5402
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
5403 —
EV
kitabı yokdur. Güzel San'atlar Akademisinin mimarlık bölümünde Prof. Sedad Eldem gibi bir otoritenin himmeti ile bu yolda çok değerli çalıgmalar, etüdler yapılmışdıf, fakat bu etüdler muhalled bir eser hâlinde yayınlanma-mışdır.
Ahşab 3/apılar için yukarıda söylediklerimizi, büyük şehrin etrafı için de tekrarlayabiliriz; Rumeli yakasının Yedikuleden Yeşilköye kadar uzanan Marmara yalısında, Ayvansa-raydan Eyyuba kadar Haliç kıyısında, Boğaz-reinin her iki yakasında, Üsküdarda, Kadıkö-yünde, Haydarpaşadan Pendiğe kadar Anadolu yakasında, Bulgurluda, Dudulîuda, îçeren-köyünde, Adalarda her gün bir ahşab ev veya köşk yıkılmakda, yerlerine beton evler ve apar-ümanlar yapılmakda, o ahşab binaların bağçe-i'eri de yok olmakda, istanbul gün günden yeşilliğini de kaybetmekdedir. Bu hazin manzaraya, Anadoludan sel gibi gelmekde olan köylü muhaceretinin kurduğu «Gece Kondu» bölgelerini de eklemek lâzımdır (B.: Gece Kondu),
Yakın geçmişin / istanbul gazetelerinde kiralık veya satılık ev ilânları, plân ve resimlerin yerini tutmasa da, eski ahşab İstanbulun evlerini tarif yönünden kıymetli vesikalardır; aşağıya «Cerîdei Havadis» den 1276 (1859-1860) yılına âid bir kaç örnek alıyoruz:
Küçükpazarda Arabçeşmesi karşısında Kazancı Hacı Abdinin evi:
4 oda, 2 sofa, l mutfak, 200 zira' bağçe, l tulumba ve bitişiğinde 30 kuruş aylıkla kiraya verilir iki dükkân.
© Kocamustafapaşada Canbâziye Mahallesinde Haseki Hasan Ağanın evi: Haremse 4 oda, sofa, mutfak, kiler, kömürîük, 300 arşın bağçe, selâmlıkdâ l oda, sofa, kömürlük, ahır kuyu.
© Kıztaşında Mustafabey Mahallesinde Yeşiltulumba yanında Hacı Hasan Efendinin evi:
Haremde 9 oda, kiler, selâmlıkdâ 3 oda, l büyük mutfak, suyu tatlı 2 kuyu, ahır, araba yeri, 800 arşın meyva ağaçlı bağçe.
© îshakpaşa Mahallesinde Gülhânekapu-eunda Mehmed Kelim Efendinin evi:
Selâmlıkdâ üst katda 2 oda, l sofa, alt katda 2 oda ve bir büyük uşak odası; haremde üst katda 4 oda, l büyük sofa, l sandık odası, alt katda 2 oda, l hamam ve eamekân
odası, Kırkçeşme Suyu, l büyük mutfak, sarnıç, sarnıç üzerinde 2 taş oda ve 3 ahşab oda, l mehtâbiye, arka tarafında 8 hayvan alır ahır, samanlık, l seyis odası, bir mikdar bağçe, 2 kuyu.
© Horhorda Muradpaşa Mahallesinde Hasan Ağanın evi:
Selâmlıkdâ 3 oda, haremde 10 oda, kagir mutfak, l hamam, 2 hayvan alır ahır.
© Bağçekapusunda yağhane sırasında îmâmeci Ali Efendinin evi:
Haremde üst katda l büyük oda, l sandık odası, büyük sofa; orta katda 2 oda, l büyük sofa; aşağıda l selâmlık odası, mabeyin kapusu; büyük sarnıç, l ahır, mutfak, tatlı sulu tulumba, sed üzerinde bir mikdar bağçe.
© Saikımsöğüdde Karakîhüseyinağa Ma-lıallesinde Hazîneihassa mektubcusu Semîhâ Beyin evi:
Üst katda 4 oda, l sofa, l cihannümâ, l hamam ve eamekân; alt katda 4 oda, l sandık odası, malta döşeli l taşlık, l kiler, l sarnıç, l çamaşırlık, 800 arşın harem bağçesi; selâmlıkdâ altlı üstlü 4 oda, l uşak koğuşu, tütüncü odası, l ayvaz odası, selâmlıkdan kullanılır kagir mutfak, l genişçe taşlık, 1000 arşın selâmlık bağçesi, l limonluk, l havuz, yarım masura Kırkçeşme Suyu, ayrıca l mutfak ve aşçı odası, l kiler, l odunluk kömürlük, 8 hayvan alır l ahır ve samanlık.
© Fatihde Deve Hanı yanında Peyziye Mektebi karşısındaki ev:
Selâmlıkdâ birisi kagir 7 oda, 2 sofa, l ayvaz odası, l mutfak, kuyu, .6 hayvan alır ahır, büyük taşlık, bir mikdar bağçe; haremde 7 eda, l sandık odası, l hamam ve eamekân, cihannümâ, l büyük sofa, malta taşı döşeli taşlık, l büyük mutfak, kuyu, l sarnıç, bir mikdar bağçe.
© Sultanselimde Debbağyunus Mahallesinde ev:
Fevkaanî selamlık odası, altında kahve ocağı, karşısında l uşak odası, altında ahır ve samanlık; haremde selâmlık odasına muttasıl l oda, üstünde l köşk, ittisalinde l oda, kesme kayadan sarnıç, yanında l oda, 2 büyük sofa, malta döşeli harem ve selâmlık taşlıkları; denizi görür,
0 Topkapusunda Fatmasultan Mahallesinde ev:
Haremde üst katda 4 oda, l divanhane, l mabeyin odası, alt katda 4 oda, l mutfak, l sarnıç, 2000 zira' meyva ağaçli bağçe; selâmlıkdâ üst katda 4 oda, alt katda 3 oda, 20.000 zira' bağçe, enginarlık, su kuyuları, 3 havuz, köşk, l hamam, 15.000 zira'lık meyva ağaçlı ayrıca bir bağçe, havası gaayet lâtif olup dört tarafa nezâreti vardır.
© Üsküdarda Açıktürbede Arif Ağanın evi:
Selâmlıkdâ 3, haremde 2 büyük, 2 küçük sofa, bina dışında mutfak, 2 kuyu, bağçe.
© Üsküdar iskelesinde Mihrimah Camii civarında ev:
Üst katda 2 odalı l sofa, orta katda 2 oda, l sofa, alt katda l oda, l taşlık, tatlı sulu kuyu, 100 arşından fazla bağçe.
© Küçükçamlıca Çeşmesi Önünde Sarım-paşa mühürdarı Feyzi Efendinin evi:
Tahtânî fevkaanî 3 oda, 3 sofa, mutfak, 5 beygir alır ahır; 15 dönüm bağda 12.000 kütük çavuş, yapıncak, razakı ve kış üzümü denilen siyah keçimemesi, 3 sebze ve karpuz tarlası; ayrıca vişne, kiraz, ayva, muşmula, incir, armut, ceviz, dut, 1000 den fazla ağaç; birinde Libâde ve Şekerkayası, diğerinde Demirci sulan akar iki maslak, etrafı enginarlık, bağ ortasında meşe altında âramgâh nev'inden bir sed.
Geniş saçakları, pencere kafesleri, cumbaları, eliböğründeler üzerinde sokak üstüne doğru çıkmış üst katları, tahtanın zamanla kararması ile siyah cebheleri, veya tahta üzerine vurulan kırmızı aşı boyaları, sokak kapu-larında büyük ve ağır demir veya tunç kapu tokmakları, cebhelerinde saçak altına asılan «Yâ Hafız» levhaları, dam üstünde tahtapaş-ları eski ahşab istanbul evlerinin dış görünüşlerinin hususiyetleri idi.
Çoğunda sokak kapusundan girilince, büyük veya küçük malta taşı döşeli bir taşlık, bu taslıkda zemine gömülü bir su küpü, gece serilen ve sabah toplanıp kaldırılan yer döşeklerinin konduğu yerli yüklükler, zamanla eskidikçe mutlaka gıcırdayan ahşab merdivenler, içine hırdavat eşya konulan merdivenaltı do-lablar, sandık odası, kiler, ayak yolunun mutlaka genişliği ve rahatlığı, zemini taş döşeli bir
gusülhâne, odalarda üzerine şilte ve yastıklar konulan yeri'i tahta sedirler, her zaman kullanılmayan bâzı eşyanın muhafaza edildiği bir veya iki göz kapaklı - kapalı çatı altları da o eski istanbul evlerinin iç yapısı hususiyetleri idi.
İstanbulun eski ahşab evlerinin dış görünüşü ve havası üzerine aşağıdaki satırları 1874 de Istanbula gelmiş ünlü italyan yazarı Ed-mondo de Amicis'in (B.: Amicis, Edmondo de, cüd 2, sayfa 782) «Constantinopoli» isimli eserinden alıyoruz: «... küçük ahşab evler, renk renk boyanmış, birinci kat alt katın, ikinci kat birinci katın üstünden ileri doğru çıkmış; pencereler, şahnişinler sıkı bir kafesle kapatılmış, sokaklara esrar ve yeisle dolu bir hal veriyor. Bâzı yerlerinde bu sokaklar o kadar daralır ki, başınızın üstündeki karşılıklı iki evin üst kat çıkıntıları birbiri ile temas edecek kadar yaklaşırlar, ve insan, bütün gün bu evlere kapanarak gök yüzünü ince bir şerid gibi gören Türk ayaklan altından geçer. Bütün ka-pular kapalıdır. Alt kat pencerelerinin hepsi demir parmaklıklıdır, insan kendini manastırlardan mürekkep bir şehirde sanır. Bir kahkaha işitirsiniz, başınızı kaldınr kaldırmaz, kafeslerin arkasından parlayan bir çift göz kay-boluverir. Bâzan karşılıklı iki evin pencerelerinden konuşurlarken üzerlerine varırsanız, ayak sesleriniz işidilir işidilmez sesler kesilir..» (R. E. Koçu tercemesi, 1938).
Vaktiyle iskit Yayınevinin çıkardığı Resimli Tarih Mecmuasında «Dünkü istanbul'da» başlığı altında imzasız bir seri yazı yaymlan-mışdır, şu satırları da oradan alıyoruz: «İstanbulun orta halli aileleri çoğunlukla kenar mahallelerde ahşab evlerde otururdu; bu evlerin yapısı içinde oturanların tevazu ve tevekkülünü gösterirdi. Bu evlerin güzel yüzlü ve boyacıları nâdirdi. Büyük çoğunluk, yağmur ve fırtına sağnaklarıyla tokatlanmış, kızgın güneşlerde kavrularak abanozlaşmış bir tahta yığını manzarası, ve pek ihtiyarları da bir mantar topluluğu halini arzederdi. Kafesli pencereleri, içerisinin saadet veya felâ,ketini gözlerden saklardı. Bu evlerin her gün gıcır gıcır silinen tahtaları, kafeslerin ve perdelerin ışık-dan sakladıkları durgun havaya hafif küflü bir rutubet kokusu katardı; ev içinde terlik (veya yalın ayak) sessiz dolaşılır, yüksek sesle ko-
EV
'— 5404 _
İSTANBUL
ANSIKLOPED1Sİ
__ 5405 —
EV
nuşulmaz; sokakdan duyulan sesler merdiven ve kapı gıcırtılarından, bazan da et kıyan satır tık tıklarından ibaretti..»
Balıkhane Nâzın Ali Riza Bey «Onüçün-cü Hicrî Asırda istanbul Hayatı» (Onsekizin-ci Yüzyıl sonları ile Ondokuzuncu yüzyıl) isimli makaalelerinden birinde îstanbulun ahşab evli bir kenar mahallesini şöyle tasvir ediyor: «... Yakın zamanlara kadar istanbul evleri ahşab, çoğu boyasız, boyalı olan büyük konaklar da aşı boyası ile boyanmışdı. Evler birbirine bitişik ve basık, girintili çıkıntılı şeylerdi, ve içleri de kasvetliydi. Köhnelerinin içinde sansarlar yuva kurmuşdu. Avluları daima loş. evlerden sokaklara çirkef sızardı. O kasvetli, çarpık, çapraşık sokaklarda yarık yıkık duvarların dibleri yaz ve kış çöplük hâlinde idi...».
Bir istanbul kibarı olan edip diplomat Hamdullah Suphi Tanrıöver ise o eski ahşab evlerden orta halli veya hallice âii'e meskenleri olmuş binalar için şunları yazıyor: «... dış manzarası itibarı ile eski ahşab evlerimiz bize isbat eder ki cedlerimiz sıhhat koruma şartlarını iyi biliyorlardı. Evlere güneşin bol bol girmesi için her katda üst üste iki pencere yaparlardı. Ait sıraı, kadınların görünmemesi için kafeslerle örtülür, fakat ikinci sıra pencereleri tamamen serbest bırakırlardı. Güneş bu ikinci üst kat sıra pencerelerden girer, evin her tarafını aydınlatırdı. Evin ikinci katı birinci kat üstüne ileriye doğru bir çıkıntı teşkil eder. Günlerinin büyük kısmım evde kapalı geçiren kadınlar bu dışarlak katların pencerelerinden etrafı kolayca seyredebilirdi. Saçakları da yağmurlara karşı evi korumak için göze hoş galen şekilde geniş yapılırdı, ve saçak altlan güzel hendesî şekillerle tezyin edilirdi. Bağçe-si olmayan evler gaayet nâdirdi. Evler ekseriyetle kiremit renginde aşı boyası ile boyanırdı; bağçel'erde havuzlar, çeşmeler görülürdü...» (B.: Konak, Konak Yavrusu; Köşk, Kasır; Saray).
Geçen asrın ortasında Osmanlı İmparatorluğu hizmetinde bulunmuş Alman Mareşali Moltke de hâtıralarında şunları yazıyor: «... Ahşab evlerin yegâne makbul tarafı zarafeti, ve kagir binalarda mecburen bulunan rutubetten azade olmasıdır. Bir güzel tarafı da evin dörtte üçünün pencereden ibaret bu-
lunmasıdır ki kagir yapıda bu mümkün değildir. Pencerelerin adedini arttırabilmek için bir çok girintiler, çıkıntılar yaparlar. Pencerelerin kenarında sedirler vardır. Odaya giren kapu-nun iki yanında, geceleri odaya serilen yer döşeklerinin gündüz toplanıp konduğu yüklükler vardır. Odalarda iskemle, masa; ayna, âvîze gibi. şeyler bulunmaz. Geceleri odanın orta yerine şamdanlar konulur, mumla ışıklandırılır. Kibarca evlerde ziynet makaamında oda veya sofada bir kaç çai'ar saat görürsünüz, birinin bile işlediğini görmek her zaman mümkün değildir. Hiç bir evde yemek salonu yokdur. Yere bir alçak iskemle, üstüne de bakırdan veya tahtadan bir sini, sofra kurulur. Ayrı ayrı tablalarla getirilen yemekler, bu sofranın etrafına konmuş minderlere oturmuş kimseler tarafından, yemeye oturur iken yıkadıkları elleri ile yenilir; sâdece sulu yemeklerde kaşık kullanırlar; kaşıklar da ya tahtadan yahut boynuzdan yapılmışdır. Ahşab Türk evlerine dışardan bakıldığı zaman, gayri muslini evlerinden derhal ayrılırlar. Müslüman evleri ekseriya mavi, san, yeşil ve bilhassa kırmızı boyalıdır, yahud hiç boyanmamışdır; gayri muslini evi'eri de kül renginde boyalıdır..» (Yeni Tasviri Efkâr Gazetesi).
EV, APARTMANLAR — Zamanımızda nüfusu iki milyonu çok aşmış olan İstanbulda müstakil bir evde oturan ailelerin sayısı gün günden azalmaktadır; tek aile meskeni ev, ya kenar mahallelerde aşağı tabaka meskeni; veya, arkası bir türlü alınamayan Anadoludan İ'stanbuîa muhaceret selinin doğurduğu zaruret olarak, büsbütün şehir dışında, bir gece içinde tapusuz bir erâzide kondurulan kulübe azmanı Gece Kondular; ve nihayet, aşırı derecede zengin ailelerin meskenleri kâşanelerden ibaret kalmışdır. istanbul halkının büyük kısmı Apartımanlarda oturmaktadır; hattâ apar-uman yapısı büyük şehrin etrafına da yayılmış, îstanbulun kadimden beri yazlık huzur, dinlenme semtlerini öylesine istilâ etmişdir ki çamlıklar, büyük büyük bağçeler içinde eski ahşab evler ve köşklerden hemen hemen eser kalmamış, apartıman yapısı salgını hem o binaları, hem de bağçe ve korucuklarım kalmış, yeşilliğin kucakladığı o huzur semtleri, dazlak mahallere inkılâb etmişdir. Zamanımızda yaz-
lığa gitmek, bir apartıman katından çıkıp, muvakkaten başka bir apartıman katma. gitmek olmuşdur.
Kendi mii'ki arsada ve eski ahşab bir binanın yerinde apartıman yaptıran aileler de azdır. İstanbulda apartıman inşaatı, çok genişlemiş bir ticâret, iş, geçim, servet yolu olmuşdur; bu yolda sayılamayacak, isimleri tes-bit edilemeyecek kadar çok şirketler kurulmuş; hattâ bütün bankalarımız, mevduat karşılığı dağıttıkları «ikramiye Apartıman Katlan» ile tu yoi'a her yıl milyonlar harcamaktadırlar. Bâzı İstanbul gazeteleri de «kupon biriktirme» usulü ile okuyucularına apartıman katları dağıtmaktadır. Bâzı sosyal teşekküller de, bedeli azalarından taksitle alınan Yapı Kooperatifleri kurmuşlardır.
Zamanımızda ev sahibi olmak, bir apartıman katına sahip olmakdır.
Satılan katları ticâret metâı olarak yapılan apartımanlann metanetleri nedir bilinemez. İstanbul, dünyânın depremler bölgesi içinde bir şehirdir; uzun ara ile de olsa İstanbul tarihine «Küçük Kıyamet» ve «Büyük Hareketi Arz» isimleri ile geçmiş deprem âfetleri vardır. Bir dehşetli deprem İstanbulda, belki de cihan talihinin en büyük felâketlerinden birini doğurabilir. (B.: Deprem, ciîd 8, sayfa 4466).
istanbul apartmanları katlarına, katların da dâire sayısına, dâirelerin de oda adedine göre ve yapıldığı semte göre boy boydur; avam ağzında «salon» salomance, hol» diye tâ-r''C edilen harcı âlemlerinden kaloriferli, asan-sörlV1, dâireleri parke döşeli, ve nihayet televizyon antenli, yine avam ağzı ile «lüküs apar-tırnanlara kadar varır.
Aşağıdaki manzume Ali Çamiç Ağanındır:
Altında Kadillafc araba lüküs Eşletti dostları akraba lüküs
Sonradan görme hep türedi zengin Giyim kuşam selâm merhaba lüküs
Dün yalın ayakdı bugün ise gör Şapkanın tüyünden çoraba lüküs
Bizde böyle oldu Avrupada da Bu kişilerde mi acaba lüküs
Devir apartıman devridir ama Bir katcık düşmüyor sevaba lüküs
«Kalolüferlidir» hem «asansürlü» Apartımanlarda en 'baba lüküs
Hey Çami'ş bankada üç beş pulun yar sana da vursa ya bir caba lüküs
Kılığı değişdir tüyünü bir düz Olur mu çubayla hiç aba lüküs
Gelsin şampanyalar İskoç viskisi Uyar mı rakıyla şaraba lüküs
Televizyonu teypi unutma Tüu diksin zevku taraba lüküs
İstanbulda ilk aparümahlar «Yahudhâne» ve «Müteehhilîn Odaları» denilen binalardır; XIX. Yüzyılda Galatada ve Beyoğlunda gayri nıüslim azınlıkların oturdukları apartımanlar yapılmaya başlandı. XIX yüzyıl sonunda ikinci Abdülhamid devrinde İstanbul tarafında yapılan ilk apartıman Şehzâdebaşında yan kagir bir bina olan «Letafet Apar umanı» dır B.: Letafet Apartımanı). ilk blok apartımanİJır da Meşrûtiyet devrinde büyük Aksaray Yangınından sonra (B.: Aksaray Yangınları, cild l, sayfa 539) toplanan iane paraları ile yaptırılmış «Lâleli Hârikzâdegân Apartmanları» dır (B.: Lâleli Hârikzâdegân Apartmanları); bu dört büyük bina Cumhuriyet devrinde Tayyare Cemiyetine mâl edilmiş, o cemiyetden de Türk Hava Kurumuna intikal etmişdir ki hâlen halk ağzında «Hava Kurumu Apartıman • lan» diye anılır.
EV, EV BAŞINA HAZÎNE ' YARDIMI TOPLANMASI VAK'ASI — Hicrî İ062 yılında Tarhuncu Ahmed Paşanın sadırâzamüğı zamanında (Haziran 1652 - Mart 1653; B.: Ahmed Paşa, Tarhuncu) hazînenin ağır sıkıntısı karşısında imparatorluğun her tarafında her evden 1-2 kuruş arasında hazîne yardımı adı ile bir defaya mahsus olmak üzere bir vergi alınmasına karar verildi; nasıl bir netice alınacağı öğrenilmek üzere de tatbikatına Üskü-dardan başlandı. Bütün, Üsküdar halkı ayak-
L
EV
5406 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
__ 5407 —
EV
landı; Galata, Eyyub ve nefsi İstanbul içinde halkın heyecanlanması üzerine bir ihtilâMen korkularak bu verginin toplanmasından vaz geçildi.
Bibi.: Naimâ Tarihi, V.
EV, BEKAE ODALARI _ (B.: Bekâr Hanları ve Odaları, cild 5, sayfa 2406).
EV, EV BUHRANI — İstanbulda kiralık ev bulma kadimden beri çekile gelmiş bir sıkıntıdır, ve buna «Ev Buhranı» denilmişdir; zamanımızda bu sıkıntı, müstakil ev konusundan çıkmış, kiralık bir apartıman katı bulma anlamına gelmektedir.
Gerçi dilimizde ve dolayısı ile istanbul ağ-
— Güle, güle otur komşu, kaça çıktı asma kat?)
Ev buhranı karikatürde
(Akbaba Mecmuasından)
zında «Ev sahibinin bir, kiracının bin evi» diye bir darbı mesel vardır, aşağı yukarı: «Kiracı fazla tazyike gelmez, kirasını verdikden sonra, çıkar, dilediği yerde ev bulup oturur» demekdir; bir hakikat ise de tatbiki kolay değildir.
Ev sâhiblerinin çoğu çocuklu kiracı istemezler, bu gibi aileler için mesken bulma ayrıca zor bir işdir.
«Ev Buhranı» mizah yazarlarına ve karikatüristlere çok şirin yazılar yazdırmış, resimler çizdirmişdir (B.: Kara, Kiracı).
EV, EV KİRASI — (B.: Kira, Kiracı) EV, EV SATMA YASAĞI (Müslümanların Hıristiyanlara) — İstanbul ve havâlisinde müslümanlarm hıristiyanlara ev satması kadimden beri yasakdı. Büyük yangınlardan sonra yanan evlerin arsalarının hıristiyanlara satılmış olduğu öğrenildi; XVIII. yüzyıl başlarında bu konuda yeni bir yasak fermanı çıkdı. Fermanın bugünkü dile çevrilmiş sureti şudur:
«Mimarbaşıya hüküm ki,
«îstanbulda ve havâlisinde müslümanlarm hıristiyanlara büyük veya küçük ev satması kadimden beri yasakdır. Yangınlardan sonra bâzı evlerin arsalarının hıristiyanlara satılmış olduğunu duyduk. Büyürdüm ki bundan böyle İstanbul ve havâlisinde müslümanlarm hıristiyanlara büyük ve küçük ev ve arsa satmaları yasakdır. Dikkatle tâ-kib edesin; gizli satılmış olanlar için de satılan evi veya arsayı alandan istirdad ile tâîiblisi müslümana veresin, satan da kim olursa olsun onu da sadırâzama bii'diresin; 3 cemâzi-yeiebvel 1142 (M. 24 Kasım 1729)»
Bu yasak Tanzimat'a kadar devam etmişdir.
Bibi: Ahmed Refik, Onikinci Hicrî Asırda İstanbul Hayatı.
EV* GECEKONDULAR — (B.; :
Gecekondular), /
EV, MÜTEEHHİLÎN ODALARI — İstanbulda müslüman ailelerin iskân ettiği ilk ahgab apartmanlardır; kaç büyük bina idi ve istanbulun nerelerinde idi tesbit edemedik. Küçük esnafdan, amele, işçi takımından olup da evli bulunan ve müstakil bir ev kiralayıp barınma imkânından mahrum olan kimselerin oda oda iskân ettikleri binalara verilmiş isimdir. Bu odalarda oturanların, bekâr odaları gibi bir inzibatî ve idarî nizâma tâbi oldukları mııhakkakdır. Eski toplum hayatı bakımından üzerinde araştırmalar yapılması gereken bir konudur.
EV, PANSİYONLAR — İçinde uzunca bir müddet oturmak üzere oda oda ve döşeli olarak kiraya verilen evler; îstanbulda ilk pansiyonlar XVI. yüzyılda Galatada açılmış, işletenler Galata frenk ve rumları, kiracıları da istisnasız Avrupalı seyyahlar ve tüccarlar ol-muşdur.
Geçen asır sonlarında Galata ve Beyoğlun-da pansiyonculuk hayli gelişmiş; bilhassa tiyatro ve gazinolarda bir mevsim veya daha uzun süre çalışmak için Avrupalı san'atkârl'ar, aktörler, aktrisler, şantör ve şantözler, dan-sör ve dansözler, canbazlar, hokkabazlar pansiyonu otellere tercih etmişlerdir.
Pansiyon işletenlerin çoğunluğu Beyoğlu ve Galata frenklerinin, onlardan da bilhassa kadınların elinde idi, çoğu da kocası İstanbulda ölmüş dul Fransız, italyan, Polonyalı, Avusturyalı kadınlardı. Bir kısmı da gönlü taze kalmış, pansiyon uşağı adı altında oynaş besleyen edebli yosmalardandı. O gibiler kiracılarının misafirleri ile de pek meşgul olmazlar, işi rezalete dökmemek şartı ile muhabbeti! buluşmalara göz yumarlardı.
Pansiyoncuların hiç birisi evin asıl sahibi değildi; evin sahibinden evin tümünü kiralar, her odasını yarı yatak odası, yarı salon olarak döşer, yahud iki odalık bir dâire yapar, ve ayrı ayrı kiraya verirdi; kira ücretleri de •en az üç aylık peşin olarak alınırdı.
Pansiyon kisvesi altında Randevu Evleri de vardır. Hattâ bâzı pansiyoncular, kiracıları fahişe güruhundan seçilerek adetâ umumhane işletirlerdi; bu gibilerin bir kısmı da kötü rum gençleri kiracılarla sapık münâsebetlere açılmış evlerdi.
İstanbula kötü maksadlarla gelmiş karanlık kişiler, meselâ ihtilâlciler, anarşistler, casuslar da pansiyonları oteilere tercih ederlerdi; meselâ İkinci Sultan Hamide karşı Yıldız Suikasdini hazırlamış ermeni anarşistler o kabildendir (B.: Yıldız Suikasdi).
Pansiyonlarda ahlâk zabıtası baskınları, siyasî yönden zabıta araştırmaları, cinayetler clmuşdur (B.: Derviş Sokağı Cinayeti, cild 8, sayfa 4512).
Geçen asrın ikinci yansı ile asrımız başında yaşamış kalender halk şâiri Üsküdarlı Aşık Râzi Galata üstünde Kuledibinde bir İtalyan madamın pansiyonunu şöyle anlatıyor:
Yüksekkaldmmdan çıkdık yukarı Ktıledi'bindedir çöp çatan karı
Refikim sikirdim tstavrodur ki Mühmel şahların o çanlar yakarı
Adamı çileden çıkaranların Türlü işve cilve nazla, bakarı
Pansiyoncu mahud Madam Maringo Üç odayla düzmüş irad akarı
Urum düberânı kalopediler Kapatan karının çokdur çıkarı
Doğru söz budur ki hotelden emin Tertemiz yckdur hiç akar kokarı
«EVANGELİKİ» — XIX. yüzyıl basında istanbul rumlarının, bu arada Fenerli rum kibarlarının hayatı üzerine Reşad Ekrem Kogu'-nun bu isimle yazdığı bir 'aşk hikâyesinin ve o hikâyenin kahramanı bir rum kızının adı; muharrir tam yetkili kalemi ile o devrin günlük hayat sahnelerini, sımalarını titiz dikkatle ve kendine has üsi'ûb ile tesbit etmiş, edebiyatımızda romanlaştmlmış tarihin en güzel örneklerinden birini de bu uzun hikâyesinde vermişdir. «Evangeliki», Cumhuriyet Gazetesinde tefrika edilmiş ve sonra yazann «Çingene Sultan» isimli kitabının bir parçasını teşkil etmişdir. •
R.E. Koçuya bu çok güzel hikâyesini yazdıran vak'a 16 nisan 1818 perşenbe gecesi Ta-rabyada İpsilantiler Yalısı yangım faciasıdır.
EVANGELÎKt
— 5408 —
İSTANBUL
__ 5400 _
Evangeliki'nin yanında bu küçük güzel fahişenin âşıkı büyük bir ressam ve komitacı pa-pas Zafiri Aleksandri de pek ustaca işlenmiş bir tipdir. Üstadın bu hikâyesini büyük san'at-kâr Sabiha Bozcalı Hanımefendi resimlendir-mişdir.
Evangeliki kilise kapusunda bulunmuş bir çocukdu. Fenerli kibar bir ailenin yanında büyütülür, gaayetle hoppa meşreb fakat hârika güzellikde bir genç kız olur. Fenerdeki konak-
«Cin Kızı»
(Resim: Sabiha Bozcalı)
da odasına aldığı genç bir uşakla yakalanır, kızla evlenme zorunda kalan uşak Evangeliki'-yi Gai'atada kötü kadınların oturduğu bir so-kakda bir eve götürür, az sonra da izini kaybederek kaçar. Evangeliki, erkeğini Galata kaldırımlarında arayan bir fahişe olur, ve bulduğu erkek komitacı papaz Zafiri Aleksandri genç kadına çılgın gibi âşık olur. Aynı zamanda büyük ressam olan Z. Aleksandrinin Gala-tada Hayvan Hanında bir odası vardır, bu oda
da rum ihtilâl komitasının işleri ile meşgul olur, kendisi Ta-rabyada çocuklarının hocalığını yapdığı ip silântilertn meşhur büyük ahşab yalısında oturmaktadır. Fa hişesini Epirden gelmiş kız kardeşi diye yalıya götürür. Bekâr ve güzel bir genç olan Kösü îpsilânti ile Evangeiiki arasında bir aşk başlar. Kız hakikî hüviyetini gizlemez, buna rağ men Ipsüântiler tarafından kabul edilir. Zafiri bir cinnet darbesi altında bir gece meşhur yalıyı tutuş-durarak kaçar. E-vangeliki ve Kosti ile birlikte on beş kişi yanarak ölür. Yan gından on beş. gün sonra da Havyar Ha-nındaki odasında kendisini asarak intihar etmiş plan Zâ-firinin cesedi bulunur, Zafiri, kendi fırçasından çıkmış yağlı boya bir tablonun karşısında sallanmak tadır: Tablo alevler arasında çıplak ayak lan ile rakseden gü-
Dostları ilə paylaş: |