Doğrudan doğruya televizyonlarda veya şimdiye kadar çevrilmiş futbol filmlerinde görülmemiş, alışılmamış konuları büyük bir titizlikle işliyen Türk rejisörüne galada görülmemiş coşkun tezahürat yapılmıştır. Futbol sahahsın-daki heyecanı sinemaya getiren Âbidin Dino'nun yalnız maçlara önem vermiyerek, bazı mühim ve artistik detayları zaman zaman ön plâna alışı çok başarılı bulunmuşdur».
DİNO (Arif) — Ressam; 1895 de İstanbulda doğdu; Âbidin Dino'nun büyük kardeşidir. Çini mürekkebi ile yaptığı kitab ve mecmua resimleri ile tanındı; şahsiyeti olan hakikî sanatkâr idi; iri yapılı, görünüşü heybetli, gaayetle nâ-
zik, zarif bir zât idi, 1950 den sonra İstanbul'da vefat etti. Maalesef hal tereemesini tesbit edemedik.
DİPÇİK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Eyyubda Islâmbey Mahallesi sokaklarından, Yusuf Muhlis Paşa Caddesi ile Düğmeciler Caddesi arasında uzanır, Düğmeciler Caddesi ile olan kavuşağında Zemzem sokağı ile de bir üç yol ağza yapar (1934 B. Ş. R. Pafta 9/119). Üç kamyon geçecek derecede geniş ve paket taşı döşelidir. Yusuf Muhlis Paşa Caddesi tarafından gelindiğine göre sokağın başında sağlı sollu karşılıklı Emlâk Kredi Bankası ile Emniyet Sandığının modern yapı şube binaları görülür; sağ tarafta Metin Balcioğluna âid bir inşâat malzemesi deposu, az ilerde de üç katlı büyük bir bina olaıak Eyyub Merkez 1. İlk okulu ve İlk Öğretim Müdürlüğü görülür. Sokakda 2 kahvehane, l terzi, l kunduracı, l doğramacı - marangoz, l tatlıcı, l berber, l matbaa ve kırtasiye mağazası (Egemen Matbaası), l sinema (Şafak Sineması) ve İslâmbey Mahallesi Muhtarlığı vardır. Sokağın bitimindeki kahvehane «Sütçüler Kahvesi» diye anılmakda idi, (Aralık 1966).
Hâlid ERAKTAN
DİREKCÎBAŞI SOKAĞI— 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Taksimin Yenişehir Mahallesi sokaklarından; Dalfes ve Hortumcu sokakları ile teşkil ettiği üç yol ağzı ile Akağalar sokağı arasında uzanır uzun bir yoldur; üç yol ağzı başından gelindiğine göre sağ kolda Baba-dağı sokağı, Çavdar sokağı, Kuyucu sokağı, Muhtar sokağı, Afşar sokağı; solkolda da Ali Ağa sokağı, Kurtuluş Fıirını sokağı, Tırmık sokağı, Alçakdam arkası sokağı, Mandıra meydanı sokağı ile kavuşakları vardır. Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi.
Istanbulun karanlık işgal yıllarında azılı haydud ve kaatil Hrisantos 7 Eylül 1920 Salı gecesi bu sokakda gizlendiği harab bir evde basılmış ve kısa süren bir müsademeden sonra Dolabdere polis merkezi komiser muavini Muharrem Efendi tarafından öldürülmüşdü (B. : Hrisantos).
DİREKLERARASI — Şehzâdebaşı Caddesinin bir parçasının eski adı; 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Direklerarası, Şehzâdebaşı
Caddesinin Onaltımart Şehidleri Caddesi ile Dede Efendi Caddesinin kavuşak noktaları arasında kalan parçası idi. (1934 B. Ş. R. Pafta 4/40 ve 50); yola adım veren, Vezneciler tarafından gelindiğine göre sağ koldaki kagir dükkânların önündeki bodurca mermer sütunlar üzerinde uzanan bir revak idi, yaya kaldırımı bu sütunlar arasından, revak altından geçerdi.
Geçen asır sonlarında da Istanbulun, gönül oynaşları, alış verişlerinin en faal pazarı, piyasa yeri olmuşdu. Bilhassa Ramazan aylarında Direklerarası pek curcunalı bir hayhat yaşardı. Unutmamalıdır ki İstanbulun ilk tiyatroları ilk sinemaları da Direklerarasında idi; bu yolun Kahvehane ve Çayhaneleri de pek meşhurdu.
Selim Nüzhet Gerçek 1942 yılında bir «Ramazan Musahabesi» makaalesinde şunları yazıyor :
«Direklerarası yıkılalıberi her sene biraz daha sönükleşen Direklerarası eskiden, bilhassa Ramazan gelince, îstanbulun neş'e kaynağı olurdu; tiyatrolar biraz tamir görür, bunlara, salaştan, yenileri ilâve edilirdi. Hayalhane! Osmânî, Eğlencehânei Osmâııî, Handehânei Osmânî gibi muhtelif isimler taşıyan dar koridorlu, dar 1°-calı, dar koltuklu, dar sandaîyeli bu muhtelif tiyatrolar bu bir ay zarfında dolup dolup boşalırlardı. Çünkü bu dar yerlere koşanlar tehlikeye, darlığa bakmazlar, ancak gönüllerinin geniş olmasını isterlerdi. Bunlar arasında da Manak-yanın Osmanlı Dram Kumpanyasının müstesna bir mevkii vardı,
Ramazan eğlencelerinin başında tiyatroya gitmek gelirdi; tiyatrolarda yerler dolunca, geri kalanlar diğer eğlencelere başvururlardı.
«At canbazları da Ramazanlarda. Direklera-rasının en cazib eğlencelerinden biri idi.»
Çankınlı Hacışeyhoğlu Ahmed Kenıal Bey «Görüp işittiklerim» isimli eserinde şunları yazıyor: «...ramazanlarda Direklerarasındaki Hacı Reşidi Bînevâ denilen Süleymaniyeli Hacı Re-şid ile Harputlu Mehmed Ağa meşhurdu. Hacı Reşid arabca, acemce bilirdi, üderbâ şuerâ hep onun çayhanesine çıkardı. Harputlu Mehmed câhil, saf bir amamdı, âlim, fâzıl kişiler de bunun çayhanesine çıkarlardı. Direkler arası Bizans devrinde meşhur olan Mesi Caddesinin bakiyesi idi. Mesi rumca bel, orta demek olup Aya-sofyadan başlayarak şimdiki Divan Yolunu tâ-kib eden ve Beyazıdda ikiye ayrılıp biri Hriso-porta (Yaldızlıkapu, .Yedikule Kapusuna) ya
ve diğer Edirne Kapusuna giden yoldur. Edirne Kapusuna giden yolun her iki tarafının üstü kagir kerner olup yola gelen tarafı taş direklere istinad ederdi, iki direğin arası 5-6 metre kadardı, kemerler l metre genişliğinde idi, Meşrutiyetin ilânına kadar Letafet Apartmıa-nı ile Şehzade Sebilinin arası kamilen tarif ettiğim şekilde idi. 1910 senelerine doğru yolu genişletmek için bu kemerler ve direkler yık-dırıldı, sonra da caddeye tramvay hattı döşendi.
«Direklararasının ramazanları meşhurdur. Tiyatro, sinema, hokkabaz, karagöz, kukla, pehlivan güreşi hep orada idi. Kahvehaneleri, çayhaneleri seyyar çalgıcılar dolaşırdı, çayhanelerde oyun oynanmazdı, kahvehanelerin de bazısında kâğıd ve tavla oyunları oynanır, bazısında oynanmazdı, kahveciler berberlik de yaparlar, diş çekerlerdi, sarılık, dil altı, dalak keserlerdi..».
Aşağıdaki, satırları Türk Ansiklopedisinden alıyoruz: «Bizans cağında İstanbulun ana caddesi Mese'nin bir parçasıdır, Bizans çağındaki adı Filadelfion idi; Direklerarası Kalen-derhâne Camii önünde başlardı. Bu camiin karşı tarafında Acemioğlaıılar Kışlası vardı. Az ötede de Eski Odalar denilen yeniçeri kışlası bulunmakda idi. Yeniçerilerin kaldırılmasına kadar Direklerarası hep onların gezi ve eğlence yeri idi. Bu caddenin bir kısmını kaplayan sütunlar dolayısı ile Direklerarası adını taşırdı. Direklerarası bayağı günlerde de az çok canlı bir semtti, fakat özellikle ramazanlarda burada görülmedik bir kalabalık olurdu. Ramazanın daha ilk aksamından piyasa başlardı.
«Beyazıd Meydanına yeni köprüden (Ka-rakcy Köprüsünden) kimi Divan Yolu kimi Ri~ zapaşa Yokuşu yahud Fincancılar Yokuşu üzerinden gelen arabalar Mâliye Nezâretinin (Fu-ad Paşa Konağının)' önünde Mürekkebcilere kıvrılır, Zeyneb Hanım konağını geçer, sağa döner, Direklerarasına girerdi.
«Eski köprü (Unkapanı Köprüsü, Gazi Köprüsü} yolunu seçenler Zeyrekden Vefaya tırmanır, bir köşesi Damad İbrahim Paşa Sebili, öbür köşesi .Şehzade Camii ile süslenmiş sokakdan Direklerarasına çıkardı.
«En usta arabacıların sürdüğü arabalar kalabalığın arasından ilerleyebilmek için adım başında duraklamaya mecbur kalırlardı. Sağ sol gözetmeksizin karşılıklı akın eden halk bir-
DİREKLERARASI
— 4604 —
istanbul
ANSİKLOPEDİSİ
— 4605 —
DÎBEKLİ HAMAM
birinin gidip gelmesine engel olurdu. Zarif konak arabalarının içinde ipek feraceli, yaşmaklı gene hanımlar, etrafa tebessümler, iltifatlar saçarak ağır ağır geçerlerdi. Bunlardan başka kira arabaları ile dolaşmaya gelen, ve zamanın anlayışına göre hafif meşreb sayılan kadınlar da görülürdü. Fakat yayaların durumu daha çekiciydi. Recâîzâde Ekrem «Araba Sevdası» adlı romanında Direklerarasında dolaşan halkı tasvir etmektedir.
«Türk sahne hayatının gelişmesinde Direk-
lerarasındaki çalışmaların önemi büyükdür. Ti
yatro çalışmaları Beyoğlunda Şark Tiyatrosun
da başlamış, bir süre sonra Güllü Agob'un Ge-
dikpaşa Osmanlı Tiyatrosu kurülmuşdu. Bu
tiyatronun Direklerarasında bir takım temsil
ler verdiğini biliyoruz. Mınakyan Tiyatrosu da
bu ad altında çalışmışdır. Abdürrezzak Efen
di ve başka sanatçılar zaman zaman bu
tiyatronun idaresine katılmışlardır (?). Os
manlı Tiyatrosunun ve Güllü Agob'un Şehzâ-
debaşında oynadığını eski bir temsile âid el
ilânından anlıyoruz. Shakespeare'in Otello'su
oynanmış, ve bu temsilde Mınakyan, Aleksan-
yan, Vartovyan ve A. Necib efendiler rol al
mışlardır. Aktör Holas Efendinin öynetimin-
deki Şems Tiyatrosu da Şehzâdebaşinda Ali Be
yin Moliere'den adapte ettiği Ayyar Hamza ko
medisini oynamışdır. (Güllü Agob'un suflörlü
piyes oynama imtiyazını alması üzerine tuluat
tiyatrosu doğmuş), Hamdi, Abdürrezzak, İsma
il Efendiler bu alanda büyük basan gösterdiler
(ve çoğu zaman Direklerarasında oynadılar).
Direklerarasında Mesirei Efkâr tiyatrosunuır
da çalışdığım o devre âid el ilânlarından öğreni
yoruz, 1887 de S. Benliyan Efendi yönetiminde
Osmanlı Operet Kumpanyasının temsilleri bir
zaman sürüp gitmişdir. ;
«1908 meşrutiyetinden sonra Direklerarasında gerek orta oyunu, gerek tuluat tiyatrosu devam etmişdir. Ibnnürrefik Ahmed Nuri, Müsâhibzâde Celâl, Beylerbeyli Fuad, Cavid, Bihzad Şehzâdebaşmda Millî Sinemanın olduğu yerde Sahnei Haves adı ile bir tiyatro kurmuşlardı- Komik Nâşid de bu grupa girmişdi...» (Türk Ansiklopedisi).
DİREKLERAEASI — Şehzâdebaşındaki Direki er arasının aynı adı taşıyan küçük çap-
da bir eşi de Cerrahphaşada Avret pazarında idi; bir sıra dükkânların önünde ahşab direkler vardı ve üstü kiremitli çatı örtülü idi; bu çatı altı yaya kaldırımı, yol idi; çatı ile direkler 1905 de kaldırıldı ve dükkânların yüzü sokağa çıkdı; bu Direklerarasında dört bağçeli kahvehane, bir tatlıcı, iki bakkal ve bir manav dükkânı vardı; 3. Belediye Dâiresi çıkmazı ile Can-bâziye Mescidi Sokağı arasında uzanırlardı.
Reşad MİMAROĞLU
DİREKLERARASINDA UŞAKLAR KAHVEHANESİ — Şehzâdebaşı Caddesinin Direk-lerarası adını taşıdığı geçen asrın ikinci yarısında açılmış, ne zaman kapandığım tesbit edemediğimiz bir kahvehanedir. Bu ansiklopedinin aziz dostlarndan olmuş merhum Sermed Muhtar Alus bize şu notları tevdî etmişdir: (Vezneciler tarafından gelindiğine göre) Letafet Apartımanmı geçdikden sonra ya ikinci ya üçüncü dükkân uşakların kahvehanesi. Hepsi Anadolunun Kastomanu vilâyeti halkından, içlerinde Sivaslıda var. Şâbıemred gene irisinden dörtkaşlısına, kırsakllısına kadar. Mintanlar yama yama üstüne, yırtıksız, ya topuk yahud başparmak çıkmamış tek çorab göremezsin. Şâir günlerde civar konaklardakiler gelir, cuma günleri ise Yeşilköyden Çamlıca-ya, Üsküdardan kalk Beykoza, Salıpazarmdan tut Büyükdere, Sarıyere kadar konak yalılarda kapulanmış bütün uşaklar orada. Köyünden gelmiş de kapulanmak isteyenler de orada. Çoğu hısım akraba, amıca dayı oğlu, birinin anası öbürünün teyzesi halası. Hemşehri, komşu köyden, iki dere üç bayır aşırı yerden.
«îskambil, tavla, domino gibi oyunlar yok, tütün kahve tiryakisi olan da yok. Gelsin çay. Birbirine ikram yok, hepsi meteliğinin hesabını tutar, nasıl tutmasın ki onbeşinde tüysüz oğlanın köyünde bir karısı vardır ve istanbul gurbetine çıkdıkdan yedi sekiz ay sonra bir çocuğunun doğduğu haberi gelmişdir. Aşar borcu, yol vergisi, ölen öküzün yerine alınacak yenisinin parası, candarmanın aidatı hep buradan gidecek...» (S.M.Alus).
«Görüp işittiklerim» ismi ile çok kıymetli hâtıralar yazmış olan ve 1943 ile 1945 arasında İstanbul Ansiklopedisi ile muhaberede bulunmuş Çankırılı Hacı Şeyhoğlu Ahmed Kemal Bey ise bu uşaklar kahvehanesini Sermed Muhtardan çok farklı tarif ediyor:
«Bir nevi uşak esnafı loncası idi. Benim bil-
diğim sıralar, 1890-1895 arası, Kargılı Hüseyin Ağa adındaki kahveci gaayet vekarlı, okur yazar altmışlık bir adamdı- Uşak arayanlar °na müracaat ederlerdi. Hazır, boşda bir gene yok ise, mektub yazar, sureti mahsûsada bir delikanlı getirtirdi. O tarihlerde konaklardaki uşakların çoğunun kefili o idi. Gaayet büyük, fevkalâde temiz, kahve çubuk takımları beyleri paşaları ağırlayacak kadar düzgün olan kahvehanenin arkasında dayama merdivenle çıkılır şir-van denilen bir yer vardı ki orada da hemen dâima kapulanmamış beş altı delikanlıyı yatırırdı. Kendisi de orada yatar kalkardı. Misafir edip koruduğu gençlerde iş buluncaya kadar kahvehanede çıraklık ederlerdi; Hüseyin Ağa ayrıca çırak kullanmazdı. Uşaklar efendilerinin şeref ve haysiyetlerini temsil ettikleri için, bilhassa cuma günleıi buraya gelenlerin hepsinin üstübaşı, pırıl pırıl, gaayet düzgündü. Kimi memleketinin kılık kiyâfetinde, kimi dal-fesli, setire pantalonlu, şehrî delikanlı kisvesinde, hatta kıravat bağlayanları bile vardı. Haysiyetlerine fazla düşkün devletliler, uşaklarına cuma günü kahvehane harçlığı olarak ayrıca beş on kuıuş para verirdi ve: — Kahvehanede arkadaşlarına ikramda bulunsun !.. diye de tenbih ettirirdi. Sultan Abdülhamidin nâfia nazırı meşhur musikişinas bestekâr Mah-mud Celâleddin Paşanın Hurşid adında gaayet-le makbul ve mahbub bir uşağı vardı, ondokuz yirmi yaşlarında harikulade dilber bir gene idi, Boyabatlı idi, her perşenbe akşamı 'paşanın kendi eliyle verdiği kahvehane harçlığı ' tam bir altındı. Hurşid Ağa bu kahvehhânede bir şehzade gibi karşılanır, itibar görür, yine paşanın tenbihi ile her hafta sekiz on uşak arkadaşını Direklerarasında bir tiyatroya götürürdü. (B-: Hurşid Ağa, Boyabadlı)» (Ahmed Kemal, Not).
Üsküdarlı Halk Şâiri Tophane ketebesin-den Âşık Râzi de bu Uşaklar Kahvehanesini kalenderhhâne bir manzume ile tasvir etmişdir:
Kahve değil bura hüsün pazarı Değmesün kem gözün aman nazarı Kimi kapulanmış kimi avara Anadol hâkinin yüz gül izan
Şehbâzü şehlevend taze fotalar Altunbaş samurkaş dürri yektalar
Topuklu perçemli benli gamzeli Şakiler kervanı muhabbet talar
Hemşehri âguuşi perverdeleri Hepsinin bir gönül tahtıdır yeri Mihrabı aşk olmuş pâyi birinin Birinin misâli zemzemdir teri
Laubali cttnbfiş sohbetleri hog Seyriden anları içmeden serhoş Göz cilâsı gönül sefası âşık Her cum'a uşaklar kahvesine koş
Kimi ağasının ciğerparesi Kimi hanımının dilde yâresi Kimi kâhyasının can yoldaşıdır
Kâbetül uşsâbdir gözün kaaresi
Ne özge temaşa dilrttbâ ahenk Kılık kıyafetler cümle rengarenk Dallı güllü mintan çiçekli çorab Gülistanda san gül goncadan hei'enk
Kimi külah eğmiş tâki ebrûye Rengi şafak vurmuş bir taze rûye Kimi sine kuşa hem pâ bürehne Yâ hey çekmek gerek saki bt mûy%
Poturun cebkenin albenisi var Kimini açmışdır elifi şalvar Kuşakda letafet yelekde çalım Âyine sroeler mâkesi envâr
Kimi dalfeslidir edası şehrî Kâkülü ayrupa kesmiş 'berberi Kuçtikbeye taklid boyun bağı var Nevcivanhk sânı ne yapsa yeri
Yağlı ballı ülfet zânû bezânû Mevzûi muhabbet nigârü bânû Kimi işaretle yalın ayağın Dir ki hanım öper koklar be bunu
Direklerarası bura efendim Şöhreti hak imiş gaayet beğendim Hele Uşakların Kahvehanesi Ke enne maşuklar tekkesi didim
DİREKLİ HAMAM — Azebkapusunda Azebkapusu Hamamının h alk ağzındaki bir adı; «Yeşildirekli Hamam» da denilir (B.: Azebkapusu Hamami, cild 3, sayfa 1683). Üsküdarlı halk
DÎREKLİHAN SOKAĞI
— 4606 —
.İSTANBUL'
ANSİKLOPEDİSİ
__• 4607 —
DİSTEL (Sacha)
şâiri Âşık Râzi bu hamamın bir tamirine halk arasındaki Direkli ismi ile bir tarih yazmışdır:
Çeşme Meydanında gaayet benamdır Direkli Hamamdır semtin yüz akı
Dört kıbtii müslim zeberdest dellâk Hizmetinde çâlâk çakı mı çakı
Biri sabi emred biri tazerû İkisi çârebrû gönül tiryakı
Siyehçerde sırım gibi dört îetâ Olsa dürri yekta aratmaz akı
«Dellâk» ile ne hoş tamir tamamdır «Direkli Hamamdır semtin yüz akı;..» 1226 + (Dellâk) 35 = 1281 (1864-1865)
BİREKLİHAN SOKAĞI — Eminönü ilçesinin Bayâzıd nahiyesinin Sürûri Mahallesi sokaklarından; Katırcıoğlu Sokağı ile Hocahanı Sokağı arasında bir dirsekli bir sokakdır (1934 Belediye şehir Rehberi, Pafta 4/6). Katırcıoğlu Sokağı tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek geriilikde kabataş döşeli bir yol olup sağa doksan derecelik bir açı ile kıvrılır ve köşeden hafif meyilli bir iniş ile Hocahanı Sokağına ulaşır. Üzerinde 6 Han vardır, fakat «Direkli Han» adına rastlamadık; 5 kapalı dükkân ile l aşçı, 2 iplikci, l halıcı,'l battaniye ve kilim mağazası görüldü, kapu numaraları 3:~9 ve 2—12 dir (mayıs 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
DİREKLİ SOKAK — Yukarı Boğazın Rumeli yakasında Kireçburnunuri sokaklarından; Keçecizâde Sokağı ile kırlık bayır arasında uzanır, Hekim Sokağı ve Mühendis Hüseyin Sokağı ile dört yol ağızları yaparak kesişir, Raik bey Sokağı ile de kavuşağı vardır (1934 B.Ş.R. Pafta 22/Kireçburnu); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (aralık 1966).
DİRHEM SOKAĞI — Yukarı Boğazın Rumeli yakasında Yeniköy sokaklarından; köyün göbeğinde Yeniköy Yağhhânesi Sokağı ile Val-de Çeşmesi Sokağı arasında uzanır (1934 B.Ş.R. Pafta 22/Yeniköy); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (aralık 1966).
DİRİM (Necati ve Emine) — Karı koca iki hayır sahibi; bir eczacı olan Necati Dirim Ci-bâli Eczâhânesinin sahibi idi; 1944 ve 1958 yıllarında tanzim ettirmiş oldukları vasiyetnameleri ile biri Bebek Rumeli Hisarı yolunda ve diğeri Küçükmustafapaşa Mahallesinde Şerifi-.ye Sokağında bulunan evlerini Dârüşşefakaya bağışlamışlardır; Necati Dirim 1955 de, Emine Dirim de 1959 da vefat etmişlerdir; hayatları hakkında başka bilgi edinilemedi.
DİSİMTEKİN (Feridım) — Asker yazarlardan, Harb Akademisi muallimlerinden, bu satırların, yazıldığı sırada Ayasofya Müzesi Müdürdü; 1895 de İstanbulda doğdu; Dulkakinzâde Cemâl Bey adında bir zâtin oğludur; 'ilk ve orta tahsilini Izmirde yapdı, aile geleneğine uyarak İstanbulda Kuleli Askerî İdadisine girdi, 1910 da Kuleliden ve 1912 de Mektebi Harbiye-den mezun oldu. Erkânı Harbiye Mektebine (Harb Akademisine) giriş imtihanını kazanmış iken, ki henüz 18-19 yaşlarında bir hıülâzim (teğmen) idi, Balkan Harbinin ikinci safhasında cebheye sevk edildi. Birinci Cihan Harbinde 1915 de Çanakkale Cebhesinde, 1916-1917 de Kafkas Cebhesinde, mütârekeden sonra da bir ara Harbiye Nezâreti yaverliğinde bulundu; Erkânı Harbiye Mektebine devam imkânını buldu ve 1921 de yüksek askerî tahsilini de birincilikle tamamlayarak Anadoluya geçdi, Millî Mücâdele hareketına katıldı, Sakarya Muharebelerinde 1. grup erkânı harbiyesinde bulundu ve 1921 kasımında yüzbaşı oldu; 1. süvari tümenine, sonra 5. süvari kolordusuna tayin edildi, büyük taarruzda Başkumandanlık Meydan Muhhârebesinde bu vazifede iken bulundu, kaçan düşmanı taakib eden süvari kuvvetleri arasında 9 eylülde İzmire ilk girenlerden biri oldu. Zaferden ve Cumhuriyetin ilânından sonra Erkânı Harbiyei Umumiyeye tayin edildi (1924); 1925 de Harb Akademisi taktik muallimliğine, 1926 da aynı akademinin hahrb tarihi muallimliğine tayin edildi. 1927 de ailevî bir durum üzerine kendi isteği ile emekliye ayrıldı, Almayaya giderek teknik staj gördükden sonra Türk Hava Kurumunda vazife aldı. Türk Hava Kurumunda çalışırken 19*29-1932 arasında Harb Akademisindeki: derslerine konferanslar şeklinde devam etti, 1932 de tekrar o akademinin ve Yüksek Kumanda Kursunun harb tarihi muallimi oldu. 1934 de İstanbul vilâyeti umumî meclisi âzâlığına seçildi, 1935 de Anka-
rada Türk Hava Kurumu reis muavini oldu. Bu sıradadır ki Türk Kuşu teşkilâtının faaliyetinde, paraşütçülük kurslarının açılmasında, yelken uçuş kamplarının kurulmasında Feridun Dirimtekinin önemli hizmetleri görüldü. 1939 da Türk Hava Kurumundan ayrılarak aynı yıl içinde istanbul Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğüne tayin edildi ve 1944 yılına kadar bu vazifede kaldı, onun bu beş senelik bölge müdürlüğü zamanındadır ki Dolmabağçe Stadyo-munun 1. kısmı, Tenis, Dağcılık ve Eskrim ku-lüblerinin binaları, Vefa Spor Kulübü binası ve sahası, Beykoz Spor Kulübünün binası yapıldı, Beşiktaş ve Fenerbağçe Kulüblerinin spor sahaları tanzim edildi.
1942 de Eminönü Halk Evi Başkanlığına tâyin edilmişdi, 1946 ya kadar dört yıl da bu vazifede kaldı; aynı zamanda enerjik bir iş adamı olan Feridun Dirimtekinin başkanlığı devri Eminönü Halk Evinin eh faal yıllarını teşkil etmişdir.
1946 da tekrar İstanbul Şehir Meclisi âzâlığına seçildi, 1950 yılına kadar kaldığı şehir meclisinde devamlı olarak imar Karma Komisyonu başkanlığını yapdı. Bu arada 1948 de Eski Eserleri Koruma Encümeni âzâlığına tayin edildi, bu satırların yazıldığı sırada (mayıs 1966) Ayasofya Müzesi müdürü bulunuyordu.
İngilizce, fransızca, almanca bilir; Aysel Frej Hanımla evlidir; konferanslar, kongreler ve ilmî tedkikler dolayısı ile muhtelif tarihlerde Almanya, Avusturya, Danimarka, İsveç, Fransa, İtalya, Yuguslavya, Yunanistan, Lübnan ve Mısıra gitmişdir. istanbul Fetih Derneğinin, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumunun, Türk - ingiliz Kültür Derneğinin, Türk - Amerikan Üniversiteler Derneğinin ve İstanbul Enstitüsünün üyesidir, imparatorluk devrinin harb madalyalarını, İstiklâl Madalyasını ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir hizmet takdirnamesini hâizdir. İspanya devletinin Katolik îzabel ve Merit, italya devletinin Merit, Fransa devletinin Merit ve Yunanistanın Fö-niks nişanları ile taltif edilmişdir.
Eserleri: Harb Akademisi ve Genel Kurmay Başkanlığı yayınları arasında «Büyük Harbde Çanakkale Cebhesi» (1927), «Büyük Harbde Filistin Cebhesi» (1927), «1736-1739 Türk -Rus ve Türk-Avusturya Harbi» (1928), «Büyük Harbde Kafkas Cebehsi» (1931), «1714-1718 Avusturya-Venedik Seferi» (1932), İstanbul
Fetih Derneği ve İstanbul Enstitüsü yayınları arasında «Fetihden önce Marmara Surları» (1953), «Fetihden önce Haliç Surları» (1953), «Fetihden sonra istanbul» (1953, türkce, fransızca ve ingilizce üç ayrı kitab hâlinde), «14. Mıntıka surları, sarayları, ve kiliseleri» (1953), «Ecnebi seyyahlara nazaran XVI. Yüzyılda İstanbul» (1964); orijinal tedkik eseri müteaddid broşürler ve makaaleler; «Ayasofya Müzesi Kılavuzu» (son baskısı 1965).
DİRLİK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehhberine göre Eminönü Kazasının merkez nahiyesinin Şeyh Mehmed Geylâııî Mahallesi sokaklarından; Arpacılar Caddesi ile Reşadiye Caddesi arasında uzanmaktadır; Kömürcü Bekir Sokağı ve (Hidâyet Camii Geçidi) ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberine göre Pafta 1/1). Eminönü Meydanına açılır iken, eski meydan ile bu sokak arasındaki bina blokları yıkılarak kaldırılmış ve Dirlik Sokağı da meydana katılmışdır; eski sokağın tek kapu numarası taşıyan binaları hâlen meydanın doğu kenarım teşkil edar; bu binalar arasında Denizcilik Bankasının beş katlı büyük deposu ve eski Türk yapı sanatının güzel eserlerinden Şapcı Hanımın bir parçası, ve iş yeri olarak da Düzce Huzur Otobüsleri Terminali, bir kahvehane, Düzce-Seyhan Anbarı, Suhulet Eczâhânesi, Suhulet Giyimevi görülür, kapu numaraları l—15 dir (Aralık 1966).
Dostları ilə paylaş: |