı nişanı kaybolmuşdur».
DİMlTRÂKÎ — Onyedinci asır ortasında îstanbulun namlu armatör-kaptanlarından; hayatı hakkında isminden başka kayde rastlanmadı (B.: Akdeniz Gemicileri).
Bibi.: Evliya Çelebi, Seyahatname, 1.
DÎMİTRÂKÎ — Onyedinci asır ortasında yaşamış Sakızlı rum köçek oğlanlardan biri; meşhur oyuncu kollarından Zümrüd Kolunun köçeklerinden idi; Evliya Çelebi: «Sakız mah-bûbu, kırma saçlı, Ceşmi gazali mükâhhâl» diye övüyor. Hayatı hakkında başka kayde rastlanmadı (B.: Zümrüd Kolu).
DİMlTRÂKÎ (Dövmeci) — 1870 ile 1875 arasında Aza.bkapusunda bir rum dövmeci; vü-cudlarına dövme vaytırmada bilhassa gemiciler en ön saf da ffeldiği için îstanbulda dövmesi nakkaşlar Tersane civarında, Azebkaousu üe Galatada toplanmışlardı; Pierre Lott «Aziyade» (Azade) isimli romanında (B.: Aziyade) Dimit-râki adındaki bir rum dövmeciden şu satırlar ile bahsediyor :
«Eyyub iskelesinde Ahmed Azabkapu için bir kayığın fiatını pazarlık etti. Pazarlık hitam bulunca beni bindirdi. Bana ciddiyetle :
— Otur, Loti, dedi.
aVe hareket ettik.
«Azabkapuda katran, eski makara ve tavşan derisi ticaretiîe meşgul kimselerin iskân ettiği çamurlu, siyah ve korkunç dar sokaklarda Ah-medi tâkib ettim. Kapıdan kapıya giderek, hâli tarif edilmez bir oda içinde kendisini nihayet bulabildiğimiz bir ihtiyar Dimitraki'yi sormuştuk.
«Bu, üstü başı parça parça, sakalı beyaz ve haydut edâh bir ihtiyar rumdu.
«Ahmed kendisine üzerinde Aziyadenin ismi yazılmış bir kâğıt verdi ve Homerln lisanında anlayamadığım bir uzun nutuk irâdetti.
«ihtiyar murdar bir kasadan küçük kamalarla dolu bir nevi deste çıkardı ve pek te emniyet vermiyen bir hazırlıkla bunların arasından en sivri uçlularını intihap ediyor göründü.
«Ahmede ders hatıralarımın anlayabilmek imkânını verdiği şu kelimeleri söyledi:
— Bana yeri gösteriniz.
«Ve gömleğimi açarak Ahmed parmağım sol tarafa, kalbimin üstüne koydu.
«Ameliyat büyük bir ıztırap duymadan hitanı buldu ve Ahmed sanatkâra Aziyadenin kesesinden gelen on kuruşluk bir kağıd tevdi stti.
«İhtiyar Dimitraki acımadan iş görme ve
isabetle tersim iktidarı gaayetle şayanı dikkat
ti. •
«O dükkândan göğsümün üzerinde bilâhara kapanınca Aziyadenin Türk ismini güzelbir mavi ile göstermiş olan ıstıraplı, kırmızı, binlerce tırmıktan mürekkep bir küçük pilâka götür düm.
«Müslüman itikadına nazaran, dünyevi bedenimizin diğer her vasfı veya kusuru gibi bu dövme de beni ebediyete takip eyliyecekti.» (B.: Dövme, Dövmeciler).
DlMtTRAŞKO BEY (Morozbeyzâde) — Fenerli rum beylerinden geçen asır başında Divânı Hümâyun tercümanlarından; 1768 de doğdu, Eflâk Beyliğinde bulunmuş Aleksandr Mo-roz'un oğlu bir rus casusu idi; Üçüncü Sultan Selim Nizâmı Cedidi kurarak orduda ıslahata girişdiği zaman bu hareketi baltalamaya, yeniçerileri ayaklanmaya teşvik edenlerden biri ol-muşdu. 1812 de Rusya ile Bükreş muhadesinin akdi sırasında da Sadırazam Hurşid Paşanın maiyetinde ordu ile seferde bulunuyordu; sulh müzakereleri sırasında da câcusu andırır tavır ve hareketli gözden kaçmadı; muhadedenin imzasından sonra sadırâzama Dimitraşko Beyin îdam fermanı gizli alarak gönderildi, Hurşid Paşa da Divan baş tercümeni müzâkereler sırasındaki hizmetinden ötürü hil'at giydirmek üzere otağına çağırdı, Dimitrirşko hil'at giyip otak-dan çıkar iken vezir kavaslar üzerinde kılıç üşü-rüb parladılar; bu haber İstanbula gelince Bâ-
Dostları ilə paylaş: |