Erdem YÜCEL
EYtCEOĞLU. (Celâl) — Türkiye Cumhuriyeti amirallerinden, bu satırların yazıldığı 1968 yılında Oramiral ve Deniz Kuvvetleri Komutam idi; aslı Bartın - Amasrah ve bütün erkekleri kaptan - reis, denizci ola gelmiş bir aileye mensubdur, babası Hâlid Eyicioğlu Kaptan vefat 1944, onun babası Eyiceoğlu Mustafa Kaptan, onun babası Hacı Ali Reis, onun babası da Eyici Dayı'dır; annesinin adı Nazmiye Ha-
nımdır, aslen istanbulludur; Celâl Eyicioğlu 1914 de Istanbulda Cihangirde doğdu, Amasra ve Bostancı ilk okullarında okudu, 1933 de Heybeliada Deniz Lisesini bitirdi, 1935 de Deniz Harb Okulundan diploma alarak donanma hizmetine katıldı, Yavuz, Zafer, H.lnönü gemilerinde vardiya subayı, Gür Denizaltı Gemisin-de ikinci komutan, Muratreis ve Sakarya denizaltı gemilerinde komutan, I. Denizaltı Filotillası Komodoru, Harb Filosu Komutanı, Donanma Komutanı oldu; (1966-1968) Deniz Kuvvedleri kadrosu içinde yükselen rütbelerinin icâbı ve devlet hizmetinde şu vazifelerde bulundu:
Genelkurmay Başkanlığında kurmay stajı (1944 -1946), Genelkurmay Başkanlığı 6. Şube müdürlüğü (1948 - 1949), Genelkurmay Başkan» lığı Harekât Şubesi II. kısım âmir vekilliği (1949-1950), Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Teşkilât Şubesi müdür vekilliği (1950-1951), Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Harekât Başkanlığı Plân ve Harekât Şubesi müdürlüğü (1954 -1956), Ottava (Kanada) Deniz Ateşeli-ği (1956-1958), Deniz Eğitim Kolordu Komu-
Oramiral Celâl Eyiceoğlu
(Besim: Yaşar Ekinci)
EYLÜL AYI — Milâdî takvimde yılın dokuzuncu ayı, sonbahar mevsiminin ilk ayı; 30 gündür; güneş bu ayın başında 5,24 de doğar, 18,43 de batar, sonunda da 5,53 de doğar 17,54 de batar; ayın sonunda gün l saat 18 dakika kısalmış olur.
istanbul ikliminde bu ayda vücudun soğuk-dan korunmasına kışdan ziyâde dikkat etmelidir. Sabahlan ekseriya sis ve rutubet çokdur.
Bağ bozumuna devam olunur; sirke yapılır, pekmez kaynatılır. Bu ayda meyva bahçelerinin işi çok olur; şeftali, kayısı, erik, badem çekirdekleri çimlendirilmek üzere ıslak kum içine dikilir, sabah akşam sulanır. Dikilecek ağaçlar için çukurlar açılır; güllere göz aşısı yapılır; portakal ve limon saksılannın toprağı değiştirilir.
Maydanoz, tere, dereotu, roka, turp ve geç yetişen salatalar ekilir. Beyazlandırılmak istenen kerevizler samanla örtülür; çelik fidanları hususi yasdıklara dikilir; meyva ağaçlan-na göz aşısı yapılır; fidelikler çapalanır. Temmuzda ekilmiş lahana ve pırasa tohumlan fi-
Byiee Dayı
Mehmed Reis Ça&ır Halil Reis
l
Ahmed Kaptan Mehmed Kaptan
Dr.îzzet
Deniz Albayı Hâlid
Mühendis ijahab Eyiceoğlu
uramiral Celâl Eyiceoğlu
r ı
Ayşe Ahmet
Eyice Sülâlesi Şeceresi
EYMEZO&LÜ (Hayri Ömer)
5438 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 5439 —
EYÜBOĞLÜ (Bedri Kahmi)
Br.yan Selçuk Eymür'e gönderilen mektup zarfı (Hürriyet Gazetesinden)
deleşmış olur, çıkarılıp tarlarlara nakledilir. Bu ayda ekilen bakla ve bezelye nisanda mahsul verir. Ispanak seyrekleşir. Diş sarımsak ve arpacık soğan ekilir.
Güllerden çelik, karanfillerden daldırma yapılır. Gül çelikleri için yapılan yasdıkların üstünü karar yükseklikde camla örterek kışdan korumalıdır, açık havalarda havalandırmak, icâb ederse şerbet vermeli; funda toprağı ile keçi gübresi en muvâfıkdır. Şakaayikler kök-den ayrılarak çoğaltılır. Çiçek soğanları saksılara konulur.
Barbunya, tekir balıklarının tam yenecek zamanıdır; lüferin irisi kofananın en lezzetli zamanıdır. İstavrit, izmarit lezzetlidir. Kılıcın ve Kefalın da en lezzetli devridir; kılıcı bilhassa defne yaprağı ile şiş kebabı yapmalıdır.
Eskiden eylülün 8. günü Göksuda üç gün süren bir panayır kurulurdu.
Tevfik Fikretin Rübâb Şikeste'sinde «Âven-gi Şühur» (Aylarının hevengi) isimli manzumenin yedinci parçası istanbul ikliminin Eylül Ayı tasviridir :
Ne zaman zerdü muhtazır eylül îtse giryan bulutlarıyla hulul Ağlatır yâdımı bu şiiri melûl, Ben bu teşbihi zarı pek severim:
«Bir kızın bini irtihâlinde
Dolaşan handeyi cemâlinde
Andırır haleti zevalinde... Âh ben sonbaharı pek severim!»
EYMEZOĞLU (Hayri Ömer) — «Tıb doktoru, cildiye mutahassısı; 1890 da doğdu, Selanik askerî rüşdiyesinde okudu, 1913 de îs-tanbulda askerî tıbbiyeden diploma aldı ve Bahriyeye geçdi; Birinci Cihan Harbinde gemilerde ve deniz hastahânelerinde çalışdı; Alman-yaya giderek Berlin ve Breslav Üniversitelerinde cildiye ve zühreviye ihtisas yapdı (1919 -1922); ve harb sonunda serbest doktorluğa başladı. Denizyollarında, ikinci Cihan Harbi sırasında Kasımpaşada Deniz Kumandanlığı emrinde çalışdı (1940-1942), Deniz Hastahâ-nesi cildiye mutahassıslığı (1943-1947), Darülaceze Cildiye mutahhassıslığı (1949 -1952) yapdı. 1960 da muayenehanesini kapayarak inzivaya çekildi» (Kim Kimdir Ansiklopedisi). Erenköyünde oturur, bahçe meraklısıdır.
Güzin Eymezoğlu — Dr. Hayri Ömerin kızı, tıb doktoru, çocuk hastalıkları mütehassısı. 1922 de doğdu, Nötre Dame de Sion Fransız Kız Mektebinde ve Lisesinde okudu, istanbul Üniversitesi Tıb Fakültesini bitirdi (1947).
- istanbul
EYMÜR (Selçuk) — 1954 yılında Gala-tada Mc Cormick Şirketinde çalışan bir bayan; bir» istanbul posta müvezzii 1954 yılının aralık ayında bu bayana, Istanbulda eşine hemen hiç rastlanmamış bir mektup götürmüşdür; mektubu yazan adresi ciddî yazacak yerde zarfın üstüne bir kroki-resim çizmiş ve bu krokide Bayan Eymür'ün çalışdığı müessesenin yerini göstermişdir. Bu krokiyi çizdirme zaruretini doğuran, Mc. Cormick Şirketi binasının bulunduğu sokağın adıdır.
Zarfın üstündeki postahâne damgasında okunan tarih 18/12/ 1954 dür. Mektubu gönderen zarif zâtın ve mektubu yerine ulaştıran posta müvezzinin isimleri öğrenilemedi; Bayan Selçuk Eymür'ün de o zamanlar bu mektub zarfının bir foto kopisini günün gazâleetleri arasında yayınlayan Hürriyet Gazetesinden sâdece adı tesbit edilebildi.
EYTAM CADDESi — 1934 Belediye şehir Rehberine göre Beyoğlu İlçesinin Taksim nahiyesinin Harbiye Mahallesi yollarından; Valikonağı Caddesi ile Bronz Sokağı arasında uzanır; Altın Sokağı, Gümüş Sokağı ve Banknot Sokağı ile dört yol ağızları yaparak kesişir (1934 B.Ş.R. Pafta 19/171). Valikonağı Caddesi tarafından gelindiğine göre iki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, iki kenarı yaya kaldırımlı, meyilli bir yoldur. Kagir beton apartmanlar arasından geçer, bu apartmanlar çoğunlukla 3-4 katlıdır, fakat içlerinde 6-8 katlı binalar da görülür. Gümüş Sokağı ile ke-sisdiği noktadan ötesi asfalt döşelidir. Kapu numaraları 1-33 ve 8 -18 dir (ocak 1967); bu caddenin adı son zamanlarda değiştirilmiş, «Operatör Mim Kemal Caddesi» olmuşdur.
Hakkı GÖKTÜRK EYÜB — (B. : Eyyub)
EYÜBOĞLU (Bedri Rahmi) — «Şâir; çe-şidli yönü ile sanatkâr, ressam, heykeltraş ve usta mozayıkcı; 1913 de Trabzonda doğdu, Rahmi Bey isminde bir zâtın oğludur; Trabzon Lisesinde okudu, istanbul Güzel Sanatlar Akademisini bitirdi; bu akademide (1928-1932) Nazmi Ziya ve ibrahim Çallı'nın atölyelerinde çalışdı; Fransaya gitti, bir yıl Lion'da, iki yıl da Paris'de çalışdı; 1935 de Istanbula dön-
dü, ressam Eren Hanım ile evlendi, 1936 da Güzel Sanatlar Akademisinde resim bölümünde profesör oldu. «D» grupu ressamları arasına girdi (B. : D Resini Grupu, cild 9, sayfa 4741) ve bu grupun bütün sergilerine katıldı; 1960 - 1961 de Rockfeller Bursu ile Amerikaya gitti, 1961-1962 de de Colombia Üniversitesine ziyaretçi sanatkâr olarak davet edildi. Bedri Rahmi Resim Atölyesini kurdu.
«ilk şahsi sergisi 1935 de Bükreş'de açıldı. 1943 -1946 da istanbuda her sene özel sergiler açdı; eşi ile birlikde Avrupanın muhtelif memleketlerinde türk resmini temsil eden gruplara katıldı. 1954 de New York'da açdığı sergi birçok amerikan şehirlerini dolaşdı; 1957 Sao Trineal şeref mükâfatı aldı; 1958 de Milletlerarası Brüksel Sergisinde Türk Paviyonuna yapdığı mozayik panoya serginin büyük mükâfatı verildi; 1959-1960 da Nato Binasına bir mozayik pano yapdı. Şiirlerini şu kitablarda toplamışdır: Yukuleleye Mektuplar, Yaradana Mektuplar, Karadut, Tuz, Canım Anadolu.
«Fransızca, ingilizce almanca bilir. Spor olarak denizi ve yürüyüşü sever» (Kim Kimdir Ansiklopedisi; 1962).
Şâir hüviyeti üzerine aşağıdaki satırları Baki Süha Ediboğlu'nun (B. : Edipoğlu, Baki Süha, cild 9, sayfa 4922) «Bizim Kuşak» isimli eserinden alıyoruz :
«Bir hayli esmer, kara kaşlı, kara gözlü, ortadan uzunca boylu, dalgalı gür saçlı... Çoğu zaman saçlarından küçük bir hevenk perçim gibi kalın kaşlarının üstüne düşer. Elleri iri ve güçlü. Hem resim yapan, hem şiir yazan eller... Bir zamanlar ağzından hiç sigara düşmezdi. Son günlerde yine öyle mi bilmem. Çok çalışıyor, durmadan çalışıyor. Bir gün bana :
-
Ben durursam fena dururum, onun için
günde sekiz dokuz saat çalışmaya mecburum.,
demişti.
-
Ben durursam fena dururum, onun için
canlı bir resmi yapma makinesi gibi görürüm,
Bedri'nin Akademideki hocalığı bir yana, saba
hın erken saatlerinde başlar çalışmaya, ak
şamlara kadar resim yapar. Arabasına atlayıp
Anadolu'da gezilere çıkar, gittiği yerlerde hiç
vakit kaybetmeden etrafı tarar, çalışacağı ye
ri seçer. Bazan yalnız, bazan eşi ile birlikte ser
giler açar. Eyüboğlu, memleket dışına taşmış
— 5440
5441 —
BYÜBOĞLÜ (Sabahaddîn)
olan ressamlık şöhreti yanı sıra, bizim kug-ağm oldukça ünlü, kıdemli bir ozanıdır.
«Onun ilk mısralarını 1928 de, sahifeleri-ni genç heveskâriara açık tutan Muhit Dergi-si'nde görmüştüm. Ayni sahifede şiirleri çıkan gençlerden ayrılan ve birden bire insanı saran bir havası vardı.
«Daha sonraları çeşitli dergilerde okuduğum şiirleri — resim yaptığını bildiğim için olsa gerek— bende bir ressamın fırçasından çıkmış renk ve hareket cünıbüşleriyle dolu birer tablo izlenimi uyandırıyordu. 1941 yılında yayınladığı «Yaradana Mektuplar» adlı şiir ki-tabsnda bütün şiirlerini topluca okuduktan sonra kamlarımda bası değişiklikler oldu. Ressam Bedri Rahmi ile, şair Bedri Rahmi, zaman zaman aynı şiir potasında eriyip birleşiyorlar, ,bazan da birbirlerinden tamamen ayrılıyorlardı. Öyle sanıyorum ki bu devre, Eyüboğlu'nun kişiliğini aradığı, kendine özgü şiir çabaları yaptığı delikanlılık çağlarıdır.
«Ressam - Şair şâirle, resimle yetinmeyip Yeni Adam dergisinde, Tan ve Cumhuriyet gazetelerinde çeşitli makale, fıkralar ve hikâyeler yazmış, bir zamanlar da Milliyet gazetesinin açtığı bir hikâye yarışmasında birinciliği kazanmıştu.
«Şiir ve düz yazıların pek çoğunu Ses, Dün, İnsan, Varlık, Yeditepe, Inkilâpçı Gençlik dergilerinde, yayınlayan Eyüboğlu, bizim kusak-içinde halk şiirine ve halk zevkine büyük değer vermiş ve nitekim. 1953 de «Canım Anadolu» adlı bir kitap yayınlamıştır. Halk şiiri kadar halk ezgilerine de tutkun olan şair bir gün. bana :
— Ben halk türkülerini, halk şiirini sevmeyi anamdan, Fransızca'ya ve batı kültürünü de babamdan öğrendim, demişti.
« Kabul etmek lâzımdır ki, şiirde kişiliği kendine özel bir kuyumcu, bir kelimeci, kısacası bir mısra şairi değildir. Ona göre şiir gözün iyi gördüğü, yüreğin iyi duyduğu, öz ve açık deyişlerdir.Şiirin oyuna, fazla, lüzumsuz süse, kapalılığa tahammülü yoktur. Köylümüz halkımız için ayrı, aydınlarımız için ayn şiir düşünmek yanlıştır.» (B.S. Ediboğlu, Bizim Kuşak, Cumhuriyet Gazetesi, 1968).
Aşağıdaki şiir B.S. Ediboğlunun yazısına Crnek olarak aldığı bir parçadır :
İSJTANBUL
Güzel ile Faydalı
Ben arıya an demem
Arının balı olmalı
Ben güzele güzel deme m
Güzel faydalı olmalı.
Güzel dediğin işe yaramak
Kadın mı? Hamur yugurmalı
Çocuk doğurmalı
Ağaç mi? Meyve vermeli
Çiçek mi? Kokmah
Bayramdan bayrama neyleyim güzeli
Güzel dediğin her Allanın günü
Yanı başımızda olmalı
Yağmur misali hem gözümüace, hem gön-
lümüzce
Hem toprağımıza yağmak
Güzel dediğin yağmur misali hepimizin
olmalı.
EYÜBOĞLU (Sabahaddin) — «Yazar; 1909 da Akçeabadda doğdu, Rahmi Bey adında bir zâtın oğludur, Bedri Rahmi Eyüboğlunun ağabeyi; Kütahya îlk Okulunda .Trabzon Orta Okulunda, Trabzon lisesinde okudu, 1928 de liseden mezun olarak yüksek tahsil için Fran-saya gitti; Dijor, Lyor ve Paris Üniversitelerinde okudu (1928-1932); memlekete döndüğünde istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin yabancı dil doçentliğinde bulundu (1932 -1939); Ankarada maarif müfettişliği; Tâlim ve Terbiye Kurulu üyeliği, Terceme Bürosu reis vekilliği yapdı ve Hasanoğlan Köy Enstitüsünde kültür tarihi dersleri verdi (1939 - 1947); tekrar maarif müfettişi (1949), Edebiyat Fakültesi Mukayeseli Türk - Fxamy Edebiyatı öğretmenliği (1950) ve Teknik Üniversitede Sanat Tarihi öğretmenliği yapdı (1958). Fransızca ve ingilizce bilir, Milliyet ve Tan gazeteleri ile Varlık dergilerinde makale ve tercemeleri yayınlamışdır, 1959 da Türk Dil Kurumunun Çeviri armağanını kazandı« Kim Kimdir Ansiklopedisi)
EYYAM OLA — Eski gemicilerimiz, kürek ve yelken devirlerinde bilhassa îstanbulda Tersaneliler bahriyeliler tarafından el bocur-gadlan ile ağır gemi çapalarını, lengerlerini yola çıkmak üzere denizden çekip alırken yüksek sesle ve bir ağızdan söylenen bir deyimdir.
ANSİKLOPEDİSİ
Eyyam, ar abca «gün» karşılığı «yevm» in cem'idir; «günler ola!...» diye bir dilek ifâde eden bu hitab, «gemimizin gideceği istikaa-met de uygun günler, rüzgârlar olsun» temennisidir. Zaman ile ağızlarda bozulmuş, «Heyamola», «Heyyamola» olmuşdur.
Şemseddin Sami Bey «Kaamûsi Türkî» de «Heyyamola» maddesinde, bu deyimin aslının «Eyyam ola» olduğunu kaydetmekle beraber, başka bir asıl da bildirmekde, «Ya Mevlâ!...» hitabından geldiğini söylemektedir; ve şunları yazmaktadır : «Tayfaların gemi demirini alırken, yahud kürek çekerken, ve tayfaları taklid ederek ağır bir şey çeken her sınıf amelenin bir ağızdan söyledikleri bir tâbirdir. Heyyamola, mecazen zorla, zorlukla, pek çok meşakkatle anlamlarına da gelir, misal: Mektebin sınıflarını heyyamola ile geçdi...».
EYYAM REİSİ — Bilhassa yelkenli gemiler devrinde, gemi kaptanları, reisler ne kadar hünerli olsa, gemiyi yürüten, gideceği istikaa-metde esen uygun rüzgârlar olduğu için, «Eyyam Reisi» o eski gemiciler ağzında uygun rüzgâra verilmiş bir isim idi.
Sonra bu deyim halk ağzında anlamını değiştirdi; zamanın gidişine uyan, zamanın devletlilerinin mizaçlarına göre hareket eden, konuşan, ve dolayısı ile kendi iş dolabını rahatça döndüren, mcvkini rahatça koruyan kimseler hakkında kullanıldı.
EYYÜB — (B. : Eyyubsultan)
EYYUB (Dellâk) — 1890 ile 1895 arasında Bahçekapusunda Yıldız Hamamı uşaklarından bir delikanlıdır ki o zamanlar «Eessâmı Hazrett Şehriyârb unvanım taşıyan italyan asıl'ı Pausto Zonaro Paşa tarafından hamam içinde peştamallı çıplak bir resminin yapılması Deîlâk Eyyuba îstanbulun ecnebî sanat mahfillerinde şöhret sağlamış, 1890 da ikinci bir boy portresi de, yine pestemalh hamam çıplağı olarak Joseph Laud (Josef Lod) damda bir fran-sjz tarafından yapılmışdır, ve artık delikanlının şöhreti: «Yıldız Baba Hamamında Yusuf misâli tasvir gibi bir dellâk varmış*» diye bütün îstanbula yayılmısdı. Kalender halk şâiri Üsküdarlı Âşık Râzi bu Dellâk Eyyubu bir manzume ile övmiisdür, ve evrâta metrûkesi ara-
EYYÜB (Gömleksiz)
sından bu gencin kömür kalemi ile füzenle çizilmiş, adı geçen hamamda Yıldız Baba Kurnası diye anılan kurnanın önünde pestemalh çıplak bir resmi bulunmuşdur, usta bir elin çizgileridir, Zonaro'nun ve Laud'un yapdığı resimlerden birinin kopyası mıdır, yahud ressamlar modeli Dellâk Eyyubun üçüncü bir boy portresi midir bilmiyoruz.
Âşık Râzinin manzumesi şudur :
Vardık yıkanmaya şu geçen pazar Yıldız Hamamına değmesin nazar Aııınçün kebûdî (mavi) mürekke'b ile Bu âşık hamama dasitan yazar
Ser növbeiten selâm hoş geldin ağam Size mahsus bugün bu güzel hamam Şimşir nâlin harir futalar tamam Koşam hizmetine hem bir gül'izar
Sol Eyyub Şahı ki Sivâsî pelenk Kâküli zertân başında çelenk Belinde fûtei siyeh reng ile Resmetmiş tasvirin nakkaaşı frenk
TARiH
Necmüddin Babanın çıplak köçeği Doğuran ananın ceddine rahmet Takvimi frenkle yazmak gereği Ol üryan şehbaza târihi şöhret «Desti Eyyub ile küşâde halvet» 1895
Âşık Râzi pek zarif adamdı; bu hamam uşağının frenk ressamları tarafından resimleri yapılmış ve şöhretine onlar yol açmış olduğundan tarihini milâdî takvimüzerine tanzim et-mişdir (B. : Yıldız Hamamı; Neemeddijı Efendi, Şeyh.)
Vâsıf HiÇ
EYYUB (Gömleksiz) — Geçen asır sonlarında yaşamış bıçkın mesreb bîr delikanlıdır; Allah'ın lütfü olan güzellikle zekâsının kadrü kıymetini bilememiş; Galatada Alaca Mescidin imamı olan babasının ölümü ile henüz onbeş onaltı yaşında iken hamisiz kalmış, semtin pek çok olan uygunsuz güruhuna ayak uydurarak kumar ihtilasına, ve onun neticesi yuvarlandığı zillet ve sefalet girdabında mahvolmuşdur.
EYYUB (Hamzavî)
_ 5442 —
İSTANBUL
ansiklopedisi
5443 —
EYYÜB GÜMÜŞSÜYÜ MAHALLESi
Pençelerinde bâzâçe olduğu Galata ve Tophane
eşkıyası tarafından hırsızlığa da sürüklenmiş, 1306 (M. 1888-1889) da 22 yaşında iken suç. üstü yakalanarak uzunca süren muhakemesinden sonra 7 sene küreğe mahkûm olmuş ise de mahbushânede ancak 29 gün kalarak orada müteverrimen öl-müşdür.
Bu genci çok ya
kından tanımış olan
devrin büyük kalender
şâiri Üsküdarlı Âşık
Râzinin evrakı metrû-
kesi arasında Gömlek-
^,^5, siz Eyyub sânında iki
l tarih kıtası ile bir tas-
virnâme ve bu gencin Galatada Manolâki Fotoğrafhanesinde çekilmiş bir resmi çıkmış-
dır;
Iv
Gömleksiz Eyytıbun tasviri
-"l' ahvâli
j^g«;r%. i Tasvir idem size Gömlek-
*^^>j' "*• J ^X-
*&— •• ' ifc-=- sizimi
Gömleksiz Eyyub Kaç sefer amnçün dövdüm
(B. Sabiha Bozcalı) dizimi
Kâh ahi hasret çek kâhi el'aman Seven pişman anı sevmeyen pişman
Kibriti çak parlar libas çul çabut Bir de mazrufu gör tapılacak put
Topukdan perçeme pâkü pâkîze Kendi amelinden perişan geze
Sabah giydir kuşat olur şehzade Akşam cümlesini verir mezâde
Anınçün şöhreti Gömleksiz Eyyub Kumardır bıçkında illeti mâyub
Yoksa nermü nâzik gaayetle dilbaz
Bin civan içinde misli bulunmaz .
Pâyi dilberi M bûsegâh idi Sârik olub râhi sakime girdi.
Tarih kıtalarından biri 1303 (M. 1885 -1886) de 19 yaşında iken Manolâki Fotoğrafhanesinde çekilmiş resmi içindir :
Başda fes üstünde bir kuşat pantol Hayran oldu şaha resimci Manol
Dedi küçük beyim1 şöyle duracak Resim pek artistik boham olacak
Katıldı tarihe bak «Bohem» ismi «Pek güzeldir Eyyub Şahın şu resmi» 1250 + 53 (Bohem) = 1303
ikinci kıt'a da bahtsız gencin ölüm tarihidir :
Girdlkde mahsebe giryânü nâlân Genci hüsnü şebâb olmuşdur talan
Zâten müteverrim zindan çevrine Tahammül edemez çıplak balaban
Yedi yıl küreğe hüküm yemişdi Maktel oldu bir ay içinde zindan
Yirmi dokuz günle mücevher târih «Zindanda göcdü bak Gömleksiz oğlan» 1177 + 127 (Yirmidokuz) = 1304 (1886 - 1887)
Vâsıf'HİÇ
EYYUB (Hamzavî) — 1885 ile 1890 arasında Üsküdarda Atiamataşı bekâr odalarında oturur, hamzevî dervişlerinden bir kalenderin muhitde güzelliği ile şöhret bulmuş emred müridi, zeberdest bir delikanlı olub mürşidi de kendisi de yalın ayak yarım, pabuçlu sırtlarında aba, başlarında keçe külah, bâzan don gömlekle laubali dolaşır harabatilerdi. O târihlerde o bekâr odaları bu çeşid adamlarla dolmuş bir acâib yer olub geceleri kebablı sarabil sofralar kurulur,; iyşü işretle karışık âyinler icra edilirdi. Üsküdarlı halk şâiri Âşık Râzi de sırtına bîr derviş abası atar, yalın ayak kalender kılığında o odalara, bilhassa Hamzavî Eyyubun mürşidi ile oturduğu odaya giderdi. (B. : Em-.red Müridler, cild 9, sayfa .5109) Râzinin aşa-.ğıdakj manzumesi o âlemlerin hâtırasıdır.j
Bir güzeller şahı oturmuş tahta Yûsufi Mısrîye teşbihi hatâ Atlamataşuıda şûhî hamzavî Siyehçerde Eyyub zeberdest fetâ
f
Şahin toaşda tâe* pâyinde nâlin Bir pîrehen donca ol mah cemâlin Lâübâliyâne bî bâkü perva Tarifi ne mümkin şûhâne hâlin
Bir arşından artık rîşi sefîdi Gör anın yapdığı mürşid pelidi Ehremen suret hem dîv hey'ei baba Bir şâribülleyli vennehar gidi
ı
Tızmantınl saki çerağdır yanar Olmuş pervanesi ol şûM gühıar Gün bu gün demiş de düşünmez gayri Ne cennetde kevser ne dûzehde nâr
Râziyâ «en de gel sırtında aba Ve hem pâ bürehne çek birmer habâ Bir dolu çakmana vallah la demez Ol gülün elinden Hamzavî Baba
Vâsıf HtÇ
EYYUB (Pehlivan) — Onyedinci asır ortasında Istanbulun meşhur orta oyunu topluluklarından «Akîde Kolu» nün kurucusu, kol-başısı; Evliya Çelebi: «Şâir, kâtib, arif, zarif, hanende ve seyyah idi» diyor. Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi (B. : Akîde Kolu, cild l, sayfa 521).
EYYUB AĞA (Dalgıç) — Geçen asırda yaşamış Sömbekili meşhur bir dalgıç, mesleği hem şöhret hem de servet sahibi olmuş; adı bir den;s kazasında ölen oğlu münâsebeti ile öğreniimişdir, hayatı hakkında başka bir kay-de rastlanmadı (B. : Eyyubzâde).
EYYUBAĞA ÇEŞMESİ — «Hasköyde Keçeci Camiinin bitişiğindedir; kesme taşdan klâsik Türk çeşme yapısındadır; üstü geniş saçaklı ve kiremitle örtülüdür. Dört beyitli manzum kitabesinde tarih mısraı şudur.:
«Aym Eyyub oldu hakkaa çeşmei mâl hayat» 1118 (M. 17Ü«.1707)
«Banisi Eyyub Ağa Enderunlu olub Üçüncü Sultan Ahmede hazinedarlık yapmış, 1119 (M. 1707-1708) de şeyhülharem olarak Hicaza gitmiş, ve Mr kaç sene sonra Medînede ölmüş-dür. Çeşme mâmur ve suyu akmaktadır» (îb-râhim Hilmi Tanışık, îstanbul Çeşmeleri, H, 1945).
EYYUBAĞA SOKAĞI — Boğaziçinde Anadoluhisannda Yenimahallenin sokaklarından; 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (pafta 25/Yenimahalle) İnişli Sokak ile Göksu Caddesi arasında uzanır, Buğday Sokağı ile kavu-şağı vardır, Kibritti Sokağı ile dört yol ağzı yaparak kesişir. Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (ağustos, 1969).
EYYUB EFENDi (AksakaUı) — 1899 ile 1900 arasında şöhretli bir mutatabbib; mîde-sinden muzdarib olan gene bir hammala bir ağaç kökü kaynatarak suyunu içirmiş, delikanlı az sonra fecî bir şekilde kıvranarak öl-müşdü; tevkif edilen mutatabbibin muhakemesinde daha önce de kendisine baş vuran yine ayak takımından iki kişinin Aksakallı Eyyub Efendinin ilâçlarını aldıktan sonra öldükleri meydana çıkmış ve sahte hekim 5 sene pran-gabendliğe mahkûm olmuşdur.
Bibi. : Servet Gazetesi; Sabah Gazetesi.
EYYUB GÜMÜŞSÜYÜ MAHALLESi —
Eyyub İlçesinin mahallelerinden; Eyyubsultan, Üçşehidler ve Islâmbey mahalleleri ile çevril-mişdir; sınır yolları şunlardır: Bülbülyuvası Sokağı, Eski Yeni Dere Sokağı (Üçşehidler Mahallesi ile), Eskiyeni Caddesi, Yusuf Muhlis Paşa Caddesi (îslâmbey Mahallesi ile), Bâ-libey Sokağı (Eyyubsultan Mahallesi ile).
İç yolları şunlardır: Eyyub Hamamı Sokağı, Eyyub Mahkemesi Sokağı, Yusuf Muhlis Paşa Çıkmazı, Balıkçı bakkal Sokağı, Kırk merdiven Caddesi, Hüsam efendi Sokağı, Bül-büllü dere Sokağı, Saka Çıkmazı, Eyyub Gümüşsüyü Yolu, Karyağdı Sokağı, İdrisköşkü Caddesi, Gümüş Çıkmazı, Kutu Sokağı, Hâtu-niye Sokağı, Türbe Sokağı, Ballıbaba Sokağı, Gümüşsüyü Camii Sokağı, Kerimağa Sokağı, Zeyneb Çeşmesi Sokağı, Zeyneb Hâtûn Sokağı (1934 Belediye Şehir Rehberi,, pafta 9/118).
Dostları ilə paylaş: |