İstanbul orta bizans dönemi KİLİseleri Atik Mustafa Paşa Camii a-yeri



Yüklə 169,26 Kb.
səhifə2/4
tarix29.10.2017
ölçüsü169,26 Kb.
#21189
1   2   3   4

E-Süsleme Özellikleri: Doğu cephede kısa üç kör niş üstünde kötü durumda olmasına rağmen Palaiologos dönemine ait olduğu anlaşılabilen tuğla keramoplastik bezeme izleri vardır. Bu tür cephe süslemesinin benzerleri Pammakaristos ve Lips Manastır Kilisesi güney yapısı doğu cephelerinde de görülmektedir.

F-Malzeme ve Teknik Özellikleri: İnşasında kullanılan malzeme, çeşitli dönemlerde geçirdiği tamirler nedeniyle farklılıklar gösterir. Ancak ağırlıklı olarak tuğla ve düzensiz sıralar halinde de taş kullanılmıştır. Kullanılan harç iyi, kaliteli, ufak tuğla kırıklı, az kumlu ve koyu pembe renklidir. Yapıda gizli tuğla tekniği uygulanmıştır.

5.Hirami Ahmed Paşa Mescidi (Vaftizci Yahya Trullo Manastırı Kilisesi)

A-Yeri: Fatih Çarşamba’da Manyasizade caddesinden girilen Koltukçu sokağındadır. Yaklaşık 200 m mesafade ise bir dönem Rum Patrikhanesi olarak kullanılmış Pammakaristos Kilisesi (bugünkü adıyla Fethiye Camii) vardır. Bizans döneminde burasının 14. bölgeye dahil etmemiz mümkün olabilir. Bina 1897 ada 1 parsel ve 179 paftada bulunur.

B-Tarihçesi

a-Bizans Dönemi: Yapı ile ilgili bilimsel arkeolojik bir kazı ya da geniş kapsamlı bir araştırma yapılmamış olması ve bina içinde yapılan çok büyük ölçekli tamirattan geriye herhangi bir yazıt kalmaması binanın gerçek adının dahi ortaya çıkmasını engellemiştir. Bugün için yapının Bizans dönemindeki adı da yine seyyahların başka bir yapıya giderken onun yakınında bulunan küçük ölçekli bir yapıdan, Vaftizci Yahya’ya ithaf edilmiş Trullo Kilisesi’nden hareketle kesin olmamakla beraber belirlenebilmiştir. Eğer yapı, iddia edildiği gibi Vaftizci Yahya’ya ithaf edilmişse, bu durumda , İstanbul’da aynı Aziz’e ithaf edilmiş olan otuzaltı kiliseden biridir. Ancak hangi Vaftizci Yahya Kilisesi olduğu

yönünde yapının isminin anıldığı kaynaklarda kullanılan bir ek ad yardımcı olabilmektedir. Varsayıldığı şekliyle yapının adının Vaftizci Yahya Trullo Kilisesi olması durumunda, 692 yılında toplanan kilise konsili ile ilişkilendirilebilir. Trullo Konsilinin bir imparatorluk sarayında toplandığı bilinmektedir. Bu durumda yapının varolan Bizans saraylarından biri içinde ya da yakınında olduğu fikri akla gelmektedir.



b-Türk Dönemi: Hadikak’ül-Cevami’de yapının kim tarafından ne tarihte ya da ne biçimde bir değişikliğe uğradığı konusunda bir bilgi verilmemesi şaşırtıcıdır. Zira bu kitap kaynak gösterilerek bazı fikirler ortaya atılmıştır. Yapı Hirami Ahmed Paşa’nın bir vakfıdır. 1455-1586 yılları arasında içinde önemli röliklerin saklandığı bir yer olduğu ileri sürülen yapının 1590 yılında Yeniçeri ağalarından Hirami Ahmed Paşa tarafından önce bir türbeye ve onun 1598 yılındaki ölümün ardından da camiye çevrildiği genel olarak kabul edilmektedir. Öte yandan 1455 yılında Pammakaristos Manastırı Kilisesine taşınan Patrikhane nedeniyle daha önce burada yaşayan rahibelerin gidecek yeri kalmadığından kendilerine bu binanın verildiği iddia edilmiştir.

1960 yılında Vakıflar idaresi tarafından yapılan bir tamirat geçirdikten sonra tekrar cami olarak kullanılmaya başlanmıştır.



C-Plan Özellikleri: Kapalı kollu Yunan haçı planlı yapıda kubbe dört tarafından desteklenmektedir.

D-Mimari Özellikleri: Bu binada alt yapı yoktur. Kuzey cephe haçın kolu boyunca devam eden çıkıntı üzerinde bugün için tamir sırasında eklenmiş ve zemin seviyesinde başlayan bir kemer ve bunun üzerinde yer alan üçüz pencere vardır. Yukarıda yer alan üçüz pencereyi de içine alan geniş bir kemer hemen hemen haçın kuzey kolu genişliğindedir. Doğu cephe üçlü apsis sistemine sahip olup bu cephede bir kazı yapılmadığı için ana apsisin yanında yer alan diğer ikisinin yan apsisler olduğunu söylemek güçtür. Bu apsislerde ana apsis diğerlerinden daha yüksek ve geniştir.Güney cephe de basık geniş bir kemer ve bunu üzerine ortadakinin yanlarında bulunan diğer iki pencereden daha yüksek ve geniş olduğu üçüz pencere vardır. Batı cephe ortada bulunan geniş bir kemerli alan ve bunun üzerinde bulunan üçüz pencere , bunun her iki yanında bulunan Bizans devrinde varolması gereken pencerelerin yerine yapılmış olan dolgu duvarlar vardır. Bu binada dış narteks yoktur.Narteks giriş kapısı basık , genişçe bir kemer ve bunun üzerinde yer alan üçüz pencereden oluşur. Narteksin güneyinde kuzeye doğru devam edildiğinde ortada yer alan kısım araya inşa edilmiş olan ahşap asma kat aracılığıyla ikiye bölünmüştür. Narteksi oluşturan her üç kısmın üzeri de çapraz tonozlarla örtülüdür.Naos’a giriş bugün için diğerlerine oranla hayli geniş olan orta girişten olsa da güneydeki giriş de kullanılabilmektedir.Güney girişi iki duvar arasında üzeri kemerli bir geçişken, orta giriş yine aynı şekilde iki duvar arasındaki genişçe bir kemer ve bunun hemen altında yer alan bir kornişin altında yer alan bir kornişin altından geçmek suretiyledir. Haçın doğu kolunun apsis yarım kubbesi ile birleşmesi arasında eklenen bir tonoz sonucunda uzayan bema bölümü, derin ana apsis sebebiyle diğer bazı başkent yapılarında olduğu gibi bir karakteristik halini almış olan bemanın oluşmasına yol açmıştır. Sekizgen yüksek kasnaklı kubbe sekiz dilimli olup her dilim içerisinde bir adet pencere bulunmaktadır. Sütunlardan kubbeye doğru olan bölümde tuğla pandantifler ve bunların üzerinde de yüksek bir kasnak bulunmaktadır. Bu binada boyutları itibariyle bir galerinin varolamayacağı düşünülmektedir.

E-Süsleme Özellikleri: Kubbe içerisindeki sekiz kaburga dilimi, aralarında bulundukları pencerenin yanında, üzerlerinde bulunan Osmanlı kalem işi süslemelerinin modern taklitleriyle görülebilmektedir. Kuzey cephede üçüz pencerenin üzerinde dışarı doğru yaptığı çıkıntı ile daha önce başka yapılarda rastlanılmayan olasılıkla onarım sırasında yalıtıma katkı sağlaması amacıyla olan ince bir tuğla kemer ve bunun üzerinde yer alan tek sıra bir testere deseni vardır. Yapının en ilgi çeken süslemesi doğu cephesinde sadece orta dönemin başka yapılarında görülmediği şekliyle yuvarlak olması ve ana apsis ortasında bulunan üçüz pencerenin ortasında bulunan sütuncukların Bizans döneminden kalma bitki işlemeli başlıklarıdır.

F-Malzeme ve Teknik Özellikleri: Yapının inşasında taş ve tuğla kullanılmıştır. Yapılan büyük ölçekli onarım nedeniyle yapının Bizans döneminde ne düzen içinde bir taş tuğla dizisinin izlendiğini söylemek güçtür. Yapı genelinde belirli sayıda taş ve tuğla dizisi söylemek bu sayıların her cephe için farklı olması sebebiyle mümkün değildir. Kuzey cephesinde beş sıra tuğla ve beş sıra taş duvar boyunca tekrar edilirken bu diziliş güney cephesinde beş sıra tuğla ve üç sıra taşa dönüşür.

6.Kalenderihane Camii (Meryem Ana Kyriotissa Manastırı Kilisesi)

A-Yeri: Bizans döneminde İstanbul’un 7. bölgesinde, Mesomphalon semti yakınlarındadır. Bugün ise Vezneciler kız Öğrenci yurdunun arkasında 16 Mart Şehitleri caddesinden girilen Kalender Camii sokağındadır. Ada 652 parsel 20 pafta 102’da yer almaktadır.

B-Tarihçesi

a-Bizans Dönemi: Yapı hakkında çok çeşitli fikirler olmasına rağmen Striker ve Kuban’ın 1966 - 1978 yılları arasında yaptıkları kazı konuya ilişkin en kapsamlı bilgileri sağlamıştır. Yapılan kazılara göre bugünkü yapının olduğu yerde inşa edilen ilk kilise ise 6. yüzyıla kadar kullanılmış olan bir Roma hamamıdır. Bugünkü yapının olduğu yerde inşa edilen ilk kilise ise 6. yy.’ın son çeyreğine tarihlenen ve Kuzey Kilisesi adıyla anılan yapıdır. Bunun hemen ardından Bema Kilisesi olarak adlandırılan yapı inşa edilmiştir. Her iki kilise de bir manastıra bağlıdır. Ancak Mango özellikle bu iki kilisenin inşa tarihlerinin çok kesin ve doğru olarak kabul edilmemesi gerektiği düşüncesidir.Mango, aynı şekilde özellikle Bema Kilisesi adıyla anılan yapının bir manastıra ait olduğu düşüncesini de sağlam dayanaklardan yoksun görmektedir. 10.-12. yüzyıllar arasında bir dönemde Kilisesi geriye sadece apsisi kalacak şekilde yıkılmış, naos ve iç narteks bölümleri ise mezarlık olarak kullanılmıştır. Bema Kilisesi ise 12. yy.’a kadar kullanımda kalmış bugünkü kilisenin inşasından önce diakonikon bölümünde iki küçük şapel inşa edilmiş ve bugünkü kilisenin inşası ile Bema Kilisesi 1195 yılı civarında yerini günümüzdeki yapıya bırakmıştır. Bema Kilisesi diakonikonunda bulunan ve 12. yy. başlarına tarihlenen Meryem Kyriotissa freskosu ile bugünkü ana kilisenin iç narteksine giriş kapısı üzerinde bulunan ve Palaelogos’lar devrine tarihlenen bir başka Meryem Kyriotissa fresko su yüzünden yapının büyük olasılıkla en azından Palaelogos’lar devrinde Meryem Kyriotissa’ya adanmış olduğunu ve bu yapının da manastırın ana kilisesi (katholikon) olduğunu söylemek mümkündür.

b-Türk Dönemi: Fethin ardından yapının nasıl kullanıldığı konusunda farklı görüşler vardır. Bunlardan ilkine göre Kalenderi ve Mevlevi’lerin yakınlaşması sonucunda İstanbul’daki ilk Mevlevihane’nin bu yapıda olduğu yönündedir. Başka bir görüşe göre ise yapı Fatih devrinde bir imaret ya da zaviye olarak kullanılmış ve daha sonra Kalenderhane adı ile meşhur olmuştur. Bu görüşe göre, Fatih’in bu yapıyı fakirlere vakfetmesi sebebiyle Kalenderhane adıyla anıldığı ve daha sonra bu yapıya bir medrese ve mektebin eklendiği ileri sürülmüş, ama aynı araştırmacı daha sonraki başka bir yazısında yapının ilk önce imaret ve zaviye , ardından medrese ve en sonunda da cami olarak kullanıldığını yazmıştır. Öte yandan yapının fethin ardından cami, imaret ve zaviye olarak, 1483 yılından sonra ise medrese olarak kullanılmış ve hatta bahsi geçen medresenin başlangıçta 30’lu iken 1557-58 tarihinden itibaren de ellili olduğu sürülmüştür. Yapıda bulunan ve 1746-47 yıllarına tarihlenen bir kitabeden, kötü durumda olan yapının Beşir Ağa tarafından onartıldığı belirlenmiştir. 1854-55’e ait başka bir kitabeden de, yanmış ve terkedilmiş durumda olan yapı bu tarihte Hacı Kadir tarafından onartılmıştır. Yapının, 1928 yılında yıldırım isabet etmesi neticesinde minaresi yıkılmış, 1930 yılında da medrese ve sıbyan mektebi yıktırılmıştır.

C-Plan Özellikleri: Kapalı kollu Yunan haçı planlıdır. Kubbe “L” biçimli köşe duvarları tarafından desteklenmektedir.

D-Mimari Özellikleri: Yapının bir alt yapısı yoktur.Kuzey cephe hemen yakınındaki Valens su kemerini keser bir açı ile kalıntılar bulunmaktadır. Güney cephe ile büyük benzerlik göstermektedir. Tek fark pencerelerin zeminden başlangıç seviyesinin biraz daha yukarda olmasıdır.Doğu cephedeki eskiden varolması gereken yuvarlak apsis, Osmanlı döneminde belirsiz bir tarihte düz bir duvar haline getirilmiştir. Güney cephenin doğu yönünde hayli geniş ve iki sıra içiçe tuğla ile süslenmiş kemerin altında her biri birbirinin üzerinde üç sıra pencere vardır. Bunlardan ilk sıra yerden yaklaşık 1 m. yükseklikten itibaren başlayan bir üçüz penceredir. Bunların bir sıra üstündeki pencerelerden sağ ve sol yanlardakiler ortadakine nazaran daha geniş olup her birinin üstü kemerlidir. Bunların üzerinde yer alan üçüncü sıra pencerelerden ortadaki daha dar ve yüksekken yanlardakiler kemerin eğimi nedeniyle daha alçaktadırlar. Cephenin orta bölümü ile doğu bölümü arasında bir destek payandası bulunmaktadır. Bunun yanında yerden yaklaşık 1.5 m. yükseklikten itibaren kemerli bir pencere, bunun üzerinde bu pencere ile aynı genişlikte ancak içi duvar örülerek doldurulmuş bir kemer ve bu kemer içerisinde batı bölümünde açılmış küçük bir kemerli geçiş bulunmaktadır. Batı cephe ile yapının zemini arasında yaklaşık 2 m.lik bir fark olup cephenin güneyinde uzun ve ince bir pencere vardır. Bunun yanında bir destek payandası ve onun yanında duvara yarım gömük ve yere paralel konumda bir sütun vardır. Bunların solunda iki sıra kalın tuğla ile iç içe örülmüş bir kemerin orta bölümünde bulunan bir kapı aracılığıyla yapıya girilmektedir. Dış narteksin kuzey ve güney taraflarında uzun ve büyük beşik tonozların içleri duvar örülerek doldurulmuştur. Dış narteksin tonozlu yan bölümleri dışında kalın kısmının üstü kubbe tonozla örtülüdür. Dış narteksten iç nartekse geçişte büyük bir tuğla kemerin kenarlarında gömük durumda sütunlar ve bunların arasında kalan bir kemer vardır. Bu sütunlar başlıkları itibariyle 6.yy.’a özgü olan sepet tiptedirler. Buradan iç nartekse geçildiğinde orta bölüm beşik tonozlu güney ve kuzey bölüm çapraz tonozla örtülüdür. İç narteksten naosa girişte kullanılan en geniş bölüm olan ortadaki geçişin aslında üçüz ve hayli yüksek, kemerli ve araları sütunlu bir üçüz kapı ile olduğu naostan rahatlıkla görülebilmektedir. Burada kullanılan sütunlar devşirme olup 5-6 yy.’a tarihlenmektedir. Yerden tonozların başlangıç seviyesine kadar duvarlarda yapının aslından gelen mermer kaplama levhaları vardır. Osmanlı döneminde yıkılan apsis nedeniyle bema bölümü doğu duvarı düz kalmıştır. Yapının cami olarak kullanılması itibariyle beyaz bir mihrap onun önüne de ahşaptan yeşil boyalı bir minber yerleştirilmiştir. Mihrabın üst bitiş noktasından yani zeminden yaklaşık 2.5 m. yükseklikten başlayan üç sıra pencere vardır. Burada bulunan pencereler ilk sırada iki bunların üstündeki sırada iki ve en üstte ortada da tek bir pencere olacak şekilde düzenlenmişlerdir. Kapalı Yunan haçının doğu kolunu oluşturan beşik tonozun devamı görünümünde ama aslen önceden varolan apsise geçişi sağlayan ve beşik tonozdan bir tuğla boyu daha aşağıdan başlayan ikinci bir beşik tonoz vardır. Ana apsis gibi burada yan apsislerinde yuvarlak dönüş yapan bölümleri kesilmiş durumdadır. Kubbe 8 m. çapında olup boyutu itibariyle şehirdeki en büyük kubbelerden biridir. Bir kasnak üzerine oturmayan kubbenin ağırlığı doğrudan dört yöndeki beşik tonozlar ve pandantiflere bindirilmiştir. Bugün için bir galeri yoktur ancak kapalı Yunan haçı plan tipinin bir özelliği olarak ortaya çıkan köşelerdeki odacıkların üstünde de odalar bulunması buraya ulaşmak amacıyla olasılıkla “U” şeklinde bir galerinin varlığının söz konusu olabileceğini düşündürmektedir.

E-Süsleme Özellikleri: Yapının güney cephesi dışında kalan ve yaklaşık 2 m. mesafede, taş tuğla almaşık olarak inşa edilmiş ve kısmen kemerlerin başlangıç seviyesine kadar görülebilen duvar parçaları vardır. Olasılıkla bu kısım pareklesion olarak kullanılmış. Bu amaçla yapılan düzenleme sırasında freskolar eklenmiştir. Bu cephenin doğu yönünde içerisinde Assisi’li Aziz Faransis’in freskolarının bulunduğu şapel bulunmaktadır.Yapının Meryem Kyeriotissa’ya ithaf edildiği görüşüne sebep olarak ilk defa apsisten diakonikona geçerken rastlanan freskonun ikincisi ve daha sonraki döneme ait olanı dış narteksten iç nartekse geçişi sağlayan tek kapının üzerindeki kemer içindedir. Kuzey cephedeki üçüz pencerenin batı yönündeki ve ortadaki pencere kemerleri içinde ve orta sıra pencere batı yönünde pencere çerçevesi içinde fresko kalıntıları vardır. Yan apsislerden güneyde olan ve kazılarca diakonikon olarak adlandırılan bölüm içerisinde yapının adının bulunmasını sağlayan Meryem Kyriotissa freskosu bulunmuştur. 16 kaburga arasında bulunan aynı sayıdaki pencere ile aydınlatılan kubbe içinde bugün Osmanlı taklidi kalemişi süslemeler vardır.

F-Malzeme ve Teknik Özellikleri: Binanın inşa malzemesinin çok büyük bir kısmının tuğla olmasına karşın geçirdiği onarım ve çeşitli inşa aşamalarında eklendiği anlaşılan düzensiz taş sıraları da mevcuttur. Taş kullanımı kubbe seviyesinde özellikle yoğundur. Bunun yanısıra kapalı haçın tonoz kolları ve bema uzantısının üst örtü sisteminde dahi tuğladan çokça yararlanılmışken, köşelerde kalan mekanlardan g.doğudaki hariç olan kısımların üst örtüsü de (g.batı köşesinde bulunan minare hariç) taş ağırlıklıdır.

7.Molla Fenari İsa Camii (Meryem Ana Konstantinos Lips Manastırı Kilisesi)

A-Yeri: Yapı Aksaray Vatan caddesi üzerinde Topkapı yönüne doğru giderken sağ taraftadır. Bizans döneminde burası şehrin 11. bölgesidir.Halen 2026 ada 6 parsel ve 438 pafta üzerinde bulunmaktadır.

B-Tarihçesi

a-Bizans Dönemi: Adı konusunda en az görüşün ileri sürüldüğü yapılardan biridir. İleri sürülen adlardan biri Meryem Panahrantos’tur. Bunun sebebi, kuzey kilisesi dış cephesi üzerinde yer alan kornişte bulunan yazıttaki Meryem Panahrantos isminde ısrarcı davranmışlardır. Hemen hemen aynı zamanlarda ortaya atılan bir başka iddiaya göre ise yapı Konstantinos Lips Kilisesi’ydi. Tarihi kaynaklara dayanarak Fatih Camii’nin yerinde eskiden bulunan Oniki Havariler Kilisesi yakınlarında olduğu bilinen bu yapının, kesin olarak nerede olduğu konusunda ileri sürülen görüşlerden, zaman içerisinde en çok taraftar bulan ve kabul göreni bu yapının Molla Fenari İsa Camii olduğu yönünde olmuştur. 6.Leon’un (hükümdarlık dönemi 886-912) de katılımıyla 907 yılı haziran ayında Meryem Ana’ya ithaf edilmiş ve amiral Konstantinos Lips tarafından yaptırılmış olan kilise açılmıştır. Elde, kurucusu Bulgarlarla çarpışırken 20 Ağustos 917 yılında ölen ve bir manastır kilisesi olarak oluşturulan binanın, erkek ya da kadın manastırı olduğunun anlaşılması sağlayacak bir bilgi yoktur. Kuzeydeki ilk yapının ardından güney kilisenin kuruluşuna kadarki dönemle ilgili olarak yapı ile ilgili sağlıklı bilgi edinmek mümkün değildir. Ancak kilisenin 11. yy’da büyük ölçekli bir tamirat geçirdiği bazı araştırmacılarca ileri sürülmüştür. 13.yy.’da Latin istilasının ardından imparator 8. Mikail Palaiologos’un karısı Theodora Palaiologina tarafından aile mezar binası olarak düşünülen ve Vaftizci Yahya’ya ithaf edilerek kurulan güney kilisesi eldeki typikonu sayesinde aydınlatıcı bilgiler vermektedir. 14. yy.’ın ortalarına doğru yapının batı ve güney yönü boyunca yeni bir bölüm inşa edilmiş ve böylece burasının da mezar amaçlı kullanılması sağlanmıştır. İmparatoriçe Theodora Palaiologina rahibe olduktan sonra buraya gömülmüştür.

b-Türk Dönemi: İki kiliseden oluşan yapı topluluğunun sadece güney kilisesini camiye çevrilmiş, kuzey bina ise tekke olarak kullanılmış olduğu yapıda kazı yapanlarca iddia edilmiştir. Güney kilisede yapılan mihrap, minber gibi eklemeler kuzey binada yoktur. Kesin olarak hangi tarihte camiye çevrildiği bilinmemekle beraber bu işlemin 1460-80 yılları arasında yani II.Mehmet devrinde (hükümdarlık dönemi 1451-1481), ya da II. Bayezid devrinde (Hükümdarlık dönemi 1481-1512) olduğu yönünde farklı görüşler vardır. 1498 yılında ölen Rumeli Kazasker’i Alaeddin Ali tarafından vakfedilip güney kiliseye eklenen bir minare ile mescide dönüştürülmüştür. 15. yy. itibari ile Osmanlı vakıf kaynaklarında yapının bulunduğu semte Lips Manastırı Mahallesi denirken, Kanuni Sultan Süleyman (hükümdarlık dönemi 1520-1566) dönemindeki belgelerde bu belgeyi Eski Manastır Mahallesi dendiği belirlenmiştir. 1636 yılında Sadrazam Bayram Paşa tarafından yapıda büyük bir tamirat yapılmış ve bir minber eklenerek camiye çevrilirken, Kuzey Kilisesi de tekkeye dönüştürülmüştür. Yapının mescit iken ki imamı olan İsa El Mahvi, manastır hücrelerini Halveti zaviyesine dönüştürmüş o sebeple de yapının adı hem kiliseden çeviren hem de zaviyeye çeviren kişilerin adlarının birleştirilmesiyle Fenari İsa halini almıştır. 1636 yılındaki büyük çaplı tamirat olasılıkla 1633 yılında Cibali’de bir kalafatçıda çıkan ve şehre büyük hasar veren yangın olmalıdır. İzleyen dönem içinde 1782 yangınında hasar gördüğü iddia edilen yapı 1831’de padişah iradesiyle II. Mahmut zamanında (hükümdarlık dönemi 1808-1839) tamir ettirilmiştir. Ancak 1782 tarihinde Fener Kapısı, hem Cibali ve hem de Samatya’da çıkan yangınlar olduğu gibi, izleyen yıllar içinde de özellikle 1784 ve 1803 yılları arasında büyük çaplı altı yangın da Laleli, Azapkapı civarlarında çıkmıştır. Yapı 1917 yılında şehrin hemen hemen dörtte birinin yok olmasına sebep olan yangının ardından uzun yıllar boyunca harap kalmış, izleyen dönemde kanunsuz işlerle uğraşanlar için bir mekan haline gelen yapı topluluğu 1928 yılının mayıs ayında Macridy Bey ve yanında bulunan hipodromda kazılar yapmış olan Casson tarafından ziyaret edilmiştir. 1942’de minaresi yıktırılmış, 1947’de bir tamir görmüş ancak 1930 ve 1960 yılları arasında sahipsiz kalan bina içinde bulunan yirmi iki adet mezar tahrip edilmiştir. Binanın en bakımsız kaldığı dönemlerden biri 1930-1960 yılları arasıdır. Amerikan Bizans Enstitüsü’nün 1960-1963 yılları arasında devam eden kazı çalışmaları olmuş, yapı bu kazı ve onarım çalışmalarının ardından cami olarak ibadete açılmıştır.

C-Plan Özellikleri: Kapalı kollu Yunan haçı Planlı yapının kubbesi bugün içi varolamayan ancak büyük olasılıkla yapının aslında bulunan dört adet sütun ya da paye ile desteklenmekteydi.

D-Mimari Özellikleri: Bugün bitişik iki yapıdan oluşan yapı topluluğundan kuzeyde olanı Orta döneme ait olduğundan bu yapının mimari tanımı yapılacaktır.Yapının bilinen bir alt yapısı yoktur. Kuzey cephenin batı ucunda çatı seviyesinin hemen altından başlayan geniş bir kemerin içerisi zaman içinde düzensiz bir taş duvar örülmek suretiyle doldurulmuştur. Bunun yanında ise yerden başlayan ve bugün için içi duvar örülerek doldurulduğundan aslında ne şekilde olduğu tam belli olmayan bir kemer ve bunun üzerinde yaklaşık 4 m. yüksekliğinde bir kemerli pencere bulunmaktadır. Bu pencereye bitişik ve batı tarafındaki ile aynı yükseklik ve genişlikte bir üçüz pencere ve bunların da yanında içi doldurulmuş ama aslının da batı tarafında olduğu gibi bir pencere olduğu anlaşılan bir başka uzun kemerli bölüm ve bunun altında da yine k.batı tarafındaki pencerenin altında yer alan uzun pencerenin altındaki gibi kemerli bir bölüm vardır. Doğu cephe ortada ana apsis yan taraflarda iki yan apsis hücresinin bulunduğu yapının ana apsisi üç cepheli ve üçüz pencereli olup pencereleri aralarında bulunan desteklerden kapı lentosu görünümünde olan ve ortadaki pencerenin güney tarafında buluna mermer bir tanesi bugüne kalabilmişken diğerlerinin sadece sütun başlıkları varlıklarını sürdürebilmiştir. Güney cephesi bir dış cepheye sahip olduğu zamanlarda dışarıya üstte bir üçüz pencere bunun altında ise sütunları bugün için duvara gömük olarak duran bir üç açıklığa sahip olduğu anlaşılmaktadır. Batı cephesi güney kilisesine ait dış narteks sebebiyle çevrelenmiş durumdadır. Bu yüzden batı cephesine ilişkin tasvirler dış narteksten iç nartekse geçiş duvarının tasviri ile daha aydınlatıcı olacaktır. Kuzey ve güney kiliselerinin ortak kullandığı dış narteksin k.batı yönünde çatı seviyesinin hemen altında iki sıra iç içe geçmiş tuğladan inşa edilmiş üç pencere bulunmaktadır. En sol ve en sağdaki pencerelerin altında halen ana giriş kapısı yanında cami görevlileri tarafından kullanılan içerdeki mekanlara giriş amacıyla kapı olarak kullanılırken bunların arasında kalan ve ortadaki kemerli pencerenin kemerlerinin hemen altında iki adet ince uzun kör niş yer almaktadır.Yapının bir dış narteksi olmamasına rağmen daha sonra inşa edilmiş olan güney kilisenin dış narteksi bu kilise için de aynı işlevi görmektedir. Palaiologos’lar dönemi dış narteksinden içeriye girişte yapının k.batı bölümünde cami görevlilerince kullanılmakta olan bir bölümün arkasında iç narteks yer alır. Üç bölümden oluşan iç narteksin tavanı çapraz tonozlarla örtülüdür. Naosa giriş güney binasından geçiş suretiyle olmaktadır. Naos içerisindeki en bariz Osmanlı onarımının izleri olarak kubbenin altında kapalı haç planındaki yapının kuzey ve güney haç kollarını oluşturan kısımlarında olasılıkla daha önceki bir yangının ardından 1636 yılında büyük sivri kemerler eklenmiş ve bunların arkasında da duvara gömük vaziyette Bizans dönemi sütunlar kalmışlardır. Bugün için de yapıda halen kuzey ve güney duvarları içinde gömük durumda görülebilen sütunlara ait başlıklar mimari plastik olarak en önemli eserlerdir. Öte yandan İstanbul’da geç antik dönem sütun başlıkları konulu bir doktora tezinde kubbenin altındaki bölgede yer alan ve halen duvar gömük durumda ve görünür vaziyetteki impost sütun başlıkları 1. İustinanos (hükümdarlık dönemi 527-565) dönemine tarihlenmektedir. Ana apsis dışarıdan üç cepheli içeriden ise yuvarlak olup yaklaşık 1.7 m. yükseklikten başlayan üçüz bir pencere vardır. Halen cami olarak kullanılan yapıda mihrap bulunmamasına karşın apsise yaklaşılırken zeminde yaklaşık 0.20 m.’lik bir yükseltme yapılmış ve zemindeki halılar kıbleyi işaret edecek şekilde konmuşlardır. Kapalı Yunan haçının doğu kolu bema uzantısı ile birleşince hayli uzamıştır. Bu uzama tavan seviyesinde de apsis yuvarlağı önünde bulunan haçın doğu kolunun uzatılması ile pekiştirilmiştir. Naostan yan apsis hücrelerine üstü kemerli birer küçük açıklıktan girilmektedir. Diakonikon içinde yerden yaklaşık 1.2 m. yükseklikten başlayan kemerli tek bir pencere vardır. Yan hücrelerde gözlenen en önemli özellik bugün için varolamayan bir galerinin sonlandığı doğu yönünde yan apsis hücresinin üstünde yer alan küçük bir şapeldir. Binada yer alan şapeller tarih itibariyle İstanbul’daki en eski örneklerinin oluştururlar. Kubbe kapalı Yunan haçını oluşturan tonozların birleşme noktasında olup alçak kasnaklı, altında pandantifler ve altı adet penceresi bulunan bir Osmanlı kubbesi tarzındadır. Kubbe 1636’da olasılıkla bu tarihten önce meydana gelmiş olan bir yangının ardından yeniden inşa edilmiş ve kendisini destekleyen dört sütun yerlerinden kaldırılmıştır. Osmanlı döneminde yapılan bu değişikliğe ait izler yapılan kazı sırasında ortaya çıkarılmış ve Bizans döneminde bu sütunların kaidelerinin asıl yerlerinin bugünkü döşemenin altında olduğu anlaşılmıştır. Yapıda bugün itibariyle bir galeri bulunmamaktadır. Buradaki kazılar sırasında narteks üzerinde bir galerinin varolduğu ama kazı yapıldığı tarih itibariyle tamamen yok olmuş olduğu belirtilmiştir.

Yüklə 169,26 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin